Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Admin

™ Admin
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Admin tarafından postalanan herşey

  1. Maalesef herkes lider olamaz Bugün toplum ve kurumlara baktığımızda, her liderden iyi bir yönetici olmadığı gibi her yöneticiden de maalesef iyi lider olmadığını görüyoruz. Peki, somut özelliklerine onlarca madde sayabileceğimiz liderlerin soyut özelliklerini hiç merak ettiniz mi? Liderlik kavramına baktığımızda o kadar dallı budaklı olduğunu görüyoruz ki; hangi açıdan ele alsam diye şöyle bir düşündüm açıkçası… Literatürde sıkı bir araştırma yapınca; liderlik üzerine birçok kitap, yazı ve makale bulmak mümkün. Asıl soru şu olsa gerek; pekiyi liderlik vasıflarını sonradan kazanmak mümkün müdür, yoksa liderlik bazı insanların yaradılış itibari ile ruhunda mı yatar? Sonradan kazandığı ya da kazanacağı karakteristik özellikleri bir tarafa, lider sıfatını taşıyacak bir yöneticinin özel bir ruha sahip olması gerektiği aşikar. Yani kişi; kendini doğru kavramışsa, yeteneklerinin, zaaflarının, güçlü yanlarının ve gücünün sınırlarının nerede, ne zaman son bulduğunu mantık düzeyinde tespit edebilmişse; “Lider” vasfını hak etmeye başlamıştır. Bu durumda; “Lider kimdir” sorusuna; ‘Kendisini tanıyandır. Bireyleri ortak hedeflere yönelten, bireyler arası köprüyü oluşturan, dağınık güç ve bilgiyi bir araya toplayıp sinerji yaratan kişidir” şeklinde bir yanıt vermek mümkün. Toplumlarda liderlerin ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu ve gerçek liderlere olan ihtiyacı çok fazla anlatmaya gerek yok… Ülkemizde “Lider” denilince hemen herkesin aklına bir siyasi partinin genel başkanının ismi gelir. Bunda, seçimler, siyasi partilerin tutundurma ve gündem oluşturma faaliyetleri etkili tabii. Ancak gelişmiş ülkelerde “Lider” denilince akla genellikle, Coca Cola, Ford, IBM, Microsoft, Apple, Shell, BP, Samsung, Fiat gibi şirketlerin yöneticileri geliyor. Nedeni aslında basit ve bu konuda yorum yapmaktansa, düşünülmesini siz değerli okurlarıma bırakmak istiyorum… Peki, lider ile yöneticinin farkı nedir? Her yönetici bir lider midir ve lider sıfatlarını taşıyan herkes yönetici midir? Avusturyalı yönetim bilimci Peter Ferdinand Drucker’a göre lider ile yönetici arasında 7 önemli fark bulunuyor. Bunları; - Yönetici, bulunduğu alanı idare eder. Lider ise sizi yeni bir alana taşır. - Yönetici, karmaşayla uğraşır. Lider, belirsizlikle... - Yönetici, karar verir. Lider ise hüküm... - Yönetici işi doğru yapar. Lider, doğru işi yapar. - Yöneticinin dikkat ettiği verimliliktir. Lider ise etkin olmaya odaklanır. - Yönetici neler olduğunu görür ve duyar. Lider, hiçbir ses olmadığı zaman duyar, hiçbir ışık olmadığı zaman görür. - Yöneticiye görevi veren şirkettir. Lider, görevini izleyenlerinden alır. İş dünyası liderlerinden birini örnek vermek gerekirse; Microsoft’un patronu Bill Gates’i söyleyebiliriz mesela. Türkiye’den de örnekler bulmak mümkün ama farklı anlamlar yüklenilmemesi için biz Gates üzerinden ne demek istediğimizi anlatalım dilerseniz. Haydi öyleyse Bill Gates’in şirketinde uyguladığı yöntemlere bir göz atalım: * Bir vizyona sahip olmak: Bill Gates bilgisayarların insan hayatının vazgeçilmez bir parçası olacağını daima hayal etmiştir. Bu düşünü yıllar sonra gerçekleştirme imkânına kavuşmuştur. Benzer bir örnek ise H. Ford’tur. O da gelecekte herkesin bir arabası olacağı günleri hayal etmiştir. Bugün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin toplumlarına bakıldığında bunun gerçekleşmeye çok yakın olduğu görülebilir. * Çok çalışmak: Gates çok çalışarak kendisini ve örgütünü geliştirmiştir. * Doğru kişilerle çalışmak: Yine Bill Gates, yetenekli insanları bularak bir şirket kurmuştur. * Ortak etmek: Gates, çalışanlara yüksek maaş ya da prim vermek yerine şirkete ortak etmiştir. Böylece ücretli değil, kendi şirketi için çalışan kişiler yaratmıştır. Bu sayılan özellikler, bir liderin yöneteceği kişi ya da ekiplere ne denli egemenlik sağlayacağının, sevk ve idarede nasıl rahat ve bilinçli davranacağının bilgili ve somut kavramlarıdır. Fakat tüm bunların yanı sıra liderliğin insani boyutunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Evet tüm bunları taşımalı ama önce ‘insan olma’ vasfını kaybetmemeli. O zaman birazda ‘insani boyutta lider’ diyelim ve özelliklerini sıralayalım: - Gerçek bir lider her şeyden önce kibirden uzak durur. - Gerçek bir lider alçak gönüllüdür. - Gerçek bir lider ne kadar bilgi sahibi olursa olsun, çevresinden de yeni bilgiler edinmeye daima açıktır. - Gerçek bir liderin empati yeteneği gelişmiştir. - Gerçek bir lider iyi bir dinleyicidir. Çünkü bu yönü, onun liderlik ettiği toplum üzerindeki etkisini artıracağı gibi alçak gönüllüğünün de en iyi ifadesidir. - Gerçek bir lider pozitiftir. Daima pozitif görünmek insanların sempatisini kazanmak açısından oldukça önemlidir. - Gerçek bir lider işlerin en yoğun olduğu zamanlarda bile, yaşamı renklendiren, dinlendiren ve mutlu eden uğraşıları da işin içine katar. - Gerçek bir lider motive etmeyi iyi bilen kendi heyecanına etrafındakileri ortak edebilendir. İşte size lider olmanın tüm yönleri… Teoride liderlik özelliklerini tanımlamak kolay ama pratikte hayata geçirmesi oldukça zor… Bu yüzden toplumlar kolay kolay liderler yetiştiremiyor. Şimdi gözlerinizi kapatın ve bir an düşünün; gerçek anlamda kaç tane lider sayabilirsiniz? ERTAN ACAR
  2. Dizüstü Bilgisayar Ekranları ile Ilgili Gerçekler LCD ekranlara kısaca bir göz atalım. LCD nin kelime anlamı Likit(sıvı) Kristal Görüntüdür, 1,500,000 pikselin oluşumu ile görüntü sağlar. Herbir pikselin kendine ait likit/transistör kombinasyonu bulunmaktadır. Küçük bir kısmı zarar görmüş olduğunu bileekranda bir kalıcı siyah görüntü olmasının nedeni tüm piksellerin birbirlerine bağlı çalışmaları sonuçu tüm pikselleri etkilemiş olmasıdır. Gelmeyen görüntü kırılan ekranlar gibi tamir edilemez ve değiştirilmesi gerekmektedir. Laptop Ekran Bakıp Bilgileri : - Dizüstü Bilgisayar Ekranı Temizleme - dizüstü bilgisayar ekranı temizlemek içingözlük bezleri veya amerikan bezi dediğimiz parlak micro kumaşlar yeterli olacaktır.Yağ veya kir işaretleri olsa biledizüstü bilgisayarınızı rahatça temizleyebilirsiniz. Ekranda Fiziksel Hasar– Ekranınızın üzerine baskı yapmakta ekranda hasar oluşturacaktır. Sadece parmak ile değiş, kalem veya herhangi bir sivri bir alet ile ekranınınızda hasar oluşturabilirsiniz. Eklemeliyiz ki,dizüstü bilgisayarınızın ekranını değiştirme hakkında emin değilseniz, bir dizüstü bilgisayar LCD Ekran Değiştirmek için gereken temel adımları gösteren bir video eğitimini muhakkak izleyiniz.
