katakuta tarafından postalanan herşey
-
Kurandaki adaletsizlikler
Nisa 34- Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Aldatmasından endişe ettiğiniz kadınlara : Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür. Nisa 128- Eğer bir kadın kocasının Aldatmasından, yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Aynı suçu kadın yaptığında erkeğe kadını dövün diyen kuran,erkek söz konusu olduğunda kadına,anlaş gitsin işte ne var bunda abartılacak bir şey yok diyor. XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX Nur 33- Evlenme imkanını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde (hürriyete kavuşmalarında kendileri için) bir iyilik görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir. Mukatebe; belirli bir ücret karşılığında kölelerin hürrriyetlerine kavuşabilmeleri için efendileri ile yaptığı sözleşme Ahzap 59- Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. 60- Andolsun ki, eğer münafıklar ve kalblerinde bir hastalık olanlar ve Medine'de dedikodu yapanlar, bu yaptıklarından vaz geçmezlerse, mutlaka seni onlara musallat ederiz. Sonra seninle orada az bir zamandan fazla komşu kalamazlar. 61- Melun olarak nerede bulunurlarsa yakalanırlar ve öldürülürler. Bu ayetlerin iniş sebebi ile ilgili rivayetlere baktığımızda, o dönemde günümüzdeki gibi tuvalatler evde olmadığından ihtiyaçları için dışarı çıkan mümin kadınlara sarkıntılık eden, bahane olarakta biz onları cariye zannnetmiştik diyenlerden bahsedilir. Söz konusu mümin kadınlar olduğunda onlara sarkıntılık yapanların melun bir şeklide öldürülmesini öngören kuran,Nur 33 te görüldüğü gibi söz konusu cariyeler olduğunda onları fuhşa zorlayan müminlere ne dünyevi nede uhrevi hiç bir ceza öngörmemektedir. Sadece fuhşa zorlananan biçare cariyelerin affedileceği söylenmektedir. Müslümanlar kusura bakmasın ama hiç bir ceza öngörülmediğine göre burda üstü örtülü bir şekilde fuhşa zorlamaya teşvik vardır demek mümkündür devam edecek
-
KUR'AN Bilimi Teşvik Eder...
Hiçte açık ve net değil. Kendinizi bu kadar germeye, bu kadar zorlamaya, kelimelere bu kadar takla attırmaya ne gerek var ? İnsan iki veya üç kelimede düşüncesini tanımlayabilir. Neden ve kimden çekiniyorsnuz ki ? Ne, net bir şeklide yaratılışı kabul ediyorsunuz,nede net bir şekilde panteizmi. Kelimelere takla attırarak ne şiş yansın nede kebap mantığı
-
KUR'AN Bilimi Teşvik Eder...
Arkadaş,yok ben farkı anlıyorum, yok benim göremediklerimi göremiyorsunuz ayaklarını bırakın artık.vahdeti vucud kesinlikle islama aykırı bir inaçtır.Mertçe ben islam değilim deyin saygı duyarım demiiştim ama islamın orijinalini bozmanıza müslümanlardan çok ben karşı gelirim.*************İsteyen istediği şeyleri ordan burdan alıp bu dine mal edemez. Bakın şimdi sizin nasıl laf salatası yaptıınızı kanıtlayacağım. Bakın her konuda uzun uzun yazıyorsunuz.Lütfen kısa ve net cevap istiyorum. 1) Cennet ve cehennem size göre gerçek anlamda maddi mekanlarmı, yoksa mecaz mı? Cevabınız mecaz olursa zaten islam diye bir dine inanmadığınız kanıtlamış olursunuz.Hayır gerçek anlamda somut mekanlar diyorsanız. 2) Cennette mükafat görecek, ve cehennemde cayır cayır yanacak olanlar kimler olacak ? vahdeti vücud felsefesine göre cevap istiyorum.
-
HARAM PARA İLE İBADET GEÇERLİR OLURMUŞ... (DİYANET; Çalınmış, hırsızlık malı, yetim hakkı, kirli parayla insanların ibadet yapabileceğini kabul ediyo)
Haklısın hoara kardeş.Sizinle tartışmanın bir anlamı yok, çünkü sizde oyunu kuralları ile oynamıyorsunuz.Fotbol adı altında kuralları tamamen faklı olan bir oyun icad etmişsiniz. Ben kurallara bağlı kalarak oynamaya çalışırken siz sürekli bana ofsayttan gol atacaksınız. Ben bu gol sayılmaz kurallara aykırı dediğim halde siz ısrarla gol goldür,hadi baklım mızıklanma diye israr edeceksiniz, ve kazanan taraf olacaksınız. Online kuran, anlayışı. 1450 seneden beri, milyanların kabul ettiğini beğenmeyerek,kendi istekleri doğrultusunda kuranın anlamlarını çarpıtarak,akla mantığa,bilime,evrensel ahlaka uygun hale getirmek. Bir cümlede her şeyi kestirip atıyorsunuz.Savaş esiri değilse nedir peki? Neden bunu dil kurallarına bağlı kalarak detaylı izah etmiyorsunuz.Neden genelde müslüman arkadaşlar gerekli açıklamayı yapmadan,iddalarını veya eleştirilerini ortaya sürerler. Biz yanlış veya doğru iddialarımızı ve eleştirilerimizi zahmet edip açıklıyoruz,emek sarfediyoruz, karşı taratan pat diye bir tek cümle Öyle değil deyip işi biitirmeye çalışıyorunuz Sizlerin emeğe hiçmi, saygınız yok? Neyse dönelim konumuza.Kırmızı işaretlediğim cümlenin arapçası; ma meleket eymanuhum,dur.Cümle başlı başına bile burda kast edilenlerin esirler olduğunu ifadede yerli olmasına rağmen, siz bunu çarpıtıp hayır efendim savaş esirleri değildir diyebiliyorsunuz.Bu anlayışı delillendirebilecek tek bir ayet getiremezsiniz. Zira; ma meleket eymanuhum, cümlesinin geçtiği ayetlere tek tek alın karşınıza hep insanların söz konusu edildiğini göreceksiniz,eşya, mal mülk değil. Neden eşya değil? çünkü meleket ifadesi;MLK kökünden türetilmiş olup,güç,iktidar, otorite,kıral, mülk edinme,o şey hakkında tasarruf etme anlamına gelir. Söz konusu cümlenin muhatapları, kuranın bütün ayetlerinde insanlar olduğuna göre, nasıl olurda kuran bir takım insanları,müslümanların mülkü, malı olarak görür, onları müslümanların taarrrufuna bırakır, buna cevap verin isterseniz. İki insan arasında ki en kuvvetli bağ,evlilik sözleşmesi olduğu halde,burda bir mülkiyet sözkonusu değildir. Hatta bir patronun işçisi ile yaptığı anlaşma bile mülkiyet anlamına gelmez. Zira tarafların sözleşmeyi fesh etme yetkileri vardır. Nur 33. Vel yesta'fifillezıne la yecidune nikahan hatta yuğniyehümüllahü min fadlih vellezıne yebteğunel kitabe mim ma meleket eymanüküm fe katibuhüm in alimtüm fıhim hayrav ve atuhüm mim malillahillezı ataküm ve la tükrihu fetaytiküm alel biğai in eradne tehassunel li tebteğu aradal hayatid dünya ve mey yükrihhünne fe innellahe mim ba'di ikrahihinne ğafurur rahıym 33- Evlenme imkanını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin sahip olduklarından sözleşme yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir iyilik görüyorsanız, hemen sözleşme yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir. Lütfen ayeti dikkatli okuyun.Fuhşa zorlanacak kadar kadınların birilerinin ülkyeti altında olduğu söz konusu değilmi ?İnsiyatif tamamen cariyenin efendisinde değilmi ? Çünkü hayır görürseniz sözleşme yapın diyor.Hayır görmezse köle olmaya devam edecekler.
-
KUR'AN Bilimi Teşvik Eder...
Ya kardeşim inandığınız Allah aşkına yapmayın böyle.BrainSlapper,in yazılarını nasıl yorumlayıp bu şeklide bir anlam verdiniz hayret etmemek elde değil. Arkadaş özetle diyorki, her oyun ( aman hemen açıklama yapayımda benide gereksiz yere suçlamayın,gözümü korkuttunuz çünkü.İslam dinini oyun diye karalamıyorum, sadece misal verme açısından o kelimeyi kulllandım) Kurallarına göre oynanır. O oyunu kim icad etmişse ve kuralları belirlemişse onlara uymak zorundasınız eğer oynamak istiyorsanız. Yok hayır benim futbol anlayışım farklı diyemezsiniz. Ben futbol oynamayı çok severim ama, 11 kişi ile değil bu sayı çok kalabalık 5 er kişi olsun.Ayrca ofsayt diye bir kural çok saçma buda gereksiz diyemezsiniz.yani ya kurallara göre oynayacaksınız yada hiç bu işe bulaşmayacaksınız. her şey orijinal şekli ile güzel??dir. Bu dinin kurallarını kuran ve hadisler belirler.Ne hallacı mansur nede yunus emrenin esamesi bile okunmaz. Öyleyse islam diyorsanız sizde bu kurallara bağlı kalmak zorundasınız.Yok efendim ben farklı anlıyorum deme lüksünüz yok. Sizin vahdeti vücüd inancınıza bir şey dediğim veya itiraz ettiğim yok.Saygı duyarım. Ancak bunu islama monte etmenize karşıyım. Aslında benden çok sizin sizin buna karşı olmanız gerekir,sebebini ise açıklayacağım.Vahdeti vucud felsefesi,budizmdeki nirvananın tasavvuftaki ifadesidir.İslamın öz malı değildir, yabancı kaynaklıdır. İstenildiği kadar yumuşatılmaya çalışılsa bile,islam zahire göre hüküm verdiği için, vahdeti vucud; kainattaki varlıkların Allahın parçası olduğu anlamına gelmektedir. Yani Allaha şirk koşmaktır.Dolayısıyla hallacı mansurun idam edilmeside bu sepeptendir.Siz nasıl olurda ilham kaynağı olarak gördüğünüz bu insanların düşüncelerini, onları katleden islam dini ile bağdaştırmaya çalışırsınız. Bu apaçık bir çelişki değilmi ? farklı düşünenlere hayat hakkı tanımayanlar için, hayır efendim onlar hallacı anlamadılar deyip geçiştirecekmisiniz. Bu görüşü açık yüreklilikle eserilerinde anlatan muhiddin bin arabiyi '' şeyhül efkfer'' diye tanımlayan ibni teymiyeyi ve onun gibi düşünen bir çok islam alimini nasıl görmezden gelirsiniz.
