Zıplanacak içerik

BrainSlapper

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

BrainSlapper tarafından postalanan herşey

  1. Hacel-ül Esved nedir, "put" olarak nitelendirilmesi gerekmez mi? Sözkonusu taşal ilgili olarak kafamı kurcalayan soruları sizinle paylaşmak istiyorum. Hacer-ül Esved nedir? Neden kutsallık atfedilmiştir? Taş kutsal olabilir mi? Sözkonusu taş cennet taşı mıdır? Şayet cennet taşı ise, cennet şu anda mevcut olan fiziki bir mekan mıdır? (Şu anda mevcut olmalı ki, oradan dünyaya birşey gelebilsin, değil mi yane?) Sözkonus taş da bir çeşit "put" değil midir? Onun müslümanlarca "put" kabul edilmemesinin nedeni nedir? İlah ikonası/heykeli ile bu taş arasında ne fark vardır? Google'dan ulaştığım linklerde yeralan bilgiler doyurucu değil. Öte yandan başka bir kaynakta okuduğum bilgilerde daha kabuledilebilir açıklamalar vardı. Nerede okudum hatırlamıyorum (benzer kaynağı okuyup da, kaynağın ismini buraya yazan olursa sevinirim) ama o taşın kaynağına ilişkin şöyle bir bilgi vardı: O kaynağa göre: Eski Mısırlılar, piramitleri bir gök haritasına göre inşa etmişlerdir. Çünkü gökten gelecek bir felaketten korkmaktadırlar (Bruce Willis'in Beşince Element filminin senaryosu buna dayanıyor). Zira daha önce, hatırlanamayacak kadar uzun zaman önce, benzeri bir felaket olmuştur. Gökten taş yaşmıştır. Yeryüzüne düşen göktaşları bu nedenle Mısırlılarca hen korkulan, hem de kutsal kabul edilen birer meta haline gelmiştir. Bundan dolay atmosfere girerken yanan ve yüksek ısıdan dolayı kristalleşen bu taşlar, Mısırlılarca tapınakların en kutsal kabul edilen yerlerine konmuştur. Hernasıl olduysa, bu taşlardan biri Kabe'ye ulaşıyor/götürülüyor. Veya Kabe, Mısırlı kahinlerden biri tarafından kuruluyor. (Okuduğum şeyler hakkında not tutma alışkanlığım olmadığı dönemde okuduğum ve bu nedenle adını hatırlayamadığım kaynakta, bu hususta, yani taşın Kabeye nasıl ulaştığına ilişkin bilgi yoktu, tahmin vardı)
  2. Benim yukarıda gerçek hayattan verdiğim örneği tekrar oku, konunun sosyal içeriği var mıymış, müslüman olanlar dışındakileri ilgilendiren bir yönü var mıymış anlayabilirsin. Saygılar.
  3. Allah hırsızlığı kat'i bir şekilde yasaklamıştır, savaş sırasında elde edilen ganimet müstesna... Tamam diyelim ki biz islamiyeti karalamak için herşeye kulp takıyoruz, sürekli çamur atıyoruz. Senin söylediğini doğru kabul edelim. Savaş halinde düşmana ait malları gaspetmek haktır diyelim. Peki savaş halinde olup olunmadığına kim karar verecek? 1. Müslümanlardan şu veya bu grubun, "laik Hükümet düşmandır, o nedenle Türkiye Dar-ül Harb'tir, Dar-ül Harb hükümetinden çalınan, gaspedilen herşey ganimettir" yorumunu yapmaları nasıl önlenecek? 2. Malum 21. yüzyıldayız, ulaşım ve iletişim o kadar kolaylaştı ve arttı ki, kafir ve müslüman iç içe yaşamak zorunda. Müslüman bir adam, komşusunu imana davet eder, tebliğde bulunur, o da kabul etmezse, onu düşmanı sayıp, onun malını, cep telefonunu, arabasını, banka hesabını ganimetleştirebilir mi? Hatta bireysel olarak yürüttüğü cihatta düşman gördüğü komşusunun karısını/kızını da ganimetleştirip cariyesi yapabilir mi? Saygılarımla.
  4. saklıgerçek... aklına, emeğine, diline, eline sağlık.. Enfal/69 Artık ganimet olarak elde ettiklerinizden, (emek sarfetmeden aldığınız/çaldığınız başkasına ait malları) helal ve temiz olarak yiyin ve Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.[/size][/b] Gerçek hayattan örnek: Komşumuz tedaş'ta çalışıyordu. Birgün ihbar üzerine bir eve baskın yapıyorlar. Ev, radikal dinci denen tiplerin yaşadığı bir ev. Evdeki bütün elektrikler elektrik saati atlatılarak verilmiş eve. Komşumuz olan görevli "gençler, milletin malını çalmak müslümanlığa sığar mı" diyor. radikal arkadaşlar şöyle diyor "Türkiye Dar-ül Harb'tir. Harb sırasında elde edilen düşmana ait herşey ganimettir, Allah helal etmiştir. Neden dar-ül harb hükümetine elektrik parası ödeyelim ki?" ("dar-ül harb ne ya, sen okumuş adamsın, bilirsin" diyerek bana sorduğu için biliyorum olayı)
  5. Hoşbulduk sevgili karakuta. Teşekkürler. Senin avatardaki şiirin aslında birçok şeyi anlatıyor be birader. Çok beğeniyorum: Bende isterem rüzgarlarla uçmayı Bende isterem hayvanlarla konuşmayı Denizleri yarmayı,ateşte yanmamayı Yetimmiyeeeem öksüzmüyeeem Saygılar...