  3. DS-Concept Factoring, Alman Arkeoloji Enstitüsü’ne 15.000 bağışladı DS-Concept Factoring GmbH şirketi Türkiye’nin Hattusa/Boğazköy bölgesindeki kazı çalışmalarını destekleyerek Alman-Türk işbirliğini kuvvetlendirdi. (Mönchengladbach) DS-Concept Factoring GmbH firması bugün dünyanın önde gelen ticari finans kuruluşları arasında yer almaktadır. Uluslararası alanda faaliyet gösteren DS Concept Factoring GmbH şirketi faaliyet gösterdiği ülkelerde işbirliği girişimlerinde bulunmaya her zaman önem vermektedir. İşte bu sebepden dolayı DS-Concept Factoring GmbH firması Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün (DAI) Türkiye’nin Hattusa/Boğazköy bölgesindeki kazı çalışmalarını desteklemeye karar vermiştir. DS-Concept Factoring şirketi uluslarası alanda bir finans kuruluşu olup dünya çapında ithalat ve ihracat finansmanı alanında uzmanlaşmıştır. Uluslararası arenada faaliyet gösteren ticari işletmeler hızlı hesaplamalar ve işlemler yapabilmeleri için kısa vadede nakde ihtiyaç duymaktadırlar. DS-Concept Factoring GmbH firması Sermaye Piyasaları ile yıllara dayanan ilişkileri sayesinde müşterilerin nakit ihtiyaçlarını en kısa sürede giderebilmektedir. DS-Concept Factoring GmbH şirketinin uluslararası ticari ortakları ve faaliyet gösterdiği yabancı ülkelerin pazarlarında kurduğu ortaklıklar sayesinde sağlam bir ağ oluşturmuştur. Bu nedenle DS-Concept Factoring GmbH firması Türkiye’nin Hattusa/Boğazköy bölgesindeki kazı çalışmalarına destek vermek amacıyla 2011 yılının Temmuz ayında Alman Arkeoloji Enstitüsü’ne 15.000 Euro’luk bir bağış yapmıştır. DS Concept Factoring şirketinin Genel Müdürü Ansgar Hütten: "Alman-Türk işbirliğine destek olmak vede kültürel miraslara sahip çıkılması gerektiğinden bu bağışı yapmak istedik. Aynı zamanda ekomomisi zayıf olan bu bölgede iş imkanları gelişecektir". Kazı çalışmaları esnasında eski Hitit dönemine ait eserler incelenecektir. Alman Arkeoloji Enstitüsü (DAI) bilimsel bir kuruluştur ve Alman Dışişleri Bakanlığı’na bağlıdır. Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün merkezi Berlin’dedir. DS-Concept Factoring GmbH firması uluslararası platformda iş ortaklarıyla olan ilişkilerini ticari sorumluluklar nezdinde sürdürmekten ve DAI gibi çeşitli kuruluşlara destek veren projelerde yer almaktan gurur duymaktadır
  4. Admin şurada bir başlık gönderdi: Teknoloji ve Bilişim Dünyası
    Origami Origami Hemen hepimiz okulda ya da evde canımızın sıkıldığı bazı zamanlarda bir gazete sayfasını, bir takvim yaprağını ya da defterimizden kopardığımız bir sayfayı katlayarak uçak, gemi ya da benzeri şekiller yapmışızdır. Nedense bu eylemimiz de çabucak geçiveren o çok kısa zaman dilimlerinde ortaya çıkar. Kâğıttan bir şey yapıveririz; az sonra da günlük yaşamımızın öteki işleri bizi çağırır. Kâğıt uçağı, gemiyi ya da ne yapmışsak onu bir yana bırakıp unutuveririz. Yaptığımız şeye pek önem vermeyiz. Ne var ki bizim üstünde durmadığımız, çok da özenmediğimiz bu kâğıt katlama oyununun, yurdumuzdan binlerce kilometre ötedeki Japonya’da, insanların gözünde ayrı bir yeri vardır. Orada bu işe özel bir ad bile verilmiş. Japonlar, kâğıt katlayarak değişik şekiller yapma uğraşına origami der. Bazıları origamiyi yalnızca eğlenceli bir oyun olarak görür, bazıları da el becerisini geliştiren bir hobi... Kimi ortaya çıkan güzel modellerden etkilenir, kimi de onun dinlendiriciliğinin etkisine kapılır. Gerçekten de origami çok yalın bir uğraştır; gerekli olan tek malzeme bir kare kâğıt parçasıdır. Origamide kâğıdı kesmek, yapıştırmak ya da onun üzerine desen çizmek, resim yapmak yoktur. Yalnızca eldeki kâğıdı katlayarak, amaçlanan şekil oluşturulur. Bunun için özel bir beceri ya da sanatsal bir yetenek de gerekmez. Küçük büyük herkes rahatlıkla yapabilir. Gereken, yalnızca biraz sabır ve özendir. Bu nedenle origamiyi en basit sanat dalı olarak görenler gerçekte pek de haksız sayılmaz. Origami çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de keyifli bir oyundur. Ancak günümüzde birçok eğitimci origamiyi yalnız bir oyun olarak değil artık etkili bir eğitim aracı olarak da görüyor. Origaminin bu yanını ilk farkedenler doğal olarak Japonlar olmuştur. Origami, 1868-1912 yılları arasında Japonya’da anaokullarında ve ilkokullarda bir eğitim aracı olarak kullanılmıştır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, kâğıt katlamanın özellikle okul öncesi dönemde ve ilkokulun ilk yıllarında çocukların kimi becerilerini geliştirme açısından çok değerli katkıları olduğunu ortaya koymuştur. Origami bugün, Avrupa ve ABD’de birçok okulun ders programındaki yerini çoktan almıştır. Bir kâğıt parçasından üç boyutlu şekiller ortaya çıkartmak, genel olarak kişinin düşünsel ufkunu genişletir. Bunun yanında yaptığı katlamalar da simetri duygusunu güçlendirir. Kâğıt katlanarak oluşturulan kare, dikdörtgen, üçgen vb. geometrik şekiller, matematiksel düşünüşün gelişimini olumlu etkiler. Kişilerin yaratıcılıkları, bellekleri ve ortaya çıkarılacak eser üzerinde yoğunlaşabilme yetenekleri gelişir. Kişide amaca ulaşmak için belirli bir düzen içinde birçok aşamadan geçilmesi gerektiği düşüncesi yerleşir. Hemen hepimiz okulda ya da evde canımızın sıkıldığı bazı zamanlarda bir gazete sayfasını, bir takvim yaprağını ya da defterimizden kopardığımız bir sayfayı katlayarak uçak, gemi ya da benzeri şekiller yapmışızdır. Basit ve Eğlenceli ORİGAMİ Bir Sanat 10 Origami, yinelenen eylemlerle öğrenmeye güzel bir örnektir. Güzel bir eser yaratmak isteyen öğrenci, öğretmenini dikkatle dinler ve izler; gördüklerini doğru ve düzenli bir biçimde, sabırla ama aynı zamanda