Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

bin_waad

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    25
  • Katılım

  • Son Ziyaret

bin_waad tarafından postalanan herşey

  1. bin_waad

    Gözlerime İyi Bak..!...

    AT GÖZLÜĞÜİLE BAKANLAR DİYE BİR ŞEY DUYDUN MU SEN HİÇ RİNA.. GÖRMEK İLE BAKMAK ÇOK FARKLIDIR..
  2. bin_waad

    ...Seyret,sus ve dinle...

    ben ilk kez okuyorum bu hikayeyi:)) sanırım dağ ın keyfini kaçırmıyorumdur...
  3. bin_waad

    Anılar Şarkım Çalıyorrrr........

    Hepimizin çok sevdiği şarkılar vardır.. tıpkı bir çiçek gibi..evet.. bizi alırlar olduğumuz yerden ve geçmişe götürürler.. sanki çok uzun bir seyahate çıkmış sanırsın kendini, ve aklına nelerrrrrrrrrrrrr gelir neler.. yaşanmıştır tüm o an hissettiğin duygular zamanın birinde.. ama artık geçmişte kalmıştırlar.. al şu mendili de sil gözyaşlarını...
  4. bin_waad

    AAAAAAAAAAAA........................................

    ştttttttttttttttt yavaş rina... sabah sabah bu ne çığlığıı .. komşular güler bak ) ve bende tabiii.. hoş bir alıntı ..tşkrler rina:)
  5. Ahmet Türk’ün babası Hacı Sinan, bir oduncuydu ama şanslı bir oduncuydu. Dönemin ünlü Osmanlı Paşalarından İbrahim Paşa, ölmeden önce kaleyi andıran kasrını ve topraklarını, bölgenin aşiret reislerinden Hüseyin Kanco’ya bırakmıştı. Hüseyin Kanco Hamidiye alayına bağlı bir Kürt komutandı. O da ölmeden tüm bu mal varlığını bir şartla, yanında çalışan oduncu Hacı Sinan’a bırakmaya karar verdi. Hacı Sinan’a, “İbrahim Paşa’dan kalan tüm malvarlığımı ben de sana bırakacağım ama bir şartla, büyük kızım Türkiye ile evleneceksin ve damadım olacaksın” dedi. Oduncu Hacı Sinan bu şartı kabul etti ve Hüseyin Kanco’nun büyük kızı Türkiye ile evlendi. Ve tabi Kanco aşiretinin de lideri oldu. Soyadı kanunu çıktığında Kürt Kanco aşiretinin reisi Hacı Sinan, bölgede yaşayan birçok insanın yaptığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılık göstergesi olarak Türk soyadını aldı. Böylece kendi adı Sinan Türk, eşinin adı Türkiye Türk oldu. Eşi Türkiye’nin yaşı Sinan Türk’ten büyüktü. Hacı Sinan Türk birkaç yıl sonra genç bir kadınla ikinci evliliğini yaptı. İşte Hacı Sinan Türk’ün bu genç eşinden, Ahmet Türk doğdu. Kaderin cilvesine bakın ki, ilerleyen günlerde Kürtler için siyasete soyunacak olan küçük Ahmet’in soyadı Türk olmakla kalmamış, üvey annesinin adı da Türkiye olmuştu. Ahmet Türk’ün üvey annesi Türkiye Türk’ün hayat hikayesi de aslında çok ilginç. Türkiye Türk genç bir kadının üzerine kuma getirilmesine dayanamayarak babasının dostları olan Derik’teki Necmioğlu aşiretine sığındı. Yıllar sonra, annesi Türkiye'nin başka bir aşirete sığınmasını kabul edemeyen büyük oğlu gidip Derik'te annesini öldürdü. Böylece Ahmet Türk’ün üvey abisi katil oldu, üvey annesi Türkiye ise hayatı kaybetti. Ailedeki trajediler bu kadarla da sonlanmadı. Ahmet Türk 10 yaşındayken bu kez babasını kaybetti. Artık aşirette söz sahibi abisi ile birlikte o olacaktı. Türk ailesi, aşiretini diğer aşiretlere karşı korumak, gücünü arttırmak için de çok geçmeden siyasete soyunda. Önce 1970 seçimlerinde abisi Abdurrahim Türk, Adalet Partisi’nden milletvekili oldu. Siyasetin ilk durağında bir kayıp verdiler bu kez abisi Kanco aşiretin daha fazla güçlenmesini istemeyen başka bir aşiretler tarafından öldürüldü. Abisinin ölümünden sonra aşiretin başına geçen Ahmet Türk, abisinin tam tersi bir siyasi görüş ile 1974 seçimlerinde CHP milletvekili olarak meclise girdi. Ama CHP’den girdiği siyasetin kıvrımlı yolları onu etnik siyaset yapmaya götürdü.
  6. çok geziyorum ve gözüne batıyorum.. Öylemi.. o zaman yer söyle az gezip oraya batayım ) merhaba.. demekki sen de geziyorsun ama
  7. HOŞGELDİN ARAMIZA .. UMARIM HERŞEY GÖNLÜNCE OLUR..
  8. bin_waad

