Efendi Türkler tarafından postalanan herşey
-
MASONLARIN VE DARWİNİSTLERİN KARANLIK İTTİFAKI ;
"Ergenekon" tertibi Mossad'ın işi olmasın! "Niye açıklamıyorsunuz?" dediler. Sonunda "Al size açıklama" der gibi dev bir iddianamenin fiziki ve şekli bütün boyutları açıklandı. Görmedik ama söylendiğine göre tamı tamına 2 bin 455 sayfaymış. Departman departman bilmem kaça ayırmışlar. Deliller öbek öbek ağzı bağlı torbalar halinde yığılmış ortaya yere. Şu kadar operasyon yapılmış. Şu kadar insan dinlenmiş. Şu kadar da gizli tanık sağlanmış. Milyonlarca sayfa telekulak kaydı yazılı belgeye dönüştürülmüş. Bu hummalı ve büyük çalışmanın sonucunda da bilmem şu kadar kişi tutuklanmış! İddialar, ithamlar ve iftiralar! Resmi söylemlerin dışında ne iddialardan ne de mahkeme kararına rağmen sayfa sayfa iktidardan beslenen gazetelerde yayımlanan ifadelerin doğruluğundan haberimiz var! Ancak ileri sürülen iddiaların, sanıklara yüklenen suçların ve üst üste yapılan tutuklamaların kamu vicdanını güçlü bir biçimde rahatsız ettiğinden haberimiz var. Kuşkusuz yapılan haksızlık ve hatalarla kendilerine karşı yapılmadığı sürece ilgilenmeyenlerin çoğunlukta olduğu da biliniyor. Onlar, olan bitene "Bu kadar kusur kadı kızında da olur" edasıyla yaklaşmaktadırlar. İktidar yanlısı medya tam da bunu yapıyor. Kuruların yanında azcık yaş da yanacaktır imajını yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Yapılan operasyon ve tutuklamalardan daha çok, yaşanan süreçte iktidar yanlısı medyanın tetikçi gibi hareket etmesi, Türkiye'yi korku cumhuriyetine çevirmiştir. İktidara yönelik eleştirel tavır içinde olan herkeste "Kapının düğmesine ne zaman basılacak" kaygısı yaratılmıştır. Yapılan her tutuklamanın ardından iktidar medyası "Operasyonun medya ayağı ya da falan yönü eksik kaldı" türünden başlıklar atmışlardır. Yıllara sarkan tutuklama, takip edilme, kayıt etme ve kontrol altına almalarla iktidar muhaliflerinin sindirilmesi sağlanmıştır. İddialar ve iddianame! Başsavcı Engin'in açıkladığı kadarıyla iddianamede suçun her çeşidi var. Yalnız suç değil gerçekte iddialar arasında tarih, efsane, terör tanımı, komplo, entrika, cinayet, suikast, komplo, devlet yıkma, hükümet devirme, askeri itaatsizlik, ayaklanma çıkarma, tahrik gibi suçun her çeşidi mevcuttur. İddialar, iftiralar, suçlamalar ile ithamlar iç içe girmiş durumdadır. İddialar arasında yok yoktur! Birbiriyle ilgisiz olayları birbirine ekleyerek, çok daha içinden çıkılmaz ve karmaşık örgüt icat etmek Türkiye'de her zaman mümkündür. Bu ülkede olan biten her şeyi bir tek nedene indirgemek sonra da bunu dış mihraklara bağlamak gelenektir. Günah keçisi ilan etmek ve suçu ihale etmek derin düşünce sahibi olmayanlara çok kolay gelmektedir. Bir zamanlar ülkede olup biten her şeye bu Sabetaycıların, Masonların, komünistlerin, faşistlerin işi denirdi. Galiba bundan sonra da her türlü kötülüğe "Ergenekoncuların işi" denilip geçilecektir. Mahkemeye sunulan iddianamenin içeriğinde yer aldığı öne sürülenler -yasak olmasına karşın- yine iktidar yanlısı basına sızdı. Bu sızıntı bilgilere göre iddialar arasında Agarta adlı tarikat tipi bir yapılanmadan söz ediliyor. Buna bir çeşit Türkiye usulü "Tapınak Şövalyesi" örgütlenmesi de denilebilir. Bu efsaneye de birileri ciddi ciddi yer vermiş. İddia edildiğine göre bizzat iddianame "Ergenekon" yapılanmasını tarihini 600 yıllık bir tarikat örgütlenmesi olarak Agarta'yla ilişkilendirmiş. Böylece karşımıza Tibet ve Orta Asya gelenekleriyle başlayan Göktürk, Uygur ve Hun masallarında yer alan efsanevi bir yeraltı organizasyonu olan bir çeşit yeni "Ergenekon" çıkarılmıştır. Açıklamalardan anlaşılıyor ki, Ergenekon'un yalnız dişi kurdu "Asena" sı eksik! Komplo Mossad'ın işi olmasın! İddianamenin dayandığı belgelerin ilk kaynağı bugünlerde Kanada'da "Hahamlık" yapan Tuncay Güney adlı bir adamdır. İlk kez böyle bir örgüte ait belgeleri Emniyet makamlarına veren kişinin bu adam olduğu biliniyor. Acaba bu hahamın Mossad ajanı olup olmadığı konusunu birileri araştırmış mıdır? Bu zat şimdi Kanada'da yaşıyor. Kanada, son zamanlarda İngilizlerin Anadolu'yu işgalinin daha fazla özgürlük getireceğini söyleyenlerin iki buçuk saat içinde İngilizlerin de yardımıyla vatandaşlık hakkı kazandıkları bir ülkedir. Bu durumda işin içinde doğrudan Mossad'ın, biraz CIA'in, azcık da İngiliz MI5'in olmadığını kim garanti edebilir? Düşünmeye ve irdelemeye değmez mi? "Ergenekon" adı verilen davayla ilgili olarak yapılan her açıklama kafaları biraz daha karıştırmaktadır. Abartılı yorumlar, şişirilmiş iddialar ve iç içe sokulmuş olaylar kafalardaki sorulara cevap vermeye değil karıştırmaya yarıyor. Türkiye'de kafaların karışık olmasının Mossad'ın ülkesinin şu sıralarda işine gelir mi? İran'a yönelik saldırı hesapları içinde olan İsrail'in bu sıralarda Türkiye'de kafaların karışık olmasında yararı olabilir! Düşünmeye değer...
-
Yurdumuz da ilk mason locosunu kim acti?
İşte ünlü İslamcı masonlar Soner Yalçın'dan çok tartışılacak bir yazı daha: hangi din adamları masondu? İŞTE O YAZI Dinci basının nakaratı günlerdir sürüyor: "Masonlar düğmeye bastı!" "Laiklik mitinglerinin arkasında mason locaları var!" "Başörtüsü yasağını mason biraderler savunuyor!" Hiçbir belge ve bilgiye dayanmadığı halde bu iddiaları sürekli tekrarlayan dinci basın, bu topraklara masonluğu kimlerin getirdiğini; önde gelen bazı din adamlarının mason olduğunu biliyor mu? Sürekli alıntı yaptıkları, mücadelesinden övgüyle bahsettikleri bazı "İslamcı mücahitlerin" mason localarına kayıtlı olduğundan haberdar mı? Başörtüsü konusunda mason din adamlarıyla aynı görüşte olduklarını tahmin edebiliyorlar mı? Tarihleriyle yüzleşmeye hazırlar mı? İşte soruların yanıtları... BUGÜN Türkiye de başörtüsü merkezli tartışmaların benzerini tam 100 yıl önce Osmanlı nın gazete ve dergileri de yaptı. 23 Temmuz 1908 tarihi, kimilerine göre sadece II. Meşrutiyet in ilanıdır; kimilerine göre ise bir burjuva devrimidir ve Kemalist devrimlerin temelidir. II. Meşrutiyet, Osmanlı nın siyasal ve kültürel hayatında köklü dönüşümlere neden oldu. En büyük devrim ise kadının toplumsal hayattaki yeri konusunda oldu. Kadın sokağa çıkmaya, çalışmaya, dergi/gazete çıkarmaya, dernekler kurmaya, dükkánlar açmaya, sinemaya-tiyatroya gitmeye başladı. Bu durum tartışmaları da beraberinde getirdi. Dönemin yayın organlarında kadın merkezli tartışmalar oldu. Üç grup vardı: Batıcılar, Türkçüler ve İslamcılar... Musa Kazım Efendi ÖRTÜNMEYİ SAVUNAN MASON DİN ADAMI İslamcılar, kadınların evden çıkmalarından hiç hoşnut değillerdi. Bunlardan biri de, Şeyhülislam Musa Kázım Efendi ydi: "Şeriatımızda emredilen şeylerden biri de Müslüman kadınların kendilerine mahrem olmayan kimselerden örtünmeleridir ki; o da saçları dahil vücutlarını ziynetten (süsten) arındırılmış bir şeyle, şehveti celp etmeyecek bir elbiseyle örtmekten ibarettir." "Eve ait vazifeleri kadına, ev dışındakileri kocaya yüklemek gerekir. Bunun aksi olamaz." "Bir de kadınların yaratılış gayeleri, onların sırf dünyaya çocuk getirmeleri ve o çocukları terbiye etmelerinden ibarettir." "Çok kadınla evlilikte, insanlığa ve medeniyete aykırı bir şey yoktur." (Sırat-ı Müstakim, sayı 1, 2, 3; yıl 1908; Aktaran İ. Kara, Türkiye de İslamcılık Düşüncesi, I) Bu sözlerin sahibi Musa Kázım Efendi (1858-1920) bir Şeyhülislam dı. Ve aynı zamanda masondu. Osmanlı nın "ilerici partisi" İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesiydi. Nakşibendi ydi... Türkiye nin en büyük mason kuruluşu, "Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Mason Locası" belgelerinde, mason olan ünlü din adamları arasında sadece Şeyhülislam Musa Kázım Efendi yoktu. Üç şeyhülislam vardı... Mustafa Sabri Efendi Osmanlı Devleti nin 118. Şeyhülislamı Mehmed Ziyaüddin Efendi (1846-1917) de masondu... Mason şeyhülislamlardan biri de Mustafa Sabri Efendi (1869-1954) idi. Kadınların bırakın çalışmasını, tek başına sokağa çıkmasına bile karşıydı. Yani, kadın toplum hayatı içindeki yeri konusunda "mason biraderi" Şeyhülislam Musa Kázım Efendi ile aynı görüşteydi. Ama ayrı oldukları konular da vardı: "Biraderi" Musa Kázım Efendi nin üyesi olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti ne muhalifti. Hürriyet ve İtilaf Fırkası nın üyesiydi. Bu farklılığı yazmamın nedeni var: Dinciler, tüm masonları aynı siyasal görüşte sanıyor! Bunun örneklerini görmeye devam edeceğiz... Bugün birçok masonun, "biraderleri" Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi nin şu görüşlerini öğrendiklerinde çok şaşıracağına eminim: "Benim elimden gelse Türkleri Arap yaparım, diğer Müslümanları da. Bunların vaktiyle Araplaşmadığına da çok eseflenirim. Arap dili, ne Türk diliyle ne de Çerkez diliyle kıyas kabul etmeyecek derecede üstünlüğe sahip olduğundan, insanın, milliyetin küçüğüne sahip olup da onunla iftihar edeceğine büyüğüne sahip olarak onunla iftihar etmesi daha kárlı ve makul olur." (Yarın Dergisi, 14 Nisan 1930) Bu düşüncede bir din adamının, Kuvayı Milliyecilere karşı fetva vermesine, Sevr Antlaşması nı savunmasına şaşırmıyorsunuz. Ve dolayısıyla Mustafa Kemal in, Şeyhülislam Mustafa Sabri yi 150 likler listesine koyup yurtdışına kovduğunu da anlayabiliyorsunuz. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Türkiye deki Gümrük ve Tekel Bakanlığı ve Başbakanlık yapmış olan Suat Hayri Ürgüplü nün babasıydı. Başbakan Ürgüplü de masondu. İşin garip yanı, kardeşi gibi, siyasetle ilgilenen ve Demokrat Parti den milletvekili olan Münip Hayri Ürgüplü nün de ağzından İslam, Müslümanlık vb. sözcükler düşmezdi! Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Mason Locası belgelerinde, mason olan din adamları listesi; Müderris Mahmud Esad Efendi, Berlin Sefareti Başimamı Mustafa Hafız Şükrü, Sefaret İmamı Haşim Veli, bir dönem Darülfünun da rektörlük yapan Babanzade Ahmed Naim Bey dile sıralanıyor. Bu isimler öyle sıradan kişiler değildi. Örneğin; Babanzade Ahmed Naim Bey (1872-1934), siyasal İslamcı düşünürlerin önde gelen isimlerindendi. İslamcı fikir hayatının oluşmasında büyük payı vardı. Milliyetçiliğe karşıydı: TÜRKLÜK DEĞİL MÜSLÜMANLIK ÖNEMLİ "İrşadlarınız, hizmetleriniz Türklük adına değil Müslümanlık adına olsun. Türkler hitabı yerine daima Müslümanlar hitabını kullanınız. Cengiz in yasasını bilmek, İlhan ın yurdunu tanımak, Altınordu yu anmak bize lazım değil. Bize Muhammed in şeriatı, İslam yurdunu, İslam mücahitlerini bilmek, tanımak lazım gelir." (Ahmed Naim, İslam da Dava-yı Kavmiyet. s. 18) Laikliğe karşıydı: "Hükümeti, dini korumak ve emirlerini yerine getirmekle şeran vazifeli bilen halkımız, hükümetin bu vazifeden imtina ettiğini hoş gördüğü gün, diğer dini vazifelerini de buna bağlı olarak ahlaki davranışlarını da, içtimai vazifelerini de ihmal eder." (Sebilürreşad Dergisi, 1918) Siyasal İslamcı Babanzade Ahmed Naim, son devrin mutasavvıflarından Fatih Türbedarı Ahmed Amiş Efendi nin de damadıydı. Sebilürreşad Dergisi nin yazarlarındandı. Sebilürreşad Dergisi deyip geçmeyiniz, bugün yayın hayatını sürdüren dinci gazete ve dergilerin temeli orasıdır! Peki, Sebilürreşad nasıl doğdu? Ve masonlarla ne ilgisi vardı? Dinci basının arkasındaki masonlar Sebilürreşad, "Müslümanların uyandırılması ve yüceltilmesi için" çıkarıldı. Derginin adı konusunda Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa bir teklifte bulundu: "Kuran dan bir sayfa açalım, ne isim çıkarsa oradan alalım." Besmeleyle bir sayfa açtı. "İttebiuni ehdiküm Sebilürreşad" ayeti çıktı ve isim bulundu: Sebilürreşad. Abbas Halim Paşa Aralıklarla da olsa 1908 den 1965 yılına kadar yayımlanan dinci Sebilürreşad ın mali kaynağı Kavalalı Ailesi ydi. Osmanlı nın son yıllarını okuduğunuzda karşınıza sık sık "Sadrazam Mısırlı Said Halim Paşa"; "Vezir Mısırlı Halim Paşa"; "Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa" gibi "Mısırlı Paşalar" çıkar. Ancak bu aile "Mısırlı" değildir! Kavala Ailesi nin atası ünlü Osmanlı paşası Selanik/Kavalalı Mehmed Ali Paşa ydı. Aile Mısır a hákim olduktan sonra "Kavalalı" adını bırakıp "Mısırlı" adını kullanmaya başladı. Sebilürreşad Dergisi nin isim babası ve finansörü Abbas Halim Paşa, Kavalalı Mehmet Ali Paşa nın torunu; Abdulhalim in oğluydu. Said Halim Paşa Abbas Halim Paşa nın ağabeyi ise ünlü bir isimdi: İttihat ve Terakki döneminde, dört yıl (1913-1917) sadrazamlık yapan Said Halim Paşa. Sadrazamlıktan önceki görevi, İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Sekreteri ydi; yani öyle sıradan bir İttihatçı değildi. Kardeşi Abbas Halim Paşa ise İttihat ve Terakki döneminde önce Bursa Valisi, sonra Nafia Nazırlığı yaptı! Ne diyor siyasal İslamcılar: "İttihatçıların arkasında masonlar vardır!" Sanki dinci Sebilürreşad ın arkasında yoklar. İslamcı Sebilürreşad ın yazarı Sadrazam Said Halim Paşa (solda) aynı zamanda masondu! (İlhami Soysal, Türkiye de ve Dünyada Masonlar, s. 380.) İngiliz kaynaklara göre iki kardeş de masondu: İngiltere nin İstanbul Büyükelçisi Sir G. Lowtherin, İngiltere Dışişleri Bakanı Sir C. Harding e gönderdiği "gizli" mahreçli raporlarda, İttihatçı-Yahudi ve Mason ilişkisini isim isim anlatmaktadır. (Prof. Eli Kidor, "Arabic Political Memories and Other Studies" Londra 1974; Aktaran, Gündüz Gazetesi, 19.5.1998.) Durun bitmedi. Ailece masondular! Abbas Halim Paşa ile Said Halim Paşa nın babaları Prens Muhammed Abdülhalim Paşa da mason idi. Üstelik Fransız Yüksek Şûra (Büyük Doğu/Grand Orient) üyeliğine kadar yükselmiş önemli bir masondu. Mason olmakla kalmadı; 1861 de Fransa Maşrık-ı Azam ından patent alarak, "Şûra-yı Ál-i Osmani" adında Osmanlı locasını kurdu!.. Türkiye deki masonlar aynı zamanda iyi bir Müslüman dır. Ama gel gör ki dincilere bunları anlatmak zordur. "Mısırlı" ailesinde mason çoktu: 1909 da kurulan Türkiye Büyük Locası nın kuruluşuyla ilgilenmesi için Avrupalı "büyük üstadlar" kimi görevlendirdi dersiniz: Mısırlı Prens Aziz Hasan Paşa yı! Yani Abbas Halim Paşa ile Said Halim Paşa nın amcaoğlunu... Sadrazam Said Halim Paşa, Sebilürreşad da bakın neler yazdı: "Müslümanların kurtuluşu ve saadeti onların tam olarak İslamlaşmalarındadır." (Aktaran Kara, cilt I s 114) "Osmanlı siyasi birliği, Avrupa Hıristiyan hükümetlerinde olduğu gibi milliyet esasına değil, İslam birliği ve kardeşliği esasına dayanmaktadır. (...) Kanun-u Esasi mizi seçerken çok aldanmış olduğumuzu itiraf etmemiz lazım gelir." (İbid s. 144-145) Sadece Sebilürreşad ı desteklemediler. Abbas Halim Paşa, Prof. Ömer Ferit Kam gibi "İslamcı düşünürleri" eğitim öğrenim için Avrupa ya gönderdi. Mehmet Akif Ersoy un Mısır daki finansörüydü. İlginçtir: Her taşın altında mason parmağı arama paranoyaklığı Sebilürreşad ile Türk basınına girdi. Sebilürreşad hem masonlardan para aldı hem de her taşın altında mason aradı! Dün bugünden farklı değil. Dinci gazeteler masonları önce en yakınlarında aramalıdır! Soğuk savaş ürünü İlim Yayma Cemiyeti, Komünizmle Mücadele Derneği ve Aydınlar Ocağı kadrolarına bakmalıdırlar. İşe, İlim Yayma Cemiyeti başkanlığı yapmış, hac ticaretiyle ilgilenmiş ve bu arada 9 Kasım 1967 tarihinde Murad Locası na kaydolmuş bir dinci kardeşleriyle başlayabilirler. Bu kesmezse, dinci önderlerinin hayatlarını incelesinler. Hadi ikisini biz yazalım. Mason İslamcı lider DİNCİ Sebilürreşad ın káğıdı ve parasının nereden/kimlerden geldiği ortada. Bunu öğrendik... Peki... Bu derginin düşünce ideoloğu kimdi: Cemaleddin Efgani... Cemaleddin Efgani Said-i Nursi, Mehmet Akif, Eşref Edip, Şemsettin Günaltay, Said Halim Paşa gibi dergi yazarları en çok ondan etkilendi. Cemaleddin Efgani ve öğrencisi Muhammed Abduh un makaleleri Sebilürreşad da sık sık yer aldı. Ama nedense "Doğu nun Çırpınan Şahini" Efgani ve öğrencisinin gizli kimlikleri bu yayınlarında pek geçmedi... Oysa... Cemaleddin Efgani masondu! Kahire deki Şarkın Yıldızı Locası na 7 Temmuz 1868 de girmişti. Numarası 1355 idi. "Mısır da kurulan mason localarının başına Cemaleddin Efgani ve ondan sonra Muhammed Abduh getirildi. Bunlar Müslümanlar arasında masonluğun yayılmasına çok yardım ettiler." (Yahudilik ve Masonluk s. 350) Muhammed Abduh "Efgani nin talebesi Abduh gibilerin kimler tarafından destek gördüğüne dair zamanında İngiltere nin Mısır sömürge Valisi Lord Cromer in söylediği şu söz ibretliktir: Kuşkusuz İslami reformist hareketin geleceği Şeyh Muhammed Abduh un çizdiği yolda ümit vaat ediyor. Ve o yolun yolcuları Avrupa nın her türlü yardım ve teşviklerine layıktırlar." (M. Muhammed Hüseyin, Modernizmin İslam Dünyasına Girişi, s. 9192) Mason Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de, Abduh ile ilgili şunları söyledi: "Üstadi Efgani vasıtasıyla, masonluğu Ezher e idhal (sokan) eden odur." (M.Sabri Efendi, Mevkıfu l-Akl ve l-ilm ve l-Alem, Beyrut 1314, c. I s. 133)" (21.10.2004) Tarihte sürpriz çok! Cemil Meriç "Umrandan Uygarlığa" kitabında şöyle yazdı: "Zavallı Türk intelijansiyası! Kimlerin peşinden gitmemiş. Düşmanları dost, dostları düşman olarak tanımış. Peygamber in adını anmaya cesaret edemeyen bir Efgani yi Peygamber kadar saygıya layık görmüş." Bugün durum farklı mı sanki? Daha ayrıntılı bilgi isteyenler, "Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı/Efendi 2" kitabıma bakabilirler." Soner YALÇIN/Hürriyet
-
Yurdumuz da ilk mason locosunu kim acti?
