Zıplanacak içerik

delifırtına

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

delifırtına tarafından postalanan herşey

  1. Kaybedenler Kulübü Gözlerinizi kapatıp güzel müzikler dinlemek istiyorsanız gidin derim, onun dışında tavsiye etmem...
  2. Bitter çikolata...
  3. Kendini yalnız hissediyorsan eğer, telefonu kaldır ve aklına ilk gelen kişiyi ara. Aaa deli mi neee...küfür yedirtecek bana bu saatte
  4. Ask Tesadüfleri Sever [soundtrack]
  5. delifırtına şurada bir blog başlığı gönderdi: delikızın türküsü
    Çektiğim acılar varlığımın inşasının irili ufaklı parçalarıdır. Sadece düşünmek var etmez insanı; duygularını, ruhunu ve hatta zekasının geliştiren asıl öğreticiler acılardır. O halde varım çünkü acı çekiyorum. Doğduğum günden beri anlatmak istediklerim var ve elbette asla anlatmayacaklarım ve anlatıyor gibi yapıp asla anlatmadıklarım.... Önce akciğerlere değen oksijenin yakıcılığıyla başladı ilk acılar, sonra dünyanın anlamsızlığını düşünüp duran beynimin kıvrımlarındaki patlamaların elektrik çarpmalarıyla. Doğduğumu anımsıyorum, ölümü ise düpedüz hatırlıyorum. Bir insan doğduğunda gözyaşları dökülür sevinçten. Bir insan öldüğünde gözyaşları dökülür, üzüntüden. Yani hayat boyunca değişmeyen tek şey gözyaşlarıdır ve yeryüzünde gözyaşları sonsuzdur. Biri ağlamaya başladığında, bir başka yerde de, bir başkasının gözyaşları diner. Biri doğarken başka birinin de öldüğü gibi. Geriye kalan sadece gözyaşları ve hiçtir. Ve arada ağzımızda bir ömür dolandırıp durduğumuz onca laf, kağıtlara döktüğümüz onca kelime sadece bir tür duygu kalabalığıdır. Tutsaklığımızdan kurtulmaya çalışmanın beyhude uğraşlarıdır bunlar. Asla gerçekten bir şey anlatılamaz, ancak bir şeyin hayali anlatılabilir, kendisi değil. O yüzden anlatmaya değil, anlatmamaya bakarım. Anlatma derdinden çok anlatmamanın zevkine kurulurum. Ama yine de hiç susmam, eğer bir gün susarsam, bu artık söylenecek hiçbir şey kalmadığı içindir, her şey söylenmiş, hiçbir şey söylenmemiş olsa bile. Samuel Beckett
  6. delifırtına şurada bir blog başlığı gönderdi: delikızın türküsü
    Gönderilen : Sen Gönderen : Tanrı Beni dinle. Ağladığını duyuyorum. Sesin karanlığı geçip, bulutlardan süzülüp, yıldızların ışığında parlayıp, güneşin ışığında kalbimin yolunu buluyor. Kapana kısılmış bir tavşanın çığlığı, annesinin yuvasından düşmüş bir serçe, bir gölde umutsuzca çırpınan çocuk bana acı verir. Seni duyduğumu bil. Huzurlu ol. Sakin ol. Acının sebebini ve ilacını biliyorum ve sana kurtuluşunu getiriyorum. Yıllar içinde dağılan çocukluk hayallerine ağlıyorsun. Başarısızlıkla yıkılan özgüvenine ağlıyorsun.. Harcanan yeteneklerine ağlıyorsun. Acıyla kendine bakıyorsun ve havuzda gördüğün aksine dehşetle sırtını dönüyorsun. Utancın kansız gözleriyle sana bakan bu insanlığın yüz karası da kim ? Tavrının asaleti, bedeninin güzelliği, zihninin açıklığı, dilinin zekası ? Kim çaldı onları ? Hırsızın kim olduğunu biliyor musun, benim gibi ? Babanın tarlasında başını çimenden yastığına koyduğunda ve bulutlar katedraline baktığında, Babil 'in tüm altınlarının bir gün senin olacağını düşünmüştün. Kitaplardan okudukça, tabletlere yazdıkça, Süleyman 'ın tüm bilgeliğinin sana geçeceğine inanmıştın. Ve mevsimler yıllara dönüşürken, kendi Cennet Bahçe 'nde yüce hükümranlığını sürdürecektin. O planları, hayalleri, umut tohumlarını içine kimin ektiğini hatırlıyor musun ?Hatırlayamazsın. Annenin rahminden çıktığın ve benim elimi yumuşak alnına dayadığım o anı hatırlayamazsın. En iyi dileklerimin senin olması için kulağına fısıldadığım sırrı hatırlayamazsın. Sırrımızı hatırlıyor musun ? Hatırlayamazsın. Geçen yıllar, anılarını yok etti, zihnini korku, şüphe, endişe, nefretle doldurdu. O canavarların barındığı yerde artık neşeli anılara yer yok. Ağlama artık. Ben seninleyim. ve bu an yaşamının dönüm noktası. Her şey, tıpkı annenin rahminde geçirdiğin zaman gibi geçip gitti. Geçmiş öldü. Bugün sen, yaşayan ölü olmaktan kurtuluyorsun. Bugün ağzımı ağzına koyuyorum, gözlerimi gözlerine, ellerimi ellerine ; ve etin sıcak yine. Bugün sana gelmeni emrediyorum. Mahşerin mezarından çıkıp yeni bir hayata başlayacaksın. Bugün senin doğum günün. Bu senin