-
HARAM PARA İLE İBADET GEÇERLİR OLURMUŞ... (DİYANET; Çalınmış, hırsızlık malı, yetim hakkı, kirli parayla insanların ibadet yapabileceğini kabul ediyo)
İnanmayanlara savaşı emreden, tevik eden onlarca ayetleri defalarca yazmamıza rağmen hala kuranda savunma amaçlı savaş vardır diyebiliyorsunuz. Kuranda savaşların asıl amacı ganimettir. Bunuda defalarca kanıtladık. Bende bir zamanlar online kurancı idim.Onların mentalitesini çok iyi bildiğim için sizinde nesh,i kabul etmediğninizi varsayarak diyorum ki,Kuranda cariyelerle ilgili onlarca ayeti ne yapacaksınız ? Bu kadar çok ayeti yok saymadan 47/ 4 le olaya nokta koymanız mümkün değil. Gelenek olarak suçladığınız kesim sizden daha tutarlı. Çünkü onlar en azından kurandaki çelişkilerin içinde çıkabilmek için nesh,e inanıyorlar.Siz ise açıkça neshi kabul etmemenize rağmen bir tek ayetle cariyelerle ilgili bir çok ayeti buharlaştırıp yok etmeye çalışıyorsunuz.Hem üstü örtülü nesh,cilik yapıyorusnuz,ancak bunu açıkça yapanları gelenekçi diye suçluyorunuz. Tahrim 1- Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığını niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir. 2- Allah size yeminlerinizi çözmeyi meşrû kılmıştır. Allah sizin sahibinizdir. O bilendir, hikmetle yönetendir. 3- Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber'e açıklayınca, Peygamber (eşine) bir kısmını bildirmiş bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: "Bunu sana kim söyledi?" dedi. Peygamber "Bilen, her şeyden haberi olan Allah bana söyledi." dedi. 4- Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz eğildi. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun dostu ve yardımcısı Allah, Cibrîl ve müminlerin iyileridir. Bunun ardından melekler de ona arkadır. 5- Eğer o sizi boşarsa belki de Rabbi ona, sizden daha hayırlı, kendisini Allah'a teslim eden, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, oruç tutan dul ve bakire eşler verir. Siz bu rivayeti kabul etmeyeceksiniz ama sizin etmemeniz gerçekleri değiştirmiyor Gün, Muhammed' in karılarından Hafsa' nın günüydü. O gün Muhammed, Hafsa' yla cinsel ilişkide bulunmak üzere kalkıp gider. Hafsa' nın odasına varır. Ama Hafsa' yı bulamaz. Tam o sırada da, bir zamanlar Mısır Mukavkısı' nın kendisine armağan ettiği cariyelerden Marya ortaya çıkmıştır. O anda Muhammed, cinsel ilişki için tam hazırlıklıdır. Cariye'yi tutup yatırır Hafsa' nın yatağına, ve işini görmeye başlar. Muhammed'in cariyesi ile yatması doğal. Kuran da, karılarının dışında cariyeleriyle de yatmasına olanak veriyor (bkz. Ahzab suresi, ayet 50,52) İşin bu noktası olağan olmasına olağan. Ne var ki, cariyeyi özgür (hurre) olan bir kadının, üstelik Ömer kızı Hafsa'nın yatağında koynuna alıyor. İşte bu olağan değil. Terslik bu ya, o sırada, Hafsa da çıkagelmiştir. Muhammed' in Marya (Mariye) ile ilişkisini görür. Bir süre kendine egemen olup kapıda bekler. Muhammed işini bitirmiştir. Hafsa tepkisini gösterir: "Tanrı elçisi! Sen beni kötü duruma düşürdün, aşağıladın. Öyle bir şey yaptın ki, benzerini hiçbir karına yapmadın! Benim günümde, benim sıramda ve benim yatağımda bir cariyeyle ilşiki kuruyorsun!" Muhammed ne desin? Sonra, Muhammed' ile Hafsa arasında şu konuşma geçer: Muhammed: "Vallahi Billahi Marya ile bir daha yatmayacağım!" "Hafsa! Marya' yı kendime haram etsem de ona bir daha yaklaşmasam; bundan hoşnut olur musun? "Evet!" Muhammed hemen ant içmiştir: "Hafsa! Aramızda kalsın, bunu sakın kimseye söyleme, olmaz mı?" "Tamam!" Ne ki, Hafsa bu durumu Aişe'ye anlatır.(Bkz. Taberi, Camiu'l-Beyan,28/102) Kimi aktarmaya göre de Muhammed'in Hafsa ile yakalanması, Aişe'nin gününde olmuştur. Hafsa bunu öğrenmiştir. Muhammed, ondan bunu durumu kimseye söylememesini istemiş, bunu isterken de "Marya'yı kendime haram ettim. Sana bir müjdem var. Ebubekir'le Ömer, benden sonra, ümmetin işlerini ele alacaklar (halife olacaklar)." Ama, Hafsa, olayı Aişe'ye anlatır. (Bkz.F.Razi,30/41,43) Tayrim suresindeki ayetlerle ne kadar uyuşuyor değilmi ? Ey Hoara;İnsanların sempatisini kazanacağım, kuranı şirin göstereceğim diye niçin' Allahın helal kıldığı cariyeleri haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir Değinelim efendim. 4. İbrahim'de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir misal vardır, onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir." Yalnız İbrahim'in babasına: "Senin için mağfiret dileyeceğim, fakat senin için Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi (önlemeye) gücüm yetmez." demesi hariç. Rabbimiz! Yalnız sana dayandık, sana yöneldik. Dönüşümüz de ancak sanadır. 5. "Rabbimiz! Bizi inkar edenler için bir fitne kılma, (onlara mağlub etme!) bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegane gâlib ve hikmet sahibi ancak sensin." 6. Andolsun, onlarda sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü arzulayanlara güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah, zengindir, hamde layık olandır. 7. Olur ki Allah sizinle düşmanlarınız arasında yakında bir dostluk meydana getirir. Allah gücü yetendir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. 8. Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever. 9. Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır. Bu ayetin savaşla bir ilgisi yok.Herhangi bir toplum içinde yaşayan müslümanların etrafındaki kişilere karşı takınmaları tavırdan bahsediyor.Yani komşuluk ilişkileri Normalde ayet 4 te olduğu gibi ibrahim ve yanındakiler örnek verilerek.müslümanların allaha inanmayanlarla asla dost olmaması ve açıkça düşman olduklarını söylemeleri gerekiyor.fakat sonraki ayetlerde bunun bir istisnası yapılarak,müslümanlara karşı savaşmayanlarla dostane ilşikiler içinde olunabileceği belirtiliyor. Özet olarak bu ayetlerdeki konu savaş hukuku değil, komşuluk hukukudur.
-
KUR'AN Bilimi Teşvik Eder...
Sayın 'Tengeriin boşig; Ben kara taş derken hacerül esvedi değil, kabeyi kast etmiştim. Kabenin kutsallığı konusunda aynı şeyleri söyliyemezsiniz sanırım.Zira benden önce burdaki müslüma arkadaşlardan tepki alırsınız.