yurdumuz da ilk mason locosunu kim acti? 305 yil evvel 6 Subat 1695 Pazar gunu culûs eden/tahta cikan Ikinci Mustafa Osmanli pâdisahlarinin yirmi ikincisidir. Dorduncu Mehmet (Avci Mehmet)'in buyuk oglu olan ve 5 Haziran 1664 Sali gunu Râbia Gulnûs Sultan'dan dogan Ikinci Mustafa, 22 Agustos 1703 Carsamba gunune kadar sekiz sene, alti ay, ondort gun saltanat surmustur. Orduy-i Humâyûna savas meydanlarinda baskumandanlik eden son pâdisah Ikinci Mustafa'dir. Kahramanligi yanisira hattat ve musIkisinas olan, "Ikbalî" mahlâsiyla siir yazan Ikinci Mustafa, meshur âlim Vânî Mehmet Efendi'nin talebisidir. 1703 yilinin 18 Temmuz gunu Sadrâzam Râmi Mehmet Pasa'nin tesvikiyle ayaklanan ikiyuz kadar Cebeci asker arasina bilahere Yenicerilerle medrese talebeleri de katilmis ve tarihimize "Edirne Vak'asi" diye gecen isyân sonunda hal'edilen/tahttan indirilen Sultan Ikinci Mustafa, bu olaydan sonra dort ay, sekiz gun yasayip 29 Aralik Cumartesi gunu vefat etmis, Yenicami'de babasi Dorduncu Mehmed'in turbesine defnedilmistir. Osmanli hânedânindan kadin-erkek pek cok kimsenin medfun bulundugu bu turbe ziyarete aciktir. Sultan Ikinci Mustafa'dan sonra ana-baba bir kardesi Ucuncu Ahmed culûs etmistir. 22 Agustos 1703 Carsamba gunu tahta cikan Sultan Ucuncu Ahmed'in saltanat yillari bizdeki Baticilik hareketinin baslamasi ve dunya masonlugunun yurdumuza hulûlu yonunden muhimdir!.. Gozlerimizi Bati'ya cevirdigimiz ve yalniz ordunun islâhi le Ronesansi gerceklestiren Avrupa'nin teknigine ulasacagimizi hayal ettigimiz o devrede Kont do Bonval adli bir sefîhe "Avrupa usulunde bir humbaracilar kuvveti' meydana getirmek vazifesi verilmis ve sonralari "Humbaraci Ahmed Pasa" diye anilacak bu sefîh, Fransiz masonlarina bagli ilk locayi Galata'da acarak pek cok gayrimuslim yanisira bâzi gaafil muslimleri de locaya kayda muvaffak olmustur ki, bunlar arasinda Ibrahim Muteferrika ile bilâhare Sadâret (Basbakanlik) makamina kadar yukselebilen Yirmisekiz-zâde Mehmed Said Pasa da vardir!.. Yurdumuzda ilk mason locasinin kurulmasina onculuk eden Kont do Bonval (nam-i diger: Humbaraci Ahmed Pasa) denilen sefîhin icyuzunu ortaya koyarak bize dusman ser kuvvetlerin kimleri kullanip Devlet-i Aliyye'nin basini yediklerini ibretle gorelim!.. Humbaraci degil, casus!.. Kont do Bonval'a "ordunun islahi" (!) vazifesi verilmistir ama, is bu uzman Turkce bilmemektedir!.. Yurdumuzda kaldigi onsekiz yila yakin zaman zarfinda da dilimizi ogrenmeye tesebbus etmemis, kendisine tevdi olunan "ordunun islâhi" gibi cok muhim ve mahrem bir ise aid raporlari Italyan donmesi bir kâtibe yazdirmis ve bu kâtip de, Fransiz elcisine casusluk etttiginden Kont do Bonval'in uzerine aldigi vazife ile alâkali butun tedbirler bizim elimize gecmeden evvel Fransizlar tarafindan ogrenilmistir!.. Bu olay, imparatorlugumuzun cokuntu devrinin ibret alinacak vukuati arasinda pek muhimdir!.. Ordunun islâhi gibi fevkalâde bir vazifeyi yuklenen ve Musluman oldugunu iddia ile Humbaraci Ahmed Pasa diye anilan bu Fransiz, acaba dilimizi ogremek kabiliyetinden mahrum mu idi? Yoksa kasden mi ogrenmedi veya ogrendi de, vazifesi icabi (!) ogrenmemis gorunup devlet sirlarini Italyan donmesi kâtibi vasitasiyla Fransilara ulastirdi?!.. Bizce bu ihtimaller (uydurmacasi: Olasilik) icinde en kuvvetlisi ucuncusudur... Zira, Humabarci Ahmed Pasa denilen sefîh, yurdumuzda gecirdigi onsekiz yila yikin zaman zarfinda Osmanli Imparatorlugu hizmetinde humbaracilik degil, dusman devletler emrinde casusluk yapmis ve Osmanli'dan aldigi maas ve saire yanisira Fransa ile Ispanya'dan elde ettigi tahsisati da "gevis getirmeden" yutmustur!.. Kont do Bonval veya Bonval Kontu Klod Aleksandr diye anilan ve bir Fransiz asilzâdesi oldugu soylenen bu sefîh, Petervaradin savasini muteâkib Avusturya'dan kacip yurdumuza siginmis ve Musluman olarak Ahmed adini almis, bilâhare kendisine Rumeli Beylerbeyi pâyesi verilmis, valilik etmis, vezir olmus ve boylece o cokuntu yillarinda gûya orduyu islâha me'mur bir "Ahmed Pasa" tureyivermistir!.. Nizameddin Nazif Bey'in kaydettigine gore: "Dogustan ahlâksiz ve tiynetsiz olan Humbaraci Ahmed Pasa, ihtiyarladikca zivanadan cikmis, isleri hafiften tutmus, vazifesini yan cizmis ve yabanci devletlere casuslukla vakit gecirmege baslamis, gunun birinde tekrar Hiristiyan olarak Fransa'ya kacmak sevdasina tutulmussa da, mel'anetleri zamaninda farkedilip 1747 yilinin 23 Mart gecesi oluvermistir." Ve Sonrasi... Fransa'ya gonderdigi gizli mektuplarda Musluman oldugunu, fakat yasi ilerledigi icin sunnet olmadigini itiraf eden bu sefîhin kabri Tunel'in Beyoglu civarindadir. Bekâr olan ve olumunde bir hayli servet birakan bu Humbaraci Pasa'nin butun mali mulku evlâd edindigi Suleyman Aga adli Milanolu bir donmeye kalmistir ki, Humbaraci'nin bu donme ile olan munasebetini sutunumuza gecirmekten hâyâ ederiz!!! Boylesine bir sefîhin Fransiz masonlarina bagli olarak yurdumuzda actigi ilk mason locasini daha sonraki yillarda Ingiliz, Italyan ve Polonyalilar hesabina kurulan diger mason localari takip etmis, bu arada Lord Rading adli Ingiliz elcisinin korkunc tahribati gorulmus ve bizde masonluk Tanzimat hareketiyle buyuk mesafe kat'edip Ikinci Mesrutiyetle hedefine ulasmistir!.. Humbaraci Ahmed Pasa, Ibrahim Muteferrika ve Yirmizekiz-zâde Mehmed Said Pasa gibi kimselerle baslayip, Mustafa Rasid Pasa, Kececi-zâde Fuad Pasa, Midhat Pasa, Namik Kemal, Sair Ziya Pasa, Ali Suâvi ve benzerleriyle devam eden masonluk, bilâhare Ittihad ve Terakki basindakileri hep icine almis ve Ittihatcilardan arta kalanlarla Cumhuriyet devrine intikal etmistir. 1935 yilinda Mustafa Kemal Pasa tarafindan kapatilan mason localari, Ismet Inonu'nun Cumhurbaskanligi'nda tekrar acilmis ve gunumuze kadar cesitli yan kuruluslariyla faaliyetini surdure gelmistir!..
