
GıLgaMeŞ
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
245 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
GıLgaMeŞ tarafından postalanan herşey
-
Uygun ortam kelimesini yazarken dahi, bu kelimenin ne anlama geldiğini göremiyorsun.Uygun ortam, eğer marsta olsaydı dünya için anlattıklarımızı, bu gün marsta konuşuyor olurduk.Değişen bir şey var mı?Sadece isim değiştirip bak bu böyle, demek şimdi bir açıklama mı sayılıyor?Güldürmeyin insanı kardeşim. Uygun koşullar bir defa olur iki defa olur.Bu ne uygun koşullar zincirlemesidir ki dünyanın hatta evrenin her yerinde hakim?Hatta mesela ,atomun içinde bulunan protonların bir birini itmesi gerekirken,güçlü ve zayıf nükleer kuvvet ve elektromanyetik kuvvtin çok hassas bir yapıda olduğunu biliyoruz.Ve eğer bu hassas yapı az farklı olmuş olsa , atomlar olamayacak ve evrende tamamen radyasyon hakim olacaktı veya sadece hidrojen...her neyse veya Paul Davies (meşhur fizikçi) derki; Evrendeki en temel hassas sayısal değerler bile , bize kozmik bir tasarımın olduğunu kuvvetle iddia etme hakkına sahiptir. Kaldı ki sen uygun ortam demekle işi alıp nerelere götürdüğününde farkında değilsin.Bir misal daha arz edeyim: Meşhur astro fizikçi James Jean derki: Dünyadaki tüm kumları avuçlarınıza alın ve serpin, bunların her birisi,bir tanesi güneşi, bir diğeri denizleri, ötekisi başka bir sistemi oluştursun.Hiç mümkün müdür?İşte kainatta hakim olan denge gösteriyor ki, aynı bu misaldeki gibi,evrenin tamamında ''fine tuning'' tabir edilen muazzam bir ayar vardır. Hatta yine bu bilim adamı der ki; ''Kainatı yaratan her şeyden evvel bir matematikçidir''.(esrarlı kainat-etrafımızdaki kainat) Ve sen kalkmış buna uygun ortam oluşunca, tüm bunlar oluştu diyebiliyorsunya, senin müthiş muannidliğini sadece tebrik ediyorum. Bu bir çelişki midir?Nesilleri devam eden onca canlı '' aynı anda açlıktan '' mı öldüler? Hem ihmal etmiyor kelimesini kesin bir çıkarımla mazinin bilinmezliklerine yuvarlayıp çıkarım yapmanın bir manası var mıdır? Eko sistem içerisinde, aynı sistemin korunması için zamana göre farklı türler gelmiş, zamanları dolunca kendilerinden sonra geleceklere yer açmış olmaktan öteye bir mana göremiyorum.Ve bunların tamamı rastlantısal seleksiyonlarla değil, bizzat bir bilinçle yapılmış şeylerdir yani. Öyle bir tarzı uslupla beyan etmişsinki, sanki tüm anneler yavrularını yiyormuş ( ! ).Mesela çok basit bir örnekle ifade edyim.Çıngırak yılanlarının bir türüydü ismi aklımda değil,yumurtadan yavruların çıkmalarına az bir zaman kalınca anne yılan orayı terk ediyor.Bilim adamlarının iddiasına göre eğer yılan orada dursa , kendi yavrularını yiyecekmiş.Peki bu hayvanda neslinin devam etmesine yönelik bir bilinç yokken, kendi yavrularını yediğinde neslinin devamını tehlikeye sokacağına dair bilinci '' kim '' vermiş olabilir?Allah azza ve celle... Kaldıki iş bununlada bitmiyor yani. Bana yavrularını yiyerek beslenen türleri yaz desem , acaba kaç tanesini yazacaksın.Yüzbinlerce canlı türünden acaba kaç tane misal verebilirsin? Ve yine bu gün itibariyle biz biliyoruz ki, eko sistemin devamında , o kadar güzel bir ayar vardır ki, bu gün eğer bir canlı, yavrusunu yiyorsa demektirki o canlının ölümü gerekliydi.Ve yine kaldıki bu yavrusunu yiyen anne acaba tüm yavrularını sadece yemek için yeseydi, o annenin kenside dahil acaba o tür devam eder miydi?Rica ediyorum iddialarınızn nerelere gittiğine bakıyor musunuz? Dağları taşları birer '' mağaradan ibaret '' sayan bir düşünce için söylenecek bir şeyler var mıdır inanın bilmiyorum?Sanki tüm canlılar birer oyuğun içine saklanmış gibi anlatmışsın. Dağlar derken tüm tabiatı kastediyorum, zaten yazının devamında çölleride saymıştım.Burdaki maksat gayet net bir şekilde gözükmektedir. Dağlar yani tabiatın tümü canlılara rahmi mader gibi, bitkilerle,sularla doludur. Ve bugün bir çok ilaç bitkiler sayesinde imal edilmektedir. Hem dağlarda yaşamasına rağmen, hayatını devam ettrren onca hayvan, aslında perde arkasında bir zat tarafından, gözetilip kollandıklarını açıkça ispat eden belgelerdir.Kış gelince dağlardaki bazı hayvanların uykuya yatmaları, kışın çok daha aciz ve zayıf duruma düşen diğer hayvanların hayatlarını tehdit etmelerine birer engel bile olmaktadır.Hem hersene kış uykusuna yatmaya hazırlanan onca hayvan, kışın uykuya yatlamalarını nasıl öğrendikleri,ciddi manada inceleme gerektiren bir başka husustur.Zira her doğan yavru, ilkkez bir kış uykusuna dalacaktır ve bunu birisinden talim etmeden, öğrenmeden ''bir ilk '' olarak yapmaktadır.Ebeveynlerinden görüpte uygulayacak ve bunuda yavrularına anlatacak bir durumun söz konusu olması, ilim ve akıldan fersah fersah uzak kalmadıkça açıklanamayacak bir durum arz etmektedir.Sonuç olarak dağlar taşlar ve tüm tabiat, canlıların hayatı için birer ana kucağı hükmündedir. Ve dikkat buyurun! Eğer burda oturup durmadan yazacak olsam, bu misallerin ve beraberinde naklettikleri soruların,ardı arkası kesilmeyecektir. Arkadaşım basit kelimesinin, kaçamak bir cevap ve izahtan uzak olduğunu idrak etmen ümidiyle...