-
True furkan
Öyle bir şey yok sayın sardunyam.Ben şahsen saygı duyduğum için düşüncelerimi anlatıyorum Medemki bu dünyada sosyal varlıklar olarak beraberce yaşıyoruz,öyleyse her konuda hep beraber karar verelim diyorum. Bırakın arabın kültürü arabın olsun diyoruz.Biz türkler olarak onların kültürü olmadanda kendi aldığımız kararlarla, düşüncelerimizle hayatımıza yön verebiliriz diyoruz. Bu kültür yüzünden tarih içinde nice savaşlar oldu, insanlar öldürülde ve halende öldürülmeye devam ediyor diyoruz. Maalesefki arap kültürüne sahip çıkanlar, çoğunlukta olmalarına bakarak,tüm insanlığa bu ilkel kültürü empoze etmeye çalışıyorlar.,hayatın her alanına sokmak istiyorlar.Dünyada muhammedden başkasının aklı çalışmaz,varsa yoksa muhammedin öğretileri diye tutturuyorlar.Bu insan aklına en büyük hakarettir diyoruz. Yani asıl saygısızlığı islam inanırları yapıyor. Hem bilimin nimetlerinden faydalanıyorlar, hemde hemde bilimin vardığı sonuçları muhammedin öğretilerine,onun görünmez putuna mal ediyorlar.Bu kadarda olmaz ki diyoruz. Bakın bu konuda kendimden bir örnek vereyim. 2002 tarihinde iş yerinde kimyevi bir madededen (siyanür) zehirlendim.Vücüdümdaki bütün organlar iflas etmişti. Altı hafta komada kaldım.Bu süre içerisinde solunum dahil ,vucudumun her fonksiyonu ancak cihazlarla yürütülüyordu. Akabinde ise 6 aylık bir rehabilitasyondan sonra yine sağlığıma kavuştum.Dünya tarihinde benden önce bu madde ile zehirlenen 9 kişi kurtulamamış yani ölmüş.Bu maddeden ilk defa kurtulan insan olarak dünya bilim litaretürüne girdim.Benim durumumun amerikada bilim dergilerinde yayınlanabilmesi için benden imza aldılar. Benden önce aynı madde ile zehirlenenlerin neden öldüğü halde benim hayatta kalmamı doktorlara sorduğumda,o dönemlerde tıbbın şimdiki kadar gelişmemiş olduğunu,insan vücudünda zehirlenmiş kanı temizleyebilecek modern diyaliz cihazlarının olmadığından dolayı olduğunu söyledidler. İşte o andan itibaren ipler koptu ve bende islam dininiden çıktım. Beni ziyaret eden yakınlarım, Allaha şükret seni o kurtardı diye, yine benim durumumu her konuda olduğu gibi muhammedin görünmez putuna bağlıyorlardı.Bende hayır diye isyan ediyordum, hayır beni Allah değil, gece gündüz demeden tüm insanlığın menfaati için kafa patlatan,deney yapan, bilim ile uğraşan elleri öpülesice son derece saygın ama sizin dininize göre kafir olan, kuranın insan yerine bile koymadığı o cehennemlik insanlar kurtardı diyordum ve halende söylemeye devam ediyorum. Ayrıca bu vesileyle insanların menfaati için uğraşan tüm bilim adamlarını kamuoyu önünde en içten dileklerimle saygı ile anıyor ve ve teşekkürlerimi bildiriyorum. İyiki varsınız
-
HARAM PARA İLE İBADET GEÇERLİR OLURMUŞ... (DİYANET; Çalınmış, hırsızlık malı, yetim hakkı, kirli parayla insanların ibadet yapabileceğini kabul ediyo)
Benim bir şey karıştırdıım filan yok, ancak siz soruma alaksız bir cevap vermişsiniz. Kuranda katliama teşvik eden,emreden ayetleri her müslümanın yaptığı gibi sizde savaş durumu şeklinde makyajlamışsınız.Eğer sadece savaş durumunda olmak herşeyi ahlaki kılıyorsa, sizin bu mantığınıza göre irakın petrollerini ele geçirip sömüren amerika da haklı olmalı.Çünkü amerika, irakla savaş durumunda. Yine aynı şeklide yahudilerin, filistin topraklarını, o ülkenin insanlarını öldürerek adım adım işgal etmeleride haklı, çünkü yahudilerde savaş durumunda. Hem ganimet sadece mal ile sınırlı değilki,insanlarda buna dahil.Kurtuluş savaşında ele geçirilen esir kadınlar cariye olarak türk askerlerine dağıtılsaydı,bunada mı helal diyecektiniz ? 3/75- kitap ehlinden öyleleri vardır ki ona yüklerle mal emanet etsen onu sana öder. öyleleri de vardır ki başına dikilmeden ödemez. onların " ümmilere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur" demelerindendir. Allah adına bile bile yalan söylerler. İddiamı çürütememişsiniz aksine daha da güçlendirmissiniz. Muhammedin, ehli kitabnn bu davranışlarını eleştirmesi ne kadar inandırıcı ? Eleştirdiği şeyin bin katını kendi yapmış. Onlar sahtekarılık yapsalar bile insanları katlederek mallarına el koymamışlar. Tevbe 29- Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde Allah'a, ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar öldürün.
-
KUR'AN Bilimi Teşvik Eder...
Alıntıdır GÖZÜN EVRİMİ akıllı tasarım varsayımının çöküşü "Akıllı tasarım"cılar, "insan gözü gibi mükemmel bir yapının rastlantılarla ortaya çıkması mümkün değildir" derler. Bu sözler, herşeyden önce, bilerek eksik söylenmiş sözler. Araştırma, düşünme, sorgulama yeteneklerini kaybatmiş cahil müslümanları aldatmaya yarayan sözler. Evrim sadece rastlantı değildir. Rastlantılar da rol oynar ama önemli olan şu 3 öğe'nin birarada olmasıdır: * Canlıların yapısını tekrar inşa edebilmesine olanak sağlayan bir bellek (DNA/RNA) * Bu belleğin 100% hatasız olmaması ve kopyalama sırasında az da olsa hata oluşması (çoğalma sırasında örneğin). Bu hatalar böylece rastlantısal değişikliklere yol açıyor. * Doğal seçilim: bir canlı türüne avantaj sağlıyan herhangi bir değişiklik (çevresine daha iyi uyma, daha hızlı koşma, daha iyi görme... gibi) bu canlı türünün daha çok çoğalmasını sağlıyor. Tersine, bir avantaj sağlamıyor ve yaşamını zorlaştırıyorsa bu canlılar daha az çoğalıyor. Doğal olarak, çok belirgin zararlı değişimler ölüme yol açabiliyor. Başka bir deyişle, canlıların kötüden iyiye doğru gelişmelerini sağlayan şey mükemmellik değil, çoğalma sırasında DNAlarda oluşan hatalar. Bu hatalar doğa'nın "deneme" yapmasına olanak sağlıyor. İnsanlar (ve diğer canlılar) herhalde bu yüzden ölümlü. Evrilip insan olabilmeleri için DNA'larda hata olabilmesi gerekiyordu, yani ölümlü olmaları gerekiyordu. İnsanın "mükemmel" gözü Darwin, yaşadığı devrin sınırlı bilgileri ışığında, insan gözünün kusursuz yapısının Evrim sonucu oluşmasının zor olduğunu söylemişti. Gözün anatomisi, ışık almaçları, çeşitli türlerdeki gözlerin yapısı hakkında bilgileri sınırlıydı. Genetik'ten ise tamamen habersizdi. Optik alanında da uzman olmadığı için de bazı çok basit olayları anlayamadı. Bunu aşağıda gözün indirgenemez karmaşıklığı komedisi konusunda göreceğiz. O zamandan beri bilim çok ilerledi, eksik olan bilgiler tamamlandı. . Önce insan gözünün "kusursuzluğundan" başlıyoruz Gözün ışık toplayan hücreleri, ışığa doğru değil, içeriye - beyne - doğru bakar. Optik sinirler retinanın ışığa dönük tarafından, ışığı keserek geçer, birleşir, gözü delip çıkar ve beyne gider. Bu sinirlerin çıktığı, gözün delik olan noktası kördür. Bu optik sinirler ve retina beynin bir uzantısıdır, doğrudan beyne giderler. Bunu aklınızda tutun, daha sonra bahsedilecek. Retina gözün arkasına öylesine gevşek bir biçimde bağlıdır ki (unutmayın ki sinirler, ışığa bakan ön tarafta; retinayı göze bağlayan bir şey yok!!!), insanın başına gelen şiddetli bir darbeyle retina yerinden ayrılabilir. Kör noktanızı "görün" Aşağıdaki siyah noktaya, sol gözünüzle bakın (sağ gözünüzü elinizle kapayarak). Kafanızı ileri-geri hareket ettirince, yaklaşık 30 cm uzaklıkta, kırmızı yuvarlak kaybolacak. Bunu yaparkan başınızı düz tutmaya dikkat edin. Koskoca bir bölge kör, değil mi. Bu insan gözü yapısı «tasarlanmış» olsa idi biz buna «akıllı tasarım» değil, «aptal tasarım» derdik. Ben bir işveren olsam, ve emrimdeki bir mühendis bana böyle bir görüntü alıcısı tasarımı getirse, kendisini kapının önünde bulur. Biz şimdi, tasarım hatalarıyla dolu olan insan gözünü bir kenara bırakalım, ve yapı olarak mükemmele yakın olan ahtapot gözüne gelelim. Ahtapot gözünün yapısında, insan gözünün yapısındaki "aptallıklar" yok. Sinirler gözün arkasından çıkıyor (retinanın önünden geçip ışığı kesmiyor), retina da gözün arkasına – sinirlerden ötürü – sıkı sıkıya yapışık. Kör nokta yok. Burada akıllı tasarımcıların deyimiyle "mükemmel" olan insanın "mükemmel tasarlanmış" göz yapısının, ahtapot gözüyle karşılaştırıldığında ne kadar "aptal bir tasarım" olduğunu görüyoruz. Bu neden? Cevabı gayet basit. Evrim ufak adımlarla ilerler. Değişimler 100 milyonlarca yılda olur. En önemlisi, bu değişimlerin sonunda nereye varacağını bilen bir bilinç yoktur. Evrim ufak adımlarla ilerlediği için de, 500 Milyon yıllık gelişmeden sonra geri dönüş olamaz. Bu durumda geri dönüş, kötüye gidiştir ve organizmanın yok olmasıyla sonuçlanır. Organizma, imkanlar elverdiğince, ufak adımlarla gidebildiği kadar iyiye gitmek zorunda. Çıkmaz bir yolda olsa da. 500 Milyon kadar yıl önce göz evrimleşirken, yumuşakçalarda, böceklerde, omurgalılarda başka başka yollar izlemiş. Omurgalılarda ters bir yola girmiş, sinirler arkadan değil, önden gelmiş retinaya. O zamanın basit, bulanık gösteren gözleri için bu sorun değildi tabii. Gözler daha iyiye doğru geliştiğinde ise bu yolun çıkmaz yol olduğu ortaya çıktı. Doğada "çıkmaz yol" diye işaretler yok, ne yapalım. Yolun sonuna geliniyor şimdi. Önde bir duvar var. Retinalar çarpmalarda ayrılır, sinirleri beslemek için önde oluşan damarlar yaşlılıkta körlüklere neden olur, vbvbvb. Bu yazını sonunda "mükemmel göz yarışması"nda şampiyonun kim olduğu görülecek. Tabii ki bir omurgalı değil. Belki omurgalıların ilkel atalarından birinin gözlerinin nasıl olduğunu merak edersiniz. Haydi, şöyle pek fazla düşünmeden omurgalıların ilk ortak atalarından olan yassı kurtçukların (planaria veya platyhelminthes veya flatworm) gözlerine bakalım. Ne görüyoruz? Böyle rastlantı olabilir mi? Omugalıların ortak atasında, gözlerde sinirler ters yönden geliyor. Yuvarlak, merceksiz bir çukur, sinirler çukurun önünden içeri giriyor (ışığı keserek). Bu hata, insan gözünün yapısındaki hatanın aynısı. Hatalı omurgalı gözlerine giden yolun başı. Ne dersiniz, bir tasarımcı bilinçsiz olabilir mi?
