Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

kaplan-200

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.083
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

kaplan-200 tarafından postalanan herşey

  1. Hakılsınız... aslında yazının o bölümü hiç dikkatimi çekmemişti. Sizin dikatinizi çeken bölüm ise son günlerde yorumcu olarak tv karşısına çıkan Emekli albay erdal sarı zeybek'i hatırlattı 2 yıl hakkaride görev yapmış ve bu gün adam efsane albay olarak tanıtılıyor. Bunları efsane olarak tanıtmaları GERÇEK EFRSANE OLAN EMEKLİ YARBAY KORKUT EKEN gibi GERÇEK efsanelere KARŞI HAKSIZLIK YAPTIKLARINI DÜŞÜNÜYORUM.
  2. BİR KISIM GÜÇLER BİZLERİ SOKAĞA ÇEKMEYE ÇALIŞIYOR. İNŞALLAH KARA 12 EYLÜLDEN DERS ALMIŞIZDIR. HİÇBİR KİMSE KENDİNİ GÜVENLİK GÜÇLERİNİN YERİNE KOYMASIN. ÇÜNKÜ KAYBEDECEK BAŞKA GENÇLİĞİMİZ VE DEĞERİMİZ YOK Duysun bizim yiğitler Demedi denilmesin Tahrik ediyor ....... Dolmuşa binilmesin Vatan yer yer kanıyor Yüreğimiz yanıyor Bir oyun oynanıyor Oyuna kanılmasın Başlar bizi bulmalar Kapımız çalmalar Tekrar eski dolmalar Bizlere sunulmasın Dolmayı verirler de Enayi derler bir de Ocaktan başka yerde Pişen aş yenilmesin Olursa olsun olay Alay var alay alay Balkondan kolay kolay Aşağı inilmesin Meşhur Mamak güçleri Halletsinler kendileri Sıkışınca ****** Adımız anılmasın Onlar bilir kimdik biz Ayaktayız dimdik biz Silahları gömdük biz Unuttuk sanılmasın Kızım sana söylerim Gelin duysun isterim Herkese şunu derim Dünlere dönülmesin Çok azarsa imansız Arif olur amansız Fakat sakın zamansız İşe el konulmasn. OZAN ARİF
  3. Ne kadar yazmak istemesemde mecbur kalıyorum.....Avukat bey güzel hikaye yazıyor ve Göstericilerin çoğunun genç ve çocuklardan oluşması nedeniyle de özellikle son bir yıl içinde yüzlerce genç ve çocuk tutuklu olarak yargılanıyor, ağır ve adaletsiz cezalarla karşı karşıya geliyor diyor... Be avukat bey Bu göstericiler ortalığı yağmalıyor önüne geleni yakıp yıkıyor Polise molotof kokteyl atıp polisi yaralıyor ne yapsın bu devlet tutukalyıp yargılamasınmı? Ağır ve adaletsiz cezalarla karşı karşıya kalıyormuş... Birazda bu hikayelerinden, çocuk ve genç dediğin terörist yandşlarına sakin olmaları için ve dostluk,kardeşlik tohumları serpiştirecek hikayeler yazsaydı daha inandırıcı olurdu.. Yukarıda söz konusu ettiği cezaları uygulayan kim? Eğer o cezalar uygulanmış olsadı inanın bu olaylar buraya kadar gelmezdi....Evet daha öncede söylediğm gibi taviz tavizi doğuruyor. Avukat beyin de dediği gibi ,eğer sen bu ceza sistemini çıkardıysan uygulayacaksın uygulamasan eğer olacağı budur. Ağır ve haksız ceza veriliyor diye iddalarda bulunacaktır. Eğer bu cezayı uygulayamıyorsan çıkarmayın böyle bir uygulama. yada değiştirin. Sn mavi Daha önce sizin bu konularda objektif olmadığınızı söylediğimde bu konular için söylediğimi hatırlatmak isterim. Bu tür konuları burya taşıyorsunuz, fakat onca şehit olmasına rağmen ve onlarca teröristlerin yaptıkları yanlışları,yağmaları bir defa olsun başlık olarak yazmadınız. oysa her zaman her fırsatta devlet suçlu ,asker suçlu, yada polis suçlu...... terörist yandaşları ve ortalığı yağmalayanlara gelince ses yok....
  4. YAHU KARDEŞİM SEN BENİM YAZDIKLARIMI OKUMUYORMUSUN? Bende o dönemi anlatıyorum zaten, kardeşin kardeşi vurduğu dönemi...o dönemde polisin o şekilde davranmasıda o yüzden farklı göremesin diyorum. Siz kendi söylediğinizi hatırlamıyor ve yazdıklarımı okumuyorsunuz birdr çelişki diyorsunuz !nerede çelişki.. Normalde yazıyı okumadan cevabını alabilirsin fakat hala anlamazdan geliyorsun.
  5. Bu olaylar bana hiç inandırıcı gelmiyor....İnşallah yanılmam. Olmaz demiyorum fakat ! Kendisinin türkiyenin AB ye girmesine şiddetle karşı çıkan ve bir çokdefa bu kounlarda eylemler hazırlayan birine inanmakta istemiyorum Yani oradaki görvlilerin yabancı bir kadını görevli diye içeri almaları bana inandırıcı gelmiyor.. Umarım haber doğru değldir.
