-
İçerik Sayısı
3.633 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
1
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
diloş tarafından postalanan herşey
-
Metinde gizlediğim hastalıkadlarını bulabilir misiniz?
diloş şurada cevap verdi: NICLENO başlık Bilmeceler ve Zeka Soruları
mekan bizim için fark etmez ama eminim Admin için çokça farkeder.. dedikodumu..o da nesi.. -
Hesaplamazdan önce bi çocuk yapman icabediyo şekerim.. zira 4 yıl mevzubahis olan..ancak ondan evvel seni bir baş göz edersek iş yolunca yordamınca olmuş olur derim ben..sen ne dersin..?
-
Metinde gizlediğim hastalıkadlarını bulabilir misiniz?
diloş şurada cevap verdi: NICLENO başlık Bilmeceler ve Zeka Soruları
Şu güzelliğe bak.. yerim ben bu tatlıları.. Kahvelerde tam kıvamında..sen bu işten anlıyorsun komşum.. Ancak..ben şu anda farkettim yanlış yerde konuşlandığımızı..bilmeceler bölümünün kahve içmek için doğru yer olmadığı kanaatindeyim... -
iyiyim canım bol bol direksiyon çalışıyorum pazar sınav var da ehliyet alacam artık seni de gezdiririm komşumm pazara yürüyerek gitmeyiz hemde:))
-
Radya'cım bu demek oluyor ki artık 65'imde değil,61'imde emekli oluciim.. ne demeli ki şimdi..; iyi ki yapmışım..
-
Metinde gizlediğim hastalıkadlarını bulabilir misiniz?
diloş şurada cevap verdi: NICLENO başlık Bilmeceler ve Zeka Soruları
iyiyim canım.. hayat güzel..şiş kebap güzel..siz güzelsiniz.. gene gelecek ben.. benim kahveye ilave olarak başka bişey daha geliyordu komşumu görünce ama artık gelmemeli.. malum zevkli şeyler zarar veriyor.. ama yine de kahve içelim karşılıklı ama dedikodusuz bilmem tadı çıkar mı..? -
Metinde gizlediğim hastalıkadlarını bulabilir misiniz?
diloş şurada cevap verdi: NICLENO başlık Bilmeceler ve Zeka Soruları
değil mi bitanem..? -
Metinde gizlediğim hastalıkadlarını bulabilir misiniz?
diloş şurada cevap verdi: NICLENO başlık Bilmeceler ve Zeka Soruları
Bende Sevgili Mimoza'ya ilaveten bunları buldum.. -
İşte Aziz Nesin'in kara mizah tarzı öykülerinden biri..bu işi en yapanlardan biriydi..bu tarzdan hoşlananlar için- sanırım bu öyküsüde içindeydi-kendisinin Memleketin Birinde Hoptirinam adlı kitabını tavsiye ederim..
-
Sen ki acı çekmenin en kibarını bilirsin Sen ki mum gibi içine içine erirsin Dayan gözümün nuru Kavuşacağız elbet bir bağ bozumu Kıran kırana bu hayat Yaşayacağız boynumuzun borcu
-
Evet aç.. yemekte ne var.. (godzilla) Bayılırım tabii..(Radya) Aynı anda iki mesajı cevaplayabiliyorum..kapasite fazlası var bende.. Tek kusurun kusursuz olmak..
-
Bak şimdi cevap hakkı doğdu..dimek babaannen geldi aklına.. sana kendimi göstermemin vakti geldi de geçiyor zannımca..bugün akşam hazır ol canım,gerçeklerle yüzleşeceksin..
-
Kendilerine dair şeyleri..yaptıklarından daha çok yapamadıklarını..
-
Evet,kısmen.. Fevkaladenin fevkindesin..
-
Sevgi dolu bir kalp ve kemirgen keçiler..
