gloria tarafından postalanan herşey
-
Ruhlar Evi
Hemen ekledim işte burada: il Postino
-
il Postino = Postacı
Bu filmi ilk kez Eksisozlukte Pablo Neruda hakkındaki yazıları okurken keşfetmiştim. Film konu itibariyle Pablo Neruda'nın siyasi nedenlerle sürgüne gönderildiği bir dönemi anlattığından Eksisözlük filme de atıfta bulunmuştu. Yorumları okudukça filme olan ilgim büyümeye başladı ve sonra şu repliği okudum: « Neruda: Benim şiirimle kızı baştan çıkarmışsın. Postacı: Senin yazdığın şiirle kızı baştan çıkardığım doğru. Ama o şiir sana ait değil. Neruda: Benim yazdığım şiirin bana ait olmadığını mı söylüyorsun? Postacı: Evet. Şiir, yazana değil ihtiyacı olana aittir. » Sonra artık zamanıdır deyip, geçtim ekranın karşısına ve oturup izledim filmi.. İnsan bu filmi izlerken her sahnesini özümsemek, her sözünü ezberlemek istiyor... Neruda zaten bir şair, onun hayatını anlatan bir film olarak il Postino da tam anlamıyla şairane bir film... Filmi orijinal dilinde yani İtalyanca ile izlemek de belki bu şiirselliği destekliyor, ne de olsa romantik bir dil İtalyanca... Yıl 1950'ler, Neruda İtalya'da küçük bir adaya sürgüne gönderilir ve sürgün boyunca yazdığı tüm mektupları taşıması için de Mario adlı bir postacı görevlendirilir. Mario ile Neruda arasında zamanla seviyeli bir dostluk oluşur aslında dostluktan da ziyade sanki bir öğretmen öğrenci ilişkisi... Filmde postacı rolünde oynayan ve aynı zamanda filmin senaristlerinden biri olan Massimo Troisi filmin çekimleri bittikten bir gün sonra kalp krizi geçirerek öldüğünden tüm ruhuyla ve kalbiyle oynadığı bu filmi maalesef hiç izleyememiş. Onu filmde öyle çok sevmiştim ki film bittiğinde onun yaşamıyor olmasına çok ağlamıştım. Gerçek hayattaki Mario ise karısı Beatrice hamileyken Napoli'deki bir siyasi bir mitinge katılmış ve miting sırasında çıkan kargaşada hayatını kaybetmiştir. O da Neruda'nın ismini alan çocuğu Pablo'yu hiç görememiştir. Yönetmen: Michael Radford Yapımcı: Mario Cecchi Gori, Vittorio Cecchi Gori, Gaetano Daniele Senarist: Michael Radford, Anna Pavignano, Massimo Troisi, Furio Scarpelli, Giacomo Scarpelli, Pablo Neruda (şiirler), Antonio Skármeta (roman) Oyuncular: Philippe Noiret, Massimo Troisi, Maria Grazia Cucinotta Tür: Dram, dönem filmi, biyografik Yapım: 1994, İtalya, Fransa, Belçika Pablo Neruda, the famous Chilean poet, is exiled to a small island for political reasons. On the island, the unemployed son of a poor fisherman is hired as an extra postman due to the huge increase in mail that this causes. Il Postino is to hand-deliver the celebrity's mail to him. Though poorly educated, the postman learns to love poetry and eventually befriends Neruda. Struggling to grow and express himself more fully, he suddenly falls in love and needs Neruda's help and guidance more than ever.
-
Dan Brown Cehennem Kitabında Bahsedilen Sanat Eserleri ve Tüm Yerler
Kesinlikle katılıyorum size... Bu arada çok geçmiş olsun, her şey yolunda değil mi? Kötü bir şey yok yani değil mi?