    Kelebek / Papillon

    gezinirken hem kitabı okumuş hemde filmin iki farklı çekimini izlemiş biri olarak tabikii ilk filmin çok daha iyi olduğunu söylemek istiyorum ki burada oyuncuların olağanüstü performanslarının etkisi çok çok fazla.. bir hapishane filmi de ben önereyim BRUBECKER...ROBERT REDFORT'TAN HARİKA BİR FİLM.. ve son yıllarda yapılan en güzel hapishane filmi... YEŞİL YOL.. not..kelebek kitabının devamı da var..okudunuz mu bilmiyorum. TOTO.. tabii kelebek kadar ilgi çekici değil biraz biyoğrafiye kaçmış..
  9. ))))))) söylemiyom işte...
  10. Kelime Karıştırma Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 100 Puan!
  11. Kelime Karıştırma Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 100 Puan!
  12. Kelime Karıştırma Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 100 Puan!
  13. Kelime Karıştırma Yarışması doğru tahmin ettim ve şu kadar zaman aldı 2 deneme! Kazandığım puan 95 Puan!
  14. Kelime Karıştırma Yarışması doğru tahmin ettim ve şu kadar zaman aldı 2 deneme! Kazandığım puan 95 Puan!
  15. Kelime Karıştırma Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 100 Puan!
  16. Kelime Karıştırma Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 100 Puan!
  17. Sizce hayatta kaç kişi hatalarından dolayı kendini dürüstçe sorgular.... Siz de dahil...
  18. pasaportsuz bi giriş yapimmmm şu senin dünyaya... oh be kimlik kontrolü de yok ..gezinmek bedava ,sohbet bedava... bu işte biş olmasın sakın ))birikmemiş bonuslarımı güle güle harca sen emii..o gün güzel bir günmüş dediğine göre,bu günün ve takibindeki haftaların daha da güzel olsun..
  19. bin_waad

