Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

mavi olmayan gökyüzü

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey

  1. Suheyla, şunu belirteyim;sizin sorduğunuz bu sorularda ki insani yaklaşımda ki samimiyetiniz kafamda soru işaretleri oluşturdu. Kim,burada,orada yaşananları meşrulaştırdı,kim bu verdiğiniz zulümleri bayraklaştırdı;ben göremedim.Varsa öyle bir ifade,bana gösterin. Türkiye ve diğer müslüman ülkelerinde yaşananlar,dünyada yaşananlar...özetleyeyim size;sadece insanlıktan nasibini alamayanlar,sadece buna seyirci kalanlar... Sorunuzun cevabını vermiştim; bugün Irak'ta yaşananların verdiği suskunlukta saklı tüm bu yaşananlar;yani dün Nazi'ye göz yumanlar kimse bugün de Irak'ı görmeyen onlar. İnsan diyen siz;neden Irakta'ki insanları "insan" olarak görmüyorsunuz;merak ettim? Ve arkadaşım;aynı soruyu sormakla kendini haklı çıkarmaya çalışma;dsüşünceleriniz sizindir;özelinizdir.Yalnız,çok ilginç bir çıkış sizin ki;neyi anlatmak istediğinizi anladım;ama ne ile açıkladığınızı anlamadım. Ayrıca...Darfur,Sudan,Irak,Afganistan da kimler var? Bugün dediğiniz kıyımları yapanlar,kimin uşağı...? Suheyla,inanın size ne yazacağımı bilmiyorum;neyi eleştireceğimi de bilmiyorum;çünkü ne dediğinizi anlayamadım.Şimdi derseniz;tüm hak ihlallerine susan halklar var;ben de buna imzamı atarım.Yalnız eleştiri getirdiğiniz suskunluk;ABD'nin savunması olacaksa...kusura bakmayın;katiller melek olamaz!
  2. mavi olmayan gökyüzü şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Türkiye: Son Yaşanan İnsan Hakları İhlalleri Derhal Soruşturulmalıdır Tuesday, 11 April 2006 23:00 | Site Endeksi: vifois1304200501 | AI Endeksi: EUR 44/005/2006 | Basın Açıklama No: 093 Geçen hafta Uluslararası Af Örgütü ülkenin güneydoğusunda yaşanan şiddetli eylemler ve İstanbul?a kadar yayılan düzensiz olaylar kapsamında yaşandığı iddia edilen tüm insan hakları ihlallerini araştırması için Türkiye hükümetine çağrıda bulundu. Güvenlik güçlerince öldürülen 4 PKK üyesinin 28 Mart tarihinde Diyarbakır?da düzenlenen cenaze törenlerinin ardından yapılan gösteriler, göstericilerin taş ve molotof kokteyli attığı ve mal ve mülke zarar verdiği şiddetli protestolara dönüşmüştü. Dört kişi güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu öldü. Daha sonraki günlerde Diyarbakır ve Batman, Kızıltepe, Siirt, Nusaybin gibi bölgedeki diğer il ve ilçelere sıçrayan şiddetli gösteriler sırasında öldürülen sivillerin sayısı, en az dördü çocuk olmak üzere, onüçe yükseldi. Varolan otopsi raporlarına göre bu kişilerin çoğu silah yaralarından ölmüştür. Çok sayıda gösterici ve kolluk kuvvetleri mensubu ise yaralandı. 2 Nisan günü İstanbul?da, iddialara göre göstericilerin attığı molotof kokteyliyle ateş alan bir otobüsün çarptığı üç kadın hayatını kaybetti. Bu olaylar sırasında aralarında çocukların da bulunduğu yüzlerce gösterici gözaltına alındı. Diyarbakır?da gözaltına alınanların büyük çoğunluğunun, yakalandıklarında kötü muamele, gözetime alındıklarında ise işkence ve kötü muameleye uğradığı iddia edilmektedir. UAÖ, Adalet Bakanı?na yazdığı mektupta şiddetli gösterileri denetim altında tutmaya çalışan kolluk kuvvetlerinin karşılaştığı zorlukların farkında olduğunu, göstericilerin gerçekleştirdiği ve sivillerin ve kanun uygulayıcıların ciddi yaralanmalarıyla sonuçlanan hak