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
GıLgaMeŞ şurada cevap verdi: GıLgaMeŞ başlık Dini Konular - Din - Dinler
Yahu ciddi manada bilgi takviyesine ihtiyacın var senin arkadaşım! Senin karanlık madde diyerek ortaya attığın iddia , aslında yine madde den müteşekkil bir vasıftır.Karanlık madde, atomun elektronlarını çekirdeğine çekip çekirdeğin içine çökmesiyle oluşan bir madde türüdür ki, yazımın tamamını okusaydın zaten, demişim ki evren atomlardan oluşan bir yapı arz etmekte ve atomlar için geçerli tüm kanunlar evrenin her yerinde aynı manayı taşımaktadır.Mesela atomun işleyişindeki tüm enerji kuvvetleri aslında bir dönüşüme dahil olsalar bile, sonuç itibariyle bir enerji döngüsünün var olduğunu göstermekte , böylece termodinamiğin 2. kanununda ki enerjinin geri dönüşümünün mümkün olmaması prensibine tabi olmaktadır. Ayrıca San Diego California ünv. Fizikçi Kim Griest mikromercek durumunu izah ederken , magellan bulutsusunda bir yıldızın parlayıp tekrar sönmesine binaen ‘’bu mikromercek olayı olabilir’’ demiştir. Esasen mikromercek olayında bir yıldızın ışığının , bir başka yıldızın çekim kuvvetiyle kırılıp yoğunlaşmasından bahsedilir ki, bu durumda jüpiterin veya ışığı az bir yıldızın dahi karanlık maddeye örnek olduğu söylenmektedir. Yani kısaca senin %75-80 diyip kaçtığın karanlık madde , yine aslında bizim bildiğimiz atom yapısının sadece değişmiş şeklinden veya mikromercek olayında olduğu gibi atom yapısının bizim bildiğimiz yapıda olmasından başka bir şey değildir.Yeni bir şey bulmuşsun gibi sevinmeni anlayamadım.Ancak ifade şeklin çok sığ ve ‘’ işine geldiği’’ tarzda olmuş. Arkadaşım sen foton meselesini de tamamen işine geldiği yerinden kavramışsın.Foton etkileşimlere parçacık şeklinde girip dalga olarak yayılan bir maddeyken sen tutmuş bunu da elektronun işi bittikten sonra serbest bıraktığı bir şey gibi anlatırken , neden acaba dahil olduğu etkileşimi bıraktığında dalga olarak yayılır demeyi unuttun?Ayrıca fotonların dahi birer enerjileri vardır.Taşıdıkları enerji türü hıza göre değişen kinetik enerjidir ki, bir misalle şöyle arz edebiliriz: Tabancayla göğe bir el ateş ettiğimizde , namludan çıkan merminin kinetik enerjisi yükseldikçe belli bir oranda azalacak ve sonuçta gidebildiği en son yerde kinetik enerjisi bitmiş olacaktır.Tam bu anda potansiyel enerjisi maximum seviyeye ulaşmış olacaktır i böylece enerjilerin toplamı yine aynı olacaktır.Demekki enerjinin korunması durumu burada dahi geçerli olacak , ortada bir enerjinin durum değişmesi kaçınılmaz olmuş olacaktır.Ve en önemlisi bu misaldeki ‘’ sürtünme kayıpları’’ nereye gidiyor? Bunu hiç düşündün mü?Ayrıca atomun bünyesinde ki nükleer enerjiyi nereye koydun bunu da anlamış değilim.Dolayısıyla enerji maddeden ayrı düşünülemiyor, madde enerjiyle kaim olmuş oluyor ve sonuç itibariyle değişen enerji bir daha geri dönüşüme tabi tutulamıyor.Anlayamadıysan sana küçük bir misal daha vereyim: Isı enerjisi haddi zatında tükenebilen daha yerinde bir ifadeyle değişen bir enerji türü değil midir? Evet , o halde ısı enerjisinin ne olduğunu biliyor musun?Isı enerjisi molekül ve atomların sahip olduğunu kinetik enerjinin ta kendisidir.Bunun değişmesi başkalaşması ne demektir? Fotonlarında aslında sahip olduğu kinrtik enerjilerinin bitmesi veya vasıf değiştirmesi anlamına gelir.Hal böyleyken enerjinin geri dönüşümü imkansızdır, kanunu gereğince (term.dinmk. 2.) fotonlar dahil tüm evrenin yapısını teşkil eden atomlar bunların elektronları çekirdeklerindeki notron proton yine bunların alt bölümleri baryonlar mezonlar, bunların alt parçaları kuarklar vs…her şeyiyle ve tüm yapısıyla ‘’harcanan enerji ilk halini yitirmeden yerine konulması için , daha büyük bir enerjiye muhtaçtır’’. Kanununa göre, yani enerjinin geri dönüşümünün imkansız olmasından benim ortaya koyduğum , enerjinin ölü hale geleceği, artının eksinin bir gün son bulacağı, bununda sonsuzdan gelmiş olsa çoktan tükenirdi , kaidesince doğrudur, eksiksiz bir çıkarımdır.Sen mevzuları karıştırmışsın.Mesela senin ihmal edip yazmadığın , karanlık maddeden ayrıca birde ‘’ters madde’’ vardır ki , buda yine maddenin enerjiye dönüşümünü anlatan bir durumdan başka değildir. Bunuda nerden çıkardın?Atomun kaybettiği enerji başka maddeye enerji sağlayacak ve bu madde bu enerjiyi kullanacak ve toplam enerjide azalma olmayacakmış.Peki vasfı değişen bu enerji bir başka madde tarafından kullanılsa bile tekrar ilk haline dönüşecek midir? Hayır. Ve Sonunda nu enerji yerine konulamayacağı için , tamamen ölü enerji olma yolunda gidecek midir?Evet.Kaldıki atomların bünyesinde mevcut kararsız bir enerji olan nükleer enerji , elektro menyetik dalga ve ışık yayar böylece, çekirdekte depolanan bu enerjide yerine tekrar konulamayacağı için, termodinamiğin 2. kanunu gereği , ölü enerji olmayolunda ilerler. İşte buyurun!tam bir tezat!Sen yukarda onca yazdığın yazıya mukabil , tutmuş işi big benge götürmüşsün.O ki enerjinin geri dönüşümü olamayacağına karşıydın , nerden big bengi çıkardın?Bin- beng olayı tamamen benim savunduğum enerjinin geri dönüşümünün olamayacağı , termodinamik 2. kanunun sonuç kısmıdır.Enerji ölü hale gelecektir.Dolayısıyla ölü hale gelecek bir enerji sonsuzdan gelemez, sonsuzdan gelseydi zaten sonsuzdayken ölü olurdu, ve biz enerjiyi kullanıyor görüyoruz, demekki enerji var ve sonsuzdan gelmedi .Bundan bağımsız düşünülemeyen madde de sonsuz olamaz o halde.Afedersin ama bu ne perhiz bu ne lahana turşu, demekten kendimi alamıyorum. Tamam işte bende bunu ama az bir farkla ifade ediyorum.Demekki kuru inkarın sonu buraya kadarmış. Bu bahsini ettiğimiz olayların , yani enerji dönüşümü olaylarının bir ilk girdiye ihtiyacı vardır. Hatta misal vermiş demiştim ki: Hidrojen güneş tarafından yakılır helyuma dönüşür, akabinde buda mesela güneşte olmasa bile, helyum karbona taki en son en ağır elemente demire sıra gelirki demirden sonrasının olamayacağı , demirin son nokta olduğunu bilim ifade ediyor.Bu dönüşüm işinin başlangıcına hangi maddeyi koyduk? Hidrojeni koyduk.Demek ki bu bir dönüşüm olsa dahi sonuç itibariyle bir ‘’ilk girdiye’’ ihtiyaç kaçınılmaz oluyor.Ve buda misalimizde arz ettiğim gibi hidrojendir. Big beng hadisesi aslında tamamen teorik olarak ifade edilen, - sonsuz defa tekrar eden – bir hadise olsa bile , bununda bir başlangıcı olması kaçınılmaz olmaktadır.Çünkü çok açık ve net bir ifadeyle anlattım ki, sonsuz bile sanılsa bir dönüşümden bahsederken buna bir ilk girdi olmak zorundadır.Ve bunu ben değil, tamamen bilimin söyledikleri ortaya koymaktadır. Yalnız ben burada özellikle tekrar ediyorum,yazımın tamamı termodinamikle izah edilen bir anlatımdan ibaret değildir. Gerçi termodinamikle anlatılanlarda sonuş itibariyle sarsılamaz ilmi hakikatler olmasına rağmen, her ne hikmetse , işimize gelince onu atmış, işimize gelince kullanmışız( ? ). Ayrıca gidin bakın bunu ortaya atan adam (carnot) ve geliştiren bilim adamlarınce ifade edilen bir söz vardır oda: Bütün bilimsel çıkarımlar termodinamiğin ikinci kanununa uymak zorundadır.Denmektedir. Dolayısıyla ben bunu kafamdan sallamıyorum. Maddenin ezeli olamayacağına dair bir yığın delil vardır, ve termodinamik bunca delile sadece bir yönden yaklaşmak zaviyesidir. Yazılarımı tenkit edercesine tamamen usta bir taklitçilikten öteye geçmeyen arkadaşlarında, hepsini yapmış oldukları ‘’ilmi katılımlarından’’ ! ) ötürü tebrik ediyorum. -
sayın saklı gerçek, ensest ilişkinin, daha ziyade yasaklanmasını öngören dini müesseselerdir.ahlak izahını ve kemalini din kavramıyla bulmuştur.size göre ensest ilişkinin kabul edilemez olmasını anlayamıyorum. mesela bir ateist olarak siz ensest hakkında daha hoş görülü olmalısınız.size göre ahlak kavramı soyuttur değil mi?evet.peki siz bir maddeci olarak ahlak kavramına neden takıldınız? 1-ya sizde ahlak kavramı gibi soyut manalara aslında inanıyor ve kendinizi kandırıyorsunuz. 2-yada inanmadığınız halde peşine düşmüş olamnız, aklınız sıra kurana hakaret etmekten başka bir mana içermiyor. size şunuda söylemeden geçemeycem, inanın hiç bir müslüman adem nebinin çocukları arasında bir ''ilk ve son '' olmak üzere, işin zaruriyatı ve hikmeti gereği , Allahın ruhsat vermesiyle olan , kardeşler arasındaki evliliği,sizin anladığınız manada anlamıyor.siz istediğiniz kadar çırpının bu konuda hiç bir aklı selim bu düşünceye girmez, anlıyor musunuz. bir şey daha size göre insanlarda hayvanlar gibi, sadece etten kemikten oluşmuş doğanın birer parçasıysa, neden bu konuyu içinize sindirmeye çalışmıyorsunuz. hem Allah bunu yasaklamasaydı insanlar bunu nerden ve nasıl öğreneceklerdi?kendileride doğanın birer parçası olmak hasebiyle,en uç ensest ilişki türlerini insanların yaşaması gerekmez miydi? kaldıki kuranda zina fiilinin her türlüsü yasaklanmış olmasıyla , bu konudaki ilahi görüşün sizin çarpıttığınız manadan fersah fersah uzak olduğuda ortadayken, sizin karalamaya çalıştığınız konuya ne kadar fransız olduğunuzda iyice sırıtıyor ne dersiniz? yarasa mevzusundaki görüşlerimi yukarda yazdım güzel hatrın için bir ilave daha yapayım. yarasaının ve köstebeğin gözlerinin tesadüflerin kalıntısı olduğunu iddia eden sizler, bana açıklar mısınız, yarasa o kanatlarını nasıl edindi? herbiri aero dinamiğin harikası olan uçuş sistemindeki incelik acaba nasıl olduda, taklit edilerek yapılması güç bir işken, kendi kendine oldu?açıklayın bekliyorum.hem acaba vevrim kalıntısı gibi gösterdiğiniz yarasanın milyonlarca senedir neden değişmediğini dahası ara geçiş forumlarının olmadığınıda biliyor mudunuz?bunlarıda izah eder misiniz.beklyorum. mesela köstebeğin , neden milyonlarca senedir toprağın dışına çıkamak için bir gayret sarf etmediğini, dahası köstebekten evvel bu vardı diyerek göstereceğiniz , ara geçiş forumlarının olmadığınıda biliyor muydunuz? sayın saklı gerçek hala hasretle konunu başında sadece göz için sorduğum sorulara yanıt vermediniz. ne acıdırki cevaplayamadığınız gibi başka konulara giriş yapmaktan hemde alıntı ve taklitlerle,evet konuyu değişmekten başka bir şey yapmadınız.
