Zıplanacak içerik

sedat sencan

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sedat sencan tarafından postalanan herşey

  1. sedat sencan şurada bir başlık gönderdi: Mizah - Mizahla ilgili her Şey
    İ.Asimov’un kitaplarını okuyanlar bilir. Bazı roman kişileri arasında robotlar da vardı. Bunlardan bir tanesini insandan ayırt etmek olanaksızdı. Davranışı,konuşması,gülmesi,espri yapması hep insan gibiydi. Hatta terliyordu.Yemek bile yiyordu. Tabii ki yediği yemekler robotun içindeki bir depoda toplanıyordu. Kısacası o ,diğer insanlar gibiydi. Ama bu robotun bir tek eksiği vardı: Duygu. Gülerken yüzünün şekli gülüş konumuna geçiyordu. Ama gülen bir insanın neşeli ruhunu yansıtamıyordu. Üzüldüğünü söylerken yüzü üzgün bir ifadeye dönüşüyordu. Ama üzülen bir insanın elem hissini duymuyordu. Yakını ölen bir kişinin mahvolduğunu görüyordu. Ama o kişinin feryat dolu hislerini bilmiyordu. Gözyaşları,sadece mekanik bir oluşumdu. Kısacası duygudan yoksun mekanik bir ürün idi. Onun açısından her olay katı bir mantık zinciriydi. Hislenmek,pozitronik beyninde yer alan lugatin bir kelimesinden ibaretti. Elbette bütün bunlar İ.Asimov’un kurgusu. Ben bu romanlardan çok mu etkilendim acaba? Herhalde öyle. Çünkü hayatımın bir çok döneminde bunu yaşadım. Bazı kişileri görünce: --‘İşte bir robot daha’ Dedim.
  2. ISAAC ASIMOV 1920 yılında Rusya’da dünyaya gelmiştir. Asimov üç yaşında iken ailesi ile birlikte A.B.D.’ne göç etti. 20 yaşında iken bilimkurgu öyküleri yazmaya başladı. Columbia Üniversite’sinden 1939 yılında mezun oldu. Doktorasını kimya dalında almıştır.1979 yılında profesör oldu. 1992 yılında ölmüştür. İ.Asimov bilimkurgu dalında pekçok ödülün sahibidir. Dergi ,gazete ve kitaplarında bilimsel yazıları da işlemiştir. Başlıca romanlarından bazıları: 1-Sırası ile okunması gereken dizi Çelik Mağaralar (The Caves of Steel) Güneşin Tanrıları (The Naked Sun) Şafağın Robotları (The Robots of Dawn) Kurtarıcı (Robots and Empire) 2-Vakıf dizisi İmparatorluk Kurulurken (Prelude to Foundation) İmparatorluk (Foundation) Altın Galaksi (Foundation And Empire) Gizli Tanrılar (Second Foundation) Galaksi Çöküyor (Foundation’s Edge) Vakıf Ve Dünya (Foundation And Earth) 3-Diğer: Robotlar Sonsuzun Tohumları (The Stars Like Dust) İntikam Tanrıçası (Nemesis) Tanrılar Ve İmparatorlar (The Currents Of Space) Zamandan Kaçış (Pebble In The Sky) Hedef Beyin (Destination Brain) Evrenin Çanları (The End Of Eternity) Örnek amacı ile Vakıf dizisine özetle bakalım. Asimov,içinde bulunduğumuz Samanyolu’nun tümünü yöneten bir Galaksi İmparatorluğu ile olayları başlatır. Başkent, Trantor adlı dev bir gezegendir ve galaksideki milyonlarca gezegene hükmetmektedir. İmparatorluk , gücünün doruk noktasındadır. İşte ilginç olan taraf ta buradadır. Zira olayların başladığı bu zaman dilimi, aslında çok eski bir tarihtir. Bütün bunlardan sonra ,anlatılan öykülerin günümüzden nekadar uzak zamanda olduğunu düşünün. Olayların gelişimi boyunca İmparatorluk’un çökme süreci devam ediyor. Bu arada Terminusadlı ufak ve uzak bir gezegende insan sayısı az olan bir toplum göreve başlıyor. Bu toplum ,bin yıl sonra oluşacak olan yeni bir imparatorluğun çekirdeğidir. Herşey, Hari Seldon adlı bir matematik profesörünün psiko-tarih(Psychohistory ) adlı kuramına göre(Hari Seldon's plan)gelişecektir. Psiko-tarih;insanları geniş kitleler olarak ele alarak,geleceğe dönük olayları matematik formüller halinde düzenlemektir. Bu kuramı bilmeyen Terminus toplumu belirli bilgilerden yoksun olarak plan gereğince süreci başlatacaktır. İmparatorluğun çökmesi boyunca binlerce yıldız sistemlerinde bağımsız krallıklar oluşuyor,bilim unutuluyor.
