Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    4.554
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    21

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Kardeşim, Sınavı Öss sınavı gibi bi sınav gibi anlamamalısın... Mesela şöyle düşün... Bir gemidesin ve gemi tek bir limandan çıkmış (Yaratılış), tek bir limana doğru gidiyor (Kıyamet). Sen o gemidesin... Sorun, her iki limanı, gemiyi, seni, üzerinde yol aldığın suyu, gördüğün gökyüzünü ve suyun bulunduğu yeri yaratana inanıp inanmadığın meselesidir, sorun; bu gerçekleri ne kadar anlamaya çalıştığının meselesidir... O sana diyo ki, "Ben seni yarattım ama sen Beni tanıyo musun?" yada daha açıkça söyleyeyim "Kendini Tanıyo musun?" diye soruyor... yada Yaratılışının amacını anlayabildin mi? diye soruyor... O gemide, o geminin yolculuğuna dair neleri anlamaya çalıştın? yada Yaratılışı ne ile açıkladın? Ne anlam verdin? Kur'an-da cehennem için bir sürü nitelemeler var, cennet içinde bir sürü nitelemeler var... Ancak şunu merak ediyorum, niçin Yunus Emre "Sen isteyene O'nu ver (Cenneti), bana Seni gerek Seni" demiş? Siz Allah'tan korkmayı, iktidar yada güç sahibi birinden korkmak gibi algıladıkça, anlayabildikleriniz, korkularınızdan öteye geçemez... Dünyadaki sınav, senin Allah'a karşı olan sınavın değil, senin kendine karşı olan sınavındır... Şeytan'ın işlediği tek bir Günah vardır; Kibir... ve öyledir ki Kibir işlenmiş ilk günahıtr... diğer en büyük günah Şirktir... Kibirin karşıtı, benliğin kırılabilmesidir... Şirk'in karşıtıda Benliğin kırılabilmesidir... Yani dünyada insanın tek bir kavgası var, o da "Benliğini" aşıp aşamadığındır... Sınav budur... yoksa oruç tutman, hacca gitmen, Allah'a inanıp inanmaman sorun değildir Allah için... Cennet ve cehennme hakkındaki belirtilenlerde sadece nitelemedirler... Tabi umursamayanlar için... Derdi "Allah'a ulaşmak" olan yada daha öz bir ifade ile, derdi "Benliğini aşmak" olan hiç kimse Cehennem yada Cennet kaygısı ile yaşamamaktadır... sınav anladığınız manada bir sınav değildir, anlayamadığınız başka bir mansı vardır...
  2. Arkadaşım ister Müslüman olun, ister Hıristiyan olun, ister Yahudi olun, ister Ateist olun... Kim ne olursa olsun, dünyada insanlar için değişmeyen tek gerçek vardır, o da ikiz bile olsa, hiç bir insanın, alıgılama kapasitesinin, algılama yeteneginin, anlamlandırabilme yeteneğinin yada kısaca zekasının işlerliğinin aynı seviyede olamayacağıdır... Yani sen bildiğinden fazlasını tabii ki bilebilirsin, çünkü insan zihni kabına sığmayan bir yapıdadır... düşünün, avucunuzun içine aldığınız küçüklükteki bi insan beyni, uzayın sonsuzluğunu düşünebilmektedir yada bilebilmektedir değil mi? İnsan beyni öğrenebildiği her şeyi öğrenmeye ayarlanmıştır... Ancak bide apayrı olarak "Anlama" yada "Anlamlandırabilme" vardır... İşte herkesin anlama yeteneği aynı değildir... Sen eğer Ateizme inanıyorsan, ancak o kadar anlayabildiğin için, varoluşa sadece o anlamı YÜKLEYEBİLDİĞİN için Ateistsin. İşin aslı budur yani... Kimseyi inancında dolayı sorgulayamazsınız... Atatürk en başta söylemiş "Din bir Vicdan meselesidir"... Ama bundan öte anlayışlarda var tabi... Ama esas söylemek istediğim şu, Bildiğinden fazlasını öğrenebilirsin, ancak Anlayabildiğinden fazlasını kesinlikle anlayamazsın... Tasavvufta anlamak kademe kademedir... Ve anlamanın temeli, insanın öncelikle kendini anlamasıdır... İnsanın