yeni doğum günün.. İlk yaşamın. Tıpkı bir tiyatro oyunu gibi, öncekiler yalnızca provaydı. Bu kez perde kalktı. Bu kez dünya izliyor ve alkışlamak için bekliyor. Bu kez kaybetmeyeceksin. Mumlarını yak. Pastanı kes. Yeniden doğdun. Kozasından çıkan bir kelebek gibi uçacaksın.dilediğin kadar yüksekten uç. Başında benim elimi hisset. Benim bilgeliğime katıl. Doğarken duyup, unuttuğun sırrı, seninle yine paylaşmama izin ver. SEN BENİM EN BÜYÜK MUCİZEMSİN. SEN DÜNYANIN EN BÜYÜK MUCİZESİSİN. Bunlar duyduğun ilk sözcüklerdi. Sonra ağladın. Herkes ağladı. O zaman bana inanmadın.ve bu inançsızlığını giderecek hiçbir şey olmadı, bunca yıldır. En aşağılık işleri bile beceremediğini düşünürken nasıl bir mucize olabilirsin ? En önemsiz sorumluluklarla yüklenmişken ve kendine güvenini kaybetmişken nasıl bir mucize olabilirsin ? Borç içine batmışken ve yarınki ekmeğini nasıl kazanacağını düşünerek uyuyamazken, nasıl bir mucize olabilirsin ? Yeter. Olan oldu artık. Oysa kaç peygamber, kaç bilge, kaç şair, kaç ressam, kaç besteci, kaç bilim adamı, kaç filozof ve mesih gönderdim, hepsi de ilahiliğinden, tanrısal potansiyelinden ve başarının sırlarından bahsediyorlardı. Onlara nasıl davrandın ? Hala seni seviyorum ve şu anda bu kelimelerle seninleyim. Tanrı 'nın insanların yaralarını iyileştirmek için elini ikinci kez onların üzerine koyacağını söyleyen peygamberi doğrulamak için. Elim yine üzerinde. Bu ikinci kez. Sen benim kalıntımsın. Bunu söylemeye gerek yok, bilmiyor muydun, duymamış mıydın, en başında sana söylenmemiş miydi ; dünyanın yaradılışından anlamamış mıydın ? Bilmiyordun, duymamıştın, anlamamıştın. Sana özel bir eser olduğun söylenmişti ; sebepleri asil, şekil ve hareketleri etkili, hayranlık verici ve meleksi, Tanrı gibi anlayışlı. Sana toprağın tuzu olduğun söylenmişti. Sana dağları bile oynatmanın sırrı verilmişti, imkansızı başarmanın. Sen kimseye inanmadın. Mutluluk haritanı yaktın, zihninin huzurundan vazgeçtin, zafere giden kaderinin yolundaki mumları söndürdün, sonra tökezledin, kayıp ve korkmuş bir halde, kendine acımanın karanlığında, kendi yarattığın cehenneme düşene dek.. Ağladın sonra. Seni düşüren talihine küfür edip, göğsüne vurdun. Kendi miskin düşüncelerinin sonuçlarını kabul etmedin, tembelliğinin ve başarısızlığının sorumluluğunu yükleyecek bir günah keçisi aradın. Hemen de buldun. Beni suçladın. Engellerinin ,başarısızlığının, fırsat bulamamanın Tanrı 'nın isteği olduğunu haykırdın. Yanılıyordun ! Elimizdekilere bir bakalım. İlk önce engellerine bakalım.. Araçların olmazsa, yeni bir yaşam kurmanı nasıl isterim ? Kör müsün ? Güneşin doğup battığına şahitlik etmiyor musun ? Hayır görüyorsun. ve gözlerine yerleştirdiğim yüz milyonlarca alıcı, yaprağın büyüsünden, bir kar tanesinden, bir gölden, bir kartaldan, bir çocuktan, bir buluttan, bir yıldızdan, bir gülden, bir gökkuşağından ve aşk dolu bir bakıştan zevk almanı sağlıyor. Hayır duası et. Sağır mısın ? Bir bebek sen duymadan gülüp ağlayabilir mi ? Hayır. Duyuyorsun.kulaklarına yerleştirdiğim yirmi dört bin tel, ağaçlardaki rüzgarla titreşiyor ; kayalıklardaki gelgitle, operanın haşmetiyle, bülbülün çığlığıyla, oyun oynayan çocukların cıvıltısıyla ve "seni seviyorum" sözcükleriyle. Yine şükret. Dilsiz misin ? Dudakların ileri geri oynayıp yalnızca tükürük mü üretiyor ? Hayır. Konuşabiliyorsun.diğer hiçbir yaratığımın yapamadığı bir şey bu. Sözcüklerin sinirliyi sakinleştiriyor, umutsuza umut veriyor, vazgeçeni heveslendiriyor, yenilmişe destek veriyor, cahile öğretiyor.ve "seni seviyorum" diyor. Tekrar şükret. Sakat mısın ? Muhtaç vücudun yer mi işgal ediyor ? Hayır. Hareket edebiliyorsun. Sen ufak bir alana hapsolmuş rüzgar ve dünya tarafından rahatsız edilen bir ağaç değilsin. Gerinebilirsin, koşup dans edip, çalışabilirsin, sana beş yüz kas, iki yüz kemik ve yedi mil sinir teli verdim, hepsini ben ayarladım senin için. Yine şükret. Sevilmiyor ve sevmiyor musun ? Gece ve gündüz, yalnızlık mı sarmalıyor seni ? Hayır. Artık değil. Artık sırrını biliyorsun, sevgiyi alabilmek için onu karşılık beklemeden vermelisin. Kendini iyi hissetmek, tatmin olmak ya da gurur için sevmek, sevmek değildir. Sevgi karşılığı