-
Mediterraneo
il Postino, Kolya, Cinema Paradiso, Mediterraneo, Zorba the Greek hepsi muhteşem filmler... Belle Epoque i izlemedim ama onu nasıl kaçırdım anlamadım
-
Ruhlar Evi
Çok güzel bir film gerçekten, bu filmi üniversitenin ilk yılında izlemiştim. O zamanlar hayatımda Şili yoktu... Film hayatıma ilk önce Şili'yi soktu, sonra merak düştü aklıma, Pablo Neruda'yı öğrendim. Sonra darbeler, devrimler... Belki de benim hayata bakış açıma imza atan filmlerden birisidir bu bilmiyorum ama bir etkisi olduğuna eminim... Bu arada Pablo Neruda demişken il Postino niye yok bu forumun sinema sayfalarında Hemen ekleyeyim
-
Akıllı telefonlar duvarların arkasını görebilecek mi?
gloria şurada cevap verdi: Fatih Zorşahin başlık Cep Telefonu, Akıllı Telefonlar, Dijital Saatler, Gözlükler ve TabletlerSen söyleyince aklıma belki güvenlik güçleri için falan da kulllanılabileceği geldi ama ben yine de pek sevmedim...
-
Akıllı telefonlar duvarların arkasını görebilecek mi?
gloria şurada cevap verdi: Fatih Zorşahin başlık Cep Telefonu, Akıllı Telefonlar, Dijital Saatler, Gözlükler ve TabletlerHayır bir de yani ne gerek var ki duvarların arkasını görmesek ne olur? Bu ne işimize yarar ki? Sence ne işimize yarar, merak ettim benim aklıma hiçbir şey gelmiyor, cidden ne işe yarayabilir yani böyle bir şey..
-
Film İzleme Oyunu (Lütfen Bozmayın!)
Bunları senin için yazıyorum; Şimdi izlediğim filmde diyor ki; "Hayattaki her şey bir doğaçlamadır, aslında senaryo yok..." Ne kadar güzel bir söz değil mi? Yani hayatı anlatmak için... Beğendim. Filmi izlemeye devam ediyorum, esas oğlan filmin ilerleyen zamanlarında aslında hiç de gitmek istemediği, onun tarzı olmayan bir partiye götürülüyor ve oraya vardığı an "Burası pek benim tarzım değil, gitmek istiyorum" diyor ama onu partiye gitmeye zorlayan kişi; "Kendine 5 dakika ver dostum, değişim pek kolay olmaz..." diyor. Tabii bunu öyle akıl verir gibi falan değil de bir öneri gibi sunuyor... Bu zorlayan çocuk biraz spontane yaşayan bir tip zaten.. Bunları yazarken aslında bir yandan sana anlatıyor bir yandan da kendime not alıyorum. "Kitapları seviyorum, olabilecek en şapşal şekilde... Ağaçları da seviyorum, bize kitap verdikleri için." diyor esas olmayan ama sanki sona doğru esas olacak gibi duran kadın... Belki de esas olmaz bilmiyorum tahmin ediyorum... Ve başka bir sahnede şöyle bir olay oluyor: Esas oğlanın üniversitedeyken hocası olan kişi emekliye ayrılma kararı alıyor ve sonra birden kendisini bir boşlukta buluyor... Diyor ki esas oğlana; "Ya ben de şu şartlı tahliyeyle çıkan ve dışarıdaki hayatla baş edemediğini keşfeden ve bu yüzden de hafif suçlar işleyerek bildiği hayata geri dönmek isteyen mahkumlardan olursam?" Sonra esas oğlan hocasına soruyor: "Sence burası bir hapishane mi?" (bu arada bahsettikleri yer bir bina, oda falan değil, Ohio'nun ta kendisi... Hoca biraz duruyor, düşünüyor sonra soruyu cevaplıyor;" Ayrılamadığın her yer bir hapishanedir" ama bu sahne "ağaçları seviyorum" sahnesinden daha önceydi. Yazmak şimdi aklıma geldi... Sana filmin sonunu söylemeyeceğim, çünkü şu an hala filmin sonunu bilmiyorum, ama 10 dakika sonra da yani filmin sonunu öğrendiğimde de söylemeyeceğim hatta filmin adını da söylemeyeceğim ki belki bir gün ileride bu filmi izlediğinde, ben bu filmi sanki önceden izlemişim hissini yaşaman için... Ve fakat bazı sahneleri hiç hatırlamadığını ama izlemiş olsaydın bu sahneleri hatırlayacağını düşünmen için... İlginç olacak... Tabii bir gün bu filmle karşılaşırsan... Not: Bu yazıyı okuyup da filmi izlemiş olanlar da lütfen söylemesin, BU BİR OYUN... Ama mesela izlediğinizi söyleyebilirsiniz. Anlaştık mı? Ooooo bir anlığına Google'ın gücünü unutmuş olabilirim. Sen de unut bence, sadece bir gün bu filmi izlemeyi bekle... Çünkü içimden bir ses "Eminim bu film bir gün karşına çıkacak" diyor Google'a not: Bu filmi sen de unutursan iyi olur!!!!