-
Ateistler neden Allahı kavramada yanılıyorlar dersiniz?Bence bildikleriyle kıyaslıyorlar ve her gördükleride sonuçta yaratılan şeyler olduğundan, çıkarımları hep sakat oluyor. Erzurumun tortumu eşeğiyle anılır...meşhur yani. erzurumlu varsa alınmasın, muhatabım mutlak küfür edenler , reddedenlerdir. Her yıl dünyanın bir bölgesini gezmeyi adet edinen Tortumlu, dönüşünde de gördüklerini etrafına anlatırdı. -Memmet, bu sene nereye getdün? -Efrikiye. -Eeee? -Orada safari yapduh. -Ula safari nedür? -Çeşüt çeşüt yaban hayvani vurduh da! -Ya sen ne vurdun? -Zürafa vurdum. -Ula zürafa nedür? -Eşşegi bülirsin? -Hee. -Onun ayahlari iki metre, boyni iki metre olani. -Başga? -Kergedan vurdum. -Ula o nedir? -Eşşegi bülirsin? -Hee. -Ondan üç teneyi birleşdirirsin burnuna da bir tikinti yapirsin, o. -Başga? -Piton vurdum. -Piton ne ki? -Eşşegi bülirsin? -Hee. -Kuyruğuni de bülirsin? -Helbe. -Onun dört metre olani. Ama Eşşeg yoh! umarım çok şey anlatabilmişimdir.
-
bu yazdığın yazıları, sen yazmasaydın veya benim yazdıklarımı ben yazmasaydım , değil milyarlarca sene, sonsuza kadar beklesen yinede bu yazılar buraya yazılmazdı. kainata bak ! nasılki varlık aleminde olan biten tüm hadiseler, birbiriyle uyum ve intizam içindeyse,öylede onları tasarlayan ve yaratan vardır.ve bu yazılar nasılki birer mana yüklü kelimelerse ve hepside katibine , yani bana işaret ediyor gösteriyorsa, öylede evrendeki varlıklarda kendisini yazanı (yaratanı) gösteriyor ona işaret ediyor. bunun ne eleştirisi ve nede inkarı mümkündür. akıl kabul etmeye mecburdur.
-
kendinle büyük bir çelişkiye düşmüşsün be arkadaşım. organik maddenin şursuz olduğu konusu varya, ahhh ah! senin tüm iddialarını iptal ediyor.nasıl mı; 1-organik maddeyi oluşturan, temel yapı birimleri karbon atomlarına git, gidebildiğin kadar geriye....bunlarda şuur mu vardı organik maddeyi oluşturdular peki?bir şeyin çevreyle etkileşiminin olması, onun şuurlu bir iş yapmasına delil olur mu? 2-organik maddelerde bulunan özelliikler, etki tepki vs...bunlar bir nizam ve birer kanun değil mi? nizamı görüp , bunu var edeni yok saymak veya kanunu görüp kanun koyucuyu yok saymak , akıllıca mı? 4- bu ne garip bir etki tepki olayıdırki; insan gibi şuur sahibi bir varlığı oluşturdu, yeryüzünde yüzbinlerce tür hayvan ve bitki türlerini birbiriyle uyum içinde , eko sistem tabir edilen bir düzen ile devam ettiriyor, ve onlara lazım olan tüm hayati gereksinimlerinin hiç birini ihmal etmiyor,ve canlıdaki hücrelere bakıyor ve görüyoruzki tüm gıdaların hangilerinin yararlı olacağını biliyor ve ona göre hareket ediyor, tüm bitkiler insanların ve haynvanların besin deposu olmuş, adeta onlara yarayacak şeyleri bünyelerinde toplamak için sevk edilmişler, dağlar , taşlar hatta kuru çöller dahi bir çok canlıya barınak olmuş, hepsinin rızıklarını onlara veriyor, dünyanın güneşe göre konumu , sonra atmosferin özellikleri, dünyanın toprak yapısı,yerçekimi,denizler ve onların dengeli sistemli hareketleri, sıcak soğuk su akıntıları, dünyanın eksen eğikliği, güneşe olan uzaklığı, hatta gökten gelebilecek zararlı maddeleri (ışın ve ısı) tutan atmosferin varlığı, yağmurların adeta bulutlar bizim ihtiyacımızı biliyor gibi sevk edilmesi,dünyanın günlük hareketinin uyumu, gece ve gündüzün dengeli bir sisteme oturması,sonra yavrunun anne karnında oluşumu, ve doğumu sırasında anne sütünün yavrunun imdadına koşması, annelerin sinelerinde asılı duran süt konserveleri gibi göğüsleri, ve hatta bu sütün yavrunun tüm gereksinimlerini en iyi şekilde karşılayacak şekilde sunulması, ve anneye verilen şefkat ki hatta görüyor ve biliyoruz ki korkak bir tavuk bile, civcivlerini korumak için yeri gelir, bir köpekle dövüşmeye kalkar, hayatı pahasına yaptığı bu savunmayı merhameti ne ile açıklarsınız.ve daha bunun gibi sayabildiğimiz kadar sayalım....... tüm bunlar gariptirki etki ve tepki gibi, amiyane tabiri bile yanında ilmi kalacak basitlikte bir açıklamayla geçiştiriliyor... ve sayın yam_yam tutmuş bize ilmi açıklama getirdiğini sanıyor.. ciddi manada sizi düşünmeye davet ediyorum.