  3. NORMAN MAILER Norman Mailer, 1923 yılında New Jersey’de doğdu. Brooklyn’de büyüdü, Harvard’a girdi. 2. Dünya Savaşı’nda orduya katıldı. Savaş sonrasında Sorbonne’da okudu. ‘Çıplak ve Ölü’yü burada okurken yazdı (1948). Henüz 25 yaşındaydı. Büyük başarı kazanan bu roman Pasifik’te savaşan 13 askerin öyküsünü anlatıyordu. ‘Barbarlık Sahili’ ve ‘Geyikli Park’ ile ününü pekiştirdi. Bu kitaplar 1950’lereki uyuşmazlıkları gönderme getirdiği kurgu romanlardı. ‘Beyaz Zenci’,1957 yılında yazdığı ve beat kuşağının manifestosu haline gelen kitabıydı. Yazar 1965 yıllarında ‘Amerikan Rüyası’ ve 1967 yılında‘Neden Vietnam’dayız?’ romanlarını yayınladı. Norman Mailer aynı zamanda bir gazetecidir. ‘Ayın Fethi’,’Gecenin Orduları’,’Miami Ve Şikago Olayları’adlı röportaj kitapları büyük olay oldu. ‘Gecenin Orduları’ adlı kitabında Amerikan Savunma Bakanlığı üzerine yürüyen büyük bir kalabalığı anlattı. Bu kitap ile 1968 Pulitzer ödülünü aldı. 1979 yılında ‘Celladın Şarkısı’ adlı romanı ile bir kez daha Pulitzer ödülü aldı. ‘Harlot’un Hayaleti’ ile CIA’yı,Oswald’ın Öyküsü’ ile J.F.Kennedy’in katilini inceledi. Norman Mailer özel hayatında çarpıcı,hırçın ve saldırgan bir kişidir.6 evlilik yapmıştır. A.B.D.’de yeni solun önemli bir temsilcisidir. Hem konularında hem de kullandığı dilde oldukça özgür davranır. Yazarın bazı kitapları wikipedia.org/wiki/Norman_Mailer) The Naked and the Dead. 1948. Barbary Shore. 1951. The Deer Park. 1955. An American Dream. 1965. The Short Fiction of Norman Mailer. 1967. Why are we in Vietnam? 1967. Of Women and Their Elegance. 1980 Ancient Evenings. 1983. Tough Guys Don't Dance. 1984. Harlot's Ghost. 1991. The Gospel According To The Son. 1997. The Castle in the Forest. 2007. The White Negro. 1957. Advertisements for Myself. 1959. The Presidential Papers.1963. Cannibals and Christians. 1966. Armies of the Night. 1968. Miami and the Siege of Chicago. 1968. Of a Fire on the Moon. 1969. The Prisoner of Sex.1971. Marilyn. 1973. The Faith of Grafitti. 1974. The Fight. 1975. The Executioner's Song. 1979. Oswald's Tale:An American Mystery. 1996. Why Are We At War?. 2003
  4. GİOVANNİ GUARESCHİ İtalyan yazar 1908-1968 yılları arasında yaşamıştır. Hukuk tahsili yaptı. Ama afiş ressamı ve karikatürist oldu. 1943 yılında Almanlar tarafından esir alındı. 1945 yılına kadar esir kampında kaldı. İtalya’ya döndükten sonra politika ile ilgilendi. Yazar ününü mizah dalında yaptı. Yarattığı Don Camillo tipi dünyanın her tarafında bilinir. Türkçeye çevrilen öykü kitaplarından birkaç tanesi şunlardır: Don Camillo Çıkmazda Don Camillo ve Cehennem Meleği Don Camillo’nun Küçük Dünyası Don Camillo ve Hayırsız Oğul Don Camillo Ve Şeytan Oğlum,Kızım,Hele Karım Katır İnadı Yazarın bir öyküsünü özetleyerek vereyim: Adamcağız kendi halinde biri.Kalbi tertemiz.Olaylara hep olumlu yönden bakan biri. Bir gün arkadaşı Filippo ile karşılaşıyor. Filippo çok zor bir durumda olduğunu söylüyor. Öyle ki intihar etmeyi düşünmektedir.50 liraya şiddetle ihtiyacı varmış. Adamcağız cebindeki bütün para olan 50 lirayı çıkarıp veriyor. Bir hafta sonra karşılaştıklarında Filippo bu iyiliği unutmayacağını söylüyor. Parayı yarın ya da öbür gün ödeyecekmiş. Birkaç gün sonra sinemada karşılaşıyorlar. Filippo bu kez birkaç gün içinde borcunu ödeyeceğine söz veriyor. Bu kez aradan bir ay geçiyor. Filippo’dan ses yok.Derken trende karşılaşıyorlar. Filippo elbette borcunu unutmamıştır.Üzgündür.Telafi edecektir.Ve saire… Bizimkisi ona üzülmemesini,biraz daha bekleyebileceğini söylüyor. Artık aradan 3 ay geçmiştir. Filippo’dan gene ses yok. Ama bir mağazanın önünde karşı karşıya geliyorlar. Yalnız bu kez Filippo’nun tavırları değişiktir. Caddenin ortasında yüksek sesle bizimkine hitap ediyor. Borcunu ödeyemeyecekmiş. Verecek durumda olsaymış istenmeden verirmiş. Bizimki ne yapsın? Bu 50 lirayı zaten gözden çıkardığını söylemiş. Bunun üzerine Filippo sesini daha da yükseltiyor. Kendisi namuslu bir adammış,alnı her zaman açıkmış. Bizimki hemen oradan uzaklaşıyor. Artık Filippo’dan bucak bucak kaçmaktadır. Uzun müddet sonra bir çocuk Filippo’dan bir mektup getirir. Mektupta şunlar yazmaktadır: ‘Senin gibi eski bir dosttan istenmez ama çok sıkışık durumdayım. Hatırlarsan benden 50 lira borç almıştın. Bu parayı iade edersen çok sevineceğim’
  5. RICHARD WRIGHT Richard Wright 1909-1960 yılları arasında yaşamış A.B.D.’li zenci yazardır. Mississippi’nin Natchez kasabasında doğdu. Gençlik yılları yoksulluk içinde geçti. Yaşamını sürdürebilmesi için birçok işte çalıştı. Boş zamanlarında kendini eğitmek amacı ile bol bol okudu. İlk kitabı ‘Tom Amca’nın Çocukları’ (Uncle Tom’s Children) dır. ‘Native Son’ romanı ile dikkatleri üzerinde topladı. Bu romanında Şikago’nun South Side semtini inceler. Sefalet,açlık,ırk ayrımı ve kanlı kavgalar içindeki bir zenci gencini anlatır. 1945 yılında yayınladığı Kara Çocuk (Black Boy) büyük ilgi gördü. Savaş sonrasında Paris’e yerleşti. Jean-Paul Sartre ile dost oldu ve varoluşçu felsefenin etkisinde kaldı. Nitekim 1951 yılında yayınlanan ‘Outsider’ romanı bu dünya görüşünü yansıtır. R.Wright,ünlü ‘Les Temps Modernes’ dergisinin yazı kurulunda yer aldı. Sadece zenci bir yazar olmanın kendisine yeterli olmadığını söylüyordu. Daha evrensel olmayı vurguluyordu. ‘Yazarın rengi değil,eseri önemlidir’ diyerek yazılarını sürdürdü. 30 kasım 1960 yılında kalp krizi sonucunda öldü.  Uncle Tom’s Children: Four Novellas.1938.  Uncle Tom’s Children: Five Long Stories.1938.  Bright and Morning Star 1938.  Native Son.1940.  The Outsider.1953.  Savage Holiday.1954.  The Long Dream.1958.  Eight Men.1961.  Lawd Today.1963.  How “Bigger” Was Born; the Story of Native Son.1940.  12 Million Black Voices: A Folk History of the Negro in the United States. 1941.  Black Boy: A Record of Childhood and Youth.1945.  Black Power: A Record of Reactions in a Land of Pathos.1954.  The Color Curtain: A Report on the Bandung Conference.1956.  Pagan Spain. 1957.  White Man, Listen! 1957.  Letters to Joe C. Brown. 1968.  American Hunger. 1977.