-
Ahmet Atakan katledildi !
orjinal hali de dursun burada, belki yazanı çizeni bir gün karşılaşır da utanır varlığından...
-
Ahmet Atakan katledildi !
Ve işte insanlığın bitmiş olduğu nokta: Cafcaf adlı "islamcı mizah dergisi" polis şiddeti sonucu hayatını kaybeden Ahmet Atakan'a ilişkin skandal bir "karikatür" yayınladı. Polis şiddetini aklamaya çalışan Cafcaf'ın Yahya Alakay imzasıyla yayınladığı "karikatür" insanlıktan nasıl çıktıklarını da ortaya koydu: Dergi karikatürün adını: Taştan daha etkili(!) | #AhmetAtakan olarak koymuş Karikatürün altına da açıklama olarak Cafcaf dergisi şöyle yazmış: Bugüne kadar Gezi sürecinde yukarıdaki gibi bir düşme/atma olayı 3 ayrı vakada dile getirildi. Her vaka da da marjinaller polisi, polis marjinalleri suçladı. Ancak bu olaylardan kendine pay çıkartanlar her defasında sadece “marjinal sol” diye kendini adlandıranlar oldu.
-
Tuhaf Tedavi Yöntemleri
Bu kan alma işini tıbbi sülük dedikleri sülükleri vücutlarına yapıştırmak yöntemiyle hala yapan kişiler var günümüzde... Hatta Şabi’den gelen rivayete göre Peygamberin şöyle buyurduğu da söylenir (ki ben okuduklarımdan söylüyorum, bilmem anlamam); “İlaçların en hayırlısı … … , hacamat, müshil ve sülüktür.” (Kenzu’l-Ummal, h.no: 28167-Beyhakî’den naklen-). Sülükle tedaviye Hirudoterapi diyorlarmış. Hirudoterapi, ile ilgili ilk kaynaklar MÖ. 15. yy da yaşamış olan Babil'li hekimlere kadar gidiyormuş. Yine MÖ. 3. yüzyilda Mısır'lı hekimlerin de tedavi yöntemleri arasında yer aldığı biliniyormuş. İbn-i Sina'nin kitaplarında da sülük tedavisinden bahsedilmekteymiş.
-
Ahmet Atakan katledildi !
Habertürk bugün bu karikatürü yayınlamış, editörlerin, yazı işlerinin falan gözünden kaçtı herhalde!
-
Ruhlar Evi
Şili deki kanlı Pinochet darbesinin 40 yıldönümü nedeniyle bu filmi tekrar gündeme getirmek istedim. Yukarıda zaten konusu yazıyor... Filme ek olarak darbeyle, Pinochet ve Allende ile ilgili de bilgiler bulacaksınız, ayrıca bilgi için buraya da bakabilirsiniz. Bu başlıkta ayrıca Allende'nin son radyo konuşmasının Türkçe çevirisini de bulabilirsiniz.
