denizz

erkekler iş ve sosyal hayatta daha aktif oldukları imkan ve zaman yaratabildikleri için daha fazla aldatırlar.erkeğin yapısıda sadece seks için ve gururnu okşamak maksadıyla aldatmaya yatkındır.kadınlarda aldatır ama oransal olarak daha düşüktür.kadınlar aldatma işini daha zekice ve komplike yaparlar ayrıca kimseylede paylaşmazlar.erkek hele ağzı gevşekse,yaptığını uygun her ortamda anlatmaktan dangalakça bir zevk duyar

bu bilgiye nereden ulaştınız anlayamadım.herhalde sıkı bir chp lisiniz ve parti içinden haberleri alabiliyorsunuz.oranları partiden partiye değişebilir ama işçi partisinin bile bol miktarda türbanlı üyesi vardır sanırım türbanlı kadın bulmak için ankaradan kalkıp eskişehir ve bursaya uzanmakta gerekmiyor ayrıca.bu başlıktaki konuya kendinizde inanıyormusunuz samimi olarak soruyorum.asparagas haberlere basında çok raslıyoruzda forumlardada oluyormuş meğer.

ben yazıdan anladığımı özetledim sadece.burada testis falan yazıya biraz espri katmak renklendirmek için başlığa ve konunun içine katılmış.asıl mesele dini kural ve algılamaların devlet yönetiminde alınan kararlara temel olmaya başlaması.buda laik yönetim tarzının ülkemizin ve insanlığın gelişiminde en önemli temel olduğuna inandığım için beni rahatsız ediyor.ayrıca konuyu basından takip ettim.hastanın ifadesi doktor bayanların hasta üzerindeki uygulamayı yapmadıkları şeklindeydi.tedaviyi yapan doktorun raporuda aynı doğrultuda.uzaktan görebildiğim bu.ayrıca yoğun bakım odalarını bile kadın erkek olarak ayırmak isteyen zihniyetin bu yönde bi tavrıda olabilir diye düşünüyorum.insanlara haksız yere iftira yada karalama gibi bir düşüncem kimse için aklıma dahi gelmez

sıkışınca pakistandan ödünç nükleer silahmı isteyeceğiz yani.günümüz savaşları hava gücüyle ve geri plandaki nükleer tehditle kazanılıyor.piyade savaşı büyük oranda tamamlayıcı unsur ve işgal için kullanılıyor.nükleer silah için önce nükleer enerji üretimi ve burdan elde edilen işlenmiş uranyum şart.küresel ısınma sonucu elektrik üretimi için kullanılan su kaynakları önümüzdeki yıllarda yetersiz kalıcak.zaten nükleerr santrallar kurup elektrik üretmeye ihtiyacımız var

bekir coşkunun yazısının başlığını değilde içeriği tartışılsa daha sağlıklı olur sanırım.yazıda dini hassasiyeti fazla olan bazı insanların,bu zihniyeti bulundukları konuma göre başkalarına dayatmaları işleniyor daha çok.bu konudada güncel hayatta sayılamıyacak kadar çok örnek var.hatta bu zorlamalar ülkenin yönetim ilkelerini,görünümünü bile değiştirecek noktalara geldi.

nükleer enerji ve nükleer silah yapma konusunda türkiye geç bile kaldı.5 milyonluk israilin bölgede bu kadar ahkam kesmesinin bir sebebide elinde bulunan nükleer silahlardır.tabiiki yapılsa dahi kullanılması mümkün değil. dünyaya karşı dik durmak ve caydırıcılık açısından nükleer silah şart galiba.

harika.espri diliyle yazılmış ama tamamına yakını doğru.iş hayatındaki süslü bir takım betimlemelerin gerçek arka yüzü

evrim teorisine yapılan planlı saldırıların ve ajitasyonların tipik bir örneğiyle karşı karşıyayız.bu arkadaşa çevap yazmak dahi son derece gereksiz.

genellikle geç yatarım.eğer uykumu aldıysam daha keyifli kalkarım.banyo, kahvaltı, iş yerine gidiş, gazeteler,iki üç tane sigara bürodaki arkadaşlarla kısa sohpet ve bol miktarda çayla gün başlar.

