Zıplanacak içerik

sedat sencan

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sedat sencan tarafından postalanan herşey

  1. sedat sencan şurada bir başlık gönderdi: Çevre Bilimi - Ekoloji
    İlk düşündüğümde nedense tozun çok ufak toprak parçaları olduğu aklıma gelmişti.Ama ufak çapta bir araştırma sonucunda bile sadece bundan ibaret olmadığını anladım.Toz,çeşitli organik ve inorganik maddelerin çeşitli etkilere maruz kalarak oluşan çok küçük parçaları olmalı.Evlerimizde oluşan tozları sıkı bir incelemeden geçirsek kimbilir kaç tane madde ortaya çıkar. Odamızın kapı ve pencerelerini sıkı sıkı kapatsak bile kısa süre sonra ortalığın tozla kaplandığını biliyoruz.Güneş ışıklarını doğru açıdan ayarlayınca etrafta uçuşan bir sürü toz görürüz.Bir de tüm odayı görebilecek bir büyüteç olsa toz yağmuru altında olduğumuzu anlayacağız gibime geliyor.Hele dışarıda iken tam bir toz bombardımanı altında olmalıyız.Bu durumda hem gıdalar hem de soluma yoluyla bir sürü toz yutuyoruz.Kısacası içimiz dışımız toz dolu.
  2. sedat sencan şurada bir başlık gönderdi: Mitoloji
    Mitolojinin erkeklerin bakış açısına göre yazıldığı ve söylendiği açık bir gerçektir.Hemen hemen bütün mitlerde kadınlar ikinci sınıf insan olarak ele alınır.Onlar yaratılışa sonradan katılmış kişilerdir.Öyle ki zaman zaman daha da ileri gidilip aşağılık ve kötü tip olarak nitelenirler.Herhangi bir mitte bir bireyin ruhsal gelişmesi anlatılıyorsa bu olayda kadının önemli bir yer tuttuğu çok az görülür.Eros ve Psykhe’nin öyküsü nadir rastlanan örneklerdir. Mitlerde kadınların rolü birbirine karşıt olacak şekildedir.Bir taraftan kaçınılmaz şekilde yaşamın kaynağıdırlar.Diğer tarafta ise tehlikeli,baştan çıkarıcı,acımasız ve yıkıcıdırlar.Aslında mitler insan tutkularını ve davranışlarını yansıttıklarına göre kadınların bu çelişik tavrı nasıl açıklanır? * Mitlerin kadınları birbirine karşıt nitelikleri ile ele almalarının bir nedeni,onların cinsel açıdan farklı olmasından kaynaklanır.İnsan,yani erkek farklı olana katlanamaz.Öteki kişi,yani kadın aynı zamanda istenmektedir.Bu durumda hem lanetlenir ve ondan korkulur hem de sevilir ve baş tacı edilir.Bu konuda yapılabilecek bir diğer açıklama,bebeğin annesi ile olan ilişkisi ile yapılabilir.Anne ve bebeği arasındaki temel ilişki sıcak ve koruyucu özelliktedir.Ama aynı zamanda öfkeli ve cezalandırıcıdır.Bu durumda kadınlara karşı ikircikli bir tavır ortaya konur.Kadınlar ve onları temsil eden tanrıçalar,erkeklerin yaşamında beklenmeyen tehlikelerin doğurduğu korkuları simgelerler. * Ana tanrıçalar hemen hemen dünyanın her yerinde hem yaşam veren hem de yaşam alan varlıklardır.Onlar toprağın canlı örnekleridir.Bitki ve hayvanların koruyucusudur.Aşkı,evliliği ve analığı simgelerler.Tanrıçalar bu özelliklerin ya tümünü ya da bir kaçını temsil ederler.Nitekim Hindistan’da Kali,Sümer’de İnanna,Babil’de İştar,Filistin’de Astarte,Yunan’da Aphrodite,Demeter ve Artemis,Roma’da Kybele ve Venüs,Mısır’da İsis böyledir. Mitlerde kahramanların kadınlarla ilişkileri,erkeklerin kadınlara karşı tutumunu göstermektedir.Kahramanların tutumu erkeğin doğasındaki çelişik dürtülerle nasıl başa çıkacağı konusunda öğretici niteliktedir. * Girit adasında kral Minos’un labirentinde canavar boğa Minotauros vardır ve her yıl ona canlı gençler adak olarak sunulur.Theseus o yıl boğaya adak olarak yedi genç kızı ve yedi delikanlıyı Girit’ götürmekle görevlendirilen kişidir.Labirent o kadar karışıktır ki içinden çıkılması olanaksızdır.Ancak kralın kızı Theseus’a aşık olur.Ona labirentte kaybolmaması için bir yumak iplik verir. Theseus boğayı öldürür ve ip sayesinde kurtulur.Aynı zamanda kralın kızını da kaçırır.Ama sonra onu küçük bir adada terkedecektir.Mitten anladığımıza göre Theseus daha ruhsal olgunluğa erişmemiş olduğu için kazandığı başarıları henüz hazmedememiştir.Kralın kızı ise bir tarafı ile bir kadındır.Ama kahramanın sahip olmak istediği bir sevgili olduğu gibi aynı zamanda bir ödüldür.Bu öykü insanlara uyarı niteliğindedir.Olgun bir erkek olmanın zorluğunu anlatır.Olgunluğa ermemiş bir erkek için kadın,ister insan biçiminde olsun,ister canavar biçiminde olsun,tehlikelidir ve gerektiğinde yok edilmelidir. * Ancak kadınlara eşit haklar tanımayı öneren mitler de vardır.Gılgamış,Enkidu ile arkadaş olmuştu. Enkidu,bir kutsal fahişe tarafından baştan çıkarılırken yakalanan vahşi bir yaratıktır.İki arkadaş birçok canavarı öldürür.Ancak tanrılar da Enkidu’yu öldürür.Günümüzdeki ruhbilimciler bu öyküde,karşı cinse duyulan korku duygularını bulurlar.Canavarların öldürülmesi,kadınlara duyulan korkuyu simgeler.Ama bu korkunun yok edilmesi kadınlardan nefret etmekle veya onlara armağanlar verilerek olmaz.Onlara erkeklere eş statü tanıyarak ve onların da insanlığını onaylayarak mümkündür. * Bugün için yaşayan mitler,en üstün ilahi gücü erkek olarak gösterir.Ancak M.Ö.20.000 yılına ait olduğu saptanmış bir Venüs heykelciği,toprağın kadın olarak düşünüldüğünü gösterir.Bu heykelcik çok kaba olmasına rağmen bir kadının göğüs ve kalçalarını oldukça iri şekilde yansıtır.Bu ise yaşamı da veren gücün simgesidir.Efes’li Diana,çocukları emzirme gücünü taşıyan çok sayıda göğüse sahiptir.Herhangi bir niteliği vurgulamak için belirli bir organı çoğaltmak,mitlerin ortak özelliğidir. Medusa,eski deniz tanrıları Phorkys ve Keto’nun üç kızından ölümlü olanıdır.Başı saç yerine yılanlarla kaplıdır.Perseus,Hades’in başlığını giyerek görünmez olmuş ve Athena’nın yardımı ile onun başını orakla kesmiştir. Demeter,bereketli toprak tanrıçasıydı.Bulunmuş olan bir kabartmada onun özelliklerini simgeleyen tahıl ve yılanlar açıkça görülür.Demeter,hasatla ilgili her şeyi denetlerdi.Kendisi aynı zamanda evlilik tanrıçasıdır. KAYNAK: The Joy of Knowledge Encyclopaedia
  3. ZİHİN EYLEMLERİ Zihin eylemleri başlıca üç nokta altında incelenebilir: 1-Bilgisel eylemler:Bir şeyin farkına varmak ve düşünme ile ilgili eylemlerdir. Bilgisel eylemlere ulaşmak için sorulacak soru ‘Ne biliyorsun ?’ olacaktır. 2-Duygusal eylemler:Zihnin duygu ve heyecanlarını yansıtan eylemlerdir. Duygusal eylemin ne olduğunu anlamak için ‘Sende ne duygu uyandırıyor?’ sorusunu sorarız. 3-Tepkisel eylemler:Zihnin irade ve çabası ile ilgili eylemlerdir. Tepkisel eylemlerin neler olduğunu ortaya çıkarmak için ‘Ne yapacaksın ?’sorusu sorulur. Orman kenarında gezinirken kaplan gören bir kişinin zihinsel eylemlerini şu şekilde değerlendiririz: Bilgisel eylem:Bir kaplan görüyorum. (Ne biliyorsun ?) Duygusal eylem:Korkuyorum. (Sende ne duygu uyandırıyor?) Tepkisel eylem:Kaçıyorum. (Ne yapacaksın ?)
