mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Kimseyle burda polemiğe girmeyeceğim...ben çok mşey bildiğimden cevabım var demedim;siz sürekli benim yazdıklarımla bana çelişki olarak yaklaştığınız için buna cevabım var diyorum... siz ısrarla beni suçlayın...ben ısrarla yazacağım...sizin kadar bilgili değilsem de.Şimdi size çelişkiler konusunda hangi çelişki diye cevap vermek isterdim...maalesef şu an müsait değilim...bu arada gerçekten neler yazdığıma bir daha bakın,beni anlamak için bakın;suçlamak için değil...bilgi bunu gerektirir.
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Arkadaşım keşke beni suçlama yerine kendi düşündüklerini yazsaydın...ben bunların da cevabını veririm...Bilimselci'ye değil,Çarpışık Tümcelere...görüşmek üzere alim arkadaş!
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Değerli arkadaşım, Kendimi ispat amacıyla bunları yazmadım.İspatlamak zorunda kalınan bilimsel verilerdir,düşünceler değil.Bakın devlet dedim,siyaset felsefesinin en çok tartıştığı kavramlardan biridir.Ama hiçbir filozof,hiçbir toplum bilimci kalkıp da belirli bir ölçüt ile devlet şudur dememiş ve hiçkimse o devlet kavramını değişmeyen noktasında oturtamamıştır. Sizinle daha yeni yeni bazı şeyleri tartışıyoruz,bakın ben bu forumda yazdığım günden beri kimseye saygısızlık yapmadım,kimsenin düşüncesini yok saymadım,yanlışlarım yazıldığında açık açık özür diledim,beni şu veya bu şekilde suçlayanlar,verdiğim cevap ile beni seviye konusunda tartarken bile yine ben özür diledim.Çünkü ben biliyorum ki, tartışmak demek paylaşmak demektir,dinlemek demektir ve kimse kimseye benzemeyeceği için ve herkes herşeyi bilmeyeceği için burada yazılan herşey benim için oldukça önemli.Örneğin alırsınız elinize bir kitap;diyelim ki Çağdaş kavramlar ile ilgilidir,okursunuz yalnız farkında olmanız gereken şudur;o kitap bilginin subjektifliğidir(kaynağına ulaşmak çok daha farklıdır)kendisi değil.Ne yaparsınız bu sefer;biraz da olsun objektifliği yakalamak için başkalarını da dinlersiniz. Çelişki,oldukça önemlidir insan hayatında,çünkü insan yaşamı çelişkiler üzerine kuruludur.Yalnız sizin bana çelişki olarak sunduklarınız bana sanki sen ne düşündüğünü bilmiyorsun suçalaması gibi geldi.Ben dini konularda pek bilgili değilim,dini konularda açtığım başlıklarda inanan arkadaşlarımın bile ''sen hangi amaçla bu başlıkları açıyorsun?'' şeklinde ki iletilerini de aldım.Ben dinlemek,öğrenmek ve kendi çeliikilerimde kurtulmak için tüm bunları yazmıştım.Ama bu çelişkim insana ait olandı,düşünceye ait olandı;kişiye değil. Ben hala ısrarlıyım çelişkili olmadığım konusunda.yani bu konuda yazdığım iletiler hakkında.Bakın bana diyorsunuz ki bilmediğiniz konularda yazmayın,birşeyler kanıtlamaya çalışmayın.Bende diyorum ki zaten yazmam.Yazmak için yazmıyorum,paylaşmak için yazıyorum.Mesela ben inanıyorum dedim,baş örtüsü emir dedim;ama ben bu konuda yeterli değilim diye de her fırsatta belirttim.Ve yine ekledim;zaten bizim burada tartıştığımız Türban değil,türban yasağı...Bakın ben inanmayan biri de olsaydım bu yasağa hayır derdim;neden mi?Çünkü ben önceki iletilerimde dedim ki bakın devlet budur,Laiklik budur,vicdan budur,özgürlük budur;bu kavramlardan yola çıkarak dedim ki madem Laik olan devlet,din ve vicdan hürriyetini sağlayandır ve madem devlet toplumüstü siyasi yapılanmadır o zaman bireyin en temel hakkı olan örtüyüde kabullenmeli. Bakın ben endişelerinizi anlıyorum.Dediğinizin doğruluğu da yadsınacak gibi değil.Hangi doğru mu?Tabi ki bireyin dini algılayış ve onu yaşayış anlayışı.Kimileri bunu siyaset için kullanmış olabilir,vardır da mutlaka.Peki sizce bu yasak birileri ideoloji ve dini kendi çııkarı için kullanılarak meşrulaşır mı?Cevabınızı bekliyorum. Ve hak ve özgürlük konusuna gelelim,bence hak ve özgürlükler bireysel anlamda da toplumsal anlamda da insani olandır ve vazgeçilmezdir.Şimdi geldik bu haklar karşısında devlet ve onun üstlendiği role...Burada devlet koruyandır,bu değerleri geliştirendir.Dikakt edelim;bireyin hak ve özgürlüğünü geliştiren diyorum,aksi halde şimdiki devlet anlayışımız gibi değişime inat koşan bir devlet anlayışı karşımıza çıkar ve yine soruyorum;sizce devlet mi birey için vardır yoksa birey mi devlet için...?Devlet mi bireyden doğmuştur yoksa birey mi devletten...? Bilimselci,burada yazdıklarıma son vermeliyim...eleştiri getirdiğiniz diğer noktalara da açıklık getireceğim.Şu an işteyim ve iş arkadaşım ısrarla konuya müdahale etmek istiyor.Ve dediğim gibi ispat ve suçlama değil;paylaşma ve gerçek anlamda tartışma...saygılar!