tek kavgası kendisi ile olan kavgadır ve bu kavgadan yengi ile çıkmadıkça, hiç bir kavgadanda yengi ile çıkmazsınız... Anlamak kademe kademedir dedik ya, en son kademe anlamanın sınırsızlığa ulaştığı kademedir... Yani Nesimi'nin yada Hallac-ı Mansur'un "Ene'l Hakk" dediği kademedir anlatabildim mi? Maddenin birde Manevi yada Işınsal karşılığı var, Maddesel sonsuzluk Uzaydır, Işınsal sonsuzluk Cebrail (Cibril) yani Akıldır... İster inanın, ister inanmayın; Ruhun doyması gerektiğine inanan her insan mutlaka bir yaratıcıya inanır ve ruhsal dinginliğini (eğer özü kavramışsa), kendisini o yaratıcıya ulaşmaya adayarak sağlar... O yüzden gerçek bir İnanan (İslam'a göre Mü'min) (illa ki Müslüman olmasa da) öncelikle kendisi ile olan kavgasını halletmiştir ve öylelikle kimse ile kavga etmeye girişmez, kimsenin inancı ile bi alıp veremediği olmaz... Ama Ateizim öncelikle ruhsal ihtiyacı zaten mantıksız bulmaktadır ve bu hiç bir ateist'in o dinginliğe ulaşabilmesini sağlamamaktadır o yüzden. Ateistlere göre zihinsel dinginlik ancak psikoloji ile açıklanabilir... Oysa ki psikoloji "Huzur"u bir dengeye oturtamamaktadır? Öz olarak demek istediğim, benliğinin farkında olmayan (ki bu -benlik- biyolojik benlik, yada batı felsefelerindeki Hümanizmdeki insan benliği veya freud'un id,ego,süper ego'su ile falan alakalı değildir) ve bu benliği aşamayan hiç bir insan Anlayabildiğinden fazlasını anlama çabasında hiç bir zaman başarısız olmaktan öteye gidemezler... Bu İnananlar içinde geçerlidir, inanmayanlar içinde... Bu sayfalarca kitap okuma yada bilgi sahibi olma meselesi değildir... İnsan elbette okumalı, her şeyi bilmeli, ancak insan her şeyden önce "Anlamalıdır" ve "Anlama Çabasında Olmalıdır". Bir bilgi birikimini yermek kadar kolay bişey yoktur... Her bilgi, her din, her inanç, her felsefe birbirini çok kolay yerebilir, ama hepsi birbirini anlama çabasından özellikle kaçınır... Çükü tek haklı olarak kendisini görür... Bu özellikle Ateizm için geçerlidir. Ateizm için, Ateizmden başka gerçeklik yoktur... Bu konuda belkide en bencil yaklaşım Ateizmdir... Oysa ki, dikat edin, herkes kendi haklılığı için savaşmaktadır, kısaca "Herkes Haklıdır"... Bunun nedeni mi ne? niye mi herkes Haklı? Hepsi "Bir" çünkü...
  3. Himyata arkadaşım, tebrikler...
  4. hımmm... Bu açılan forum hakkında şöyle bir şey desem, kimin ne bildiği yada kimin ne bilmediği çok basit bir şekilde ortaya konur sanırım... Herkes, ancak anlayabildiği kadarına inanır... yada çok mu basit oldu bu? ben en iyisi kimin nasıl algıladığına başka küçük bir örnek vereyim... "Ete Kemğe Büründüm, Yunus Diye Göründüm" "Ene'l Hak = Ben Hakk'ım"
  5. Osmanlı Devleti Laik Bir Devlet mi idi? Osmanlı devleti çok karmaşık bir yönetim geleneğine sahiptir arkadaşım... Ne laiktir, ne de laik değildir... Ne din devletidir, ne de din devleti değildir... Mesela Hukuk olarak Osmanlı Şer'i ve Örfi Hukuk uygulayarak hem dini hemde örfi bir sistem yaratmıştır, ancak şu da var ki, birçok imtiyaz verilmiş devlet, Osmanlı ülkesinde yaşayan kendi tüccarlarını falan, kendi hukuklarına göre yargılamışlardır. Yani Osmanlı ülkesinde, yabancı devletlerin Hukuk uygulamaları bile görülmüştür. Bu bir yana "Dini Temsilci" sıfatı olan "Halife" ünvanı, Yavuz Sultan Selim'le beraber alınmasına rağmen, Osmanlı devleti yıkılana kadar sadece İKİ KERE kullanılmıştır; ilk Kırım2ın kaybedilmesiyle