eğlenerek uygular. Bunun yanı sıra origami, yaş farkından doğan toplumsal konumları da ortadan kaldırır. Farklı yaşlardaki çocuklardan oluşturulan origami gruplarında, genellikle küçüklerin büyüklere yardımcı olduğu gözlenmiştir. Peki, nereden çıkmıştır origami? İlk kez kimlerin aklına gelmiştir kâğıdı katlayıp ona güzel biçimler vermek? Origami, Japonca bir sözcüktür. Origaminin Japonya’da yaklaşık iki bin yıllık bir geçmişi vardır. İlk kez nasıl ve ne zaman ortaya çıktığı kesin olarak bilinmiyor. Ancak tarihçiler, tıpkı origami gibi çok eskilere dayanan bir başka sanattan, kumaş katlama sanatından, türemiş olduğunu tahmin ediyorlar. MÖ 250 yılında Ming Tien adlı bir Çinli, deve tüyünden yeni bir fırça yapmıştı. Bu buluş sayesinde Çince karakterler kumaş üzerine hem daha güzel hem de daha kolay yazılabiliyordu. O dönemde Çin’de yazılar kumaş üzerine y a z ı l ı yordu. Ancak kumaş yapımı zor ve pahalıydı. Üzerine yazı yazılabilecek daha ucuz ve kolay üretilebilen yeni bir malzemeye gerek duyuluyordu. MS 105 yılında Tsai Lun adında bir Çinli aranan özellikleri taşıyan yepyeni bir malzeme geliştirdi: kâğıt. Bundan böyle Çinliler yazılarını kumaşların üzerine değil, kâğıtların üzerine yazmaya başladılar. Yaklaşık beş yüz yıl boyunca Çinliler, kâğıt yapım yöntemini bir sır gibi sakladı. Ancak altıncı yüzyılın sonuna doğru, Çin’den Japonya’ya giden bir budist rahip bu sırrı Japonya’ya taşıdı. Böylece Japonya’da ilk kâğıt 610’da üretildi. Tarihçiler origaminin de kâğıdın bulunmasıyla birlikte ortaya çıkmış olabileceğini düşünüyor. Ancak o zamanlar adı farklıydı. Bugün kullanılan origami sözcüğü 1880’de ortaya çıktı: Japonca’da “katlamak” anlamına gelen oru sözcüğüyle “kâğıt” anlamındaki kami sözcüğünün birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir birleşik sözcüktür. Günümüzde origami her ne kadar bir Japon sanatı olarak BİR KA ĞIT PARÇA SINDAN ÜÇ BO YUTLU ŞEKİLLER ORTA YA ÇIKARTMAK, GENEL OLARAK KİŞİNİN DÜŞÜNSEL UF KU NU GE NİŞ LE TİR Washington’da Japonca öğretmeni Jim Mockford ve öğrencileri 1995 güzünde, kanat açıklığı 7 m olan bir kâğıt leylek (ori-tsuru) yaptı. Bundan daha büyük kâğıt leylekler yapılmıştı ama bunun özelliği tek parça kâğıttan yapılmış olmasıydı. 1993 Aralığı’nda Fransa’da, Fontaine-Saint –Martin’de, 25 öğrenci 8 m x 8 m’lik kare bir kâğıttan 3 m boyunda bir panda yaptı. 1990’da yine Fransa’da altı kişilik bir ekip 4 m x 4 m’lik bir kâğıttan, 2,6 m boyunda bir baykuş yaptı. Japonya’daki Nigata Ünivertesi’nden Doç. Watanabe, bir mikroskop ve bir dikiş iğnesi yardımıyla 1 mm x 1 mm’lik kâğıttan, leylek yapmayı başardı. Akiro Naito adlı bir Japon 2,9 mm x 2,9 mm’lik bir kâğıttan 2 mm uzunluğunda bir kuş yaptı. Bu kuş, kuyruğu çekildiğinde kanatlarını çırpıyordu. Danimarkalı Christian Elbrandt 1995’te, bir büyüteç, bir cımbız ve bir neşter yardımıyla 2,77 mm boyunda bir kurbağa yaptı. Kurbağa 10,3 cm sıçrayabiliyordu. ABD’li Lisa Hodson’ın 15 cm x 15 cm’lik bir kâğıttan yaptığı 5,5 cm boyundaki kurbağası Nisan 1994’te 74,7 cm yükseğe sıçramıştır. Origami Rekorları YILDIZ TAKIMI Origami 11 tanınıyorsa da kâğıdı ilk bulanın Çinliler olduğunu unutmamak gerek. Zaten Çinlilerin de birinci yüzyıldan bu yana kâğıttan değişik desenler yaptığı biliniyor. Kâğıt yapım yöntemi nasıl altıncı yüzyılda Çin’den Japonya’ya taşındıysa, büyük bir olasılıkla bu sanat dalı da taşınmış olmalı. Ama bunu kanıtlayan herhangi bir belge yok. Belki de origami Japonya’da, Çin’den bağımsız olarak kendiliğinden doğmuştur. Öyle ya da böyle günümüzden 1400 yıl önce origami Japon kültürünün bir parçası oldu ve bugüne değin çok büyük bir ilerleme gösterdi. Ancak origaminin ilk çıktığı dönemlerde Japonya’da kâğıt yapımı sınırlı olduğu için bu sanat dalıyla yalnızca soylular uğraşıyordu. Kâğıdın yaygınlaşmasıyla birlikte toplumun tüm kesimleri birbirinden değişik ve güzel modeller yapmaya başladı. Kuşlar, balıklar, böcekler, çiftlik hayvanları, vahşi hayvanlar, çiçekler, insan figürleri, binalar, ev eşyaları vb. yüzlerce geleneksel katlama biçimi geliştirildi. Bunun yanında bu sanatı ele alan zengin bir yazın da oluşturuldu. Japonlar, dini inanışları şintonun günlük törenlerinde de kâğıttan desenleri sık sık kullanıyorlardı. Bu törenlerde kullanılan desenler, yüzlerce yıl boyunca değişmeden kaldı. Ama Japonlar yaklaşık bin yıl boyunca geliştirdikleri origami eserlerini, ne yazık ki yazılı olarak değil de sözlü olarak, babadan oğula, ustadan çırağa aktardılar. Bu yüzden de karmaşık ve güzel desenlerin büyük bir bölümü ne yazık ki yitirildi. Günümüze dek kalabilenlerse, yalnızca basit desenlerdir. Origami yalnızca Japonya’da gelişmedi. Kâğıdın gittiği her yere o da gitti. Kâğıt yapım yöntemi Japonya’ya geçtikten kısa bir süre sonra Araplar aracılığıyla Kuzey Afrika’ya ulaştırıldı. Oradan da sekizinci yüzyılda İspanya’ya geçti. Doğal olarak origami de bu yolu izledi. Kâğıtla ve origamiyle ilk tanışan Avrupa ülkesi İspanya’dır. Bu nedenle günümüzde kâğıt katlama sanatı İspanya’da ve başta Arjantin olmak üzere İspanyolca konuşulan ülkelerde oldukça yaygındır. Aynı şeyi öteki ülkeler için söylemek zordur. Zaten origami, yirminci yüzyılın ikinci yarısına değin Avrupa ve ABD’de genellikle çocuklar için bir etkinlik olarak görülüyordu. Ama günümüzde bu yaklaşım çoktan aşılmıştır. Bunu başaran kişi de Akira Yoşizava adındaki büyük Japon origami ustası olmuştur. Çocukluğundan beri origamiyle uğraşan Yoşizava, gelmiş geçmiş en büyük origami ustası olarak kabul edilir. “Yaratıcı origami” olarak bilinen akımı o kurmuştur. Bu akım geleneksel origamiden farklıdır. Bir başka origami meraklısı, ABD’li