beklenmeyen bir ödüldür. Bencil olmadan sevmenin artık başlı başına bir ödül olduğunu biliyorsun. Sevgi karşılık bulmasa da kaybolmaz, verdiğin sevgi sana geri döner, kalbini temizler ve yumuşatır. Bir daha şükret. İki kere şükret ! Kalbin mi zayıf ? Kanıyor mu ya da yaşamını sürdüremiyor mu ? Hayır.Kalbin güçlü. Göğsüne dokun ve ritmi hisset. Kalbin saatlerce, günlerce, gecelerce atıyor. Her sene otuz altı milyon vuruş yapıyor. Altmış bin damardan yılda altı yüz galon kan pompalıyor. İnsanoğlu asla böyle bir makine icat edemedi. Tekrar şükret. Bir cilt hastalığın mı var ? Sen yaklaşınca insanlar korkuyla kaçıyorlar mı ? Hayır. Cildin temiz ve bir harika, onu yalnızca sabunlaman ve ona bakman gerekiyor. Zaman içinde tüm çelikler yıpranır, paslanır ama cildine bir şey olmaz. En güçlü metaller bile kullanıldıkça yıpranır, ama seni sardığım o tabaka yıpranmaz. Sürekli kendini yeniler, eski hücreler yerini yenilere bırakır. Tekrar şükret. Ciğerlerin mi kirli ? Yaşamın nefesi vücuduna girerken zorlanıyor mu ? Hayır. Yaşama açılan lombarların kendi yarattığın en pis ortamlarda bile sana destek oluyor ve sana yaşam veren oksijeni getirip vücudunu artık gazlardan arındırıyorlar. Bir daha şükret. Kanın zehirli mi ? Su ve cerahatle mi dolu ? Hayır. Kanının içinde yirmi iki trilyon kan hücresi, her hücrede milyonlarca molekül ve her molekülün içinde, her saniyede on milyon defadan fazla titreşen bir atom var. Her saniye iki milyon kan hücren ölüyor, yerine iki milyon yeni hücre geliyor ve bu doğduğun günden beri oluyor. Her zaman içinde olan, şimdi dışında da oluyor. Bir kez daha şükret. Aklını kullanamıyor musun ? Artık kendi kendine düşünemiyor musun ? Hayır. Beynin evrendeki en karmaşık yapı. Biliyorum. İçinde on üç milyar sinir hücresi var, dünyadaki insan sayısından çok daha fazla.. Her gördüğünü, her sesi, her tadı, her kokuyu, her hareketini doğduğundan beri dosyalıyor. Hücrelerinin içine, bin milyar protein molekülü yerleştirdim. Yaşamındaki her olay yalnızca hatırlanmayı bekliyor orada. Ve beynine vücudunun kontrolünde yardımcı olsunlar diye, vücuduna dört milyon acı hissini sağlayan yapı, beş yüz bin dokunma detektörü ve iki yüz binden fazla ısı detektörü koydum. Hiçbir devletin altını senden daha iyi korunmuyor. Hiçbir antik harika senden daha yüce değil. Sen benim en iyi eserimsin. İçinde, dünyanın en büyük şehirlerini yok edebilecek ve yeniden kurabilecek güçte atom enerjisi var. Fakir misin ? Cüzdanında hiç altın ya da gümüş yok mu ? Hayır. Sen zenginsin. Şimdi servetini birlikte daha iyi hesapladık. Listedekileri tekrar say ve iyice öğren. Neden kendine ihanet ettin ? Neden tüm hayır dualarının elinden alındığını düşünüp de ağlıyorsun ? Neden güçsüz olduğuna ve hayatını değiştiremeyeceğine inanarak kendini aldatıyorsun ? Yeteneğin, duyuların, zekan, zevklerin, içgüdülerin, hislerin ve onurun yok mu? Umudun yok mu ? Neden gölgelerde sürünüyorsun, cehennemin rutubetine çağrılmayı bekleyen yenik bir dev gibi ? Çok şeyin var. Hayır duaların bardağından taşıyor. Onları sana öyle bir cömertlik ve sıklıkla verdim ki lüks içinde şımarmış bir çocuk gibisin, onların farkında değilsin. Cevap ver bana. Kendine cevap ver. Yaşlı, hasta, sakat, muhtaç ama zengin bir adam, senin hafife aldığın o kutsallığa sahip olabilmek için, kasasındaki tüm altını verirdi. O halde, mutluluk ve başarının ilk sırrını öğren.. Bu senin hazinen, bugünden başlayarak yeni ve daha iyi bir gelecek kurmana yarayacak araç gereç. O yüzden şimdi sana diyorum ki şükretmen gerekenleri gör ve şimdiden benim en büyük eserim olduğunu bil. Bu yaşayan bir ölü olmaktan kurtulmanı ve dünyanın en büyük mucizesini gerçekleştirmeni sağlayacak ilk kural. Yoksulluk içinde öğrendiğin derslere şükret. Çünkü az şeyi olan, fakir değildir ; yalnızca çok isteyen fakirdir. Gerçek güvenlik insanın sahip olduklarında değil, sahip olmadıklarındadır. Başarısızlığına sebep olan engellerin nerede ? Onlar yalnızca senin zihnindeler.