-
1973 Şili Darbesi
Bugün Şili'deki kanlı darbenin 40. yıldönümü.. Şili bugün aynı zamanda darbede öldürülen Sosyalist devlet başkanı Salvador Allende'yi de anıyor. Allende ölümünden hemen önce son bir radyo konuşması yapmış, işte aşağıda bu konuşmanın Türkçe çevirisi: Dostlarım, Hiç şüphe yok ki, bu sizlere seslenmek için son fırsatım. Hava Kuvvetleri Magallanes Radyosu’nun vericilerini bombaladı. Sözlerim sitem değil, hayal kırıklığı taşıyor. Umarım, kendi sözlerine ihanet edenlerin utancı olurlar... Şili’nin askerleri, birer unvandan ibaret başkomutanları, kendi kendini Donanma Komutanı ilan eden Amiral Merino, daha dün Hükümet’e sadakatini sunan, bugün ise kendini Carabinero’ların (paramiliter polis) başı ilan eden General Mendoza… Bu koşullarda, sözlerim sadece işçilere: Teslim olmayacağım! Bu tarihi dönemeçte, halka olan sadakatimin bedelini hayatımla ödeyeceğim. Ve onlara, binlerce Şilili’nin tertemiz vicdanına serptiğimiz tohumların kuruyup gitmeyeceğinden şüphem olmadığını söyleyeceğim. Güçlüler ve bize üstün gelecekler, ancak toplumsal dönüşümler ne suçla ne de güçle bastırılabilir. Tarih bizimdir, tarihi toplumlar yapar. Ülkemin emekçileri, adalete olan büyük özleminizin ancak bir sözcüsü olan, Anayasa’ya ve kanunlara bağlı kalacağına söz vermiş bu adama gösterdiğiniz sadakat için teşekkür ederim. Sizlere seslenebildiğim bu son anda, yaşadıklarımızdan ders çıkartmanızı diliyorum: Yabancı sermaye, emperyalizm, gericilikle birlikte Silahlı Kuvvetlerimizin kendi geleneğini bozmasına varan koşulları hazırladılar. Bu geleneğin kurucuları General Schneider ve Komutan Araya da, bugün dışarıdan aldıkları destekle kendi çıkarlarını ve imtiyazlarını korumaya çalışan aynı sosyal kesimin kurbanlarıdır. Esas olarak size sesleniyorum, ülkemin mütevazi kadınları, bize inanan köylü kadınlarımız, çocuğunu esirgediğimizi bilen anneler… Size sesleniyorum Şili’nin fikir işçileri; kapitalist toplumun avantajlarından bahsedip duran meslek örgütleri ve sendikalar tarafından yaratılan kargaşaya karşı çalışmaya devam eden yurtseverler… Size sesleniyorum, ülkemin gençleri, öğrencileri, şarkılarını söyleyenler, bize neşelerini ve mücadele ruhunu verenler… Size sesleniyorum Şili’nin insanları, işçiler, köylüler, aydınlar, zulüm görecekler; ülkemizde faşizm saatlerdir iş başında. Harekete geçmesi gerekenlerin sessizliği karşısında terörist baskınlar yapıyor, köprüleri havaya uçuruyor, demiryollarını kesiyor, gaz ve petrol borularını imha ediyorlar. Suçludurlar. Tarih onları yargılayacaktır! Hiç şüphe yok ki Magallanes Radyosu susturulacak. Sakin ve metalik sesim sizlere ulaşamayacak. Sorun değil. Sesimi duymaya devam edeceksiniz. Her zaman yanınızda olacağım. En azından, onurlu ve ülkesine sadık bir adam olarak hatırlanacağım. Halkım kendini savunmalı ancak kurban etmemelidir. Halkım, kendisinin yok edilmesine veya kurşunlarla delik deşik edilmesine izin vermemeli, ancak aşağılanmaya da müsaade etmemelidir. Ülkemin işçileri, Şili’ye ve yazgısına inanıyorum. Başka insanlar, ihanetin galebe çaldığı bu karanlık ve acı anı yenecekler. Siz de bunu bilerek ilerlemeye devam edin; er ya da geç, o büyük caddeler tekrar açılacak ve özgür insanlar yeni bir toplum oluşturmak için o caddelerden yürüyecekler. Yaşasın Şili! Çok yaşa halkım! Yaşasın işçiler! Bunlar benim son sözlerim, fedakarlığımın boşuna olmadığından eminim. Sonunda, en azından, suçu, alçaklığı ve ihaneti cezalandıracak bir ahlak dersi olacak. Santiago de Chile, 11 Eylül 1973 Konuyla ilgili bir film önerisi Ruhlar Evi
-
Yurt dışı balayı alternatifleriniz!