-
True furkan
Sayın sardunyam, eğer kuranın Allah sözü olduğuna inanıyorsanız bu endişeleriniz tamamen yersiz. Hicr 9- Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız. Ben şahsen müslüman olsam değil bir tane, bin tane de benzeri kitap yazsalar zerre kadar endişelenmez ve tepki vermezdim.Niye vereyim ki, her şeye gücü yeten Allahın koruması altında olanı, dünya alem bir araya gelse yinede dejenere edemezler diye düşünürdüm
-
True furkan
Arkadaş, ağzınız laf yapmasını çok beceriyor,ama gerçekten çok beceriyor.Yazdıklarınızda net birşey yok,felsefik ve yaldızlı laf kalabalığı hariç.maksadınız ne, neyin peşindesizinz belli değil.Bu tür lafı uzatanlardan oldum olaşı hoşlanmam.Anlatacak, verecek mesajı olan az konuşur öz konuşur. Tarzınız aynen nasreddin hoca misali anladığım kadarı ile. İki kişi tartışırken, Bizim hoca iyi niyetinden aralarını bulmak için, ikinizde haklısınız demiş. Diğer üçüncü biride hocanın yanına gelip, ama hocam nasıl olur bunlardan biri mutlaka haksız değilmi diye sorunca hoca, sende haklısın demiş. Foruma geldiğiniz günden beri hep aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz.Gerçek tektir ancak herkes farklı anlar, Bir şeye komik diyorsan, yanlış diyorsan neden ve niçin komik olduğunu açıklayacaksın.Bunu yapmadan sadece komik yakıştırması yapmak, üstelik birde ben böyle anlıyorum diye geçiştirmeye çalışırsanız bu ******* ifadesidir. Bazı insanların çürütemedikleri iddialar için '' düz mantık'' yakıştırması mesnetsiz bir karalamaktan başka bir şey değildir. Sizde bunu yapmışsınız.Oysaki düz mantık yerilecek bir tavır değil aksine erdemli bir davranıştır.Düz mantığı eleştirenler acaba ******* erdemli görüyorlar ? Hakkımda suizanla konuşuyorsunuz. Ben haksöz mutlaka isabet etmiştir diye bir iddiada bulunmadım.Sizin yaptığınız bilimsel metod değil derken,bir iddiayı ele alıp çürütmeden sadece komik demekle yetinmeyi kast etttim.Hem kaldıki kendi felsefenize ters düşüyorsunuz,mademki nasreddin hoca misali herkesi haklı çıkarmayı prensip edindiniz,öyleyse haksöz içinde aynı şeyleri söyleyeceksiniz.Oda kendi penceresinden bir nevi farklı anlıyor diyeceksiniz. Komik diye alay etmeyeceksiniz Şimdide saygısız olduk iyimi? Müthiş bir felsefe dersi almışsınız anlaşılan.Nasılda yağ gibi suyun üstüne çıkmayı beceriyorsunuz, pes.
-
True furkan
Sayın sardunyam, meseleyi yanlış değerlendiriyorsunuz.Elbetteki müslümanlar furkan,a yönelecek değil. Asıl mesele kuranın bir meydan okumasının daha çöpe gitmiş olması İsra 88 De ki: Andolsun, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler. Hemen gelecek bir itirazı değerlendireyim. Efendim furkan, kurana benzemez. Zaten motamot aynısı olsa ona kopya denir,benzeri değil,ama furkanı kim yazdı ise gerçekten mükemmel benzetmiş.Ayrıca kurandan çok daha ahlaki. Savaş yok, cariyeler yok, 4 kadınla evlenmek yok ve bu konularda kurana ateş püskürüyor tebrik etmek lazım
-
KUR'AN Bilimi Teşvik Eder...
Haklısnız sayın Tengeriin boşig; İslam dahil her dinin ortak noktası putperestliktir.Dediğiniz gibi dekorlar farklıdır, yani semboler. Bu kimiisinde inek, kimiisinde gök cisimleri, kimisinde haç, islamda ise bir kara taştır.
-
True furkan
Sanada Helal olsun .İşte bilimsel metod diye buna denir.Sayfalarca yazılara iki cümle ile dil oyunu de, aciz bir uğraş de ve böylece çürütmüş ol.Hem kaldıki bu meydanı okuyan kuran. Nisa 82- Onlar hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı. Hem kuranın karşı gelinemez olduğunu savunacaksınız hemde kuranın meydan okumasına cevap verenlere aciz uğraş diyeceksiniz. Buna kendi kendine gelin güvey olmak denir Vaazı bir tarafa bırakıp,isterseniz siz bir deneyin bakalım o arkadaşın tesbitlerini çürütebilecekmisiniz?
-
KUR'AN Bilimi Teşvik Eder...
Alıntıdır. bilim adamlarının HY(ya da adnan oktar mı her neyse)ya tokat gibi cevaplarından biridir, okuyun da bu adamın nasıl bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunu, anlamadığı konulara burnunu soktuğunu görün, yazı uzun bunu okumam diyenlerde en azından "Archaeopteryx bir geçiş canlısı mı" kısmını okusunlar o da yeter kendisinin sahtekarlığını boyutlarını anlamak için bi daha onun yazılarını görmemek dileğiyle;(bu metni beğenip te bilgisayarıma indirmiştim zamanında, kaynağını bulamadım maalesef şu an, belirten olursa da mesaja bi edit çekerim) Yaratılışçıların iddiaları ve bilimin yanıtları -1 Yaratılışçıların "Evrim Kuramı ispatlanamadı", "Evrim, termodinamiğin 2. kanununa aykırı", "Dünyanın yaşı 10 bin yıl", "Evrim gözlenemez", "Geçiş canlıları yoktur" gibi iddialarına bilimsel veriler ışığında yanıt veriyoruz. Dr. Ümit Sayın Bu makalede Yaratılış Efsanesine bilimsel kılıflar bulmaya çalışan bazı grupların Evrim Kuramını çürütmek için ortaya attıkları iddialar, bilimsel veriler ışığında yanıtlanacaktır. Bu gruplara ülkemizden bir örnek Adnan Hoca ve müritleridir. HY imzası ile birçok kitap ve broşür yayınladılar. Özellikle bu yayınlardaki iddia ve safsataları çağdaş bilimin ışığında ele almak istedik. Teker teker, önce yaratılışçıların iddiasını, sonra hemen altında bilimin konuya ilişkin yanıtını veriyoruz. Bilimde ispat kavramı Yaratılışçıların iddiası : Evrim Kuramı ispatlanamamıştır. Bilimin yanıtı: Bilimde kuramlar (teoriler), matematikteki veya mantıktaki gibi ispatlanamazlar. ‹spatlama kavramı halk tarafından yanlış anlaşılmakta, yanlış kullanılmaktadır. Bilim bir konudaki gözlemlerini açıklayan teorileri öne sürerken daha önce bilinen bilgileri ve gözlenen olguları önüne koyar. Bu olaylarla ilgili bazı bilimsel kanunları ve kuralları matematik, fizik, kimya gibi bilimlerin yardımıyla çıkarır. Daha sonra, bu gözlemi açıklamak icin, bazı hipotezler ortaya koyar. Bazı hipotezlerin doğruluğunu ve tutarlılığını, gözlenen ve test edilen deneylerle destekler veya bazı hipotezlerin yanlışlığını ispatlayarak bunları çürütür. Defalarca desteklenen hipotezler "Bilimsel Gerçek" (scientific fact) haline gelirler. Sonuçta bilim, teoriyi test edilen hipotezlerle ve gözlenen olgularla güçlendirir veya zayıflatır, bilimsel gerçeklerle destekler. Bilimin hiçbir dalında, teoriler matematikte veya mantıkta görüldüğü gibi yüzde 100 ispatlanamazlar; bilimde böyle bir ispat kavramı yoktur. Ayrıca bilimde dogma, dogmatik otorite, kutsal yasalar ve katı değişmeyecek evrensel kurallar da yoktur. Geçerli nedenler, kanıtlar bulunduğunda tüm kuramlar (teoriler) değiştirilebilir, yerine yenilerini bırakabilir (Newton mekaniğinin yerini rölativite kuramına bırakması gibi). Kaynaklar: 1) National Academy of Sciences,Teaching about evolution and the nature of science, NAS Press, Washington, D.C.1998, s.1-9. 