mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey
-
SOKRATES'İN SAVUNMASI..........................
'' Ayrılma saati geldi, ve kendi yollarımıza gidiyoruz—ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisinin daha iyi olduğunu yalnızca Tanrı bilir.... '' Ölen yaşayan oldu...yaşayanlar ise ölen...budur cesaret!
-
İçindeki nakaratı yaz...
Aman Allah'ım,Nurettin Rençber yav ben bayılıyom o sese neyse eminim Yakışıklı bugün de o şarkıya takmıştır;eski yar 34 oliy de
-
İçindeki nakaratı yaz...
gökyüzüne çizilmiş resimlere benzerdik rüzgarın peşine takılan bir nefes gibiydik kırdı dallarımızı fırtınalar boranlar kaldı bahar çiçekleri üzerinde sevgimiz gözlerimiz sevgiyi yüreğimiz sevdayı ellerimiz emeği anlatırdı usanmadan kırdı dallarımızı fırtınalar boranlar kaldı bahar çiçekleri üzerinde sevdamız uzak dağ başlarında yanan ateşlerdeydik kentin sokaklarında dalga dalga özgürlük direndik teslim olmadık binlerce kardelendik kaldı çocuk gülüşleri ışığında kavgamız ''Kızılırmak-Gidenlerin Ardından''
-
BİR ÜSTÜNDEKİNİN RESMİNİ GÖRDÜĞÜNDE İLK AKLINA GELENİ YAZ BAKALIM...
Yanılmıyorsam...cevaplayamadığım bahtsız arabanın sahibi
-
GODZİLLA ve RUA Ortak Anı Defteri
Batsın bu dünya,bitsin bu dünya...yazıklar olsun.Nedim aklıma geldi birden sarhoş olduk abiler,ablalar içmeden
-
ONLARIN SARIŞIN TANRILARI ve ÖTEKİLERİN ESMER ALLAH'I VAR... İnsanlık öyle yoksun, öyle mahzun bırakıldığı için, o en eski kitaplara sarılıyorlar...
Çok güzel tümceler...Sevgili Dipnot'a yaraşır nitelikte...yüreğine sağlık.
-
ANAYASA MAHKEMESİ İKTİSATÇI BAŞKANI HAŞİM KILIÇ ANAYASANIN DEĞİŞTİRİLEMEZ İLKELERİNİ TARTIŞMAYA AÇMA MESAJI VERMİŞ... Mesajı alalım ve tartışalım_mı?
1961 Anayasası...insan haklarına dayalı bir devlet. 1982 Anayasası...insan haklarına saygılı bir devlet. 1960 darbesinden hemen sonra yaşanan ve 1980 lere kadar uzanan sürecin en büyük darbesini hiç kuşkusuz demokrasi almıştır. Ben her darbe sonrası yapılan hesapların aynı noktada bitmesine rağmen;insanlarımızın neden hala darbeleri kutsadıklarını çok merak ediyorum.Neyse mevzumuz darbeler değil. Dönelim darbe sonrası anayasalarımıza,daha doğrusu değişemez olarak nitelenen maddelerden birine. MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. MADDE 2.– Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Maddeleri gelin beraber okuyalım. -Milli dayanışma,adalet ve toplum huzuru bence bu maddelerde kilit rolünü üstlenmiyor;yani onu değişmez kılan bu maddeler değil. -Türkiye Cumhuriyeti,Atatürk milliyetçiliğine bağlı,temel ilkelere dayanan,laik,sosyal bir hukuk devleti.İşte asıl anlaşılması gerekenler... ''bekir'' Değiştirilemez maddeler konusunda ki görüşünüze ben de katılıyorum.Bence de parlemantonun olduğu bir ülkede değişememezlik diye bir kavram mübah değildir.Ki bu asıl itibariyle ''Laiklik'' dediğimiz kavrama terstir. Laiklik söz konusu olduğunda;değişim ve yenileşmeyi savunanlar, yasalar için de pekala bunu düşünebilmelidir. Laiklik;din ve devlet işlerinin ayrılmasıdır.Dini anlamda vicdan hürriyetidir. Biz Laik bir ülkede miyiz?Kesinlikle hayır;en azından Diyanet'in varlığı bunu red eder.. Kavram kargaşasına kurban olarak