  6. Bu yapılanları Sn başbakan çoktan hak etti..Geç bile kalındı. Daha öncede söyledim Taviz tavizi doğurur.Bunlar daha başlangıç, göreceksiniz daha nelere şahit olacağız. Seçimlre daha çok var ve bu tavizlerin önüne geçemeyecekler ve iş kontrolden çıkacak devletin yapamadığını halk yapmaya çalışacak. bu olayda iyi olmayan sonuçlar doğuracak,Artuk ipin ucu kaçmış olacak akp bunu zamanında düşünecekti..ektiğini biçiyor şimdi. Ayrıca Kendilerini (Sn başbakan'ın)ne kadar suçlu bulsamda söylediklerine katılıyorum. Tahrik edici bir tarafı yok bunun bu halk herşeyin farkında ve son noktalarında, korkarımki böyle giderse daha kötü sonuçlar ortaya çıkacak ve bunun en büyük sebebi ise Başbakan ve akp dir. Şimdi ise diyorki "Vatandaşa sabır telkin ediyorum ama bu sabır nereye kadar olacak onu da bilemiyorum. Siz vatandaşların mağazasını yakarsanız, canına kastedersiniz o da elinde imkanlar varsa karşı koyacaktır! Evet başbakanım siz buna engel olmasanız halk kendi elindeki imkanlarla karşı koyacak ve hiçte iyi olmayan sonuçlar doğuracak. Oysa bu olayların bu nuktaya gelmelerinin tek sebebi kendilerinin olduğunu düşünemyorlar yada işlerine gelmiyor. ''Bir Vatandaşın silahıyla çıkıp terör yandaşlarına saldırıp katliam yapabilir'' diye daha önce yazmak istedim fakat fırsat olmadığından yazamamıştım.... Çünkü ben istanbulda olay yeri yakınlarında yaşamış olsaydım, bir gurup terörist yandaşları gelip evimi arabamı yağmalayıp yaksalardı bende aynı şeyi yapardım diye düşünüyordum... Vatandaş bir araba alabilmek için en az 10 yıl çalışıyor ve kendini bilmez terörist yanndaşları gelip arbayı yakıyor. Devlet buna sessiz kalıyorsa vatandaş kendi işini kendisi görmek zorunda kalacaktır. İşte düşündüğüm gibi oldu v
  7. DAVUT YAĞMUR 3.3.1978 Ardahan ilçesine bağlı Tepeler köyünden olup 21 yaşındaydı. Ailesinin en büyük çocuğuydu. Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsü 2. sınıf öğrencisiydi. Ailece Ardahan’ın Kaptanpaşa mahallesinde oturuyorlardı. Okul tatili münasebetiyle ailesinin yanında bulunduğu bir sırada, 21 Şubat günü, akşam saatlerinde kalabalık bir grup SOL ÖGÜTÜ militanları tarafından evleri basıldığında, annesi ve babasıyla birlikte bıçaklanarak ağır yaralandı. Erzurum’a hastahaneye kaldırıldıysa da kurtarılamayarak on gün sonra şehit oldu. Babası da, aldığı yaralar sebebiyle sakat kaldı. Cenazesi, köyünün mezarlığına defnedildi. *********** ARDAHAN'DA KARA KIŞ Bu sene Ardahan’da kış, kara dedikleri türdendi, çok sert geçiyordu. Gerçi, okuduğu memleket olan Erzurum da buradan geri kalmazdı... İşte okul tatil olmuş, hergün hasretin ağırlaştırdığı geçmek bilmeyen günler, nihayet tükenmişti. Her tarafın buz kesmiş karla kaplı olduğu bu memlekette hava o kadar soğuktu ki, tükrüğü daha ağızından çıkıp yere düşmeden, havadayken donuyordu. Hele yere düşen o buz parçasının çıkardığı tuhaf ses... İnsanı iliklerine kadar titretiyordu. Kara kışa aldıran kimdi...? Öyle pek uzak olmasa da Ardahan’da yolunu gözleyen bir anası vardı. Tez davranıp memlekete varmış baba ocağına, ana kucağına kavuşmuştu. Biliyordu sayılı günlerin çabuk biteceğini... Bu sebeple sevgisini adeta imbikliyordu. Ardahan kızıl bir sefalet içinde de olsa memleketin havası gerçekten hoştu. Dertleşecek arkadaşları da vardı. İşte bu gün de Ali Nail ile buluşmuşlardı. Evlerine yakın olan Zirai Donatım’ın tanıdık bekçisinin kulübesinde yanan ateşin başında demli çayları içip güzel bir sohbet etmişlerdi. Bu zevk bile her şeye değer diye geçirdi içinden... Az önce kulübeden çıkmış karnını doyurmak için evine gidiyordu. Anacığı ne pişirmişti ola ki... Pek kimse geçmediği için yolu izi belirsiz olmuş ara sokaktan çıkıp Lise Caddesi’nde yürürken duyduğu bazı patırtıların sebebini anlamak için ardına dönüp baktığında bir grup insanın kendisine doğru el kol sallayarak koştuğunu “tutun faşisti..!” diye bağırdıklarını gördü... Bir grup komünist..! Bu ........ eline düşmemek için hızla kaçmaya başladı, hem de arkasına bile bakmadan. Kaptanpaşa Mahallesi’ndeki evleri yakın bir yerdeydi zaten. Oraya kadar gelmeye cesaret edebileceklerine ihtimal vermiyordu. Ama, ardı sıra patlayan silahlar, peşindekilerin kötü niyetini de gösteriyordu... Silah sesleri ve bağırtılar arasından sıyrılan o korkunç çığlığı duyduktan sonra ardı sıra gelenlerin seslerinin azaldığını hissetti. Çok şükür eve varmıştı, dönüp ardına baktığında kimseleri göremedi. Telaşla içeri girdi. Anasına seslendi. Babası da evdeydi. Başından geçeni anlattı. Anası, korkuyla pencereye seyirtti. Ama, kimse yoktu dışarılarda... - Senin gözünü korkutmak için yapmışlar herhalde! dedi, babası. Davut, - Baba, valla silah sıkarak kovaladılar..! Bu cevapla evi içini koyu bir sıkıntı kapladı. Dakikalar bir birini itercesine geçiyordu ama, karanlık daha kavuşmamıştı... “*****” sloganları tekrar duyulmaya başlandı. Davut, pencereden dışarıya baktığında tanıdığı-tanımadığı bir sürü militanın evlerinin önünde yığıldığını görünce iyice şaşırdı. Kimisi küfrediyor, kimi de taş atıyordu ama devamlı „faşist katil dışarı“ diye bağırıyorlardı. Eve çaresizliğin getirdiği bir korku ve telaş hakim olmuştu. Dışarıdaki kısa sürede büyüyen kalabalıktan eve kadar sokulup kapıyı kırmak için zorlayanlar vardı. İçeriden ateş açılacağı korkusu olmasa ne kapı kalacak ne duvar... Bir müddet sonra siren sesleri ile kalabalık şöyle bir dalgalandı. Ablukanın bir yeri yırtılıp da polisler görününce aile halkı derin bir nefes aldı. Polislere kapıyı açtılar. Gelen polisler „Davut silah sıkmış, birini vurmuş“ diyorlardı ama bu saçma iddianın düzmece olduğunu kendileri de biliyorlardı. Evde arama yaptılar. Her hangi bir suç unsuru yoktu. Derken, olaylardan haberdar olan kaymakam vekili bir jandarma üstteğmeni olay yerine yetişti. Gözü dönmüş eşkiyanın gösteri yapıp taşladığı evi korumaya çalışan polisler yol verdiler. Üstteğmen içeri girdi, ihbar ve şikayet için tekrar arama yaptırdı. Bir şey yoktu. Eşkiyalar, kapıda barikat kurmuş, kızıl .........saçarak devamlı “faşist katil dışarı” diye bağırıyorlar… Devlet aciz, görevliler canından korkuyor… Polis de, jandarma da şikayet edilen Davut’u gözaltına almak için evden çıkarıp karakola götürmeye korkuyor… İlk iş, dışarıdakileri yatıştırıp dağılmalarını sağlamak… Üsteğmen bir türlü üstesinden gelemediği bu işi bir başka şekilde çözmeye uğraşıyor: - Gençler biz içeride herhangi bir silah bulamadık.Müsaade edelim isterseniz sizlerden de 5-6 kişi içeri girsin ve bakıp görsün ki silah var mıdır, yok mudur? Ana bu, sezgisi güçlü… Yavrusuna kıyılacağını hissederek haykırıyor........... - Hayırrrr, ben evime kimseyi sokmam. Olacak gibi değil ,kimse duymuyor bile kadını. Çaresizlik içinde son bir gayretle kapıya dikiliyor, elinde Kur’an-ı Kerim… İçeri girmek üzere hazırlanan militanlara, - Oğluma bir şey yapmayacağınıza dair Kur’an-ı Kerim üzerine yemin edin! Yoksa içeri sokmam… Gülerek yemin ederler... İkisi kadın 6 kişidir bunlar... Hemen evin içine dağılır bu militanlar...“davut nerede?“ diyerek... Bu arada Davut, babası ile birlikte evin kilere inip, evin aranmasını orada beklemeye başlar. Ama az sonra, kilerde korkunç bir boğuşma başlar, o bölmeye giren birinin „buradalar“ diye bağırması üzerine... Ana, elinde Kur’an, ileri atılır .. - Buna yemin ettiniz !!! Ana bir tarafa, Kitap bir tarafa savrulur… Davut’u ve babasını bıçaklarlar... İkiside kanlar içinde yerlere yuvarlanır. Bu arada içerideki arbede dışarıdan farkedilmiştir, kalabalık içeri girmek için tekrar hücuma başlar... Polis ve jandarma engelini aşanlar eve doluşurlar. Ev talan edilir. Yarım saatten fazla süren bu hengame - Biz Faşistleri **! nidasıyla son bulur. Kalabalık, coşkuyla marşlar söyleyerek hastahaneye doğru yürüyüşe geçer. Oltu Caddesi’nden başlayarak yollarının üstündeki Milliyetçi- Ülkücü bilinenlerin bütün ev ve dükkanları tahrip ederler. MHP ilçe teşkilatı ve Ülkü Ocakları’nı olduğu gibi, sağcı bütün parti binaları da basılır, harap edilir. Olaylar, kısa sürede etrafa duyrulur, çevre ilçe ve köylerden gelen militanların katılımı ile süratle genişler.militanların kışkırttığı binlerce insan sokaklarda tahrip ve yağmaya girişirler. Olaya müdahele etmek için ordu birliklerinden yardım istenir. Tank ve kariyerler, Ardahan’a girene kadar olayların önü alınmaz İlçede olaylar bu şekilde gelişirken, öldü sanılarak kanlar içinde bırakılan Davut ve babasının iniltileri anayı sevindirse de herkes kendi canının derdine düştüğü için, yaralıları taşıyacak araba bulunamaz. Son çare, bir Cemse’ye koyarlar Davut’u ve babasını öyle yollarlar Erzuruma…. Hava soğuk, tükrük daha yere düşmeden donmaktadır…Bu memlekette kara bir kış yaşanmaktadır. Ama, her yer buz keserken Davut, ateşler içinde yanmakta, kavrulmaktadır. Baba, kendini unutmuş «Davudum» diye haykırmaktadır. Saatler süren bir yolculuktan sonra Erzurum’a varılır… Davut ve babası, yoğun bakıma alınır… Baba, sakat kalacak da olsa kurtulur… Ama Davut kurtulamaz..... Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
  8. Bu yazı yeni cag gazetesi yazarı Sn mustafa Aslan'dan alıntıdır eklemeyi unutmuşum...
  9. SEVGİLİ TAYLAN farklı bir kaynaktan farklı bir cevap bulana kadar,Mişlerle mışlarla söylenmedikten sonra inanmak zorunda olduğumu biliyorum. *****
  10. Evet dostum 35 bin şehit vermiş bir ülkeden sizin düşündüğünüz demokrasi bekelenemez herşeyin bir sınırı vardır ve bizim ülkemizde bu sınır çoktan aşılmıştır. teröre karşı hangi ülkede demokrasi uygulanıyor..bakın demokrasiye geçinen ülkelere...belki onlar bizi ilgilendirmez diyebilirsiniz fakat ilgilendirir! çünkü genelde işinize geldiği zaman o avrupadan ve avrupanın demokrasisinden örnek versinizde ondan. hangi ülkede terör suçlularını türkiyedekei gibi yargılıyorlar? Türkiyedeki demokratik Mahkemeleri görüyoruz sıkışınca teslim olan teröristleri en fazla 2 yıl sonra topluma kazandırmak adına iş ver ,para ver. Nerde var böyle bir demokrasi ülkesi. Terörün demokrasisi olmaz kardeşim-eğer terör silahlı saldırılarda bulunup insanları öldürüyorsa, Devlet bunlara karşı gücünü göstermelidir göz dağı vermelidir gerekirse öldürenide öldürmelidir. çünkü görüyoruzki taviz tavizi doğuruyor.bu tavizlerde devleti bugün olduğu gibi aciz duruma düşürüyor.
  11. ******* ''Yesil, Sedat Bucak, köy asiretleri, bazi is adamlari, cetelr, mafya ve bazi siyasi partiler icin ranttir. Terör olamasa bu saydiklarimin cogunun sayginligi olmaz ve hemen biter , cünki saygiya deger bir sey yapamazlar ülke icin. dediğin için döylüyorum yoksa şehit cenazeleri istemiyoruz demekle hiç alakası yok.... ben yazılarınızı gayer rahat okuyorum ,önce siz kendi yazdıklarınızı hatırlayın ve hangi yazınıza cevap olduğunu anlayın gerisi sorun olmaz.
  12. Böyle bir çalışma içerisinde olursunda yanında olmazmıyız...Teşekkürler sevgili hemşom Bazan farklı fikirlerde olsakta özünde buluştuğumuz noktanın aynı olduğunu biliyordum. Bu noktada birleştiğimiz gibi.
  13. ''pkk suçsuzdur demiyorsunuz fakat pkk nın yapma olasılıklarını görmüyor, asker yaptı diyorsunuz ve propagandalara belki istemeyerekte olsa pirim veriyorsunuz.