  4. ZİHİNSEL BOZUKLUK Psikiyatri, ‘zihin’ ve ‘tıbbi tedavi’ anlamına gelen sözcüklerden türetilen bir kelime olup ruh hastalıklarının teşhis ve tedavisiyle ilgilidir.Aslında fizyolojik tıp ile ruh hekimliği arasında net bir ayırım yoktur.Bir ruh hekimi bedenin içinde bulunduğu fiziksel koşullar ile zihinsel durum arasındaki ilişkiyi her zaman göz önünde tutmak durumundadır.Aynı şekilde bir fizyolojik tıp doktoru ruhsal durumların bedensel bozukluklar üzerindeki etkilerini hesaba katmaktadır.Zaten ruh hastalığının bir tek nedeni yoktur.Ancak normal hayatta içten ve dıştan gelen nedenlere göre bir ayırım yapılmaktadır.Örneğin kalıtsal etkenler içten gelen nedenlerle ilgilidir.Sakatlanma,hastalık,parasal sıkıntılar ve işten çıkarılmalar gibi sebeplerden oluşan zihinsel gerilim dıştan gelen nedenlerdir. Herhangi bir insanın temel kişiliği ile bir fiziksel ya da ruhsal gerilim arasındaki etkileşim,bunun ardından gelen zihinsel tepkinin boyutlarını etkiler.Herhangi bir kişi yoğun olan gerilime yeterince direnebilirken,bir başkası daha önemsiz bir engele yenik düşebilir. * Zihin hastalıklarının belirti veya işaretleri birçok başlık altında toplanmıştır.Algılama bozuklukları,düşünce ve konuşma bozuklukları,bellek bozuklukları ve diğerleri verilecek örnekler arasındadır. -Zihin bozuklukları arasında incelenen olgulardan bir tanesi sanrılardır.Sanrılar,dış dünyada herhangi bir nesnel uyaran olmadan meydana gelen duyumsal algılamalardır.Hem ruh hastalıkları hem de beyin rahatsızlıklarında çok sık görülen algılama bozukluğunu oluştururlar. -Düşüncede görülen bozukluk belirtileri birkaç şekilde kendini gösterir.Fikir uçuşması durumunda düşünce süreçleri hızlanmıştır.Direnme durumunda ise hastanın değişik tepkiler göstermesini gerektiren çevre değişikliğinden uzun bir süre sonra da aynı tepkileri göstermekte ısrar ettiği görülür.Düşünce tıkanıklığı durumunda düşünce zincirinin birdenbire durarak bütünüyle yeni bir zincire geçtiği göze çarpar. * -Takıntı gibi bazı bozukluklarda hasta,bazı şeyleri aklından çıkarmak için her türlü çabayı gösterdiği halde o konuda düşünmeye zorlandığını hisseder.Hasta bu zorlamanın dıştan gelen bir eylem sonucu değil,kendi içinde oluştuğunu anlar. -Düşünce yabancılaşmasında,düşüncelerin bir dış kaynağın denetiminde olduğu sanılır.Hasta kişi,düşüncesine başkalarının da katıldığına veya düşüncelerinin kendi kafasına başkalarınca sokulduğuna inanır.Gene bu bozukluğa sahip bazı hastalar kendi düşüncelerinin başkaları tarafından kafasından çıkarıldığına inanır veya başkalarının kendisiyle aynı anda aynı şeyleri düşünmekte olduğunu ve en gizli tasarılarını bildiğini sanır. -Kuruntu,yanlış bir inançtır.Genellikle saçma,olanaksız ve mantığa uymayan ama aynı zamanda kesin olan inançtır. -Düşünce biçimindeki bozukluklar ise,birbirini izleyen düşüncelerin halkalarında görülen kopukluk ve kavram sınırlarının saptanamaması şeklindedir. * -Bellek bozuklukları,anımsanacak bilgilerin zihne kaydındaki,zihinde tutulmasındaki ve bilgilerin anımsanmasındaki bozukluklardır.Eğer patolojik bir bellek yitimi olursa zihindeki boşluk dikkatle uydurulmuş yalanlarla doldurulur. -Duygusal bozukluklar,belirli bir duruma uygun olmayan duygusal tepkilerin hem şiddetini hem de süresindeki değişiklikleri içerir.Duygusal bozukluk derken,geçici olan bir duygusal tepkiden çok,depresyon veya mani gibi ruhsal durumdaki sürekli bir bozukluğu anlarız. -Depersonalizasyon,kişinin kendi deneyiminde meydana gelen bir bozukluktur,bireyin kendisinin eski durumuna göre değiştiğini hissettiği zaman ortaya çıkar.Kendisini bir otomat gibi hisseder ve kendi hareketlerini sanki dışarıdan izliyormuş gibi olur. -Derealizasyon durumunda ise birey dış dünyayı garip ve belirgin biçimde değişmiş olarak algılar. * Bilinç bozuklukları,temel olarak fiziksel nedenlere bağlıdır.Hem dikkati hem de zihni toplamadaki değişmeler ön plandadır.Düşüncede yavaşlama da görülür.Aynı zamanda düşünce ile eylem yönlendirilemez.Bilinç bozukluklarına genel olarak baktığımızda hastanın zihninin karışmış olduğunu,birbiriyle ilgisiz ve anlamsız davranışlarda bulunduğunu ve nihayet çılgınlık yapabileceğini gözlemleriz. KAYNAK: The Joy of Knowledge Encyclopaedia
  5. sedat sencan şurada cevap verdi: zeyynepp başlık Mitoloji
    Eski dönemlerin insanları evrenin ve yeryüzünün başlangıcı ile beraber kendilerini ve kültürlerini de açıklamak durumundaydılar.Ateş yakmayı,madenleri işlemelerini,çeşitli ilaçlar bulmayı ve kültürlerini nasıl öğrenmişlerdi?O dönemlerde bilim,tarih bilinci,sosyoloji söz konusu olamayacağı için insanlar,kendi yaşamlarında büyük önem taşıyan bu buluşları alışılmamış yeteneklere sahip kahramanlara yüklemişlerdi.Bu kahramanlar genellikle tanrıların meşru olmayan çocuklarıdır. Kahramanların başarıları ve buluşları,insanlara hem maddi hem de manevi yararlar sağlar.Zira kahramanların çeşitli mücadelelerde gösterdikleri başarılar ve zorluklar karşısında çözüm getiren başarıları insanlara örnek olmuştu.Yaşamak ve savaşmak için azimleri kamçılanıyordu.Yenilgi durumunda çekilecek acıları,galibiyet durumunda duyulacak hazzı gösteriyordu. * Daha doğumu sırasında kahramanın amacı ve varoluş nedeni bellidir.Saldırganlardan ülkeyi kurtaracak veya uygarlığı kuracaktır.Bunun için dünyaya gelmiştir.Bir kahraman kötülüğü temsil eden canavarı öldürür ve genç kızı (yani mağdurları) kurtarır.Yunan kahramanı Perseus,Gorgon’lardan Medusa’yı öldürmüş ve Andromeda’yı canavarın elinden almıştı.Hercules ise Yunanlıları birçok tehlikeden kurtaran diğer kahramandır.Lerna bataklığında yaşayan dokuz başlı yılan Hydra,ülkenin başına bela kesilmişti.Başlarından biri kesildiğinde yerine iki baş daha çıkıyordu.Hercules baş kesmenin işe yaramadığını anlayınca onları kızgın sopalarla yakmıştı. * Okyanusya’lı bir kahraman olan Maui,kementle Güneş’i yakalamış ve Prometheus gibi tanrılardan ateşi çalmıştı.Babil mitlerinin kahramanı olan Gılgamış,canavarlarla dövüşen bir başka kurtarıcıydı.Vahşi yaratıklardan insanın evrilmesini simgeleyen Enkidu ile arkadaş olmuştu.Gılgamış kendisini aşağılayınca İştar onların üzerine vahşi bir boğa göndermişti.
  6. sedat sencan şurada bir başlık gönderdi: Psikoloji - Psikoloji Forumu
    Bedenin ve zihnin biyolojik olarak nasıl çalıştığı konusu günümüzde oldukça ileri aşamalara varmıştır.Ancak her ikisinin karşılıklı olarak birbirlerini nasıl etkilediği ve bu etkileşimden ‘kişi’yi nasıl oluşturduğu konusunda sorulması gereken pekçok soru vardır.Her şeyden önce zihin ve bedenin ayrı ayrı ve birbirinden bağımsız olgular olmadığı besbelli bir şeydir.Bunların aralarında belirli bağlantılar olduğunun kanıtlarından biri psikosomatik hastalıklardır.Bu tip hastalıklar belirli oranda ruhsal etkenlerin yol açtığı fiziksel bozukluklardır.Diğer taraftan zihinsel davranışların,bedenin hastalığa yakalanma duyarlılığını etkilediğini pekçok olayda gözlemliyoruz.Burada bizim için problem olan nokta,beden ile zihin arasındaki ilişkinin nitelik ve nicelik olarak hangi boyutlarda olduğu ve karmaşıklık derecesidir.Başka bir ifade ile zihin ve bedenin birbirlerini nasıl denetledikleri veya etkiledikleri konusunda bildiklerimiz henüz tam olarak açıklanamamaktadır. * Günümüzde bu konuda bazı olguları daha iyi anlamış durumdayız.En azından beynin bedeni nasıl denetlediğini ve bedensel fonksiyonları nasıl değişikliğe uğrattığını çok daha iyi biliyoruz.Beyinden gelen denetleyici eylemler sinir yolları ile organlara taşınır.Bu denetim,örneğin soluma ve kalp atışının düzenlenmesi ile ilgilidir.Diğer bir sistem kimyasal niteliktedir ve görevini kan damarları aracılığı ile yerine getirir.Bu sistemi hipofiz bezi düzenler.Aynı zamanda sistem ile beyin arasındaki bağlantıyı sağlar. * Beyin ile zihin arasındaki ilişki ve birbirlerini etkileme konusu milattan önceki çağlarda da merak ediliyordu.Hippokrates,beynin fonksiyonu konusunda günümüze dek ulaşan görüşlere sahipti.Beynin insan bedeninin en güçlü organı olduğunu kabul etmişti.Ona göre gözler,kulaklar,dil,eller ve ayaklar beynin belirlediği biçimde çalışırlar.Bilincin beyinde oluştuğunu söylemişti.Ancak Hippokrates’in bu görüşleri ondokuzuncu yüzyıla kadar dikkate alınmadı.Arada kalan bu dönemler antik çağın ileri görüşleri ile uyuşmayan pekçok bilimdışı görüşlerle doludur.