sunduğumuz Laikliğin yorumu oldukça sancılı olur.Bir kavramı yorumlamak için önce o kavramı tanımlamak gerekir diye düşünüyorum. Birileri için dinsizlik diğerleri için yenilik olan bir kavram,bu zıt görüşlerin çatışmasına neden oluyorsa;önce o kavramın nereye oturdulduğuna bakmak gerek. CHP'nin laiklik kavramına olan yaklaşımı,kendi siyasi çizgileri dahilinde ele alınmalıdır;ki bu İslamın tehlike olarak gösterilmesidir. CHP için laikliğin yorumu,dinin safdışı olması yatar.Ki bu dediğiniz gibi katı bir Laikliktir;yumuşatılamaz! Saadet Partisi için de bu sefer bu yorum,gavurun tokadına dönüşebilir. Buyrun başka bir katı laiklik yorumuna Kılıç'ı samimi bulmuyorum;HUKUK vicdandır.Muhasebesinde insan yatar.Benim ülkem değişmez maddelerde hukuk devleti olsa da gerçeği ile hala Başbakanların gazetecileri yasaklayabildiği bir ''ben dedim,hukuk budur'' anlayışının diktadörlüğünde. Kılıç samimi olsaydı,öncesin de hukuk anlayışımızı sorgulardı.Bizler daha hukuk anlayışını sorgulayamazken nasıl da kalkıp yorumlama işine girişebiliyoruz ki Tabi ki yorumlanıp konuşulacak,ama daha öncesinde düzeltilmesi gerekenler varken...olmaz,samimiyet ve cesaret bu değildir. AKP... kendisini desteklemesem de ''sivil anayasa'' derken Başbakan,umutluydum.Sadece umut etmekle kaldık hepimiz.Çarklar istendik yönden dönmeye devam ediyor.Sayın Başbakan demokrasiyi,hukuku kendi için diliyor sadece...inanın ben hala darbelerin anayasası ile demokrat olmaya çalışan bir ülkenin çoçuğu olduğum için kendimle çelişiyorum.Tıpkı ülkem gibi... Saygılar!
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
İnsan olma değil mi ama işte bizde ki en büyük sorun insan olamamak,en büyük hata kendi dünyamıza boğulmak.
-
AZ SONRA...........
hemen çay alacağım...sadece kendime Dipnot,Yakışıklı,Dünyahepimizin,Muallim Ali ile paylaşırım ama
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Zaten ateş düşerse bu coğrafyalara ilk çekip gidenler eminim ki bize başka adresi gösterenler olacaktır. İşin ilginç kısmı,bunu yapanlar bir zamanlar Arabistan ile şad oluyordu...beğenmeyen Arabistan'a...ne çabuk unutuldu!
-
DİPNOT'lar...
Sevgili Dipnot, İşteyken okumuştum bu verdiğim alıntıyı.Düşündüm de Hrant Dink'i vuranlarda bu düşüncelerin ürünü...neyse sevgiler benden güzel insan.
-
MUHAMMED GERÇEĞİ .............
Cevabımı aldım,çok teşekkür ederim.Oldukça açıklayıcıydı(kimden aldığım bende kalsın )
-
IRKÇI TERANELER
Tartışmanın boyutu oldukça değişmiş Biraz da sürekli aynı düşünceler yinelenmeye başlanmış,daha doğrusu konu içeriği tıkanmış. Değerli forumdaşlarım, Israrla vurgulanan ''İslam faşizmi'' bugün emperyalizmin en önemli araçlarından biri.Dünya üzerinde yaşananlara baktığınızda,İslam ile yanyana getirilmek istenen ''terör,faşizm'' gibi yaftalar,sadece yakıp yıkmak için kullanılan bir kalkan. Avrupa'da özellikle son dönemlerde ırkçı uygulamalar,yabancı düşmanlığı sorusu her ne kadar ''Avrupa nereye gidiyor'' sorusu ile zihinlerde oturtulmaya çalışılıyorsa da,asıl sorulması gereken ''Avrupa nereden geliyor?''