Şükretmen gerekenleri gör. İkinci kural da birinciye benziyor. Nadideliğini ilan et ! Kendini ufak tefek şeylerle uğraşmaya mahkum ettin ve orada başarısızlığını affedemeyerek, kendi nefretinle kendini yok ederek, kendini cezalandırarak, kendine karşı ve başkalarına karşı işlediğin suçlardan iğrenerek öylece yatıyorsun. Şaşkın değil misin ? Sen kendini affedemezken, benim seni nasıl olup da affettiğimi, günahlarını ve acınacak halini nasıl bağışladığımı anlayamıyorsun. Şimdi sana üç neden sayıyorum. Bana ihtiyacın var. Sen sıradanlığın gri yığını içinde, yok oluşa doğru giden bir hayvan sürüsü değilsin. Ve sen bir nadidesin ! Rembrandt 'ın bir resmini, Degas 'ın bronz bir heykelini, Stradivarius 'un bir kemanını ya da Shakespeare 'in bir oyununu düşün. Bu kadar değerli olmalarının iki nedeni var. Onların yaratıcıları ustalardır ve sayıları azdır. Ayrıca onların bir eşine rastlamak mümkündür. Bu yüzden sen dünya üzerindeki en değerli hazinesin, çünkü seni kimin yarattığını biliyorsun ve sen yalnızca bir tanesin. Dünya kurulduğundan beri, senin tıpatıp aynın bir kişi daha olmamıştır.. Dünyanın sonu gelene kadar da asla, senden bir tane daha olmayacaktır. Özelliğinin ve tekliğinin hiçbir zaman farkına varmadın. Yine de dünyadaki en nadide varlıksın. Yüce aşk anında babandan sayısız aşk tohumu aktı, dört yüz milyondan fazla. Hepsi, annenin içinde yüzerken öldü. Bir tanesi hariç ! Sen. Annenin sevgi dolu sıcaklığında yaşadın, diğer yarını, annenden tek bir hücre, iki milyon tanesi ancak bir meşe palamudunu dolduracak kadar ufak bir hücre arayarak. Yine de sen tüm imkansızlıklara rağmen o karanlık ve felaket okyanusunda yaşadın, o ölümsüz hücreyi buldun, onunla birleştin ve yeni bir yaşama başladın. Senin yaşamına. Sen geldin, her çocuk gibi, henüz insandan umudumu kesmediğim mesajını getirdin. İki hücre bir mucizede birleşti. İkisinde de yirmi üç kromozom ve her kromozomda yüzlerce gen olan, her biri gözlerinin renginden, davranışlarına, beyninin ölçüsüne kadar senin özelliklerini taşıyan iki hücre. Tek buyruğumla, babanın dört yüz milyon sperminden biriyle, annenin ve babanın kromozomlarındaki yüzlerce genden birini birleştirip, her biri diğerinden farklı, üç yüz bin milyar insan yaratabilirdim. Ama kimi yarattım ? Seni ! Tek bir tür. En nadide. Paha biçilmez bir hazine. Zihni, konuşması, görünüşü, hareketleri, davranışları yaşamış, yaşayan ve yaşayacak hiç kimseye benzemeyen. Bir kralın hazinesine bedelken, kendini niye kuruşla ölçüyorsun ? Seni aşağılayanları neden dinledin ? Daha da kötüsü onlara neden inandın. Artık nadideliğini karanlıkta saklama. Onu göster. Dünyaya göster. Kardeşinin yürüdüğü gibi yürümeye, liderinin konuştuğu gibi konuşmaya, vasatların çalıştığı gibi çalışmaya çalışma. Bir başkasının yaptığını yapma. Asla taklit etme. Şeytanı taklit eden örneği aşar, iyiyi taklit eden yetersiz kalır. Kimseyi taklit etme. Kendin ol. Nadideliğini dünyaya göster ve onlar seni altınla yıkasınlar. İşte bu da ikinci kuraldır. Hiçbir engelin yok. Sen sıradan değilsin. Kendini aldattığını kabul et. Sıradaki şikayetin ne ? Hiç mi fırsat çıkmıyor önüne ? Öğüdümü dinle. Hepsi geçecek, çünkü sana her türlü işte, başarının kuralını veriyorum. Yüzyıllarca önce bu kural atalarına bir dağın tepesinde verilmişti. Bazıları kurala uydu ve yaşamları mutluluğun meyveleriyle, başarıyla, altınla ve huzurla doldu. Çoğu dinlemedi, büyülü yollara başvurdular, garip yollara girdiler, ya da yaşamın zenginliklerine kavuşmak için şans denen şeytanı beklediler. Ümitsizce beklediler. tıpkı senin gibi, sonra ağladılar, senin ağladığın gibi, şanssızlıklarını bana bağlayarak. Kural basit. Genç ya da yaşlı, dilenci ya da kral, siyah ya da beyaz, erkek ya da dişi. hepsi sırrı kendi yararlarına kullanabilirler. Başarının tüm o kuralları, sözleri, yazıları içinde yalnızca bir metot hiç başarısız olmamıştır. Onunla bir mil gitmek için çaba gösteren, iki mil gider. Bu, üçüncü kural. bu zenginlikler yaratan ve rüyalarından bile daha öteye giden bir sır. Bir mil daha git ! Başarının tek yolu, senden beklenenden daha iyisini yapmaktır, işin ne olursa olsun. Bu, dünya kurulduğundan beri her başarılı insanın yaptığı şeydir. Kendini sıradanlaşmaya mahkum etmenin yolu, yalnızca karşılığını aldığın kadarını yapmaktır. Eğer aldığın gümüşten fazlasını vermişsen, aldatıldığını düşünme. Verdiğin güzelliklerin bir terazisi vardır ; eğer