Sam Randlett ile birlikte kâğıt katlama notasyonunu geliştiren Yoşizava, 1930’dan bu yana binlerce yeni model yarattı. Kendi geliştirdiği modellerin yapımını, yazdığı kitaplarda açıkladı. Çağdaş origaminin, onunla başladığı kabul edilir. Çağdaş origamide yalnızca işlenecek temaya uygun renkte kare bir kâğıt kullanılır, o kadar. Yoşizava’nın 1950’li yıllarda Avrupa ve ABD’da açtığı sergiler binlerce kişiyi etkiledi. Bu nedenle 1960’lı yıllarda Batı’da tam anlamıyla bir origami patlaması yaşandı. Özellikle gençler ve çocuklar bu yeni ve zevkli uğraşa büyük ilgi gösterdi. Origami günümüzde bütün dünyada, özellikle de yetişkinler arasında giderek yaygınlaşıyor. Başta İngiltere, ABD ve Hollanda olmak üzere birçok ülkede origami dernekleri, kulüpleri kuruluyor. Sürekli, bir çocuk etkinliği olarak algılanagelen origami artık mühendislerin, bilgisayar programcılarının, öğretmenlerin, sanatçıların ve matematikçilerin büyük bir ilgisini çekiyor. Bu kişiler origamiyle, kendi ilgi alanları arasında güçlü ilişkiler keşfediyorlar. Bilimsel konferanslarda origami üzerine eğitim ve matematik bildirileri yayımlanıyor; bilgisayar programları yazılıyor… Bu güzel ve zevkli uğraşın, yurdumuzda yaygın olduğunu ne yazık ki söyleyemeyiz. Bunun temel nedeni de origaminin pek bilinmiyor olması. Ayrıca bu konuyla ilgili kitap da yok. Ama İnternet’in gücünü unutmayalım. Origami konulu onlarca site yüzlerce sayfa var. Kuşkusuz yabancı dil bir sorun oluşturabilir. Ama yapılışı çizimlerle anlatılmış bir kurbağayı, bir dinozoru ya da basit bir uçağı yapmak o kadar da zor olmasa gerek. Bakarsınız origami çok geçmeden yurdumuzda da yaygınlaşır. Bu basit ama etkileyici sanat dalıyla uğraşmak için gerekli şeylerin, yalnızca kare bir kâğıt ve bir modeli açıklayan şema olduğunu unutmayın. Her renkte ve kalınlıkta kâğıt kullanabilirsiniz. Her hangi bir alet kullanmadan, yalnızca ellerinizle kâğıttan şaşırtıcı güzellikte eserler yaratabilirsiniz. Diliyorsanız kendi modellerinizi de oluşturabilirsiniz. Bu eğlenceli ve dinlendirici sanata başlamak için bir dosya kâğıdı alıp yandaki şemayı izlemeniz yeterli olacaktır. Çağlar Sunay Kaynaklar http://www.paperfolding.com/history/ http://www.origami.as/home.html http://www.origami.as/home.html http://www.origami.com/diagram_diag.html http://www.paperfolding.com/diagrams/ http://www.stubers.org/jamesstuff/japan/origami/ http://fiorino.files.wordpress.com/2007/08/orgigami.jpg YILDIZ TAKIMI Origami 13 Yaptığınız işe gereken önemi verin, özen gösterin ve ciddiyetle yapın. Mutlaka masa gibi sert bir zemin üzerinde çalışın ve çalıştığınız yer iyi aydınlatılıyor olsun. Yapmayı düşündüğünüz konuya uygun renkte, kaliteli bir kâğıt bulun. Katlamaya başlamadan önce yararlandığınız kaynaktaki şemayı iyice inceleyin. Katlamaların doğruluğu ve düzgünlüğü, ortaya çıkacak eserin güzelliğini doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle katlamalarınızı dikkatli, temiz ve özenerek yapın. Özellikle köşelerin düzgün olmasına çalışın. Katlanan kenarları mutlaka keskinleştirin. Keskinleştirmeyi de tırnakla değil, bir cetvel ya da kalem yardımıyla yapın. Katlanan kenarlar ne denli keskin olursa, sonraki aşamalar o denli kolay yapılır. Şemalar kafanızı karıştırdığında canınızı sıkıp üzülmeyin; şemaları en baştan yeniden izleyin, yanlış yaptığınız bir katlama olabilir. Sabırlı olun. Tubitak
  5. Astroloji ile Kariyer Yolculuğunda Başarılı Adımlar Tarımsal döngülerin üzerinde güç sahibi olarak daha çok doymak arzusu ile göksel döngüleri araştıran geçmişin bilgeleri, bugün giderek topraktan uzaklaşan teknoloji tutkunu toplumun, kendi yarattığı şehirsel ışığın buğusu ile gökyüzünü göremeyecek günlere geleceğini bilse idi ne düşünürdü acaba ? Yine bugün de hala her hangi bir sektör üzerindeki yetkinliğin gücünü arttırmanın yollarını arıyor olmamız da bu nedenle yabancı olmadığımız bir şey. Bireysel ve kurumsal olarak daha fazla doymanın ve uzmanlığı konusunda yetkin bir kuruluş olmanın mücadelesini vermeye hep beraber devam etmekteyiz. Bireyin ve kurumun doğum anından itibaren seçimlerinde yol gösterecek, tüm potansiyelleri deşifre edip, riskleri açık edecek bir yöntem olarak kullanılabilen Astroloji , gökyüzünün tüm döngüsel etkilerinin , sektörel olarak ( tıpkı bir tarımsal üründe olduğu gibi ) nasıl baskın ve değişmez yansımalarda bulunacağının da ipuçlarını verir. Bir kurumun ortaya çıkış sürecinde, vizyon, misyon ya da lojistik konularında sektörel ve global durum hakkında öngörüde bulunmak için, mevsimsel döngüleri göz ardı etmek mümkün değildir. Her sektör, her kuruluş, her konu ve her birey doğum anı ile bir mevsimin meyvesi niteliğini taşır. Ve bu ilişki nedeni ile yaşamsal tüm seçim ve uygulama süreçlerinde mevsimsel döngülerin etkilerini göstermeye ve almaya devam eder. Venüs ‘ ün estetik ve güzellik, Merkür ‘ ün iletişim, Uranüs ‘ ün teknoloji konularında yansımaları olan göksel döngüler, elbette o sektörde hizmet vermeyi amaçlayan tüm kurum ve bireyleri doğrudan etkileyecektir. Astroloji’nin, bireyin ve kurumun seçim, koruma ve geliştirme süreçlerinde yer almaması geleceği yaratma gücünü elinde tutmak isteyen ve rakiplerine fark atarak sektöründe hızla tırmanma yarışına girmiş herkes için önemli bir fırsatı da gözden kaçırmak demektir. Bireysel bazda başlayan, kişinin yetenek ve potansiyelleri konusunda yol göstererek kapıları açan, bireyin kurum ile birleştiği noktada ise önerileri ile kılavuz olmaya devam eden bu müthiş yöntem, kurumun sektöründeki başarılarını da hiç gecikmeden almayı sağlamaktadır. Meyvenin kalitesini kendi yetiştiği mevsimin niteliğinden