    DÖNEK BALIK

    Dönek balık 1930 yılında "Vikingen" adlı bir balina gemisi, Güney Atlantik'te küçük bir adaya geldi. "Buvet" adlı bu ada, Afrika'nın güney ucu Ümit Burnu'ndan 1600, Güney Amerika'nın güney ucundan 3000 mil uzaklıktaydı. Balina gemisinde Johan Ruud adlı bir hayvan fizyoloğu bulunuyordu. Ruud, adanın civarında bir balıkçıyla karşılaştı. Balıkçı ona, "Biliyor musunuz, burada hiç kanı olmayan bir balık yaşıyor" dedi. "Kansız" bir balık... Hayatı canlıları inceleyerek geçmiş bir bilim insanı için bu çok şaşırtıcı bir iddiaydı. Çünkü bütün omurgalıların, hemoglobin içeren kan sayesinde canlı kalabildiklerini çok iyi biliyordu. * * * Ruud ülkesine döndüğünde, tesadüfen Ditlef Rustad isimli bir başka bilim insanıyla tanıştı. Bu hikáyeyi ona anlattığında, kendisini şaşırtan şu cevabı aldı: "İki yıl önce ben de oradaydım ve bu balığı gördüm." Üstelik, kendisinde bu balığın bir fotoğrafının bulunduğunu da söylüyordu. Ona göre balığın adı "beyaz timsah balığı" idi. Bazıları ise onu "şeytan balığı" olarak biliyordu. Balığın bir üçüncü ismi daha vardı: "Buz balığı..." Neydi bu esrarengiz, damarı kesilse kan akmayan balık. Biraz işin içine dalınca, bilim dünyasının, hayat felsefesinin girdabına kapıldığı çok ilginç ve dramatik bir hikáyeye ulaştım. Hepimiz için derslerle dolu bir "döneklik" hikáyesine. * * * Canlıların kanının temel yapısını oluşturan hemoglobin molekülü iki temel bileşenden ibarettir. "Globin" adı verilen bir protein ve "heme" denilen küçük bir molekül. Kanın kırmızı rengi bu "heme" denilen molekülden gelir. Kansız balığın sırrı, DNA araştırmaları geliştikten sonra çözüldü. Daha doğrusu, canlıların gövdesinde "DNA fosillerinin" bulunduğunun keşfedilmesi sayesinde. Dış dünyada nasıl mamut fosilleri, neanderthal insana ait fosiller bulunuyorsa, canlıların iç yapılarında da nesli tükenmiş DNA'ların fosilleri bulunuyor. Yani bir DNA arkeolojisinden söz edebiliriz. "Buz balığının" fosil DNA'ları şunu ortaya çıkardı: "Buz balığı" ailesi, normal kanı olan öteki balıklar gibi okyanusta mutlu bir hayat sürdürüyordu. Ancak bundan 55 milyon yıl önce iklimde acayip bir değişiklik meydana geldi ve okyanus sularının sıcaklığı 68 Fahrenhayt'tan 38 Fahrenhayt'a düştü. Çok az okyanus canlısı bu ani düşüşe dayanabildi. Bunlardan biri de buz balığıydı. Dayandı ama ne pahasına?.. * * * İnsanların kanının yüzde 45'i kırmızı hücreden oluşur. Kırmızı hücreler, soğuğa dayanıklı değildir. Buz balığı, soğuğa dayanıklı hale gelebilmek ve hayatını idame ettirebilmek için mucizevi bir değişimi gerçekleştirdi. Kanındaki kırmızı hücrelerin oranını yüzde 1'e indirdi. Bu da yetmedi. Bu defa tarihin ilk "antifrizini" keşfetti. Hayatta kalma yemini eden bünyesi, donmayı engelleyen bir nevi antifriz proteini yarattı. Böylece buz balığı, adına da uygun şekilde, sıfırın altındaki sularda bile hayatını idame ettirmeyi başardı. Yani bugün bu balığın damarlarında fiilen buzlu su akıyor. * * * Peki bu balık için "kansız" sıfatını kullanabilir miyiz? Yoksa bu küçük balık, hayat mücadelesi veren tüm canlıların azizi midir? Benim inancım şu: Hayatta kalabilmek için "kanını" bile değiştirmek zorunda kalan bu canlı, gerçek bir tabiat kahramanıdır. Ve hepimize verdiği hayat bilgisi dersi de şudur: "Dönüşebilmek, dönebilmek, hayatta kalmanın, ilerlemenin temel kanunudur..." İşte bu nedenle buz balığının önünde saygıyla eğiliyorum... (*) Bu bilgiler, geçen yıl yayınlanan müthiş bir kitaptan alınmıştır Sean B. Carroll: "The Making of the Fittest", Norton, 2006 not:yazı sahibi HÜRRİYET GAZETESİ YAZARLARINDAN ERTUĞRUL ÖZKÖK'TÜR