ihlallerini koşulsuz kınadığını dile getirmiştir. UAÖ, öte yandan bu gösteriler sırasında kolluk kuvvetlerinin ölümle sonuçlanan aşırı güç kullandığına dair tüm iddiaların Türk yetkililerce soruşturulması ve iddiaların doğruluğunun ortaya çıkması halinde failerin yargılanması için çağrıda bulundu. Ayrıca, şiddet içersin veya içermesin, tüm gösterilerde BM Kanun Adamları için Davranış Kuralları ile BM Kanun Adamlarının Kuvvet ve Ateşli Silahlar Kullanmasına Dair Temel İlkeler?de yer alan koşullara uyulmasının sağlanması gerektiğinin de altını çizdi. Son yıllarda, özellikle Diyarbakır?da, işkence uygulamasında azalma görüldüğüne dair bilgiler dikkate alındığında, UAÖ gözaltına alınanlara dayak, öldürme tehdidi, çırılçıplak soyma ve soğuk su sıkma gibi işkence ve kötü muamele uygulandığı iddialarından özellikle rahatsız olmuştur. Ayrıca gözaltı usullerinin usule aykırı olduğu ve kolluk kuvvetlerince avukatların gözaltındakilerle görüşmelerinin engellendiği ?bir vakada fiziki güç kullanarak- yolunda bilgiler de bulunmaktadır. UAÖ Türkiye yetkililerine, kendi ?işkenceye sıfır tolerans? politikaları doğrultusunda, tüm benzeri şikayetlerle ilgili zaman geçirmeksizin tarafsız ve kapsamlı soruşturmalar yürüterek ve şüphelileri yargı önüne çıkararak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile BM İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya karşı Sözleşmeye taraf olarak üstlendiği uluslararası yasal yükümlülüklerini yerine getirmesi için çağrıda bulunmuştur. UAÖ?nün yetkililere mektup yazmakta olduğu sırada Diyarbakır?daki olaylar esnasında gözaltına alınan 91 çocuktan 57?si hala hapiste tutulmaktaydı. Bunlardan bazılarının gözaltında işkence veya kötü muamele gördüğü iddiaları bulunmakta ve avukatları gözaltı uygulamalarının usulsüz olduğunu dile getirmektedir. UAÖ bu çocuklardan bazılarının Türk Ceza Yasası?nın, Terörle Mücadele Yasası kapsamına giren bazı maddelerinde yer alan suçlarla suçlanabileceğine ve bu durumda verilmesi olası cezalardan birinin müebbet hapis olduğuna dikkat çekmektedir. UAÖ Türkiye yetkililerine yaptığı çağrıda, Türkiye?nin taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi?nde çocuklara tanınan ayrıcalıklı korunma hakkının hapishanede tutulan tüm çocuklara sağlanmasını; yani, polis gözaltında işkence ve kötü muamele gördüklerine dair iddiaları zaman geçirmeden kapsamlı ve tarafsız olarak soruşturmaları, uzayan gözaltılarla ilgili tatmin edici gerekçeler olmaması durumunda çocukların en kısa sürede serbest bırakılmaları ve 18 yaşından küçük hiç kimsenin şartlı tahliye olanağı olmadan müebbet hapis cezası almamasına özen gösterilmesi gerektiğinin altını çizmektedir. UAÖ, başta Güney Doğu olmak üzere Türkiye?deki insan hakları durumunu izlemeye devam edecektir. Last Updated ( Wednesday, 12 April 2006 23:00 )
  3. mavi olmayan gökyüzü şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI (TİHV) YÖNETİM KURULU ÜYESİ HÜRRİYET ŞENER "İşkence, Türkiye'de sistematik bir olgudur" İşkence, insan onuruna ve bütünlüğüne yönelik saldırılarıyla açtığı onulmaz yaralarla evrensel düzlemde en affedilmez suç olarak tanımlanmayı hakediyor. Zorbalığın en sistematik ifadesini işkence diye tanımlanan uygulamalar işgal ediyor insanlık tarihinde. Bu hususta yaşadığımız toprakların egemenlerinin de sicili bir hayli kabarık; on