  6. Yani.. ...izah etmediklerinde, ...yorumlamadıklarında, ...yaklaşmadıklarında, ....akıllarını falanca gibi kullanmadıklarında, ....yapmadıklarında Kısacası, "hikmetin den sual olunmaz" deyip, "bizim buna aklımız yetmez" deyip, her palavrayı kabullendiklerinde.. Bu forumda gördüğüm en eğlenceli postlardan biri sizinkiydi.. beni eğlendirdiğiniz için teşekkür ederim..
  7. Nedenini söyleyeyim arkadaşım. Muhammed, iyi niyetlimiydi, kötü niyetlimiydi, neyin peşindeydi sorularının cevabı benim açımdan öenmli değil. Ama iyi niyetli olduğunu varsayalım, bu mantığa daha yatkın, çünkü çevresinden önerilen maddi vaadleri reddediyor. Demekki, tebligatında samimi. Öte yandan, tebliğ ettiği şeyler "Allah"tan mı? Buna evet diyemiyorum. Çünkü, Allah/Tanrı kavramı ile kastettiğimiz şey, bu evreni var eden, düzenleyen, yarattıkları arasında tercih yapmayan, taraf tutmayan, adil bir güç. Kuan'da yeralan Allah ise, taraf tutuyor, Yahudileri seçilmiş halk ilan ediyor, sadece Yahudilerin eski krallarını, liderlerini anıyor, sadece eski yahudi topluluklarının başından geçenleri hikaye ediyor. Yani Kurandaki Allah, sadece "yahudilere özel" bir allah. Muhammed, bu evreni var eden, düzenleyen, yarattıkları arasında tercih yapmayan, taraf tutmayan, adil bir güçten vahiy alıyor olsaydı, 1 kerecik olsun yahudiler dışındaki toplumlardan bir örnek verirdi, Mesela Çinli Çin Çan Çong ne gül bir adamdı, Kızıldreli Koşan At ne güzel bir insandı derdi. Ama demiyor. Çünkü tebliğ ettiği şeyler Yahudilerden alınma, yahudilerce yahudileri yüceltmek için oluşturulmuş hikayeler. Kuran'da herhangi bir ırkın, geçmiştte veya şimdi, Allahın seçilmiş halkı olarak tanımlanmadığını söyleyebilir misin? Muhammed tebliğ ettiği şeyleri herşeye gücü yeten, mutlak hakim, mutlak adil Tanrı'dan almış olamaz, peki nerden buldu? Şam ziyaretleri sırasında yaptığı sohbetlerden edindi bu bilgileri. Kuranda yeralan yüzlerce tekrar var. Esasen hiçbişey söylemeden aynı şeylerin yüzlerce kez tekrarlanmasının, eski kavimlerin hikayelerinin defalarca ayrı ayrı surelerde tekrarlanmasının tek bir açıklaması var: Şam ziyaretleri bitmiş, bilgi kaynağı kesilmiş, barut tükenmiş, sürekli aynı plak çalınıyor. Aklına yatmadıysa, hala mantıklı gelmediyse yine sor, cevap veririm. Şunu da söyleyeyim de, kafanızda soru işaretleri oluşmasın: Muhammed'in dini yanlış da, Musa'nınki, İsa'nınki doğru mu? Yukarıdaki tanımlama onlar için de geçerli:yahudilerce yahudileri yüceltmek için oluşturulmuş hikayeler/efsaneler. Her kabilenin, savaş ilahı, bereket ilahı, ot ilahı, püsür ilahı olan bir devirde, taraflar saveş yaptığında, elbette kendi ilahlarının da kendilerine yardım ettiğini, onları koruduğunu, diğer halklara karşı onları gözettiğini düşünecekler. Yendikleri veya yenildikleri halkın ilahını da şeytanlaştıracaklar. yahudilerin ilahının evrensellik kazanmasının tek nedeni var: göçebeydiler, bedeviydiler, yerleşik hayatları yoktu, bu nedenle ikonoları, şekle sokulmuş ilahları yoktu. Onlarınki, görünmezdi, ne sağdaydı, ne soldaydı, ne yerdeydi, ne gökteydi. görünmeyen şeyle mücadele edemezsin. yahudileri Babillier sürdü, Romalılar yendi, ama görünmez ilahlarını yok edemediler. Bir heykeli kırabilirsin, ama görünmeyen şeyi kıramazsın. Bundan dolayı Yahudilerin tanrısı yenilmedi ve bütün dünya, özellikle batı yarımkürede evrensellik kazandı. tabiat olaylarını da kendilerine göre yorumladılar. Örneğin komşunla kavga ettin, komşunun sana haksızlık ettiğini düşünüyorsun. ve bir deprem oldu, komşun öldü. "Allah verdi cezasını" dersin. Firavun zamanında, Mısır gelişmiş bir ülke, Yahudiler de göçebe bedeviler. Elbette Mısırlılar bu bedevileri sevmezler. Bunu da sınırlarından sokmayarak, kovarak, döverek, öldürerek, köle yaparak gösteriyorlar. Sonra bir yanardağ patlaması oluyor Akdenizde, yanardağ depreme neden oluyor, deprem tsunamiye. (bu bilimsel olarak tesbit edildi) Tsunami nedeniyle şüveyş civarındaki sığ bataklıktan/denizden sular önce çekiliyor, sonra yeniden daha kabarık geliyor. deniz yarılıp/kapanıyor yani. Yanardağ küller atıyor havaya, gökyüzü ararıyor. Gökten bu küller nedeniyle çamur yağıyor. Bütün ekinler zarar görüyor. Kıtlık oluyor. Kıtlık sadece insanlara değil, doğal mahlukata da geliyor. Çekirgeler yiyecek avına çıkıyor, çekirge sürüleri ortaya çıkıyor. Kurbağa sürüleri ortaya çıkıyor. Ve Yahudiler nedenini bilmedikleri bu olayları, Musanın mucizesi diye yutuyorlar ve herkese de yutturuyorlar. Sen nasıl, depremde ölen düşman komşun için allah belasını verdi diyorsun, hatta depremin bu nedenle olduğuna inanmaya başlıyorsun zamanla, Yahudiler de aynı şekilde, nedenini bilmedikleri bu olayların Allah tarafından, kendilerinden hoşlanmayan Mısır'ı cezalandırmak için verildiğini sanıyor, öyle inanıyorlar. Yani, Ne Müslümanlık hak din, Ne Hristiyanlık, ne de Musevilik. Saygılarımla.