  6. LIAM 0’FLAHERTY Bilgi için: wikipedia.org/wiki/Liam_O'Flaherty 1896-1984 yılları arasında yaşamış İrlanda’lı bir yazardır. Kuzey-batı İrlanda kıyılarındaki Aran Adaları’nda doğdu. Dublin Üniversitesi’nde okurken 1.Dünya Savaşı çıktı. Belçika’da yaralandı,iyileştikten sonra Londra’da yaşadı. Çeşitli işlerde çalışan Liam O’Flaherty bir ticaret filosunda görev aldı. Bu filo ile dünyayı dolaşma olanağını buldu. 1920 yılındaki İrlanda iç savaşına katıldıktan sonra tekrar Londra’ya yerleşti. Yazarlığa 1921 yılında başladı. 1926 yılında dördüncü romanı Muhbir (The Informer) ile ünlendi. Bu kitabında,zamanın iktidarı tarafından aranan Mc Philip ve çevresini anlatır. İktidardakiler ihbarda bulunacak kişilere ödül verecektir. Yazar kitap boyunca,bazı insanların maddi baskılar karşısında varabilecekleri ihaneti sergiler. Ama bu sergileme sırasında bu insanları eleştirir ve yargılar. ‘Kıtlık’ ve ‘Boyun Eğmeyeceksin’ adlı iki romanı daha dilimizde yayınlanmıştır. Yazarın bazı eserler: Thy Neighbour's Wife (1923, roman) The Black Soul (1924, roman) The Informer (1925, roman) Mr. Gilhooley (1926, roman) The Assassin (1928, roman) Skerrett (1932, roman) Shame the Devil (1934, anı) Famine (1937, roman) Short Stories (1937, kısa öyküler) Land (1946, roman) Insurrection (1950, roman) Two Lovely Beasts and Other Stories (1950, kısa öyküler) The Pedlar's Revenge and Other Stories (1976, kısa öyküler )
  7. sedat sencan şurada bir başlık gönderdi: Hayvanlar Alemi
    SOKAKTAKİ HAYVANLAR Yürüyüş yaptığım yerlerde kedi ve köpekler var. Bunlar sokakta yaşayan kimsesiz hayvanlardır. İnsanların verdikleri veya sağdan-soldan buldukları yiyeceklerle beslenirler. Doğadaki mücadele yeteneklerini birçok nesil önce yitirmişlerdir. Kısacası kendilerini insanların insafına bırakmışlardır. Hiç kimseye zararları dokunmaz ve hep aynı yerdedirler. Oradan geçmekte olan insanların bazısı durur. Bu hayvanlardan birisini okşamaya başlar. Hayvan bütün varlığını bu okşamaya bırakır. Duyduğu haz vucudunun tümüne yansır. Artık içgüdüsü sadece bu noktada yoğunlaşmıştır. Okşamakta olan kişi hafifçe gülümsemektedir. Hayvancağız ile karşılıklı sevme-sevilme ilişkisi içindedir. O kişi arada sırada çevresine bakınır. Yaptığı bu eylemin diğer insanlarda bir yadırgama uyandırıp uyandırmadığını anlamaya çalışır. Derken gözgöze geliriz. Saniyenin çok kısa bir bölümünde birbirimize mesaj göndeririz. Ben,onun hayvancağızı sevme eylemini takdir ettiğimi, O da benim ne düşündüğümü anladığını iletir. Duygusal iletişim ortak bir noktada uyum sağlamıştır. Hayvan sevgisi iki kişi arasında paylaşılmıştır. Yeryüzünde sürmekte olan açlık.. Anlamsız savaşlardaki,işgal edilmiş topraklardaki zulümler.. Ekonomik baskı altındaki milyarlar. Bütün bu acı karanlığın içinde çakıp sönen ufacık bir hayvan sevgisi kıvılcımı. Her ikimiz de yolumuza devam ederken gülümsememiz sürmektedir.
  8. Çok eskiden bir film seyretmiştim. İsmini,kimlerin oynadığını ve yönetmenini hatırlamıyorum. Film başlar başlamaz denizde büyükçe bir sandal görülüyordu. İçi tıka basa insanlarla doluydu. Ayrıca denizde olup sandalın kenarlarına tutunanlar da vardı. Konuşmalardan anladığımıza göre gemi kısa bir süre önce batmıştı. Karadan oldukça uzak bir noktada idiler. En önemlisi S.O.S. verilememişti. Bulundukları yerden başka bir geminin geçme olasılığı yoktu. Hem sandalın içinde hem de sandala tutunan insanlar çeşit çeşitti. Erkek ve kadınların bir kısmı ihtiyar,birkaç tanesi hasta,bir kısmı da güçsüz kişilerdi. Yönetmen senaryoya çocuk koymamıştı. Yine konuşmalardan anlıyorduk ki sandalda 8-10 günlük yiyecek ve su bulunuyordu. Bulundukları yerde kalmalarının sonucu kesindi:Açlık ve susuzluktan ölüm. Tek çare kürek çekerek ilerlemekti. Ancak mevcut durumda bu mümkün olamazdı. Sandalın içinde bulunan kaptan iki türlü seçenek olduğunu belirtti: 1-Bu durumda kalarak yakınlardan geçecek bir gemi bekleyebilirlerdi. Ancak bu olasılık hemen hemen sıfırdı. 2-Kürek çekerek ilerleyebilirlerdi. Bunu yapmak için ,kürek çekemeyecek durumda olanlar denizde bırakılacaklardı. Kaptan bir karar verdi. Siz kaptan olsaydınız kararınız ne olurdu?