bugün karşılığını almazsan, yarın mutlaka on katını alırsın. Sıradanlık bir mil bile gitmez, neden kendimi aldatayım diye düşünür. Ama sen sıradan değilsin. Bir mil daha ilerlemek kendi rızanla elde edeceğin bir ayrıcalıktır. Yapamazsın, onu engellememelisin. Eğer bırakırsan, diğerleri kadarıyla yetinirsen, başarısızlığının tek suçlusu sen olursun. Sebep ve sonuç, araç ve hedef, tohum ve meyve, bunlar ayrılamaz. Sonuç sebepten doğar ; hedef, araçların içinde vardır ve meyve her zaman tohumundadır. Bir mil daha git. Takdir bilmeyen biri için çalıştığını düşünüp kendine dert etme. Ona daha fazla hizmet et. Ve onun yerine bırak alacaklı olduğun ben olayım. O zaman bileceksin ki her dakika her verdiğin ekstra hizmet benim tarafımdan karşılığını bulacaktır. Ödülün zamanında gelmeyecek diye endişelenme. Ödeme ne kadar gecikirse, senin için o kadar daha iyi. Başarıyı çağıramazsın, ancak onu hak edersin , ve artık onun az bulunan ödülünü almanın sırrını biliyorsun. Bir mil daha git. Sen benim en büyük mucizemsin. Sen dünyanın en büyük mucizesisin. Başarı ve mutluluğun üç kuralı var. Şükretmen gerekenleri gör ! Nadideliğini ilan et ! Bir mil daha git ! Sabırlı ol. Bunlar göz açıp kapayıncaya kadar olmaz. Zorluklarla kazandıkların elinde daha uzun süre kalır. Yeni hayatına başlarken korkma. Her soylu başarı, risklerini de beraberinde taşır. Birini kazanmaktan korkan, daha fazlasını hiç kazanamaz. Artık bir mucize olduğunu biliyorsun, ve mucizede korku olmaz. Gururlan. Sen dikkatsiz bir yaratıcının bir laboratuardaki deneyinin ürünü değilsin. Anlayamadığın güçlerin esiri değilsin. Sen yalnızca benim gücümün özgür bir dışa vurumunun, yalnızca benim sevgimin ürünüsün. Sen bir amaçla yapıldın. Elimi hisset. Sözlerimi duy. Bana ihtiyacın var. ve benim de sana. Yeniden inşa edeceğimiz bir dünyamız var. Bunun için bir mucize gerekiyorsa bundan bize ne? Her ikimiz de mucizeyiz ve şimdi birbirimize sahibiz. Seni dev bir dalgadan alıp, çaresizce kumlara çarptığım günden beri sana olan inancımı hiç kaybetmedim. Zamanı ölçmeye kalkarsan, bu beş yüz milyon yıl önceydi. Otuz bin yıl önce kusursuzluğa ulaşana dek, bir çok model, şekil, ölçü denedim. Bunca yıldır seni düzeltmek için hiç çaba sarf etmedim. Bir mucize nasıl düzeltilebilir ki? Sen bir mücevherdin ve ben de memnun olmuştum. Sana bu dünyayı ve hakimiyetini verdim. Sonra tam potansiyeline ulaşman için, bir kez daha sana elimi verdim, evrendeki hiçbir yaratığa bahşedilmeyen güçler verdim. Sana düşünme gücü verdim. Sana sevme gücü verdim. Sana seçme gücü verdim. Sana gülme gücü verdim. Sana hayal etme gücü verdim. Sana yaratma gücü verdim. Sana plan yapma gücü verdim. Sana konuşma gücü verdim. Sana dua etme gücü verdim. Seninle sınırsız bir gurur duyuyorum. Sen benim son eserimsin, benim en büyük mucizemsin. Tam bir yaşayan varlık. Her iklime, her güçlüğe, her zorlamaya uyum sağlayabilen. Benden yardım beklemeden kendi kaderiyle başa çıkabilen. Kendisi ve insanlık için en iyiyi, içgüdüleriyle değil düşünceyle gösterebilen. Böylece, başarı ve mutluluğun dördüncü kuralına geldik ; hiçbir meleğime vermediğim bir güç bu. Sana seçme gücü verdim. Bu armağanla seni meleklerimden de üst seviyeye koydum ; çünkü meleklerin günahı seçme hakları yoktur. Sana kaderinin tüm kontrolünü verdim. Kendi özgür iradenle kendi yaradılışının doğasını belirlemene izin verdim. Ne cennete ne de dünyaya ait olmak zorundasın, kendini istediğin şekle sokmakta özgürsün. En düşük yaşam biçimini benimsemekte özgürsün, ya da ruhunun değerlendirmesiyle, en yüce formda yeniden doğabilirsin ki onlar ilahidir. Senin yüce gücünü, seçme gücünü elinden almadım hiç. Bu inanılmaz güçle ne yaptın ? Kendine bak. Yaşamında yaptığın seçimleri düşün ve hatırla, şimdi o acı anları yaşamamak için bir şansın daha olsaydı, dizlerinin üzerine çökerdin. Geçmiş geçmiştir. Şimdi dördüncü büyük kuralı biliyorsun, mutluluk ve başarının dördüncü kuralını. Seçme gücünü akıllıca kullan. Sevmeyi seç.nefreti değil. Gülmeyi seç.ağlamayı değil. Yaratmayı seç.yok etmeyi değil. Azmi seç.vazgeçmeyi değil. Yüceltmeyi seç.dedikoduyu değil. İyileştirmeyi seç.yaralamayı değil. Vermeyi seç.ertelemeyi değil. Büyümeyi seç.bozulmayı değil. Dua etmeyi seç.küfretmeyi değil. Yaşamayı seç.