  8. Benim yazımı iyi okursanız sevinirim, ben ayet var demedim, ama ayet de var, o ayetlerin hangileri olduğunu haksöz yazdı. Elimin altında kuran yok, ben de yazacağım, merak etme. Kuran'da kullanılan yazım tekniği şu: Ey forum okuyanları, ben bu yazıyı, sizi aydınlatmak için yazdım, bu yazıda, anlayanlar için alınacak çok dersler var. Bu yazıya inanmayanlar ise gaflet içindedir. Bu yazıyı ben yazdım, bu forum sadece benim yazım için bir araçtır. Yazımı okumayanların başına daha önce neler geldi gördünüz mü? haksöz çarpıldı, La_Boheme'in hayatı karardı, Evrensel'in dili tutuldu. Okuyanları ise büyük bir ödül bekliyor. Ben büyük yazarım, benim bu yazıda ne demek istediğimi ancak inanlar anlayabilir. Ben sizin bu yazıyı neden reddedebileceğinizi çok iyi bilirim, ben harika biriyim, çok zekiyim, akıllıyım, sizin görmediklerinizi görürüm, sizin beyninizden ne geçiyor bilirim ben. benim yazımı anlamayanlara karşı öfkem büyüktür, ama sonradan anlayanlar müstesna... Bu metin yüzlerce kez tekrarlanıyor.. Sen demezmisin, iyi de kardeşim yazı nerde? Bu demagoji çorbası mı yazı dediğin şey, demezmisin? Bundan dolayı, başka bir Kuran mı var diye soruyoruz.. Başka bir kuran olduğunu sanmıyorum, sadece başka kaynak var, o da Şam seyahatleri sırasında kulaktan duyma edinilen semitik dinlere ait bilgiler. Fark yok, çünkü HENÜZ cevap yok ortada. Omursun tarafından verilen cevaplar LAF KALABALIĞI veya soruyu ANLAMAMIŞLIĞININ göstergesi. Kimse burada, Şeytan kitap indirdi, Allah indirmedi demiyor. Yani şeytana inanmak, onunla haşır-neşir olmak gibi bir durum sözkonusu değil. Şeytan vahiy indirirken yanındamıydınız yoksa sorusunu soran akıllı bir adam, "allah vahiy indiriken yanındamıydınız yoksa" sorusu ile karşılaşacağını bilmeli ve demagoji yapmammalıdır. Sözkonusu olan şeytanın varlığı veya yokluğu değil, Allah vahiy gönderiyorsa, neden şeytan da gönderemesin ki?? Simitik dinlerin öğretisine göre, Allah Şeytana, insanı yoldan çıkarmak için her türlü gücü ve yetkiyi vermiş. Değil mi yane? tekrar var, çünkü cevap yok. Hayali suçlama yok, ortada "kuran"adı verilen bir kitap var, Muhammed'in Şam'a karısı haticenin kervanını götürdüğüne dair tarihi bilgiler var. Kuranda yeralan yüzlerce tekrar var. Esasen hiçbişey söylemeden aynı şeylerin yüzlerce kez tekrarlanmasının, eski kavimlerin hikayelerinin defalarca ayrı ayrı surelerde tekrarlanmasının tek bir açıklaması var: Şam ziyaretleri bitmiş, bilgi kaynağı kesilmiş, barut bitmiş, sürekli aynı plak çalınıyor. Nerde aldı cevabını?? Gösterebilirsen,tekrar okurum. Muhammedin Şam seferini yaptığını yalanlıyormusun? Peki "İbrahim dininden -Sabilik- denilen kişilerle dini sohbetler yaptığını da mı reddediyorsun? Bunlar islamı kaynakların iddiaları, benim değil. Nerde cevap vermiş bu arkadaşlar?? Gösterebilirsen,tekrar okurum. Nerde yalanlamışız birbirimizi?? Asıl soru İslam hak din midir? Ben de, hak din değil, hak din gibi kavram olamaz diyorum. Semitik dinler, Mezepotamyadaki efsane ve hikalelerin Yahudilece, Yahudiler için biraraya getirilmiş, yahudileri Allahın seçilmiş halkı sayan hikaylerdir diyorum. Muhammedin yaptığı da, şam'a gittiğinde oradan Sabilerden/Hristiyanlardan/Musevilerden öğrendiği hikayeleri gelip kendi kentinde tebliğ etmekten başka bişey değil diyorum. Semitik dinlerden esinlendiği için, kendisi de Semitik bir din olan Müslümanlıkta da dinin esasının değişmediğini, Yahudilerin seçilmiş halk statüsünü devam ettirdiklerini söylüyorum. Bir hak dinde, varsa eğer böyle birşey, Allah'ın kulları arasında, ırka dayalı bir tercih yapmasının imkansız olduğuna işaret ediyorum. haksöz de başka bir olasılıktan bahsediyor, onun söylediği ise, bazı kabullere dayanıyor. yani diyelim ki şu, şu ve şu doğru. Nedir bunlar, "vahih diye bişey var" bu bir kabul. "Allah'ın insanlara vahiy ile yol gösterebileceği" hususu başka bir kabul. "Şeytan'ın varlığı" başka bir kabul. " "Şeytanın insanları doğru yoldan sapıtmak için elinde güçler bulunduğu" başka bir kabul. Bu kabuller de islama ve diğer semitik dinlere dayanıyor, çünkü islam ve diğer semitik dinler bunların var olduğunu söylüyor. Yani benim söylediğimle, haksözün söylediği arasında bir çelişki yok.