Örneğin beynin ortaya koyduğu işlev,beyin boşlukları arasında bulunan ruhun hareketi ile açıklanıyordu.Veya beynin gönderdiği mesajların beyin boşluklarından akan bir sıvı aracılığı ile sinirlerden geçerek kaslara iletildiği sanılıyordu. * Yirminci yüzyılın başlangıcında bedenin kendi işlevlerini nasıl yerine getirdiğine dair bilimsel bilgi artmaya başladı.Solunum ve beslenmenin fizyolojisi ile anatomi ve doku yapısının ayrıntıları çok daha iyi kavrandı.Beyinden gelen ve beyne giden mesajların iletim şekli ayrıntılı olarak tanımlandı.Çok küçük oluşumları görmeyi sağlayan büyütme ile ilgili aygıtların ve transistör gibi araçların da keşfiyle beyindeki hücre faaliyeti daha ayrıntılı şekilde incelendi.Biyokimya ile hücre içindeki oluşumlar iyice anlaşılmıştır.Nihayet bilgisayarlar sayesinde sinir sisteminin çalışması ve bilincin tanımında bir hayli yol alınmıştır. * Bugün için vardığımız noktada beynin ,duyuların kendisine ilettiği bilgileri işlemek için oluşan bir organ olduğunu kabul ediyoruz.Beyin kendisine dış dünyadan gelen bilgilerden sonra dış dünyanın bir modelini kurar.Bu model ,devamlı olarak gelen diğer bilgilerle oluşum sürecine devam eder.Burada göz önünde bulundurmamız gereken başka bir konu da beynin ne gördüğünü belirleyen özelliğin sadece duyu organlarımızın ilettikleri ile sınırlı olmadığıdır.Beynin aynı zamanda kendisine gelen bilgileri nasıl işlemek istediği ve kendi özel dünyasını nasıl yorumlamak istediği ana işlevinin ayrılmaz bir parçasıdır.Hepimizin bildiği gibi insanların çoğu dış dünyaya ilişkin ortak algılara sahiptir.Ancak her bir bireyin kendisine ait kişisel gerçekleri de vardır. KAYNAK: The Joy of Knowledge Encyclopaedia
  7. sedat sencan şurada cevap verdi: zeyynepp başlık Mitoloji
    Mitler,içinden çıktıkları uygarlık merkezleri esas alınarak birtakım bölgelere ayrılırlar.Bir ayırım da ana konuları bakımından yapılan sınıflandırmadır.Burada dikkat çeken bir özellik görülür.Yanıtlar değişse bile bazı ana konular bütün bölgelerde aynıdır.Yaratılış mitleri böyledir. * Yaratılış mitleri evrenin ortaya çıkışını ele alır.Bu hali ile başlangıçta yaratılmamış bir şey bulunduğu varsayılmıştır.Bu yaratılmamış şey,bugün de adlandırdığımız gibi boşluk veya kaos olarak karşımıza çıkar.Eski Mısır döneminde yaratılışı içeren mit,kaosu Nun olarak niteler.Büyük ve karanlık olan Nun,yaratılış öncesi okyanusun içinde,yaratılıştan önceki bütün canlı ve nesnelerin tohumlarını barındırır. Yunan ve Mısır mitlerinde tanrının biyolojik yönü ağırlık kazanmıştır.Bu nedenle tanrılar düşmanlık ve ölümle karşı karşıya idiler.Tanrıların birbirlerinin yerine geçmesi hemen hemen bütün mitolojilerin ortak özelliğidir.Bu özellik,bir bölgenin başka insanlar tarafından istila edilmesini yansıtır.Başka bir ifade ile,istila sonucu bir bölgeye yerleşen yeni sahiplerin tanrıları,bölgedeki eski sahiplerin tanrılarının yerini alır. * Mısır tanrısı Atum,verdiği izlenimle erkek olarak algılanır.Ancak konu edildiğinde hem erkek hem de dişi olarak çağrılırdı.Atum kendisini yalnız hissedince bir eş ihtiyacını duyar.Masturbasyon yaparak ilk yaratıkları oluşturur.Bunlardan biri havayı simgeleyen erkek Shu,diğeri ise nemi simgeleyen dişi Tefnut’tur.Bir diğer yorum ise Atum’un Shu ile Tefnut’u tükürerek yarattığı şeklindedir.Atum,her ikisine de bir çeşit ruh diyebileceğimiz Ka’yı,yani yaşam özünü vermiştir.Aslında daha önce ortaya çıkmış olan Mısır mitlerinde Atum,boşluğun karanlık sularında yaşayan mitolojik bir yılandı.Bu yılanın dış kıvrımları dünyanın sınırlarını oluşturuyordu.Daha sonraki yorumlarda ise yaratıcı rolünü firavun faresi alır.Ama gözümüze çarpan en önemli nokta,bütün bu oluşumların yeryüzü ve gökyüzü birbirinden ayrılmadan ve ışık yaratılmadan önce karanlıklar içinde yeralmasıdır. * Mısır yaratılış miti,mitoloji ile ilgili iki tane ilkeyi ortaya çıkarır.Bunlardan biri mitolojinin çeşitli katmanlardan oluştuğunu gösterir.Nitekim eski ve yeni yorumlar birbirlerine karışmış haldedirler.Diğeri ise değişik bölgelerin mitlerinde ortak ögeler bulunmasıdır. İskandinav mitlerinde ilk canlının adı Dev Ymir’dir.Bu Ymir erimekte olan buzlardan doğmuştur.Beslenmesi Audumulla adlı bir inek tarafından emzirilmesi ile gerçekleşmiştir.Ymir’in ölümünden sonra beden kısmı yeryüzünün kara parçalarını,kanı denizleri,kafası gökyüzünü,kemikleri dağları ve saçları da ağaçları oluşturmuştur.Burada mitlerin bulunduğu bölgelerin coğrafi şartlarından etkilendiği açıkça görülmektedir.Ymir,İskandinavya’da her yerde bol olarak bulunan buzlardan doğmuştur. * Hint mitolojisindeki yaşam ağacı Asvattha’dan İskandinav dünya ağacı Yggdrasil’e kadar ağaçlar,mitolojide önemli rol oynarlar. Yggdrasil’de bütün dünya bir ağaç olarak gösterilir.Dallar gökyüzüne kadar çıkar.Kökler yer altı dünyasına iner. İzanagi ve İzanami kardeş olan Japon tanrılarıdır.Gökyüzünün yüzen köprülerinde otururlarken kutsal bir mızrakla Okyanus’u karıştırıp Onokoro adasını yaratırlar.Yeryüzüne inince İzanagi soldan, İzanami sağdan başlayıp adayı dolaşırlar. İzanami değişik cinsiyetleri olmalarının yararlarını belirtir. İzanagi de aynı kikirdedir ama kadının daha önce fikrini söylemesine kızmıştır.Gene de iki çocukları olur.Doğon çocuklardan biri sülük,diğeri köpük adası olduğu için reddedilirler.Tanrılar,bunun sorumlusunun İzanami olduğuna karar verirler.Böylece geri dönüp Japon adalarını yaratırlar. * Bir yaratıcı ve deniz tanrısı olan Tangaroa,birçok Polinezya mitinde vardır.Bu mitlere göre Tangaroa,suların üzerinde yaşarken attığı bir taşla karaları yaratmıştı.Bir kuş cinsi olan haber kuşu toprağa asma ekmişti.Ancak bu asma çürüdü ve bozuldu.Bu bozulan maddede oluşan kurtçuk yığınından kadın ve erkek ortaya çıktı. Bir Avustralya mitine göre doğu rüzgarı sabah yıldızlarını gökyüzünden sürükleyince gün ışığı yaratılmıştır.Geceleri gökyüzünü incelemek, Avustralya yerlilerine zamanın sonsuz bir çevrim olduğu düşüncesini vermiştir. KAYNAK: The Joy of Knowledge Encyclopaedia
  8. Antropologların basit kültürel oluşumları ‘ilkel’ olarak adlandırmaları, o toplumları küçük düşürmek amacı taşımaz.’İlkel’ kelimesi,incelenen toplumun sosyo-ekonomik yapısının niteliği ile ilgilidir.Üretim süreçlerinde ve yaşam ortamında basit teknoloji kullanan,nufusu az,kan bağlarına dayalı,eşitlikçi ve kurumsal olarak uzmanlaşmamış kültürler için kullanılır.İnsanlık tarihinin çok büyük bir bölümü ilkel kültürlerin tarihidir.Tarihte o kadar uzun sayılmayacak bir süre öncesine kadar,yani yaklaşık beşyüz yıl öncesine kadar Afrika,Kuzey Avrasya,Avustralya,Pasifik Adaları ve Amerika’da yayılmış haldeydiler. Ama 5.000 yıl öncesine gidilirse ilkel kabilelerin bütün dünyada bulunduğunu görürüz.Uygarlık oluşmaya başladıkça kabile kültürü daha karmaşık örgütlenmelere girişti.Böylece etnik gruplara dönüşüm başladı Ancak bu gibi gelişmeler dünya geneli göz önüne alındığında çok sınırlı bölgeleri kapsıyordu.Örneğin Romalılar Breton kabilelerinin bölgelerine girdikçe onları Romalılaştırıyorlardı. * İlkel toplumlarda başlıca ekonomik uğraş yabani yiyecek toplamak,balıkçılık,tarım ve hayvancılık olup amaç besin sağlamaktır.Erkek ve kadınların yaptıkları işler birbirinden farklıdır.Yani sosyal işbölümü aile içinde cinsiyete dayalı olarak gerçekleşir.İlkel toplumların yaşamın çetin koşulları karşısında edindikleri bazı özellikler vardır.Örneğin her aile,kendi başına yaşamını sürdürmesi için gerekli ustalığa,araçlara ve kaynaklara sahiptir.Bazı işler için diğer ailelerle işbirliğine gidilir,ama bu yeteneklerin ve araçların varlığı şarttır. Topluluk sayısı birkaç yüz kişiden oluşur.Ancak işbirliği gerektiren ekonomik faaliyetlerin sürdürülmesi için en az 30-40 kişiye gereksinim duyulacağı için bu sayı ilkel toplum için alt sınırdır.Üst sınır sayısının miktarını belirleyen en önemli etken yiyecek miktarıdır.Gene de bu tarz bir örgütlenmede birtakım baskı ve gerilimler er-geç oluşacağı için üst sınırın çok fazla olması beklenemez.Bu sebeple barış içinde yaşamayı zorlayacak kadar genişleyen ilkel toplum,zorunlu olarak ikiye bölünür. * İlkel yoplumlar,aile kültürleridir.Ana,baba ve çocukların oluşturduğu çekirdek aile,daha büyük birim olan iki veya üç kuşaklı ailenin bir parçasıdır.