-
CENNET ve CEHENNEM : VAR MI YOK MU ?
Çok ilginç geldi bu bana,dayanamadım; düşündüklerimi yazayım dedim. İman etmiş olan birey cennet ve cehennemi kuşkusuz kabul edendir.Peki cehennme ve cennet nedir?Ödül ve ceza.Bu kavramlar ile oturtulan bir anlayışta,ki İslam da bu kutsal olan kitapta da sık sık belirtilir,ceza mutlaka azap veren,cennet ise sonsuz olan mutluluğu temin edendir. Ben işte tam bu noktada ilahiyatçılarımıza katılmam.Nitekim Kuran açık bir şekilde sonsuz olan azabı belirtmiştir.Tabi bu inanan için budıur.İnanmayanlar farklı düşünebilir. Tabi ki şu noktayı da eas geçmemek gerek.Kuran da yazılan herşey kendi dışında olan anlamı ifade eddebilir.Yani biraz da kelimelerin gücü,verilen mesajlar ve örtülen gerçekler...
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
Açıklamaya gerek var mı Sevgili Emre,beni eleştirdiğin için çok teşekkür ederim...aslında çpk haklısın...şımarığım ben işte...yanımda olan ailem ve dostlarıma rağmen...ama durumu sana açıkladım Sözünü dinledim...aldım kitabımı,çayımı.Balkonda özgürlüğün tadını çıkarttım Ersal mı?Bak o bana dün bir şarkı gönderdi,muhteşemdi.Ağladım demişti bana,erkekler ağlar mı dedim;ağlar dedi...dinle,bak neden ağlar diye gönderdi.Gece boyunca saatlerce dinledim...hala da dinliyorum...gerçekten insan bu sözllere,bu seslere ağlar... neyse,sen bakma bi an boşluığuma geldi,yazdım...şimdi iyiyim...sağolasın!
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
Mükemmel olan sizin bakış açınız,çok teşekkür ederim değerli arkadaşım...Hepimiz gönlünden geçenin gerçek hayatta yaşanması dileği ile...
-
AVRUPALI OLMAK!
ROMA TACI(3) Roma, birliğini arayan Avrupa'nın kendine aldığı örnekti. Kökenleri üzerine kafa yormaktan ısrarla kaçınmasının ve tarihini Roma ile başlatmasının nedeni buydu. Peki ne gördü Roma'da ve ondan ne aldı? "Sarışın barbarlar" olarak kuzeyin ormanlarından gelip sınırları aştığı zamanlara bakarsak, hemen hemen hiçbir şey. Ne birlik, ne hukuk, ne yönetim, ne de yaşam tarzına ait özellikler. Karşılaştıkları Roma, bölünmüş imparatorluğun batıdaki küçük parçasıydı; Doğu'yla bağları koptuğu için ömrünü tamamlamış, güç ve debdebe bakımından soluğu tükenmişti. Evrensel hukukunun hükmü başkentinde bile işlemiyordu. Bugünkü Avrupalıların ataları, kendi dillerini ve dinlerini getirmişlerdi; Roma Hukuku'nu değil, Germenlerin "barbar yasalarını" uyguluyorlardı. Romalıların deyişiyle imparatorluğun kentli, incelmiş yaşamına uyum sağlayamayacak kadar "kaba ve yontulmamış geleneklere" sahiplerdi. Roma yüz yıl içinde silinip gitti; ne imparator kaldı ne de imparatora bağlı yurttaş. Bütün Batı, bir "barbar krallıklar" mozaiğine dönüştü. Roma uygarlığının temeli olan kentler, Doğu'yla Batı'nın kucaklaştığı limanlar Avrupa'nın manzarasından çekildi. Hayat kırsal bir kalıba döküldü; İslam'ın yayılmasına bağlı olarak hızla Akdeniz'den koptu ve kuzeyin karanlık, puslu atmosferine çekildi. Süreç Batı'yı Roma'nın yoluna sokmadı, tarihçilerin "karanlık zamanlar" dediği Ortaçağ'a sürükledi. Gerçek Roma unutuldu, kayboldu; onun yerine hayaleti yüzyıllarca dolaştı durdu. Germen İmparatorluğu'nun "Kutsal Roma İmparatorluğu" adını taşımasına aldanmamalı. Voltaire'in sözleriyle o, "ne kutsal, ne Romalı, ne de imparatorluk"tu. Ortaçağ'ın ortasında Petrarca "Tarihte Roma'yı övmeyen ne var ki" diye soruyordu hüzünle. 