-
ALEVILER NEDEN YÜRÜR?
Aleviler'den Başkent protestosu 9 Kasım 2008 Alevi Bektaşi Federasyonu’nun öncülüğünde Ankara’da düzenlenen “eşit yurttaşlık” mitingine katılmak için Türkiye'nin dört bir yanından Ankara'ya gelen yurttaşlar, sabahın erken saatlerinden itibaren Ankara Tren Garı’nda toplandı. Vatandaşlar, buradan gruplar halinde mitingin yapılacağı Sıhhiye Meydanı’na doğru yürüyüşe geçerken, katılımın yüksek olması dikkati çekti. Yurttaşlar yürüyüş boyunca “Sivas’ın ışığı sönmeyecek”, “AKP halka hesap verecek” sloganları attı. Mitingin yapılacağı Sıhhiye Meydanı’ndaki aşırı kalabalık nedeniyle alana girişlerin geciktiği gözlendi. Mitinge katılacak vatandaşlar, Sihhiye'deki miting alanına arama noktalarından geçerek alınıyor. Mitinge katılan vatandaşlar, Sihhiye alanında Atatürk posterleri, Türk bayrakları ve ellerindeki bağlamalarıyla hükümete olan tepkilerini dile getirdikleri gözleniyor. Mitinge çok sayıda siyasetçi, milletvekili ve sivil toplum örgütü temsilcisinin yanı sıra Sivas Madımak olaylarında hayatını kaybedenlerin aileleri de katıldığı görülüyor. Öte yandan, mitingin yapıldığı Sıhhiye Meydanı’ndaki yoğun güvenlik önlemleri de dikkati çekti. Çevrede bulunan yüksek binaların çatılarına keskin nişancılar yerleştirildi. EĞİTİMDE İŞKENCE Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı Fevzi Gümüş Alevilerin ortak talepleri hakkında açıklamalar yaptı. Son 6 yılda Alevilerin hiçbir zaman görmediği kötü muameleyle karşılaştığını ifade eden Gümüş sözlerini şöyle sürdürdü: "Aleviler, AKP iktidarı döneminde farklı bir politikayla karşılaşmadı. Biz AKP'nin bir kaç Aleviyi yanlarına devşireceğini biliyorduk. Başbakan’ın yaptığı iftar tamamen samimiyetsizdi. Zaten bunun arkasından da herhangi birşey gelmedi." Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı Fevzi Gümüş Türkiye'de Alevi çocuklarının eğitimde işkence çektiğini, AKP iktidarı döneminde Alevi köylerindeki cami yapımların hızlandırıldığını ve Alevilerin gerçek anlamda laiklik istediğini ifade etti.ANKA / hurriyet.com.tr
-
Türkiye hiçbir dönemde yolsuzluğu ve kanunsuzluğu kendisi için bir hak ve imtiyaz olarak gören böylesine lekeli bir iktidar tarafından yönetilmemiştir
Sabah-atv’de ipler Katar Emiri’nin elinde Gizli belgeler ortaya çıktı! RTÜK Yasası gereği, Sabah-atv’yi bünyesinde bulunduran Turkuvaz Medya’dan yasal üst sınır olan yüzde 25 hisse alan Katarlı Lusail’in azınlık hisse haklarını korumanın ötesine geçen haklara sahip olduğu ortaya çıktı. Lusail, şirket bütçesinin belirlenmesinde veto hakkına sahip. Lusail’in veto hakları Rekabet Kurumu kararında şöyle değerlendirildi: Lusail’in sahip olduğu veto haklarının yatırımın korunması amacını aştığı, Turkuvaz’ın kontrolünün Çalık Grubu’ndan, Çalık ve Lusail şirketinin ortak kontrolüne geçtiği kanaatine varılmıştır Yüzde 75’i Çalık Grubu’nda, yüzde 25’i ise Katar Emiri El Thani’nin kontrolündeki Lusail adlı bir şirkette bulunan Turkuvaz Medya Grubu’nda, Katarlı ortağın azınlık hissesine sahip olmasına rağmen, şirket yönetiminde yüzde 50’lik yönetim gücüne sahip olduğu ortaya çıktı. RTÜK Kanunu gereği, Turkuvaz Medya’da yüzde 25’in üzerinde pay sahibi olması yasak olan Katarlı şirket, kamuoyuna açıklanmayan “Hissedarlar Anlaşması”na konulan bazı maddelerle ortak yönetim hakkı ve gücünü elde etti. RTÜK Kanunu uyarınca, yabancı sermayeli bir şirket Türk özel radyo ve televizyon kuruluşlarında yüzde 25’ten fazla pay sahibi olamıyor. Katarlı Lusail ile Çalık Grubu arasındaki “Hissedarlar Anlaşması”nın, Katar tarafına “eşit ve ortak yönetim hakkı veren” maddeleri “RTÜK Kanunu’nun arkasından dolanılması” anlamına geliyor. SATIŞI HATIRLAYALIM Park Grubu’nun (Turgay Ciner) kontrolündeyken, TMSF tarafından el konulan Sabah-atv medya grubu, 5 Aralık 2007’de yapılan ihaleyle Çalık Grubu’na satıldı. İhaleye tek talip olarak giren Çalık, muhammen bedel olan 1.1 milyar doları ödemeyi kabul ederek, hızla kan kaybediyor olmasına rağmen, pazar payına göre Türkiye’nin ikinci büyük medya grubunu satın aldı. Rekabet Kurumu ve RTÜK izinlerinin ardından Nisan ayında, medya grubunun TMSF tarafından Çalık’a devri aşamasına gelindi. Tam bu sırada Çalık, Sabah-atv medya grubu için yabancı bir ortak bulduğunu, hisselerinin yüzde 25’ini Katar Merkezli Lusail’e devrettiğini açıkladı. Yapılan basın açıklamasında Katarlı ortağın 125 milyon dolar özsermaye koyarak yeni adı Turkuvaz olan medya grubunda yüzde 25 ortaklık sağladığı açıklandı. Ardından da ortaklar Sabah-atv’yi devraldılar. REKABET KURULU DEVREDE Turkuvaz’ın yüzde 25 hissesinin satışı, yasalar gereği Rekabet Kurumu’nun önüne gitti. Ortaklar, 27 Mayıs 2008’de 3268 sayılı yazı ile izin için başvuru yaptılar. 30 Haziran 2008’de 4114 sayılı yazı ile eksik evraklarını tamamladılar. Rekabet Kurulu 4 Temmuz tarihli ve 08-4 sayılı toplantısında izin başvurusu dosyasını görüştü. Oybirliğiyle verilen “devralma izni” kararı 9 Temmuz’da yayınlandı. Buraya kadar her şey normal görünüyor. Ancak aylardır Rekabet Kurumu’nun internet sitesinde duran kararda çok ilginç tespitler var. İzin başvurusu dosyasını inceleyip, Rekabet Kurulu’nun bu dosyadaki raportörlüğünü yapan Hakan Bilir ve Evrim Özgül Kazak, Turkuvaz’dan yüzde 25 hisse alan Katarlı Lusail’in şirkette yüzde 50’lik söz hakkı sahibi olduğunu şu şekilde tespit ediyor: * Bildirim konusu işlemin birleşme/devralma (ve/veya ortak girişim) olup olmadığı, Turkuvaz hisselerinin yüzde 25’ini temsil eden payların devri ile birlikte, toplam 4 kişilik yönetim kurulunda alıcıya (Lusail) tanınan 1 üyelik ile bazı kararlar hakkındaki veto haklarının, alıcıya (Lusail) teşebbüsün kontrolü üzerinde belirleyici etki sağlama rolü verip vermediğinin tespiti ile mümkündür. Bir başka deyişle hisse devri öncesinde Çalık Holding tarafından yönetilen teşebbüsün (Turkuvaz) hisse devri sonrasında tarafların ortak kontrolüne geçip geçmediğinin belirlenmesi gerekmektedir. * Hissedarlar Anlaşması’nın 7.1 maddesi: “... Şirket hisselerinin yüzde 20’sine sahip olan her hissedarın yönetim kuruluna 1 üye seçme hakkı vardır.” * Söz konusu ifadeden Lusail’in (yüzde 25 hisseye sahip olduğu) Turkuvaz yönetiminde 1 üye ile temsil edilme hakkı olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu temsiliyetin teşebbüsün kontrolü bakımından doğurduğu sonuçları görmek için yönetim kurulunun yapısı ile yönetim kurulu kararlarının alınış nisapları önem kazanmaktadır. * Hissedarlar anlaşmasının 8.2 maddesinde “Yönetim Kurulu 4 üyeden oluşur. Yönetim Kurulu’nun toplanması için gerekli toplantı nisabı dörttür. Herhangi bir toplantının nisap sağlanamaması nedeniyle ertelenmesi halinde, toplantı 15 günden erken olmayacak bir tarihte yeniden yapılır ve (...) gerekli toplantı nisabının mevcut olmaması durumunda toplantıda mevcut olan üyeler gerekli nisabı oluştururlar. Ancak madde 8.2’de öngörülen sınırlı toplantı nisabı, madde 9.9’da yer alan kararların görüşüldügü toplantılarda uygulanmayacaktır. Bu toplantılara uygulanacak toplantı nisabı 4 Yönetim Kurulu üyesinin hazır bulunmasıdır.” Hissedarlar Anlaşması’nın 8.3. maddesinde ise “9.9. maddesinde yer alan hususlar dışındaki tüm Yönetim Kurulu kararları Yönetim Kurulu üyelerinin çoğunluğunun olumlu oyuyla alınır” ifadelerine yer verilmiştir. (Konuyu biraz anlaşılır hale getirelim. Anlaşma şunu öngörüyor: Yönetim Kurulu 4 üyenin tümünün katılımıyla toplanır. Eksik varsa, toplantı en erken 15 gün sonraya ertelenir. Ertelenen toplantı, kaç üye katılırsa katılsın gerçekleşir. Katılan üye sayısı toplantının nisabını oluşturur. Kararlar katılan üyelerin çoğunluğuyla alınır. Örneğin 3 üyenin katıldığı bir toplantıda, 2 üyenin olumlu oyu yeterli olur. Ancak anlaşmanın 9.9 maddesindeki hususların görüşüleceği toplantılarda 4 