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
GıLgaMeŞ şurada cevap verdi: GıLgaMeŞ başlık Dini Konular - Din - Dinler
bak saklıgerçek; senin metodun budur ki; alakasız konuları alakasız yerlerde işlemeye bayılırsın, ayrıca copy paste yapıp,sonrada bize harun yahyanın ardına sığınıyorsunuz dersin.sen bir kere bu konuda evrimle ilgili bir tek meseleye değinmiş miyim onu söyle.ayrıca bu konuyla ilgili bir başlığım var zaten ve benim orada evrimi değil ! dikkat buyurun evrimin alet edildiği ''doğal seleksiyon masalını''tenkit ettiğimi biliyorsun.buna rağmen sadece gözle ilgili sorduğum onca soruya , hiç bir net cevap veremediğin gibi , sadece bana biyolojik bazı meseleleri ,o da alıntıyla anlatmışsın. ben zaten işin oluşum aşamalarını biliyorum. hadi bilmesem bile girer netten incelerim.yine ben evrimle iligili onca şey yazmışım , soru sormuşum ve sadece bir göz için sorduğum bu soruların hiç birine cevap veremediğin gibi, alıntılarınıda incelemeden yapıştırdığın şurdan belli; konu evrimken ve sana onca soru sormuşken , sen bana yine kuran hakkında kısır ve önünü göremeyen bazı yorumların olduğu alıntıları yapmışsın . senin derdin ne saklıgerçek. eğer sorularıma cevap vereceksen yaz buraya maddenin ezeli olduğunu ispat et . tartışalım.ama yine konuyu saptırıp , sizin Allahınıza ( sonsuz haşa ) yol göründü gibi , basit ve imalı bazı tahkirattan başka ne yaptın? sana ne söylenir bilemiyorum artık. sen tamamen maksadını aşmışsın . yazdığın imalı bazı lafızların manası gayet sarihtir, bu lafların muhatabı ben değilim bizzat senin şahsındır. şimdi konuya bakalım; evren açık sistemdir demişsin. açık sistem enerjisini başka bir yerden alan sisteme dinir. mesela dünya güneşten enerjisini alıyor , böylece bir açık sistem vardır dünya için.peki madde atomlardan oluşuyor ve atomlarda enerjiden bağımsız olmadığına göre , hatta güneş ve evrenin her yerinde bulunan tüm yıldızlar, kara delikler ve daha bilmediğimiz herşey maddeyse ki öyledir, bunlar atomlardan oluşuyor , atomlarda enerjiden olşuyor olduğuna göre , soruyorum; atomlar dahi kendilerinde bulunan ''enerjinin geri dönüşümünün '' olmama prensibi dışına çıkamıyorsa, tüm açık sistem elemanlarıda böylece, enerjinin geri dönüşümünün imkansızlığı prensibine mahkum olmuş olmuyor mu?zira hepsi yani everendeki tüm sistem atomlardan müteşekkildir ve atomlarda sonuçta içlerinde bir enerjiyi barındırırlar,ve harcanan enerjide geri dönüşümü olmayan bir sisteme mahkumsa , o takdirde tüm evren asıl itibariyle yine bir kapalı sistem olmuş olur. gelelim evrenin ısı ölümüne , sen sadece ısı demişsin, ışıkta var bunun içinde...az daha oku ! termodinamiğin ısı ve ışık , kısaca enerjinin dönüşümünü imkansız kılan 2. kanunu şunu gösterir, açık ve net; enerji ezeli değildir.yani sonzuz değildir. ezeli olsa, tüm ısı ve ışık (enerji) dönüşümleri biter ve sadece işe yaramaz , artının ve eksinin olmadığı , hayatın ve bugünkü anlamda hiç bir maddesel hareketin oalmayacağı bir ortam olurdu.çünkü sonsuzdan gelseydi bütün enerji dönüşümleri tükenir , ve hiç bir şey ifade etmeyen hareketsiz enerjisiz bir durum söz konusu olurdu. demekki başlangıcı vardır.ayrıca termodinamiğin bu kanunu için yine bir başka maddesinde derki; bütün çıkarımlar bu ikinci maddeyle uyum içerisinde olmak durumundadır. böylece sonsuzdan gelemeyeceği ayan beyan ortadadır. hem senin kafanı karıştıran , termodinamiğin 1. kanunu enerjinin korunmasıyla ilgili kanuna göre; enerji yoktan var, vardan yok olamaz,meseleside yine termodinamiğin 2. kanunuyla uyum içinde olmak zorundadır. şöyleki; enerji yoktan var olamazsa, sonsuzdan beri vardı demektir. hal böyleyken sonsuzdan gelen enerji tüm dönüşümlerini yapmış olarak sonsuzdan gelmiş olacağına göre bu durumda, şu anda evrende enerjinin işe yaramaz olması gerekirdi,oysa biz şuanda enerjiyi görüyor biliyoruz.demekki enerji yok iken var edilmiştir.bunun kaçarı göçeri yok dostum.ayrıca ben ezel meselesini izah ederken, sadece termodinamiğe mahkum bir izah getirmedim, dönüp yazımı okursan göreceksin zaten. bilmem anlatabildim mi? -
1-yarasaların meyva yiyen türlerinin gözleri iyi görür, böceklerle beslenenlerde görme kabiliyeti azdır.ama bize göre azdır.mesela uzakları görmeye yarayan bir dürbüne,mükemmelliği noktasında bir söz söylenemez.ama sen eline alırda dürbünle gazete okumaya çalışır ve '' bir şey göremiyorum demekki işe yaramıyor'' dersen , bu takdirde senin anlayış ve meseleyi kavrayış kabiliyetin ortaya konmuş olur. zira biz biliyoruz ki dürbün uzakları görmek için tasarlanmış olup, yakına onunla bakılmaz.köstebek ve yarasa örneğinde de aynısı söz konusu olabilir.ne malumdurki bugün o gözlerle maddenin çok farklı bir buudunu göremedikleri.bana bir kanıt sunabilir misin?hayır.bilim kümülatif olarak ilerlemekte ve bugün kabul ettiği bir durumu, yarın elde ettiği farklı bir bilgiyle yenilemekte veya ref etmektedir. hem biliyoruzki bir çok canlı türü gececi ve gündüzcü avlananlar diye iki ayrılmaktadır.gece avlananlar güzdüz, gündüz avlananlar gece avlanmıyorlar.düşünelim acaba yarasa gündüzleride avlanabilseydi,belki başka bir türün yaşamını tehtit edecek eko sistemi bozabilecekti. gözlerine konan kısıtlama, belkide bir çok canlının yaşamı noktasında ''sigorta '' görevi görmektedir.bunları hiç düşündünüz mü? mesele sadece az gören iki göz değildir yani.bir örnek verelim ; bu gün bir sinek türü vardır ki, kanat yapısı ve deseniyle ve hatta taklitleriyle örümcekleri taklit edip yaşamını devam ettirebiliyor,şimdi bu örümceğin sırtındaki kanadındaki ,örümceğe benziyen şekiller, acaba basit bir mantıkla sadece '' evrim kalıntısı '' mıdır,yoksa ciddi manada yaşamı için gereken şeyler midir? yine mesela bir kelebek türünün kanatları üzerinde göz şekilleri, kuşların korkmasına ve bunları göz sanıp ona yaklaşmasına engel olmaktadır.acaba bunlar kelebeğin sırtında bir göz olmaya hazırlanan '' evrim kalıntıları '' mıdır, yoksa yaşamı için elzem şeyler midir? daha bunun gibi bir çok misal verebiliriz... şimdi bunlara evrimsel kalıntılar demekle işin içinden çıktığını sanan insanların bilimsellikleri ortadadır. 2-özellikle belirtmem gerekiyor ki,benim evrimi kabul edip etmemem ''yaratılışı'' etkilemez.nedeni şu; dikkat ederseniz benim sorularımda var olan bir usluptur ''hadi buda oldu diyelim'' veya başka yerlerde ifade etmişimdir,''evrim, olsa olsa yaratma şekillerinden bir şekildir'' yaratıcı inancını red edecek en ufak bir delili yoktur. bunu çok açık ve net ifade ediyorum ki; bir müslüman olarak bilimden zerre kadar çekinmem korkmam,zira benim dinim bana ilmi edinmeyi tavsiye etmiştir.bu konuda sizin kurana ve resulullaha her fırsatta yaptığınız uygunsuz sözlerinizin hepsi boştur.bakın benim açtığım sayfada sorduğum sorulara cevap olsun diye yazdığınız, daha doğrusu yaptığınız alıntıların hiç biri meseleyi açıklama noktasında değer ifade etmemektedir. ben göz için , onu teşkil eden maddeler için '' şuur sahibi'' midir ki böyle bilinçli hareket etmişler, veya bu evrim olsa bile nasıl bir evrimdir ki ''bilinçli'' hareket ediyor gibi ...onlarca soru sordum.siz ise bana işin biyolojik yönüyle nasıl bir oluşum safhası geçirdiğinizi yazmışsınız.mesela ben, çarşıya neden gittiğinizi soruyorum,siz ben dolmuşa bindim şurdan geçtim , buraya uğradın , vs. diyerek açıklıyorsunuz.ben bunu mu soruyorum size ?bunları , bu tarz açıklamaları ilkokuldan beri bilmekteyiz zaten.dikkat buyurun ! işin içinden çıkmaktan ne kadar uzaksınız. 3-sizin derdiniz, her iki lafınızın arasına , kurana '' nasıl hakaret etsem'' acaba diye düşünmekten ibaret. konu evrime yöneltilen sorulardan müteşekkil bir hal almaka durumundayken , siz kalkıp ne diyorsunuz. ensest meselesi yok ortada! Allah yaratmasının hikmeti gereği, adem nebinin çocukları arasında bir defaya mahsus bir evliliği takdir etmiş ve dilemişse; a- burada sorgulanan , ilahi vahiyse konuyla alakası yoktur! b-ensest kelimesini özellikle tercih etmeniz zannımca ''saygısızlık'' tan öte hiç bir mana taşımıyor. c-bu gün güneşin doğmasını dahi ''dünyanın günlük hareketinin'' bir sonucu olarak yaratan Allah, her şeyi bir sebep dahilinde yapmaktadır.böylece bir defaya mahsus yapılan bir evliliği aklınıza sığdıramayışınızla , dünyanın günlük hareketini kavrayamamanız arasında en ufak bir fark yoktur! VELHASILI kelam; siz benim sorularımın hiç birine cevap veremediniz. ve copy pastelerle konuyu kapatmaya çalışıyorsunuz.bununla beraber, iki üniverste meselesi ağzınıza sakız oldu anlaşılan bu tamamen konuşma uslup ve adabınızı ortaya koyan , size has bir metottur,yaptığınız iş sergilediğiniz tutum tamamen ilmi olmaktan çok uzak ve kişisel mantık hatalarıyla yoğrulmuş ''laf yığınları''dır.