. ''Max Frisch`in `` İşçi çağırdık ama gelenler insandı`` sözü ortadaki sorunun bir yönünü göstermek açısından çok anlamlı. Kendilerine hizmet etmesini bekledikleri yabancılara karşı başlangıçta beslenen bakış açısını gösterirken, bu beklentinin hesaba katılmayan bir unsuru ortaya çıkarması karşısında oluşan hayal kırıklığını ve ardından bunun yol açtığı bildik problemleri de bir çırpıda anlatıveriyor. Avrupalı bir devlet adamının `cüzdanlarımızın zengin, ama gönüllerimizin fakir olması, toplumumuzun en büyük problemidir` tespiti de olanların bir başka cephesini ele veriyor. Ancak bu tesbitler ortaya konan tepkisel davranışların genetiğini ve bilinçaltını açıklamakta yetersiz kalıyor. IRKÇILIK, AVRUPA`NIN DÜNYAYA HEDİYESİ''(***) Bakın mesela,demokrasi bugün Avrupa'nın en sağlam kalelerinden biridir.Demokrasi ''Atina''nın Avrupa'ya en büyük armağanı.Sadece demokrasi mi? Eski Yunan Devletleri'nin site devletleri olduğunu hepimiz biliyoruz,demokrasinin kaynağı olan bu sitelerde demokrasiyi hakkedenlerin o site devletlerini asli vatandaşları olduğunu kaçımız biliyor? Yunanlıların kendisi dışında ki toplumları ''barbar toplumlar'' olarak nitelediğini kaçımız biliyor? Yakın tarihe dönelim. PAGAN DÖNEMİMDEN KALAN VAHŞETLER,HAÇLI SEFERLERİ,YAHUDİ KIRIMLARI,MEZHEP ÇATIŞMALARI,AFRİKA VE ASYA'DA Kİ SÖMÜRGE,SİYAHİLERE YAPILAN KATLİAMLAR,ORTADOĞU'DA YAŞANANLAR.... Son dönemlerde Avrupa'da yeniden patlak veren bu ırkçı yaklaşımlar,denildiği gibi sadece yabancıların istilası ile açıklanamaz.Kültürel farkları,başkalaştırılan toplumları,geleneğin iplerini de sorgulamalıyız. Kimse kalkıp da bugün İslam Dünyasında yaşananları ''İslam'' ile açıklamaya çalışmasın.Orada savaş var,orada işgal var...savaşın ve işgalin olduğu bir yerde değer değil yaşam mücadalesi olur. Kaldı ki,din orada ''istenilen hale getirilmiş'' olandır;afyon misali insanlara sunulan,İslam'ı yaptırımlarla dayatan.İslam bu mudur?Bence hayır. Ortaçağı düşünelim;Hristiyanlık ile değerlendirelim.Yine aynı dönemde Osmanlı Devletini düşünelim;İslam ile değerlendirelim. Bakınız,sil baştan ezber nasıl bozuldu. Türkiye'de faşizm var mı?Faşizm eğer kendinden olmayan,dil,din,değer...(i) yok saymaksa;evet var.
-
MUHAMMED GERÇEĞİ .............
İnsan fıtratı bu kadar değişiklik arzederken,fıtraımda ki ölçüt ne olabilir?Kadın ve erkek muhakkak yaratılış bakımından farklıdır;ama mesela şahitlik konusunda ki ''kadınlar daha duygusaldır'' yaklaşımı çok da sağlam değil. İnsanın sosyal yaşamı,siz de takdir edersiniz ki;toplumun özelliklerine göre değişebilir.Bakın mesela mezhebler arasında ki farklılık da sosyal yaşam ile açıklanıyor. İşin aslı,ben toplumun öngördüğü yada dayattığı yasaların farkında olmamız gerektiğini düşünüyorum.Biz toplumun ürünüyüz,daha doğrusu coğrafyalarımızın birer meyvesiyiz.Örtünme biçimleri buna örnek olabilir. Geçmiş,Arabistan'da benim için devrim olan İslam'dır;bugünü aynı dinle açıklamaya çalışırken de benim için özel olan bir din;benim dinim.Bugün ise geçmişten çok daha farklı. Sorularım beni çıkmaza düşürmeden bırakayım yazmayı. Galiba benim kafam oldukça karışık,en iyisi kaynağa yönelmek olacak yine.Kuran ve Hadislere saygılar.
-
DİPNOT'lar...
Bir dipnot'ta benden...buyrun anlamaya ben korktum.
-
MUHAMMED GERÇEĞİ .............