ölmeyi değil. Artık şanssızlıklarının benim isteğime bağlı olmadığını biliyorsun, tüm güç senin içindeydi ve seni insanlıktan çıkaran davranışların ve düşüncelerin senin yaptıklarının sonucuydu, benim yaptıklarımın değil. Senin küçük doğan için benim güç armağanlarım çok fazlaydı. Artık büyüdün, akıllandın ve toprağın meyveleri senin olacak. Sen harikalıklarla dolusun. Potansiyelinin sınırı yok. Yarattıklarımın içinde senden başka kim ateşi buldu ? Kim yerçekimi kanununu keşfetti, gökyüzünü delip geçti, hastalıklara şifa buldu? Bir daha asla kendini aşağılama. Hiç bir zaman yaşamın kırıntılarıyla yetinme. Bugünden itibaren asla yeteneklerini gizleme. Bugünden zevk al.ve yarından, yarınlardan. Sen dünyanın en büyük mucizesini gerçekleştirdin. Sen yaşayan bir ölü olmaktan kurtuldun. Artık asla kendine acımayacaksın ve her yeni gün senin için başarı ve neşe olacak. Sen yeniden doğdun.Daha önce olduğu gibi, başarısızlık ve mutsuzluğu ya da başarı ve mutluluğu seçebilirsin. Seçim senin. Seçim tamamen senin. Ben ancak, önceki gibi, izleyebilirim.gururla.ya da acıyla. O halde, mutluluk ve başarının dört kuralını anımsa. Şükretmen gerekenleri gör. Nadideliğini ilan et. Bir mil daha git. Seçme gücünü akıllıca kullan. Diğer dördünü gerçekleştirebilmek için, bir şey daha yap. Her şeyi sevgiyle yap.kendini severek, başkalarını severek ve beni severek. Gözyaşlarını sil. Uzanıp elimi tut ve dik dur. Bugün sana şu bildirildi ; Sen Dünyanın En Büyük Mucizesisin OG MANDINO'nun Dünyanın En Büyük Mucizesi Adlı Kitabından
  7. İnsan hayatındaki boşluları doldurmak için yaşayan ve öldüğünde söz konusu boşlukları bomboş durandır. İnsan, yaşanmamış hayatlar biriktirmekle ömrü geçendir. Başkalarının hayatlarını, düşüncelerini yaşar durur. Ne zaman kendimizi yaşayacağı aklına bile gelmez. Zira basit yaşamak kolay gelir insana ve kolaydır da. İnsan, ölümlerden hayat devşiren, yaşam büyütendir. Her ölümle hayatımıza hayat katarız, gizlice, utanarak ama her seferinde. İnsan, Rabbine karşı tüm renkleri ile çırılçıplaktır. Yine de insan Rabbinden bir şeyleri saklayabileceğini sanandır. İnsan, ne kadar günahkâr olursa olsun Rabbinin kendisini bağışlayacağına dair bir gönlünde bir umudu olandır. İnsan, ikinci el hayatlar yaşayandır. İnsan, yalnız, yapayalnızdır ki tüm hayat koşusu ve uğraşı bu yalnızlıktan kurtulmak içinidir. İnsan, hayata tutunmak için hiç akla gelmedik uğraşlar üretendir. İnsan, diğerlerine rağmen Ben merkezli yaşayandır. İnsan, meleğe karşı şeytana yakın durandır. İnsan, koskoca dünyaya karşı küçücük, aciz adet hiç konumundadır. Durum böyle iken içerisinde Tanrı olma arzusu da vardır. Zıtların birleşimi bu olsa gerek. İnsan, günahla açıklanamayan bir yakınlık kurabilendir. İnsan, suçladığı insanlar gibi davrandığının farkına varamayandır. İnsan, putlarını kendi icat eden ve gönüllü tapandır. İnsan, dünün doğmuş çocuğu, yarının doğacak çocuğudur. Dün ve yarın düşüncesi insanın bugünü unutmasına, anı yaşamasına engeldir. İnsan, kendi tünelinde sürekli haykırandır. İnsan, kendini Allah’a yakın hissetmesinin hemen akabinde Şeytan ile dostluk kurabilendir. İnsanın, değiştiğine inanması kendini kandırmasıdır ve bu kandırmaya insanoğlu dünden razıdır. İnsan, sürekli ölümler ve doğumları arasında gider gelir. Bu ölüm ve doğumlar insanı inşa eder. İnsan inşa olabilen bir varlıktır, kendisi tarafından. İnsan, insan olmaktan çıkabilen bir varlıktır. İnsan, her şeyi yitirdikten sonra kalandır. Dolayısı ile sen yitirdiklerinden sonra en dipte kalanlarsın. Yitiremediklerinsin. İnsan, bir türlü hayatı anlayamadığı halde yaşamadan edemeyendir. İnsan, insana hasrettir. İnsan, kendini başka bir insanda yani aynada tanıyandır. İnsanın, içindeki sonsuzluk özlemi ve sürekli gitmek arzusu, Rabbine olan özleminin dile gelişidir. Aslında insan Rabbine dönük yaşar, her adımda O’na koşar da bilmez. İnsan, aniden ölüverendir. Sulhi Ceylan
  8. delifırtına şurada bir başlık gönderdi: Karikatür
    Ben olsam sigortada isterdim mutlaka...
  9. offffff biliyordum ya biliyordummmm, kaç saattir uygun bi avatar arıyorum bulamıyorum...yakalandım işte!!!