1789 Fransız Devrimi'nin önderlerinden Saint-Just ise "Dünya Romalılardan sonra bomboş!" diye yakınıyordu. Roma böylesine unutulmuşken, 17. yüzyıldan itibaren Avrupa muhayyilesine tumturaklı bir giriş yaptı. Eskiden sadece soy kütüğü denemesi olarak efsanelere sızan; kâh yüceltilen, kâh "Hıristiyanların aslanlara atıldığı lanetli şehir" olarak mahkûm edilen Roma, Avrupa tarihinin bir parçası olarak ele alınmaya başlandı. Roma hakkında muhteşem bir külliyat oluştu; Roma, kitaplarda yeniden kuruldu; Batılılaştırılarak Avrupa kimliğine hediye edildi. Gibbon'dan Pirenne'ye, Michelet'den Braudel'e Batı'nın en büyük tarihçileri Romalı Avrupa'ya selam durdular. Gerçek şu ki, Avrupalılar Roma'yı ilk karşılaştıkları anda değil, yüzyıllar sonra keşfettiler. Amaçları Roma'yı tanımak, onu tarihteki gerçek yerine oturtmak olmadı. Roma üzerinden iktidar mücadelelerini yürüttüler. Hem kökenlerine muhteşem bir vurgu yaptılar, hem de dünya üzerinde siyasal iddia sahibi olmanın tarihsel ve ideolojik temelini inşa ettiler. Bugün aynı siyasal iddiayı sürdürmenin bir biçimi olarak ortaya çıkan Avrupa Birliği'nin, yine Avrupalı aydınlarca "Yeni Roma" diye nitelendirilmesi boşuna değil. Ama bu kez, bir rakip var: Uzun süre "Avrupa tininin bir şaheseri" olarak görülen ve 20. yüzyıla damgasını vuran ABD, "Roma dahil, dünyanın gördüğü en büyük imparatorluk" unvanını çoktan aldı. Bu "Yeni Roma" bir mübalağa değil, asla. Avrupalı boş işlerle uğraşmaz. Henüz bir ay kadar önce, bu özlem, simgeler aracılığıyla çok güçlü bir şekilde yeniden vurgulandı. İtalya'nın başkenti Roma'da toplanan Avrupa liderleri, Avrupa Birliği Anayasası'nı imzalarken Roma İmparatorluğu'nu diriltir gibiydiler. Törene gelenler, binanın girişine asılan "Avrupa Cumhuriyeti Anayasası" yazısının Latince olduğunu gördüler. Toplantının yapıldığı görkemli salon ise "Sezar" adını taşıyordu. Sanki Roma ruhu yeni bir bedene kavuşuyordu. Çarpıcı olan şu ki, Roma'nın Doğu'dan kopmasıyla ortaya çıkan bir figür de sahnede hazır ve nazırdı: Papa... Hatırlatalım; Roma yıkıldıktan çok sonra, 800 yılında Roma imparatoru olarak taç giyen ilk Avrupalı kral ?arlman'dı. Papa tarafından takdis edilmiş ve böylece tacın sahibi olmuştu. Avrupa'nın bugünkü liderlerinin imzalarını attıkları masa da tam Papa X. Innocenzio'nun dev heykelinin gölgesine, takdis için öne uzanmış elinin altına kurulmuştu. Mesaj açıktı: Avrupa Roma'dır ve elbette Hıristiyandır.(ALINTI)
-
AVRUPALI OLMAK!
BATININ DOĞULU ADI(2) Ansiklopedileri açın: Avrupa maddesinin şu sözlerle açıldığını göreceksiniz: "Bütün kıtalar arasında, üzerinde yaşayanlarca algılanmış ve adlandırılmış tek kıta." Başka kıtalarda yaşayanların algılama ve adlandırma yeteneğinden yoksun oldukları yönündeki kaba ima bir yana, bu sözler doğru da değil. Avrupa'ya adını söylendiği gibi Yunanlılar vermedi. Onun adı Doğu'dan, Suriye kıyalarından geldi; bir Sami dili olan Fenikeceden. Batı dünyasının alfabeyi ve daha pek çok şeyi borçlu olduğu Fenikeliler tarafından bilinçli olarak adlandırıldı. Denizcilikte çok ilerlemiş bu tüccar halkın –Atlas Okyanusu'na açıldıkları bile biliniyor– Avrupa kıyılarına ve hatta içlerine kadar nüfuz ettiklerini gösteren sayısız belge var. Doğu Akdeniz'in güneşli kıyılarından kalkıp güneşin kendisini pek az gösterdiği Avrupa'nın puslu coğrafyasında dolaşan Fenikeliler, iklime dayanan bu keskin farklılığı "aereb" kelimesiyle ifade ettiler. Kelime hem coğrafi bir yön olarak "gün batışı", hem de "karanlıklar ülkesi" anlamına geliyordu. Asya da "assu"dan (gün doğuşu) geliyordu. Böylece Fenikelilerin verdiği "aereb" adı, söyleyiş değişikliklerine uğrayarak çeşitli aşamalardan geçti. Yunanlıların kullandığı "Europa" adının kaynağı ve aynı anlama geliyordu. Mitolojideki Europa ise Fenike etkisinin Yunan zihnindeki yansımasıydı. Nitekim, yakın zamanlara kadar Europa adı, Araplar ve hatta bizzat Avrupalılar tarafından Fenikecedeki anlamıyla "Karanlıklar Ülkesi" ya da "Gece Ülkeleri" diye kullanıldı. Ta ki, Avrupa'nın kendini Doğu'nun karşıtı diye tanımladığı, uygarlığını saf bir uygarlık