Sayın Sarıgöl, Ben gerek çok eşlilik gerekse Peygamber evliliği konusunda dönemi ve şartları baz almam gerektiğini düşünüyorum,yine de... -Hz Muhammemd'in evliliklerinde ki bu kısıtlamalar ve ayrıcalıkların nedeni nedir? -Kadına ikaz yaklaşımı neden ''hafifçe dövün'' de olsa böyle bir yaklaşımla oturtulmuş? -Cariye'lere mehir karşılığında verilen özgürlük derken neyi kastettiniz? ayrıca Sayın Suheyla'nın belirttiği; ne demek oluyor?
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
BİZDEN BÜYÜĞÜ YOK Biz lafa söze gelince imkansızlar içinde en büyük oluruz… Bizden büyüğü yoktur.. Tarihte yıllarca biz yönetiriz Dünyayı.. Atalarımız dedelerimiz her konuşmada övülür saygıyla sevgiyle anılır.. Atalarımızın bize öğütlediği hiçbir şeyi yapmaz orda burda karı peşinde koşar içip sızar kalırız ama söz masada vatan kurtarmaya gelince cengaver kesiliriz.. Birlik olan atalarımızın yerine biz sürekli bölünmeyi seçeriz.. En ufak fikir ayrılığında kavga ederiz yeri gelir ölürüz öldürürüz.. Biz delikanlıyız.. Silahsız adamın doğum gününde boğazını keser denize atarız.. Biz öyle büyük bir milletiz ki İstanbul da ki 15000 tinerci çocuğa acı*********** bakarız suç onlarda değil der yaptıkları gasplara işledikleri cinayetlere göz yumarız.. Biz öyle delikanlıyız ki sokaktaki adamı yan baktı diye bıçaklarız… Biz misafirperver bir milletizdir… Ülkemize yıl başında eğlenmeye gelen turistlere taksimin göbeğinde erkek arkadaşlarının yanında tecavüz ederiz.. Hem de üstüne o kadar iyimser bir milletizdir ki bunlar azınlık bunlar kaale alınmaz diyip te unutur gideriz.. Eskiden bize kendine laf söyletme diyen babalarımızı şimdi bize aman sokakta dolaşırken sağına soluna dikkat et aman laf atılırsa duyma gibi doktrinlerle dışarı çıkartıyor.. Biz nasıl bir milletiz ya nelere kadiriz.. Mucizeler yaratıyoruz.. Büyük işlere imza atar tarihteki başarılarla övünür Amerika yı nasıl haraca bağladığımızı (1700 küsur yıllarında) anlatır ama 300 milyar dolar borcumuzu unuturuz.. ......... .........(alıntı) beğenmeyen gitsin!!!!!!!
-
AZ SONRA...........
- SORU DUVARI... Evet var mı Güncel adına 'Soru Duvarı'na yazılmak üzere sorusu olan...
Sevgili Dipnot, bundan bir hafta önce bazı arkadaşlarımızla ''neden demokrasi bu kadar sancılı adım atıyor ülkemizde'' sorusuna takılı kaldık,hiçbirimiz bu soruya cevap bulamadık. Batı,insan hak ve özgürlükleriyle kuşanmaya çalışırken,reformlar yaptı,kilise ile savaştı,rönens ile taçlandı.Yani bedeller ödedi.Ya bizler...Doğrucudavut arkadaşımız,demokrasiyi açıklamaya çalışırken de olan demokraside ki eksikliklerimizi aynı bakış açısıyla değerlendirmişti. Bizler bedel mi ödemeliydik? Bedel ödemedik mi? 12 Eylül de bir bedel değil miydi? Demokrasi...çok çalışmamız gerek.- MUHAMMED GERÇEĞİ .............