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
diloş şurada cevap verdi: kralx başlık Forum Oyunları
di mi ya..? kaçmak..hemde bizden.. -
Modern Troya : Popülizm
diloş şurada yorum gönderdi alamet-i farika'nın blog başlığı içinde alamet-i farika
Amanin..dimek bu denli kötüydü ha.. bendenizde geçtiğimiz hafta o civarlarda bi yerlerde konuşlanmıştım da bayaa da bi izlemek için niyetlenmiştim..içime ferahlık verdiniz Zebercet hanım..yav kuzum Zebercet'de ni demek..?? zati senin aldığın nickleri takip etmek için ayrıca bi adam lazım..Allah seni inandırsın ilk adını tamamiyle unuttum zannımca bundan bir önceki Asiye ne yaşar ne yaşamazdı.. -yaşar olmasın sakın.. Her ne ise,vardır elbet bir sebebi..-ayyyy ne güzel bir şarkımızdı.. Diyceem odur ki,bu gösteri bir nevi bizim kaldığımız o mel'un oteldeki duruma benziyor..herbişey gavurlar için kurgulanmış,animasyonlardan tut da yemeklere kadar.. bir tek farkla ki arada Gülben Ergen'in sesi ve eşsiz yorumundan mahrum kaldık.. Sonuç olaraktan Troya mevzuundaki bilgilendirici yorumunuzdan ötürü teşekkürlerü borç bilir,hasretle yeni nicklerinizi beklerim Zebercet.. -
Hahahhaahah...şimdi anladım dedikodu mevzusunu.. ilahi yav.. Tatlım ne acıdır ki,zevk veren şeylerin hemen hepsi ya yasak ya zararlıdır.. Sahi..nedendir..???
-
Sevgili Rina Evlilik kurumu için bir zamanlar bi yerden okuduğum ama kimin söylediğini hatırlamadığım bir cümleyle başlamak istiyorum ; "Terör beni korkutmaz; zira 8 yıldır evliyim..!!! güzel değil mi..?? Bir yolculuğa çıkıyoruz..yüzlerce şey düşünüyoruz..hazırlıklar,planlar,hayaller ve umutlar..ama yolun ortasında bir de bakıyorsunuz ki hiçbirşey istediğiniz gibi gitmiyor..yolunuz o güneşli limana hiç varmıyor..labirent misali karanlık dehlizlerde dolanıp duruyorsunuz..peki ne yapmalı..? en yakın kavşakta el sıkışıp farklı istikametlere mi yürümeli..? bilmem..onu gidene sormalı.. Yalnızlık demişsin..kötümüdür sahiden..ben artık böyle düşünmüyorum..şu anda okuduğum kitabın sahibi Atilla Atalay'da benim gibi düşünüyor olmalı ki şöyle demiş; "Yalnızlık herhalde, bir insanın saklamayı düşündüğü en son şey olmalıdır. Fakat yine de konuşulsun istemezsiniz. Size öyle öğretilmiştir, ayıptır çünkü yalnızlık. Yekten “deli” diyen de olur, “Bakma sen, bugünlerde en düzeyli ilişki, yalnızlık aslında” derken gözlerinize “Seni aklına çaktığımın manyağı seni, kimbilir ne arızan var ki, kimselerle geçinememişsin, ısırsa bana da bulaştırır mı acaba” gibisinden bakan da. Oysa sanıldığından çoktur yalnız nüfusu; kişi başına bir yalnız düşer."