üyenin katılımı da zorunludur. Burada Lusail’i temsil eden üyenin katılmaması halinde 9.9 maddesindeki konularda karar alınamayacağı açıkça belirtiliyor) RAPORA DEVAM Raportörler Hakan Bilir ve Evrim Özgül Kazak’ın tespitlerini aktarmaya devam ediyoruz: * Hissedarlar Anlaşması’nın 8.2 ve 8.3 maddelerine göre azınlık hissedarı konumundaki Lusail’e bazı ayrıcalıklı haklar tanınmaktadır. Lusail’in veto hakkına sahip olduğu konularda (9.9 maddesindeki hususlar) Lusail tarafından atanan en az bir üyenin olumlu oyu olmaksızın karar alınamayacaktır. * Hissedarlar Anlaşması’nın 9.9 maddesinde (...ticari sır olduğu için madde içeriği verilmiyor...) ifadeleri yer almaktadır. (Ancak hemen ardından yapılan yorumda maddenin içeriğinin şirket bütçesi olduğu anlaşılıyor) Dolayısıyla bütçeyi karara bağlamak ya da bütçede herhangi bir değişiklik yapmak konusunda Yönetim Kurulu üyelerinin tamamının (Lusail ve Çalık Grubu) olumlu oyu gerekmektedir. * Hissedarlar Anlaşması’nın 9.2 maddesinde ise (.. yine ticari sır olduğu için detay verilmiyor...) ifadeleri yer almaktadır. Görüldüğü üzere, 9.2 madde yönetim kurulunun oy birliğiyle karara bağlayacağı ya da değişiklik yapacağı bütçenin onay mekanizmasına yönelik kapsam ve esasları tanımlamaktadır. VE ORTAK GÖRÜŞ Raportörler, bu tespitleri yaptıktan sonra kanaatlerini şöyle açıklıyorlar: “...Bilindiği gibi teşebbüslerin faaliyetlerinin ana hatları bütçe yoluyla belirlenmektedir. Dolayısıyla bütçe üzerinde karar verme olanağına sahip olmak, teşebbüsün ticari politikaları üzerinde de onay sahibi olmak anlamına gelmektedir... Bütçeye ilişkin olarak alıcıya (Lusail) sağlanan veto haklarının, alıcıya (Lusail) şirketin kontrolü üzerinde belirleyici etki sağlama gücü verdiği görülmektedir.” “Bütçenin belirlenmesine yönelik olarak azınlık hissedarın (Lusail) sahip olduğu veto hakkının, yatırımı korunması amacını aşarak, Lusail’e Çalık Grubu ile beraber Turkuvaz üzerinde ortak kontrol hakkı verdiği, dolayısıyla işlem sonucunda Turkuvaz’ın kontrolünün Çalık Grubu’ndan, Çalık Grubu ve Lusail’in ortak kontrolüne geçeceği kanaatine ulaşılmıştır.” KARAR ÇOK NET Yukarıdaki satırlar, Sabah gazetesinin tek rakibi olan VATAN gazetesinin yorumu değil. Bu ilginç tespitleri Rekabet Kurulu’nun kesinleşmiş ve yayınlanmış resmi kararından alıntıladık. Sonuç şu: Ana sözleşme ve pay defterlerine göre Turkuvaz’ın yüzde 75’i Çalık Grubu’na, yüzde 25’i ise Lusail’e ait. Ama Hissedarlar Anlaşması’nda (shareholders agreement) Lusail’e verilen haklar, Katarlı ortağa şirket yönetiminde Çalık’la eşit hak tanıyor. Rekabet Kurumu da bu durumu “Turkuvaz’ın kontrolünün Çalık’tan, Lusail ve Çalık’ın ortak kontrolüne geçiş” olarak tanımlıyor. Nitekim raportörler, yüzde 25’lik hisse satışının ardından ortaya çıkan şirket statüsünün “ortak girişim” olduğunu belirliyorlar. Yani Sabah-atv grubu, sanıldığı gibi Çalık’ın hakimiyetindeki bir şirket değil. Sabah-atv’de, Çalık kadar Katar Emirliği’ne ait Katar Investment Authority’nin (KIA) sahip olduğu Lusail’in de söz hakkı bulunuyor. Yani... Yani Sabah-atv’yi idare eden direksiyonun bir ucunu Katarlılar tutuyor. NİSAN AYINDA AÇIKLANDI Nisan ayında, Sabah ve atv’nin Çalık’a devri aşamasına gelindiğinde Çalık, yabancı bir ortak bulduğunu, hisselerinin yüzde 25’ini Katar merkezli Lusail’e devrettiğini açıkladı. Konuyla ilgili yapılan yazılı açıklamada, Katarlı ortağın 125 milyon dolar özsermaye koyarak yeni adı Turkuvaz olan medya grubunda yüzde 25 ortaklık sağladığı vurgulandı. Kararın tam metnini www.rekabet.gov.tr/dosyalar/kararlar/karar2572.pdf adresinde bulabilirsiniz
-
FOTO! FOTOĞRAFLAR
- Sevdiklerin
Sevdiklerin Soz i hit u2 Duel arena http://youtu.be/FpwROOMl9D8 http://youtu.be/CIEIF1q0VjU- FOTO! FOTOĞRAFLAR
- Radio.da Kulaklarda yer eden güzel parcalar
Radio.da Kulaklarda yer eden güzel vede sinir eden (song) parcalar Die Ärzte "Lasse Redn" http://www.youtube.com/watch?v=Y7uyAl2rU7s Madcon "Beggin" http://www.youtube.com/watch?v=UiUkyPHyrSI Thomas Godoj - Love Is You http://www.youtube.com/watch?v=UliD4uztTpM Jason Mraz "I'm Yours" Gabriella Cilmi "Sweet About Me" http://www.youtube.com/watch?v=ElY5Gr845Fw Radio.da Kulaklarda yer eden güzel vede sinir eden (song) parcalar- OBAMA DİYENLER!
Obama benzetmesi. Erdoğan'dan Fehmi Koru'ya: Yazıklar olsun! Sevsinler seni! Biz ne Obama'yız, ne Bush'uz. Biz biziz. Bizi kimse kimseye benzetmesin. Herkes kendi atmosferinde değerlendirsinler. Lütfen bizi de kendi atmosferimizde değerlendirsinler. Biz nasıl bir Türkiye'nin iktidarı olduk. Her şey ortada. Ama şunu da buradan söylüyorum. Obama bir siyahi, bir zenci. ABD'de siyah-beyaz ayrımlarının yapıldığı o dönemlerde, bir siyahi, bir zenci olimpiyatlarda zafer kazandığında da sırtına ABD bayrağını alıp zafer turu atardı. Acaba Türkiye'de Obama'ya zafer mektupları, telgrafları yazan terör örgütünün liderleri, bu ülkede Türk bayrağını omuzlarına alıp koşabildiler mi? Koşabildiler mi? Soruyorum.- Bugünlerde en çok kullandığım cümle
gitmesen iyi olur DU- Bugünlerde en çok kullandığım cümle
yok beraber bulacagiz artik ayrilamayiz yada sen beklersin- Bugünlerde en çok kullandığım cümle
godzii benim en samimi arkadasim su an forumda degil gelsin birseyler buluruz sevgili deniz_kizi- Bugünlerde en çok kullandığım cümle
tabii kötü birsey diyecektim önledin- Bugünlerde en çok kullandığım cümle
vallahi seni godzii zannettim tam cevap yazdim gönderiyordum son bir bakis durumu düzeltti güzel olan sensin sevgili deniz_kizi´ hepiniz harikasiniz- Bugünlerde en çok kullandığım cümle
Nasil AYI gibi tip mi cikarsa diyorsun- Bugünlerde en çok kullandığım cümle
beline kuvvet anlaminda mi oluyor?- Radio.da Kulaklarda yer eden güzel parcalar
Radio.dan Kulaklarda yer edenler Leona Lewis "Bleeding Love" http://www.youtube.com/watch?v=sF84pIhP5UM Pink - So What http://www.youtube.com/watch?v=dJZDsJ8UU64 Duffy "Mercy" http://www.youtube.com/watch?v=Cusqi6HFkW0 Pink - So What (EMA 2008) http://www.youtube.com/watch?v=fttF__S8Pvc fttF__S8Pvc Alicia Keys "No One" http://www.youtube.com/watch?v=ktUSIJEiOug Coldplay "Viva La Vida"- Ermeni sorunu
Ermeni gerçeği-1 Osmanlı döneminde Ermeniler Türkleri nasıl katletti Ruslar tarafından silahlandırılmış Ermeni çeteleri Van’da Rusya’yla savaşmakta olan Osmanlı Ordusu’nu arkadan vuruyor. Ruslar tarafından silahlandırılmış Ermeni çeteleri Van’da Rusya’yla savaşmakta olan Osmanlı Ordusu’nu arkadan vuruyor. Osmanlı öncesi Ermenilerin tarihi Ermeniler Ağrı Dağı merkez olmak üzere; Kafkasya, İran ve Anadolu coğrafyasında dağınık halde yaşayan ve MS 300 tarihinde Hıristiyanlığın Gregoriyan mezhebini kabul eden bir kavimdir. Ermenilerin oturdukları mekanlar birer Bizans vilayeti olup, Ermeniler derebeylik şeklinde yönetilmişlerdir. Ermeniler tarihlerinde hep diğer devletlerin egemenliği ve himayesi altında yaşamışlardır. Tarihte sırasıyla Babil, Asur, İran, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinin egemenliği altında yaşamışlardır. Monofizit olmaları sebebiyle Ermenilerin ihanetinden kuşkulanan Bizans, Ermeni beyliklerini denetim altında tutabilmek için Ermenileri sık sık iskâna tabi tutmuştur. Alparslan komutasındaki Selçuklular Anadolu’ya girdiğinde Bizans İmparatoru IV. Romanos’un yanındaki Ermeni askerler savaş alanını terk etmişlerdi. MS 451 yılında Kalsedon Kurulu’nda, Hz. İsa’yı sadece ruhani olarak tanıyan Ermeniler, Hz. İsa’yı hem ruhani ve hem de cismani olarak tanıyan Bizans’tan dışlanınca, 451 yılında Bizans Kilisesi’nden ayrılmışlardır. Bizanslılar, Ermenileri zorla mezhep değiştirmeye zorlamışlar ve Ermenileri Bizans zulmünden Fatih Sultan Mehmet kurtarmıştır. Doğu Anadolu’daki İran zulmünden de Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferi’yle kurtulmuşlardır ve daha sonra da Anadolu ve İstanbul’a gelip yerleşmişlerdir. Fatih Sultan Mehmet’in Ermenilere tanıdığı haklar 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet’in ilk fermanı ve onu izleyen buyrukları ile Ermenilere; diledikleri gibi tapınma, kendi öz dillerini kullanma, yeni kuşakları o dilde eğitme, kendi yöneticilerini seçme, geniş topraklarının diledikleri yerlerinde yaşama ve iş edinme ve daha sonra isterlerse devlet görevinin herhangi bir basamağında görev alma hakları tanınmıştır. Fatih’in 1461 yılında tanıdığı hak ve imtiyazlardan sonra, 1863’teki “Nizamname-i Millet-i Ermeniyan” adıyla Ermenilere yeni imtiyazlar veriliyordu. Bunlardan en önemlileri patriklerini seçme hakkı ile Ermeni okulları açarak, Ermenice eğitim ve öğretim yapmak hakkıydı. 