nasıl ayıramazsanız, bir doğum anının verdiği göksel etkiler altında doğan herhangi bir birey ya da kurumu da çıkmış olduğu yolda alacağı etkilerin göksel döngülerinden bağımsız düşünemezsiniz. Bir yaz meyvesi ile, bir kış meyvesinin bünyeye sağladığı faydalar farklıdır. Her meyve ( bir insan ) içine doğduğu mevsime getireceği faydalar nedeni ile özel bir önem kazanır. Hem bir insan hem de bir kurum, hizmet edeceği sektörü etkileyen gezegen ve ışık ile, doğum anından kaynaklanan ilksel etkinin kendisine hediye edilmiş özelliklerini Astroloji ile tanıyabilir. Ve sınırlarını bilerek, ne kadarını aşabileceğini öğrenme şansına sahip olur. Bir sektörün ya da bireyin zaaflarını, güç kaynaklarını, ilerleme yöntemlerini onlara daha kolay yolları göstererek ifade etme şansına sahip olabilirsiniz. Astroloji ile, kendine tanıma sürecinde hem bireye hem kuruma çok önemli adımlar kazandırabilirsiniz. Yeteneklerinden ve sınırlarından habersiz bir birey ışıldamak için hangi yöntemleri kullanır ? , Bireysel tüm özel yaşam sorunlarına rağmen bir bireyin performansını nasıl yüksek tutabilir ve onu hem kendinize hem kendisine nasıl kazandırabilirsiniz? Bir kurumun yükseliş süreçlerindeki politikalarını belirlemesinde performanslarının güçlenme ve zayıflama dönemlerine öngörüde bulunabilir ve hem bireyi hem kurumu bu hale hazırlayabilirsiniz. Sürekli ve hemen yükselmeye programlanmış birey ve kurumlar olmaktansa, doğru zamanda, doğru yerde ve doğru kişi ile olarak, bu süreci yaşamanın kolaylıklarını öğrenebilirsiniz. Hem birey, hem kurum için çok önemli olan zamanın doğru kullanımı ile, kişinin yeni kaynaklara doğru yönelmesine imkan sağlayabilir ve birey ile kurumun birlikte işledikleri zamanı en doğru şekilde harcamalarına yardımcı olabilirsiniz. Doğru birey ile yolunuza devam edebilir, size uygun olmayanlardan sıyrılabilir, kurumun hiç tahmin etmediğiniz zaaflarını yakalayabilir, fark edemediğinizin potansiyellerinizi de gücünüze katarak daha kolay yol alabilirsiniz. Astroloji Uzmanı Oğuzhan Ceyhan
  6. Bireysel Astroloji ve Ezoterik Astroloji Bireysel Astroloji ve Ezoterik Astroloji Astroloji, genel inanışın aksine, sabit bir kadere işaret etmez. İnsanları da kendi ‘kaderlerinin kurbanları’ olarak görmemektedir. Astroloji, genel inanışın aksine, sabit bir kadere işaret etmez. İnsanları da kendi ‘kaderlerinin kurbanları’ olarak görmemektedir. Diğer taraftan, ruh, karmasını düzeltmek için bazı mücadele ve engellerle karşılaşmayı seçer. Yine de, hepimiz, bunların yarattığı sorunların üstesinden gelebilecek yetenek ve becerilere sahip olarak doğarız ki, bu da tüm bireyleri, kendi kaderlerini bilinçli biçimde yazmaya yetkin kılar. Ruhtan başlayıp dünya yaşamında devam eden bu süreci inceleyen bireysel astroloji ve ezoterik astroloji, esasında yapı itibariyle birbirlerinden oldukça ayrılan iki alandır. Günümüzün popüler astrolojisi içerisinde geçen terimleri oldukça farklı bir kavrama ile ele alan ezoterik astroloji ile bireysel astroloji, basitçe, aşağıdaki şekilde ayrılabilirler. Bireysel astroloji, kişiliği meydana getiren etmenlerin uyum içerisinde tutulabilmesi konusunda faydalanılan, daha çok dünyevi süreçlerle ilgilenen astroloji alanıdır. Bireysel astrolojide ezoterik (dışsal) yönetici gezegenler, evler ve Güneş burcu ön plana çıkar. Etkiler, olaylar, kişilik, arzular, alt çakralar, bireysel ‘kader’, mantık ve varoluşun ‘eril’ yönlerine odaklanan bireysel astroloji, Güneş’i, kişilik özelliklerinin birleştirilerek dışavurumundaki temel etken olarak kabul eder. Kısacası Güneş, Yükselen ’in kişilik kanalıdır. Kişiliği oluşturan öğeler arasında belli bir birlik sağlandıktan sonra ruh, kendisini, bu birlik yoluyla ifade etmeye başlar. Güneş’in haritadaki yerleşiminin ifade ettikleri de bu nedenle yükselen burca göre değişiklik gösterebilir. Ezoterik astroloji ise ruhla bağlantının nasıl kurulabileceği ve ruhun ışınlarıyla kişiliğin nasıl uyumlu hale getirileceği üzerine odaklanır. Ezoterik (içsel) yönetici gezegenler, Öncü – Sabit – Değişken burç grupları ve yükselen burç ön plana çıkar. Sebepler, ruh, içsel fark ediş, bütünlük, sevgi, üst çakralar, grup içerisindeki bireysel ‘kaderler’ ve varoluşun ‘dişil’ yönlerine odaklanan ezoterik astroloji, bilgi ve sezginin bir arada kullanılabilmesi, böylece kalp ile aklın uyum ve işbirliği içerisinde olmasını sağlamaya çalışır. Üst benliğin yaşamdaki amacını, ruh grubu ile olan etkileşimleri yoluyla inceleyen ezoterik astroloji, tüm yaşamın birbiriyle ilişkili olduğunu ve büyük bir bütün oluşturduğunu ortaya koyar. Ezoterik astroloji içerisinde özel önem taşıyan yükselen burç, ruhun madde halinde vücut bulmasını temsil eder. Ezeli ve ebedi olan ruh her zaman kişilikten önce gelir, bu nedenle, yükselen burç da ezoterik astrolojide öz burçtan daha önemlidir. Yükselen burç, ezoterik yöneticilerin de incelenmesi ile, bir ruhun, belli bir yaşamda, ulaşabileceği en üst noktayı ve kazanabileceği azami nitelikleri ifade eder. Yükselen burç, bireysel astroloji içerisinde kişiliğin dışarıya yansıma biçimlerini ilgilendiren göstergelerden biri olma niteliği taşısa da, asıl önemi, ezoterik astrolojide, spritüal çalışmalar içinde olan kişinin iç bütünlüğünü sağladıkça, ezoterik yöneticilerin etkilerinden uzaklaşıp ezoterik yöneticilerin etkileri altında olmaya başlaması ile birlikte ruh gelişimine daha fazla ışık tutmaya başlamasındadır. Ezoterik yöneticilerin etkileri her zaman daha yüksek ‘oktavdadır’ ve bu yöneticilerin ‘eterik yapıları’ da, kişiye, türlerine göre, farklı kavramlar üzerinden yaşam hakkında daha derin bir kavrayış kazandırırlar.