  9. sedat sencan şurada bir başlık gönderdi: Mizah - Mizahla ilgili her Şey
    Son yıllarda devlet dairelerine yolum düşmedi. Şimdi işlerin hızlı yapıldığını söylüyorlar. Ama eskiden işler hızlı yürümezdi. 'Bu gün git,yarın gel'sözünü herkes bilirdi. İki kişinin rahatça yapabileceği iş için ,on kişinin çalıştığı servisler vardı. İlginç olan şey,işler gene de yavaş yürürdü. Veya tam tersi,on kişilik işi iki kişi yapardı. Saçınızı-başınızı yolduracak uygulamalara şahit olurdunuz. Yaşı kırkları aşmış kişilere sorun,mutlaka anlatacağı bir anısı vardır. 1980'li yıllardaydı. Bir gün,çalıştığım işyerine,bir vergiyi ödemediğimize dair yazı geldi. Oysa o vergiyi bizzat kendim ödemiştim. Hem de vergi dairesinin kendi veznesine. Makbuzu alıp gittim. Temmuz ayının ortalarındaydık. Vergi dairesi 5 kat.Gideceğim servis en üst katta. Asansör var ama çalışmıyor.o sıcakta merdivenleri tırmandım. Memura makbuzumu gösterdim. --'Tamam.Şimdi bana bunun fotokopisini çektirip getir' dedi. O zamanlar bilgisayar falan yok. Fotokopi çekilen yer,2 sokak ötede. Üstelik saat 12'ye yaklaşıyor. 1,5 saatlik öğle tatili başlamak üzere. Memura: --'Ben bu vergiyi ödedim.İşte makbuzu gördün. Tarihini ve numarasını not edip bakamaz mısın? Hem iş çabucak biter,hem de ben yorulmam.’ Dedim.Memur dediklerimi anladı mı,bilmiyorum,ama: --'Talimat böyle.İstersen müdür yardımcısı ile görüş' Dedi. Müdür yardımcısına da aynı şeyleri söyledim: --'Makbuzun fotokopisini getirmeniz lazım.Aksi halde dosya kapanmaz' Demesin mi? Şimdi siz olsanız: --'Arkadaş,ben bu vergiyi ödedim.Hem de iki kat aşağıdaki vezneye. Sizin birbirizden haberiniz yoksa bana ne? Yapacağınız en ağır eylem icraya gitmek olur. Orada görüşürüz' Demez misiniz? Ben de bunları söyledim.Çıkıp gittim. Gerçi sonra bir şey olmadı,ama bu yüzden icra dairelerinde koşturan çok kişi gördüm.
  10. sedat sencan şurada bir başlık gönderdi: Öykü Forumu
    30 sene önce çıkmakta olan bir bilimkurgu dergisi vardı. O dergide yayınlanan öykülerin çoğu yabancı kaynaklı idi. Bunların da çoğu amatör yazarlarca kaleme alınmıştı. Belki de bunların bazısı şimdi meşhur olmuştur. Şimdi onlardan biri tarafından yazılmış bir öyküyü özetleyeceğim. Tabii ki bu özet orijinalindeki anlatım gibi olmayacak. Zira aradan bunca yıl geçmiş,üstelik bir kez okumuştum. Ama olayların ana hatları aklımda. Yani öykünün asıl konusu ile verdiği mesajı koruyacağım. Teferruatı ben tamamlıyorum. *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** **** Profesör ‘Küçültme Makinesi’ üzerindeki tüm kontrolleri bitirmişti. Bakışlarını uzay gemisine çevirdi. İçine onlarca insan sığacak kadar büyüklükte idi. Ama profesöre ait hangarın ancak yarısını dolduruyordu. Geri kalan alanda çeşit çeşit aletler çalışıp durmakta idi. Bu uzay gemisi uzaya gitmeyecekti. Hedef bir kömür parçasının atomlarından birindeki elektron idi. Ve bu yolculuğu bilgisayar gerçekleştirecekti. Profesör heyecanının en yüksek noktaya çıktığını hissetti. Zira gemiye binip yolculuğa çıkacak olanlar kızı ve damadı idi. Onlara döndü: --‘Yolculuğunuz sadece 10 dakika sürecek. Ben yüzlerce deney yaptım.Her deney başarılı oldu. Şimdi içeri girebilirsiniz.Herşeyi bilgisayar ayarlayacak. Siz sadece gözlemde bulunacaksınız.’ Genç kız ve kocası gemiye bindiler. Profesör ‘Küçültme Makinesi’ ni çalıştırdı. Koskoca gemi birkaç dakika içinde bir kibrit kutusu kadar küçüldü. Bir kıskaç gemiyi kavrayarak kömür parçasının önüne getirdi. Küçültme işlemi devam etti.Bir-iki dakika sonra gemi artık görülmüyordu. Profesör bilgisayar ve diğer aletlere bakarak gelişmeleri takip etti. Kısa bir zaman sonra geminin elektrona ulaştığını bilgisayar haber verdi. Şimdi 10 dakikanın dolmasını beklemeye başlamıştı. Ve vakit doldu.Gemi ilk önce ufacık olarak belirdi.Sonra hızla büyüdü. Nihayet gerçek boyutuna ulaştı.Kapılar açıldı. Dışarıya 20 kişi çıktı.Kadınlı erkekli 20 kişi. Ama içlerinde kızı ile damadı yoktu. Profesör şaşkınlıkla bakıyordu.Bu 20 kişi nereden çıkmıştı? Kızı ile damadı nerede idiler? Gemiden çıkanlardan biri coşkulu bir şekilde diğerlerine döndü: --‘İşte kutsal kitabımızın doğru söylediğini görüyorsunuz. İlk anamız ve ilk babamız haklılarmış.Şimdi asıl yerimizi bulduk.’ Profesörün şaşkınlığı sürüyordu.Coşkulu adama sordu: --‘Siz kimsiniz?Bu gemiye nasıl bindiniz’Nereden geliyorsunuz?’ Coşkulu adam sakince cevap verdi: --‘Bizim gezegenimiz küçük bir dünyadır. Biz nesiller boyu hep o kutsal kitabın buyruklarına uyduk. Kitapta ilk anamız ve ilk babamızın başka bir dünyadan geldiği yazıyordu. Onların geldiği gemiyi olduğu gibi korumamız emredilmişti. Bizler nesiller boyu bu görevi sürdürdük.Ve vakit geldi. İçimizden 20 kişi ile buraya döndük. Verilen diğer buyruğu da şimdi uygulayacağız. Kitapta yaşlı bir bilgini bulacağımız yazıyordu. Şimdi senin yardımınla diğerlerini de buraya getireceğiz.’ Profesör olan biteni anlamaya başlamıştı. Bir elektron,atomun çevresinde hızla döner.Her bir dönüş bir yıl. Bu dünyada geçen 10 dakikada o elektron kaç kez dönmüştü? Elbette o elektrona göre aradan binlerce yıl geçmişti. Kızı ile damadı o elektronun ilk insanları idi. Onlardan üreyenler binlerce yıl nesiller boyu yaşamışlardı. *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** Öykü böyle. Şimdi pekçok soru sorabiliriz. Örneğin bir elektron çocukların oynadığı misket gibi bir şey midir? Bir elektron da birtakım atomaltı parçacıklardan mı oluşur? Eğer öyle ise oradaki insanların atom ve molekülleri nasıldı? Bunu gibi binlerce soru. Ama öykü böyle idi.