Örneğin çocukları kriter olarak ele alırsak,büyük anneler,büyük babalar,amcalar,teyzeler gibi bir kuşak birliği vardır.Bu durumda aile dışındaki toplumsal ilişkiler kan bağı sınırları içinde kalır.Zira toplumun tümü göz önünde tutulursa sonuçta herkes birbiri ile akrabadır.Zaten bu tip toplumlar bir akraba toplamı olarak algılanır. İlkel toplumlarda törensel eylemler çok önemlidir.Doğum,ergenlik,evlilik ve ölüm gibi olaylar bireysel yaşamın dönüm noktaları olduğu kadar sosyo-ekonomik yaşamdaki rolleri de belirler.Her kültürde toplumsal ayırımlar vardır.En başta, erkeklerin toplumdaki yeri kadınlardan daha ayrıcalıklıdır.Yaşlıların gençlerden daha üstün olduğu kabul edilir.Başarılı bir avcı veya çalışkan bir üretici toplumda saygı görür.Ancak ekonomik faaliyeti oluşturan üretim veya avcılık-toplayıcılık eylemi için yeterli insan sayısı vazgeçilemez önemdedir. * İlkel toplumların temelinin aile olması,basit örgütlenme biçimine uygun bir çözümdür.Ekonomik yaşamın olduğu gibi daha geniş olan akrabalık gruplarının da merkezi olması ona toplumsal,siyasal ve törensel görevler yükler.İlkel kültürlerin tanımında uzmanlaşma olmayan kurumlardan oluştuğu söylense de,bütün kültürlerin fiziksel çevreye uyum sağlarken bir miktar uzmanlık kazanmaları gerektiği göz önünde tutulur.Sahip olunan teknolojik seviye çok düşük olduğu için fiziksel çevrenin sert koşulları ile başa çıkmak,ancak uyum sağlama ile kazanılan uzmanlıktır.Toplum birkaç tane bazen de tek bir kaynağa bağimlıdır.Örneğin Sibiryalılar için ren geyiği,Kuzey batı Amerika kıyısı yerlileri için som balığı veya Amazon’daki kabileler için manyok kökü tek kaynaktır. Her ne kadar çevredeki fiziksel değişme toplumu etkilese de bireyler arasındaki uzmanlaşma gene de sınırlıdır.Toplumu değişikliğe götüren en önemli etken,komşu toplumlarla kurulan yeni ilişkilerdir. * Tarımsal üretime geçiş ileriki yıllarda daha da geniş çaplı değişikliği doğurdu.Tarım toplumları,avcı ve toplayıcı toplumlardan hem daha kalabalık hem de daha güçlüdür.Üretimim hem niceliği hem de niteliği değiştiği için doğadan daha fazla yarar sağlanır.Böylece yayılma başlar,bu aşamaya gelememiş olan diğer avcı ve toplayıcı kabileler çöl,tundra ve kutup gibi daha olumsuz bölgelere sürülür. 16.yüzyılda Batı kültürlerinin yayılmaya başlaması, ilkel toplumlar için sonun başlangıcı oldu.Avrupalılar topraklarına el koydukça ya göç ettiler ya hastalık veya silahla yok edildiler.Geriye kalmayı başaranlar şartları iyi olmayan alanlarda yaşamak zorunda kaldılar.Avrupalıların eline düşenler hayatta kalmışlarsa tarım alanlarında veya madenlerde çalıştırıldılar. * Günümüzde ilkel yaşamlarını sürdüren sayılı toplumlar bazen ilginç etkilenmeler altında kalmışlardır.Kuzey Amerika Eskimolarının bazılarına motorlu kızak verilince onların av bölgelerine ulaşmaları kolaylaşmış oldu.Böylece köpekli kızak sahipleri ile bunların arasında zenginlik-yoksulluk ayırımı doğmuş oldu.Böyle bir durum ilkel kabile kültüründe çok ender rastlanan bir olaydır. Pueblo yerlileri Amerika’nın güney batısında tarım yapan toplumdu.Uzun süre İspanyolların egemenliğinde kalmalarına karşın geleneklerini sürdürdüler,şeflik gibi hiyerarşik yapıya geçmediler. Avustralya yerlileri devletin resmi kaynaştırma politikasına karşın medeni toplum dışındaki yaşamlarını sürdürmüşlerdir.Sayıları oldukça azalmasına rağmen beyaz yayılmacılığı sürdükçe kıtanın kurak iç bölgelerinde kültürlerine bağlı kalarak varlıklarını devam ettirdiler. Afrika’da hala yaşamlarını sürdüren ilkel kabileler vardır.Ancak dünyanın her tarafında günümüz teknolojisi etkisini arttırdıkça bu tip toplumlar artık turistik birimler haline dönüşmektedirler. KAYNAK: The Joy of Knowledge Encyclopaedia
  9. Kişilik bozuklukları,psikozda olduğu gibi bir hastalık sonucu ortaya çıkmazlar.Ancak gösterdikleri anomali ve sapmalar hem başkalarını hem de kendilerini şaşırtacak derecede gariptir.Kişilerin bu gibi davranış bozuklukları akıl hastalığına benzer özelliktedir.Kendilerine psikiyatrik tedavi uygulanması gerekebilir.Kişilik bozukluğu ile psikozu birbirinden ayırmak veya bu iki durumu sınıflandırmak için şöyle bir açıklama yapabiliriz:Bedeninde herhangi bir sakatlığı olan kişi biyolojik anlamda hasta değildir.Onun bedensel olarak anormal bir yapıya sahip olduğunu belirtiriz.Kişilik bozukluğu gösteren biri ise hasta olarak değil,anormal olarak gelişmiş kişi olarak sınıflandırılır. * Genetik oluşum,çocukluk çağlarında geçirilen herhangi bir ateşli hastalık,bir kaza sonucu yaralanma veya kötü beslenme gibi nedenlere bağlı olarak beynin kusurlu gelişmesi bazı kişilik bozukluklarının nedenidir.Bazı cinsiyet kromozomu anomalileri de toplum dışı davranışlara bağlanır.Örneğin cinsiyet kromozomları XXY faktörü içeren iri yapılı olan,saldırgan davranışlı ve normalin altında zekaya sahip bir erkek böyledir.Ancak kişilik bozukluklarının ortaya çıkmasında sosyal nedenleri de unutmamak gerekir.Çocukluk dönemlerinde çekilen yoksulluklar,aile içi kavgalar ve gerilimin yoğun olduğu ortamlar gibi nedenleri içeren çevresel faktörler verilebilecek örnekler arasındadır. * Kişilik bozuklukları türlerinden birisi toplum dışılıktır.Yaşantısının her alanında sürekli olarak toplum dışı ve suça yönelik davranışlar sergileyen bir kişi psikopat olarak adlandırılır.Bunların davranış bozukluklarında,bozukluğun kendini gösteriş biçimine ilişkin elde edeceğimiz somut veriler her zaman güvenilir unsurlar değildir,saptanmaları uzmanlık gerektirir.Bunlar,diyelim ki aşırı alkol alma sonucu çıkan rahatsızlıktan veya ruhsal çöküntü sonucu yapılan başvurular sırasında ruh hekimleri tarafından anlaşılır.Çoğu psikopatın aile çevresinin son derecede bozuk olduğunu söyleyebiliriz.Aile çevresinin bozuk olduğunu gösteren olgulara örnek olarak anne veya babanın alkolik olmasını,anne-babanın boşanmasını veya erken ölmeleri gibi olayları sayabiliriz. Psikopatlığın ilk belirtileri çocukluk döneminin sonunda veya ergenliğin başlangıcında görülür.Aşırı tedirginlik,disipline karşı direnme,kendisinden küçük çocuklar ile hayvanlara eziyet gibi davranışlar sık görülen örneklerdir.Okul ortamında dersleri başarısızdır.İş hayatına atıldıklarında verimli olamazlar,güvenilir kişi değillerdir.Bir işyerinde devamlı çalışamazlar.Eleştirilere katlanamazlar.Duygusal ilişkileri sürekli değildir.Dolayısı ile evlilik hayatları kısa sürer.Psikopatların birçoğu eninde sonunda bir suç işler. * Diğer bir kişilik bozukluğu gelişmemişliktir.Bunlara yetersiz kişiler de diyebiliriz.Hem beden olarak hem da zihin olarak güçleri düşüktür.Olayların gösterdiği değişiklikler karşısında gereken esnekliği gösteremezler.En ufak bir baskı görmeleri durumunda bile karşı koyma özellikleri yoktur.Daha çocukluk dönemlerinin başındayken hem sinirli hem de bağımlı davranışları vardır.İncelenince anne-babalarının ya çok koruyucu ya da çok katı ve itici oldukları anlaşılır.Yetersiz kişiler aşırı derecede utangaçdırlar.Toplumsal ve cinsel davranışları çekingendir.Bu özellikleri nedeniyle kaçınılmaz olarak bencil ve içe dönük olurlar.Zaten yaşamlarının geri kalan dönemleri yalnızlık ve kaygı dolu olur. * Paranoyalı kişiler normalin üzerinde duyarlı ve alıngandırlar.Günlük olaylara normal birisinin gösterdiği tepki gibi değil de üst seviyede bir aşağılık ve hor görülmüşlük duygusuyla tepki gösterirler.Herhangi bir şeyin kendi hakkı olduğuna inanmışsa onu korurken herkesin kabul ettiği ölçüleri aşan şekilde aşırı hassas ve aşırı alıngan davranış gösterirler. Coşku dediğimiz duygusallığı yüksek davranışlar herkeste zaman zaman görülen davranışlardır.Ancak coşkulu kişilikleri yapılarında süreklilik kazanan insanların ruhsal bozuklukları zaman açısından oldukça uzundur.Bunları gözlediğimizde ya hüzünlü ve kötümser ya da tam tersi bir tutum içinde olduklarını görürüz ve bu davranışları devamlıdır.İsterikli kişilerde ise tam tersine duygular yüzeysel ve değişkendir.Bunlar güvenilir kişiler olmadıkları halde başkalarından sevgi ve ilgi beklerler. KAYNAK: The Joy of Knowledge Encyclopaedia