  7. Astroloji’yi nasıl bilirsiniz? Astrolojiyi nasıl bilirsiniz? Astroloji pek çok üniversite de okutulmaktadır. Bazı üniversitelerde lisanslı uzun yıllar süren bir eğitim programı olarak verilmektedir. Ülkemizde Astroloji ne yazık ki yeterince tanınmamakta. Bu nedenle, modern batı Astrolojisi ile ilgili bilimsel ve akademik çalışmalar yapan okullardan bahsedeceğim. Ülkemizde özel televizyonların açılması ile birlikte Türkiye farklı bir süreç yaşamaya başladı. Reyting kaygıları insanlara akıl almaz şeyler denetti. Gerçekte yetenek ve fikirlerinin dayanakları olmayan insanlar kendini göstermek ve fikrini duyurmak için fırsat buldu. 1990’ların başından itibaren çoğunlukla vakit öldürmekten başka bir işe yaramayan, öğle saatleri kuşaklarında yayınlanan ve genellikle kadına yönelik programlarda Astroloji’nin yakınından bile geçmeyen insanlar ile tanıştık. Yapımcılar, programcılar insanımızın teknolojiye açlığını ve bilinmeyene merakını kullandılar. Yine 1990’lı yılların ortalarından itibaren ortaya çıkan alo telefon hatları ile 0900’lü hatlar gibi gerçek Astroloji’den ziyade insanları zaafları adına kullanan, bilgisizlik ve bilinçsizlikleri sebebi ile kandırmaya çalışan bir furya esti ülkemizde. Bu telefon hatlarının artık yasaklanması ile birlikte geriye kalan, entelektüellerin, akademik çevrelerin ve biraz düşünen herkesin reddettiği basit falcılık uygulmaları oldu ne yazık ki. Kitapçılara gittiğinizde birkaç önemli yazar hariç, ismini bilmediğiniz yığınla insanın birbirini kopyalayarak yazdığı tuhaf kitaplar türedi. Astroloji, büyücülük veya sekstroloji kitap raflarında yerini alırken, bir de Amerika’lı, bence dünyanın en iyi astrologlarından olan Susan Miller’ın değerli çalışmalarını kopyalayan ticari kaygılı bir yığın kitap çıktı. Kısacası taklit edilmeye çalışıldı. Aklına bir fikir gelen ve astroloji ile birkaç satır ilgilenen herkes 12 burç, 12 mevsim, güneş ve ay ile ilgili yorumlar yapmaya başladı. Bir de medyumlar var tabii. Hatta bunlar televizyonlarda birbirlerinin saçlarını başlarını yoldular. Para hırsı ve egodan kırılan süslü bayanlar ise, yaptıkları programların reytinglerini artırmak için Astroloji’yi kullandılar. Kısaca bugün hala Türkiye’de bilimsel olup olmadığı tartışılan, aslında tüm dünyada pek çok okulu olan, pek çok üniversitenin bilim kabul ettiği bir sistemi, kadimlerin ilmini bir şekilde sulandırdık. Hep birlikte yıllardır bir sistemin nasıl ticari kaygılar ve bilgisiz insanlar elinde tuhaf ve anlaşılmaz bir boyuta geldiğini görmekteyiz. Bir de tanzimattan beri örnek aldığımız batıya bakalım. Tabii ki orada da balon bir medya ve eğlence ile reyting kaygısı taşıyan programlar var. Ancak yanında, yaşanmışlıklara, bilgiye ve eğitime ciddiyet ile bir bakış ve kanuni yaptırımlar ile gerektiği takdirde de bilgiyi doğru kullanmayanlara cezalar var. Şimdi konunun özünden uzaklaşmayalım. Konumuz Astroloji’nin Türkiye’deki ve Batıdaki şu anki durumu. Batı ülkelerinde modern Astroloji 1900’lü yılların başından itibaren büyük ilerlemeler kaydederek, 1800’lü yılların ortalarında kaybettiği popülaritesini yeniden kazanmıştır. Astroloji pek çok üniversite de okutulmaktadır. Bazı üniversitelerde lisanslı uzun yıllar süren bir eğitim programı olarak verilirken, bazılarında 2 yıllık program dahilinde şekillenmekte, bazı prestijli eğitim kurumlarında ise master ve yüksek eğitim programları olarak astrologlara ihtisas kazandırılmaktadır. Astroloji basit falcılık uygulamaları veya bunların bir derlemesi değildir. Kadim bir ilmi öğrenmeniz için ilk önce ciddi düzeyde matematik, en az amatör düzeyde astronomi bilmeniz, insan psişesinin ve psikolojisinin yapısına dair eğitim almanız ve bunların devamında Astroloji’nin evrensel sembollerini ve kendisine ait özel lisanını da öğrenmeniz gerekir. Batı’daki pek çok Astroloji okulunda üstte saydığımız konuların hepsi ile ilgili eğitimler alırsınız. Okulunuzu bitirdiğinizde bir psikolog olmazsınız fakat psikolojik Astroloji uzmanı olarak hayata katılırsınız. Jungian veya psikolojik Astroloji ile ilgili dünyanın en büyük akademisi Amerika’nın Seattle kentinde bulunan Kepler akademisidir. Kepler akademi yalnızca bir Astroloji üniversitesidir. Astroloji camialarında uzun yıllardan beri eğitim veren, yüzlerce bilimsel yazısı olan ve dünyaca ünlü pek çok bilim adamının da kabul ettiği önemli hocalar, Kepler Akademisi’nde görev yapmaktadır. Kepler Akademisi’nde Astroloji haricinde, sembol sanatı, anagram bilimi ve benzeri farkındalıklı çeşitli uygulamalar öğretilmektedir. Amerika’nın bu en önemli akademisini tanıttıktan sonra Astroloji’nin şu an için dünyada en çok okulu bulunan ikinci ülkesi İngiltere’ye de bakalım. Galler Üniversitesi bünyesindeki, kozmoloji ve astroloji alanında eğitim veren Sophia Center, 4 yıllık formal eğitim veren Londra üniversitesine bağlı LSA (London School of Astrology), tam anlamı ile bağımsız olan, dünyadaki pek çok ödüllü astrologun mezun olduğu, uzaktan eğitim veren 2 yıllık eğitim programlarına sahip Faculty of Astrological Studies gibi saymak ile bitmeyecek enstitü ve okul bulunmaktadır. Bu okullarda incelenen konular arasında kozmobiyoloji, yani kozmosun biyolojik varlıklar üzerindeki etkileri, dolunay günleri cinayetlerin ve kazaların neden arttığı ve kişilik yapımız ile gökyüzü bağlantıları gibi konular yer almaktadır. İngilizce konuşulan ülkelerde bunlar cereyan ederken, iki büyük Alman ekolünden biri olan Rudolf Steiner’ın kurmuş olduğu Gottenheim Antropozofi akademilerinde Astroloji ile ilgili akademik gözlemler ve çalışmalar yapılmaktadır. Bunun haricinde Münih, Berlin ve Köln gibi büyük Alman şehirlerinde, İsviçre’nin Basel ve Avusturya’nın Salzburg ve Viyana gibi kentlerinde de buna benzer akademiler mevcuttur. Moskova üniversitesine bağlı Astroloji akademisi, Pekin ve Şangay’daki Çin Astrolojisi ve Feng Shui akademileri de saymak ile bitmez. Gördüğünüz gibi dünyada Astroloji ile ilgili metodik ve akademik çalışmalar yapan pek çok kurum bulunmaktadır. Pek çok astronom Astroloji’yi araştırmakta, 1940’lardan beri gündemde olan kuantum mekaniğinin ve belirsizlik ilkesi de Newton fiziğinden daha ötede, en azından atom altı parçacık seviyesinde yeni ve farklı bir evren görüşü ortaya koymamız gerektiğini göstermektedir. Bilim, istatistik ve gözlem ile çalışır. Metodiktir ve en önemlisi de evrenseldir. Fakat bilimin henüz tanımlayamadığı evren modeli hakkındaki araştırmalarında, ileriki yıllarda teknoloji ile değil, çeşitli gözlem ve deneyler ile kuracağı yeni