  9. xlark tades kardeşim, şu dil bilgisi tartışmasına, o açıldığı topic'de devam etseniz? Rica ediyorum yani. Burada haksöz ciddi bir soru soruyor. İslam hak din mi, batıl mı? 1. İslam Allah'ın vahyettiği bir din olabilir mi? 2. İslam Allah tarafından vahyedilirken, Şeytan'da araya girmiş olamaz mı? Çünkü bu gücü var, dini inanca göre. Veya tamamen Şeytan vahyetmiş olamaz mı? (Sorudaki amaç "Şeytana inanıyoruz, Allaha inanmıyoruz" meselesi değil, haksöz yukarıda açıklamasını yaptı) 3. İslam sadece Muhammedin, Şam'a vs. ticarete giderken, oradaki yahudi/hristiyan keşişlerle pazarda muhabbet ettiği sırada öğrendiği şeyleri, bunlar allahın kelamı diye yutturmasından mı ibaret? Bana göre en mantıklısı 3. madde. Zira, ticareti bıraktığı ve Şam seferlerine son verdiği için, yani "yeni hikaye" bulamadığı için, aynı hikayeleri tekrarla babam, tekrarla yapmış. Bu konuda Evrensel tarafından açılan başka bir topic'de ne kadar tekrar olduğunu yazdım, aşağıya yeniden alıntılayayım. Alıntıdaki son cümleye bakarsanız, mevcut kuran, daha çok "asıl" bir Kuran veya kaynak vardı da, ona insanların inanmalarını sağlamak, ona karşı gelen eleştirirleri savunmak için yazılmış savunma gibi duruyor. Benim düşüncem, asıl kaynak, Şam seyahatleri sırasında öğrenilenlerdi. yarım yamalak ve çoğu da eksik olarak öğrenilenler. Yani kaynak semitik dinler olunca elbette, bu anlattıklarım allahtan gelmedir dedi, yani kendi çapında doğru söyledi, çünkü ona da birileri ona anlatırken "bu allahın dini" dedi. Zira kuran'da kural/nasihat/kanun denebilecek, takip edilebeilecek evrensel bir kural yok (zina yapma, haksızlık yapma, yalan söyleme gibi şeyler zaten evrensel kurallar, bunu getirmiş diye cevap vermeyin lütfen) Daha çok Bakara ve Azhab suresinde getirilen kurallar ise, şahsa özel (yani muhammede ayrıcalık sağlamaya yönelik ayetler) veya Arapların o günkü kültürlerine ait şeyler (miras bölüşümü falan). bence, bütün Semitik/Yahudi kaynaklı dinler (Musevilik, Hristiyanlık, Müslümanlık) yüzyıllarca insanların Ortadoğu bölgesinde oluşturdukları efsanelerin, hikayelerin harmanlanmış bir halidir. Yani bütün Peygamberlerin de Yahudi olması çok ilginçtir. Yani Yahudiler, şöyle veya böyle bütün batı dünyasına, bütün Hristiyanlara, Bütün Müslümanlara, kendi eski atalarını, ister erdemli insan olsun, ister gaddar insan olsun, peygamber diye yutturmuş, helal olsun yani, ne diyelim. haksöz b en ateist değilim dedi, ben de ateist değilim, ama semitik din (Musevilik, Hristiyanlık, Müslümanlık)mensubu da değilim. Benim inandığım tanrı, herhangi bir kabilenin tanrısı olamaz, herhangi bir kabileyi seçilmiş ilan edemez. Kuranda, "Biz yahudileri seçilmiş millet yapmıştık, sonra yoldan saptılar" anlamında bir ifade geçiyor mu geçmiyor. Demek ki Kuran'ın/İncil'in/tevrat'ın Allahı bir halkı seçilmiş halk kabul edebiliyor. Bu geçmişte de olsa, kural artık geçersiz deseniz de, böyle bir ayrımcılık var mı, varmıydı? Vardı, Var!! Ayrımcılık yapan bir tanrı, herkesin tanrısı olamaz. Olsa olsa bu ayrımcılıktan yararlananların uydurduğu ve diğer aynı köklü dinlere de sattığı bir Allah kavramı olur. Yani Müslümaları/Hristiyanların/Musevilerin inandığı ilah bir Yahudi İlahı (Al-İlah=The God=Allah).