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
GıLgaMeŞ şurada cevap verdi: GıLgaMeŞ başlık Dini Konular - Din - Dinler
konuya her hangi bir katkısı olmadığı gibi, alakasız şeyler yazdığının farkındasındır umuyorum. bende sana konuya katkısı olsun diye '' türeyiş destanını mı '' yazayım? bak bakalım ben ne yazmışım sen ne eklemişsin -
güzel kardeşim , benim yazımın noktalanmış yerlerinde eğerki haksöze hakaret içeren bir sözüm vardı , ve bu sözüm silindiyse,açıkça söylüyorumki , bu hakaretleri aynen nefsime kabul ediyorum.kesinlikle neden noktalandığını bile anlayabilmiş değilim.noktalı yerelerde yazdığım ifadeleri merak ediyorsanız özelden ulaşabilirsiniz. Umarım anlatabildim meramımı.
-
vallahi güzel kardeşim, okuyucu buyursun baksın, sana kaç hodiri meydanlar çekmişim, hiç bir lafının arkasında duramadın,eğer avrupadakilerde senin gibi yapıyorsa , onların işi tam yaş demektir. neden mi; avrupalı dediğin hristiyanlar ise şayet, nesh edilmiş bozulmuş bir kitabı bile size karşı savuna biliyorlarsa,ehh ne deyim sana haksöz kardeşşşşşş.unutma gerçekleri ne kadar örtmeye çalışsanızda, o gerçekler bir gün , birer *********** ******* ******* bunu yaz bir yere ! sen ******* dur bakalım...
-
ilim size göre Allahı inkardır. Allahı inkar eden akıldan istifa etmiştir. Kurana ancak ****** ***** olandan başka kimse saldırmaz.
-
Yazdığım başlığımı nasılda kanıtlıyorsunuz ama. ben başlık atarken ne demişim ateistler önyargılıdır ve dine özelliklede islama saldırmaktadırlar. siz hem itiraz edip hemde aynı başlıkta islama saldırıyorsunuz. işte 12 den böyle vururlar. geçmiş olsun. ayrıca kuranda ; tatlı ve tuzlu iki suyu birbirine salı verdik aralarında engel vardır karışmazlar...ayeti acaba nerde yazıyor ki cebeli tarık boğazı anlatılıyor diye.ayetin içinde böyle bir ifade yok.uydurmayın, sadece bir tefsirdir bu. ikincisi diyelimki dediğiniz gibi olsun; Allah bu bilgiyi sadece ben verdim diye bir şey mi demiş? neden iftira edip duruyorsunuz? ayrıca gemiyle oradan geçenler bulmuşlar demişsin.pehhh gemi gelmiş tam boğazın dibinde durmuş, kaptan eline bardak alıp gemiye daldırıp denizin tadına mı bakımış?ispat et bakalım kaynak ver . kuru kuru yazı yazmayın.
-
ALINTIHer şeyin bir sebebi olduğuna göre, ilk şeyin sebebi Tanrı olmak zorunda değil midir? Her şeyin bir sebebi varsa, ilk şeyin sebebi nedir? İlk şey eğer evrenin ortaya çıkışıysa, onun da sebebi Tanrıdır şeklindeki yaygın düşünce tarzı geçersiz bir mantık yürütmedir. Burada hemen akla "Peki Tanrı'nın sebebi neydi?" sorusu gelir. Nitekim küçük çocuklar genellikle sorarlar bu soruyu Tanrı konusunda. Zihinleri açıktır çünkü henüz. Şartlanmamıştır. "Tanrı'nın sebebi yoktur" veya "Tanrı kendi kendisinin sebebidir" açıklaması geçerli bir açıklamaysa, o zaman "Peki evrenin sebebini niye merak ediyorsun?" sorusu akla gelir. Belki de 'Evrenin sebebi yoktur' veya 'Evren kendi kendisinin sebebidir?'. Eğer evrenin sebebini merak etmek geçerli bir mantık yürütmeyse, Tanrı'nın sebebini merak etmek niye geçerli değil? Onun da sebebi daha büyük bir Tanrı, o Tanrı'nın da sebebi ondan büyük başka bir Tanrı dersem, bunun sonu gelir mi? Eğer bir açıklama yapabilmek için bir yerde durulması gerekiyorsa, o zaman nerede duracaklarına nasıl karar veriyorlar? Neden evrenin sebebinde değil de, Tanrı'nın sebebinde duruyorlar? Bu yazı aynı zamanda meşhur ateist fizikçi stephan hawkng'in fikirlerininde hulasası sayıldığından,ateizm.org adlı sitenin, akıllıca yaptıklarını sandıkları bu izahatı çürüteceğim. Tüm mesele kırmızıyla yazdıkları yazıdır.O halde başlayalım; Şimdi buradaki iddia çok açıktır.deniliyorki , evren kendi kendisinin sebebidir.Yani buna bir ezeliyet veriyorlar , ve başlangıcının olmadığını söylüyorlar.O halde evrenin ezeli olamayacağını ispat edelim. Bugün bilimin kabul ettiği termodinamiğin iki meşhur kanunundan söz etmek istiyorum.Zira enerjiyle ilgili tüm bilgiler,termodinamiğin 2. kanununa uymak zorundadır.Termodinamiğin 2. kanunu derki; Madde çevresine ısıyı vere vere nihayet kendisindeki ısı tükenecek ve Kainatın her yerindeki enerji eşit şekilde bulunacaktır.Buda her ne kadar termodinamiğin 1. kanunu olan enerjinin korunması ilkesinde olduğu gibi,enerjinin yok olması anlamına gelmiyor olsa bile, sonuçta yine termodinamik kanununda belirtilen (2.kanun) enerjinin geri dönümü mümkün olmayıp, hem tüm enerji kaynaklarının da tükenmesinden dolayı kainatın kıyameti anlamına gelmektedir. Her ne kadar evren bir bütün olmayıp, cüzlerden oluşuyor olsa bile,sonuçta cüzlerde tesiri gözlenen her olay , bütüne de aynı şekilde tesir edecektir. Termodinamikten elde ettiğimiz bu çıkarımla,zaman ve mekanın sonsuz olduğu fikrinin , ne derece bağlantılı olduğu veya bu termodinamik kıyametin zaman ve mekana nasıl bir tesirde bulunacağı konusuna şöyle bir izah getirilebilir. Termodinamik için iki kavram evvela açıklanmalıdır; bunlardan biri ezel diğeri ebed kavramlarıdır. Ezel: başlangıcı olmayan , sonsuzdan beri gelen anlamına gelir. Ebed: sonu olmayan , yok olması kabil olmayan anlamına gelir. Doğal olarak ezel olan aynı zamanda ebedi olmuş olacaktır.Ezeli ve ebedi aynı anda bir gibi görebiliriz. Ezel olan şeyin özellikleri; 1- evvela sonsuzdan geldiği için parçalanamaz olur,yani bir terkip edilemezlik vardır. 2- Asla değişmez,hep aynıdır (değişse ezelden değişirdi) müdahale edilemezlik vardır. 3- Tabiidir ki zaman ve mekan kayıtlarının dışında olmak zorunluluğu vardır.Ve tüm zaman mekan hareketlerinin dışında olmak zorunluluğu vardır. 