2) Douglas Futuyma, Evolutionary Biology, Sinauer, 1998, s.1-30. Bilim dogma kabul etmez Yaratılışçıların iddiası: Evrim Kuramı kutsal kitaplara ve dinlere aykırıdır; kutsal kitaplar, insanların ve hayvanların birdenbire yaratıldığını söylemektedirler. Bilimin yanıtı: Pek çok din ve din adamı artık Evrim Kuramının bir gerçek olduğunu kabul etmiştir (1). Son olarak Papa bile Evrim Kuramının doğruluğunu tanıdıklarını açıklamıştır. Kutsal kitapların söyledikleri kelimesi kelimesine alındığında, Evrim Kuramı, Yaratılış Efsanesine aykırıdır. Fakat pek çok mezhep ve din, Yaratılışı artık daha farklı yorumlamaktadır. Ayrıca bilimde gerçeklere ulaşabilmek için hiçbir kutsal kitabın dogması bir anlam taşımaz; bilim dogma kabul edemez, kutsallığın veya doğa ötesi güçlerin de bilim için bir anlamı yoktur. Bilim gözlemleyebildiğini yorumlar; bilim, tutucu ve konservatif değil, devinimsel ve devrimseldir. Kutsal kitaplar ilk milennium sırasında henüz bilimin bugünkü kadar gelişmiş olmadığı dönemlerde, insanlar tarafından kaleme alınmışlardır ve içlerindeki bilgi değistirilemez. Kutsal kitaplardaki efsaneler (göğe yükseliş, Tufan, yaratılış) bugün bilimin bulguları ile tamamen çelişmektedirler ve bilime aykırıdırlar (2). Bu nedenle din adamları kurtuluşu, bu kitaplarda verilen bilgileri farklı yorumlamakta bulmuşlardır. Kaynaklar: 1) NCSE, edited by Moleen Matsumura, Voices for Evolution, 1995, s.83-120. 2) National Academy of Sciences, Evolution and Creationism: A view from the National Academy of Sciences, 1999. Evrim ve termodinamiğin ikinci kanunu Yaratılışçıların iddiası: Evrim, termodinamiğin ikinci kanununa aykırıdır. Kaosdan düzen oluşamaz ve entropi sürekli artar, enerji boşluğa yayılır. Bu nedenle evrim yanlıştır, çünkü evrimin gerçekleşmesi için, entropinin zıt yönünde hareket eden bir güç gereklidir. Öyleyse evrim gerçekleşemez, entropinin ters yönündeki bu etkiyi ancak bir "yaratıcı" gerçekleştirebilir. Bilimin yanıtı: Evrim entropiye aykırı değildir. Bu hipotez enerji verilen sistemlerde kaostan düzen oluşabileceğini hesaba katmamaktadır. Ayrıca termodinamiğin ikinci kanunu kapalı sistemler için geçerlidir. Organizmalar, açık bir sistemde enerji alışverişi yapmaktadırlar. Ortamda sınırsız enerji vardır; bu enerji daha düzenli, stabil kimyasal yapıların oluşabilmesi için kullanılmaktadır (1). Bir bisikletin parçalarının kendi kendine bir araya gelebileceğini varsayamazsınız, ama enerji harcayarak bu parçaları birleştirebilirsiniz. Bisikletin 100 parçası olduğunu varsayın, ilk bakışta bu parçalarin 100! (100 x 99 x 98 x 97..... x 2 x 1) farklı biçimde birleştirilebileceği düşünülse de bu doğru değildir. Çünkü bir didonu bir tekere, direksiyonun bir parçasını çamurluğa vidalama şansınız yoktur. Deneye yanıla hangi parçanın hangi kısma uyabileceğini bulursunuz, yaratabileceğiniz bir kaç montaj bisiklet çeşidi olabilir sadece, bu entropinin en aza indirgendiği durumdur. Belki bu parçalar 100-200 farklı şekilde de aynı enerji harcanarak birbirine eklenebilir, ama bir tanesi varlığını sürdürebilecek bisiklet olacaktır. Aslında, stabil hücre durumunun yanı sıra katrilyonlarca stabil olmayan protohücre ve hücre durumları da meydana gelmektedir. Ama varlığını sürdürebilen, entropiye en uyum sağlamış, artık kendi içinde akardengeye (hemostasis) erişmiş hücredir. Biz sadece kendini sürdürebildiği için onun hakkında bilgi alabilmekteyiz, halbuki diğer stabil olmayan hücreler bozunup, yokolup gitmişlerdir ve sürekli bir, iki kararlı hücreye karşın tekrar katrilyonlarca stabil olmayan ve yokolup giden pro-hücre oluşmaktadır (2). Örneğin, içerisinde birbirleri ile reaksiyona girebilecek, A ve B gazları olan bir kutuya enerji verdiğiniz zaman bile bu kapalı sistemde, möleküllerin birbirleri ile çarpışıp, yeni ve kararlı AB gaz moleküllerini oluşturabilmesi, enerji verilen ve enerjiyi içinde saklayabilen sistemlerde kararlı yapıların oluşabileceğine bir kanıttır. Biyolojik sistemlerin oluşabildiği, okyanus, doğa gibi açık sistemler ise, organik maddenin ana yapı taşlarını içermektedir, ortamdaki enerji sürekli yeniden kullanılmaktadır; üstelik güneşten ve uzaydan sürekli yeni enerji bu açık sisteme katılmakta ve buraya moleküler enerji, ısı, radyasyon biçiminde hapsolmaktadır. Yaratılışçılar eğer uzayda enerjinin dağıldığını söylemekteyseler, zaten Evrim Kuramı, uzayda enerjinin kullanılarak, yaşam oluştuğunu iddia etmemektedir. Yaratılışçıların bu hipotezi boş ve karanlık uzay için geçerli olabilir ancak. Bir meşe palamudundan yeterli enerji sayesinde, fotosentez gerçekleşmekte ve bir meşe ağacı büyüyebilmektedir. Güneş, entropinin artışı ile enerji kaybetmekte dünya ise enerji kazanmaktadır. Canlı organizmalar öldüğü zaman ise bu canlılar için "entropinin artışı" gerçekleşir, tüm enerji "tekrar kullanılmak üzere" doğaya karışır. Kaynaklar: 1) Douglas Futuyma, Science on Trial, Sinauer, 1995, s.223. 2) Tim Berra, Evolution and the Myth of Creationism, Stanford University Press, 1990, s.126. Dünyanın yaşı Yaratılışçıların iddiası: Atmosferdeki düşük helyum miktarı, dünyanın genç olduğunu gösterir. Eğer dünya 4.5 milyar yaşında olsaydı, daha fazla helyum olması gerekirdi; çünkü helyum, uranyumun bozunmasından ortaya çıkar. Bilimin yanıtı: Helyum çok hafif bir gazdır, hidrojen gibi yükselip uzaya karışır ve hidrojen gibi, atmosferde fazla miktarlarda olamaz. Yaratılışçıların iddiası: Uzaydan dünyaya düşen meteorit kökenli toz, yılda 14 milyon tondur. Eğer dünya ve ay 4.5 milyar yaşında olsalardı, üzerlerinde 30-50 m yüksekliğinde toz olması gerekirdi. Bilimin yanıtı: Uzaydan gelen toz hakkındaki bilgi yanlıştır. Uzay probları bu miktarın bahsedilenden binlerce kat daha az olduğunu göstermiştir. Ayrıca bu iddiayı yapanlar ne astrofizik ne de temel yerçekimi yasalarından haberdardırlar. Bu tozun atmosferik hareketler ve gittikçe artan yerçekimi nedeniyle dünyaya yaklaştıkça kitleleşip, okyanuslara karışacağını hesaba katmamaktalar. Ayrıca 1959'da Scientific American'da bu makaleyi yazan Hans Patterson, gerçekleri çok çarpıtmıştır. NASA'nın verilerine göre, güneş sisteminde santimetre kareye, saniyede 1016 gram toz düşmektedir. 5 milyar yılda dünyaya düşmesi olası hesaplanan toz miktarı santimetre kareye 10 gramdır, bu ise kolayca okyanuslara ve atmosfere karışacaktır. Yaratılışçıların iddiası: Dünya 10 bin yıldan daha yaşlı olamaz, bunu manyetik alanı doğrulamaktadır. Çünkü manyetik alanı her 1400 yılda bir yarılanarak azalır. Halbuki Evrim Kuramı dünyanın 4.5 milyar yaşında olduğunu söylemektedir. Bilimin yanıtı: Bu fikri ortaya atan, Dr. Thomas Barnes'ın daha temel fizik bilgilerinden haberdar olmadığı söylenmiş; bilim ortamlarında rezil edilmiştir. Dünyadaki kayalar, oluşumları sırasında, dünyanın manyetik alanına ait izler taşımaktadır. Bu olaya paleomagnetizm denilir. Atlas okyanusunun tabanındaki kayalar analiz edildiğinde, jeolojik tarih boyunca, çok değişik manyetik fluksiasyonlarla (sistematik çevrimsel değişim) ve vektörel değişimlerle dünyanın manyetik alanının değiştiği gösterilmiştir. Bu konuda binlerce makale vardır. Sadece Yaratılışçılar, dünyanın 10 bin yaşında olduğunu kanıtlayabilmek için böylesi yöntemlerle bilimi çarpıtmaktadırlar. Kaynak: Ashley Montagu, Science and Creationism, Oxford University