  10. Bu foruma yeni katıldım, ancak Evrensel'in sorduğu soru, yani kuran'da "kuran" olarak bahsedilen şey nedir sorusu, benim de uzun süredir aklımda olduğu için, cevap arıyorum, o nedenle buradayım. Tam olarak kuranı yeni okumaya başladım, henüz "nüzul" sırasına göre 45. ayetteyim. Ancak, inanın, okudukça dinden çıkıyorum. Tekraralar bıktırıcı derecede. Isa, Musa, Lut, İbrahim, Ad kavmi, Semud Kavmi, Ress kavmi, yaratılış (adem, havva, şeytan) hikayeleri ayrı ayrı surelerde defalarca, defalarca anlatılmış. Hatta, kısa bir sureyi, başka uzun bir surenin içinde tamamen tekrarlanmış halde gördüm Ayetlerin yüzlercesi, ağaca, taşa, toprağa, deveye, geceye, gündüze yeminden ibaret.. Defalarca, ama defalarca inananlar cennete, inanmayanlar cehenneme tehdidi var, cennet ve cehennem tarifleri var. (Cennet tarifi de tam araplara yönelik, gölgeli ve serin. Bir ara Petersburg'a gitmiştim, oradaki insanların isteyebileceği bir cennette, sıcacık yuyalar, bizon kürkler, hiçbatmayan bir güneş olurdu yani.) Ve "kişiye özel" (Muhammed'e özel) ayetler var. (tam benim kuranı okuduğum sıralarda, Tcüppeli hoca haberleri ortaya çıktı. Cemaate başka tavsiyeler, kendisine başka tavsiyeler cuk diye oturdu. Demek ki kişiye özel ayet bu nedenle oluyor dedim. Muhammedin şahsı ile Cüppeli veya benzer kişiler arasında fark kalmıyor) Kureyş, Tebbet gibi tamamen bir kabile veya bir kişiye yönelik, evrensellikle alakalı olmayan sureler var. Azhab suresini okuyunca koptum zaten... Azhap suresini okuyup da dinden çıkmamak mümkün değil.. (şu ana kadar okuduğum yerden bahsediyorum) Mevcut Kuran'daki tekararları bire indirirseniz, inananlar şöyle ödüllendirilecek, inanmayanlar şöyle yapılacak tartışması sırasında kullanılan, "biz onların içini, dışını, yaşını biliriz" gibi demagojiler ve yeminleri de çıkarırsan veya teke indirisen, Kuran denen şeyin aslında hiçbirşey olduğu çıkıyor ortaya. Ne biliyim, mevcut kuran, daha çok "asıl" bir Kuran vardı da, ona insanların inanmalarını sağlamak, ona karşı gelen eleştirirleri savunmak için yazılmış savunma gibi duruyor. Bitiriken, saklıgerçek adlı arkadaşımızın yaptığı kuran tarifi çok güzl, benim yukarıda söylemeye çalıştıklarımı bir güzel ifade etmiş, ağağıya alıntılıyorum. Kuran hakkında forumda şimdiye kadar yapılan en güzel tanım Şunu da ekle, tamamlanır: Anlaşılmayan veya akla, mantığa, ahlaka ters ayetlerle karşılaşınca, "vardır bir hikmet" denerek geçiştirilen.. Saygılarımla.
  11. Bu tartışmaya katılan herkese ve özellikle haksöz ve Evrensel'e teşekkür ediyorum. Net bir şekilde İslam'ın köleliği kaldırmadığını, hatta kurumsallaştırdığını, teşvik ettiğini, islami kaynaklara dayanarak gösterdiler, gösteriyorlar. Ben sadece, islamın neden köleliği yasaklamadığını "rasyonelleştirmeye" çalışan arkadaşa, yani "omursun" adlı arkadaşın yazdığı şeylere ilişkin bir şeyler söylemek istiyorum. Çok özür dilerim, Sayın omursun, ama yazın beni çok güldürdü. Samimiyetle özür diliyorum. Bu ayet neresinden tutsan dökülüyor. Yasal olarak dediğine göre, demekki kölelik yasalmış, yada yasal kabul ediliyor.. Azatlık söleşmesi yapmak istiyor kölelerden biri, köle sahibi mümin kardeşdeşin insafına bakıyor, acaba niyetimi beğenecek mi yoksa çıkmaz aya mı bırakacak benim azatlık işini diye.. Garibim yeterince güzel değildi belkide, talibi çıkmadı, evlenemiyecek... Yani iffetini korumanın tek yolu var o da evlenmek, amaq onu da yapamıyor.. ne olacak şimdi? Vay vay vay.. her yerde bana inanmayanı şöyle ederim, böyle ederim diyen Allah, burda ne yapıyor? Köleleri fuhuşa zorlayanlara, yani suçlulara bir ceza veriyor mu? Yok, ne gezer. Tecavüze uğramakla büyük bir suç işleyen mağdurlar!!!, maruz kaldıkları tecavüzden dolayı bağışlanıyorlar.. Yav omursuz, İslamiyet öncesi Arapların 300 küsür ilahını yok saymak imkanlıydı da, köleliği kaldırdım demek mi imkansızdı? İslam'ın güçlü olduğu devirlerde haksız savaş var mıdır, omursal kardeş? Bütün savaşlar haklıdır İslam güçlü iken. Tutarsın kendi halinde yaşayan kafirleri imana davet edersin, onlar da müslüman olmazlar, kabul etmedi küffar hak