4- Ezelden (sonsuz önceden)geldiği içinde mutlaka ebedidir. Ayrıca akılların alabileceği,en büyük sayılar ezelin yanında sadece birer ‘’sıfır’’dır.Bunun aksini iddia eden, ezelin tanımını bilmiyordur.Hal böyleyken maddeye gelin bakalım; *Madde , ezele aittir dediğimiz özelliklerin hangisine sahiptir? Mesela ezel ve ebed haddi zatında birdirler,zira zamansızlık tanımına dahildirler.başlangıçsız olana sayısal değer veremeyeceğimize göre,zamanda başlangıcıyla bilindiğine ve tarihle ifade edildiğine göre, sonuç olarak ezel ve aynı zamanda ebed zaman kaydına bağlı olamaz.Peki madde zamana tabi midir?Evet . Zira biliyoruz ki , zamandan ayrı mekanı yani maddeyi düşünemeyeceğimiz gibi, mekandan ayrıda zaman düşünülemez. *Termodinamiğin kanıtladığı; madde, değişerek bir zaman gelip tüm enerjisini kaybedecek olan enerjiden ayrı düşünülemeyeceği içinde, ezeli olamaz.Zira ezelden gelmiş olsa , enerjisi daha ezelden bitmiş olurdu.pekala, sonsuz önceden gelmenin anlamı budur. *Ayrıca madde dikkat buyurun, her türlü terkibe de açıktır. *Madde , bununla beraber zaman ve mekan kaydı altında bulunmaktadır.Ve yine bilinen bir gerçektir ki madde zamana tabidir,zamanda varlığını maddede bulur.Oysa ezel için , bir başlangıç düşünemeyeceğimizden , ezeli olan , zaman ve mekan kaydına tabi tutulamaz.Dolayısıyla burada maddeye ait bunca saydığımız özellikler , ezelden gelecek olanla aynı değil, hatta birbirine uzaktır. Kelam alimleri derler ki ; Bir şeyin ezeli olduğu kesinse , onun yok olması asla söz konusu olamaz.Buda kelam alimlerinin bu söyledikleriyle , termodinamiğin söyledikleri ve yaptığımız mantıksal analiz ortak bir sonuca açıkça işaret etmektedir; Madde ezeli değildir. Ayrıca akıllara gelebilecek bir meseleyi daha arz etmek istiyorum; Termodinamiğin 2. yasası gereği, enerji geri dönüşümü mümkün olmadığından , mesela ,bir kitabın devrilmesi için harcanan enerji, aynı kitabı düzeltmek için harcanan enerjiden daima azdır. Eğer bu mantıkla evrene bakarsak biliriz ki , evren ezelden beri gelmiş olsaydı şöyle olurdu; Evrendeki enerji , termodinamiğin kanununa göre değişiyorve mesela bu enerji bir durumdan öbürüne geçiyor ise, örneğin;hidrojenin yanıp helyuma dönüştüğünü biliyoruz, eğer bu helyumda bir şekilde başka bir enerjiye dönüşebiliyor ise ( böyle bir durum yoktur aslında) ve bu dönüştüğü enerjide başka bir enerjiye dönüşüyorsa , bu durumda eğer dönüşüm yapabilecek enerji sayısı çok büyük bir rakamla ifade edilecek kadar bile olsa , sonuçta sınırlı olacağından , böyle bir dönüşümün ta ezelden(başlangıcı olmayan) tükenmiş olması gerekirdi.Zira sayı ne kadar büyük olursa olsun ezele göre sıfırdır. Yok eğer bu enerji dönüşümü sonsuz sayıda , yani sosuz enerji çeşidi varsa, bu takdirde ; Bunların dönüşüme başlaması için bir ilk dönüşüm söz konusu olduğundan , buda mümkün görünmemektedir. Yani örneğimizdeki hidrojenin helyuma dönüşümü ve sonra bu helyumun başka bir enerji şekline dönüşümünde, bu dönüşümü ilk başlatan enerji nasıl ki hidrojen ise, aynen öylede ,dönüşüm işinin dönüşüm olması için, bir ilk girdiye ihtiyaç vardır.Sonuç olarak eğer bir ilk olayı varsa buda ezeli değildir, olamaz.Çünkü ezel başlangıcı olmayandır ve ilk kelimesi başlangıcı olanı anlatır.Böylece bu durumda mümkün değildir. Evet böylece enerji maddeden ayrı düşünülemeyeceği için , madde ezeli değildir. Gelelim Allah’ın varlığına; Eğer bir şey ezelden gelmiyor ve bunun bir başlangıcı varsa ( ispat ettik) o zaman olmayan bir şeyin yaratılması ayan beyan ortaya çıkmış oldu .İşte o yaratıcı Allah’dır. Allahı başka birinin yaratması durumuna bakarsak; Bu madde olayı gibi düşünülemez, nedeni ; Madde bilinç sahibi değildir, oysa Allah mutlak bilinç sahibidir.Dolayısıyla madde hakkında ki çıkarımları bunun için düşünemeyiz.Hem düşünsek dahi ,yani yaratanı başka bir yaratan, onu da başka bir yaratan var dersek, iş teselsüle girer , yani sonu gelmeyen bir döngüye girer ki bu da muhaldir,yani imkansızdır.Yani yaratanı yaratan olsa bunun zamana tabi olduğu orataya çıkar ve maddenin ezeli olamayacağı gibi buda öyle olur.Başlangıcı olanda birisinin yaratmasına muhtaç olacağından ve bu sonsuza kadar gidemeyeceğinden , bu çıkarımda muhaldir. Gelelim o şahane soruya; ALINTI'Evren kendi kendisinin sebebidir?'. Eğer evrenin sebebini merak etmek geçerli bir mantık yürütmeyse, Tanrı'nın sebebini merak etmek niye geçerli değil Bu soruda evrenin ezeli olmadığını açıkça ispat ettik mi? Evet ispat ettik.Demek ki evren ezeli değildir, ve madde için düşünülen kendi kendisinin sebebidir doğru olsaydı ezeli olurdu.Sonuç olarak , elimizde bir tek ihtimal yaratıcı kalıyor ve bunun başlangıcı yoktur.Yukarda yaratıcının neden yaratılamayacağını arz ettik.Yaratıcıyı bir başkası onu da bir başkası yaratmış olsa ve bu sonsuza kadar gidemeyeceği için yine bir ilk gerekiyor.O ilk bizim kabul ettiğimiz Allah’tır. Ve başlangıcı olmayandır.Olsa maddeye dair yapılan çıkarımlara dahil olurdu, bununda olamayacağını ispat ettiğimize göre mesele bitmiştir. himyata
-
yukarda ne yazmıştım?gözünü açan ateist islama saldırıyor diye...beni bazıları yalanladı,bakın size bu forumun içinden bir örnek; saklı gerçek adlı vatandaş, sözde yaratılış konusunun işlendiği bir yerde, şu yazıları eklemiş; peki neden sadece islam? neden diğer dinlerin kitaplarından herhangi bir örnek yok? demekki ateistlerde şartlanmışlık var, önyargılıdır çoğu ! buda bir tür ispatı işte.