  10. Çok genel bir tanımla psikoz,gerçeklikten kopuş ve ızdıraplı iç yaşantıyı kapsayan davranış bozukluğudur.En önemlisi şizofreni olup dış dünyadan kopukluğun iç dünyada ise parçalanmanın bulunduğu bütün ağır ruhsal bozuklukları anlatan bir terimdir.Diğer psikozlar arasında mani,melankoli,yaşlılık bunaması ve paranoya başlıcalarıdır.Konu oldukça geniş kapsamlıdır.Bir belirti kesinlikle ruhsal hastalık olmayabilir.Veya belirli bir ruhsal hastalık mutlaka aynı ve birbirine benzer özellikler göstermeyebilir.Onun için bu tip konular genel çerçeveler içinde yorumlanmalıdır. * Şizofreni genellikle ilk kez ergenlik çağında ortaya çıkar.Tutarsız düşünce,duygusal tepki yoksunluğu,hezeyanlar ve sanrılar en çok rastlanan belirtilerdir.Ayrıca kopuk,aralıklı düşünce ve uygun olmayan duygusal tepkiler de sayılabilir.Birtakım masum davranışları, kötü amaçlı davranış belirtilerinin işaretleri gibi algılamadan dolayı hezeyan eğilimleri belirir.Şizofrenide düşünce süreçleri karışıktır,konuşmalar tutarsız ve mantık dışı olur.Hasta heyecanlı haberleri herhangi bir duygusal tepki göstermeden karşılayabilir.Bazen kendisine trajik bir olay anlatıldığında veya üzücü bir olayla karşılaştığında gülümseyebilir veya ilgisiz kalabilir.Elbette yolda giderken kendi kendine gülümseyen birisi mutlaka şizofren değildir.Cep telefonlarının yaygınlaştığı ve teknolojinin gün be gün değişik şekillerde uygulandığı yakın zaman önce birisinin yolda yürürken kahkahalarla güldüğünü görmüştüm.Kendi kendime bu kişinin mutlaka bir ruh hastası olduğuna karar vermiştim.Kısa bir süre sonra cep telefonlarındaki kulaklık durumunu öğrenince gerçeği anlamıştım. * Hezeyanlar,normal bir insana çok garip gelen davranışlardır.Hastanın herhangibir konu karşısında varmış olduğu yargı akla uygun değildir.Üstelik yanlış olan bu yargıların inanca dayalı temeli vardır.Örneğin lokantaya giden bir şizofrene garson tarafından siparişi alınırken içki içip içmeyeceği sorulunca,bunun öteki müşterilere kendisinin bir cani olduğunu açıklamak için verilen mesaj olduğunu sanabilir.Şizofrenlerde, olmadığı halde birtakım sesler duyma şeklindeki sanrılara sıkça rastlanır.Bu gibi durumların nedeni oldukça tartışmalıdır.Zaman zaman ikizler üzerinde araştırmalar yapılmıştır.Alınan sonuçlara göre kalıtımın önemli bir paya sahip olduğu gözlenmiştir.Ancak tek başına bir neden olmadığı da anlaşılmıştır.Aile içindeki pekçok sorunlardan kaynaklanan duygusal gerilimler,ağır sonuçlar veren ateşli hastalıklar veya şiddetli fiziksel acılar şizofreniye yatkın olan kişilerde tetikleyici unsurlardır. * Paranoya,hezeyan geçiren kişinin herkese karşı güven duymadığı bir durumdur.İlgisiz ve içe dönüktür.Garip davranışlarda bulunan hastaların bir kısmı katatoni denilen belirtiler de gösterirler.Kaslar katı hale gelir.Kendisine bakamayacak hatta beslenemeyecek durumda olabilir.Çevresinde olan olayların farkına varamaz.Uzun zaman öylece oturabilir.Bütün bunlar şizofrenin çeşitli davranış örnekleridir.Bu belirtiler tek tek olabileceği gibi bunların birden fazlasının karışımı şeklinde de belirebilir. Paranoya,genel tarifi olarak bir kişinin sürekli ve sağlam olarak hezeyanlar geçirmesidir.Bazı ruhsal bozukluklarda biraz daha az olmakla beraber düşünce,davranış ve isteklerde belirli bir düzene rastlanabilir. Ayrıca paranoya belirtileri ile başlayan,aradan bir müddet geçtikten sonra şizofrenin en belirgin özellikleri olan zihinsel ve duygusal kopukluk niteliklerini göstererek biten örnekler de vardır.Ama daha fazla rastlanan biçimiyle paranoyalar,kendilerinden kaynaklanan kuşkularını ve güvensizliklerini başka kişilere yönelten insanlardır.Yapacağımız basit bir araştırma ile onların yalnız ve aşırı utangaç kişiler olduğunu anlayabiliriz. * Manik-çöküntü bir diğer psikoz çeşididir.Bu terim karma bir tanımı içerir.Aşırı heyecan,normallin bir hayli üzerinde olan canlı davranışlar,normal bir insanın hayal gücünü aşan geleceğe ait tasarılar,çok sık görülen fikir değişikliklerinin yanısıra depresyon denilen çöküntü.Bu belirtilerin herhangi biri tek başına ele alındığında mutlaka hastalık olduğu anlamına gelmez.Ama ciddi bir ipucudur.Bunların yanısıra uykusuzluk,iştahsızlıkla birlikte oluşan zayıflama ve güçten düşme ruh doktorlarının hemen ilgisini çeker.Hele suçluluk duygusu veya intihar eğilimi sezilmişse bu durum bir çöküntünün ifadesidir. Hastalığa eğilimli kişilerde depresif dediğimiz,örneğin sevdikleri birisinin ölüm haberini aldığı zaman,veya sevgilisi kendisini terk edince oluşan durumlar tepkisel çöküntüye giden etkenlerdir.Ancak çok az sayılabilecek bir kışkırtma,hatta belirgin bir uyarı olmaksızın oluşan ruhsal bozukluklar da vardır.İşte bu durumda kalıtım veya psikoza eğilim gibi özellikler söz konusudur ve bu olaya içsel çöküntü adı verilir.Hastalık aşırı şekilde gelişmiş ise kişinin davranışları belirgin şekilde ağırdır.Veya son derecede heyecanlıdır.Bu durumda olan bir diğer kişi sürekli suçluluk duygusu içindedir.Kendisine neden böyle davrandığı sorulduğunda ,korkunç bir suç işlemiş olduğunu veya günahlarının cezasını çektiğini söyler.Sık sık duyduğumuz veya bizzat şahit olduğumuz olaylardan birisi de çöküntülü hastaların başkalarına yük oldukları inançlarıdır.Bu kişiler adeta kendi kendilerinden koptukları ve gene kendi kendilerine yabancı hale geldikleri gibi hem kendilerini hem de tanıdık ve yakınlarını rahatlatmak için intihar etmeye son derecede yatkındırlar.Daha ileri vakalarda çöküntünün şiddeti de artar.Hasta hiç kimsesinin olmadığını,hatta kendisinin bile varolmadığını söyleyebilir. * Bunama,beyin bozukluğudur ve birtakım ruhsal belirtileri ortaya çıkarır.Herşeyden önce hem zihinsel hem de duygusal gerileme vardır.Beyin fizyolojik olarak dumura uğramıştır,hücreleri artık normal işlevlerini yapamamaktadır.Bu durumda oluşan psikoz çeşitli şekillerdedir.Faaliyetlerin bir amacı yoktur.Duygular körelmiştir.Mantıklı bir denetim olmadığı için çok geniş davranış bozukluğu listesi oluşur.Kendini çok büyük görme ve çok fazla konuşma sıkça rastlanan olaylardır.Alınganlık,isterik belirtiler,hasta olma şüphesi gibi benzer unsurlar iç içe geçer. KAYNAK: The Joy of Knowledge Encyclopaedia
  11. İlk önce olayı anlatayım.Bir arkadaşımın dişi köpeği vardı.Ufakça ve uzun tüylü olanlardan.Bir gün piknikte arkadaşımın dalgınlığına geldiği dakikalarda oralarda bulunan bir erkek köpekle çiftleşiyor.Arkadaşım olayın farkına son anda varıyor yani suçüstü yakalıyor.Ama eylem de bitmiş oluyor.Arkadaşım,belki bir şey olmaz deyip olayın arkasını bırakıyor.Gelgelelim köpek hamile kalıyor. * Köpeğin hamileliğinin ilerlediği döneminde arkadaşımla bir semt barında oturuyoruz.Oturduğumuz tabureler yüksek olanlardan.O sırada köpek barın dışında.Hava müsait olduğu için kapılar açık.Arkadaşımın verdiği eğitim nedeniyle köpek fazla uzaklara gitmeye filan kalkmıyor.Kaldı ki semtte herkes zaten bizi ve köpeği tanıyor.Sohbet döndü dolaştı köpeğin hamile kalış olayına geldi.Arkadaşım durumdan hiç memnun değil.Köpeğini şikayet etmeye başladı. * İşte o anda köpek yıldırım gibi içeri girdi ve arkadaşımın yanındaki boş tabureye sıçradı.Onun gözünün içine bakarak havlamaya başladı.Hem de sesinin olanca gücüyle.Olayı yaşamadan anlatması zor.Ama son derece eminim.Köpek ‘Beni niye şikayet ediyorsun’ demek istiyordu.Kendi gözlerimle görmesem inanmazdım.Ama işte köpek asabi bir tavırla sahibinin gözünün içine bakarak havlıyordu.Arkadaşım onu sakinleştirinceye kadar akla karayı seçti. * Bu köpek sahibinin sözlerini duyarak mı gelmişti?Olabilir.Çünkü dışarıda durmasına rağmen sahibinin sesini duyacak mesafedeydi.Ama içeri hızla dalıp sahibine havlayışı,onun sözlerini anladığını mı gösteriyor?Köpeğin hızla içeri girişinin başka bir nedeni olamaz mıydı?Örneğin o anda herhangi bir nedenle bir şeyden ürküp sahibinin yanına koşmuş olamaz mıydı?Ama korkmuş değil kızgın bir havlayışı vardı.Veya başka bir neden olabilir miydi?Olsa bile bu kadar tesadüf mü olurdu?Sonra devam eden sohbetimizde arkadaşım köpeğinin kendi sözlerini anladığına son derece emindi.Zaten buna benzer olayları hep yaşadığını söyledi. Hala merak ederim.O köpek sahibinin söylediği sözlerin anlamını kavramış mıydı ?