  14. Bu olayları bilmeyenmi var? benim sorumla bu yazının ne alakası var! Çatlı ile yeşilin durumları bir birnden çık farklı ve ayrı kulvarlarda olduğunu biliyoruz. Medyanın yeşil diye yutturmaya çalıştığı Osman Gürbüz' itirafında hem uğur mumcu cinayetini sorumluları ile ilgili ve 1995'te 23 kişinin öldüğü, 408 kişinin yaralandığı Gazi olaylarının Osman Gürbüz ve kurduğu bir ekiple 3 kahve bir işyerini taradığını itiraf etmiştir. Ayrıca Meclis tunaklarında ise Uğur mumcunun katillerinin israilden gelen bir timin yaptığı ve olay sonrasında tekrar geri gittiği kanıtlanarak gösterilmiştir. Şimdi Dış kaynakların üzerimizde oynadığı oyunlara türkiyenin derin devleti diyemeyiz... Şurada yanlış anlaşılma olmasın türkiyenin derin devleti abdullah çatlı ve yeşil gibi insanlardır.... Bunların üzerinde tartışacaksak tartışalım.... Dış kaynakların Ele geçirdiği bir çok Üst makamları( Ordu-emniyet -siyaset -bürokrasi hatta mit dahil) bir çok yer ve zamanda ihanetcilerle yanlış yönetilmesi türkiyenin derin devleti adında nitelendiremeyiz.Bu çerçevede yeşil ve çatlılar kimlere ne gibi zarar vermiştir bunu açıklayın. Bana gazete ve dergilerin bildiğimiz haberi tekrar vermenize gerek yok. Jitem insanları öldürdü diyorsunuz hangi insanları? onu soruyorum size! Diyarbakır Emniyet Müdürü Gafar Okan,Uğur Mumcu,Musa Anter i jitem'mi öldürdü diyorsunuz ,Diyarbakırın sevdiği bağrına bastığı okanı pkk teröristleri olay çıkartmak propganda yapmak için öldürmeiş olamazlarmı?eğer öyleyse lütfen biraz daha araştırma yapın derim cem erseveri kendi kitabından'' üçgendeki tezgah'' ı okuyun derim . Propagandaları burda gerçek gibi yansıtmayın.. Size göre Okan, Mumcu, Anter gibi doğu ve güney doğuda öldürülen bütün cinayetleride asker yapmıştır. pkk'nın hiç bir suçu yok!çünkü onuda zaten jitem kurmuştur! Bende diyorumki Sn mavi ;Aydınlarımızı ve günahsız insalarımızı öldürenler, yabancı kaynaklı örgütler ve bilindiği gibi o kaynakların pkk gibi örgütleridir. pkk teröristleri ve onlara lojistik destek vernlerin haricinde siz bana yeşillerin kimleri öldürdüğünü söyeleye bilecekmisiniz.....! Saygılar.
  15. *********** Sözüm konu başlığına değil... Konuyu bende hakalı görebiliyorum....Bir çok semtte cami var fakat cemmati çok az bunun üstüne 300-500 m ileride bir camı daha yapılıyor bu konuyu haklıyı görebiliriz fakat bu art niyet niye. Yahu kardeşim sizene o insanlardan?sizden zorla para isteyenmi var?Hem siz nerden biliyorsunuz topladaıkları paraları faize verdiklerini,siz nerden biliyorsunuz şeyhlerin zinhar deği için okul istemediğini. milyonlarca insan var bunların hepsini o yada bu tarikattandır yada o şeyhden bu şeyhden diye etiketliyemezsiniz...zaten inandırıca olmasınız söylediğinzle...sizin söylemiş olduğunuz da belli bir kesimdir ki buda bilinçlidir bununlada genelleme yapamasınız. O insanların okul yaptırmadıklarını nerden biliyorsunuz,?Bu kitapta her şifa var, hastahaneye ne gerek! her soruya cevap var, okula, üniversiteye ne gerek! başka dili oğrenmeye gerek yok diye ,Yada gerek duymadıklarını nerden biliyorsunuz. *******
  16. Bilineni tekrarlamayalım. TSK ağır bir saldırı altında. ********* Bunun için de özgürlük kisvesi altına saklanmış gazete, televizyon ve internet sitelerini kullanıyorlar. İlgisiz görüntüleri ilgiliymiş gibi pazarlayarak Türk Ulusu'nun gözünde askerini küçük düşürmenin, en azından, "Acaba yazılanlar doğru mu?" diye şüphe yaratmanın peşindeler. Ve ne yazık ki, çok küçük de olsa, halkın içinde de bu tip söylemlere destek çıktığını görmek çok acı. Atatürk'ten ve büyük Türk Ulusu'ndan yedikleri tokatın acısı hala yanaklarında yankılanan; yenilgiyi hazmedemeyim masa başında rövanşı almak isteyen liboşu, liberali, kapitalisti, sosyalisti, komunisti, ABD'cisi, AB'cisi, İsrailcisi, Rusyacısı, İrancısı bilmem necisine kadar cumhuriyetimize saldırıyorlar. Ne yazık ki bir tek Türkler'in sesinin çıktığı yer olan TSK bu nedenle hedefte. Bakın yine Diyarbakır, Mersin ve İstanbul'da etnik ayrımcılığı körüklemek isteyenler sahnedeydi. 30 bin insanın canını almış birisi için inadına, "Sayın" kelimesini kullanan bu caniseverler kardeşi kardeşe kırdırmanın denemelerini yapıyorlar. Bundan daha vahimi ise, insanların dinini kullanarak güç elde edenler de bunlarla işbirliği yapabiliyorlar. Hatta daha milliyetçi olduklarını savunan bir kısım da etnik bölücülük üzerinde çalışanların ellerini, hem de Atatürk'ün kurduğu Meclis'te, sıkmaktan çekinmiyorlar. Ve tüm bunların karşısında engel olarak gördükleri TSK'yı dağıtmak, yok etmek için artık açık açık saldırıyorlar. Amaçlarını çok net söyleyelim. Bunlar askerin darbe yaparak yönetime el koymasını bekliyorlar. Çünkü artık anlatacakları yeni birşeyleri kalmadı. Etnik bölücüsü söyleminde, eyleminde tıkandı. Yani bantı başa sarıp tekrar izletmeleri gerekiyor ki, final sahnesi asla gelmesin. Yobazı ekonomik sıkıntının içine düşmüş, çıkış yolu arıyor. Büyük bir ekonomik kriz Türkiye'ye doğru çığ gibi geliyor. Borsanının yüzde 70'i yabancıların elinde olan, tarıma elverişli toprakları ipotek altında bulunan bir ülkenin yöneticileri, "Kriz yok" diyebilecek kadar rahatlar. Oysa onlar da darbe istiyorlar. Çünkü o zaman bütün sorunların yükünü askere yıkıp aradan sıyrılacaklar. Bunun içindir ki, Ahmet Altan adlı ne ..........insan, bu ülkenin bütünlüğü için onarca yıl dağlarda yaşamış Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'a, "Haddinizi bilin general" deme cüretini gösterebiliyor. Bunun amacı, biraz önce söylediğimiz gibi darbe olmasını sağlamak. Çünkü o zaman planlarını sıfırlayıp aynı ranta tekrar başlayacaklar. Arada kazandıkları kaleler de onların olacak. Sevgili okuyucular, Asker her zamankinden yoğun bir baskı altında. Akıla, hayale gelmeyecek şekilde saldırıyorlar askerimize. Ve sakın,"Asker susuyorsa demek ki haksızlar" diye düşünmeyin. Onutmayın ki, "Susmak asalettendir" Not defterleri de notları tutmak için... -http://askerhaber.com-
  17. O işkenceleri görmesi terörist olmasını gerktirmez. Asıl zihniyetini sorgulamak gerek....dağa işkenceden dolayımı çıkmak istiyor yoksa başka hayeller içinmi!İşkence görmemiş olsaydı acaba yine dağa çıkmak isteyecekmiydi? Ha birde suçunuda yazmamış suçu ''saz çalmakmı'' Ahmet Kaya gibi.