olarak inşa etmeye başladığı ana kadar. Avrupa'nın kıta olarak kabul edilmesine ne demeli? Kıta olmak bir seviye değilse eğer, tarihçi Fernand Braudel'i izleyerek, "göze batacak kadar aşikâr olan gerçeği" söyleyelim: "Avrupa, Asya'nın bir yarımadasıdır." Onun kıtalığı coğrafi bir veri değildir. Tarihin bir ürünüdür. Her alanda üstünlük peşinde koşan Avrupalının bir projesidir, anlamlandırılmış bir bütünlüktür. Bu bütünlüğün içinde yer alanlar, Avrupa projesine ruhen ve bedenen katılanlar Avrupalı sayıldılar ve sayılacaklar. Kültürel, tarihsel, dinsel nedenlerle bu projenin dışında kalanlar Avrupalı sayılmadılar ve sayılmayacaklar: Avrupa'nın yarısına yüzyıllarca hükmeden Osmanlı, Avrupalı değildi mesela; Osmanlı egemenliğindeki Yunanistan da. Vaktaki, Yunanistan bağımsızlığını ilan edinceye kadar. Tatar hanlarının Rusya'sı kesinlikle Avrupalı sayılmadı. İroniye bakın ki, ömrünü Avrupalılaşmaya adamış Büyük Petro'nun Rusya'sı da aynı muameleye tabi tutuldu. Avrupa'nın coğrafi sınırları içinde gösterilmesine rağmen, Putin'in Rusya'sı için de durum değişmedi. ?imdilerde Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne alınmasına karşı çıkanlar tarihi, kültürel ve siyasal gerekçeleri sıraladıktan sonra haritayı da gösterirler: "Avrupa boğazlarda biter, Türkiye Asyalıdır." Avrupalı olmak kolay değil demek ki. Her isteyene bu paye verilmez, verilemez. Dışarıda kalanın, coğrafi ya da kültürel bakımdan yabancı olanın Avrupa'nın evcilliği içinde yeri yoktur. Hatta denilebilir ki, dışarıda kalan bütün dünya, Avrupa'nın karşıtıdır. Bundan 80 yıl önce, Fransız şair ve düşünürü Paul Valery, terazinin bir kefesine Avrupa'yı, bir kefesine de dünyayı koyuyor ve gösteriyordu: "Bakın. Daha az ağırlık olan kefe sarkıyor." Bu bir mucize miydi, yoksa diyalektik şaka mı? Hayır, gerçeğin ta kendisiydi. Valery, bunları söylediğinde Avrupa, dünyanın yüzde 85'ine hükmediyordu. Unutmayalım, kefe bugün de sarkmaya devam ediyor. Bu güç yoğunlaşmasının, Avrupa'nın lehine böylesine çarpıcı denge bozukluğunun bir sebebi olmalıydı. Valery ne ilkti, ne de son; Avrupa'nın bütün büyük beyinleri bunu aradı. Kimi tarihten, kimi kültürden, kimi dinden, kimi de coğrafyadan kaynaklanan gerekçeler buldu. Kimi iktisadi yapıların Avrupa'ya özgü gelişiminden, kimi zihniyet kalıplarından, aklın serüveninden fışkıran özel niteliklere işaret etti. Voltaire'den Montesquieu'ye, Hegel'den Husserl'e, bu konuda kafa yormuş kim varsa, ortak bir paydada birleşti: Avrupalı insan. Mucize, onun niteliğindeydi... Bu niteliği belirleyen temel koşullar da belliydi. Tarih, din, uygarlık: Roma İmparatorluğu'na dayanan eşsiz bir geçmiş, kökeni Doğu'ya dayansa da mükemmel bir şekilde Batılılaştırılmış Hıristiyanlık, Eski Yunan'dan kaynaklanan saf bir uygarlık. Avrupalıyı yapan hamur, bu üçünün çok özel bir şekilde yoğrulmasıydı. Valery çok açık konuşuyordu: "Başarıyla Romalılaştırılmış, Hıristiyanlaştırılmış her ırk ve toprak, Yunanlıların disiplininin egemenliğine girmiş her tin tamamen Avrupalıdır." Bunlardan birini atlayanın şansı yoktur. Bu, aynı zamanda Avrupa'nın da seçeneksizliğidir. Fernand Braudel'in dediği gibi: "Avrupa kendini meydana getirmiş olan, bugün onu hâlâ derinlemesine işleyen şu eski güçlere dayanmazsa, bütün canlı hümanizmalarını ihmal ederse olmayacaktır..." Kuşkusuz Braudel, Valery gibi Avrupa'yı, sadece bu üç öğenin bir sentezi olarak görmüyordu. Bu temeller üzerinde yükselen özgürlük, demokrasi, ilerleme gibi ideallerin; bir "canavarı andıran" davranış özelliklerine rağmen sömürgecilik, endüstrileşme, kapitalizm gibi modern yükselişlerin bütünü olarak yüceltiyordu. Doğrusu da buydu ama sonuçta her yol Roma'ya çıkıyordu. (ALINTI)
-
AVRUPALI OLMAK!