hipotez, tez-antitez-sentez üçlüleri ile birlikte şu an için bilim dışı görünen pek çok alanda da bilimsellik öngörülebilir. Ülkemizde ne yazık ki hala basit falcılık uygulamaları olarak anlaşılan Astroloji, ben ve benim gibi Astroloji eğitimini yurt dışında tamamlamış birkaç uzman astrolog tarafından sizlere anlatılmaya çalışılmaktadır. Yazımı, yüzyılımızın dahisi Albert Einstein’ın Astroloji hakkındaki görüşleri ile bitirmek istiyorum. "Astroloji kendi başına bir bilimdir ve aydınlatıcı bir bilgi yığını ihtiva eder. Bana bir sürü şey öğretti, astrolojiye çok şey borçluyum. Jeofizik bulgu, yıldızların ve gezegenlerin yeryüzüyle bağlantılı gücünü gözler önüne seriyor. O halde astroloji de bir ölçüde bu gücü sağlamlaştırıyor demektir. Bu nedenle astroloji insanlığa hayat veren bir iksir gibidir." Albert Einstein Görüşlerinin İngilizce metni ise; “"Astrology is a science in itself and contains an illuminating body of knowledge. It taught me many things and I am greatly indebted to it. Geophysical evidence reveals the power of the stars and planets in relation to the terrestrial. In turn, astrology reinforces this power to some extent. This is why astrology is like a life-giving elixir to mankind."” Uzman Astrolog Oğuzhan Ceyhan
  8. Dr. Carl Gustav Jung'un Astroloji Hakkında Söyledikleri Dr. Carl Gustav Jung'un Astroloji Hakkında Söyledikleri “Göklerdeki yıldızlı kubbe, kozmik yansımanın kapağı açık bir kitabıdır. Buraya, mitolojemler, yani arketipler yansır. Burada, kollektif bilinçsizliğin psikolojisinin iki temel etmeni, astroloji ve simya, elele tutuşurlar. ”- C.G. Jung • Hepimiz belli bir zamanda, belli bir yerde doğarız ve yıllanmış şaraplar gibi, doğduğumuz yıl ve mevsimin niteliklerini taşırız. Astroloji, bundan ötesine karışmaz veya etki alanının daha geniş olduğunu iddia etmez. - C.G.Jung • Astroloji de, I Ching, jeomansi veya benzeri sezgisel bilgi alma metotlarından biridir. Eşzamanlılık, yani anlamlı tesadüf ilkesinin üzerine kuruludur (…) Astroloji, kişinin huy ve davranışlarının tanrılarla simgelendiği ve gezegenler ile Zodyak burçları yoluyla açıklandığı basit bir psikoloji yansımasıdır. - C.G. Jung • Göklerdeki yıldızlı kubbe, kozmik yansımanın kapağı açık bir kitabıdır. Buraya, mitolojemler, yani arketipler yansır. Burada, kollektif bilinçsizliğin psikolojisinin iki temel etmeni, astroloji ve simya, elele tutuşurlar. - C.G. Jung • Astroloji, psikolog için önemlidir çünkü içinde, yansıtıldığını söylediğimiz bir çeşit psikolojik deneyim barındırır. Bundan kastım, psikolojik gerçekleri, burçlar içerisinde bulmakta olduğumuzdur. Bu, ilk başta, psikolojik faktörlerin yıldızlardan kaynaklandığı intibasını doğuruyorsa da, asıl olan, bu faktörler ile yıldızlar arasında bir eşzamanlılık olduğudur. Bunun, insan zihniyle ilgili çalışmalara ışık tutan önemli bir gerçek olduğuna inanıyorum (...) - C.G. Jung, Prof. B.V. Raman’a yazdığı 1947 tarihli mektubundan. • Kişilik, potansiyel olarak kaldığı sürece transandant [bilinç sınırlarını aşan, deneyüstü] olarak tanımlanır. Bilinçsiz olarak kaldığı sürece de, kendi yansımalarını taşıyan şeylerden ayırt edilemez halde bulunmaya devam eder (...) [Kişiliğin kendi yansımalarından kasıt,] dış dünyanın ve kozmosun sembolleridir. Bunlar, kişinin karakterinin Astrolojik bileşenleri yoluyla, insanın makrokozmos olarak algılanmasının psikolojik temelini oluştururlar. - C.G. Jung • Teosofi, Astrologları oldukça etkilemiştir. “Oldukça basit, bu sadece titreşim!” derler (...) Ancak; titreşim nedir? Işık enerjisi, belki de elektrik olduğunu iddia ederlerse, yeterince bilgili değiller demektir. Bizi etkileyen titreşim(ler), hiçbir zaman görülememiştir, işte bu sebepten de sadece bir kelime olarak kalmaktadır. C. G. Jung, 1929 • Modern bilim, Astroloji ile başlar. Eskiden, insanın psikolojik motivasyonlara göre hareket ettiğini değil, yıldızlarının kendisini yönlendiriğini söylerlerdi (...) İlginç olan, astrolojik ve psikolojik gerçeklerin arasında merak uyandıran bir bağ bulunması ve kişinin de, belli bir zamanın karakteristik özelliklerini çıkarım yoluyla bulabilmesidir. Bu durumda, psikolojik motivasyonların, bir şekilde yıldız konumlanmalarıyla bağlantılı olduğu kabul etmek zorundayız. Bunu bir anda açık biçimde göstermek ve insanların gözlemlemesini sağlamak mümkün olmadığından, alışılmamış bir hipotez oluşturmamaız gerekir. Bu hipotez, psişemizin dinamiklerinin yıldızların konumlanmalarıyla veya titreşimlerle alakalı olmadığını öne sürer. Burada önemli olan, zaman fenomenidir (...) Yıldızlar, insanlar tarafından, sadece zamanın işaretleri olarak kullanılmaktadırlar. - C.G. Jung, 1929 • Kollektif bilinçsizlik (...) mitolojik motifler ve ezelde var olan imajlardan oluşur. Bu nedenle de, tüm ulusların mitleri, kollektif bilinçsizliğin yanında yer alırlar. Aslında, mitolojinin tümü, kollektif bilinçsizliğin bir yansıması olarak görülebilir. Bunu en rahat şekilde, gökyüzündeki takımyıldızlara bakıp, aslında karmakarışık olan bu grupların bazı görsel imajların yansıtılması yoluyla organize edildiği gerçeğini dikkate alınca görürüz. Bu, Astrologların bahsettiği “yıldızların etkisi” kavramını açıklamaktadır. Bu etkiler bilinçaltından, yani kollektif bilinçsizliğin içgözleme dayalı algılayışından başka birşey değildir. - C.G. Jung • Eşzamanlılık, nedenselliği, dünya üzerinde olan olaylar ile Astrolojik burçların benzetilmesi yoluyla ele almaz (...) Astroloji’nin ortaya çıkarttıkları, birbirine paralellik gösteren gökyüzü yerleşimleri ve olaylardır ama bunlar, birbirlerinin nedeni ya da sonucu değillerdir (Örneğin, belli bir burç, bir dönemde büyük bir felakete işaret ederken, başka bir zamanda zihinsel dengenin bzoulmasını gösterebilir). (...) Durum ne olursa olsun, Astroloji, tüm sezgisel metotların arasında benzersiz, özel bir yere sahiptir (...) Birçok durumda gözlemlediğim şey, tüm yönleri açık biçimde bilinen bir psikolojik evreye, veya paralel olaya, bir gezegen transitin eşlik etmekte olduğuydu (özellikle de Satürn ve Uranüs’ün etkilendiği transitler). - C. G. Jung • Astroloji’nin, psikolojiye sunabileceği çok şey olduğu ortadadır ama bunların neler olabileceği belirsizdir. Kanımca, Astroloji’nin, psikoloji dalını da kendi alanına dahil etmesi, özellikle de kişiliğin ve bilinçaltının psikolojisine önem vermesi, yine kendi yararına olacaktır. - C.G. Jung • Astroloji fenomenini açıklamak gerçekten de çok zor. “Ya şudur ya da budur,” gibi bir açıklama dahi getirebilecek durumda değilim. İşin içine psikolojik açıklama