yıllardır tüm uluslararası insan hakları raporlarında da net biçimde görüldüğü üzere sistematik işkence hâlâ Türkiye'nin en önemli meselesi. İşkence mağdurlarının tıbbi bakımı ve tedavisine destek olma onurlu misyonunu çeşitli zorluklara rağmen sürdüren TİHV (İnsan Hakları Vakfı), 26 Haziran "İşkenceyle Mücadele Günü" için de çeşitli programlar organize ediyor. TİHV Yönetim Kurulu Üyesi Hürriyet Şener ile bu vesileyle 'işkenceye sıfır tolerans' söyleminin hayattaki somut karşılığını ve insan haklarının yaşadığımız topraklardaki hali pür melalini konuştuk. Özel olarak eğitilmiş görevlilerin çalıştığı gözaltı merkezlerinin varlığı, kayıt dışı işkence vakalarındaki artış, farklı yörelerdeki işkence yöntemleri arasında gözlemlenen benzerlikler sistematik işkencenin önlenmesinin önündeki en önemli engeller olmayı sürdürüyor » Seçim, KJrak sıcak gelişmeleri arasında uzun bir süredir kamuoyunun gündeminden düşmüş işkence meselesine biraz yakından bakmak gerekiyor. Çokça sarfedilen 'işkenceye sıfır tolerans' lafzı pratikte Türkiye'de nasıl bir değişiklik yarattı, ya da gerçekten böyle bir pozitif değişim oldu mu? İşkence, dünyanın bir çok yerinde bilgi almak, cezalandırmak veya otoriteyi tesis etmek için ya da ayrımcılığa dayanan herhangi bir sebeple resmi görevlilerce kaşıdı olarak gerçekleştirilen, kişinin ruhsal ve bedensel bütünlüğünü sarsıcı sistematik bir uygulamadır. İşkence ne yazık ki Türkiye'de de halen temel bir sorun olarak devam ediyor. AB süreciyle birlikte yapılan kimi yasal değişiklikler kısmi olumluluklar taşısa bile, sistem ihtiyaç halinde uygulamak üzere, işkenceyi bir politika olarak devam ettiriyor. 2006'da değiştirilen Terörle Mücadele Yasası ve geçtiğimiz günlerde yürürlüğe giren Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası ile de kimi olumlu denebilecek değişiklikler konusunda çok ciddi geri adımlar atılmıştır. Ayrıca işkencenin adli, idari ve pratik açıdan cezalandırılmaması eğilimi işkencenin sürmesinde önemli bir etken oluşturmaktadır. 2006 yılı Mart ayında meydana gelen Diyarbakır olaylarında tanık olduğumuz işkence olayları, bu yıl Newroz ve 1 Mayıs'ta İstanbul'da yaşananlar bu konudaki yaklaşımın gerçek bir iradeye dönüşmediğini gösteriyor. Özel olarak eğitilmiş görevlilerin çalıştığı gözaltı merkezlerinin varlığı, açık alanlar ve araçlar içinde yapılan kayıt dışı işkence vakalarındaki artış, farklı yörelerdeki işkence yöntemleri arasında gözlemlenen benzerlikler, bedensel iz bırakmayan işkence yöntemlerinin daha yaygın kullanılmaya başlanması, işkencecilerin cezasızlığı sorunu işkencenin önlenmesinin önündeki en önemli engel olarak devam etmektedir. Ve "İşkenceye sıfır tolerans" sözü, mevcut uygulamalara batağımızda maalesef "İşkenceciye sonsuz tolerans" olarak karşımıza çıkmaktadır. Cezaevlerinde de tutuklu ve hükümlülere yönelik gerçekleşen işkence ve kötü muamele iddiaları 2007'de sürmüştür. Özellikle F-tipi cezaevlerinde izolasyon uygulamaları tüm ağırlığı ile sürmektedir. F-tipi cezaevlerindeki koşulların iyileştirilmesine yönelik yetkililerin 2007 Ocak ayı sonunda söz verdikleri hususlarda henüz olumlu hiçbir gelişme kaydedilmemiştir. Önceki yıllarda olduğu gibi 2007 yılının ilk yarısında da cezaevlerinde sağlık koşullarının yetersizliği, intihar, kavga ve başka gerekçelerle ölümler sürmüştür. Bu uygulamalara