Bu ayetleri açıklarsanız çok sevineceğim- Türkler, Kürtler ve Osmanlılar
Kürdistan, Rusya ve Osmanlı Devleti ALİ HAYDAR KOÇ Ondokuzuncu yüzyılda çatışmalı bir biçim alan Osmanlı-Rus ilişkilerini belirleyen en önemli siyasal faktör, iki devletin Kürt topraklarına tamamiyle hakim olma düşüncesi oluşturuyordu. Osmanlı devletinin şiddet kullanarak Kürdistan’ı merkezi yönetime bağlama anlayışı ile Rusya’nın,1826’dan sonra Kürdistan topraklarına yakın ilgi duyması, Ortadoğu’da siyasal güç elde etmeye şalışan İngiltere, Fransa ve Almanya’ya karşı, Kürdistan’ın Fırat-Dicle havzasına sahip olma istemi, Kürdistan’da yaklaşık ikiyüzyıldır devam eden toplumsal huzursuzluğun oluşmasına sebep olmuştu. Kürdistan’daki toplumsal huzursuzluğun ve iskan etme siyasetinin ilk belirgin özelliklerini Osmanlı devleti ile Rusya arasında 1828-1829’da Kürdistan topraklarında yapılan savaşta görmekteyiz. Rusya ve Osmanlı devleti bu savaşın bir devamı olarak görülen 1877-1878 savaşında da Kürt topraklarına hakim olmak için mücadele etmişlerdi. Bu savaı sonucunda Osmanlı Devleti ile Rusya, Almanya, İngiltere, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Fransa'nın katılımı ile 1878’de Berlin kongresi gerçekleştirilmişti. Berlin kongresinde alınan kararlarda Rusya, İngiltere, Fransa ve Almanya Kürtlere karşı ortak hareket ederek, Kongrenin önemli şartlarından biri olan 61. madde ile Kürdistan’daki Hiristiyan azınlıkların korunması adı altında, Osmanlı devletinden Kürtleri baskı altına alması isteniyordu. O dönemlerden sonra Rus adına 1890’lardan sonra Kürdistan’ın Van, Erzurum ve Bitlis Vilayetlerinde uzun yıllar Konsolosluk görevlerinde bulunan General Mayewski, ülkesine yolladığı bir raporda şu bilgileri aktarmaktadir:“ Ermeni köylüleri daimi surette Kürt hücumuna maruz gibi zannedilmemeli. Çünkü eğer hakikatı hal böyle olsaydı, şimdiye kadar hiç bir Ermeni köyünün havalide yaşamaması lazım gelirdi.. Halbuki Ermeni köyleri her zaman için Kürt köylerinden daha zengin...” (Rus General Mayewski’nin Doğu Anadolu Raporu, Van ve Bitlis Vilayetleri Askeri İstatistiki). Bu rapor aynı zamanda Berlin kongresinde şart olarak ileri sürülen 61. maddenin geçersizliğine de işaret etmektedir. Berlin kongresi ile Kürtler ilk defa uluslararası düzeyde bir antlaşmada teyid edilerek, baskı altına alınmaya çalışılıyordu. Örneğin: Şeyh Ubeydullah Kürt milli hareketi (1880) ile Kürtler bir yönüyle Berlin kongresi kararlarına karşı olduklarını ilan etmişlerdi. Kongrede, Kürtlere karşı alınan kararlarda ortaklık eden devletler, 1880 Kürt milli hareketini de Osmanlı devletine yardım ederek, uluslararası ortak çıkarları gereği, bastırdılar. 19.yy’ın sonuna kadar Rusya zaman zaman Kürtleri destekliyor gibi görünmüşse de, sonuç itibariyle Kürtleri siyasal .çıkarlarında malzeme olarak kullandığı ortaya çıkmaktadır. Rus General Mayewski, konsolos sıfatıyla Kürdistan’ı dolaşarak, Kürtler hakkında topladığı bilgileri, Rusya’ya rapor ediyordu. Bu raporlarda Kürtlere yönelik olumsuz propagandaların da yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Örneğin: Mayewski bir raporunda şunları not etmektedir: “Kürtlere dair bir kimse ömründe bir şey okumuş ise bunda ilk defa gözüne çarpan şey, Kürtler hırsızdır, eşkiyadır, yağma ile geçinir adamlardır. Hakikaten Kürtler aralarına girmek isteyen her türlü yabancıya dostça muamele etmezler. Bu terbiye Kürtlerin havasındandır. Osmanlı hükümetinin müsaadesi ve himayesi olmaksızın Kürtlerin arasına girmek isteyen her Avrupalının encami hayır olmayacağını evvelce kattiyen bilmelidir...