Orient Express ya da Şark Ekspresi bilmeyen yoktur herhalde... Şark Ekspresi tarihindeki ilk seferine 1883 yılında Paris'ten başlar ve bu ilk seferine Fransız, Alman, Avusturyalı, Osmanlı memur ve diplomatları da katılır. Şark Ekspresinin son durağı ise Sirkeci'deki tren garıdır. Tanıtım afişlerininden birisi de şu olmuştur: İşte günümüzde bu tren yine seferlerine başlamış, üstelik de yeni konsepti artık aşk, macera ve heyecan üzerine kuruluymuş... Turun süresi de 1 hafta kadarmış... Bence orient Express, balayı çiftleri için yeni ve ilginç bir alternatif , ne bileyim benim ilgimi çok çekti şahsen... İstanbul'dan gidecekler için bildiğim kadarıyla şimdilik tek alternatif Eylül ayı... Her sene eylül ayında Sirkeci Garı'ndan hareket edip, Venedik'e kadar gidiyor diye biliyorum ama tabii ben çok araştırmadım, düşünürseniz siz araştırır, buraya da ayrıntılı bilgi girersiniz. Yalnız gitmek isteyenler için önemli bir bilgi; işlemlere biraz erken başlamasanız iyi olur çünkü orient Express yolculuğunda her ülke için ayrı ayrı vize alınması gerekiyormuş.
-
Giresun ( Kiraz )
Çocukken babaannem kiraz ağacına çıkar ve kiraz toplardı, dedeannem ile ben de ağacın altında beklerdik ki babaannem bize çın atsın diye... Çın ne demek bilen pek yoktur sanırım, buraya bir resim ekleyerek anlatayım: Çın işte şu bir sürü kirazın sarktığı her bir dala deniyor. Sanırım bu yöresel bir ağız... Bir çın demek en az 20-30 kiraz demek Ooo ne şenlikli.... Neyse işte, babaannem bize çın atar, biz de oturur onları afiyetle dedeannemle yerdik. Sonra o kirazlar öyle nasıl kirazlarsa dişlerimizi dudaklarımızı boyar bize doğal makyaj olurdu Bu başlığı görünce birden aklıma düştü bu anı... Şimdi ne babaannem var, ne dedeannem ne de artık Giresun'da eskisi kadar çok kiraz ağaçları...
-
2020 Tokyo'nun oldu
Todays Zaman gazetesinde 10 Eylül tarihinde yayınlanan Joost Lagendijk‘in köşe yazısı (Yeşil Gazete ekibinden Gizem Hasırcıoğlu‘nun çevirisi ile) * * * Dürüst olmam gerekirse, Olimpiyatlara götürdükleri teklifle ile ilgili derin şüphelerime rağmen, geçtiğimiz cumartesi İstanbul’un kazanmasını istedim. Bir kere finale kaldığınızda sağlıklı rekabet duygusuna sahip herkes ödülü almak ister. Ne yazık ki, bu gerçekleşmedi ve 2020 Olimpiyatları Tokyo’ya verildi. Tabii ki kader oylamasından sonra inkâr oyunları da başladı. Hükümet çevreleri şaşırtıcı olmayan bir biçimde Gezi Parkı eylemcilerini ve gösterileri alevlendirdiklerini söyledikleri medyayı suçladı. AKP muhalifleri aynı eylemleri bastırmak için kullanılan şiddetin Türkiye’nin dışardaki imajına olumsuz etkisini vurguladı. Birçok eleştirmen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir sonraki seçimlerde bir İstanbul zaferi alamayacağını düşündüğü için mutluydu. Müsaadenizle İstanbul’un neden Tokyo karşısında kaybettiğinin çok fazla iç meselelere odaklanıp Türkiye’ye başka konularda da kaybettirecek önemli bir noktayı kaçıracağına dikkat çekmek istiyorum. Gizli oylamayı analiz etmek her zaman zordur ama uluslararası medyaya bakacak olursak, oylamadan önce ve sonra, 2020 kararı yüzde 75’i İstanbul ve Türkiye’nin etkisinin olamayacağı geniş kapsamlı faktörler üzerine verildi. The New York Times’ında açıkça belirttiği gibi “Tokyo’yu seçmek politik ve ekonomik belirsizlikler