AVRUPALI OLMAK(1) Kendine şu soruyu sormayan Batılı aydın yok gibidir: "Biz kimiz ve neyiz?" 21. yüzyılın Fransızları, Almanları, İngilizleri, İtalyanları velhasıl bütün Avrupa halkları, geçmişte olduğu gibi bugün de, bu soruya verilecek cevabın türdeşliğiyle karakterize edilir. Cevap ayrıntılarda farklılaşabilir, ama genel olarak ortaktır: Avrupalı, beyaz, Hıristiyan. Yazı: Kemal Tayfur Yerleşik, kentli, incelmiş. Dahası var. Dünyanın beyni; felsefenin, bilimin, tarihin, öğrenmenin, sanatın ve uygarlığın tüm inceliklerinin ondan geldiği büyük akıl. Evrensel olanın tek kaynağı. Devam edelim: Duygulu ve sevecen. Özgür, bağımsız, uçarı ve maceracı. Ayırt edici olan, kendini diğerlerinden ayırt eden. Dünyayı yönetmeye yazgılı. Sorumluluk üstlenen, misyoner; sevgisi ve sorumluluğu gereği saldıran ve koruyan. Özgürlük, demokrasi ve zenginlik götüren. Barışçıl ama en kötüyle yüzleşmekten korkmayan en iyi, tetikte bekleyen ruh. Doğayla savaşımın öncüsü, doğanın dönüştürülmesinin en yüksek seviyesi. Gereksinimlerin, çalışmanın, verimin, sermayenin, gücün, tutkunun, ihtirasın doruğu. Tatminkâr ve hoşnutsuz, hümanist ve erdemli, gururlu ve onurlu. Arzu ve iradenin yönlendirdiği, ırkın, dilin, dinin, geleneğin belirlediği modern insan... Homo Europus. Her şeyin ya da hemen hemen her şeyin, ama daima en iyi olanın ondan geldiği biricik beşer. Avrupa'ya tinsel bir taç giydiren Hegel de odur, Avrupa'nın, özellikle de Hıristiyan Avrupa'nın can düşmanı Nietzche de. Diri diri yakılan Bruno'dur, bilimin zirvesi Einstein ya da. Da Vinci'dir, Tolstoy'dur, Adam Smith'tir ve Marx'tır. Keşfedilen Amerika'da Tanrı'nın gazabı gibi ölüm kusan Cortes'tir, Pizarro'dur ve Afrika'nın iyilik meleği Rahibe Terasa'dır. O, Büyük Engizitör'dür, hümanist Erasmus'tur aynı zamanda. ?arlman'dır, Aslan Yürekli Richard'dır, Napolyon'dur, Bismarc'tır ve evet Hitler'dir. Belirli bir mekânın ürünüdür. Asya'dan "çılgın bir atılışla" batıya fırlamış bir yarımadanın. "Kendini öncü, coğrafyanın ve tarihin ileri noktası" olarak kabul eden ve ettiren Avrupa'nın. Peki nedir bu Avrupa? Dünyanın yerleşime uygun diğer topraklarına nazaran küçük bir parça, ancak ayrıcalıklı bir yer. Toplam kara alanlarının sadece yüzde 7.65'i. Dünya nüfusunun yüzde 14'ünü (AB üyesi 25 ülkenin toplam nüfusu ise dünya nüfusunun yüzde 7'si) barındıran bir "ortak ev". Avrupalı insan denilen şaheserin ana rahmi. İnsanlığın ve gezegenin merkezi. Dünyayı kendine çeken, baştan çıkaran, birörnekleştiren; yayılan, yönlendiren canlı bir karakter. Dünyanın yedi deniziyle çevrili bir burun; eski kıta Asya'nın burnu (Avrupalı "başı" demeyi tercih eder); bir çıkıntı, bir ek. Daima bir hedef, fiziki ve tinsel coğrafya olarak ereksel son nokta. Engin bir okyanusa ve yeni kıtalara açılan bir kapı. "Keşifler, icatlar, serüvenler, arayışlar ve sömürgeler için bir hareket noktası." Aralarındaki düşmanlıklar tarih kadar eski olsa da, içsel bir akrabalığı paylaşan halkların mekânı. Temelinden çatısına inşa edilen bir yapı; tasarlanıp kurgulanan, yapılıp bozulan, sonra yeniden kurulan zihinsel bir imge. Bir icat. İcat edilen bir kıta...
-
Türkiye'de ve dünyada kadının yeri........
İran'da Kadın Olmak Rafael Blaga, İran Halkları El Kitabı'nda insanlığın en eski uygarlıklarından birine beşik olmuş İran'ın okuryazarlık bakımından geri kalmış ülkelerden biri olduğunu söyler. Resmi kayıtlarda nüfusun yüzde 70'inin okuryazar olduğu belirtilse de bazı bölgelerde çocukların çok büyük kısmı okula gidemiyor. Örneğin Belucistan bölgesinde okuryazar oranı sadece yüzde 29. Kaldı ki ülkede okuryazar sayılanların yarısından çoğu ilkokul mezunu bile değil. Oysa İran, 20. yüzyıla modernleşme atılımlarıyla girmişti. Bunun için de başta eğitim ve sağlık olmak üzere her alanda yenileşme çabaları kendini gösterdi; 1939'a ait fotoğrafta görüldüğü gibi, okullar ve öğrenciler herhangi bir Batı ülkesindekinden farklı değildi. Ama sadece giyim kuşam bakımından. Ayrı sınıflar bir yana, kız ve erkeklerin ayrı okullarda eğitilmesi Pehlevi rejiminin bir icadıydı. O yüzden şahlık dönemi modernleşme çabaları büyük ölçüde yüzeyseldi. Ekonomik ve siyasi olarak Batılı güçlere bağımlı Pehlevi rejimi, hiçbir köklü değişikliğin önünü açmamış, sosyal bir dönüşüme izin vermemişti. Özellikle de kadın hakları konusunda adım atmamıştı. İran'da 1978'den itibaren egemen olan İslami rejim, kız çocukları ve kadınların haklarını daha da kısıtladı. Öncelikle kadınların giyinme özgürlüğü ellerinden alındı. Kız çocukları kara çarşafa zorlandı. Eğitim kurumlarından sonra kadınlar için ayrı plaj, hatta ayrı hastane uygulaması başlatıldı. Kadınların cumhurbaşkanlığı, yargıçlık, imamlık, yeddieminlik, bilirkişilik gibi görevler yapamayacağı yasalaştırıldı. Kız çocukları için ergenlik yaşı dokuz olarak kabul edildi (erkeklerin ise 15). Kızların küçük yaşta evlendirilebilmesi hüküm altına alındı. Öte yandan erkekler okula gönderilirken, kız çocukları çalışmaya zorlanıyor. Bugün özellikle kırsal yörelerde çocuk işçiler arasında kızların sayısı bir hayli fazla. Atlas Ağustos 2008, sayı 185
-
SAVAŞ VE BARIŞ...