1869 yılında hükümet, orman işletmelerini yürütmek üzere Maliye Bakanlığı’na bağlı olarak merkezi bir idare olan Orman Umum Müdürlüğü’nü kurmuş başına da Rum asıllı Aristidi Baltacı atanmıştır. Daha sonra ise 2. Umum Müdür olarak Bedros Kuyumcuyan adında bir Ermeni atanmıştır. Daha sonra yerine yine Ermeni asıllı Artin Dadyan getirilmiştir. Ermeniler, Osmanlı’nın ticaret ve altın piyasasını da ellerinde tutmuşlardır. Soykırım yok “soytakdir” var Tarihi gerçekler gösteriyor ki, Türkler Ermenilere bir “soykırım” değil, tam tersine bir “soytakdir” uygulaması yapmışlardır. Osmanlı din topluluğu (milla) düzeni ve İslama dayalı hoşgörü olmasaydı bugün Avrupa’nın ortasından Uzakdoğu’ya kadar herkes Müslüman olup Türkçe konuşuyor olacaktı. Osmanlılarda temel kimlik din olduğundan, ırk ve dil temel nitelik sayılmadığından Türk ve Kürt gibi toplumları başka bir temelde belirlemek töre ve İslâm hukukuna aykırı ve başka bir ön ad kullanmak ayrımcılıktı. Bu nedenle Türk olmasına rağmen Gagavuzlar Ortodoks sayılmış, Bulgarlar ise Slavlaşıp Hıristiyanlaştıkları için diğer Türk ve Müslüman olmayan toplumlar gibi Türk Milleti’nden sayılmamıştır. Ortodoks milletinden sayılmışlardır. Ermeni atasözü “Ağaç kendini kesmeye gelen baltaya, ‘Sapını ben vermeseydim, beni kesemezdin der.’” İşte Türkleri kıran Ermenilere sapı vermeseydik bizi yok etmeye kalkışmazlardı. Osmanlı meclisinde eski Erzurum mebusu olan Karakin Pastırmacıyan’ın (Arman Garo) “Tero” ve “Haço” çeteleriyle Kafkaslar’daki Rus ordusuna katılmak için ayrılmadan önce katıldığı dini törende. Osmanlı meclisinde eski Erzurum mebusu olan Karakin Pastırmacıyan’ın (Arman Garo) “Tero” ve “Haço” çeteleriyle Kafkaslar’daki Rus ordusuna katılmak için ayrılmadan önce katıldığı dini törende. Osmanlı döneminde Ermeni çetelerinin kuruluşu Ermeni çeteleri 1870 yılından itibaren yabancı devletlerin tahrik ve teşvikleriyle kurulmuştur. Bu amaçla 1887’de Cenevre’de Hınçak Partisi,1890’da Tiflis’te Ermeni İhtilal Federasyonu (Taşnaksutyun) kurulmuştur. Bilahare birçok örgüt daha kurulmuştur. Hepsinin ortak amacı, Ermenileri silahlandırarak ayaklandırmak suretiyle Ermeni bağımsızlığını sağlamaktı. Ermenilerin kanlı eylemleri 1881 tarihinde başlayarak Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürmüştür. Rusya, Fransa ve İngiltere Ermeni ayaklanmalarını devamlı suretle tahrik ederek müdahale etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminin ivme kazandığı “Şark Meselesi”, “Düvel-i Muazzama” denilen Avrupalı büyük güçlerin, çöküş dönemindeki Osmanlı İmparatorluğu üstünde bir yandan iktisadi ve siyasi açıdan nüfuz ve hakimiyet kurmak, diğer yandan da Osmanlı idaresinde yaşayan milletlere bağımsızlık vaat ederek onları isyana teşvik etmek suretiyle parçalanma sürecini hızlandırarak imparatorluğun topraklarının kendi aralarında paylaşılmasını hedefleyen stratejisidir. Avrupalı güçler, Osmanlı Devleti’nin Hıristiyan uyrukluların hak ve hukukunu koruma bahanesiyle Hıristiyan cemaatlere çeşitli ayrıcalıkların sağlanmasını ve bu amaçla da kendilerine denetim verilmesini talep ediyorlardı. Rusların Ermeniler üzerindeki planları 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Ortodoksların hamiliğini üstlenen Ruslar yukarıda açıklanan stratejinin başlangıç noktasını oluşturur. Kırım Savaşı’nı kazanan Osmanlı, Rusya ile 1856 tarihinde Paris Konferansı sonucunda imzalanan Paris Antlaşması’nda Balkan Hıristiyanlarının ayrıcalıklarının genişletilmesi ve yenik Rusya’ya karşı gayrimüslim uyrukları için ıslahat yapacağı taahhüdünde bulundu. Bu hükümlerden yararlanan Avrupa devletleri, Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışarak imparatorluğun dağılma sürecini hızlandırmıştır. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı, Kafkaslar ve Tuna olmak üzere iki cephede sürmüştür. Batıda Yeşilköy, doğuda Erzurum’a kadar gelen Ruslarla savaş sonrası imzalanan Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları ile Romanya, Sırbistan ve Karadağ bağımsızlığını kazanırken, Bulgaristan özerk bir prenslik haline geliyordu. Bu şekilde Balkan Hıristiyanlarının bağımsızlığı elde edilmişti. Sıra Anadolu Hıristiyanlarındaydı. İşte bu amaçla bu iki antlaşmaya göre Ermenilerle ilgili ıslahat yapılacaktır. 3 Mart 1878 Ayastafanos Antlaşması’nın 16. maddesi gereğince Hıristiyanlar buradaki Kürt ve Çerkezlere karşı korunacak ve ıslahat yapılacaktı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı’nda, Osmanlılara karşı Ruslara destek sağlayan Ermeniler, Patrik Nerses Efendi tarafından Ayastefanos’ta Rus Başkumandanı Grandük Nikola’ya intikal ettirdikleri ve Çar Aleksandr’a ulaştırdıkları muhtıra da, Rusya’ya bağlı bir Ermenistan Devleti kurulmasını istiyorlardı. Ayastefanos Antlaşması ile Rusya’nın Anadolu’nun doğusu ve Mezopotamya üzerinde hakimiyet kurarak Hindistan yolunu tehdit edeceğini düşünen İngiltere, Ayastefanos Antlaşması’nı imzaladı fakat Rusya’nın kazanımlarını azaltmak amacıyla Berlin Kongresi’nin toplanmasını sağladı. 13 Temmuz 1978’de imzalanan Berlin Antlaşması’nda, Ayastefanos Antlaşması’ndaki 16. madde değiştirilerek 61. madde olarak yer aldı. Bu maddeye göre Babıâli; Doğu Anadolu’da ıslahat yapacak, asayişi sağlayacak ve bu konularda aldığı önlemleri antlaşmaya taraf devletlere (Fransa, Almanya, İngiltere, Avusturya-Macaristan ve Rusya) bildirecekti. İlgili devletler de önlemlerin alınmasını denetleyeceklerdi. Ermeni örgütlerinin ardındaki emperyalist destek Yunanistan’ın bağımsızlığını ilanından sonra, Osmanlı’nın itimadını kaybeden Rumların yerine bürokrasiye, Osmanlı’nın kendilerine “millet-i sadıka” unvanı verdiği Ermenileri doldurulmuştu. 1876 yılında Meclis-i Mebusan’da 33 Ermeni milletvekili bulunuyordu. 1905 yılında İsviçre’de kurulan “İttihad-ı Ermeni Heyet İhtilaliyesi Komitesi” adlı terör örgütünün liderlerinden Aşot, Sisak, Leon Varger ve Antranik Palancıyan isimli teröristler, eylem yapmak üzere İsviçre’den Anadolu’ya gönderilir. Amaç katliam yapıp kaos yaratarak Batının Osmanlı’ya müdahalesini sağlamaktı. Örgütün parasal kaynağı İsviçre’den sağlanmaktadır. İsviçre Credit Lyonnais Bankası’ndan Türkiye’deki şubelerine çok miktarda havale gönderilir. Ermenilerin, üzerinde Özerk Ermeni Devleti kurmak istedikleri altı Türk vilayeti Erzurum, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır, Ağrı ve Sivas’tır. Daha sonra bu vilayetlere Trabzon, Adana ve Halep de eklenmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni ihaneti Osmanlı İmparatorluğu 1 Kasım 1914 tarihinde Almanların yanında 1. Dünya Savaşı’na girince Ermeniler bunu büyük bir fırsat olarak görürler. Ruslar tarafından Osmanlı toprakları üzerinde bağımsız bir Ermeni devleti kurulması suretiyle ödüllendirileceklerini düşünerek, Rus Ermenilerle birlikte Rusya’nın yanında Osmanlı’ya saldırırlar. Kıbrıs’a yerleşen İngilizler de Basra ve Hindistan yolunu güvence altına alarak, Rusların güneye doğru yayılma emellerinin önüne geçmek için, Ruslara karşı Osmanlı’yı korumak amacıyla yerleştiği Kıbrıs’ın sağladığı avantajla artık Osmanlı’ya stratejik gereksinimi kalmadığı için bölgede kendine dost bir Ermenistan devleti kurabilmesi için Osmanlıları Doğu Anadolu’dan atma plânları yapmaya başlar. Türkler 1915’te sadece doğuda değil, batıda da emperyalistlere karşı savaş veriyorlardı. 