dini dersin, al sana savaşmak için "haklı" gerekçe.. Şimdi muta kardeş, konunun "özünü" anlayabilmek için, gerçek hayattan bir örnekle canlandır.. En çok hangi "kafirleri" sevmiyorsun? Amerikalılar mı? (Başkası ise örnekte, onu koy Amerikalı yerine)varsayalım ki bir savaş oldu, yenildik. Amerkikan askerleri geliyor sizin mahalleye, sana Allah kulu demiyor, tekme, tokat, dipçik giriyor, esir alıyor. Bu arada oğlunu, babanı, kardeşini, amcanı, dayını, eli silah tutabilecek herkesi öldürüyor. Sen esir düşüyorsun, ve ailenin bütün kadınları. Sonra bu askerlerin başındaki Komutan senin kızı çok beğeniyor. Seni eşim olarak seçtim, seni Amerikan vatandaşı yapıcam, şöyle yaşatıcam, böyle yaşatıcam, first lady yapıcam" diyor. Amerikalı komutanın yaptığı öneri seni şereflendirir mi? Kendini, Cümeyriye'nin, babasının ve tüm oradaki akrabalarının yerine koy... teşekkür ederim..
  12. "Değer vermek" ifadesi türkçede, "saygı duymak" anlamına da geldiği için, doğal olarak ifade ettiğim şey yanlış anlamaya müsait. Şöyle düzelteyim, Batı Türkiye'ye saygı duyuyor anlamında kullanmadım o sözü, "Türkiye, kendisinin değerinin-value, öneminin-importance, potansiyelinin-potential en çok batı farkında olduğu için oraya gidiyor, birileri zorladığı için değil. Batı için Türkiye potansiyel güç, jeopolitik güç niteliği taşıyor, batı bunun farkında. batı Türkiye'nin "öneminin" farkında. Bu güçün farkındalar, ama bundan hoşlanmadıkları doğru, bu potansiyeli yok etmek, süründürmek, rencide etmek için çaba gösterdikleri doğru. Benim söylemek istediğim şey, Batı ve ABD dışındaki ülkeler için Türkiye o kadar önemli bir ülke değil. (Önceki yazılarımdaki değerli ifadesini önemli ifadesi ile değiştir, daha anlaşılabilir hale gelecek.) Türkiye de farkında bunun. Sadece Batı ve ABD için bir öneme sahip olduğunun farkında. Batıya yönelmiş durumda çünkü bu pozisyonu, bu önemi, bu değeri, bu potansiyeli, kullanmak istiyor. Afrika, Arap Ülkeleri, Hindistan ve Çin için, Türkiye çok da "önemli" bir ülke değil. Bizim için Meksika neyse, saydığım ülkeler için de Türkiye o. Kendileri için Türkiye'nin varlığı veya yokluğu birşey ifade etmeyen ülkeler, Türkiye ile birlikteliği neden arzulasınlar ki? Veya tersinden bak, Türkiye, varlığı veya yokluğu kendileri için bişey ifade etmeyen ülkeler ile neden birlikte olmak istesin ki? Umarım yeterince açıklayıcı olmuşumdur.
  13. Atladığım bir husus yok aslında, şurayı tekarar okuyun lütfen. , o yer Misak-ı Milli sınırları içinde olsa ne farkeder, olmasa ne farkeder? Bunu söylemek, "ver kurtul" anlamına gelmiyor. Sadece analitik olarak bu bölünme sorununu irdelemek ve bu ülkenin bütünlüğüne, bu bütünlükten yararlanan insanların (bana göre bu bütünlükten kendini kürt diye tanımlayanlar yararlanıyor) sahip çıkmasını sağlamak ve şunu göstermek. Birgün gelir, bu birlikten yararlanmayan (kendini Türk diye tanımlayanlar) insanlar "uyanır" ve bölünmeyi onlar talep ederse, bu ülke o zaman bölünür. Bu yaşadığımız tarihte olmadı mı. Rusya'da oldu. Birgün geldi, Ruslar, "fazlalıklarından" kurtuldu. Ama rusya hala büyük devlet, üstelik daha zengin, ve "eski topraklarını" başka şekilde yönetmeyi öğrendi, sadece işin hamallık kısmını yeni bağımsız ülkelere devretti. Ben Türkiye bölünsün demiyorum, özellikle bölünmek isteyenler, bu bölünme işinin muhasebesini yapsınlar. Peki bütün kalmak sadece Kürtlerin mi yararına? Bir önceki yazımda gösterdiğim tyarar/zarar tablosuna, şunu da eklemek gerek: Büyük kalmak, dışarıya verilen imaj/güç gösterisi/potansiyel zenginlik açısından önemlidir. Hindistan, Brezilya bugün fakirlikten dökülüyor, etnik bütünlükleri yok, ama BÜYÜKLÜKLERİ bu ülkelerin dünyada ciddiye alınmalarını sağlıyor. Bu ülke, Kürtlerin, bu birlikteliği korumanın kendileri için ne kadar yararlı olduğunu kavradıkları gün, büyük olacak, güçlü olacak. Devlet teşkilatı, enerjisini bölünmenin harika birşey olduğunu sanan kürtleri kazanmak, gerekirse onlarla mücadele etmek için sarfetmediği zaman, bu enerjisini, buna harcadığı parayı daha verimli kullanabildiği zaman, türkiye güçlenecek. Saygılar.