  18. Bakın Sn mavi ,Elbette isterizki cana kıymalar olmasın. insan gibi huzur içinde herkes istediği gibi yaşasın ,fakat dünyanın gereği artık bu! Hesap sorulmalı elbet bu günkü hükümetede sorulmalı geçmiş hükümetlerede sorulmalı.. Terörist başını Af edenlerede sorulmalı,Teröistleri serbest bırkan zihniyetlerede sorulmalı. Bu gün askeri ve polisi bu kadar aciz duruma düşürenlerede sorulmalı. Soruyorum size jitem dediğiniz yeşil dediğiniz kimleri öldürmüştür? faili meçul dediğn cinayetler hangileri?.kimlerin canı yakmıştır pkk teröründen başka.!Yanacak can varsa bu millete vatana ihanet eden teröristlerin canı yanmalıdır ,Bu milletin namusunun bekçileri Asker ve polislerin canı yanmamalı,Bu fakir onurlu insanların canı yanmamalı yancaksa hainler yanmalı.Ayrıca erörede insan diyenin ise insanlığını sorgulamak gerek. teröristlerin yaptıklarını askere jiteme yıkmaya çalışıyorlar fakat bunu bilien biliyor. bu konularda çok yazıldı,çok çizildi fakat anlamadığım konu, bir teröristin suçsuz insanları öldürdüğü zamanlar ufak bir haberle kapatılıyor o kadar gündem olmuyor. Teröristlerin öldürüpte asker yaptı diyerek yaptığı propagandalar ise her yerde ve her ortamda adamlar öyle sistematik çalışıyorlarki her yerde ,her bölgede her taşın altında farklı yerlerde görevlendirilmiş propaganda yapıyorlar. O gün bu pkk terörü olmasaydı oradaki insanların canını yakmasaydı, inanki ne yeşil nede diğer aşiretler başka canları yakardı..
  19. İşte bu konuda size katılıyorum. Yazdıklarınızdan bir bu yaınız doğru.. Devrimci demek yenilikçi demek bunda gocunacak birşey yok fakat devrimcilik adı adı altında ihanet ve terör olmasın..biz devrime saygılıyız siz canınızı sıkmayın... Mustafa Kemal'in 1923'te Konya'daki bir konuşmasında devrim ile ilgili şu sözleri söylemiştir. ''Bozuk zihniyetli milletlerde büyük çoğunluk başka başka hedefe, aydın denen sınıf başka zihniyete sahiptir. Aydın sınıf telkinle, aydınlatma ile büyük çoğunluğu kendi amacına göre ikna etmeyi başaramayınca, başka yollara başvurur. Halka zorbalık etmeye başlar. Başarıya ulaşmak için, aydın sınıfla halkın zihniyet ve hedefi arasında tabii bir uyum olması gerekir. Yani aydın sınıfın halka telkin edeceği ilkeler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı. Bu halk bir defa karşısındakinin samimiyetle kendilerine yardımcı olacaklarına inanırsa her türlü hareketi derhal kabule hazırdır. Bunun için gençlerin herşeyden evvel millete güven vermesi gereklidir.'' Nasılda bu günü görmüş ve sözde aydın denilen Yaşar kemal gibi Orhan Pamuk gibi başka zihniyetlere sahip bozuk zihniyetlerin nasılda başka yollara baş vurduklarına şahit oluyoruz. Başarıya ulaşamamızın sebi ,atamızın dediği gibi Aydın sınıfla halkın arasında uyum olmaması.Nasıl uyum sağlana bilecek Aydın diye bize yutturulanlardan biri bizlere kürt ve ermeni katliamı yaptı diye iftira atıyor, diğeri ise İnsanların arasına nifak sokuyor,Eyalet sistemi istiyor. Yani, haklın ruh ve vicdanından almış olacağı aydınlarla beraber devrimde gerçekleşecektir. halkın ruhu-vicdanı-ruhunu ve vicdanını anlayan Aydınlarla=DEVRİM
  20. Yaptığınız etiketten başka birşey değildir. Neymiş efendim şehit cenazelerine gidenler, şehitler adına slogan atanlar ve terörü lanetleyenler siyasi menfaat içinmiş...! teröre karşı gelenler ise saygınlık ve rant içinmiş! iyi o zaman ;sizin gibi düşünenler öyle diyor diye şehit cenazelerine gitmeyelim pkk terörünü lanetlemeyelim! siz rant ve saygınlık diye düşünüyorsunuz diye pkk terörünede karşı gelmeyelim...onlarla mücadelede etmeyelim! Gerçekten kendiniz inanıyormusunuz bu söylediğinize?
  21. SANKİ DAĞA ÇIKANLARIN hepsi böyle işkence görmüş ve dağa çıkmışlar. Dağa çıkanları haklı çıkarmak için uydurulmuş fazlasıyla şişirilmiş hikayelerdir.