ve verilere bakarak, işkencenin varlığının 1999 yılından beri yapılan yasal düzenlemelere rağmen, hâlâ sistematik ve yaygın biçimde devam ettiği sonucuna ulaşmak mümkündür. »İHV'ye yapılan başvurular çerçevesinde son yıllarda Türkiye'de emniyet birimlerinde uygulanan işkence yöntemlerinden bahsedebilir misiniz,sistematik işkence halen aktif biçimde sürmekte midir? • İşkence ve kötü muameleye maruz kalarak TİHV Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerine başvuranların sayısı 1990- 2006 yılları arasında 10.786'dır. • 2006 yılındaki 337 başvurudan 222'sinin 2006 yılı içinde ve 2007 yılının ilk beş ayında Vakfımıza başvuran 238 kişiden 152'sinin ise 2007 yılı içinde işkenceye uğradığı açığa çıkmıştır. • 2007 yılının sadece Haziran ayında gözaltında ölüm vakalarının sayısı 3'tür. TİHV bünyesinde 5 ayrı ilimizde olan İşkence Görenlere yönelik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerimize 2006 yılının ilk 5 ayında 165 kişi tedavi için başvurmasına karşın bu sayı 2007 yılının ilk 5 ayında 238'e yükselmiştir. 2007 yılının ilk beş ayında Vakfımıza başvuran 238 kişiden 152'sinin ise 2007 yılı içinde işkenceye uğradığı açığa çıkmıştır. Son yıllarda işkence yöntemlerinde değişiklik olmuştur. Askı, elektrik, falaka gibi uygulamalar yerini toplu gösterilerde gözaltına alarak veya almadan açık alanda darp etme, yakın mesafeden biber gazı kullanma, gözaltına alınanları camları ve kapıları kapatmak suretiyle otobüslerde yoğun gaza maruz bırakma, gayri resmi gözaltılarda araç içi ya da açık alanda sigara sündürme, öldürme tehdidi, kaba dayak, küfür, aşağılama, cinsel taciz ya da tecavüz şeklinde olmaktadır. İşkencenin bir ülkede sistemli olup olmadığı, o sistemin politikalarında var olup olmamasıyla ilintilidir. Bu uygulamalara ve verilere bakarak, işkencenin varlığının 1999 yılından beri yapılan yasal düzenlemelere rağmen hala sistematik ve yaygın biçimde devam ettiği sonucuna ulaşmak mümkündür. » İşkence mağdurları tarafından açılan davaların adil ve hızlı şekilde sonuçlandırıldığından ve suçluların gereken cezalara çarptırıldığından söz edebilir miyiz? Cezasızlık işkencecilerin yasal ve idari prosedürler aracılığıyla sanki bir ayrıcalığa sahiplermiş gibi cezalandırılmaktan kurtarılması, yalnızca kısmi olarak cezalandırılması veya cezalarının ertelenmesi anlamlarını taşımaktadır. Siyasi sistem işkencecileri koruduğu müddetçe, sorunun yalnızca adli temelli olduğunu düşünemeyiz. Aslında sistem yasal idari ve pratikte, işkencecilerin korunmasına yönelik mekanizmaları kendisi üretmektedir. Hükümetin işkenceye sıfır tolerans yönündeki resmi tavrını beyan etmiş olmasına rağmen cezasızlık sorun olmaya halen devam etmektedir. İşkence iddiaları karşısında hazırlık soruşturmalarının kolluk görevlileri eliyle yürütme alışkanlığı devam etmektedir. Soruşturma sırasında kolluk görevlileri çoğu kez, gerekli işlemleri yapmamakta, delilleri toplamamaktadır. Savcılar, çoğunlukla öne sürülen işkence iddialarını ya da dosyada varolan delilleri dikkate alarak işlem yapmamakta, ayrıca yazılı başvuru istemektedir. Mahkemeler ise, yargılama sırasında işkence iddiası ya da bulgusu ile karşılaştıklarında, olaya ilgisiz kalmakta, işkence ile ilgili olarak savcılıklara suç duyurusunda bulunma gereği duymamaktadırlar. Bu durum da işkencecilerin cezasız