Press, 1984, s.37-41 ve 43-49. Evrim gözlenebiliyor mu? Yaratılışçıların iddiası: Biyologlar hiçbir zaman, bir türün evrimini gözlememişlerdir. Bilimin yanıtı: Biyologlar bir türün evrimini defalarca gözlemişlerdir. Mikrobiyolojide bunun örneklerini her gün görmekteyiz, antibiyotiklere direnç kazanan bakteriler, ortama değişim gösteren ve evrimleşen virüsler buna örnektir. Bitki moleküler biyolojisi, yeni tür bitkilerin geliştirilmesine şahit olmuştur. DDT'ye direnç geliştiren böcekler bu evrime ve doğal seleksiyona birer örnektir. Canlı hücre oluşturmak Yaratılışçıların iddiası: Tüpte henüz tek bir canlı hücre oluşturulamamıştır. Bilimin yanıtı: Belki henüz yaşamsal özelliklere sahip bir hücre deney tübünde oluşturulamamıştır, ama canlının temel bileşenleri olan amino asitler, nükleik asitler, şekerler ve pek çok organik molekülün kendi kendine oluşabileceği gösterilmiştir. Ayrıca ilk hücrelerin proto hücreleri olan koaservatlar, proteinoidler deney tübünde oluşturulmuştur (1). Proteinoidler, tıpkı hücreler gibi, aksiyon potansiyellerine, membran yapısına ve bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ayrıca dünya başlı başına dev bir deney tüpüdür ve her gün okyanuslarda yeni organik moleküller, yeni hücreler, yeni evrimleşen yapılar oluşmaktadır (2). Sorun laboratuvarda dünyanın 4 milyar yıl önceki koşullarını oluşturup, 4 milyar yıl bekleyememekten kaynaklanmaktadır. Ayrıca bugün herhangi bir canlının DNA'sı alınıp, belirli genetik özellikler değiştirilmektedir. Yani deney tüpünde genetik yapıyla oynanabilmektedir. 1997 ve 1998 yılında klonlanan ve yeni bir tür olarak dünyaya gelen canlılar deney tübünde yaratılan yaşama ait iyi bir örnek teşkil eder. Ama tek bir hücrenin kendi kendine deney tübünde oluşturulmasını beklemek bu koşullarda biraz safdillik olur. Kaynaklar: 1) Sidney Fox,"The Emergence of Life, Basic Books, 1988. 2) Douglas Futuyma, Evolutionary Biology, Sinauer, 1998. Yaşam kendi kendine oluşabilir mi? Yaratılışçıların iddiası: Hayat kendi kendine 4 milyar yılda gelişemez. Bir nörona (sinir hücresi), bir pankreas hücresine bakın, reseptörlere, biyokimyasal reaksiyonların çeşitliliğine bakın. Hiç bu kompleks sistemler kendi kendine oluşabilir mi? Bilimin yanıtı: Evrim gelişiminde hep önceki bilgi ve stabil yapı doğal seleksiyon sonucu daha sonraki canlılarda kullanılmıştır. Vücudumuzda hem balıklara, hem ilkel bakterilere, hem sürüngenlere ait özellikleri taşımaktayız. Nöronların gelişimi yaklaşık 4 milyar yıl almıştır, nöronlar sonsuz sayıdaki hücre oluşumunun ve evriminin son basamağıdır, sinir sistemi de öyledir, nöronların kompleks yapıları onların bir Tanrı tarafından birdenbire yaratıldıklarını göstermez; üstelik sinir sisteminin evrimlerine, alt basamaklarına diğer canlı türlerinde rastlamaktayız; özellikle canlıların sinir sistemlerinin incelenmesi, canlıların evrim boyunca basamak basamak geliştiğini göstermektedir (1, 2). ‹nsan vücudundaki ve memelilerdeki benzer biyokimyasal reaksiyonları, bunların evrimsel alt basamaklarını diğer canlı türlerinde de görmekteyiz. Reseptörlerin moleküler yapılarının aslında birkaç temel reseptörün zamanla farklılaşmasından meydana geldiği konusunda güçlü kanıtlar vardır; sinir hücrelerindeki aksiyon potansiyelerinin ve nörokimyasal olguların tek hücrelilerden başlamak üzere, tüm canlı türlerinde aynı ilkelere göre oluştuğu gösterilmiştir (3, 4). Sadece evrim, canlıya verdiği yeni özelliklerle, onların adaptasyon veya doğal seleksiyon konusunda daha şanslı hale gelmelerini sağlamıştır. Örneğin ilk meydana gelen amino asitlerdir, ikinci basamakta, thermal proteinler ve mikrokürecik proteinoidleri oluşmuştur, daha sonraki basamakta, ATP amino asitleri devreye girip evrimleşmiştir. Daha sonra da daha kompleks proteinler ve protein sentezleri gelişmiştir (5). Daha sonra prototip hücreler oluşmuş ve milyonlarca yılda, doğa deneye yanıla stabil hücreleri oluşturmuştur (6). Kaynaklar: 1) John Eccles, Evolution of the Brain, Routledge, 1989. 2) Eric Kandel, James Schwartz, Principals of Neural Sciences, 1991, Elsevier. 3) Bertil Hille, Ionic Channels of Excitable Membranes, Sinauer, 1992. 4) Tashio Narahashi, Ion Channels of Excitable Cells. 5) Sidney Fox, The Emergence of Life, Basic Books, 1988. 6) Douglas Futuyma, Evolutionary Biology, Sinauer, 1998. Yaratılışçıların iddiası: Aminoasitlerin ilk meydana gelen yığınları proteinoidler hiçbir düzene ve belirleyici yapıya sahip değildirler. Bu nedenle yaşamsal işlevlerde de yer alamazlar. Bilimin yanıtı: Yaratılışçılar ilk amino asitlerin birleşiminden oluşan proteoinoidlere canlı veya DNA veya RNA'nın fonksiyonları ile oluşmuş proteinler gibi yaklaşmaktadırlar. Halbuki ilk proteinoidlerin değişik dizilerde sıralanabilir olmaları yaşamın başlamasına olanak tanıması için yeterlidir. Dünyada oluşan ilk hücreyi veya milyonlarca diğer hücre çeşidini bilmiyoruz. Primordial RNA'nın oluşması için bile bir milyar yıl geçmiştir. Sonuçta bugün bildiğimiz ve gördüğümüz hücreler başlangıçta yoktu. Bir kez oksijen kullanmıyorlardı, kimyasal reaksiyonlar çok farklıydı. Fotosentez yapabilmeleri için bile 1.5-2 milyar yıl geçmiştir. 2 milyar yıl 730 000 000 000 gün demektir; günlük hayatın mantığı ile bu süreleri kavramak insanlara çok zor gelebilir. Bir gün boyunca dev okyanuslarda doğal ortamda oluşabilecek proteinoid sayısını düşünürseniz, bunca sürede, hücrelerin kullanabileceği protein zincirlerinin bir şekilde bu proto-hücreleri bulabileceğini idrak edebilirsiniz. Bir aerob (oksijen kullanan) hücrenin oluşmasına dek geçen süre 2.5 milyar yıldır. Ökaryotlar 3.5-4 milyar yılda oluşmuşlardır. Dünyanın oluşumundan bugüne kadar geçen süreyi bir saat olarak alırsanız, doğa stabil bir ökaryot hücreyi oluşturabilmek için yaklaşık 55 dakika harcamış, son beş dakikada da diğer tüm canlıları meydana getirmiştir. Dünya nüfusu neden 102100 kişi değil!? Yaratılışçıların iddiası: Eğer insan dünyada 1 milyon yıldır varsa, bu yaklaşık 25.000 jenerasyona denk gelir. Bugün ortalama nüfus artışı yüzde 2'dir. 1 milyon yıl önce yüzde 0.5 olduğunu varsayalım. 25.000 jenerasyonda dünya popülasyonunun 102100 olması (10'un yanında 2100 sıfır) gerekirdi. Bu imkansızdır. Evrende bile 10130 elektron vardır. Halbuki insanlığın yaşını 5000-6000 yıl kabul edersek (Tufandan beri), yüzde 0.5'lik bir nüfus artışıyla dünya popülasyonu 3.5 milyar (yani bugünkü gibi) bulunurdu. Bu dünyada tufandan beri nüfus artışı olduğunu kanıtlamaktadır. Bilimin yanıtı: Bu yaklaşım tarzı "anti-bilim"e güzel bir örnek teşkil edebilir. Bir kez Maltus doktrinini gayri bilimsel bir biçimde kullanmakta, çıkarmak istediği sayılara göre ilk popülasyonu ve artış hızını ele almaktadır. Yani 2 kişiden başlamakta (Nuh'tan sonra) sonra katlanarak dizi halinde nüfusu hesaplamaya kalkmaktadır. Halbuki ilk ziraat M.