Irak işgali sırasında annesini,babasını ve ayaklarını kaybeden Iraklı çocuğun ABD komutanına yazdığı şiirin ilk dörtlüğünde şunlar yazılıydı; ''SİZDE DE BARIŞ BÖYLEMİDİR FRANKS, İNSAN HAKLARI ÇOCUK YETİM VE AYAKSIZ BIRAKIR MI ORDA DA DÜŞER Mİ AYIN KAN GÖLÜNE AKSİ GÜPEGÜNDÜZ DÜŞER Mİ PAZAR YERİNE DEMOKRASİ!'' ve o dörtlükten mısralara hergün bir yenisi ekleniyor.Irak'ta hergün ölüm haberleri gelmeye devam ediyor.Irak işgal edildi;çünkü hesaplar bunu gerektiriyordu.Irakta'n gelen karanlığı Nazım!la kucaklamalı mı? ak bir karanfil gibi çatlayıp da çekirdek, atom bahçelerine yürüyünce aydınlık, yalnız meraklıları değil, bütün insanlık, şiirin aynasında kendini seyredecek.
-
Demokrasi Nedir?
Demokrasi nedir sorusuna takılayım biraz dedim,demokrasi ne değildir de kaldım... Şimdi demokrasi diye yazasım geldi,sonra ya sus dedim,kime, ne için demokrasi... Ben burada demokrasi dedikçe herkes olmayan bir demokrasinin sonuçlarını bana demokrasi diye sundu... Demokrasi neydi gerçekten? Demokrasi halkın iktidarı,Yunanca....sonra hangi halk dedim... Hangi halk,kutsal olan yoksa Aysun Kayacı edası ile ***** olanı mı? Susan mı,susturulan mı? Aman durun Hülya Avşar ne demişti;''ben nedense hayvan etini....''gibi birşey!Helal ya işte halk!Duyarlılık bu olsa gerek... Demokrasi demiştik değil mi? Ne kadar sıcak ne kadar soğuk bir kavram... Ne kadar yabancı ne kadar tanıdık bir kavram... Birde araçları vardır... Siyasi partiler gibi...biz de olan mıdır kasıt,bilmiyorum... Bir de çeşitleri vardır...biz de hangisi onu da bilmiyorum...ama durun BİZDE DEMOKRASİ VAR MI?
-
ahmet kaya ağladıkça ve yaptıgı şok açklama ölmeden önce
İşte Sevgili Evren,bunun içindir ki yazdıklarımız... bizim bizden başkamız yok iken,kendisine yabancılaştırılan bizler... bakın o gece,Ahmet Kaya vukuatının yaşandığı gece,gerçektende birbirimize ne kadar yabancı olduğumuzun göstergesi...ben daha anlamış değilim...bu öfkeyi,bu yok saymayı... işin ilginç kısmı,onu orada sahiplenmeyenler sonra bir Kürtçe müzik furyasında prim için Kürtçe dediler...ne kadar ***** hareketler. lütfen,bölücülük kavramı içersine bunu gerçekten isteyenleri koyun,Kürtçe diyen herkesi değil... iyi ki yanımızdasınız...Sevgili Evren iyi ki buradasınız.
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
Bu verilen yazıyı okuyunca aklıma tek gelen şu oldu;galiba bizler herşeyin alasını hak ediyoruz...baksanıza Yeni Türkiye ölçütüne....bırakın bu insanın tercih meselelerini,,,giydiklerini,,,yaşama şekillerini,,,açlık,sokakta yaşayan çocuklar,savşlar,işsizlik...çok daha mı basit?Aydın,yazarlarımız işte onlar aydınlığı değil,karanlığı satıyor bize...Dürüst olsalar düşüncelerinde yanmam
-
Tuzla'da Yine Ölüm
Galiba ilk defa Sayın Politika ile aynı düşünüyoruz. Tuzla onca ölüme rağmen kimsenin duymadığı cinayetler serisidir.İnsanlar ölürken göz göre siyasi olan irademiz sadece susmakla yetindi... Ve susmaya devam ediliyor. İnsan hayatı o kadar bassit ki bazıları için...hesap sorulacaktır hesap sormayanlardan...buna suskun kalanlar ölen işçilerimize böylesine trajik olan ölümleri nasıl açıklayacak...çok merak ediyorum!