kalması anlamına gelmektedir. İşledikleri işkence suçu nedeniyle haklarında dava açılan kolluk görevlilerine yapılan adli yardım, cezasızhğı teşvik edici bir rol oynamaktadır. Hatta bu yardım, yeni TMY de görevlilerin kendi belirledikleri avukatları da içine alacak biçimde genişletilmiştir. Ayrıca yeni TMY, terörle mücadele görevlilerine bu görevlerinin yerine getirilmesi sırasında işledikleri suçlar nedeniyle "tutuksuz yargılanma" güvencesi de getirmektedir. Uzun zamana yayılan yargılamalar, mevzuatın uygulanmasında ve yorumunda adli makamların adil davranma sorumluluklarını yerine getirmemesi, işkence faillerinin cezasız kalmasının bir başka nedenidir. İşkencenin tespit ve belgelendirilmesine yönelik tıbbi raporlandırmalar, hala eksik ve yetersiz ya da yanlış olabilmektedir ki, bu da bir başka cezasızlık olgusudur. İşkence iddialarının kanıtlanmasında fiziksel bulgular kadar ruhsal bulgular da eşit öneme sahiptir. Rapor veren tıbbi personel, işkencenin fiziksel ve ruhsal izlerini tespit etme olanağı veren adli tıp teknikleri konusunda maalesef yeterli eğitim ve donanıma sahip değildir. Ayrıca, gözaltı öncesi ve sonrasında ya da cezaevine getirilişleri sırasında kişileri muayene etmekle görevli tıbbi personelin İçişleri ve Adalet bakanlıklarına bağlı olarak çalışması, herhangi bir baskı görmeden objektif ve bilimsel değerlendirme yapmaları yönünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Adli Tıp Kurumu'nun özerk ve bağımsız olmaması, kurumun güvenilirliğini zedeleyici bir rol oynamaktadır. Özellikle işkence gibi faillerinin devlet görevlileri olduğu durumlarda, suçun belgelenmesi zorlaşmaktadır. İşkence bulgusunu belgeleyecek hekimler, kolluk güçlerinin olduğu kadar idarenin baskısına maruz kalabilmekte, tehdit edilebilmektedir. Bu da işkence bulgularının belgelenmemesine dolaylı olarak da faillerin cezasız kalmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak bugün Türkiye'de işkence, sistematik bir olgu olarak gerçekliğini korumaktadır. Her cinsten, her yaştan, her meslekten insan bir suçlamaya maruz kalsın ya da kalmasın her an işkence görebilir. İşkencenin cezasızlığı politikasıyla işkencecilerin korunması, işkence yasağını güvence altına alan uluslararası yükümlülükler ve standartlarla bağdaşmamaktadır. » Sivil toplumun işkenceyle mücadelede koordine olmasının ve devletler nezdinde dönüştürücü bir güce ulaşmasının yöntemleri, yolları neler olmalıdır sizce? Türkiye'de işkence, sistematik bir olgu olarak gerçekliğini korumaktadır. Bu nedenle de her cinsten, her yaştan, her meslekten insan bir suçlamaya maruz kalsın ya da kalmasın her an işkence görebilir. İnsan hakları örgütleri, işkenceye karşı koordineli çalışmalar zaten yürütmektedir. Ancak, tüm toplumu yakından ilgilendirmesi bakımından bu işbirliğinin genişlemesi hem yetkili makamlar nezdinde daha etkili olunmasına ve hem de toplumsal duyarlılığın artmasına ciddi katkı sağlayacaktır. Bu yaklaşımımızdan dolayıdır ki, 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü etkinliklerimize kurumları da davet edeceğiz. » Seçim arifesinde varolan siyasi partilerin insan hakları ve işkenceye çözüm bulma hususundaki program ve planlarını yeterli buluyor musunuz? Parlamento bu konuda somut adımların atılabileceği bir zemin olabilir mi sizce? Tüm partiler işkenceye karşı olduklarını