  12. sedat sencan şurada cevap verdi: zeyynepp başlık Mitoloji
    İnsanlar evrende kendi yerlerini,yaşadıkları toplumun yapısını,kendileri ile algıladıkları dünya arasındaki ilişkileri ve doğal olayların anlamını sürekli sorgulamışlardır.Bu konular için yaptıkları bazı açıklamalar masal veya gelenekler içinde değerlendirilmiştir.Bunların hepsi Mit’leri oluşturur.Yaşamakta olduğumuz bu dönemde bilimsel olarak kanıtlanmış gerçeklerin yanısıra kanıtı olmayan inanç ve düşünceler de vardır.Bu ikisi arasında kesin bir ayrım yapma bugünkü dünyamızda başvurulan bir yöntemdir.Bugün için bir düş ürünü olarak nitelediğimiz mit’ler bir zamanlar insanların yaşamlarını yönlendiren olgulardı. * Mit’lere dünyanın her yerinde rastlanmıştır.Çok çeşitli olmalarına rağmen aralarında bir takım ortak noktalar bulunur.Böyle benzerliklerin oluşu çok normaldir.Zira insanlar her yerde aynı sorunlarla karşılaşmışlar ve aynı soruları sormuşlardı.Geçmiş dönemlerde bilimin henüz emekleme süreci bile başlamamışken,herkesin kendisinin ne olduğunu sorgulaması,doğanın niye acımasız davrandığını merak etmesi ve olayların nedenleri ile sonuçları arasındaki ilişkileri öğrenmek istemeleri her yerde aynıydı. * Bugünden geriye doğru baktığımızda mitlerle o dönemlere ait dinler arasında ortak yanlar görürüz.Her ikisi de nedenleri ve gerekçeleri içerir,yani her ikisi de evrenle ilgili olayların hem nasıl olduğunu hem de niçin böyle olduğunu açıklarlar.Ancak mitler dinlere oranla insanlara yaşantılarının doğru yönünü göstermeye daha az yer verirler.Mitler kendi yapıları içinde ahlak dersi bulundururlar ama amaçları bunu insanlara kabul ettirmek değildir.Mitler,evrendeki varlıkların sayısız olan özellikleriyle olduğu gibi insanların doğal yaşantılarıyla ilgili öykülerdir.Doğaüstü olaylar ise bu öykülerin vazgeçilmez bölümleridir. * Mitolojilerin geçerli olduğu dönemlerde yaşayan birisine göre doğrudan doğruya algıladığı dünya,biricik dünya değildir.Ona göre bir doğum olayı fiziksel bir süreçtir.Bunu bilir.Ama bu doğum olayını aynı zamanda doğaüstü bir olay olarak ta kabul edecektir.Örneğin bu doğum olayını yeniden doğuş veya yeniden dünyaya dönüş olarak düşünecektir..Böyle mitolojik dünya görüşlerinin yıkılması elbette bilimin ilerlemesi ile mümkün olmuştur.Ancak bilgilerin elde edilmesi,bu bilgilerin mantıksal düşünüş sürecini başlatması ve bütün bunların topluma yayılması uzun zaman alır.Bu süreç içinde mitlerin varlığını devam ettirmesi normaldir.Bilimi işin içine katmadan her olayda karşılaştırmalar yapmak,bu olaylar arasında benzerlikler bulmak mümkündür.Mitler de aynı yöntemi uyguluyordu.Doğadaki anlaşılmaz olayları, herkesin bildiği ve anlaşılması daha kolay olan olaylarla karşılaştırıyor ve arasında paralellik kuruyordu. * Herhangi bir yerde yanan ateş ısı ve enerji verir.Güneş te ısı ve enerji verir.Şu halde ateş ve Güneş’in ortak özellikleri vardır.Diğer taraftan altın hem parlaktır hem de rengi Güneş’e benzer.Altın aynı zamanda tıpkı Güneş gibi paslanmaz ve eskimez.O da Güneş gibi ölümsüzlüğü simgeler.Böylece ortak olan fiziksel özelliklerden,simgesel eşitlikler elde edilir.Artık bir şey ötekinin niteliklerini almıştır. Yumurta, yaşamı ortaya çıkarır.Dünya yaşam olduğuna göre bir yumurtadan yaratılmıştır.Bu görüş oldukça yaygındı.Birçok mitolojide yumurta,dünyanın simgesi olarak kullanılır.Eski Mısır’a ait yaratılış mitlerinden biri,Memfis’li Ptah’ın dünyayı bir çömlekçi tekerleği üzerinde yumurta biçiminde yaratmasıdır. * Eski dönemlerdeki insanlar doğa olayları karşısında oldukça korkulu günler yaşıyorlardı.Günlük yaşamı etkileyen bu tip olaylar onlar için olağanüstü nitelik kazanırdı.Bu nedenle garip yaratıklar insanın çevresindeki güçlerin ona verdiği korku yüzünden mitlerde önemli rol oynadılar.Ağzından ateş üfleyen canavar Khimaira,içinde yaşadığı volkanların gücüdür.Mitlerde adı geçen yaratıklar ve meydana gelen olaylar,gerçek olaylara benzetilmiştir..Örneğin Herakles’in bataklık canavarı Hydra ile mücadelesi,eski bir kralın bataklıkları kurutuşunu yansıtıyor olabilir.Belki de yarı at yarı insan olan Kentuarlar bir bölgenin çok ünlü binicilerini simgeliyordu. Çok rastlanan bir örnek te kendi kuyruğunu yiyen yılan mitolojisidir.Kendi kuyruğunu yiyen yılan,evrende her şeyin çevrimsel yapısını gösteren bir çemberdir.Eski dönemlerden kalan bir belgeye göre,Japonya’da kuyruğunu yiyen yılan yeraltında kımıldadıkça deprem olmaktadır. * Yeryüzündeki dağlar,eski dönemlerin insanı için ulaşılmaz yerlerdir.Aynı zamanda heybetli ve korkutucu görünüşleri vardır.Elbette Yunan tanrılarının yeri Olympos dağı olacaktır.Gök gürlemesi ve yıldırım tanrıların öfkesidir,Zeus kızmış olmalıdır.Yunanlılar mitlerinde insan biçiminde tanrılar yaratmışlardı.İnsanlar, kendilerine özgü olan güzellik,öfke ve sevgi gibi özelliklerini ölçüyü aşırı hale getirerek kendi biçimlerindeki tanrılara yansıttılar.Hermes tanrıların habercisi,Apollon müziğin koruyucusu,Demeter bereketin tanrısıydı.Tanrılar biçim ve özellik olarak insana benzerler ama ne de olsa tanrıdırlar,onun için insandan fazla olan yanları olmalıdır.Örneğin ölümsüzdürler,korkunç güçleri vardır.Ama zaman zaman insana ait olan özelliklerini göstermekten kendilerini alamazlar.Kıskanırlar,aşık olurlar,bazen de Zeus’un yaptığı gibi ölümlü kadınlarla sevişirler. * Mitler,insanın ve içinde yaşadığı dünyanın niçin böyle olduğunu açıklarlar.Ancak işlevleri bu kadarla kalmaz.İnsanlar yaşamları boyunca birçok olaylar karşısında umutsuz halde kalırlar,diğer insanlarla giriştikleri mücadelelerde galip gelirler veya mağlup olurlar,doğum ve ölüm zaten herkesin bildiği olgulardır.Buna uygun olarak hemen hemen her ruhsal durum ve her soruyu yanıtlayacak bir mit vardır.Mitler dış dünyaya ait gerçeklerle insanların düşlerine ait umut,istek ve korkuları arasında bir köprü kurmuşlardı. KAYNAK: The Joy of Knowledge Encyclopaedia
  13. Toplumsal evrimciler adı verilen ilk antropologların bilimsel incelemeleri ile insan toplumunun kökenleri 18.ve 19. yüzyılda ele alınmaya başlamıştı.Bu bilim adamları Adam Ferguson,Lewis H.Morgan,J.J.Bachofen,Edward B.Tylor,Andrew Lang ve J.F.McLennan gibi isimlerden oluşuyordu.Bu bilim adamları herhangi bir topluluğu incelemeye başlarlarken,o topluluğu oluşturan temel birimleri ve bu temel birimlerin birbirleriyle olan ilişkisini göz önünde tutmak zorundaydılar.Bu bakımdan en başta aile kurumu incelemeye alındı.İlkel toplulukların en önemli yönü olan yakınlar arasındaki cinsel ilişkilere ait tabular ile akrabalık gibi temel ve evrensel kurumlar da inceleme alanına giriyordu.Bu araştırmalar ile ilk insan toplumunun modeli kuruldu. * Bütün klasik evrimcileri oluşturan bilim adamları arasında en etkili kuramları ileri süren kişinin Lewis H.Morgan olduğu söylenebilir.1877 yılında kaleme aldığı ‘Ancient Society’ (Eski Toplum) adlı eseri,Marx’çı kuramın gelişmesine katkıda bulunmuştur. Tribü,ilkel bir topluluk formudur.Bir kişinin bir topluluğun mülkiyetine ortak olması ve üründen bir pay alması için o kişinin Tribü’ye ait olması gerekir.Bir diğer kavram da ‘Kan bağının sınıflandırılması’ olup yakın aile üyelerinin ve daha uzak akrabaların aynı adla çağrılması anlamına gelir ve tribü örgütlenmesinin temelini oluşturur.Morgan, ‘Ancient Society’ adlı eserinde bu iki kavramla, aynı zamanda, daha sonra yapılacak olan antropoloji çalışmalarına etkide bulunacaktır. * İnsan toplumunun kökenleri konusuna önemli katkılarda bulunan diğer bir bilimadamı da Edward B.Tylor olmuştur.Ekzogami denilen dışarıdan evlenme veya grup içi evlenme yasağı evrensel bir uygulamadır.Bu evrensel uygulamanın nedenlerini arayan Tylor,dışarıdan evlenmenin daha geniş bir işbirliği ve yardımlaşma sağladığını iddia ediyordu.Böylece mutlaka kendi üyelerine ve kendi kaynaklarına dayanmak yerine,öteki yerel gruplarla kurulan evlilik bağları ve akrabalık aracılığı ile başkalarını yardıma çağırmak mümkün oluyordu. Tylor’un ileri sürdüğü gibi dışarıdan evlenme, bir ölüm-kalım meselesi olacak derecede önemliydi. * İlk antropologların kısa süre sonra yanlış olduğu ortaya çıkan görüşleri de vardı.Bunlardan birisi toplumsal evrim ile ilgiliydi.Buna göre ilkel insan akıl yoluyla toplumsal kurallar ve gelenekler yaratır,böylece aile aşağıdan yukarıya,veya basitten karmaşığa doğru en yüksek biçime doğru bir evrim geçirir.Yani toplumsal evrim,bir zihin süreci gibi açıklanmıştı.Oysa bugün biliyoruz ki aile kurumu klasik evrimcilerin iddia ettikleri şekilde bir evrimden geçmemiştir.Hatta tam tersi olmuş,eskiden aile tarafından yürütülen işlevler toplumun diğer kurumları tarafından devralınmış,aile daha da basit bir yapıya indirgenmiştir. * İlkel insan nasıl bir tipti,neye benzerdi?Hangi araçları kullanmıştı?Ne yemiş ne içmişti?En azından tarım öncesi dönemde avcılık ve toplayıcılık yaptığı apaçık bir gerçekti.Daha ayrıntılı bilgiler arkeoloji ve fosil araştırmaları ile elde edildi.Diğer taraftan tarım öncesi ilkel yaşamın canlı örnekleri halen varlıklarını sürdürmekte idiler.Kalahari Çölü’nde yaşamakta olan Boşimanlar ile Avustralya’da yaşayan yerliler çeşitli incelemelere müsait canlı müze gibiydiler.Nitekim çalışmalar bu topluluklar üzerinde yoğunlaştı.Evet,bunlar avcı ve toplayıcı idiler.Teorik olarak ileri sürüldüğü gibi ilk bakışta biraz karmaşık gözüken ama evrensel olan insana ait birtakım kurumları sistemli biçimde oluşturmuşlardı.Aile içi yakınlar arası cinsel ilişki tabuydu.Temel olarak belirlenen bir gruptan daha büyük bir grup belirleniyor,bunun haricinde kalan gruplardan evlenme şart koşuluyordu.