  11. Yetkililer,ekonomik makro göstergelerin iyi olduğunu söylüyorlar. Ancak,en basit anlatımıyla vatandaşın gelir durumu ne seviyede? Sokağa çıktığımda konuşulanlara kulak veriyorum. Emekliler maaşlarının az olduğundan şikayetçi. Ben de emekli olduğum için onları haklı buluyorum. Kendimi ele alayım.Çalıştığım süre boyunca en üst seviyeden vergi ve sigorta primi ödedim. Az buz değil.Tam 35 sene. Şimdiki halde maaşla çalışanlar da aylıklarının az olduğunu söylüyorlar. Diğer taraftan bakkal,manav ve çeşitli esnaf ta şikayetçi. İşlerin durgun olduğunu belirtiyorlar. Burada işsizlikten,hırsızlığın ve kapkacın arttığından falan bahsedip kafaları karıştırmayayım. Şimdi birileri şunu sorabilir: Gelirin azlığı kime ve neye göredir? Ben ne bileyim?Herkes ‘az ‘ diyor işte. Makro göstergelerin yüksek olduğunu söyleyen yetkililer var ya. İşte onlar,bu iyileşmenin vatandaşlara zamanla yansıyacağını belirtiyorlar. Ben de bunu şikayetçi olanlara söylediğimde: --Boşver abi.Biz bunları çok duyduk. Diyorlar.Laf aramızda,ben de öyle düşünüyorum. Durum işte böyle.Daha geçenlerdeTV’de bir açıkoturum vardı. Anlı şanlı bir profesör: --Durum düzelmiştir ve makro ekonomik iyileşmenin mikro seviyeye yansımış olmaması imkansızdır. Demesin mi? İşte o zaman ‘eyvah !!!’ dedim.Aldı beni bir düşünce. Aynı zamanda bir korku. Öyle ya,ben bugüne kadar,her sokağa adım attığımda duyduklarım neydi? Yoksa boyut değiştirip Neptün gezegenine mi ayak basıyordum?
  12. DEAN R.KOONTZ (wikipedia.org/wiki/Dean_Koontz) Koontz 1945 doğumlu olup halen A.B.D.’de yaşamaktadır. , http://www.deankoontz.com İlk öyküsünü 1967,ilk romanını da 1968 yılında yayımlamıştır. Amerika’nın en populer gerilim romancısı olarak kabul edilir. Eserlerinin ezici çoğunluğu sıradışı konulardır. Fantezi,bilimkurgu ve korku unsurlarını ustaca işler. Koontz,1980 yılına dek eserlerinde yazar olarak değişik isimler kullanmıştır. Yazarın çeşitli deneme yazıları,çocuk kitapları ve sanaryoları da vardır. Pekçok eseri filme çekilen Knootz’un kitaplarından bazıları şunlardır: The Darkest Evening of the Year (November 27, 2007) (Title and date subject to change.) • Dead and Alive • The Good Guy (May 29, 2007) • Brother Odd (November 28, 2006) • The Husband (May 30, 2006) • Forever Odd (November 29, 2005) • City of Night w/ Ed Gorman (Book two in the Dean Koontz's Frankenstein series) (July 26, 2005) • Velocity (May 24, 2005) • Prodigal Son w/ Kevin J. Anderson (Book One in the Dean Koontz's Frankenstein series) (January 25, 2005) • Life Expectancy (December 7, 2004) • The Taking (May 25, 2004) • Odd Thomas (December 9, 2003) • The Face (May 27, 2003) • By the Light of the Moon (December 24, 2002) • One Door Away from Heaven (December 26, 2001) • From the Corner of His Eye (December 26, 2000) • False Memory (December 28, 1999) • Seize the Night (December 29, 1998) • Fear Nothing (January 14, 1998) • Sole Survivor (January 29, 1997) • Demon Seed (1997) (revised) • Ticktock (1996) • Intensity (1996) • Strange Highways (1995) (Includes a collection of short stories) • Icebound (1995) (extensive revision of Prison of Ice) • Dark Rivers of the Heart (1994) • Winter Moon (1994) (extensive revision of Invasion) • Dragon Tears (1993) • Mr. Murder (1993) • Hideaway (1992) • Cold Fire (1991) • The Bad Place (1990) • Midnight (1989) • Lightning (1988) • The Servants of Twilight (1988, as Leigh Nichols) • Shadow Fires (1987, as Leigh Nichols) • Watchers (1987) • Strangers (1986) • The Door to December (1985, as Richard Paige) • Twilight Eyes (1985) (reissued in 1987 with a second half) • Darkfall (1984) • Phantoms (1983) • The House of Thunder (1982, as Leigh Nichols) • The Eyes of Darkness (1981, as Leigh Nichols) • The Mask (1981, as Owen West) • The Funhouse (1980, as Owen West) (novelization of The Funhouse, a Tobe Hooper film) • The Voice of the Night (1980, as Brian Coffey) • Whispers (1980) • The Key to Midnight (1979, as Leigh Nichols) • The Face of Fear (1977, as Brian Coffey) • The Vision (1977) • Night Chills (1976) • Prison of Ice (1976, as David Axton), reissued as Icebound (1995) • Invasion (1975, as Aaron Wolfe), reissued as Winter Moon (1994) • Demon Seed (1973) (later revised and reissued) • Shattered (1973, as K. R. Dwyer) • Chase (1972, as K. R. Dwyer) • The Flesh in the Furnace (1972)
  13. Ben yazarları birbirleri ile kıyaslamam. Sadece iyi yazar-kötü yazar ayrımını yaparım. Burada Koontz ile King iyi yazarlardır. İyi yazarların herbirinin kendine özgü nitelikleri var. Hepimiz o niteliklere göre yazarları beğeniriz. Ben Koontz'u kurgu yönü,King'i ise verdiği gerilimin derinliği ile beğeniyorum.