  14. Sloganik değil, analitik cevap verebilirseniz sevinirim. Türkiye, kendisine şöyle veya böyle en çok değer veren yer Batı olduğu için oraya gidiyor, birileri zorladığı için değil. Türkiye doğu kökenlidir, ama tarihi süreç türkiyeyi batıda olmaya zorlamıştır. türkiyenin hatırlanabilen tarihinin büyük bölümü Batı iledir. Yaptığı savaşlar, barışlar, görüşmeler, anlaşmalar, ilişkiler hep batı iledir. Türkiye'nin doğu ile ilişki tecrübesi, alışkanlığı yoktur. Hindistan'daki, Çin'deki adam için Türkiye, senin için Meksika neyse, odur. Bir meksikalının "yaw biz bu amerika ile ne uğraşıyoruz, bizi hor görüyorlar, neden Türkiye, Çin, Rusya ile birlikte olmuyoruz" sorusunu irdelenirse, Türkiye için bu önerinin herhangi bir cazibesi var mı düşünülürse, bu konudaki benim yazılarım daha iyi anlaşılabilir. Saygılar.
  15. Nedeni basit: Sen bir kız seviyorsun, güzel, zengin, kültürlü bulduğun için, Evlenmek istiyorsun. Ama kız aynı zamanda, hırçın, kaprisli, seni sevmiyor, seninle evlenmek istemiyor. Bu durumda, sana birisi gelip "yaw o kızla une ğraşıyorsun, başka kız mı yok, bak falanların kızı var, filanların da kızı var, onlarla evlen diyor".. Haklı buldun, fakat dur bakalım, o falanların, filanların kızı seni istiyor mu, senle birlikte olmak istiyor mu?? Aynı neden geçerli ülkeler arasındaki ilişkilerde de. yukarıda saydığın ülkeler için "vazgeçilmez bir özelliğin" yok. Yani onların da seni istemeleri için bir neden yok. Çin, zaten başlıbaşına bir birlik, büyük bir devlet, kimseye mihneti yok. Rusya, zaten "imparatorluk" işinin, rusya'ya zarar verdiğini görmüş, imparatorluğun, büyük ve heybetli görünmekten başka bir şeye yaramadığını görmüş, fazlalık olarak gördüğü yerlerden kurtulmak için son birliğini dağıtmış, yeni bir birliğe girmek için ikna edilmesi güçtür. İran, tarihsel nedenlelerle, Türkiye'ye hep şüphe ile bakmıştır ve öyle olmaya devam edecektir. Konjüktürel birliktelikler ister, yani nükler kriz çıktığında yanında başka ülkeleri ister, ama o durum geçince, iran yine irandır. Suudi Arabistan, Suriye, Kuveyt gibi Arap ülkelerine gidip, Arapların Türklere nasıl baktığını görmeden, Arapların bizle birliktelik oluşturmak isteyeceklerini düşünmek saflık olur. Dini duyguları güçlü vatandaşlarımızın Araplara karşı bir sempatisi vardır, ve Arapların da aynı duyguları bize karşı beslediklerine ilişkin "yanılgı" içindedirler. Afrika, kendine bakamıyor, birlik olsan ne olur, olmasan ne olur onlarla, + sı olmaz - si olur. ABD ve Avrupa ile birliktesin veya birlikte olmak için çaba sarfediyorsun, çünkü, Çin için, Araplar için İran için bir anlam ifade etmeyen jeopolitik konumun, ABD için, AB için önemli. Yani ABD ve AB için "vazgeçilemez bir yönün" var, ama diğer ülkeler için yok. Bu nedenle, bağır çağır, Avrupa ve ABD ilesin.