(Ekzogami)Çeşitli kan bağına dayanan akrabalıklar bir nevi kategori şeklinde belirlenmişti ve insanlar birbirlerine belirli kurallara uygun olarak davranyorlardı.Evlilikler, hem çocukları meşru olan hem de karı kocanın aileleri arasında hısımlık bağları yaratan özellikteydi.Aile kurumu ekonomik alanda temel birimdi.İşbölümü cinsiyete ve yaşa göreydi.Her türlü mal ve yiyecek paylaşıma açıktı. * İlkel toplulukların en can alıcı özelliği olan cinsellik ,klasik evrimcileri oluşturan bilim adamlarını en çok uğraştıran konu olmuştur.Aile üyeleri arasındaki cinsel rekabetin,aile üyeleri arasında özgürce uygulanması durumunda aile örgütünü dağıtacağı,böyle bir rekabetin yıkıcı bir güç oluşturacağı belli bir şeydir.Belki çok eski çağlarda aile içindeki cinsel ilişkiler insan toplulukları içinde çok ciddi sorunlar yaratmıştı.Belki de bu sorun,aile içi evliliği veya aile içi cinsel ilişkiyi yasaklayan tabu ile çözüme ulaştırılmıştı.Zaten şimdi incelenen ilkel topluluklarda durum böyleydi. Evliliğin evrensel bir insan kurumu olduğu her toplumda söylene gelmektedir.Evlilik kurumunun biçimi değişse bile işlevleri bakımından,en basit topluluklardan en karmaşık toplumlara kadar her yerde pek az farklılık göze çarpar.Pek iyi bilinmeyen çok eski insan toplulukları hariç bilinen bütün toplumlarda aile içi evlilik tabusu geçerlidir. * ‘Soya ilişkin Kurallar’ adı verilen bir sosyal kurum eski dönemlere ait bir özelliktir.Ortak bir akrabadan olan erkekler yoluyla oluşmuş baba yanlı soyağacı vardır.Aynı şekilde kadınlar yoluyla oluşmuş ana yanlı soyağacı da mevcuttur.Bu esasa göre çizilen soy şeması,bir kişiyi,üyeliği önemli haklar ve sorumluluklar getiren bir ya da birkaç gruba sokar.Bu şema altında bulunan insanlar aynı soy grubundan olan bir başkasıyla evlenemezler.Baba yanlı sistemde veraset ve aile reisliği erkek yoluyla geçer.Kocanın karısı ve çocukları üzerinde ekonomik hakları vardır. Ana yanlı soy sisteminde ise bir gruba üyelik,ana yoluyla geçer.Ancak bu durum kadınların yönetimi anlamında değildir.Nitekim bu sistemde temel kişi genellikle dayıdır. Çağımızda yaşayan ilkel toplulukların bir başka özelliğine verilecek örnek,iktisadi karakterdedir.Avustralya yerlilerine ait gelenekler,hak ve görevlerin akrabalık statüsüne bağlı olduğunu gösterir.Bir kanguru öldüren avcı,hayvanın belirli parçalarını belirli akrabalarına vermek zorundadır.Örneğin kuyruk ve omurganın bir bölümü ana-babasına,sırtı büyük kız kardeşe,boyun altı küçük kız kardeşe ve arka sağ bacak büyük erkek kardeşe verilir. * İlkel toplulukların içindeki çeşitli grupların kadınlara ve maddi servete ilişkin çatışmaları da tehlikeli görülmüştür.Bu tehlikenin çözümü de dışarıdan evlenmeyle kurulan aile bağları ile sağlanmaya çalışılmıştır.Bu tür bağların en basit biçimi,erkek gruplarının kuşaklar boyunca kız kardeş alış verişinde bulunmalarıdır.Biraz daha karmaşık sistem içeren toplumlarda bir topluluk,kadın aldığı gruba kadın vermez.Bu tip alış veriş için daha fazla sayıda gruba gerek vardır.Böylece daha geniş bir bağlantılar sistemi kurulur. KAYNAK: The Joy of Knowledge Encyclopaedia
  14. Eski çağlarda insanlar zihinsel bozukluğu olan bir kişinin kötü ruhların,şeytanların yada diğer doğaüstü güçlerin etkisi altında kaldığını düşünürdü.Hastalığın nedeni böyle sanıldığı için iyileştirme çabalarında hiçbir sistem yoktu.Daha çok telkin gücüne başvuruluyordu.Bu sistemsiz çabalara az da olsa bir düzen getirenler Hippokrates ve Galenos oldu.Onların ileriye sürdüğü ‘Dört Salgı’ kuramı yaklaşık ikibin yıl tıp dünyasını etki altında bırakmıştır.Bu kurama göre insan bedeninde dört tane temel unsur vardır:Kan,balgam,sarı safra ve kara safra.Birtakım hastalıklar ve birtakım değişik kişilik yapılarının nedeni,bu sıvılardan birinin ya da diğerinin üstünlüğüdür.Örneğin kara safra veya balgam normalden fazla ise bu,o kişinin melankoli olmasının nedenidir.Önerilen tedavi ise iksir,banyo,perhiz veya kusturucu ilaçlardı. * Eski yunan tıp geleneğini sürdüren araplar oldu.Sekizinci ve onüçüncü yüzyıllar arasındaki dönemde Şam,Kahire ve Bağdat’ta deliler için akıl hastahaneleri yapılmıştı.Avrupa’da akıl hastalıklarının bakım işi hristiyanlığın yayılması ile paralel olarak gelişmiştir.Manastır ve diğer dinsel merkezler ile din adamlarının yönettiği hastahaneler tedavi görevlerini üstlendiler. Ancak ortaçağ Avrupa halkları yoksulları,sakatları ve diğer toplumdışı kalmış kişileri olduğu gibi delileri de kendi yaşamları dışına itme eğilimi taşıyorlardı.Gene aynı dönemlerde halkın;büyücülük,dinsel sapkınlık,cadılık ve şeytana kapılma gibi saplantıları vardı.Birçok kişi,deli olarak nitelendirdikleri insanların şiddetli ve çarpıcı taşkınlıklarını bu gibi kötü güçlere yüklüyorlardı.Böylece deli olarak nitelenen insanlar işkence,hapis veya ölüm cezasına çarptırıldılar.Deliliğin büyücülük ve dinsel sapkınlıkla ilgili olduğu inancı birçok insanın suçsuz olarak ölümüne neden olmuştur.Örneğin Girolamo Savonarola adlı din ve siyaset reformisti olan bir kişi dinsel sapkınlığa bağlı deli olduğu gerekçesi ile yakılarak öldürülmüştü. * Ortaçağda akıl hastalığının fiziksel ve ruhsal nedenlerini az çok anlayan,aşırı akıl hastalıkları için dinlenme,yatıştırma ve müzik tedavisi öneren kişiler de vardı.Aynı şekilde delilik ile dinsel sapkınlığı birbirinden ayıranlar da olmuştu.Örneğin Johann Weyer adlı bir doktor,cadı olarak nitelenen kişilerin kötü ruhlu değil de psikozlu yaşlı kadınlar olduğunu ileri sürmüştü.Ancak o dönemlerin klise ve hukuk uzmanları böyle görüşleri reddettiler. Bir diğer inanış ise zihinsel sıkıntıya neden olan ruhun,kafatası açılarak serbest bırakılması gereği idi.Bazı yörelerde ise akıl hastaları topluca azizlerin türbelerine götürülüyordu. * Onyedinci ve onsekizinci yüzyıllarda tıp bilimi ile cerrahide önemli gelişmeler başladı.Ancak akıl hastalıkları ile ilgili kuramlar aynı gelişmeyi gösteremedi.Gerçi ortaçağın vahşi uygulamaları bitmişti,ama tedavi yöntemleri gene de çok ilkeldi.Müshil,kusturma ve kan alma gibi fiziksel yöntemlerin yanısıra birtakım mekanik araçlar kullanılıyordu.Hırçın ve çılgın hastaları sakinleştirmek amacıyla özel mekanizmalar geliştirildi.Deri kayışlar,çadır bezinden ceketler,özel kelepçeler devreye sokuldu.Hastalar sandalyelere çok az hareket edecek şekilde bağlanıyorlardı.Ani ve şiddetlli korku yaratmanın ruh hastalığına yararlı etkisi olacağına inanılıyordu.Bir diğer yöntem ise hastaların suya daldırılması idi.Akıl hastalıkları ve delilik;birtakım ahlak kurallarının eksik olması,dürtülerin gereği gibi denetlenememesi,kişiliklerin yozlaşması gibi nedenlere bağlanmaya başlanmıştı. * Onsekizinci yüzyıldan itibaren teorilerin ileri sürülmesi hızlandı. Benjamin Rush (1745-1813) Amerika’da ruh hekimliğinin kuruluşuna katkıkarda bulunmuştu.Ruh hastalıklarının tedavisinde kan vermenin ve mekanik aygıtlar kullanılmasının savunuculuğunu yapmıştı.Tedavide ruhsal ve fizyolojik yaklaşımların birleştirilmesini ileri sürmüştü. Franz Mesmer (1734-1815) akıl hastalığını bedendeki manyetik sıvıların birikimi ile ilişkilendirdi.Önerdiği tedavi yöntemi ise daha da ilginçti:Hastalardaki manyetik sıvıların kendisi gibi özel manyetik güçlere sahip terapistler tarafından giderileceğini öne sürmüştü. Franz Joseph Gall (1758-1828) beyinde her biri belirli zihinsel işleve sahip olan 27 tane organ olduğunu ileri sürdü.Bu organlar ne kadar iyi çalışırsa o kadar büyük olurlardı.Böylece kafatasının büyüklüğünü etkilerlerdi.Gall’in bu görüşü bir müddet etkili oldu.Kişilik ve zihinsel denge ,kafatasının biçimi ve özellikleri ile yorumlandı. * Nihayet anlayışa dayalı tedavi yöntemleri ön plana çıkmaya başladı.Uzun süreden beri dağınık halde bulunan gözlem ve deneylerin birikimleri sistemli bir şekilde ele alındı.Ruh hastalıkları sınıflandırıldı.Giderek bilinç dışı keşfedildi.Fransız ruhbilimcisi Pierre Janet (1859-1947) zihinsel işlevleri bir sıra düzenine koydu.Onun teorisine göre en altta otomatik işlevsellik bulunuyordu.En üstte ise ussal,deneyimli ve bilinçli eylem bulunuyordu.Janet’in bu kuramı Jean Charcot’un hipnoz gösterilerini geliştirmesine yardımcı oldu.Sigmund Freud,bilinçdışı kuramını ileri sürerken Janet’ten yararlanmıştı. KAYNAK: The Joy of Knowledge Encyclopaedia
  15. Thales,Miletos'ta yaşamış olan bir filozoftur.Evrende var olan tüm nesnelerin temelindeki ilk ve anamaddenin ne olduğunu bulmaya çalışan düşünürlerden birisiydi.Thales'e göre bu ilk anamadde 'su'dur.Gökyüzü ve yeryüzündeki bütün olaylarda su ilk planda rol alır.Varlıklar sudan çıkar ve tekrar suya dönüşür.