  14. GÜNEŞ SİSTEMİNDE BOYUT VE UZAKLIKLAR Bu yazımda Güneş Sistemi hakkında yeni ve değişik bilgiler verecek değilim. Sadece bir noktayı değerlendirmek istiyorum. Bill Bryson’un Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi adlı çok güzel bir kitabı vardır. O kitaptan aldığım bazı bilgiler,benim uzayı birazcık kavramama çok yardımcı oldu. Güneşin kendisi,gezegenler ve topluca Güneş Sistemini öğrenmek için ne yaparız? Kitaplara,dergilere ve internetteki adreslere bakarız. Buralarda gördüğümüz,Güneş ve gezegenleri gösteren küre şekilleridir. Hepsi de yanyana duran küçüklü büyüklü 9 tane küre. Ama gerçek uzaydaki durum böyle midir? Bu kürelerin arasındaki uzaklık, elbette uzaydaki gerçek konumları ile aynı oranda değildir. Gezegenlerin, uzaydaki birbirlerine olan gerçek uzaklıklarını dev bir posterde bile gösteremeyiz Hatta birkaç tane dev posteri yanyana bile koysak gene de gerçek uzaklık oranlarını yansıtamayız. Hele gezegenlerin gerçek boyutlarını da düşünürsek,işin içinden hiç çıkamayız. Gene de Güneş Sisteminin küçültülmüş bir şemasını çizmeye çalışalım. Yerküre’nin çapını bir bezelye tanesinin çapına indirsek bile,Jupiter’in uzaklığı 300 metredir. Plüton ise 2,5 kilometre ötede kalır.Çizeceğimiz bu şemada bir bakteri kadar küçüleceği için onu zaten göremeyiz. Aynı ölçekte,bize en yakın olan yıldız, 16.000 kilometre ötede kalır. Şimdi gezegenlerin en büyüğü olan Jupiter’i bir nokta kadar küçültelim. Boyut olarak orantılarsak Plüton bir molekül halini alacak ve bu durumda bile 10 metre uzağımızda kalacaktır. Gezegenler için birkaç özellik sayalım: Örneğin Jupiter ile Neptün arasındaki uzaklık,Jupiter’in bize olan uzaklığının 5 mislidir. Neptün o kadar uzaktır ki Jüpiter’in aldığı güneş ışığının sadece yüzde üçünü alır. Dünyadan göndereceğimiz bir ışık demeti Plüton’a 7 saat sonra ulaşır. Oysa Güneş’ten çıkan bir ışının bize ulaşması sadece 8 dakikadır. Plüton’dan Güneş’e bakan biri,onu bir toplu iğne başı gibi görür. Şimdi dünyadan kalkan bir uzay gemisine binip yola çıktığımızı varsayalım. Plüton’u geçip yolumuza devam ediyoruz. Sakın Güneş sisteminden çıktığımızı zannetmeyin. Bir kitap veya derginin şemasında Plüton son sınır gibi gösterilir ama gerçek öyle değildir. Hatta orası kıyıya yakın bile değildir. Zira yolun ancak 50 binde birini aşmış bulunuyoruz. Önümüzde tam iki ışık yılı sürecek bir bölge uzanmaktadır. Dikkat edin:İki ışık yılı.İki yıl değil,iki ışık yılı. Güneşin kendisi,9 tane gezegen,bütün uydular,kuyruklu yıldızlar,bütün bunları bir araya getirin. Hepsi Güneş sisteminin trilyonda biridir. Plüton’un Güneş etrafındaki bir kez dönüşü 248 yıl sürer. İsa’nın doğumundan itibaren dünyamız, Güneş’in etrafında 2007 kez dönmüş durumda.Plüton ise 8 kez. Bu anlattıklarımız sadece Güneş Sistemi ile ilgilidir. Güneş Sistemi ise bizim galaksimizde bir toplu iğne başı gibi kalır. Diğer galaksileri de düşünürsek uzayın ne olduğu hakkında birşeyler anlar gibi oluruz.
  15. sedat sencan şurada cevap verdi: muki başlık Türkçe Dilbilgisi Forumu
    Sayın muki. Hem sizin yazınızı hem de arkadaşların yanıtlarını okuyunca çok memnun oldum. Eskiden beri dilimizin hatalı kullanılışına tepki gösteririm. Ama bu hatalar o kadar çoğaldı ki artık bana bıkkınlık verdi. De,da,mi gibi eklerin kullanılması sizin yazınızda ve gelen yanıtlarda incelenmiş. Benim dikkati çekmek istediğim diğer bir konu,konuşurken yapılan vurgu hataları. Sokakta gördüğümüz insanlardan bahsetmiyorum. Örneğin TV haber okuyucusu ve sunucuları kastediyorum. Bu kişilerin çoğunu dinledikçe saçımı başımı yolacak gibi oluyorum. Bunların şefleri,müdürleri vurgu hatalarını duymazlar mı? Aslında onların da konuyu bildiklerinden pek emin değilim. Böyle hatalı konuşmalar düzeltilmediği sürece halkın konuşması nasıl düzelir? Uzak anlamındaki 'ırak' ile bir ülke adı olan 'Irak' kelimelerinin hatalı vurgulandığını düşünün. Ve bunun gibi birçok örneği... Ötedenberi bu hatalara kafamı taktığım için bunları duydukça sinirlerim buzuluyor. Sözü edilen konu ne olursa olsun birkaç dakika ilgim kayboluyor.