“ (Rus General Mayewski’nin Doğu Anadolu Raporu, Van ve Bitlis Vilayetleri Askeri İstatistiki). Van, Bitlis ve Erzurum’da konsolos olarak çalışan General Mayewski’nin Kürt raporlarını bir bütün olarak ele aldığımızda, Rusya’nın 19.yy’in sonu ile 20.yy’ın başında Kürtlere karşı izlediği siyasi anlayışın temel nedenlerinin anlaşılmasında önemli bilgiler aktarmaktadır. General Mayewski’nin hazırladığı Kürt raporlarında geçen tarihi bilgiler, aynı zamanda Rusya’nın da Kürdistan’da yüzyıllara yayılan siyasal güçsüzlüğün, toplumsal sefaletin ve huzursuzluğun oluşmasında pay sahibi olduğu ortaya çıkmaktadır. Siyasal Kürt tarihinin dış boyutunu yakından ilgilendiren dönemlerden biri de, 1912-1914 yılları arasında Osmanlı devleti ile Rusya arasında çatışma zeminine dayanarak gelişen diplomatik ilişkilerin, Kürdistan boyutunda ortaya çıkan siyasal sonuçları oluşturmaktadır. Rusya, Balkan savaşlarından sonra Osmanlı devleti ile tamamiyle Kürdistan topraklarını ilgilendiren Yeniköy antlaşmasının ön hazırlıklarını başlatmıştı. Bu antlaşmanın hazırlıklarından haberdar olan Almanya, İngiltere ve Fransa, Rusya’ya karşı rahatsızlıklarını dile getirerek, Kürdistan’da kendilerinin de çıkarlarının olduğunu ve onun için ortak kararlar alınması gerektiği biçimindeki düşüncelerini Osmanlı ve Rus hükümetlerine bildirdiler. Ayrıca Kürdistan’daki ıslahat meselesinin 1895’te yarım kalan projenin de dahil edilmesi, dile getirilmişti. Bu konuda 1913’te Yeşilköy konferasında adı geçen devletlerin elçileri bir araya gelerek, Kürdistan’daki siyasi paylaşım uygulamaları ile ıslahatlar konusunda anlaşmışlardı. Rusya’nın temsilcisi Mandelstam’ın diğer ülkelerin de görüşünü alarak hazırladığı rapora bağlı kalınarak, 8 Şubat 1914’te Rusya elçisi Goulkevitsch ile Osmanlı Sadrazamı Said Halim paşa Şark ıslahat projesi biçiminde ortaya çıkan antlaşmayı imzaladılar. Rusya’nın amaçlarından biri, dini farklılıkları kullanarak, Kürtlerin siyasi nüfuzlarını parçalamaktı. Örneğin: 12 Şubat 1914’te Tanin gazetesinde çıkan bir haberde şu bilgiler aktarılıyor: “…halbuki Ruslarla yapılan antlaşmada yedi vilayetin ismi zikrediliyordu. İkincisi polis ve Jandarma seçiminde eşitlik ilkesi esas alınacaktı. Yani adayların en kabiliyetlisini dinine bakılmaksızın alınacaktı. Oysa Rusların anlayışına göre eğer iki Müfettiş bunda bir mahzur görmezlerse, ahalisinin yüzde seksenden çoğu müslüman olan bir bölgede bile görevlilerin yüzde elli nispetinde Hıristiyan olmaları temin edilecekti. (Hikmet Bayur, Türk Inkilap Tarihi). Rusya’nın amacı Kürdistan’da ıslahatları gerçekleştirmek değil, çıkarlarına ulaşmak için, propağanda malzemesine zemin hazırlıyordu. 1828’den birinci dünya savaşının sonuna kadar Kürdistan topraklarına yakın ilgi duyan Rusya, Kürt toplumunun siyasi varlığını kabul etmeyerek, Kürtleri siyasal malzeme anlayışı içinde değerlendirerek, amacına ulaşmaya çalışıyordu.- ''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Türkiye Cumhuriyet'i Başbakan Sayın Erdoğan,sonunda demokrasi naralarından vazgeçti;''ya sev ya terk et'' sloganıyla sevmeyenlere kapıyı gösterdi. Hemen ertesin de,bu sloganı MHP ile açıklama yoluna gitti,yanlış anlaşılmanın verdiği burukluğu içten içe yaşadı. Sakın şaşırmayın,bu bizim kaderimiz. Ya seveceksiniz yada terkedeceksiniz kendi topraklarınızı. Eleştirme ve sorgulama şansınız yok;hepiniz pili çekilecek bir bombayı taşıyan birer canlı bombanın korkusunda yok olmaya mecbursunuz. Korku demişken... Cumhurbaşkanı Sayın Gül,Hakkari'de sivil toplum örgütleri ile olan buluşmasında ''gözleriyle anlaşma yoluna gitti'' ve sizi anlıyorum dedi. Sizin söyleyemedikleriniz,benim söyleyemediklerim diye de ekledi. Kürt Sorunu,yine korkunun başladığı yerde uçuruma takılı kaldı. Ve... yanlış anlaşılan Cumhurbaşkanımız;ben söyleyeceğimi söylerim dese de...