-
Yan yana olmak, yalnız olmamak anlamına gelmez; ama bazı insanların yanları da, uzakları da boştur,yapayalnızdırlar bazı ağaçlar gibi. Öyküler uzağımızdaki ve dibimizdeki iki yalnız ağaçla ilgili. İlk öykü uzağımızdan; Büyük Sahra Çölü'ndeki akasyanın, ikincisi ise dibimizden; Beypazarı yolundaki ahlatın öyküsü. El Sahra, Arapça'da "boşluk" anlamına gelmektedir. Afrika kıtasının kuzeyinde yer alan ve kıtanın üçte birini oluşturan dünyanın en büyük çölü Sahra da adını bu boşluktan, bu bomboşluktan almaktadır.Gece ile gündüz arasında muazzam sıcaklık farkı olan, kimi yerine on yılda bir yağmur yağan bu dokuz milyon kilometrekarelik kum, kaya ve taş coğrafyasında yaşamaya uygun çok az alan bulunmaktadır. Ténéré bölgesi ise, Büyük Sahra Çölü'nün orta güneyinde yer alan dünyanın en yoksul ülkelerinden Nijer'dedir. Köleliğin ancak 2004'te resmen yasaklandığı Nijer'deki "çöl içinde çöl", ya da "çöllerin çölü"dür. Ténéré'de esen sert rüzgarlar, yükseklikleri dört yüz metreye ulaşan kumullar, kum tepeleri oluşturmaktadır. İşte ilk öykümüz, Ténéré'de bu çetin şartlarda yüzyıllarca dimdik ayakta durabilmiş; Savaş Manço ağabey sayesinde içine dalıp kaybolduğum Ténéré Ağacı'nın öyküsü. Ténéré Ağacı (L'Arbre du Ténéré), "dünyanın en yalnız ağacı"ydı. Kendisine en yakın ağaç, tam dört yüz kilometre çaplı bir dairenin de dışında kalmaktaydı. Yani 1:4,000,000 ölçekli bir haritada görülebilen tek ağaçtı.Radyoaktif karbonla (karbon-14) tarihleme yapılarak yaşı belirlenmemişti ama belki de artık çöl olmuş, kumlar altında kalmış çok eski bir ormanın son ağacıydı. Acımasız kum fırtınaları arasında tek başına yaşam savaşı vermiş, her gün yeni bir şekil alan kum tepeleri arasında ayakta kalmıştı.Bomboşluk içerisinde çok uzaklardan görülebiliyordu. Yüzyıllar boyu batı- doğu ekseninde, Agadez - Bilma arasında gidip gelen kervanlar için adeta canlı bir deniz feneri olmuştu. Büyük kervanlar kışın, küçük kervanlar ilkbaharda Ténéré'yi katederlerdi. Bazen büyük kervanlarda deve sayısı on bine kadar çıkardı. Kervanlar bin kilometrelik yollarında Agadez'den darı götürüp, Bilma?dan tuz getirirlerken mutlaka Ténéré Ağacı'nın dibinde konaklarlardı. Ténéré Ağacı; çölün yerlisi, çölün "mavi adamları", göçebe Touaregler için kutsal kabul edilirdi. Dallarına dokunmazlar, kırıp ateş yakmazlar; nedense develeri de tek yaprağını yemezlerdi. Yıllar sonra Touareg dilinde "çöl" anlamına gelen "Ténéré", şehir insanlarına ismini Yamaha'nın bir enduro motosikleti, Touaregler ise Volkswagen'in bir arazi taşıtı olarak duyuracaktı. Paris-Dakar Rallisi'nin güzergahı da bir ara Ténéré'nin kuzey-batısından geçerdi. Fransız etyolojist ve kaşif Henri Lhote bu izole ağacı ilk kez 1934'de, çölün Gadoufaoua gibi, Nigersaurus gibi dinozor kemiklerinin bulunduğu bölgenin yakınlarında, Djanet ve Agadez arasındaki ilk otomobil seferi için Ténéré'ye gittiğinde görmüştü. Dünyanın en yalnız ağacı bir akasyaydı. Uçsuz bucaksız bir çölün tam ortasındaydı. Üç metre boyunda, iki gövdesi, çok güzel yeşil yaprakları ve sarı çiçekleri vardı. 