arkadaşlar yazılı yada görsel basını takip eden türkiyeyi yeni tanımaya çalışan biri bu ülkede fakirlik denen bir kavramın olmadığını zanneder herhalde.70 li ve 80 li yılların gazetelerini hatırlar veya bulabilirseniz bu konunun hep gündemde olduğunu hastane kuyruklarını,işçi bulma kurumu önünde bekleyenleri,pazar dağıldıktan sonra yerden artık toplayanlara çok şahit olurdunuz.istatislikler nüfusun %25 nin çok zor şartlarda yaşadığını söylüyor.ne oldu bu insanlara bi anda buharlaştılarmı.ne televizyon ne gazetelerde kendilerine rastlayamıyoruz.iyi bir tüketici olmadıkları için olabilirmi acaba ? magazinle,futbol yorumlarıyla,asparagaslarla bu iş nereye kadar gidecek.

bu arkadaşlar şaraphaneyi yanlış yere kurmuşlar.gelsinler trakyaya sadece müreftede 20 tane irili ufaklı şarap fabrikası var.dolucanın üretim tesisleride burada.ayrıcaüzüm bulma sıkıntısıda çalışan sıkıntısıda yok kesinlikle.yol yakınken vazgeçin yok günahtı falan iş yapıcam derken dertlide olmayın.

fransa yada dier avrupa ülkeleri hiç biri türkiyeyi birliğe almak istemiyor.kendilerine göre haklı sebebleride var.kültürüyle.gelişmişlik farklılıklarıyla.eğitimsiz büyük nüfusuyla,bölgesel farklılıklarıyla ve daha onlarca sebeb yüzünden birlik ülkeleriyle büyük farklılıklar taşıyan ülkemizin avrupada istenmemesi gayet normal değilmi sizce.avrupa birliği hikayesi politikacıların topluma iyi bir gelecek beklentisi sunarak halkı uyuttukları bir hap sadece.aynı ailelerinin parasını yiyen eğitimsiz ufuksuz hiç bir zaman iş imkanı yaratılamayacak, başlıbaşına bir sorun kaynağı olan büyük genç nüfusun bir değer olarak pazarlanması gibi.yada ikide birde hepimizi kurtarıcak ama bir türlü çıkarılamayan olağanüstü zengin olduğu söylenen ama görmediğimiz yeraltı kaynaklarımız gibi.politikacılarımız ülkemizden geçen elalemin gazını taşıyan boru hatlarını bile yok enerji köprüsü olduk bilmemne söylemiyle halkımıza ambalajlayıp pazarlıyorlar.

atatürkün dindar olduğunu ilk defa duyuyorum.kendisi pozitivistti.yaşamıyla ilgili hiç bir çalışmada böyle bir bilgiye rastlamadım. tam tersi din kavramının insanları bir ölçüden sonra tevekküle ittiğinin tembelleştirdiğini vegerçek bilgiyi aramaktan vazgeçirttiğini söyler.akıl ve mantık insanıydı.nur içinde yatsın.

sinei millet konusu geçmiştede birkaç kez gündeme geldi.olabilirliliği kesinlikle mümkün değil.böyle bir fedekarlığı yapabilecek muhalefet gruplarında 50 tane milletvekili bile çıkmaz.cumhurbaşkanımızda meclis dışından ve ülkemizin, devletimizin,tarihimizin tüm değerlerine sahip cıkacak, tarafsız, politik yaşamın dışından bir kişi olmalı bence

platonik aşkları düşünün.olabilir tabii.reele dönüştüğünde düş kırıklıkları sözkonusudur genellikle.sanaldaki güzel sözler, edebi konuşmalar,erotik ifadeler ve hoşluklar bitebilir bi anda.

üzülmek beklentilerin karşılanmaması ve düş kırıklıklarıdır.hayatın akışı içerisinde üzüleceğizde, sevineceğizde bu oyun böyle oynanıyor.her şeyin en büyük ilacıda zamandır.hayatla ilgili tecrübeler arttıkça üzüntülerde sevinçlerde değerini ve anlamını bi oranda kaybeder malesef.

nasıl ölümden korkulmazmış anlamıyorum.en küçük basit günlük alışkanlıklarından dahi fedekarlık yapmakta zorlanan bizler en büyük alışkanlık olan yaşamdan kopmadan nasıl korkmaz.samimi bulmuyorum.bunu gerçekten 24 saat ömrünüz kaldığını düşünerek yaşayın bakalım infaz zamanı belli bir idam mahkumu gibi.son tahlilde hepimiz öleceğiz.kimsenin sevinerek hayattan uçtuğunu sanmıyorum.