  22. On yılda 5 bin 800 kişi öldü İki kutuplu dünyanın soğuk savaş döneminde istihbarat örgütlerinin cirit attığı Anadolu’da iki ihtilal arasında birçok acı yaşandı. Avrupa’da başlayan ve Türkiye’ye sıçrayan 1968 sol öğrenci hareketleri, daha sonra ülkeyi kana ve kaosa götürecek olan silahlı devrim provaları, bunlara milliyetçi duruş göstererek tepki veren ülkücüler... Ülke yoğun çatışmalı günlerden geçti yıllarca. 12 Mart öncesinden 12 Eylül 1980’e kadar uzanan süreçte 5 bin 800 kişi öldü. Bunların 2 bine yakını ülkücü hareket mensubuydu. Gencecik fidanlar heba oldu. Ulucanlar, C-5, Mamak, Ankara, Gaziantep, Malatya, İstanbul Harbiye, Hasdal cezaevleri adeta insan öğütme makinesiydi. İhtilalden sonra 50’den fazla insan idam edildi. Bir kısmı adi suçlu olarak darağacına götürüldü. Resmî kayıtlara göre 9 ülkücü, 18 solcu idam edilmişti. Ancak her iki tarafın da iddiaları bitmeyen işkencelerde, kötü hapishane şartlarında ölen onlarca başka genç fidan vardı. Koğuş arkadaşları olan bu genç fidanların ölüme uzanan birbirinden dramatik hikâyelerini yazan Yusuf Ziya Arpacık bakın nasıl anlatıyor Fikri Arıkan’ın idama gidişini: “Altı da bir üstü de birdir yerin, diyordu hücre arkadaşım. Yani ha hücredeyiz, ha sarayda. Volta atarken bir taraftan da söyleniyordu. O gün biraz sıkıntılıydık. Fikri Arıkan isimli arkadaşımız mahkemeye gitmişti. Onu sabırsızlıkla bekliyorduk. 4 numaralı hücreden sabah mahkemeye götürülen Arıkan, her zamanki gibi Nutuk’u okurken o günkü mahkeme kararlarını anlatıyordu…Ve Eyüp Özmen kurtuldu, dedi Fikri Arıkan. Herkes sevince boğuldu, sehpaya hazırlanırken bir arkadaşımız beraat etmişti. Ya kendisi? ‘Benimki idam dedi vakur bir şekilde. Bu gece çok rahat uyurum artık… Ve ben şimdi yaşamımın en güzel, en tatlı, en dinlendirici uykusunu uyuyabilirim…’ Fikri’nin rahat uykudan söz etmesini anlamaya çalıştı herkes. Ertesi şafak Fikri’siz doğdu güneş…Takvimler ve zaman bir kez daha durmuştu.” O gün arkadaşlarının ateş böcekleri gibi ölüm sehpalarına gidişini, idam edilişini anlayamayanların çoğu benzer duyguları yaşadı. Fikri Arıkan hayatının en huzurlu uykusuna yattı Karşıya Mezarlığı’nda. 12 Eylül Darbesi’nin lideri Kenan Evren Paşa’nın “Asmayıp da besleyecek miyiz?” sözü böylece yerini bulmuştu. Evet, ihtilalin acı meyvelerini bağrına basan Karşıyaka, hiç uğruna karşı karşıya gelen, birbirine silah sıkanların son pusu yeri oldu. Devrimci solcu gençler, ülkücüler, hemen yakındaki karşı tepelerde devletin güvenlik güçleri... Onlarca vatan evladı, bugün koyun koyuna yatıyor adeta. Kaybeden (!) ise analar, dostlar ve arkadaşlar oldu! Karşıyaka’ya yolunuz düşerse eğer, orada ‘yitik bir neslin’ yattığını hatırlayın. Bugüne dersler var orada. Pehlivanoğlu’nun mezarında yazdığı gibi yine de ‘Vatan sağolsun?!’ demeyi unutmayın. SON YOLCULUKLARINA NASIL ÇIKTILAR? Sol ve devrimci örgütlerin cenaze törenleri o dönemlerde hep eylem alanına dönmüş. THKO’nun flamaları, orak çekiçli bayrakları, yüzleri maskeli arkadaşları uğurlamış idam edilenleri de vurulanları da. Ülkücü hareket İSE o günlerde ay yıldızlı bayraklara sarılı tabutlarla ulaştırıldı son duraklarına. İdama giden 9 ülkücünün çoğu infaz esnasında giydirilen beyaz entarileri ya da kefenleriyle getirildi mezarlara. Sokakta infaz edilen ya da işkenceyle öldürülenler ise şehit diye elbiseleriyle gömüldü. Her kaybın ardından kılınan cenaze namazlarından sonra ant içilirdi: “Allah’a, vatana, millete, Kur’an’a, bayrağa ve silaha yemin olsun. Şehitlerim, gazilerim emin olsun. Biz ülkücü Türk gençliği olarak her türlü emperyalizme, komünizme, faşizme, kapitalizme ve siyonizme karşı mücadelemizi süreceğiz. Mücadelemiz milliyetçi Türkiye’ye, Turan’a kadardır. Yılmadık, yıkılmadık, yıkılmayacağız. Başaracağız, başaracağız, başaracağız. Cenab-ı Allah Türk’ü korusun ve yüceltsin.”