beyan etmelerine rağmen, bu partilerden zaman zaman iktidara gelenlerin ya da parlamentoya girenlerin uygulamalarını hep birlikte yaşadık, gördük. Bu nedenle, söylemden çok uygulamanın önemini göz ardı etmemek gerekiyor. Bugüne kadar Hükümet olmuş tüm partilerin iktidarları döneminde işkence aralıksız bir devlet politikası olarak devam etmiştir. Bu nedenle partilerin programlarında işkenceye karşı ne yazdıklarından çok, uygulamalarının ne olduğu ve/veya olabileceği önem taşımaktadır. Elbette işkencenin önlenmesinde parlamento çok önemli bir zemindir. Çünkü, lafzen değil uygulamada gerçekten işkenceyi suç olarak kabul eden bir parlamento, bu insanlık suçunun çeşitli yöntemlerle korunmasını değil, işlenmesinin engellenmesi için yasal düzenlemeleri yapıp, uygulamayı denetleyecek olan bir mercidir. Seçim döneminde, aday olan tüm parti ve kişilerin işkenceye karşı net bir tavır almalarını, yeni parlamentonun da gerçekten "İşkenceye Sıfır Tolerans" söylemini hayata geçirebilecek ve siyaseti sivilleştirebilecek basirette olmasını diliyoruz. .............................. GÖKHAN GENÇAY 25.06.2007 Birgün
  4. mavi olmayan gökyüzü şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    İnsani en temel hak;yaşama hakkıdır.Sizi canı gönülden kutluyorum Sevgili Evren...yaşama hakkı dahil olmak üzere;insani temel hakları yok sayan tüm zihniyetlere rağmen...Yeniden;YAŞAMA HAKKI!
  5. Sevgili Evren;o sunacağınız gül yüreğinizdir;ben o yüreği çok iyi tanıyorum...kardeşinizden yürekten sevgiler,yürekten selamlar!
  6. Bush ile Ahmet Kaya alakasız olsa da farkı yazayım; Bush...bir katil! Ahmet Kaya...en temel hakkını dileği ile ifade ederken;kendini bilmezler tarafından vatanından olan yüce bir insan.O çatal kaşığı atanlar mı?Buyrun komediye...kendileri bile ne olduklarını bilmiyorlar... yazık;hala biz kendi dünyamızda sıkışığız.Çok yazık!
  7. Kirli bir savaşın getirdikleri;kimileri tarafında kutsallaştırılırken;kimilerince yok sayılırken;yanan ateşe odunu atmak isteyenler kimler biliyor musunuz? Sadece PKK değil,sadece bölücü dedikleriniz değil;buyrun tarihi sorgulamaya... PKK ile orada kimler mi var;kutsallaştırılanlar(anlayan anlamıştır)
  8. Yunanistan'da bir genç öldürüldü;ülke ayağa kalktı.Helal olsun,yürekten kutluyorum onları.Ya benim ülkemde;insana verilen değer sıfır. iŞKENCE DE ÖLDÜRÜLÜRSÜNÜZ,SOKAKTA ÖLDÜRÜLÜRSÜNÜZ,DÜŞÜNDÜÜNÜZ DE ÖLDÜRÜLÜRSÜNÜZ... Politika, lütfen bana ''ya sev ya terk et'' demeyin;nitekim kimselere kapıyı gösterme hakkınız yoktur,bunu hiçbir vicdan kabullenmez. bakın,dağda koyun güdeni çoban,terörist diye öldürüldü;biz susturulduk. bu ülkenin belirli bölgesinde bombalar patladı;biz susturulduk. bu ülke de insan,düşünce yok sayıldı;biz susturulduk. Sivil toplum örgütlerini eleştirme yerine;ben ne yapıyorum diye de sormalıyız. ve arkadaşım;ben bu forumda yazarken sadece Kürt Sorununu yazmadım;en çok yazdığım bu olsa da tek yazdığım bu değil. kaldı ki;benim halkım ölürken;neden ben kendimden,kendi insanımdan başlamayayım ki? kimin nasıl karşılayacağı beni ilgilendirmiyor;yazamadan geçemeyeceğim. ben,yaşadığım herşeyden sistemi sorumlu tutacak kadar öfkeliyim;bana kader diye dayatılan zihniyetten de nefret ediyorum. dili mi bana yasaklı kılanlara da sadece acıyorum;onlar zavallılar,onlar kanlarında boğulanlar...Tıpkı Erseverler gibi.