  20. Borla çalısan araba üretildi, Türkiye kıskaçta. *Arabayı bor madeniyle çalıştıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı. Türkiye, dünya rezervinin yüzde 70`ine sahip ve uluslararası tröstler Türkiye uyanmadan bu kaynağı ele geçirmeyi planlıyor. Amerikan Millenium Cell (MC) ve stratejik ortağı Daimler-Chrysler (DC), seri üretime bile geçti. Ancak uluslararası tröstler, bu gelişmeleri ülkemizdeki bor zenginliğine egemen olmak için Türkiye`den kaçırıyor. Aksiyon dergisinde yayımlanan habere göre, konuyla ilgili incelemelerden biri Scientific American dergisinin Mayıs 2002 sayısında yayımlandı . Bir arkadaşımdan gelen ve daha önce bilginiz olduğunu düşündüğüm bir mektubu önemi nedeniyle ve arkadaşımın ricası üzerine dikkatlerinize sunuyorum. T O R Y U M Toryum radyoaktif bir element ve doğal olarak nükleer enerji elde etmekte kullanılıyor. Hem de alternatifleri içinde en temizi. Dünyada en çok Toryum rezervine sahip ülke hangisi bilin bakalım? Türkiye. Rezervi ne kadar ? --- 800.000 Ton. Sonra hangi ülke geliyor? Hindistan. Rezervi ne kadar ? --- 300.000 Ton. Türkiye`nin, iç borcu --- 85 milyar $. Dış Borcu 125 milyar $. Toplam 220 milyar $. Peki sahip olduğumuz Toryum`un değeri ne kadar? ---120 TRILYON $. Yani toplam borcumuzu 545 kere ödüyor. Önce Bor, şimdi de Toryum… Daha bilmediğimiz neler var kim bilir !... **DÜŞÜNÜLEBİLECEK EN TEMİZ YAKIT` başlığında verilen haberde, kimyager Steven Amendola`nın Ford Explorer model otomobili bor bileşiklerinden elde edilen yakıtla çalıştırıldığını anlatıyordu. **ABD`li kimyager Amendola`ya göre, sodyum bor hidritle çalışan otomobilin hem menzili iki katına çıkıyor, hem patlama ihtimali olmadığı için tam güvenli oluyor, hem çevre kirliliği olmuyor, hem de yakıt kullanıldıktan sonra tekrar değerlendirilebiliyor. **Benzinle çalışan otomobillerde yakıtı depolama sorunu olduğu için menzili düşüyor. Borla çalışanlardaysa bu sorun ortadan kalkıyor sodyum bor Hidrit maddesi ile suyun oluşturduğu hidrojenin yakıt pillerine ulaşması ve açığa çıkan enerjinin mekanik enerjiye dönüşmesiyle yürüyor. **Bor konusu özellikle son yıllarda Türkiye gündeminden hiç inmedi. Bilgisayardan silaha, nükleer teknolojiden akaryakıta kadar birçok alanda kullanılan bor, ister istemez birçok çevrenin ilgi odağı... **Tartışmalar, bazı kişi ve güçlerin özelleştirme furyasınıda arkalarına alarak, bu cazip ve stratejik madeni `iç etmek` istediğinden, uluslararası tröstlerin Türkiye`yi bor konusunda baskı altına aldığına, bor`u devletin yeterli karlılık ve verimlilikte kullanamadığına kadar uzanıyor. **Devlet Denetim Elemanlar? Dernegi(DENETDE) Başkanı Atilay Ergüven de bor gibi hayati önemi olan konulardaki gelişmelerin Türkiye`ye geç yansımasını, BATILILAR TÜRKİYE`YE BOR TEKNOLOJISININ GELMESİNİ ÖNLEDİKLERİ GİBİ, O KONUDAKİ ÖNLEMELERİ DE DUYUP, BORUN ÖNEMİNİ KAVRAMAMIZI İSTEMİYORLAR!` sözleriyle izah ediyor. **Dünya bor rezervinin yüzde 70`i Türkiye`de.Bizi yüzde 13`le ABD izliyor. **Rezervlerini yıllar önce kullanmaya başlayan Amerika`nın, kendi topraklarından çıkarabileceği miktar gittikçe azalıyor. Bor zengini Türkiye ise bu potansiyelini ancak ham borunu satarak değerlendirebiliyor. *** Mamul bor ürünleri üretebilmek için gerekli teknoloji Türkiye`de yok. Çünkü Batılı ülkeler bor teknolojisini bize vermeyi hep reddediyor. Ham cevher olarak adeta sudan ve kumdan ucuza sattığımız bor, bize pahalı ithal ürünler olarak geri dönüyor. Neptünyum Elementi. 93 Atom Numaralı Neptünyum radyoaktif bir elementtir ve uranyum pillerinin üretiminde kullanılır. 1940’ta California Üniversitesi profesörlerinden Amerikalı Mc Millan ve Abelson tarafından keşfedilen bu radyoaktif elementten son yıllarda enerji üretiminde had safhada faydalanılıyor . Üstelik de alternatifleri içinde en ucuza mal edilen bir ELEMENT... Peki bilin bakalım bu Neptünyum dünyada en çok nerede bulunuyor? BiLDiNiZ: Türkiye’ de... Tahmin edilen rezerv ne kadar? 127.000 Ton... Sonra hangi ülke geliyor? Bulgaristan. Onun rezervi ne kadar? 2.500 Ton. Peki sahip olduğumuz Neptünyum’un değeri ne kadar?... Çok şaşıracaksınız ama 9 Trilyon $ Türkiye’nin, iç borcu: 85 milyar $. DIS Borcu 125 milyar $. Toplam; 220 milyar $. Elimizdeki Neptünyum’un değerini tekrar ediyorum 9 TRiLYON $ Yani toplam borcumuzun 40 kat fazlası Önce Bor, sonra Toryum, şimdi de Neptünyum. Bilgilenmek ve bildirmek amacı ile lütfen sessiz kalmayınız... Pekiiii Adamlar ne diyor biliyor musunuz geçenlerde? "Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar zengin bir ülkedir" Şimdi cevaplanması gereken asıl soru şu; **Kim işletecek bu madenleri?? Sizce ülkemiz için hayati bir önemi olan bu yeraltı kaynaklarımızın bu şekilde açık bırakılan musluktan boşa giden su gibi akıp gitmesi doğrumu.. öneri ve düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim..
  21. bin_waad