1938-39 kışında yanıbaşına Sgt. Lamotte tarafından bir kuyu açıldığında köklerinin toprağın otuz üç ile otuz altı metre aşağılara kadar ulaştığına tanık olunacaktı. Henri Lhote, Ténéré Ağacı'nı yirmi beş sene sonra Berliet-Ténéré misyonunda yeniden gördüğünde ağacı tanımakta zorlanacaktı. Ağaç sağdı ama çırılçıplaktı. Ağacın iki ana gövdesinden teki yerden bir metre yükseklikten sonra yoktu çünkü Bilma'ya giden bir kamyon, büyük çölün tek ağacına çarpmış; kutsal bilinip hiçbir insan elinin sürülmediği gövdelerinden tekini kırmış, daha da eskilerde üç gövdesi olduğu söylenen bu yapayalnız ağacın mutsuzluğuna mutsuzluk katmıştı. Derken 1973 yılında bu sefer de Libyalı bir kamyon sürücüsü koca çölde Ténéré Ağacı'na çarpacak ve dibinden kırıp dünyanın en yalnız ağacını öldürecekti. Yüzyılların rüzgarlarına direnmiş akasyanın gövdesi bir vefa olarak 8 Kasım 1973'te Ténéré'nin üzgün kumların arasından alınıp başkent Niamey'deki Nijer Ulusal Müzesi'ne konacaktı. Daha sonra 1974'te yerine Ténéré Ağacı?nı sembolize eden "Yeni Ténéré Ağacı" adıyla abuk bir metal ağaç dikilecekti. Bu heykelin tepesine spot lambalar konacak, dinamoya bağlı bir yel değirmeninin sağladığı enerji ile de ortalığı aydınlatacaktı.. 1998'e gelindiğinde Japon heykeltraş Katsuyuki Shinohara tarafından Yeni Ténéré Ağacı'nın az ötesine "Rüzgarın Ağacı" adıyla bir heykel yapılacaktı. Bu yalnız ağacın öyküsünü ülkemize, 7'den 77'ye programında sevgili Barış Manço armağan edecekti; ancak ne yazık ki Rıza Amca'nın Dut Ağacı'na yeten ömrü akasyanınkine yetemeyecek ve ağabeyinin dağarcığında bir başka milenyumu bekleyecekti. ** ** ** İkinci yalnız ağaç öyküsü ise dibimizden; Beypazarı - Ayaş yolundaki yalnız ahlatın öyküsü.. Kirmir Çayı'ndan Gömleksiz Köprüsü'ne yaklaşırken görmüştüm onu. Uzakta, konik bir tepede yapayalnızdı. Belki dört yüz kilometre içinde değil ama gözle görebildiğim başka bir ağaç yoktu etrafta. Gidilmeyen, yapayalnız bir insan gibiydi.. zaten neden gidilsindi ki? Kimbilir, belki tek ziyaretçisi Ténéré ile Kirmir arasında gidip gelen, göçmen Afrika Kara Leylekleri'ydi. Tepenin yeşil bantlı ve açık bantlı görüntüsü de enterasandı- sonradan sevgili Taner İrkeç'ten öğrendim ki, o konik istifte aşırı sodyum ve CaSO4'e bağlı sülfat çözünmesi nedeniyle bitki yetişmesi mümkün değildi. Tepenin altı tarıma uygun olduğu halde, o tepede islah edilse bile bir şey yetişemezdi. Ve orada, uzakta, korkunç yalnızlığında kimbilir kaç yıldır bir canlı deniz feneri gibi tek başına duruyordu. O, bir ahlat (ayıboğan) ağacıydı. Fotoğrafını çekip uzuuun uzun bakmıştım bir gece yarısı. Yeni kitabım çıkıyordu; adı sadece Düş Hekimi -5 değil, "Yalnız