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
diyorsunuz. evet önyargı ile bilimi yanyana getiremezsiniz.Kuşku ile önyargı da aynı değildir.Hatta dediğiniz gibi önyargı saplantı ise kuşku onun olduğu yerde asla kendisine yer bulamaz.Önyargının olduğu yerde doğru bilgi yoktur. bilimden başladık,o zaman bakın kendi adıma tüm önyargılarımı bir tarafa bırakıp çeliştiğimi iddia ettiğiniz noktalara ikimizin gözüyle de bakmaya çalışayım. bilim iki şeyi gözden kaçırmamalıdır;ele aldığı olay ve olgunun her yönüyle açıklamayı ve doğru olan bilgiye ulaşmaya çalışırken o bilgi yığınların geçerliliğini ait olduğu döneme(tarih biliminde asli olan budur)ve sonraki dönemlerde(örn tıp) ki gelişim ile sınamayı. gelelim türban yasağını bilim ile açıklamaya...bakın kendi önyargılarımı bir tarafa bırakıp bilimsel olmaya çalışıyorum ve diyorum ki; -türban yasağı nedir?(bir sorunun tanımını yapmadan,onu anlamadan,çözüm bulunamaz) Türban yasağı,bireyin din ve vicdan özgürlüğünü kıstlamaktır. Türban yasağı, Laik olan devletin bireyin vicdanına yaptığı müdahaledir. Türban yasağı ,bireyin yok sayıldığı ve tüm gerekçeleri ile söz konusu birey oldu mu kendi kendini imha eden yasaklar yığınıdır. -sorunun içerisinde ki kavramları tanımlama(kavram kargaşasına yenik düşen kavramlara bakmak olayı daha anlaşılır kılma açısından oldukça önemlidir) Türban,inanlar tarafından Allah'ın emri olarak nitelendirilendir(adını koyma da farklı bakış açıları olsada en basit tanımı budur)yine; 1. İnce kumaştan yapılmış, başı sıkıca kavrayan bir tür baş örtüsü. 2.Kadınların saçlarını örtmek için kullandıkları örtü, başörtü, eşarp.(baş örtü-TDK) Birey, 1 .Kendine özgü nitelikleri yitirmeden bölünemeyen tek varlık, fert. 2 .Doğa bilgisinde türü oluşturan tek varlıklardan her biri. 3 .mantık Bir türün kapsamı içine giren somut varlık. 4 .ruh bilimi İnsan topluluklarını oluşturan, insanların benzer yanlarını kendinde taşımakla birlikte, kendine özgü ayırıcı özellikleri de bulunan tek can, fert. 5 .toplum bilimi Toplumları oluşturan ve düşünsel, duygusal, iradeyle ilgili nitelikleri toplum içinde belirlenen insanların her biri, fert.(TDK) Din; 1 .Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanetın. 2 .din b. (***) Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen: 3 .mecaz İnanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült. (TDK) Vicdan; Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç(TDK) VE GELELİM ASLİ KAVRAMLARA... Özgürlük; 1 .Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî 2 .Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet(TDK) Devlet; 1 .Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık 2.Bu tüzel varlığın yönetim organları: 3 .mecaz Büyüklük, mevki. 4 .mecaz Mutluluk: 5 .mecaz Talih. (TDK) ve LAİKLİK... 1 .Laik olma durumu, laisizm. 2 .Hukuk Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması(TDK) VE BEN TÜM BU KAVRAMLARI,KENDİ TANIMLARI İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRME KOŞULUYLA DİYORUM Kİ;TÜRBAN YASAĞI NE LAİKLİK NE DE BAŞKA BİR GEREKÇE İLE MEŞRULAŞTIRALANAMAZ.Çünkü; Laik olan devlet,din ve devlet işlerinin ayrıldığı devlettir.Türban bireyin tercihidir bu noktada,devletin değil, Din ve vicdan hürriyeti bireyin en temel hakkıdır ve devlet siyasal örgütlenmesi ile bunu koruyan ve geliştirendir. Özgürlük bireyi en özel kılandır ve bu özeli hiçbir şekilde yok sayılamaz. Din birey için vazgeçilmez olnsa(inananlar için)bu ve gerekenleri noktasında bireyi ve seçimleri hoşgörü ile karşılanmalıdır. Laiklik tüm inanç ve bireyleri hukuk alanında buluşturandır,devletin dini olmaz ama bireyin olur.Bunu da gözden kaçırmamak gerek. diyorsunuz,katılıyorum.ve ekliyorum...doğmalardan almayan devlet,doğmalarla besleniyorsa da brey onu ve inançlarını hüküm ve kanunlarla koruyandır. diyorsunuz.Ççelişkilerinizi ortaya çıkarmak gibi bir iddiam yoksa bu da sizi suçlamamam anlamına geliyor.Değerli arkadaşım;insanlar farklı düşünür,yanlış yada doğruluğu tartışılır,çelişkileri değil.Kuşku ve çelişki bilimsel olarak aynı değildir.Bireyi çelişkileri ile değerlendiremezsiniz.Kendi içinde var olan kavramların çelişkileri çok farklı,bireysel olansa daha farklı olandır ve ben bu yazdığımda çelişki görmedim. ve ve bakın özgürlük kavramı içerisinde yer alan iletileriniz...ve ben de diyorum ki; -Özgür olan birey kendi yaşama alanına doğma dediğiniz değerleri bile alıyorsa,bunu seçtiği için özgürdür. -Ben devlete dayatılan bir özgürlüğü değil,bireyin hakkı olan özgürlükten bahsediyorum. -Demokrasi de halkın iktidarı vardır;demokrasi ile özgürlük farklı kavramlar olmakla beraber halkın iktidarını sağlayan güç yine özgürlüktür.Demokrasi benim için özeldir.Demokrasi için bu forumda yazdığım iletilere dönerseniz benim ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız(Politika bilimi,demokrasi ile ilgili başlıklar) Demokrasi sınırsız özgürlük değildir tabi hele de karşınızda devlet varsa;ama ben daha iç çamaşırı ile türban arasında kurulan bağlantıyı daha doğrusu kıyaslamayı anlamadım.Türban dinin emridir,giyinmenin gereği değil. ve yine ben; şeklinde bir ifade kullanmışım siz buna mukabil, diye evrensel olmadığını belirtmişsiniz.Ben din evrensel diyorum çünkü dinlerde ki bu mezhepler bile bu evrenselliğin kanıtıdır.Evrensel olan farklı coğrafyada yaşayandır. ve yine; şeklinde ki iletimi çelişki olarak görmüşsünüz,ben burada düzeltme yapmalıyım(yazdıktan sonra yazdığımı okumadığım için yazım yanlışları gözden kaçıyor) ve gelelim inanıp inanmama noktasında...kitap okumadığım şeklinde ki düşünceleriniz,kitap okumanın ölçütü nedir,bence biraz erken varılmış bir düşünce,kitap hastasıyımdır. dini anlamda okumaya gelince,dürüst olayım;ben Kuran'ı Kerim'i birkez olsun okumadım,sadece İncil'e baktım.Bu benim eksikliğimdir.Şimdi diyeceksiniz ki okumadan,anlamadan neden inandınız?Ben inandım,inanıyorum...inanmamak için çok çabaladım ama yine de inandım;ve inandığım varlığın olduğunu biliyorum...doğa dediğimde siz bunu inananların yanılgısı olarak gördünüz...sonuna kadar saygılıyım...ama ben doğa derken az da olsa diğer bildiklerimi es geçmem. ve bunu baştan beri yazıyorum...çelişki dediiniz sürekli...Sayın ali0_1(nicki yanlış yazdıysam özür dilerim) arkadaşımız da bu konuda ki iletilerinde bunu vurgulamıştı.Ben inanıyorum,ama söz konusu hak ve özgürlük oldu mu benim inanıp inanmamam önemli değil,asli olan özgürlük ve haklılıktır.Ben Alevi değilim mesela...Alevi kardeşlerimin yaşadığı mağduriyetin farkındayım...onların yanında olmam için Alevi olmaya gerek var mı ki?Saygılar!