  10. Mümkün olduğunca güvenli bir kamp alanı seçtikten sonra, bazı temel güvenlik kurallarını göz önüne almalısınız. Yaktığınız ateşten iyi havalandırılmayan toprak fırınlara kadar birçok yerde tehlike gizlidir. Hijyene önem vermeyi unutmayın ve asla çadırın içinde yemek yapmaya kalkmayın. Kumaş kolayca tutuşacağı için yangın çıkarabilirsiniz. ve diğer hastalıkların çok çabuk Ayrıca içerde yanan alev oksijenin azalmasına ve karbon monoksit gibi zehirli gazların ortaya çıkmasına yol açabilir. Bu yüzden çadırınızı ya da kaldığınız diğer barınakları iyice havalandırın. Buzdolabı ve lavabo olmayan kamp yerlerinde gıda zehirlenmelerinin oluşabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Kamp çevresinde güvenlik * Eğer bir geceden daha uzun süre konaklayacaksanız kamp yerini mümkün olduğunca güvenli kılmalısınız. * Kazalar genellikle gece olur; tuvalete kalktığınızda ateşin kalıntılarına basabilir, nehre düşebilir ya da karanlıkta kaybolup çadıra dönemeyebilirsiniz. * Her şeyi iyi planlamalı ve gerçekleşmesi imkânsız görünen kazalara karşı bile önlem almalısınız. * Su aldığınız yere bir güvenlik kazığı çakmalısınız. Kamp tuvaleti nasıl yapılır? Sadece uzun süre kalacağınız yerlerde ya da grup çok kalabalıksa lağım çukuru kazın ve bu çukuru sadece katı atıklar için kullanın. Hazırlayacağınız tuvalet, rüzgâr altında olmalıdır. Her kullanımdan sonra içine bir miktar toprak serpiştirin. Asla kimyasal madde atmayın. Bu maddeler pisliğin doğal olarak parçalanmasını engeller ve daha kötü kokmasına sebep olur. Kazdığınız geniş çukurun bir yerini küçük tuvaletinizi yapmak için belirleyin. Ayrılırken çukuru doldurmayı unutmayın. Tuvalet kutusu İnsan pisliğini gömmenin yasak ya da sakıncalı olduğu yerlerde kapaklı bir kavanoza bir naylon torba yerleştirerek portatif bir tuvalet yapabilirsiniz. Torbanın içine biraz çamaşır suyu koyarak kokuyu azaltmanız mümkündür. Kutuyu sadece katı atık için kullanın. Çamaşır yıkamak Elbiseleri temiz tutarak hem yalıtkanlıklarını hem de hijyeni korumuş olursunuz. * Tropik bölgelerde elbiselerinizi her gün yıkamalı, temiz ve kuru bir kat giysiyi de gece giymek için saklamaksınız. * Soğuk iklimlerde sadece çorap ve iç çamaşırlarınızı yıkamanız yeterlidir. Elbiseleriniz yırtıldığında hemen onarmalısınız, yoksa hasar büyüyerek elbisenin giyilmez hale gelmesine sebep olabilir. * Temiz ve tamir edilmiş elbiseler zor durumlarda size moral de verir. * Su kaynağınıza deterjan dökülmemesine dikkat edin. * Leke çıkarmak için taşa sürterek çamaşır yıkarken düğmeleri kırmamaya ve fermuarları bozmamaya dikkat edin. Kişisel temizlik Temizlik malzemelerinizin tümünü bir çantada taşıyın. Böylece hiçbirini kaybetmezsiniz ve kirlenmelerini engellemiş olursunuz. Temizlik takımını kullanırken, malzemelere rahatça ulaşabilmek için çantayı yakındaki bir ağaca asın. Ayrıca genel kullanım için büyükçe bir havlu bulundurun. Bu havluyu gerektiğinde parçalayıp birçok farklı amaç için de kullanabilirsiniz. Doğal temizleyiciler Atkestanesi yaprağı Ilık suda ezeceğiniz atkestanesi yapraklarını sabun olarak kullanabilirsiniz. Yaprakların hafif antiseptik etkisi de vardır. Çilek Dişlerinizi temizlemek için çilekle ovuşturabilirsiniz. Odun külü de diş macunu ya da sabun olarak kullanılabilir. Çevreyi korumak * Sabun parçalarını, yiyecek artıklarını ve diğer atıkları su kaynağınızdan uzak tutun. * Banyo yapacağınız ya da bulaşık yıkayacağınız zaman akıntı aşağı bir yeri kullansanız bile sizden daha aşağılarda kamp kuran insanların olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. * Çadırı uzun süre aynı yerde kurulu bırakmayın ki altındaki otlar tamamen ölmesin. * Barınak yapmak için kullanmayacaksanız çevrenizdeki bitki ve ağaçlara dokunmayın. * Yeni bir çukur kazmak yerine, varsa daha önce kullanılmış ateş çukurlarını kullanın. * Özellikle kuru bölgelerde çalı ya da orman yangını çıkarmamaya özellikle dikkat edin. * Ayrılırken tüm çöplerinizi yakın ve kalan artıkları yanınızda götürün. * Lağım ve ateş çukurunu doldurmayı unutmayın. * Ayrılırken geride hiçbir şey bırakmamaya özen gösterin.
  11. Kadınlar mı erkekler mi daha çok kedilere benzer? Genelde kedilerin kadınlara benzediğini söylerler fakat biz sizin için kedilerin belli başlı özellikleri ile erkeklerin en belirgin özelliklerini bir araya getirdik. Tüyoları okuyun ve siz karar verin… Kedilerin tüyleri tüm eve ve giysilerinize bulaşır. Erkeklerin de öyle, başta banyo olmak üzere evin hemen her yerinde saçlarını bulabilirsiniz. İkisi de aşırı derecede keyfine düşkündür, rahatsız edilmekten hoşlanmaz. Evin baş köşesi onlara bu keyfi sağlayan tek yerdir. İkisi de uykuya düşkündür, boş buldukları her anı uyuyarak geçirmek ister Kediler de erkekler gibi uzun süren oyunları sevmez sıkılırlar… İkisi de gerçek huzuru evde bulur Erkeklerin de kedilerin de önüne sevdiği yemeği koyarsanız sizi eğlendirir, sizinle eğlenir. İkisi de evde uzun süre kalan misafir sevmez. İkisi de sizi bir başkasından kıskanır, direkt söylemese de belli belirsiz trip atar İkisi de şımartılmayı sever ama zorlamamakta fayda var, sıkılırlar…
  12. delifırtına şurada cevap verdi: kaan_bebeto başlık Fan Club
    http://www.youtube.com/watch?v=2D2jkKde8ZU&feature=related Huzur içinde yat... :clover:
  13. ERKEĞE: KADINA: OLDU GÜZELİM...
  14. ''Bütün dünyayı kucaklamak istedim, kollarım yetmedi'' Özdemir Asaf (11 Haziran 1923-28 Ocak 1981 ) Saygı ve Sevgiyle... :clover:
  15. delifırtına şurada cevap verdi: femalexx başlık Forum Oyunları
    aşk'a inancını yitiren her kadının arkasında, başarılı bir erkek vardır.!
  16. İsimlerinin yanlış söylenmesini seksi buluyorlar herhalde... Sülümannnnn...
  17. Düşündüm düşündüm bişey bulamadım, bugün ders boş geçmiş...
  18. Dedim: Kendimi çok günahkâr hissediyorum. Dedi: Az günahın olduğu içindir. Çok günahın olsaydı hissetmezdin. Günahlarınla çepeçevre sarılır, günahsızlığı unuturdun. Dedim: Sen nasıl hissediyorsun? Dedi: Günahsız. Benimki savunma psikolojisi. Yoksa yaşamaya devam edemem. Zira günahlarım dağları aştı. Kendimi günahsız hissetmek zorundayım. Dedim: Günlerim ızdırap yüklü, her geçen gün artan yüklerimden ötürü sırtım daha fazla bükülüyor, yere yakın oldum. Dedi: Zaman kavramı tamamen izafi. “An” dediğim an, “an” yoklukta buluşmakta. “Şimdi” her an geçmişe karışıyor. Zaman mefhumu tecrübe edinebilmek için işimize yarayabilir. Hayata tutunmak için düşmemiz gerekir. Düşmeyen kalkmayı da bilmez. Dedim: Bu yaşamak dediğinde nedir? Nefes alır olmanın bir anlamı olmalı? Dedi: Yaşamak, kâinatın kalbinin atışını kendi kalbinde hissetmendir. Âlemde cari olan seramonide bir nota olduğunun farkında olmandır. Ama sadece bir nevâ notası. Yağmur damlalarını yüzünde hissettiğinde, damlaların üstündeki KÜN emrini okumandır. Aklını yırtacak kadar gerip de kalbine dönmendir. Yaşamının kimsenin umurunda olmadığını bildiğin halde nefes almaya devam etmendir. Velhasıl yaşamak, mesafelere hayat katan bakışı bir ömür aramandır. Dedim: Bu çok zorlu bir iş… Dedi: Yaşamak zoru seçmektir. Her nefes, karanlığa karşı üflenen bir notadır. Dedim: Hayat neden bu kadar zor? İnsanlar neden menfaat merkezli bir hayatı seçiyorlar? Dedi: İnsan esma terkibidir. Kimde hangi isim (esma) baskındır bilinmez. Göz senin gözün, bakışını yücelt. Perdenin arkasını görmeye çalış biraz da. Sürekli sana gösterilenlere nazar etmekten bıkmadın mı? Bilmez misin hakikati gören göz, görmez olur ağyarı? Ağyar ile perdelenen gözler, kaldıramaz esrar perdesini. Bil ki bu perde de senin gözünde. Yoksa dışarıda arama. Hayat kime göre zor? Önce bunu tespit etmelisin. “Kaderin üstünde bir kader vardır”, ama sen göremiyorsan gözlerini kapatmalısın. Gözlerini kapatman gerekenlerin ne olduğunu biliyorsun değil mi? Dedim: Kapalı konuşuyorsun. Çözemiyorum sözlerini. Dedi: Yüzyıllardır filozofların uğraştığı ve her birinin farklı cevap verdiği meselelerle uğraşıyorsun. Cevabı akılda değil kalpte bulabilirsin ancak. O halde filozoflara değil de ariflere bak biraz da. Aklı olanları değil, kalbi olanları dinle. Kalbi kalple buluşmuş olanları gözle. Dedim: Ya aşk… Aşk neresinde bunların? Dedi: Aşk varoluş sebebindir. Aşk; üç harf, tek hece ama unutma ki en uzun kelimedir aynı zamanda. Ve aşk, gönül inkılâbındır. İnkılâbın seni bekliyor ama beklenildiğinden habersizsin. Çağır aşkı artık kendine. Aşkı kendinden kendine çağır. Ses ver kendine. Kulak ver özüne. Sadece kulak kesil sesime. O’nun sesine. Dedim: Aşk olsun o halde. Dedi: Aşk olsun demekle aşkın kendini gösterdiği görülmüş şey değil. Gerçek âşık, kendi kanıyla abdest alandır. Hak etmezsen, bedelini ödemezsen aşk seni bulmaz. Bedeli senin kendi kanın unutma. Bunu göze almadıkça bu meydana girmeye yeltenme. Bu meydanda nice başlar kesilir de haberin olmaz. Dedim: (sustum, sükût sahillerini dövüyordu dalgalar) … Sulhi Ceylan
  19. delifırtına şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Forum Oyunları
    Kim nerdeyse nerde, bundan banane.
  20. Hatırlanmak istemiyorum, mümkünse hiç bir şarkı.
  21. delifırtına şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Forum Oyunları
    Bir daha görünmezdim.
  22. delifırtına şurada cevap verdi: Radya başlık Forum Oyunları
    Tanımsız

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.