  16. sedat sencan şurada bir başlık gönderdi: Hayvanlar Alemi
    HAYVANLAR VE BİZ Bilmiyorum,hep bana mı rastlıyor ?Yoksa çok yaygın ve olağan mı ? Hayvanlara eziyet etmekten bahsediyorum. Şahit olduğum veya duyduğum olayları buraya yazsam,eminim insanlığınızdan utanırsınız. İnsanlık,milyonlarca yıl süren doğa ile mücadelesinde sert karakterli olmak zorundaydı. Vahşi ortamda vahşi olmak gerekiyordu. Ama mücadeleden galip çıkınca,insanlar hem birbirlerine hem de diğer canlılara karşı daha uysal oldular mı ? Yani medeniyet geliştikçe hayvanlara karşı olan davranışımız yumuşadı mı ? Şahit olduğum ve duyduğum olaylara göre pek olumlu cevap veremiyorum. Bir ülkede milyonlarca insanın ‘boğa güreşi’dedikleri vahşet gösterilerini, milli spor diye övünerek sürdürmelerini anlamıyorum. İhtiyaç için değil,zevk için hayvan öldürenlerin,bu yaptıkları işe av sporu demelerini bana hiç kimse kabul ettiremez. Çaresiz durumdaki hayvanları katleden,onlara eziyet eden insanların hücrelerinde de , benim hücrelerimde de aynı sayıda kromozom var. Hepimiz aynı biyolojik etki-tepkilere sahibiz. Metabolizmamız aynı kanunlara bağlı. Ama hayvanlara karşı takındığımız tutumlar ve hissettiğimiz duygular niçin farklı ? Eğitim işi mi ?Tabii ki eğitim ,kitap ezberlemek değildir. Eğitim,insan beyninin daha olumlu,daha anlayışlı,daha yaratıcı hale getirilmesidir. Eğitim,vahşet duygularının bekçisidir,demir kafesidir,terbiyecisidir. Çocuklar dünyaya geldiklerinde zorunlu olarak milyonlarca yıllık birikimle vahşet genleri taşıyor olmalılar. Onları bunun için eğitmeye çalışıyoruz.Öğretim,işin yardımcı tarafıdır. Duyguları incelmemiş,sevgi ve saygı bilmeyen biri matematik,fizik,buna benzer konularda bilgi sahibi olabilir. Ama onu tam bir insan olarak kabul edebilir miyiz? Dikkat edin,hayvanlara eziyet edenler, öğrenim görmüş olsalar bile eğitimi olmayan kimselerdir. Hayvansever olup ta doğru dürüst okul bitirmemiş olanlar yok mu ? Gerçi örnek vermeyecektim.Ama bir gözlemimi aktarmadan geçemeyeceğim. Bir parkta,küçük bir kedi yavrusunu köşeye sıkıştırıp ona taş atan çocuklar görmüştüm. Anneleri olayı gülerek seyrediyor,bir tanesi ,taşı isabet ettirmeleri için taktik veriyordu. Böyle çocuklardan oluşacak yetişkinleri düşünün.
  17. sedat sencan şurada bir başlık gönderdi: Roman Forumu
    EVRENİN TÜRKÜSÜ Yazarlar:G.Altov,V.Juravleva Evrenin Türküsü,bilimkurgu türünde klasik bir romandır. Konunun zamanı önümüzdeki yıllarda geçer. Kitap 137 sahife olmasına karşın içerik yönünden oldukça zengin. İnsanlık yeryüzünde doğaya karşı yürüttüğü mücadeleyi tamamlamıştır. Uluslar tek devlet şeklinde örgütlenmiş olup bilim hayli ilerlemiştir. Uzak yıldızlara seyahatler yapılmakta, yeni gezegenler keşfedilmektedir. Ancak uzay yolculuklarında halledilmesi gereken bazı problemler vardır. Bunlardan birisi de gemileri yok eden muazzam büyüklükteki toz bulutlarıdır. Romanın ileriki bölümlerinde Sirius çift yıldızının bir gezegeninde ilginç olaylar başlar. Bilimsel konular orta seviyeli bir okuyucunun kolayca anlayabileceği şekilde anlatılıyor. İnsanların kullandığı teknolojik araçlar oldukça akla yatkın. Görecelik kuramı pratik bilgi verecek kadar öğretici biçimde ele alınmış. Uslup oldukça yumuşak,öyle ki yer yer şiir tadı veriyor. Ayrıca bilimsel içerikli konunun içinde güzel sanatlara ait motifler ustalıkla işlenmiş. Kısacası bilimle sanatı bir arada sürdüren roman keyifle okunuyor.
  18. sedat sencan şurada bir başlık gönderdi: Roman Forumu
    PENGUENLER ADASI Penguenler Adası(L'Île des Pingouins) 1908 yılında Anatole France tarafından yazılmış bir romandır. Türü hakkında ne diyebiliriz? Edebiyat yorum ve eleştirilerini incelediğimizde değişik adlandırmalarla karşılaşırız. Siyasi düş,toplumsal taşlama ve hiciv diyenler olduğu gibi fantezi diyenlere de rastlanır. Hatta bazı yayınevlerinin bu romana bilimkurgu olarak not düştükleri bile olmuştur. Bence en uygun kalıp, fantastik kurgudur. Fantastik kelimesi, en geniş anlamı ile hayal ürünü demektir.( www.councilofelders.org/turkce/fkvebazitanimlar.html) A.France’nin romanı da baştan sona bir hayal ürünüdür.Ama anlattığı olaylarla Fransız tarihini işaret eder. Yazar ,hiciv ve taşlama unsurunu belirgin bir şekilde kullanır. St.Mael çok yaşlı bir din adamıdır. Bir gün taş teknesi ile yaptığı seyahatte yolu bir adaya çıkar. Bu adada penguenler yaşamaktadır. Yaşlı din adamı,yolculuğundan dolayı yorgundur,zaten gözleri de iyi görmemektedir. Bütün penguenleri insan zanneder ve hepsini vaftiz eder. Bu olay üzerine cennetteki ulu kişiler arasında tartışma başlar. Bu vaftiz geçerli midir?Vaftiz sadece insanlar için midir? Sonuçta tanrının kararı ile tüm penguenler insana çevrilir. Ve olaylar başlar.Öykünün başlangıcında yer alan bir tanesi çok ilginçtir. Tarlalar herkese eşit olarak paylaştırılmıştır. Ancak,şimdi insan olan penguenler arasında kıyasıya mücadele hemen başlar. Kavgalar,münakaşalar ve çeşitli didişmeler sürüp gider. Olayları gözlemleyen Bullock adlı bir din adamının yorumu şöyledir: -‘Artık onlar mülkiyetin tadını almıştır. Birbirleri ile kavga ederek hukuk kurallarını oluşturuyorlar. Devletin temellerini atarak kanunları yaratıyorlar.’ Hele birgün iri-yarı birisi,komşusunun tarlasına girerek onu öldürür ve; -‘Tarlan benimdir’ der. Bu olay üzerine Bullock yorumunu yapar: -‘Mülkiyet kuvvetten doğar.Kim kuvvetli ise mülkün sahibi odur. Şimdi şu güçlü-kuvvetli kişi komşusunu öldürerek onun toprağına sahip oldu. Böylece asil bir hanedanı başlatmış oldu. Roman bu olaydan sonra sürüp gider.