1917 Bolşevik İhtilali ile Rus İmparatorluğu çözülür ve 1918 yılında Güney Kafkasya’da; Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan bağımsızlıklarını ilân ederler. Ermenistan hemen “Büyük Ermenistan Devleti”ni kurmak üzere Türk topraklarını işgale başlar. Ruslar 200 bin kişilik orduyla, yanlarına Ermeni kuvvetlerini de alarak Erzurum’a saldırmışlardır. Binlerce Osmanlı Ermenisi Rus eğitim kamplarında eğitildi. Türk-Rus Savaşı başlayınca 100 bin kadar Ermeni, Türklerle savaşmak ve Rus savaş gücüne destek olmak üzere geri döndüler. Bölgedeki 3. Ordu tifüsten kırılırken, Ermeniler Van yöresinde ayaklandılar. Ermeniler 1. Dünya Savaşı’nda işgalci, Rus ordularına casusluk ve yataklık yapmışlardır. Birinci Dünya Savaşı’nın ilanı üzerine Rus Çarı II. Nikola, Ortodoksların reisi sıfatıyla bütün Ortodoks Kilise mensuplarını kıyama davet etmişti. Kafkas cephesindeki ordumuzun gerileri, Osmanlı ordusundan silahları ile birlikte firar eden Ermeniler tarafından vurulmaktaydı. Ermeniler, savaş sırasında vatandaşlarına ihanet etmişlerdir. Bu ihanet hiçbir devletin cezasız bırakmayacağı kadar ağır bir suç olup, dönemin bütün hukuk sistemlerinde cezası ölümdür. Osmanlı bunların cezasını vermeyip, ihanetlerini önlemek i-çin sadece ihanet alanlarından uzaklaştırarak zararsız hale getirmiştir. Ulaşımı engelliyorlar, iletişim hatlarını kesiyorlar, Müslüman köylere saldırıyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun varlığı ve Anadolu’daki Müslümanların yaşamları ciddi bir tehdit altındaydı. Ermeniler 1.5 milyon Türk’ü katletti Ermeni General Mayor Şolkonikof, tüm Türklerin öldürülüp Aras Nehri’ne atılması emrini vermiştir. Ermeniler Kızılırmak Nehri’ni de, adına uygun olarak Türk kanıyla kıpkırmızı akıtmaya ant içmişlerdir. Ordumuz iki ateş arasında kalmıştı. Komutanların teklifi sonucu Meclis-i Mebusan, Tehcir Kanunnamesi’ni kabul etti. Kanunnameye göre ordu ve fırka kumandanlarına lüzumunda halkı tek tek veya toplu halde tehcir edebilme yetkisi veriliyordu. Enver Paşa Sarıkamış’ta Rusları bozguna uğratmaya çalıştı ama kötü tasarlanmış bir saldırı sonucu ordusunun dörtte üçünü kaybetti. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren emperyalist ülkelerin kışkırtmasıyla Anadolu’da bir “Ermeni Ulus Devleti” kurma arayışına giren Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı’na kadar 1,5 milyon Türk’ü katletmişlerdir. Ermeniler tarafından öldürülen Türklerin sayısı 1. Dünya Savaşı öncesi, savaş zamanı ve savaş sonrasında ölen Ermenilerin sayısından çok fazladır. Ermenilerin Türklere soykırım uyguladığı karşı tezi geliştirilmelidir. Bu tez devlet arşivindeki ve diğer arşivlerdeki belgelerle ispat edilebilir bir tezdir. Bunların hepsi askeri ve resmi vesikalardır. Rus kuvvetleri Van ve Malazgirt’i ele geçirmişti. İttihat ve Terakki yönetimi bölgedeki Ermeni halkını Suriye ve Irak’a yerleştirmek için zorunlu göç kararı almak zorunda bırakılmıştı. “Tehcir” kararı bu durum üzerine alınmıştır. Anadolu’daki yangın 7 yıl sürmüştür. 1877-78 Türk-Rus Savaşı (93 Harbi) ve 1. Dünya Savaşı ve sonrasında Ruslar hep Ermenileri kullanmışlardır. İttihat ve Terakki hükümeti 1916 yılında Ermenilerin tehcirine karar almıştır. Çıkarılan bu kanuna Tehcir Kanunu denilmiştir.- FOTO! FOTOĞRAFLAR
- Gelin PayLaşalim Bilgisayar Problemleri ve Çözümü..
1-Cookie'lerden kurtulun Öncelikle cookie'lerden bahsetmekte yarar var. Cookie'ler sayesinde forumlarda, ya da üyelik kaydınızın bulunduğu sitelere girerken kullanıcı adınız ve şifreniz bu cookie'ler aracılığıyla bilgisayarınızda bulunur ve siz tekrar tekrar bu forum ya da sitelere kullanıcı adı ya da şifrenizi girmek zorunda kalmazsınız. Bazı cookie'ler bir sitede ne kadar vakit geçirdiğinizden, tıkladığınız linklere kadar sizde kalması gereken birçok bilgiyi içerebilirler. Eğer cookie'leri sisteminizden silerseniz, bu tür sitelere girdiğinizde kullanıcı adı ve şifrenizi ve diğer bilgileri tekrar kendi elinizle girmeniz gerekiyor. Ancak unutulmamalı ki cookie'leri sistemde bulundurmak her zaman için risklidir. Cookie'leri silmek için şu yolu izleyebilirsiniz: Internet Explorer için: Araçlar > İnternet Ayarları > Genel yolunu izleyin ve resimde de göreceğiniz gibi 'Browsing history' kısmına gelerek cookie'ler de dahil olmak üzere kayıtlı şifrelerinizi, geçici dosyalarınızı ve web form bilgilerinizi temizleyin. Firefox için: Araçlar > Ayarlar yolunu izledikten sonra Gizlilik sekmesine gelerek cookie'lerinizi sisteminizden kaldırabilirsiniz. 2-Birden fazla email hesabının önemi Bilindiği gibi uzun zamandır Gmail başta olmak üzere Hotmail ve Yahoo! Mail gibi birçok email servisi, kullanıcılara yüksek kapasitelerde ücretsiz email servisi sunuyor. Ancak kullanıcıların burada düştükleri büyük bir hata var: O da kullanıcıların bir tek email hesabını yeterli görmesi. Oysa güvenliğiniz için birden fazla email'inizin olması şart. Chat odaları, forumlar ve internet kullanıcılarına açık diğer platformlar genellikle kullanıcıların email hesabını talep ederler ve sadece email'i ile bu sayfalara kayıt olabilen kullanıcılar bu servislerden faydalanabilir. Ancak güvenilir olmayan sitelere bu şekilde kayıt yaptırmanın birçok olumsuz yönü vardır; özellikle bunlardan bir tanesi herkesin malumu: Spam'lar! Güvenilir olmayan sayfalarda kullanılan email adresleri, spammer'ların da hedefi olabiliyor; hal böyle olunca kullanıcıların email adresine günde onlarca hatta yüzlerce spam tipinde mesaj gelebiliyor. Bu gibi bir durumla karşılaşmamak için yapılması gereken tek şey ise ikinci bir email hesabı edinmek. Email'lerinizden birini bu gibi güvenilir olmayan sayfalarda kullanırken, asıl önemli olanını ise güvenmediğiniz hiçbir sitede kullanmamaya özen göstermelisiniz. 3-Adresinizi herkese vermeyin Daha önce de ifade ettiğimiz gibi bugün kullanıcılara hizmet sunan birçok web sitesi, kayıtlı kullanıcılara bu imkanı vermektedir. Hesap açarken ise bu siteler, kullanıcıların yaşından doğum gününe, adres bilgilerinden telefonuna kadar birçok bilgiyi kullanıcıdan talep etmektedir. Güvenilir olan kaynakları bir yana bırakacak olursak, kullanıcıların hiçbir şekilde güvenirliğinden emin olamadığı web sayfalarına kaydolurken bu tür hayati önemde olan bilgilerini bu sayfalarla paylaşması büyük bir güvenlik zafiyeti ve bilinçsizliktir. Kötü ellere geçen bu bilgilerin her şekilde kullanılabileceği asla unutulmamalı. Bu nedenle, üzerinizde çok güvenilir bir intiba bırakmayan web sitelerine açık bilgilerinizi asla vermeyin. Kaldı ki bu tür sitelere kayıt yaptırabilmek için genellikle bu kadar ayrıntılı bilgilerin girilmesine gerek yoktur. 4-Tanımadığınız kişilere özel bilgileri vermeyin İnternetin hızla gelişmesiyle bu platformda kurulan arkadaşlıkların sayısı da hızla artmaya başladı. Hatta bazen internet ortamında tanışıp, daha sonra hayatlarını birleştirenlere de rastlıyoruz. Ancak her ne kadar internetin mutlu sonla biten hikayeleri olsa da, hayal kırıklıklarının daha sık yaşandığını söylemek zorundayız. Örneğin Chat odaları ve forumlar gibi sosyal platformlar, dünyanın dört bir yanında bulunan kullanıcıları bir araya getirir. Birbirlerinin dünya görüşünü öğrenen insanların bir kısmı birbirini daha yakından tanımayı tercih eder. Fakat kullanıcılar, hiç tanımadıkları bu insanlarla bir anda samimiyeti kurduklarına inandıklarında, bazen kişisel bilgilerini de hiç gerekmediği halde karşısındakine verebiliyor. Oysa yazılı ve görsel medyada son yıllarda sıkça kendine yer bulan internet sahtekarları, internet üzerinden büyük vurgunlar yapabiliyor. Hatta geçtiğimiz yıllarda bir üniversitede profesör olan bir kişinin internette tanıştığı bir bayan tarafından dolandırılması gündeme bomba gibi düşmüştü. Profesörle arkadaşlığını sanal ortamda ilerleten dolandırıcı, evlilik vaadiyle kurbanın tam 135 bin YTL'sini dolandırmıştı. 