  23. Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu idam edilecekti. Saat 01.00 sularında Ulucanlar Kapalı Cezaevi'ne gittik. Odada savcı dışında adli tabip, cezaevi müdürü, din görevlisi ve Adalı'nın avukatı Mehdi Bektaş vardı. 15 Ocak 2007 Pazartesi 15:04 Hiç pişman değilim ama unutamadım 12 Eylül döneminde 40 kadar idam kararı veren eski Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan, anılarını ilk kez SABAH'a anlattı. İdam cezalarının uygulanmaya başladığı ilk gece iki infaza katılan Kayacan, eve gittikten sonra bir süre sanki asılan gençler karşısına çıkacakmış gibi hissetmiş. İdam kararı vermekle ölümleri görmenin çok farklı olduğunu söyleyen Kayacan, hâkimliği boyunca hiç kalem kırmamış. 'Karar vermekle ölümü görmek çok farklı' 40'a yakın idam kararı veren eski Sıkıyönetim Mahkemesi Hakimi Ali Fahir Kayacan, anılarını anlattı. 12 Eylül'den sonra idamın uygulanmaya başladığı gece iki infaza katılan Kayacan, "Pişman değilim, ama unutamıyorum," diyor. Saddam Hüseyin'in idam görüntüleri, Türkiye'de unutuldu zannedilen, ama darağacına gidenlerin yakınlarının asla unutamadığı idam anılarını yeniden canlandırdı. "Saddam ölümü hak etti mi, etmedi mi? İdam yapılmalı mı?" tartışmaları da sürüyor. Peki bir insan, 'yasa gereği' de olsa bir başka insanın ölümüne karar verirken, üstelik o ölümü izlerken neler hisseder? 12 Eylül askeri darbesinden sonra 40'a yakın idam kararına imza atan emekli hakim Ali Fahir Kayacan, hissettiklerini ve yaşadıklarını anlattı. Kayacan, 30 yaşında genç bir Hava Üsteğmen Hakim olduğu sırada idamlara katılmış. 12 Eylül'den sonra önce solcu Necdet Adalı, ardından da denge sağlanması için ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu'nun idamına karar verilmiş. Şimdi avukatlık yapan Kayacan, o geceyi şöyle anlatıyor: "1980 ihtilalinin ilk infazı 8 Ekim gecesi gerçekleşti. Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu idam edilecekti. Saat 01.00 sularında Ulucanlar Kapalı Cezaevi'ne gittik. Odada savcı dışında adli tabip, cezaevi müdürü, din görevlisi ve Adalı'nın avukatı Mehdi Bektaş vardı. Pehlivanoğlu ile Adalı da Mamak Askeri Cezaevi'nden alınıp ayrı ayrı arabalara konuldu. Önce odaya Adalı çağrıldı. Elleri arkadan kelepçeliydi, üzerinde kendi kıyafetleri vardı. İnfaz savcısı, kendisine yapılacak işlemleri anlattı. Doktor, 'Bilinci yerinde,' dedi. Ben hüküm özetini okudum. Son arzusu mektup yazmak oldu. Savcı mektubu ailesine vereceğini söyleyince, 'Bunun garantisi ne?' gibi bir soru sordu. Savcı da 'Tabii ki niye vermeyeyim?' dedi. Avukatı, 'Bana verilsin. Müvekkilimin endişesi var,' dedi. Ama yasa, buna müsaade etmiyordu. Adalı, sonunda ikna oldu. Mektubunu yazıp verdi." 'HOCA İÇİNDEN DUA ETTİ' Dini telkin istemeyen Adalı için hoca yine de içinden dua okumuş: "Mektup ailesine de verildi. Adalı dini telkin istemedi, ama hoca içinden ona dua okudu. Adalı'ya kolsuz, dizlerine kadar, V yaka, beyaz, basitçe dikilmiş bir giysi giydirildi. Karar özeti, bir kartona yazılıp, iğneyle bu giysiye zapt edildi. 'Efendim düğmeyi açabilir miyiz, biraz sıktı da,' dedi. Biraz sonra olacak şeyi düşününce, şaşırıyorsunuz. Darağacının altına çelik bir büro masası konmuş, üzerinde de bir sandalye bulunuyordu. Adalı infaza giderken, Avukatı Mehdi Bey, bir isim verdi ve Adalı'ya 'Selam söyle,' dedi. Bu, 1970 döneminde öldürülen THKO'lu Kadir Manga'ydı. Mehdi Bey, Adalı'dan Manga'ya selam söylemesini istemişti. Adalı, sehpaya çıktı. Cellat ipi boynuna geçirdi. O vaziyette, slogan attı. Cellat sandalyeyi çekince önce ipin ucunda döndü. Boyu uzundu. Ayağı sandalyeden sonra masaya değer gibi oldu. Daha çok acı çekmesin diye masayı da çektiler. 15 dakika beklendi. Doktor saate baktı ve 'Tamam,' dedi.' Kayacan, yasalar uygulansa da katıldığı idam görüntülerinden çok etkilenmiş: "Ne olursa olsun gözünüzün önünde biri ölüyor. Etkilenmemek mümkün değil. İdam kararı vermekle uygulamayı görmek çok farklı." Solcu gençlerden Adalı'nın infazından sonra denge sağlanmak için idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu'nun ipe gidiş anını da şöyle anlatıyor: "Odadayken, Mustafa Pehlivanoğlu'nu çağırdılar. Onun da son arzusu ailesine mektup yazmak oldu. Dini telkini kabul etti. Ondan sonra ben hükmü okudum. Pehlivanoğlu, savcılıkta itiraflarda bulunmuştu. Ben hükmü okuduktan sonra bana 'Efendim ben o kadar yardımcı da oldum,' dedi. Ona infaz hükmünün değiştirilmesinin mümkün olmadığını anlattım. Pehlivanoğlu da sehpada slogan attı." Sibel HÜRTAŞ/ ANKARA
  24. Anlamadığım bir konu;Aynı tepkiyi aynı hararetle neden Başkalarına göstermiyorsunuz? Can almak o kadar basit değildir elbette ,bunu teröristlere sormak lazım! Bu insanlarda bu teröristlerin masum insanların canını aldıkları için bu suçu işliyorlar. Teröristler can alırken bu hararetle '' bu kadar kolaymı can almak ''diyen olmuyor malesef. Evet vicadımla konuşuyorum sevgi mavi , Doğu ve güney doğudaki hatta türkiyenin dört bir yanındaki öldürülen suçsuz ve günahsız insanların hesabı verilmeli. Bunun hesabını veremiyorsa bu devlet acizdir. yeşil gibi adamları kullanıp sonra silip atmakta acizliğin kendisidir,Bu iş hesap sorma işi ,devletin işidir. yıllarca devlete ihanet et,Asker-polis-sivil demeden insanların canına kıy,sonra sıkışınca tek çare teslim olmak kalınca teslim ol 1-yada 2 yıl ceza evinde yat ,İhanet ettiğin devlet ise topluma kazandırmak adına sana imkan sağlasın devlet dairelerinde iş versin para versin. Türkiyede bu seviyede işsizlik varken ,vatanını- milletini- devletini seven ihanet etmeyen işsiz gençlerin suçu ne?suçu terörist olmamakmı? bumudur vicdan bumudur adalet.! Bu acizlik değilde nedir. bu haksızlığa neden bir yorum yapmıyorsunuz sizce bu uygulama doğrumudur ?