  9. Eleştiri getirirken,lütfen biraz yapıcı olalım;inanın ki verilen tepkiler kendi açınızda haklı olsa da oldukça ''vurdu,kırdı'' tipinde...
  10. hoşgeldin Sercan Angel sen merak etme,seni işe alacam piyango çıkarsa uyuyacağımmmmmmmmmmm.
  11. göz göre göre pot kırmışız olsun ya,siz beni idare edin artık herkese selamlar:)
  12. Ben burada olmaya çalışacağım ya o akşam bir kitap kampanyası başlatsak ne olur herkes okuduğu,paylaşmak istediği kitapları,ihtiyacı olanlarla paylaşmak için burada olsa teğet mi geçtim,susayım... sayısal loto fikri de çok güzel,Angelin fikri de...
  13. Şiddet tabi ki doğru değil,dediğiniz gibi ABD orduları çekilince,orası daha da karışacak. Şiddetin içindesiniz,işgal hemen yanıbaşınızda can almaya devam ediyor...sizce gazetecimiz ne yapmalıydı kimse onu duymuyorken,nasıl tepkisini vermeliydi Yakışıklı,düşünüyorum da,ben bir gazeteci olsam;o ölümlere kameramla tanık olsam...düşünmek bile beni öfke tufanına sokuyor.Orada yaşananları anlayabiliyor muyuz?
  14. Birincisi,ben sizin sorunuzu beğenmedim demedim;ilgi kuramadım ve cevabımı kendim vereyim dedim. İkincisi,o dediğiniz katliamlarda susanlar o gün neden susuyorsa bugünde emin olun aynı nedenden dolayı susuyorlar. Umarım,ne demek istediğim anlaşılmıştır.Gerekirse açarım. Suheyla,biz burada kimi tartışıyoruz,neyi anlatıyoruz ki bize ısrarla başka zulümler ile kıyaslama yoluna giderek cevap veriyorsunuz?
  15. biraz geç oldu ama çok teşekkür ederim Sevgili Angelim yeni gördüm
  16. niye et sefmiyon mu ben de sefmiyom
  17. Dayı,neredesinnnnnnnnn özletme kendini keyfiyet mi;yani ben keyf olsun diye mi yaratıldım bunu aklım almıyor,o kadar basit mi insan
  18. Birileri kalkıp da birşey desin yazmadım onları;sadece 7.asıra kendi penceremden baktım. Irak'ın başında bir deli vardı,belayı çağırdı ve bela gelip onu hakladı.İşte özeti.Çok iyi özetlemişsiniz.Olan da orada yaşayan halka oldu;acı veren tarafı ise sadece bu! Ben Saddam'a ne de o belayı önce büyüten sonra haklayan ABD'ye birşey denilsin diye yazmadım. Gülünç nedenlerle işgal eden,yakan ve onu bu kutsak görevinde yalnız bırakmayan(kendi ülkemde üs ile yanında oldu) herkese ''*****************'' diyorum.
  19. Değerli forumdaşım, Düşünceleriniz benim için öenmli özel bir forumdaşımsınız;düşünceleriniz başım gözüm üstüne yalnız,değerli arkadaşım, Irak işgali olmadan önce dünya ayaktaydı;herkes savaşa hayır dedi,yazarlar,çizerler Bush'a olmadık anlayışlarda yaklaştı.Sonuç ne oldu?İŞGALLLLLLLLLLLLLL! Şimdi soruyorum size;gazeteci başka hangi tepkiyi göstermeliydi? Hangi tepkisi bu kadar ses getirecekti? Yaşama hakkı bile elinden alınmış insanların öfkesi,size neyi anlatıyor? Yazıp çizecek miydi?Onca yazılana rağmen hala işgal varsa... Boykot mu edecekti;hangi dayanakla? Kendini mi yakacaktı;yakılan iken... Yakışıklı,Kürt sorunu ile bu olayı karşılaştırmamalıyız.Orada işgal var,direnmek olmasa da direnmenin bir tek mumu var;burada ise kardeş halkların beraber çözebileceği bir sorun var!Ve şunu da ekleyeyim;Öcalan bir kahraman değil!