altında hayati bir seçimden daha güvenli idi.” Japonlar kendilerinin güvenilir olduklarını başarılı bir şekilde ifade ettiler ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyelerinin çoğu bu argümana ikna olup tercihlerini gelenek ve istikrardan yana kullandılar. Bunun yanısıra Türkiye’nin komşularındaki karışıklık, Olimpiyatlar için Asya’da yeni yatırımcılar bulma avantajı ve Rio de Jenaoryo’nun hazır olması ile ilgili artan endişeler, İstanbul’un riskli bir tercih gibi algılanmasına sebep oldu ve Türkiye’nin bu yargıları değiştirme şansının düşük olduğu aşikârdı. Japonya’nın aksine Türkiye henüz zengin ve istikrarlı bir ülke değil. Her türlü riskle karşılaşabilecek gelişmekte olan bir ekonomiye ve çatışma ve tansiyonu yüksek bir toplumsal dönüşüme sahip. Unutulmamalı ki, Uluslararası Olimpiyat Komitesi sadece spor ve kardeşliği teşvik eden bir organizasyon değil doğası gereği risklerden kaçınan bir ticari işletme. Bu şartlar altında Tokyo reddedilmesi imkânsız bir teklif sunmuş oldu. Geri kalan yüzde 25’lik açıklama ise, İstanbul’un teklifi ile ilgili. Açık ki hükümetin son olaylara karşı sert tutumu ve doping skandalları da duruma yardımcı olmadı fakat bunlar belirleyici olmadı. Buenos Aires’te gördüklerimiz AKP hükümetinin Batı’ya karşı kullandığı sert söylemlere karşı gösterilen tepkilerin ilki olabilir. Aylardır Erdoğan ve bazı bakanları Avrupa ve Amerika’yı, Mısır meselesinde ikiyüzlü, Suriye meselesinde korkak ve daimi İslamofobik olmakla itham ediyorlar. Marc Pierini, Avrupa Birliği eski elçisi ve Carnegie Uluslararası Destek Vakfı misafir öğretim üyesi, geçtiğimiz hafta Türkiye’nin dünyanın geri kalanı ile olan ilişkilerinde iktidar partisinin kutuplaştırıcı söylemlerinin riskinin altını çizdi: “Hükümetin benimsemiş olduğu söylem taktik siyaseti açısından bakıldığında dış hedefleriyle uyumlu değil. İki karşıt mantık iş başında. AKP’li politikacılar bunu Brüksel, Berlin, Washington ve diğer bölgelerdeki muhataplarına açıklamakta zor zamanlar yaşayacak.” Düşünün ki Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyesi 38 Avrupalıdan birisiniz ve iki tekliften birini seçeceksiniz. Tekliflerin biri her zamanki gibi dingin Japon başbakanı tarafından sunulurken diğeri daha geçtiğimiz hafta geldiğiniz kıtaya yine sert bir çıkış yapıyordu. Dürüst olun, içinizden geçen ne olurdu? Türk hükümetinin benimsemiş olduğu zehirli dilin bombaları muhtemelen sadece Olimpiyat seçimlerini etkilemeyecek. Türkiye’nin 2015-2016 dönemi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde sandalye kazanma şansını da vuracaktır. Bu içerde başarılı fakat yurtdışında Türkiye’nin güvenilirliğini ve uluslararası başarı şanslarını ciddi şekilde azaltan bir politikanın ağır bedelidir. Bu yazı ilk olarak todayszaman.com/ da yayınlanmıştır. Yeşil Gazete için çeviren: Gizem Hasırcıoğlu
-
RABİA'lı Tepki
Laikliği de geç... Ne devlet olsun ne de din... En güzeli bu...
- moralim bozuldu
-
Sessiz Düğün - Silent Wedding - Nunta Muta (2008)
Resimlerle Özet:
-
Takva
Takva filmini online olarak buradan izleyebilirsiniz.
-
Takva Filmi
-
Kaybedenler Kulübü..
Kaybedenler Kulübü filminin tamamını buradan online olarak izleyebilirsiniz.
-
Kaybedenler Kulübü - Film
-
Av Mevsimi
Av Mevsimi filmin tamamını buraan izleyebilirsiniz.