yapılan anlaşmada, Kırım halkının, Osmanlı halifesine dini ve kültürel bağla bağlı olduğunu belirtmek için, ikincisi de Birinici Dünya savaşında "Cihat İlanı" için, ki bu ikincisinin işe yaramadığını biliyoruz... Yani "Din Devleti" olarak nitelediğimiz bir devlet, nedense o ünvanı sadece iki kere kullanmıştır... Başka bir açıda, şu ünlü "Vergi" meselesi... Osmanlı'yı "Yönetim Geleneği" açısından ele alacaksak eğer, Osmanlı "Vergilendirme" açısından "Şer'i" bir devlettir diyebiliriz, Hukuk olarak ele alacaksak eğer kesinlikle bir "Din Devleti Değildir". Fetih anlayışı açısından ele alacaksak, Osmanlı devletinin Fetih anlayışı, Türklerin "Dünya Hakimiyetinden" alır temelini... Bir genelde Osmanlının "Fetih" anlayışını "Cihat"a dayandırsakta, nedense Cihat yaptığını düşündüğünümüz bu devlet, 400yıl kadar hakimiyetinde bulundurduğu hıristiyan toplulukların dinlerine kesinlikle dokunmamıştır... Osmanlı Fetih geleneği bakımından, İslam'ın Cihat Anlayışı ile, Türklerin "Dünya Hakimiyeti" anlayışını sadece örtüştürmüşlerdir, Kesinlikle, İslam2ın öngördüğü halde bir Cihat anlayışı tam anlamıyla olmamıştır... Yani Osmanlı Fetih anlayışı yine Dini değildir... Yönetimsel olarak ta, Osmanlı'da En yüksek karar verme yetkisine Padişah sahiptir. Şeyh'ül-islam ne kadar dini yetkiye sahipsede, Yönetim Padişahta, Dini işler Şeyh,ül-islam'dadır... Yani bugünkü hali ile olmasada Laikliğin basit bir örneğidir. Aynı işleyiş Eski türk devletlerinde ve özellikle Selçuklularda da vardır... Osmanlı Padişahı "Halife" ünvanını taşımasına rağmen, Dini kararları "Şeyh,ül-islam"a bırakmıştır, ilginçtir... Ayrıca Laikliğin Tarihsel geçmişindeki manasını tam anlamıyla bugünkü manasını içereceğini düşünmek çok mantıksız... Eğer siz geçmişte "Laik1 bir yönetim arıyorsanız, o çağın düşünsel yetisine uygun bir Laik uygulama aramalısınız. Geçmişte, bugünkü anlamıyla Laik bir uygulamaya rastlamanız imkansızdır. O yüzden Eski Türk devletlerinin, Selçuklunun ve Osmanlının uygulamaları Laikliğin ilkel şekliyle uygulamalarıdır diyebiliriz. Ayrıca Laiklik "Fikri" olarak Avrupa temellidir, ancak geleneksel olarak daha önceki yönetimlerde görülmüştür. Buna en büyük örnek, sizin yukarıda "Laik olamayacağını" iddia ettiğiniz Hz. Muhammed'de görülmüştür... Hz. Muhammed'in kendisinin bizzat yazdırdığı 622 Medine Sözleşmesini kursanız "İlk İnsan hakları sözleşmesi" niteliğinde olduğunu ve uygulandığı döneme uygun bir Laik anlayışa sahip olduğunu görürsünüz... Özetleyecek olursak Osmanlı her açıdan farklı farklı yönetim anlayışına sahip bir Devlet olmuştur... Farkı alanlarda, farklı uygulamaları olmuştur... Mesela bugün Ülkücüler Osmanlı devletini çok çok severler ve Komünist felsefeyi canları pahasına yadırgarken, ismini hatırlayamdığım bir Osmanlı Araştırmacısı Bilim adamı şu nu söylemiştir: "Biz komüzimi Rusya'da aradık, ancak Osmanlıyı anladıkça görüyorum ki asıl komünizm Osmanlıdaymış" burada komünizmi Rusya'nın uyguladığı komünizm olarak algılamamalıdır... yani Osmanlı devleti Ne Dini bir devlettir ne de Materyalist bir devlettir... ne Örfi bir devlettir ne Şer'i bir devlettir... ne laik bir devlettir ne da başka bişey... 600 yıllık Osmanlı devletinde, 600yıl içersinde bir çok ve farklı yönetim anlayışı ortaya konmuştur... Osmanlı tek bir açıdan ele alınamayacak kadar geniş ve ölçüsüzdür...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.