  16. İdealizm görüşünü en uç noktasına kadar taşıyan filozofun Leibniz olduğu söylenebilir.Ona göre manevi gerçek,maddi dünya karşısında daha önde gelir.Hem hareket dediğimiz fiziksel olgular hem de maddi varlıkların bizzat kendileri sadece bizlerin tasavvuru olarak mevcutturlar.Ancak gene de nesnelerden oluşmuş bir dünyayı tümüyle red etmemişti.Nitekim dış alemimizi monadların temelinde bulunan bir gerçeklik olduğunu kabul ediyordu.Tam anlamıyla saf ve öznel idealizmden bahsedebilmek için,hem nesnel hem de duyusal dünyanın gerçek olduğunu tamamen red etmek gerekir.Böylece maddelerin sadece bir görünüş olduğunu,dünyanın sadece öznel fikirlerden meydana geldiğini,nesnel hiçbir temelin olmadığını söylemek mümkün olur.Diğer taraftan Locke’nin ileri sürdüğü görüşler,tamamıyle ampirist(duyulara dayanan) ve maddeci bir felsefeyle yorumlanabilecek özellikteydi.Ama bunun tersi de olabilirdi.İnsan ruhunun ve zihninin maddeden tümüyle ayrı,daha temel özellikli ve daha üstün bir gerçek olduğunu söylemek mümkündü.Böyle bir yorumu Berkeley yapmıştır. Berkeley’e göre,dış dünyamızdaki nesnel varlıkların duyunumunu edindiğimizi ve onları algıladığımızı zannetmemiz tamamen bir aldanıştır.Bizim algıladığımız tek şey kendi duyumlarımızdır.Kendimize ait olan bütün fikirlerimiz ve oluşturduğumuz bütün kavramlarımız sadece bizim kendimize ait olan duyumlarımızdır.Bunların maddeyle bir ilgisi yoktur. Berkeley bu noktada bir adım daha öteye geçer.Duyumları edinen öznenin dışında başka bir duyum olamaz.Aynı şekilde bir fikre sahip olan öznenin dışında bağımsız bir nesne de yoktur.Şu halde bizim nesne dediğimiz şeyler sadece fikirlerimizde ve kavramlarımızda mevcuttur.Onlar sadece algılandıkları sürece varlıklarından söz edilebilir.Maddi varlıklara ve dış dünyaya,algılayan ve kavrayan zihnin dışında bağımsız bir varlık tanımak hatalıdır.
  17. sedat sencan şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Bilim Dünyası
    Evrenin muhteşemliğini düşünmek,onun hakkında bilgi sahibi olmak,sorular sormak,bunların hepsi benim için en büyük zevktir.
  18. sedat sencan şurada cevap verdi: zeyynepp başlık Felsefe
    Herbir ütopya bir kişinin kendisinin kurduğu düş ürünü dünyalardır.Gerçek hayatta geçerli olan ekonomik ve sosyal olguları göz önünde tutmazlar.Belki ideal bir yaşantıya ışık tutacak bir-iki ip ucu verebilirler.Önemli olan realiteyi göz önünde tutarak oluşturulan sosyal ve ekonomik sistemlerin tasarladığı ideal kalıba mümkün olduğu ölçüde ulaşmaktır.
  19. Bütün insanlığın tarihini 24 saat kabul edersek,bilimin gelişme gösterdiği son birkaç yüzyıl,bir saniyeden bile azdır.Bugün sorduğumuz pekçok sorunun konusunu dedelerimiz varlığını bile bilmiyordu.Bizim bugün sorduğumuz soruların bir kısmını torunlarımız cevaplamış olacaklar ve kimbilir başka ne gibi sorular soracaklar?Big bang ve evrim teorileri bilim alanında bugün için kabul görmüş teorilerdir.Gene bilim alanında yanlış olduğu anlaşılıp yerine yenilerinin gelmesi mümkündür.
  20. sedat sencan şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Demokrasi ideal bir model olarak tasarlanmıştır.Ütopya demiyeyim ama onun gibi bir şeydir.Önemli olan bu modele mümkün olduğunca ulaşmaktır.İnsanlar arasında çıkar farkları olduğu sürece tam bir demokrasi nasıl sağlanır?
  21. Bu kriz atlatıldıktan sonra bir daha dışarıdan gelecek etkilerden zarar görmeyecek ekonomi politikasının ne olması gerektiği konusunda yetkili kişilerden bir açıklama duymadım.
  22. Yıl 1968 veya 1969.Günlerden çarşamba.İnönü stadında Beşiktaş-Altay Türkiye Kupası maçı var.İlk maçı Altay 3-2 kazanmış.Maç gece oynanacak.Kalkıp gittim.Ancak bir yağmur yağıyor ki sormayın.O zamanlar saha çimlerle kaplı değil,veya kaplıysa bile çim mim kalmamış.Pirinç tarlası gibi.Bırakın top oynamayı yürümek bile mümkün değil.Beşiktaş'a 1-0 bile yetiyor. Neyse maç başladı.Tribünlerde bir avuç taraftarız.Ben kapalıdayım.Dediğim gibi saha çamur deryası olduğu için futbolcular zorlukla top oynuyorlar.Gene de Beşiktaş elinden geleni yapıyor,ama bir türlü gol olmuyor.Hakem de Macit Sarıdana diye birisi.Biraz ters kararlar veriyor ama kimse pek aldırmıyor.Nasıl olsa bir gol yetecek.İlk yarı 0-0 bitti. İkinci yarı başlar başlamaz Beşiktaş saldırmaya başladı.Top bir türlü kaleye girmiyor.Ama belli ki bir gol atacağız.Hakem ters kararlar vermeye devam ediyor.Altay 11 kişi ile savunmada.İkinci yarının son 20 dakikasında bir ara bir Altay'lı topu aldı,korner çizgisinin oraya kadar geldi.Orta yapacak.Ama hiçbir Altay'lı yok,hepsi kendi kalelerinin önünde bekliyor.Topa laf olsun diye vurdu.Beşiktaş'ın bir savunma oyuncusu topun kendi önüne gelmesini beklerken top bir çamur topağında sekti ve fulbolcumuzun eline çarptı.Ceza sahası içinde olduğu için hakem penaltı verdi.Pek fazla itiraz olmadı.Bir Altay'lı penaltıyı kullandı.Kalecimiz kurtardı.Ama hakem kalecinin kımıldadığını belirterek penaltıyı tekrar ettirdi.Bu kez gol oldu.Şimdi iki gol gerekiyordu.Yeterli zaman da vardı. Olay tam benim önümde oldu.Şimdi spor yazarı olan Vedat topu almış gidiyor.Arkadan bir Altay'lı geldi,Vedat'ı çelme ile yere düşürdü.Öyle ki Vedat belki iki metre yüzükoyun çamurda sürüklendi.Hakem ne karar verdi dersiniz?Beşiktaş aleyhine faul. İşte o zaman şimdi bile nasıl olduğunu anlamadığım şekilde olaylar gelişti.Tribünlerin dört bir tarafından insanlar sanki bir düdük çalmış ta hucum emri verilmiş gibi sahaya atladılar ve hakemin üzerine koştular.Hakem kaçmaya başladı.Ama her taraftan insan geliyor.Futbolcular da büyük bir ihtimalle hakemi korumak için onun yanına koştular.Ben bir ara hakemin kaybolduğunu,üzerine insanların çullandığını gördüm.Polisler yetişti.Bu arada bir yönetici takımı sahadan çekti. Ertesi gün Beşiktaş sahadan çekildiği için hükmen yenik sayıldı.Bir sürü ceza geldi.O hakem bir daha hiç bir Beşiktaş maçına verilmedi.Yanlış hatırlamıyorsam İstanbul'da da maç yönetemedi.
  23. Tevekkeli değil ikibinbeşyüz yıl önce bir filozof 'kendini tanı' demiş.
  24. Evrende herşeyin dönmesini değil de hareket etmesini esas alarak olaya bakmak gerekiyor.Yani dönmeyi hareketin içinde incelemeliyiz.Tam tersini düşünelim.Uzay boşluğunda sabit durmak nasıl mümkün olur?Alabildiğine boş olan bir uzay alanında bir tek cismin hareket edip etmediğini anlayabilir miyiz?
  25. sedat sencan şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Bazı bilimsel kuruluşlar uzun süreden beri küresel ısınmaya bağlı kuraklık tehlikesinden bahsediyorlardı.Hatta hiçbir tedbir alınmadığını ilave ediyorlardı.Benim gibi sade vatandaşlar bu uyarıları duyduğumuz halde siyasal ve belediye yetkilileri duymadılar mı?Birkaç Afrika ülkesi hariç dünyanın hiçbir başkentinde su problemi yokmuş.Gene kendimize özgü rekorları kırıyoruz.Su ve elektrik modern yaşamın en önemli unsurlarıdır.Elimi yıkayacak su olmadıktan sonra makro ekonomik rakamların ne önemi kalır?

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.