  19. HANGİ MÜZİK? Birisi ile ropörtaj yapılırken sorulur: --Hangi tür müzikten hoşlanırsınız? Verilen cevap genellikle şöyledir: --Her türlü müzikten hoşlanırım. Bana da sorulsaydı aynı cevabı vermezdim. İnsan,beğendiği şeyden hoşlanır. Müzik dinlerken ne olurum? Kulağıma neler gelir? Örneğin: Çaykovski’nin 1812 Uvertürü’nde savaşın dehşetini duyarım. Carl Orff’un Carmina Burana’sında koronun tadına varırım. Mussorgsky’ın Çıplak Dağda Bir Gece’sinde rüzgarın sesini işitirim. Tutii mucize-i guyem’i dinlerken, sözler ile makam uyumunu hissederim. Hiçbir zaman ağırbaşlılığını kaybetmeyen fasılları dinlemeden edemem. Hafif batı müziğinde Portofino’nun dalga sesleri arasında dolaşırım. Johnny Cash ile nal gürültüleri arasında at sürerim. Offenbach ile Paris gazinolarında can-can dansı seyrederim. Hüzün ve neş’eyi aynı anda yansıtabilen Orta Anadolu halk türküleri. Vucudumu elektrikle uyarmış gibi etkileyen karadeniz havaları. Bir dost gibi hissettiğim Dede Efendi,Itri,Hacı Arif Bey. Bunların hepsinden hoşlanırım. Hiçbir zaman müzik eğitimi almadım. Tek sesli ve çok sesli müzik ayrımını bir profesyonel gibi yapamam. Ama bir vals dinlemek hoşuma gider. Fidayda oyun havası da.
  20. sedat sencan şurada bir başlık gönderdi: Hayvanlar Alemi
    BİR AY SÜREN DOSTLUK Öğrencilik yıllarımdı. Babamın işi dolayısı ile şehrin en uzak semtinde idik. Lojmanımız bağımsız bina halinde olup bahçe içindeydi. Bir gün okul dönüşü bahçemizde bir köpek gördüm. Beyaz tüylü,orta boyda sevimli bir hayvan. Ben o zamanlar köpeklerin cinsi hakkında bilgi sahibi değildim. Ama bugün hepimizin gördüğüne benzer bir sokak köpeği idi. Çok ilginç,bir-iki saatte birbirimize alıştık. Bahçe içinde ona derme çatma bir barınak hazırladım. Birkaç gün içinde tüm ailemi tanımıştı. Ve de benim en iyi dostum olmuştu. Ben,o zamanlar da yurt ve dünya olaylarını takip ederdim. Dünya üzerinde bugünkü gibi acı olaylar sürüp gitmekte idi. Savaşlar,haksızlıklar,açlık ve sömürü ne zaman azaldı ki? İşte o ilk gençlik günlerinde bu acıları paylaşma ihtiyacı daha fazladır. O köpek bana yardımcı oldu. Bahçede hep onunla idim. Sevinçlerimi,mutluluklarımı her şeyimi ona aktarırdım. Şaşılacak şey:Herşeyi anlardı. Sanki beynimden yayılan duygu frekanslarını yakalıyordu. Ve aynı dalga boyunda cevap verircesine hareket ediyordu. Sevinçli olduğumda o da neşeyle etrafımda dönüyordu. Üzüntülü isem o da mahmur bir halde duruyordu. Kısacası o sessiz semtimizdeki en iyi dostum olmuştu. Ancak bir huyu vardı. Okula gitmek için evden çıkıp tren istasyonuna giderken hep yanımda yürüyordu. Ben istasyona girince de eve dönüyordu. Beni istasyona kadar takip etme huyundan vazgeçiremedim. Ben yokken aynı şeyleri aile fertlerine de uyguluyordu. Bir gün eve döndüğümde onu göremedim. Annem şehre inmek için istasyona gitmiş,tabii peşinde gene o. Annem de eve dönüşte onu görememiş. Ben hemen isyasyona koştum. Saatlerce etrafta aradım.Yoktu. Ne olduğunu bilmiyorum. Dostluğumuz bir ay sürmüştü. Ama onun sevgi ve sadakatını hiç unutmadım.
  21. CARL SAGAN ve kozmik takvim Carl Sagan 20.yüzyılın en önde gelen astronomlarından birisidir. Yaşamı boyunca pek çok araştırmaya katılmıştır. Gözlem ile deneylerini makaleler ve kitaplar halinde yayınlamıştır. Bilimsel konulardaki birikimlerini halkın anlayacağı tarzda yansıtmış,belgesel dizileri de yönetmiştir. Bitmez tükenmez çalışmalarının yanısıra çeşitli üniversitelerde öğretim üyeliği yapmıştı. Kitaplarında anlattığı konular astronomi ile sınırlı değildir. Okuyucu,onun yazılarında pek çok temel bilgileri bulabilir. Bu yazıda Prof.Carl Sagan için iki konuya değineceğim. 1972 yılında uzaya gönderilen Pioneer 10 aracına bir plaka eklenmişti. Bu plakada, dünya dışı zeki yaratıklara rastlama ihtimali için bir mesaj yer alıyordu. Resim ve bilimsel sembolleri kapsayan bu mesajı taşıyan plakayı öneren ve düzenleyen C.Sagan’dı. C.Sagan için bahsedeceğim ikinci konu,kozmik takvimdir. Yazar,evrenin 15 milyar yıllık yaşam süresini tek bir takvim yılına sıkıştırmıştır. Başka bir söyleyişle,evrende, Büyük Patlama’dan bu güne kadar olan süreç.bir yıl olarak ele alınmıştır. Buna göre dünya tarihinin her bir milyar yılı, kozmik yılın 24 saatine eştir. Bu yılın her saniyesi,dünyanın güneş etrafındaki 475 kez dönüşüne karşılık olur. Takvimden bazı alıntıları kısaca özetleyelim: 1 Ocak : Büyük Patlama. 1 Mayıs : Samanyolu’nun oluşmaya başlaması. 9 Eylül : Güneş sisteminin ilk oluşumu. 14 Eylül : Dünyanın şekillenmesi. 25 Eylül : Dünyada ilk yaşam belirtisi. 15 Kasım : İlk çekirdekli hücreler. Devam eden bu sürecin bundan sonrası, yılın son ayı olan Aralık içinde incelenmiştir. Nihayet 31 Aralık gününe ulaşıyoruz. 22.30 : İlk insanlar. 23.46 : Ateşin kullanılması. 23.59 : Mağara resimleri. 23.59.20 : Tarımın başlangıcı. 23.59.50 : Sümer ve Mısır’da ilk hanedanlar. 23.59.55 : Perikles. 23.59.56 : İsa’nın doğuşu. 23.59.59: Avrupa’da rönesans. Yılın bu son saniyesi ile yeni yılın ilk saniyesi :Ortaçağdan günümüze uzanan tüm olaylar. Carl Sagan’ın bu takvimi,kendi yaşam sürelerimizin ne olduğunu açıkça göstermektedir.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.