5-Messenger konuşmalarınız okunuyor olabilir Milyonlarca kullanıcısı olan başta Windows Live Messenger olmak üzere Yahoo! Messenger ve diğer anlık mesajlaşma yazılımları, insanların en kolay ve hızlı bir şekilde birbirleriyle iletişimde kalmasına olanak tanır. Kullanıcıların arkadaş listeleriyle olan konuşmaları ise genellikle bu yazılımlarca kayıt altına alınır. İstenildiği takdirde bu yazılımların konuşma kayıtlarını tutması elbette önlenebilir. Örneğin Windows Live Messenger'da konuşma kaydınızın tutulmamasını istiyorsanız şu yolu izleyebilirsiniz: Araçlar > Ayarlar > İletiler yolunu izleyin ve resimde de görmüş olduğunuz 'Görüşmelerimin geçmişini otomatik olarak sakla' kutucuğunun seçililiğini kaldırın. Bunun yanında Windows Live Messenger ile beraber Plus! yazılımını da kullanıyorsanız, konuşma kayıtlarınızı silmek yerine bu kayıtları şifreleyebilmeniz de mümkün. Bunun için Plus! seçeneğinden 'Tercihler...'e tıklayın. Ardından tepede yer alan sekmelerden 'Konuşmalar'ı ve soldaki sekmelerden 'Günlük şifreleme'yi seçin. Şimdi karşınıza gelen ekranda 'Yeni şifreleme parolası'nı göreceksiniz. Bu bölümde belirlediğiniz bir şifreyi girerek ve onaylayarak (doğrulayarak) Uygula butonuna basın. 'Sohbet günlüklerimi parola ile koru' seçeneğini işaretlemeyi unutmayın. Bu taktirde artık konuşmalarınız kayıt altına şifreli olarak alınacaktır ve sizden başka kimsenin bu konuşmalara ulaşması mümkün olmayacaktır. 6-Şifrelemenin önemi Aslında sadece konuşma kayıtlarının değil, bazı önemli verilerinizin de şifrelenmesi gerekebilir. Bunun için internette bulabileceğiniz birçok yazılım mevcut. Ancak temel ihtiyaçlarınıza cevap verebilecek nitelikte olan WinRAR, şifreleme konusunda oldukça başarılı bir yazılım. WinRAR ile dosyalarınızı şifrelemek için için şifrelemek istediğiniz bir dosyaya sağ tıklayın ve 'Arşive ekle'yi seçin. Ardından açılan WinRAR penceresinin üst kısmında yer alan Gelişmiş sekmesine girin ve 'Parola Ayarla...' butonuna tıklayın. Parolayı girin kısmına belirlediğiniz şifreyi girin ve 'doğrulama için parolayı tekrar girin' kısmına da bu şifreyi girdikten sonra Tamam'a basın. Ancak tam bu noktada bir hatırlatmada bulunmakta fayda var: WinRAR'da dosyaların şifrelenmesinin yanında dosya isimlerinin de şifrelenebilmesi mümkün. Diğer bir deyişle dosyaların isimlerini de şifrelerseniz, bu WinRAR dosyasında yer alan hiçbir dosya bir başkasının görüşüne açık olmayacağından verileriniz için tam koruma sağlanır. Bu özelliği kullanmak için ise 'Dosya isimlerini şifrele' kutucuğunu işaretlemeniz yeterli. 7-IP adresinizi gizleyin IP adresinizi gizleyerek de girmiş olduğunuz web sitelerinin IP adresinizi öğrenmesinin önüne geçebilirsiniz. Bunun için internette bulunan birçok Proxy server'dan faydalanabilmeniz mümkün. Proxy ile web sitelerini ziyaret etmeye başladığınızda, artık web siteleri sadece kullanmış olduğunuz Proxy'nin IP adresini görebilirler.- OBAMA DİYENLER!
Silvio’dan Obama gafı İtalya Başbakanı Berlusconi, ABD’nin yeni lideri için “Yanık tenli” ifadesini kullanınca büyük tepki çekti DÜNYA liderleri ABD’de başkanlık yarışından galip çıkan Barack Obama’yı tebrik etme yarışına girerken, renkli çıkışlarıyla tanınan İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi yine ortalığı karıştırdı. Berlusconi resmi ziyaret için bulunduğu Moskova’da, Obama döneminde ABD-Rusya ilişkilerinin geleceğine ilişkin bir soruya karşılık, “Obama, yakışıklı, genç ve de biraz yanmış biri. ABD-Rusya ilişkilerini geliştirmek için gerekli tüm niteliklere sahip bir insan” yanıtını verince büyük tepki çekti. İtalya’da ana muhalefetteki Demokrat Parti Genel Başkanı Walter Veltroni, “Berlusconi’nin sözleri uluslararası arenada imajımıza ve onurumuza ağır darbe indirmiştir”dedi. “Ben iltifat etmiştim” La Repubblica gazetesi, “Berlusconi yine yapacağını yaptı. Dakika bir, gol bir” derken, diğer muhalefet partileri de Berlusconi’nin benzetmesini “ırkçılık kokan bir ifade” diye yorumladı. Ancak Berlusconi bu eleştiriler karşısında sertleşerek “******** sahaya indilerse işimiz var. Tanrı bizi ******** korusun. Sözlerimde hakaret yok. Tam tersine, esprili bir iltifat niteliği taşıyor” dedi. Ancak Obama’nın dün birçok liderle telefonla görüşmesine karşılık, Berlusconi’yi aramaması İtalyan liderin bu sözlerine bağlandı. Medvedev Obama’ya kızdı BARACK Obama dün ilk olarak Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’yi arayıp verdiği destek için teşekkür etti. Ardından İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Japonya Başbakanı Taro Aso, Avustralya Başbakanı Kevin Rudd, İngiltere Başbakanı Gordon Brown, Güney Kore Başbakanı Lee Myung Bak, Kanada Başbakanı Stephen Harper ve Meksika Devlet Başkanı Felipe Calderon ile görüştü. Ancak Obama Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’i aramadı. Seçimin hemen ardından Avrupa’ya yeni füze sistemi yerleştireceklerini açıklayarak, ABD’ye ve Obama’ya gözdağı veren Medvedev’in “kendisini görmezden geldiği ve tebriğine yanıt vermediği için” Obama’ya öfkelendiği belirtildi.- AZ SONRA...........
Afiyet olsun..- Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
bir muhatap ariyorsan bu Türkiye cumhuriyeti olamaz senin boyunu asar dikkat et? ama sözün hükümeteyse bugünkü mevcut kanunlarda rahatsizlik veren birsey varsa o sekilde konus boyunu asma derim..- "ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
evet lafimi üzerinize aliyorsaniz sizedir biz burda özgürlük savascisi rolü üstlenmiyoruz biz burda birseyleri paylasmaya calisiyoruz bunun farkina var osmanli konularinada girmek istemiyorum osmanlinin üzerine devrimlerle kurulan bir Türkiye cumhuriyeti var onun bekcilerinden önce onun bir anayasasi var bir bagimsiz yargisi var.. bizler bu devrimin üzerine ihtilal yapmaya calismiyoruz.. mevcut iktidarın degismesini isteyebilirsin ama kalkipta dolayli yoldan bu devleti tanimiyorum diyemezsin! eger birileri birsey söyleyecekse biz söyleyelim bu ülkenin yurtdasi olarak, acik bicimde pkk terörünü destekleyen dtp bu ülkenin yasalarina ne kadar baglidir burda bizde ariyoruz yargiyi bu ülkenin yurtdasi olarak.. bunun sorumlusuda bugünkü mevcut hükümettir - Sevdiklerin
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.
Navigation
Configure browser push notifications
Chrome (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions → Notifications.
- Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Select Site settings.
- Find Notifications and adjust your preference.
Safari (iOS 16.4+)
- Ensure the site is installed via Add to Home Screen.
- Open Settings App → Notifications.
- Find your app name and adjust your preference.
Safari (macOS)
- Go to Safari → Preferences.
- Click the Websites tab.
- Select Notifications in the sidebar.
- Find this website and adjust your preference.
Edge (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions.
- Find Notifications and adjust your preference.
Edge (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Click Permissions for this site.
- Find Notifications and adjust your preference.
Firefox (Android)
- Go to Settings → Site permissions.
- Tap Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.
Firefox (Desktop)
- Open Firefox Settings.
- Search for Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.