Ö. 8000 yıllarında başlamıştır (1). Bu dönemde eldeki arkeolojik verilere göre dünyada 8 milyon insan olduğu pek çok bilim insanı tarafından tahmin edilmektedir (1, sayfa:318-320). M.S. 1. yüzyılda dünya popülasyonunun 300 milyona atladığı bilinmektedir. Bu daha kesin bir sayıdır, çünkü Çinliler'in ve Romalılar'ın kayıtları kullanılmıştır. 1. yüzyıl - 1750 arasında 500 milyonluk bir sıçrayış olmuştur. Bu ise yüzde 0.056'lık bir nüfus artışına karşılık gelmektedir. 1750-1800 arasında yüzde 0.44'lük bir artışla 1 milyar insana ulaşılmıştır. ‹nsan nüfusu, 1800 ile 1850 arasında yüzde 0.52'lik bir artışla 1.3 milyar; 1850-1900 arasında yüzde 0.54'lük bir artışla 1.7 milyar; 1900-1950 arasında, yüzde 1.7'lik bir artışla 2.5 milyar; 1974-2000 arasında da yüzde 1.9'luk bir artışla 6.4 milyar olmuştur. Bu artış oranları Yaratılışçıların hipotezlerini çürütmeye yeter, ancak son 200 yıldır, yüzde 0.5'lik bir artış hızına sahip olduğumuza göre bu artış hızını bir milyon yıl önceye götürüp de kafadan uydurma sayılarla insan nüfusunu çok daha fazla olacakmış gibi göstermek, herşeyi kutsal kitaplara uydurma hevesinden kaynaklanmaktadır. Kaynak: Michael Ruse, Darwinism Defended, Addison-Wesley Publishing Co., 1982. Archaeopteryx bir geçiş canlısı mı? Yaratılışçıların iddiası: Evrimcilerin sürüngenlerden kuşlara geçiş için verdikleri örnek olan Archaeopteryx, bir geçiş canlısı değildir. Archaeopteryx kuş olarak yaratılmış bir kuştur. Bilimin yanıtı: Yaratılışçılar Archaeopteryx ile ilgili pek çok gerçeği çarpıtmışlardır. Öncelikle HY ve grubu, Archaeopteryx'den bahsedebilecek bir bilgi ve eğitim birikimine sahip değildir, zaten yazdıkları da bunu göstermektedir; ayrıca Archaeopteryx ile ilgili pek çok gerçeği yalan söyleyerek çarpıtmaktadırlar. Çünkü Archaeopteryx'in sürüngenlerden gelişen bir kuş olduğu hipotezini destekleyen bulgular, yaratılışçılara büyük darbeler vurmaktadır. Yaratılışçılara göre Archaeopteryx veya diğer hiçbir sürüngen kuşa evrimleşmemiştir, sadece kuş olarak Tanrı tarafından yaratılmıştır (1, 2). Oysa paleontoloji ve kuşların evrimi ile uğraşan bilim insanları için gerek HY'nın, gerekse ABD'li yaratılışçıların söylediklerinin hiçbir bilimsel ve akılcı değeri yoktur! (3, 4, 5, 6, 7). Dünyadaki tüm biyoloji, ornitoloji ve paleontoloji otoriteleri ve bilimcilerinin birleştiği bir nokta vardır: Kuşlar, birden fazla ortak ata-sürüngenden evrimleşerek, kuş haline milyonlarca yılda gelmişlerdir; fakat bu ortak atanın Protoavis mi olduğu, Archaeopteryx mi olduğu, yoksa her ikisinin de farklı ortak atalardan mı geldiği kesinlik kazanmamıştır. Ama kesinlikle bilinen, Archaeopteryx'in sürüngenlerden kuşlara bir geçiş hayvanı olduğudur. ‹şin komik yönü, HY, aşağıda verilen ve kendi fikirlerini çürüten bazı referansları sanki kendi fikrini kanıtlayan bilgiler gibi sunmakta, bilimde ve referans verilişinde sahtekarlık yapmaktadır. Binlerce bilimsel makaleye göre, Archaeopteryx bir sürüngen, bir dinozordur, çünkü: - Archaeopteryx iskelet sisteminin yapısı açısından dinozorlara çok yakındır. Comsognatus (ve diğer Theropoda dinozorlar) gibi iki ayağının üzerinde, öne eğilimli durmaktadır. Tüm iskelet sistemi, kuşlardan farklıdır ve bir dinozora benzemektedir. - Archaeopteryx'in diğer kuşların aksine ağzında dinozor dişleri mevcuttur ve çene yapısı dinozorlara benzemektedir. - Archaeopteryx'in 23 kuyruk vertebrasından oluşan kuyruğu hiçbir kuş türünde yoktur. Bu kuyruk, Triassic ve Jurassic dönemlerde görülen kuyruklu uçan Saurianlar'da mevcuttur. Bu kuyruk hayvanın uçmaya çalışırken veya koşarken ani yön değiştirmelerine yardımcı olmaktadır. Modern kuşlarda bu kuyruk ufalmış ve tek kemiğe dönüşmüştür. - Archaeopteryx'in ağırlık merkezi ve kanat iskelet yapısı tüm diğer kuşlardan farklıdır, bu Archaeopteryx'in bildiğimiz kuşların uçtuğu kadar rahat uçamayacağını kanıtlamaktadır. - Bilinen altı Archaeopteryx iskeletinde (HY'nın iddia ettiği minik bir sternuma sahip hayvanın 7. Archaeopteryx olup olmadığı tartışmalıdır) (3) sternum mevcut değildir; olsa bile çok küçük olma ihtimali vardır. Halbuki kuşlardaki furcula (lades kemiği) denen kemik yapısı onların uçmayı sağlayan güçlü kaslarının tutulmasını mümkün kılmaktadır. - Sürüngenlerde ayaktaki metatarsal kemikler birbirinden ayrıdır, modern kuşlarda bu metatarsal kemikler tek kemik olarak kaynamıştır. Archaeopteryx'den önce oluşmuş ve anatomik olarak Archaeopteryx'e çok benzeyen, Compsognatus'da ayaktaki metatarsallar ayrıdır, Archaeopteryx'de ise bu metatarsallar kaynamıştır, yani Archaeopteryx ayak metatarsal kemikleri açısından kuş ile sürüngenler arasında bir yerdedir. - Archaeopteryx'in ayakları Theropoda dinozor atalarına benzemektedir, uç uzun ayak parmağı, bir de geri giden kısa parmak. - Archaeopteryx'in kanatlarında hiçbir kuşta olmayan dinozor pençeleri mevcuttur; bir tek Hoatzin kuşu isimli bir kuşun gelişim evresinde kısa bir süre için kanat pençeleri oluşur (Hoatzin kuşu için aşağıya bakınız). Kuşlarda ön kol kemikleri birleşmiş ve kaynamıştır ve bunlar kanatlara tutunur; Archaeopteryx'de ise kanatların ucunda dinozor pençeleri vardır. - Archaeopteryx'deki pektoral kaslar, dinozorlarda, sürüngelerde olduğu gibi ince gastral kaburgalara tutunmaktadır. - ‹yi uçucu kuşlarda hava kesecikleri, akciğerlerden kemiklere kadar uzanıp tutunurlar, böylece uçuş sırasında harcanan enerjinin sağlanması için, oksijen gereksinimini karşılanmış olur. Archaeopteryx'de hava kesecikleri olmadığı gösterilmiştir; yani Archaeopteryx iyi uçucu bir kuş değildir. Öte yandan, Archaeopteryx'de kuşlarda olan özellikler de vardır: - Kuşlardaki kemiklerin büyüme merkezi uçlardadır; sürüngenlerde ise bu kemiğin merkezindedir. Archaeopteryx'de boşluklu kemiğe ait bir ize rastlanmamıştır. - Archaeopteryx'in pençeli kanadında ve kuyruğunda tüyler vardır, bu da onu sürüngenlerden ayıran ve kuşlara yaklaştıran bir özelliktir. - Archaeopteryx'in tüyleri asimetrik ve aerodinamik bir yapı gösterir. Deve kuşu, hindi gibi uçma yeteneğini yitirmiş kuşlarda ise tüyler simetrik yapıdadır. Bu özelliği ile Archaeopteryx uçabilen kuşlara daha yakındır. Bu özelliklere göre, bilimsel ilkeler ışığında Archaeopteryx bir sürüngendir, ama kuş özellikleri taşıyan bir geçiş sürüngenidir. Ya da şöyle de denebilir, Archaeopteryx, kendi döneminde hem kuş özellikleri hem de sürüngen özellikleri taşıyan, kuşun atalarından birisidir. Tabii, kuşların oluşumu milyonlarca yıl sürmüştür, pek çok diğer sürüngen kuş mevcuttur, bunların hepsinin birden fazla ortak atası olabilir. Kaynaklar: 1) HY, Evrimcilerin Yanılgıları, s.13-20. 2) HY, Evrim Aldatmacası, s.22-24. 3) Pat Shipman, Taking the Wing: Archaeopteryx and the Evolution of Bird Flight, A Touchstone Book, 1999. 4) Kevin Pedian and Luis Chiappe, The Origin of Birds and their flight, Scientific American, February 1998, s.38-47. 5) Peter Wellnhofer, Archaeopteryx, Scientific American, May 1990 s.70-77. 6) Kevin Pedian, Early Bird in Slow Motion, Nature, August 1996, 382:400-402. 7) Alan Feduccia, The origin and evolution of birds, 1996, Yale University Press.