  20. öhü öhü(kış gribi ) neyse diyerek; Farkındayım,daha önce ki iletimde belirtmiştim. ben söylemezdim şunun farkında olmalıyız;askerlik 3 ay verilecek bir eğitim ile güvenlik adı ile dayatılacaksa;buna sadece gülünür.Benim amcamın oğlu da asker;eline aldığı silahı bile nasıl kullanacağını bilmiyor! işte o zaman;en önde olanlardan biri de ben olurdum 4-Askerlik olmasa (inananlar için)bu ezanlar,bu camiler,olan onurumuz,gururumuz,namusumuz olabilecekmiydi? niye olmasın yada neden bununla ölçülsün ki? ben vazgeçmem vicdani ret;ahlaki ve gerçek anlamda sahip olunan düşüncelerle açıklanıyorsa;neden bu gerekçelere sığınarak başka alternatifleri es geçelim ki Irak,sadece askeri ile değil,işgale susan dünya ile de açıklanabilir!
  21. Sadece bu mu?İdeolojiyi değil Kaya'yı değil;size sorduğum verilen tepki ile ilgili düşüncelerinizi yazın!
  22. Ve Suheyla.... Bir ülke düşün;yarını karanlık.Bir ülke düşün;çocukları babasız,sokakları ölüme kesmiş...Bir ülke düşün;patlayan bombalar,paramparça bedenler,ağlayan,yanan çocuklar...ağıtlar,yarım kalmış yaşamlar...bu insani olandı;insanlık size neyi anlatıyor? Bu işgalin için de korku dolu gözler ile olan biteni anlamaya çalışan çocuklar size neyi anlatıyor? Bana öfkeyi,bana kendimden utanmayı...hangi insanlık?
  23. Yakışıklı,sadece iki soru -O insanlar Saddam'ın zulmünde kaçarken,ABD'yi bir çıkar olarak görmüş olsalar dahi,yani hata diyelim;bu ölümleri haklı kılar mı,işgali meşrulaştırır mı? -Sizce o gazetecinin yaptığını herkes yapabilir mi?Emin olun ki herkesin yapmak istediği,kimsenin yapamadığı bir tepki.... sevgiler!
  24. Sorunuza benim yerime yanıt vermeseniz Benim yanıtım da neden başka zulümleri arıyorsunuz ki? Suheyla,ben kesinlikle orada yaşananları,burada yaşananlarla kıyaslamıyorum.Benim için ezilen ezilendir;affetmediklerim insana dair olandır;ne Nazileri nede sömürgesi İslam ile taçlanılmak istenen Osmanlı benim ilgi alanım;onları da affetmiyorum. Bu bana çok ilginç geldi;nedense tüm savunmalarda Muhammmed'i arıyorsunuz,ona inananlar ile açıklamaya çalışıyorsunuz. Yapmayın arkadaşım,sizin sorularınız da yatan katliamları onaylayan var mı? Yanlışlık ve doğruluk başkasına olan bakış açınızda değil,evrensellik de yatar.Bakın mesela Saddam Hüseyin benim için bi,r katildir;Bush'un arda kalan yanı var mı?Evrensel ölçüt....insanları öldürmek!!! Ben bir Kürdüm;Türke bakış açımda kan değil,sevgi yatar.Başkasında ne yatıyorsa yatsın Çıkar mı?Biz burada öldürülen insanları,binleri,milyonları konuşuyoruz.Dini değil,yapanı değil.Ha illah diyecekseniz kim bu yapan;bugün için ABD ve işbirlikçileri ve lütfen sorduğunuz sorularda biraz olsun yanıt payımızı düşünün;demek istediğimiz sorularınız da yatmıyor! İnsanlık anlayışım da Bush bir katil;sizin için bir kurtarıcı mı?

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.