Ağaç " Düş Hekimi -5 olmalı,kapağında da fotoğrafı durmalıydı. Yetmedi, yetemezdi; artık Ténéré'nin öyküsünü de biliyordum ve bizim "yaşaması imkansız" yalnız ağacın altmış kilometre ötesinde sakin sakin dolaşamazdım. Yanına gitmeli, elimi gövdesine değmeli, dibine su dökmeliydim. Çantamda suyum dünyanın en güzel havucunun yetiştiği kumlu tarlalarda bata çıka ilerliyor, o garip konik istife, güzelim yalnız ağacıma yaklaşıyordum. Bir yandan fotoğraflarını çekerken acı gerçekle karşılaşıyordum: Fotoğraf makinamın pili bitmişti. Dönüp Beypazarı'na gitmiş, yana yakıla Nikon kameranın özel pilini arıyordum. Bulabilmek için ekmekçiye, eczacıya, fotoğrafçıya yalvarıyor ve çaresiz olduğumu anlıyordum. O an kendimi aya kadar gidip, tam ayak basarken geri dönmüş gibi hissetmiştim. Bir yazı gördüm rafta: Şipşak alın, şipşak çekin, pilleri takın, filmi yuvasına yerleştirin, keyifle fotoğraf çekin... Kodak EC100 fotoğraf makinası alkaline pilleri ve iki Kodak Gold 200 ASA'lık filmiyle sadece 25 YTL'na satılıyordu. Bir zamanlar Simon & Garfunkel'ın Kodachrome diye bir şarkısı vardı. Şarkıdaki çocuğun bir Nikon kamerası, içinde de Kodakchrome filmi vardı ve parlak renkleri, yazın yeşillerini veren, dünyayı hep güneşli zannettiren bu makinayı elinden almaması için annesine yalvarıyordu. Az sonra oyuncak gibi bir kamerayla ağacıma tırmanıyordum. Dik tırmanışta tutunacak bir dal parçası olmadığından kaygan zeminde çok zorlanıyordum. Azıcık acele etmem, tepetaklak aşağıdaki tarlalara yuvarlanmama neden olabilirdi. Bu arada taş örnekleri toplamak için yanıma aldığım küçük kazmamı da sırt çantamdan düşürüp kaybetmiştim. Tepenin eteğindeki tarlada sıcaktan kavrulurken, tırmandıkça, Yalnız Ağaç'a yaklaştıkça rüzgar sertleşiyor, sertleşiyor, ayakta zor durabileceğim kadar kuvvetli esmeye başlıyordu. Bu arada basıyordum oyuncak gibi kameranın deklanşörüne, çektiğim kareyi sarıyor, yine tırmanıyordum yukarılara. Ve varıyordum yalnız ağacıma. Ağacı da beni de uçurmaya yeminli kara yele inat,durup uzun uzun bakıyordum dallarına, yapraklarına ve sarılıyordum ona. Köküne su vermiştim. Sanki susuzluktan kavrulmuş bir büyüğüme bir bardak su vermiştim. Ne tırmanış yolunda, ne de yanıbaşında insana ait tek bir iz yoktu. (Yani medeni! insana ait ne bir pet şişe, ne bir izmarit, ne bir teneke kutu, ne mangal kömürü, ne de bir kurşun kovanı). Olamazdı da; çünkü oraya varmak emek isterdi, yürek isterdi,mangalda değil, yürekte ateş isterdi. Ağacın az ötesinde , şu anda masamda duran bir şahin tüyü duruyordu. Bütün çevresindeki toprak, kırık cam parçaları gibi pırıl pırıl parlayan alçı taşlarıyla doluydu. Ağaca sırtımı yaslayıp batıya baktığımda ise karşımda sanki Red Kit'in Apaçi Kanyonu'nun kapağı; kayayı yuvarlamaya hazırlanan Kızılderilileri görünüyordu. Umurumda bile değildi rüzgar; o kadar huzurluydum ki, dünyanın