-
vatandaş bunları pul sanıyor! kardeşim bunlar deri tabakaları, kaldıki pul olsalar bile biri diğerinden geldi gibi...sadece morfolojik iddialarla evrim ıspat edilemezki,benzemek ondan olmaya delil değildir.canlının genom haritasını açtında.içinde ben eşekten gelmişim , diye bir yazımı buldunuz.ve yine evrim olsa bile , bu yaratıcı olmadan kabul edilecek bir iş midir? o zaman baş parmağını şimdiki yerinden daha kullanışlı bir yere yerleştir göreyim seni,sen bile bunu başaramazken ,akılsız maddemi başardı? coccyx omurlarıda denilen bu omurlarr burdada bulunurr ve bazzı kaslar bu yapıya tutunarak çalışırlarki yürüme ve oturup kaklkmada dahi çok önemli yerleri vardır.ve tabi senin copy yaptığın yerlerde bunları bulamazsın ? şimdi bunca işlenen konuda,bilimsel bir yön bula bilirmisiniz bana...yukarda sorduğum soruların hangisiyle alakalı ?HİÇ BİRİYLE dahası AÇTIĞIM BİR BAŞLIKTA , ATEİSTLER ÖNYARGILIR demiştimya, ve gözünü açan ateist islama saldırır diyede iddia etmiştim,buyurun bakın , haksız mıyım ! apandisn anatomk yapıssında, üç kat man göze çarpar.. Dış yüzeyi seröz (.sıvı içeren) bir zar örter. Bunun altında, kas katmanı ve en içte de lenf dokusunca zengin, girintili çıkıntılı bir mukkoza yer alır. Lenf dokusunun bolluğundan ötürü apandise bağırsak bademcigi de denir.hatta osman barlas klınik ve teşhis kitabında ikinci mide demiştir. hatta erkeklerdeki meme dokusu dahi belki ilerde ,incelenirse bir işe yaradığı mesela kadınlara tedavi maksatlı nakledilebilecek bir takviye işlevi görebileceğide ortaya çıkabilir.zira tıp her gün ilerlemektedir ve her yeni gün işe yaramaz sanılan veya anlaşılamayan organlar , detaylıca keşfedilmektedir. buna rağmen insan görmek istediğinin ötesinde bir şey görememekte.koskoca myve ağacının tüm ihtişamını,binlerce meyvesini değilde, bir yerlerde sallanan iki çürük meyveyi göstermektedir.halbuki o kocaman meyve ağacını izah etmekten aciz kalan insan, kafayı iki çürük meyveye adeta gömer yani.iş bunlada bitmez, bana çürük bile olsa, ağacın neden meyve verdiğini izah edemez,eğer ağacın tohumu der geçiştirirse derimki peki onca leziz tadı ne için kazanmıştır?veya estetik şekilleri neyle elde etmiştir?veya o güzelim ve ahankli renklerini hangi beyinle tasarlamıştır? vs...vs...vs... kısaca bunlar ama devam edeceğim...ve sorduğum sorularında cevabını istiyorum.aksi halde işi , içinden çıkılmaz derecede zor sorularla duman ederim. gözle ilgili sorularıma cevap ver !
-
güzel kardeşim işte bende bunları ve benzerlerini soruyorum.canlı, cevabını verdiğin kazanımları, hangi bilinçle,nasıl,ne şekilde,kazanıyor?mesela 3 boyutlu görmek için gereken iki gözü,canlı nasıl kazanabilir.görmediği boyutları görme ihtiyacı kazanması akılla ne kadar örtüşür?hangimiz bilmediğimiz şeye ihtiyaç duyabiliriz?ve mesela insan mikro canlıları görmek için, mikroskopları icad etti,neden insan bu keskin görme işini,(tesadüf bile yapabilirken,)ve insanda teknoloji olmasına rağmen hala kendi bedeninde yapmayı başaramadı.öyleya tesadüfen bu kadar kolay olan birşey, çalışılarak mükemmelce yapılabilir.ama insan bunca teknolojiye rağmen , göz kadar iyi çalışan bir camera yapabildimi.tesadüf tesadüf...birileri bunu ilah edinmiş!ötesi yok.ayrıca kardeşim sen, bu işin yani mesela kaşın, neye yaradığını anlatmışsın,neye yaradığını zaten bilmeyen yokki,ben bunun izahını istemiyorum,ben mesela kaşın ''yaradığı işin'' nasıl kazanıldığını?(basit biyolojik tabirlerle değil) bunu canlının hangi çabalarıyla yaptığını,dahası kaştan haberi olmayan (evvelden olmayan bilinemeyeceği için) gözün nasıl kaş edinmeye karar verdiğini, karar verse bile,gözü oluşturan maddler, birbirleriyle konuşup gelin bir kaş mı yapalım dediğini,veya tüm bu maddeler birbirleriyle bu kadar büyük bir dayanışma içinde ve gerekenleri temin etme hususunda dayanışma halinde iseler,bu hücrelere bunca işi yapacak ''bilinci''kimin verdiğini, oysa hücrenin yapısına baktığımızda nerdeyse dünya yaratılalı beri (''tesadüfi bir evrim'' varsa ) canlılara yapıtaşı olduğunu düşündüğümüzde demekki yapısı neredeyse değişmeden gelmiş,değişse bile canlıyı geliştirdiğine göre , hep bir bilinçle var olmuş olacağından, bu hücrenin nasıl olduda bunca bilinci barındırdığı,ve henüz görme işini bile ateistlerin iddiasına göre, zamanla kazanılan bir iş olmasına rağmen hücre bunca şeyi bilecek bir beyne HANGİ TESADÜFLE eriştiğini, vs...bunun gibi işlerin keyfiyetini soruyorum.zaten yukarda var. katılımın için çok sağol. selametle kalalım.
-
Günümüzdede aynı buna benzer , hilkat garibesi diyeceğimiz, nadirattan , aslında buda ALLAHIN hikmeti gereği, böylede yaratabilirdim diyor ve hemde o yaratılan sakatlarıda ailelerine birer imtihan, hem ateistlerede ''yerinde bir imtihan''olarak sunuyor.sizin gibi düşünenlerde iyice yoldan çıkıyor,bizimse imanımız artıyor.ama konu bu değil,şimdi mevzuyu çarpıtmayalım; yukarda sorulanlara cevap verin ! ilmi olsun , kıvırma cevap kabul edilmeyecektir,şimdiden belirteyim. senin yukarda değindiğin tepegöz gibi ,kurbağa çocuk tabir edilen , doğumlarda oluyor,aradan yıllar geçse ve biri böyle bir fosil bulsa, tüm insanlarla kurbağalar arası geçiş formu bulundu mu diyeceksiniz.? Ben trilyonlara ulaşabilecek bir sayıdan bahsediyorum , hatta yaşamı için şart olmayan , gözün kafanın az başka bir yerinde olması gibi bir tür neden nesli devam etmesin ki? böylece nesli devam edecek en azından , gözü insanlarınkinden farklı yerlerde olan,yüzlerce insan türü olması gerekirdi ! bunu geçin , yukarda sorduğum onlarca sorunun cevabını verin bana, yada kendi kendime soru bulur sorarım, ve böylece işi içinden çıkılamayacak hale getiririm.
-
canlı bir varlığı ele alalım. dış alemi seyr edecek gözleri, nasıl? ve hangi ihtiyaca binaen kazanmış olabilir? daha öneceden gözü olamaz çünkü , eğer bir gözle hayata başlarsa bu tüm evrimin güme gitmesi demek olur ! o halde hayata gözsüz başlayan bir varlık , nasıl ve hangi ihtiyaca binaen gözler edindi? dahası nasıl edindi...en iyisi nasıl edindi diyerek işi iyice yokuşa sürmeyeyim.birilerinin hardiski yanar manar ! sadece bu kadar soruyorum. yani eğer bu canlı , dış alemi görme cihetiyle tanımıyorsa, gözü neden kazansınki?ihtiyaç bilinmekle ortaya çıkar , bilinmeyen bir şeye ihtiyaç duyulur mu?hangimiz haberdar olmadığımız bir şeye ihtiyaç duyarız? bir diğer soruda; gözlerin renklerinin ne gereği vardı? veya çevresindeki kirpiklerin, ve üzerindeki kaşların ? ve göz neden dizlermizde değilde başımızda veya gözler neden başımızın arkasında değilde ön tarafta? ve birbirlerine olan uzaklıkları neden bu kadar kusursuz ayarlanmış? bakınca kimse iki gözünün arasındaki ''kocaman'' burnunu neden görmez? neden bir tane değilde iki tane gözümüz var? hadi biri denk geldi oldu, bu ne menem bir rastlantıdırki diğeride onun yanında oldu? veya ilk oluşan göz popomuzdaydı diğeride tepemizde miydi?dahası bunlar zamanla nasıl başın önünde buluştular? hadiiiiii bunlar oldu diyelim bahsi geçen olayların olması için, yani mesela ; gözler ilkin dizlerimizdeydi sonra başımıza zamanla geldilerse,bu zamanla dizlerden başa taşınana kadar, aradaki '' ara geçiş formları'' nerede?haksız mıyım ,dizden başa taşınana kadar,gözler kademe kademe evvela dizin az üstüne sonra biraz daha üstüne sonra biraz biraz derken başa gelene kadar,arada trilyonlarca ara geçiş olması gerekmezmıydı? hatta bırakalım fosili mosili,bunların nesillerinin devam etmesi bile gerekirdi, zira başın yanında veya çenede olan bir gözle pek tabi hayat devam ettrilebilirdi değil mi? dikkat buyurun ! ben kulakları, burunu,ağzı, dili ,dişi,dudaklarıi vs...değil, sadece gözden bahsediyorum. onlarada bir ara kısaca değinirim. hadi göreyim sizi ! Ya bu sorulara cevap verin, yada ilzam olmanın haysiyetini ifa edip SUSUN. HİDAYETLE KALALIM
-
sarduyam sana katılıyorum, velakin bir şeyde ben ilave etmek istiyorum; ateistler ''mikroskobun altında'' Allahı aramak gibi bir hamakata takıldıkları için O'nu inkar ettiler. oysa o yarattığından beridir. çok basit, bazıları demişlerki ispat olmaz vs... ortada eğer eser varsa akıl derki müessir vardır. akıldan istifa etmeden Allah inkar edilemez.olsa olsa belki Allahın tanımı hakkında,ihtilaflar olabilir. saygılar.