  25. Deniz Gezmiş Anlatıyor Yalnızsın. Gemerek’in dışında bir benzin istasyonunun arkası. Yerler ıslak. Çamur. Zifiri bir karanlık. Bir yamaçtasın orada. Yalnızca jandarmaların attıkları mermilerin alevlerini görüyorsun. Ateş etsen yerin belli olacak; ateş edemiyorsun. O anda bombayı atmak aklıma geldi. Kafan çalışıyor. Mantığın tıkır tıkır işliyor. Soğukkanlısın. Pimini çekip bombayı elinde tutuyorsun bir iki saniye. Pimi çektikten dört saniye sonra bombanın patlaması gerek. Vakit geçirmemek gerek. Bomba elinde patlayabilir; bunun korkusu var içinde; elinde patlarsa diye. Fırlatıyorsun bombayı. Sinip bekliyorsun. O andaki bekleme müthiş işte. Müthiş uzun geliyor o süre; zaman bir türlü geçmiyor; saniyeler dolmuyor bir türlü. Bomba, savunma bombası. Patlayınca bayağı etkili patlar. Havada birtakım kollar bacaklar göreceğini sanıp bekliyorsun. Daha önce de kullandım bu bombadan. Eğitim atışları yaptım. Ama buradaki, eğitim atışlarından çok değişik. Patlayıncaya kadar, ilk akla gelen, bir türlü akıldan çıkmayan şey, bombanın patlamama olasılığı. Bomba bozuk çıkabilir. Ve bomba patlayınca isabet almak olasılığına karşı tam siper, yüzü koyun yere atıyorsun kendini. Çok gariptir, bir içgüdüyle ellerini ensende kenetliyorsun. Hiç tanımadığın, bilmediğin, hiç görmediğin birtakım insanların öleceğini düşünüyorsun birden; üzülüyorsun. Patlıyor bomba. Kan kokusu duyduğunu, feryatlar, çığlıklar, bağırışlar duyduğunu sanıyorsun ilk anda. Sonra derin bîr sessizlik oluyor. Sonra da kaçışan birtakım insanların ayak sesleri. Yani, önce bir şok etkisi oluyor karşıdakilerde, bir şaşkınlık. Sonra da panik ve kaçışma. Yağmur ve çamur. Sigaran bitmiş. Yok. Tek sigaran yok. Anlatılmaz bir sigara özlemi. Dayanılmaz bir istek. Yanında da bir bardak sıcak çay istiyorsun, iyi mi. Sonra birden anlatılması güç bir susuzluk. Yerden kar falan alıp yiyorsun; susuzluğunu biraz olsun gideriyor. *** Çatışma sürüp giderken, silahlı çatışma, ölüm korkusu yok; hiç yok. Ancak, pusuya falan düşüp de düşünme fırsatı bulunca, yani beklerken geliyor ölüm insanın aklına. Ateş ederken, çatışırken bu korku gelmiyor aklına. Taktik falan düşünüyorsun daha çok. Tepeyi aştım, Gemerek’e girdim. Saat 23 falan. Hani bırakılmış kentler olur. Bomboş sokaklar. İnsansız, öyleydi Gemerek. Herkes uykudaydı, herkes evlerine çekilmişti. Bir yapı var, bahçe içinde. Sulu sepken, karla karışık bir yağmur. Dönüp yapının üzerindeki tabelada yazılı yazıyı okuyorum: Ortaokul. Hemen yanındaki yapının yazısı da: Lise. Dolaştım yapının çevresinde. Hoşuma gitti. Yarın sabah çocuklar gelecekler önlükleriyle, çantalarıyla; kalem, silgi kokularıyla, duyacaklar olanları, öğrenecekler. “Hepsi uykularındadır şimdi,” diye düşündüm. Sağa doğru çıktım. Yamaçta, ‘Jandarma Karakolu’. Tek başına bir yapı. Yakınında başka yapı yok. Işıkları yanıyor. Yaklaşıyorum. İçeride jandarmalar var, konuşuyorlar, gülüşüyorlar. İyice sokuluyorum. Heyecanlı oldukları belli. Orada 15-20 dakika durup onları dinledim, onları gözledim. Karakolun önünde bir Jeep duruyor. Jeep’i almak gerek. Dokundum tetiğe, karakola ateş açtım, duvarlarına. İçeride birden bir panik, bir kaçışma. Atladım Jeep’e, çalıştırdım. Beş metre ötede kara saplandı Jeep. Atladım arabadan. Bir tümseğin arkasına attım kendimi, yattım. Daha buna benzer bir çok sözler ve gerisnde kendisini öven sözlerle devam ediyor. Fazla uzatmaya gerekkalmadan Atatürkün kominist olduğunu söylemişsiniz.; Komünizmin Türk Devrimi için sakıncalı ve tehlikeli olduğunu, Büyük Atatürk çeşitli vesilelerle değişik zamanlarda ifade etmiştir. Sivas Kongresi'nden hemen sonra, Amerikalı General Harbord'a verilen 27 Eylül 1919 tarihli muhtırada Mustafa Kemal Paşa, Milli Harekat'ın amacını anlatmış ve komünizmle ilgili görüşlerini şöyle dile getirmiştir: "Bolşeviklere gelince, bizim memleketimizde bu doktrinin hiçbir şekilde bir yeri olamaz. Dinimiz, adetlerimiz ve aynı zamanda sosyal bünyemiz tamamiyle böyle bir fikrin yerleşmesine müsait değildir. Türkiye'de ne büyük kapitalistler, ne de milyonlarca zanaatkar ve işçi vardır. Diğer taraftan zirai bir problemimiz yoktur. Son olarak, sosyal bakımdan dini prensiplerimiz bolşevizmi benimsemekten bizi uzak tutmaktadır." (Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, IV., 1917-1938, Ankara, 1964, s.78) Ayrıca Atatürk, çeşitli zamanlarda komünizmi tehlikeli gördüğünü ve hiçbir zaman bu karanlık sisteme geçit vermeyeceğini ifade etmiştir. Atatürk'ün bu konudaki bir sözü şöyledir: 6 Şubat 1921'de, "Komünizm içtimai bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin içtimai şeraiti, dini ve milli ananelerinin kuvvetli, Rusya'daki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı kanaatini teyit eder bir mahiyettedir." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. III, 2. Baskı, s .20) 2 Kasım 1922'de, "Şurası unutulmamalı ki, bu tarz-ı idare, bir bolşevik sistemi değildir. Çünkü, biz ne bolşevizim ne de komünist; ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü, biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız. Hülasa, bizim şekl-i hükümetimiz tam bir demokrat hükümetidir ve lisanımızda bu hükümet halk hükümeti diye yad edilir." (Ag.e, c .3, 2. Baskı, s. 20) "... Hayır. Ne komünizm ne de faşizm... Bu iki ideoloji de memleketimizin, ulusumuzun gerçeklerine karakterine asla uymaz. Şunu da hemen ilave edeyim ki, ne faşizmin ne de Nazizm'in sonu yoktur." (Atatürk'ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, Sabiha Gökçen, s.159) "Komünizm bu yurdun en büyük düşmanıdır. Görüldüğü yerde başı ezilmelidir." demiştir. elinizde internet var googleden arayın bulursunuz...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.