tepesinde ağacımlaydım. O da mutluydu, ben de mutluydum; dibine uzanıyordum. Belki yüzyıllardır yanına ilk gelen, elini değen sarılan, hatırını soran, bir matara su sunandım. Sonra sarılıyor;vedalaşıyorduk. aklımda Nezihe Araz'ın Yalnız Ağaç kitabındaki ... Kiminle konuşuyorsun Gün boyu? Kime ilk aşkını anlatıyorsun Kim yalnızlığına Yoldaş oluyor Kim sana bir tas su veriyor? Bana, birini anımsatıyorsun... dizeleri; uğultulu tepelerden aşağıdaki tarlaya,nokta gibi duran motosikletimin yanına iniyordum. Tepedeki amansız rüzgardan eser yoktu tarlada; sıcak kavuruyordu ve kumlu tarlaların, - buzdan kaygan - biçilmiş ekinlerin üzerinden, İpek Yolu?ndan dönüşümdeki gibi gömüle, çıka dönmeye başlıyordum. Bu yolculuğu buraların da pîri Bilge Mehmet Ertüzün'e mutlaka anlatmalıydım. 25 YTL'lik makina görevini mükemmel yapmıştı,. bir gizemli yalnızlık onunla fotoğraflanmıştı. Nasıl olsa hiçbir kamyon şoförü o tepeye çıkamayacak, çarpıp bu mucize ahlatı yıkamayacaktı. Ve bir düş hekimi küçük hesaplardan, amansız hesaplaşmalardan bunaldıkça uğultulu tepelere çıkacak, bir yalnız ağacın dibine yatacak; ağzından yel alırken sözlerini, onunla konuşacaktı... Düş hekimi Yalçın Ergir ** ** ** Yalnız ağacın öyküsünü bir solukta okudum..Tenere için artık çok geçti..ama Beypazarı-Ayaş bana çokta uzak değildi..içimden bir ses kalk git o yalnız ağacın yanına birde sen sarıl..kurumuş ve belkide çatlamış dudaklarına bir damlacık olsun su da sen ver dedi..ve sarılmışken ona birde koca çınar için yazılmış ama yalnız ağaçlara da uyarlanabilecek-ki ben öyle yaptım- şu şarkıyı mırıldan.. bir dokun bin ah işit derdim çok yalnız ağaç sana yalnızlığımı anlatsam dinler misin? rüzgar poyrazdan eser benim yüreğim yanar bir sır söylesem sana ömrünce gizler misin? bir yol eğ de başını dinle arkadaşını kulun kölen olayım sil gözümün yaşını serde delikanlılık, gençlik var yalnız ağaç sevda var.. sen sevdanı çiğneyip geçer misin? öte yanda gurur var, ölesiye gurur var seni unutanları sen olsan sever misin?
-
Aaa ne oldu ki.. ama ben komşumla iki dedikodu edemeyeceksem böyle keyfin çekiver kuyruğunu.. bi ara bakıyım Radyacım söz konusu yazıya..ancak şu anda çıkmam gerek..öpüyorum sizi..
-
Hoşgeldin komşum..gel hele otur şöyle..yan komşunun kızı Necmiye var ya kocaya kaçmış diyollar..ne diyosun bu işe..
-
Forumumuzun Jönünü Ahmet'ini askere gönderiyoruz :)
diloş şurada cevap verdi: MINEU başlık Havadan Sudan Konular
Ömr-ü hayatımda senin gibi askerlik yapanını hiç görmedim jön'cüm.. içimden bir his buraya evden bağlandığını söylüyor.. Eğer bu tezim yanlışsa sen sahiden de çok şanslı bi adamsın..hep böyle sürsün inşallah.. -
Sana aşık olduğunu söyleyen herkesi dinle ama kalbin son kararı versin. hemde herkesi.. bu fal işi beni bozar kanımca.. zati yay burçları içinmiş.. boğa burcu için şans kurabiyesi yok mu yav.. olsa da kırsak..