-
Bana biri bu yasağı açıklasın...
şimdi öğrendim yasağın kalktığını ve yine şimdi öğrendim yasağın devam ettiğini...sağol Birce!
-
AKP'NİN MALLARI
AKP'nin mallarından türban yasağına kadar uzanan ve Godzilla ile olabilirliğe oturtulan bu başlıkla asıl anlatılmak istenen ne olabilir? aslında pek kafa yormaya gerek yok.İnsan yaşamak istediği gibi yaşamalı.Yani şekil üzerinden kısıtlanarak,din ve ideolojierin bir parçası haline getirilmemelidir. Hakan senin ne dediğini anladım galiba.maalesef bugün dediğin durumu yaşıyoruz.müslüman olan hayatını o dinin getirdikleri iel düzenlemek zorundadır.Olması gereken budur.Peki olan bu mudur?maalesef hayır. bakın bence olması gerekenler sadece bunlar değildir,en azından herkesin muhafazakar olarak nitelediği bir siyasi partinin hak ve özgürlüklere yaklaşımı,emek ve alınterine verdiği değer de oldukça önemlidir. belki de basit düşünüyorum ya da o kadar zengin olmadığımdan.ama İslam tasaruffu ve sade bir yaşamı tercih eden bir dinse atılan adımlar da ona göre olmalı. ve gelelim türban yasağına...şunun farkında olmalıyız ki devlet birey için vardır,birey devlet için değil.Madem sorun Laiklik sorunu ise tüm yaşadığımız sorunların temeli önce Laiklik nediri tartışmak gerek.Saygılar!
-
ahmet kaya ağladıkça ve yaptıgı şok açklama ölmeden önce
Sevgili Evren, hemen dediğin linki tıkladım,anlamak için bir daha tıkladım,bir daha tıkladım! kimse kalkıp onca yaşananları bölücü kisvesi ile değerlendirmezsiniz.Sırf Kürtçe klip çekeceğini ifade eden bir sanatçıya reva görülen sürgünlük bu kadar basit değil. Sevgili Evren, değerli arkadaşım,yüreğine sağlık. herşeye rağmen bizim olan umud ile,kendini halkın fedaisi saymış,çatal ve bıçak fırlatmakla milliyetçileşmiş,insanı ve onun en insani isteğini bölücülük adıyla yamamış herkese inat;Ahmet Kaya için;yaşasın Türk ve Kürt halkının kardeşliği...
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
olur mu sevgili Bilimselci,sizinle veya başka bir forum arkadaşımla ilgili değil;hatta az önce cevabınızı okudum ve gerçekten de kendimi ifade edeceğim kapıları aralamışsınız.ben bu forumda gerçek anlamda tartıştığım arkadaşlarımı gerçekten seviyorum...onlara ve düşüncelerine değer veriyorum...sizi dinlemeye devam edeceğim... bazen olur ya size ait olan herşeyi bir köşeye itmek istersiniz...biraz özel sorunlar yani...ilginiz ve iletiniz için teşekkür ederim...sevgiler!
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
Canım ben sana msn de anlatarım...bu arada Sercan ben telefonuna mesaj çektim pc yi kapatmak zorunda kalmıştım...Yayamazım sana da ne diyeyim artık,Allah yardımcın olsun...sağlıcakla kalın.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
tamam ben sustum.yazılacak herşeyi yazdım.
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
Sevgili Emre,bugün canım çok sıkkın.Grup yorum dinledikçe de daha da karamsarrlaşıyorum...galiba ben forumdan ayrılmak üzereyim...şimdi bana ait tüm alanlarda çekip gitmek geliyor. ha D bakırda herşey yolunda...emin ol!
-
ONLAR HEPPPPPPPPPPPP BURDAYDI!
gelene yüzx verilmezse de ki kastınızı sorabilir miyim?
-
İSLAM ÜLKELERİ KADINLARI... [ŞERİAT GÖLGESİNDE 2. SINIF YAŞAMLAR]... Kadınlar 'erkek vasi'siz sokağa çıkamıyor, pasaport alamıyor, araba kullanamıyor
Sevgili Floytd, demek istediklerinizi biraz yadırgamamın sebebini biliyorsunuz.Mutlaka araştırmak,mutlaka anlamak lazım.Ben eşitlik demem zaten,biyolojiktir aslı olan ve ben adalet derim...ben yine okuyacağım tüm yazılanları ve anlayışınıza sığınarak anlatmaya devam diyeceğim...saygılar!(ve gerçekten dinin insana bakış açısı oldukça önemli)