-
Haddi zatında bu konunun düşünülmesi gereken yönü, güzelliğin , estetiğin canlının yaşaması varlığını sürdürmesi hususunda bir önemi olmamasına rağmen, neden canlılarda bunca güzellikler,azalarında olan simetrik unsurlar ve desenler , nakışlar göz alıcı bir şekilde, var oldu?Hatta darwin Asa Gray'e yazdığı mektubunda ; tavus kuşunu düşündükçe hasta oluyorum, demiştir.
-
Güzellikler; Kainatın tamamında hakim olan, sanatçısını, daha kamil bir ifadeyle ''yaratıcısını'' gösteren yaratılanların sayısınca çok olan ayetlerden( delillerden) sadece biri... güzellik, onu ortaya koyanın güzelliğine işaret eder.Tıpkı nadide bir sanat eseri nasılki ustasının ,sanatçısının marifetine işaret eder, gösterirse öylede kainatta hakim olan tüm güzelliklerde ''ONU'' öylece gösterir ''ONA'' işaret eder. Burda bir soru akla geliyor , evet madde materyalistlerin sandığı gibi, başıboş ve tesadüfi varyasyonlarla olmuş olsaydı, kainattaki bunca güzellikler olmayacak, yerlerini tamamen çirkinliklere kaba ve işe yaramaz unsurlara terkedeceklerdi. Oysa öyle midir?Kesinlikle hayır. Madde sanıldığı gibi garip( ! ) tesaadüflerle oluşmussa şayet acaba kendisindeki sanatı , güzelliği, yani göze hitap etme ve izleyene bir göz ziyafeti verecek güzelliği hangi bilinçle ( ! ) elde etmiş olabilir?Burda durup düşünmek lazım bence,madde eğer bilinçsiz ve başı boş tesadüflerle oluyor ve canlılarda böylesine bir garip tesadüfle hayat buluyorsa , neye göre bu güzelliği kendisinde cem etmeyi düşünmüş, bunu hangi bilinçle yapmış olabilir? Tüm yaratılış safhalarını , amino asitlerden proteinlere varıncaya tüm kompleks molekül zincirlerini bırakalım bir kenara.Gülü düşünelim, tamam hadi diyelim böylesine revnak bir bitki bir şekilde hayat buldu, tesadüfi evrimlerle oluştu.Peki kendisindeki güzel kokuyu ve izleyenlere ''maşaallah'' dedirten ve en kaba ruhlusuna dahi, şairane ruhları telkin eden , o güzel görüntüsünü hangi mutasyonlarla hangi tabii seleksiyonlarla kazandı?Ve dahası ne için kimin için? Bu sadece bir tek gül için düşünüldüğünde bile insanı aslında kabule mecbur bırakacak , büyük bir hakikattir.Ama hepimiz görüyor ve müşahede ediyoruzki, kainattın tamamında böyle güzellikler ve sanat eserleri, adeta insanın gözüne parmağını sokarcasına sergilenmiş izleyenlerin beğenilerine sunulmuştur. Bazıları felsefeleri gereği bunlara '' alışkanlık'' demiş.Yani bunlara göre aslında ortada bir harikuladelik yok, tüm bunlar bizim alışkanlıklarımız nedeniyle bize güzel gelmekteymiş ( ? ) Peki neden alışamadıklarımız var? Öyleya eğer alışkanlık bunun izahı olmada yeterliyse, neden insan ''güzel'' ve ''çirkin'' kavramlarını ayrı ayrı tanımlamıştır? Güzel bir hayvan ve onun desenleri, baharın o sıcak yüzü, bizi şevke getiriken, çorak ve gölgesiz bir ortamdan sıkılır, köpeğin salyalarından tiksiniriz...Burda şunu diyenlerde çıkabilir ; bakın işte güzellikler var ama çirkinliklerde var.Evet doğrudur, çirkinlikler var ama çirkinlikler olmasaydı, insan güzelliği neye kıyasla bulacaktı?Soğuk sıcağı, karanlık aydınlığı , anlatmada en güzel bir örnek değil midir? Demek ki yaratıcı, yarattıklarında güzelliği bir ekstra olarak sergilemiş ve buyurun temaşa edin izleyin sanatımı, demiştir. sözlerime bir ayetle son vermek istiyorum. O Allah ki yaratandır, şekil ve suret verendir,en güzel isimler O'nundur.Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. HİMYATA'nın yazısından alıntıdır.
-
Bediüzzaman ve Nur Cemaati
GıLgaMeŞ şurada cevap verdi: ahirzaman başlık Dini Konular - Din - Dinler
bak güzel kardeşim , uslubumu bırak bir kenara, ben erkekoğluerkeğim yine söylüyorum...bu argo bir ifade değildir ! sen öyle anlamak istiyorsun...bu yani ayrıca imamı Alinin katlini başta söyleyen sendin , şimdi hilafet mücadelesi konusunu nerden soktun araya, hilafet mücadelesi geleneksel ümeyye oğullarıyla ilgili bir konudur. onun katledilmesi çok daha başkadır.iyi oku. kafanızı bir '' milliyet'' lafına takmışsınız gidiyor, başkasını göremiyorsunuz.EĞER MİLLİYTEÇİLİK bu vatanı kürdüyle lazıyla tümden sevmekse , kusura bakma bunu kendine hasredemezsin.ben senin iki misilin milliyetçiyim.ama dünya sizden ibaret değil, unutmayın ,bunu görün artık. ayrıca milliyetçiliğini bir '' ermeniyi'' misal vererek çok güzel ifade ettin zaten. bunca sözünden sonra neyi savunuyorsun.- 123 cevap
-
- Bediüzzaman
- Nur Cemaati
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
yahu bilimselci alem adamsın ha !!! şu yazdıklarına dönde bir bak , acaba benim sözlerimin altına yazdıkların , seni kurtarır türden mi? bana ateist böyledir şöyledir diyip , kendini savunmaya çalışacağına, yazdıklarımı oku.sen yazılarınla yazdıklarımı resmen deteklemişsin be! ben sana ateist taraf tutar önyargılıdır demişim ; bilimselci demiş ki , yok asıl taraf tutan sizsiniz .eee işte bende bunu diyorum , o ki bilimselcisin sadece bilimle uğraşsana ateist ( ! ) yoksa senin labaratuar çalışmaların, çeçenlerin ve bir zamanlar afganistanda afganların,coluk çocuk demeden üstünden tanklarla geçmen mi?bu mu yani bilimsellik...bir zamanlar RuSYA kadar bilimsel çalışma yapan kaçtane devlet vardı? bolşevik ihtilalinden sonra bilhassa, rusya ateist barınağına döndü,hani bilimsellik...yemeyin kardeşim ,bırakın bu bilimi ilimi, hep istediğiiniz gibi yorumluyorsunuz ve azıcık aklı olan kimsenin gözünden kaçmıyor bunlar...
-
güzel kardeşim ; söylemişsin ama eksik söylemişsin. bak kardeşim ; sen bir insan olarak tüm kainata bedel bir huviyettesin,senin ''aslında'' kainat gizlidir. mesela bir agaç , ne kadar devasa bir boyutta da olsa ,en nihayetinde onun tüm manası , dalında bulunan küçücük bir meyvede gizlidir. güzel kardeşim sen insana , hak ettiği bir ehemmiyetle bakmassan bu yorumu yapmanda pek tabi doğaldır. hidayetle kalalım