  16. Slm herkese, başlık nasıl olsun diye biraz düşündüm, ama kısaca ancak öyle ifade edebildim. Bu soruyu sormamın nedeni, merakımdan diyelim. Kimseden hain, ırkçı, bölücü, şu bu lafları duymak için açmadın bu konuyu, sadece farklı bir bakış açı getirebilirmiyim diye, ve de merakımdan. Başlıktan da anlaşılacağı gibi, Türkiye bölünürse kim zararlı çıkar? Mevcut politikalar şunlar: 1. Türkiye üniterdir, devlet, ve devlete ismini veren halk (türkler) bu yapıyı korumak istemektedir. 2. PKK devletin üniter yapısının değişmesini, federal bir yapı olmasını, kürtçenin ortak dil olmasını, ortaklık yürümeyecekse, kürtlerin bağımsız bir devletinin olmasını istiyor. Anlaşıldığı kadarıyla da kürtlerin çoğunluğu (veya önemli bir bölümü, bu sayıyı kimse veremez sanırsam) bu düşünceyi destekliyor. 3. Dış güçlerin ne istediği bu bağlamda çok da önemli değil, ama ne türkü, ne de kürdü, kara gözü, kara kaşı için sevmediği gerçek. Mevcut gerçekler de şunlar: 1. Hiç bir türk kendi isteği ile kürtlerin çoğunlukta olduğu illere gitmiyor devlet ya askerlik yaptırmak için yada, mecburi hizmet için gönderiyor. Aranızda, kendini türk diye tanımlayıp da, ya şu okul bitsin, şırnağa gidicem, şöyle güzel bir ev alıcam yerleşicem diyen var mı? 2. Kendini Kürt diye tanımlayanlar, Türklerin çoğunlukta olduğu illere, özellikle "güzel kıyı illerine" sürekli göç ediyorlar. Sınır yok, sınırlama yok, sen kürtsün burda ev alma iş edinme diyen yok.İstanbul, İzmir, Kuşadası, Marmaris, Antalya, Alanya, Mersin, Adana, Tarsus. 3. Kürt nüfusu hızla çoğalıyor. Türk nüfus atış hızı, özellikle yeni nesilde, Avrupa düzeyinde, ortalama 1 çocuk, masimum 2. 20 yıl içinde, belki de daha az zamanda, TSK'nın askere aldığı insanların yarıdan çoğu Kürt olacak. 4. Kürtler ne istiyor sorusunun cevabı üzerinde uzlaşma yok. Kimisi sorun ekonomik diyor, kimisi dış güçler diyor, kimisi pkk diyor, kimisi, özgürlük diyor, kimsi sadece bağımsız olma isteği diyor. 5. (bu madde tartışmaya açık tabi ki) Türkiye kültürel açıdan kürtleşiyor, tv dizileri, eğlence programları, düğünlerdeki halaylar bile değişti, kültür kürtleşiyor, ancak dil türkleşiyor. Şimdi yukarıdaki gerçekler ışığında kendini Türk diye tanımlayanlar ile Kürt diye tanımlayarın izledikleri politikalar çok tutarsız. Bana göre, matematiğin ve mantığın söylediği şey, ayrılığı Türkler'in , ülkenin bütünlüğünü ise Kürtler'in savunması gerekir!!!! Kürt neden bütünlüğü savunmalı?? 1. Kürdistan olarak tarif etmek istedikleri yere, hiç bir türk gelip yerleşmiyor. Adı ne olursa olsun, ister Doğu anadolu, ister Kürdistan,hiç bir Türk, devlet oraya zorla göndermedikçe gitmiyor, yerleşmiyor. Ee ne güzel, etnik olarak saf bir "kürdistan" var zaten orda, adı ne olursa olsun. 2. Batı illerine, gitmelerine yerleşmelerine kimse ses çıkarmıyor, pasaport sormuyor, çalışma izni, oturum izni istemiyor. Marmaris'te, Kemer'de güzel bir koy mu beğendin, git, bastır parayı al. Yasak ok, sınırlama yok. 3. Bu nüfus artış hızı ile, sadece bugün "Kürdistan" olarak tanımlanmak istenen yer değil, yakın gelecekte bütün Türkiye "kürdistan" olacak zaten. Az çocuk doğur diyen yok, dur diyen yok. 4. Bir kürt çalışma çağına geldiğinde bir türke karşı zaten avantajlı hale geliyor. yabancı bir ülekede yaşayanlar bilir ne demek istediğimi. fena mı yani çalışma çağına geldiğinde 2 dilin var, biri kürtçe, diğeri kürtçe. devlet 8 yıl zorunlu bedeva dil kursu veriyor, eğitim veriyor. Daha fazlasını istersen, lise de bedava, üniversite de bedava. Türkiye'de işsiz mi kaldın, git Bulgaristana, Orta Asyaya, Azerbaycana, kullan türkçeni, yada git İran'a, Irak'a kullan kürtçeni. Bundan daha büyük bir avantaj olabilir mi. Bütün bu avantajlar için Kürtlerin ödediği tek bedel "kürtçe"nin resmi dil olmaması mı, doğu anadolunun resmi adının "kürdistan" olmaması mı? Türkler neden ayrılığı savunmalı: 1. Devlet zorlamadıkça gitmediğin, yaşamadığın, yerleşmediğin yerin adı,"bizim" olsa ne farkeder, "sizin" olsa ne farkeder"? 2. Kürtler her yeri aldı diyorsun, istanbul, İzmir, Antalya, Alanya, Mersin kürtleşti diyorsun, o zaman, onlar "senin"yerine gelirken, sen "onların" yerine gitmezken ne diye hala üniter yapı diye tutturuyorsun ki? 3. Mafya kürt diyorsun, töre cinayeti kürt diyorsun, kapkaççı kürt diyorsun, bu kürtler herşeyi devletten bekliyor diyorsun, elektrik parası ödemiyorlar, vergi vermiyorlar, bizim vergilerimiz bir kuruş vergi vermeyen doğu anadoluya yatırılılıyor diye şikayet ediyorsun, benim 1 çocuğumu, kürdün 10 çocuğunu devlet okutuyor diyorsun, o zaman neden hala o insanlarla birliktelik için çaba sarfediyorsun ki? Arkadaşlar, kendini türk diye tanımlayanlar, kürt diye tanımlayanlar, lütfen, hain, ırkçı, bölücü, satıcı vs gibi hakaretlere başvurmadan, yukarıdaki düşünceler hakkında grüşlerinizi yazarsanız memnun olurum. Saygılar.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.