-
HARAM PARA İLE İBADET GEÇERLİR OLURMUŞ... (DİYANET; Çalınmış, hırsızlık malı, yetim hakkı, kirli parayla insanların ibadet yapabileceğini kabul ediyo)
Sayın hoara cevap olarak verdiğiniz ayet şu. 29- Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaretle yemeniz helaldir. Birbirinizin canına kıymayın. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir. Peki bu ayetlere ene diyeceksiniz ? Ahzap 26- Hem de kitap ehlinden onlara yardım edenleri kalplerine korku düşürerek kalelerinden indirdi, siz onların bir kısmını katlediyordunuz, bir kısmını da esir alıyordunuz. Ahzap 27- (Allah) onların arazilerini, yurtlarını ve mallarını size miras kıldı. Bir de henüz ayak basmadığınız bir yeri (size miras kıldı). Allah, her şeye kâdirdir. Sayın hoara,kurandaki bir çelişkiyi daha gözler önüne serdiğiniz için teşekkür ederim.İnsanlarının bir kısmını katlederek, diğer bir kısmınıda esir alarak o ülkeyi ve mallarını ele geçirmek haklı bir kazançmıdır? Sizin tanımlamanıza göre peygamber bile müslüman değil. Gelelim sizin verdiğiniz ayetin analizine ! Benim bir iddiam vardı.Kimse şimdiye kadar kimse bunu çürütemedi. Kurandaki erdemli davranışları öngören ayetler inananlar içindir, inanmayanlara erdemli davranmak diye bir şey yoktur kuranda bakın ayetin devamında birbirinizi öldürmeyin diyor.Bu ifade; müslüman olmayanların öldürülebileceği anlamına gelir.Zira bu konuda onlarca ayet ver.Haksız kazanç konusunda da aynı durum söz konusu,müslümanlara hitap ediyor ve birbirlerinizin malını haksız yere yemeyin diyor. Bu ifadeden de müslüman olmayanların malı hakssız da olsa yenebileceği anlamı çıkar.Aşağıdaki ayetlerde ahzap 26 ve 27 de olduğu gibi enfal 68- Eğer Allah'dan bir yazı (hüküm) bulunmasa idi aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azab dokunurdu. enfal 69- Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve hoş olarak yiyin ve Allah'a karşı gelmekten sakının. Muhakkak ki, Allah bağışlayıcıdır ve merhamet edicidir. İlkönce kızar gibi yapıyor sonrada helal ve hoş oluyor. İstemem yan cebime koy hesabı.
-
True furkan
Helal olsun size.İşte bilimsel metod diye buna denir.Sayfalarca yazılara iki cümme ile, doğru değil de ve böylece çürütmüş ol. Yazılarınızı takip ediyorum, basit bir mesele hakkında sayfalarca felsefik yazılar döktürebiliyorsunuz.Buyurun nasıl komik olduğunu, nasıl doğru olmadığını siz açıklayın,verdiği ayetleri tek tek çürütün.
-
Bakabilecekmisiniz ?
Haksöz.ün sorusuna kimse cevap vermemiş. Müslümanlardan cevap veren arkadaşlar konuyu saptırıp cehennemin adil olup olmasına getirmişler.Oysaki soru bu değil. Varsayın ki sizler cennetesiniz ve orda türlü türlü nimetlerle eğlenirken, cehennmede işkence çeken insanların çektiği acılar sizi hiç etkilemezmi ? Oh olsun cezasını çekmiş dermisiniz ? Birde üstelik bu insanlar sizden su istediklerinde onları geri çevirip hayır demeniz gerekiyor ayete göre. Araf 50 Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin! diye seslenirler. Onlar da: Allah bunları kafirlere haram kılmıştır, derler. Şöyle gözlerinizi kapatıp bir müddet bu manzarayı tahayyül etmeye çalışın. Siz itiraz etmeden hemen ben söyleyeyim. Bakın açıkça duygu sömürüsü yapıyorum.Tabi sizler cennette, acıma duyguları yok olmuş taş kalpli olmayıda tercih edebilrisiniz. Onada itirazımız yok. Ama lütfen konuyu saptırıp Allahın adaletini sorgulamak bize düşmez gibisinden sözlerle konuyu yine bulandırmayın.Tamam ok cehennem adaletli bir ceza bir şey dediğim yok. Ben sizlerin düşüncesini merak ediyorum. Yani özetle, cehennemde yananlara bakıp duruken cennette rahat edebilecekmisiniz?
-
True furkan
Arkadaş,siz kendi yazılarınızdan başkasını okumazmısınız ? Bakın bu linkte haksöz nikli arkadaş kurandaki çelikilerle ilgili kaç sayfa yazmış http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=53690
-
Istanbuldaki Kahramanlar..!
İki, üç tane sokağa çıkıp gösteri yaptılar diye ciddiye almanın gereği yok.
-
Kuran'ın bir masal kitabından ne farkı var?
Bu kardarda olmazki. Hem BrainSlapper,i köşeye sıkıştırmak için olmadık sorular soruluyor sonra oda cevap verince alay etme diye kızıyorsunuz. Keşke kuran sadece masal olsa hiç bir sorun kalmazdı.Akşamları çocuklarımıza uyusunlar diye okurduk. ****************
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Bu düşüncede samimi olduğunuza inanmıyorum, çünkü bir önceki iletinizde şöyle demiştiniz Bir kadının erkek hasta muayene etmemek gibi bir tercihi yoktur.Zira tıb mesleğinde eğer yanılmıyorsam hipokrat yemini vardır. Dil,din,cins ayırımı yapmadan her hastayla ilgilenecekelerine dair yemin edilir.Dolayısıyla ücreti ile değilmi diye saçma bir düşünce ile insan hayatına ne kadar önem verdiğnizi kanıtlamış oluyorsunuz. Kaldıki bayanlar, öğrenim aşamasında erkeklerin cinsel organlarına varıncaya kadar inceleme yaparak bilgi edinmek zorundadırlar.BUndan kaçış yok. Madem müslüman bayanların erkek hastalara hizmet vermek gibi bir düşünceleri yoksa, öğrenim aşamasında niye bunu açıkça dile getirmiyorlar.Zaten öyle bir şey yapacak olsalar doktor olmaları mümkün değil.Madem dininize aykırı ise hiç seçmeyin bu mesleği kimse sizi zolamıyorki. Ama hem bu eğitimi alacaksınız hemde, sonrada erkek kadın ayırımı yapacaksınız işte bu tıb etiğine sığmaz,insanlığada sığmaz. Çünkü insanların hayatı söz konusu,araba tamircilğii değil. En yakınınız bir bayanın böyle bir durumda olduğunu düşünün,kaza yapmış ve yaralı, kaza yerinde ilk yardımı yapacak erkek doktordan başkası yok, oda sizin gibi düşünse ve ücreti ile değilmi ben bayan hastaya bakmam diyerek onu ölüme terketse nasıl karşılarsınız ? Özetleyecek olursak insanların hayatlarının söz konusu olduğu bir meselede bile kadın erkek ayırımı yaptığınıza göre, başkalarının inancı beni ilgilendirmez nasıl dolaşırlarsa dolaşsınlar şeklindeki sözleriniz sadece aldamacadan iberettir. Bin defa söyledik ama yine tekrar edelim.Kayıtsız şartsız insanların inancına karışmayız şeklinde hiç bir zaman iddiamız olmadı. söylediğimiz çok açık ve net. Topluma ve devlet yasalarına müdahele olmadığı müddetçe her inanca hem saygılıyız hemde karışmayız. İslam dini ise müslümanlara göre evrensel olduğundan hem topluma hemde devlet yönetiimine ait bir yığın önerileri vardır.Yani islamın dinini insanların başına dikta olmak gibi bir iddiası vardır,yok diyemezsiniz.İşte burda ipler kopuyor.Bizde dini inancı gereği,ayırım yaparak insanları ölüme terkedebilecek bu zihniyete bilim yuvalarına girmelerine asla geçit vermiyeceğiz
-
KUR'AN Bilimi Teşvik Eder...
Kuran bilimi teşvik edermi, etmezmiden önce müslümanlar bu dinin peygamberinin neden okur yazar olmadığına cevap vermeleri gerekir. Eğer kuran İlk gelen ayetlerde ''OKU'' diye emrediyorsa, bu emre ilk başta Muhammed isyan etmiştir.Hadi diyelimki başlangıçta okuma yazma bilmiyordu. Kuranın OKU emrine rağmen 23 senede nasıl olurda okuma yazma öğrenmez,kurana aykırı davranır.Sağa sola savaşmaktan vaktimi kalmadı acaba ? Kendi yapmadığı bir şey için nasıl olurda ''ilim çinde bile olsa alınız der'' Meşhur bir atasözü vardır. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Peygamberin yapmadığı bir şeyi müslümanlara yapmak yakışır mı ?
-
En Tehlikeli Yalan...
Şu andan itibaren ilan ediyorum. Ben Allahın seçilmiş peygamberiyim.Kuranın hükmü ortadan kalkmıştır. Allaha ve resulü katakutaya itaat edin.İnanmayanlar için cehennem azabı var.