şmşekleri üstüne çekti. Çok ilginç bir toplumuz,siyasi geleneğimiz bizim ürünümüz. Susmuş,susturulmuşuz. Açlığı,silahı kader olarak görmüşüz. Korkmuş,korkturulmuşuz...Korkunun üzerine bir Cumhuriyet inşa etmişiz. Barack Obama ile ABD'de yaşanan zafer çığlıkları bize bir Obama gerek dedirtti.Sadece Obama... Kimse Martin'lere,cesaretin kıvılcımlarına gerek duymadı. Şimdi yine dündeyiz;ya sevip ya terkedeceğimiz bir demokrasidir yaşadıklarımız,korkmaya devam... Sen misin söyleyemeyenler- IRKÇI TERANELER
''demirefe'' Bu sorunuzu görünce hemen konu başlığı açan arkadaşımızın iletisine bir daha döndüm;arkadaşımızın tam olarak neyi ifade etmek istediğini anlamak için. Doğruluğu yada yanlışlığı tartışılır olan bu tespitler,oldukça güzel bir çıkış noktasından yola çıkıyordu.Sorunuzun cevabı da bu çıkış noktasında yatıyor. ''Almış başını gidiyor gericiler,kardeşim din diye diye ne hale geldik...''diye başlayan cümleler,bilindik bir yoldan ''Ortadoğu bu halde,çünkü orada İslam var'' şeklinde kısır düşüncelerle son buluyor. Irakta işgal vardır,pardon ABD,Irak'a demokrasi götürdü(!) çünkü orada din vardı,insanlar İslam dini yüzünden bu nimetten mahrum bırakıldı. Peki ne olacak,ABD dini gericiliğin olduğu bu coğrafyaya savaş uçakları ile demokrasi götürecek.Nitekim götürdü;kan gölünden aldığımız haberler demokrasi anlayışını doğruluyor(!) Bakın,bu sadece bir örnek! gelelim din ve ırkçılığa.Anlatılmak istenen din ve ırkçılığın arasındaki benzerlik/karşıtlıklardan çok,bugün başta Ortadoğuda yaşananların,İslam dini ile gerekçelendirilmesiydi. ABD,11 Eylül saldırılarından hemen sonra dünya için bir tehdit olarak nitelediği,İslami terörün önüne geçebilmek amacıyla Afganistan'a,Irak'a askeri gücüyle girmiş,terörizmin önüne geçmiştir.(buna inanmıyorum ama neyse) Bu bile yetmez mi anlatılmak isteneni... Bugün Filistin üzerinden hangi hsaplar yapılıyor,Irak'ta hergün bombalar neden patlıyor,Afganistan da neyin mücadalesi veriliyor,İran'a neden kafa tutuluyor? Peki... Bugün orada yaşananlar !!İslam dini!! ile ilgili midir? hayır,bugün orada yaşananlar çıkarların gün yüzüne çıkmasıdır,beyaz ve kutsal Avrupalının dünyaya olan hükümdarlığıdır. Sadece Ortadoğu mu...? Yakın tarih Osetya...hemen yanında Afrika'da ki trajedi... Bu ırkçılığın,emperyalizmin ''sömürerek'' geriye ittiği değerlerin işgalidir.- MUHAMMED GERÇEĞİ .............
Sevgili dostum,ben de inanırım yüce olan varlığa.Bunun için çok okumadım,ama buna gerek duydum.Dediğiniz soruların yanıtı muhakkak ki çok önemlidir;umarım bu soruların cevabını beraber alırız.Şunu da unutmayalım;inanç vicdani olandır,farklılık arzeder ve bireyle farklılaşır.Başka din,değer,kimlikler benim için saygı duyulması gerekendir.Selamlar.- MUHAMMED GERÇEĞİ .............
Hayır,gerçekleri saklamak saygı değildir;aldatmacanın kendisidir. Beni anladığınızı düşünüyorum,bunun için de teşekkür ederim. Kendimizi aldatmayalım,bize ters gelen noktaları;kendi dışımızda ki değerleri de baz alarak,saygı çerçevesinde tertışmayı bilelim. Saygılar! - SORU DUVARI... Evet var mı Güncel adına 'Soru Duvarı'na yazılmak üzere sorusu olan...
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.