    SÖNMEYEN MUM

    Mumcu... ve ödenmeyen masum borç Ve 24 Ocak 1993. Ankara, Karlı Sokak. Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu 'nun, evinin önünde park ettiği otomobiline binerken patlayan bomba, Mumcu'nun bedenini, bizim de yüreklerimizi parçaladı. Türk basın tarihinin kalpaksız Kuvayı Milliye'cisi, keskin kalemini son yolculuğuna on binler uğurladı. Cenaze töreninde on binler hep bir ağızdan 'Yiğidim Aslanım' türküsünü söylediler ve 'Türkiye laiktir, laik kalacak' sloganını attılar. Dönemin siyasileri, suçluların bulunması yönünde namus sözü verdiler, ancak olayın aydınlatılması sürecinde bir arpa boyu yol alınamadı. Soruşturma ile ilgili olarak 5 savcı görevlendirildi, 3 komisyon kuruldu, Bu arada Abdullah Argun Çetin adlı bir kişi cinayete katıldığını öne sürdü. Çetin hakkında Ankara DGM Başsavcılığı idam istemiyle dava açtı. Cinayet, 7 sene boyunca faili meçhul olarak kaldı. 2000 yılının Mayıs ayında, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü çok büyük bir başarıya imza attılar. Uğur Mumcu'nun kaatilleri yakalandı. Evet, ntahmin edildiği gibi kaatiller, İran destekli bir İslamî örgüt mensubu. Selamcılar olarak tanınan bu İslami örgütün üyeleri olan kaatiller ve suç ortaklarından başlıcaları Yusuf Karakuş, Hasan Kılıç ve Arif Tarı adındaki kişiler. Eski Refah Partisi milletvekili olan Hasan Mezarcı'nın bu örgütle ilgisi olduğu ve cinayete azmettiren kişi olduğu sanılıyor. Eski Refah Partisi genel başkanı Necmettin Erbakan'ın da kaatiller arasında bulunan Arif Tarı'ya "Başarı belgesi" verdiği belirlendi. Bu satırlar yazılırken, Uğur Mumcu cinayetinin soruşturması sürüyordu. (11 Mayıs 2000)
  22. Sağolllllllllll .. uykum açıldı inanın...
  23. merhaba.. Diyorsunuz ki mardinin trafiği çok kötü; bilmiyormusunuz orada ulaşımın çoğunun eşeklerle yapıldığını )) ama herşeyi ile mardin bir tarih.. taş evleri ve süryani kiliseleri ile.. ayrıca karadenizde amasra yı görmenizi isterdim..
  24. Günümüz zamanında modern çağda yaşadığımızı savunurken hala çarşaf giymeyi bir din göstergesi zannetmek çok acı... Her canlı zaman içinde evrim geçirerek yaşadığı zaman uyum sağlayacak gelişmeler yaşamıştır hayatında.... Ama sanırım bu değişim türkiyemizde geri dönüşüm yaşıyor... ESKİ'YE RAĞBET OLSAYDI, BİT PAZARINA NUR YAĞARDI...
  25. dünyanın en zor mesleğidir hakimlik... çünkü tarafsız olmak zorunda... kolay gelsin..
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.