girdiğinde, sadece bir tane “diğer alternatif”ten söz edilebilir: ya şu ya da bu! Benim için, Astroloji de işte böyle bir konumda. - C.G. Jung, Hans Bender’e yazdığı, 10 Nisan 1958 tarihli mektubundan. • Astroloji’nin hiçbir zaman olmadığı kadar büyüyüp geliştiği bir gerçek. En iyi bilimsel çalışmalardan bile daha çok ilgi gören Astroloji kitapları ve dergileri var. Horoskoplarını çıkartırıp yorumlatan Avrupalı ve Amerikalıların sayısı, yüzbinlerle değil, belki de milyonlarla ifade edilebilir. Astroloji hızlı biçimde gelişen bir sanayidir (...) Eğer toplum nüfusunun bu kadar büyük bir bölümü, bilim ruhunun karşıt ucunda durduğu düşünülen bir alana bu kadar ihtiyaç duyuyorsa, bireylerin kollektif psişelerinde de aynı ölçüde büyük bir psikolojik ihtiyaç var demektir. Zamanımızdaki “bilimsel” şüphecilik ve eleştiriler, kollektif psişenin güçlü ve derinlere kök salmış batıl dürtülerini yersiz biçimde telafi etme girişiminden başka şey değildir. - C.G. Jung, analitik Psikoloji Üzerine İki Yazı kaynak: Astroloji Uzmanı Oğuzhan Ceyhan astrologyanalyst.com
  9. Astrolojinin Temelleri Astroloji'nin Temelleri Astroloji, matematik temellere dayanır ve Astrolojinin matematik temellerinden bugünkü Astronomi doğmuştur. İnsanlar gökyüzüne, yıldızlara ya da gökyüzünde gördükleri her şeye, bunların bireysel ve toplumsal yaşamlarındaki sonuçlarını ve etkilerini görmek için bakmışlardır. Astroloji, tanım olarak, yıldız ve gezegenlerin gökyüzü ekliptik dairesindeki hareketleri ile mevsim döngülerinin belli kurallar ve matematiksel metotlar kullanılarak incelenmesi sonucu ortaya çıkan matematiksel formüllerinin, ülkelerin kültürlerine ve geleneklerine göre değişkenlik kat ederek yorumlanması sanatıdır. Daha yalın bir dille ise Astroloji, makro kozmos içindeki güçlerin (gezegenler, sabit yıldızlar, Ay ve Güneş) mikro kozmos üzerindeki etkilerini inceleyen ilimdir. Astroloji, matematik temellere dayanır ve Astrolojinin matematik temellerinden bugünkü Astronomi doğmuştur. İnsanlar gökyüzüne, yıldızlara ya da gökyüzünde gördükleri her şeye, bunların bireysel ve toplumsal yaşamlarındaki sonuçlarını ve etkilerini görmek için bakmışlardır. Astronomi yıldız ve gezegenlerin niteliklerini, galaksilerin ve toz bulutlarının yapısını incelerken, Astroloji gezegenlerin ve sabit yıldızların senkronik hareketlerinin sosyal yapı ve bireylerin üzerindeki etkilerini incelemiştir. Aslında Astroloji’nin doğuşu, ilkel dönemlerde tarımla uğraşan toplumların mevsimleri ve ekim zamanlarını hesaplamak için Güneş’i, Ay’ı ve Venüs’ü kullanmış olmasına dayanır. Örnek olarak inceleme şansına sahip olduğumuz, dünyanın ilk medeniyetini kuran olan Sümerler’in, Fırat ve Dicle’nin sularıyla bereketli hale gelmiş olan topraklarda şehirlerini kurdukları ve tarım yaptıkları bilinmektedir. Tarihte ilk Sümer şehir devletlerinin, Ay, Venüs ve Güneş’in hareketlerine göre tarım ve hayvancılıkla uğraştıklarını da bilmekteyiz. İlk Astrolojik gözlemler, hayatın gerçeklerini anlama çabasında olan Sümer rahiplerinin Ay ve Güneş tutulmalarını incelemesiyle, Venüs’ün ve Mars’ın hareketlerinin dünyadaki yansımalarının fark edilmesiyle başlamıştır diyebiliriz. Yeryüzünde meydana gelen olayların gezegenlerin ve yıldızların hareketleriyle eşzamanlı olduğunu fark eden rahipler, yıldızların ve gezegenlerin hareketlerini kil tabletler üzerine kaydederek onlardan sonra gelen nesillerin de bu eşzamanlılık olgusu üzerinde çalışmaları konusunda ilk adımları atmışlardır. Sümerlerden yaklaşık bin yıl sonra var olan Asur krallığında ise yıldızlardan ve gezegen hareketlerinden ilk olarak kehanet için yararlanıldığını görmekteyiz. Asur krallarının çoğunlukla danıştıkları kişi bir yıldız bilimci olurdu ve Astroloji, o yıllarda krallar ve rahipler sınıfı haricinde kullanılamayan bir bilimdi. Krallar, tanrılarının yeryüzü temsilcisi olduklarına inandıkları için, onların isteklerini yeryüzünde yerine getirmekle yükümlü olduklarını sanmaktaydılar. Tanrıların ne istedikleri bilgisi ise onlara göre yıldızlarda gizliydi. Bu dönemlerden sonra, Asur ve Akad devletlerini yıkarak talih silsilesinden silen Kalde İmparatorluğu’nda Astroloji, ilk olarak bugünkü anlamında incelenmeye başlandı. İlk ciddi yıldız atlaslarını ve ilk Astrolojik gözlemleri yaptılar. Kaldeliler, Sümerlilerde sayısı 18 olan Zodyak takım yıldızlarının sayısını 12’ye indirmişleridr. Astroloji’nin temeli olan burçlar kuşağını ve Güneş’in hareketlerini ilk olarak yine Kaldeliler incelemişlerdir. Güneş ve Ayın etkilerini, Güneş'in insan egosu üzerindeki etkileşimlerini, bunun yanında da Ayın duygularımız üzerindeki coşturucu tesirlerini ilk olarak yine Kaldeliler‘in incelediklerini görüyoruz. Bugün bile Kaldeliler‘in otuzar derecelik 12 eşit parçaya böldükleri Zodyakları kullanmaktayız. Zodyak takımyıldızlarına Sümer dilinden çevirilerle çeşitli isimler verildiğini de görmekteyiz. İlk bireysel Astrolojik horoskopların oluşturulması ise Persler’in Mezopotamya’yı istila etmeleriyle aynı döneme rastlamaktadır. İnsanların gezegen ve yıldızların devinim ve döngüleriyle ilgilenmeleri neredeyse bütün kıta ve kültürlerde senkronize olarak aynı zamanda başlamıştır. Bunun örneklerini Aztek ve İnka Astrolojisi’nde ve Çinliler’in kadim ezoterik Zodyakları’nda da görebiliriz. İnsanların en eski korkularının ölüm olduğunu bilmekteyiz. Ektikleri tohumlar gibi toprağa gömdükleri ölülerin de bir gün tekrar yaşama dönecekleri konusunda benzer yaklaşımları olan ilksel insan düşünce yapısının, tıpkı uygun zamanda dikilen meyve ağacının verimli olması konusunda geçerli olan, doğru ve uygun anda atılacak adımların verimli olacağı görüşüne sahip olması bizleri şaşırtmamalıdır. Astroloji’nin düşünce sisteminde benmerkezli evren modeli bulunmaktadır. Ayrıca Astroloji, Astronomi’nin bilgisi dünya üzerinde ileri gittikçe insanlar tarafından amaçları dışında algılanmaya başlanmış, bireye ve topluma yardım etme görevi gözardı edilerek Astroloji ve Astronomi’nin evrene bakış açısı tartışmasına dönmüştür. Astroloji, özünde çok doğru saptamalarla müthiş bir kehanet kaynağı olsa da, aslında, bireyin ya da “kahramanın” dünya üzerindeki yolculuğunun “kullanma kılavuzudur”. Eğer doğru bir şifreci, yani yetkin bir Astrolog tarafından okunmazsa, kişi ile hayatı arasında çekişme ve mücadele sebebi olur. Kaynak:Oğuzhan Ceyhan Uzman Astrolog astrologyanalyst.com
  10. Admin şurada bir başlık gönderdi: Beslenme ve Diyet
    Karpuzun faydaları Karpuzun yaz meyveleri arasında serinletici bir etkisi olduğu bilinmektedir.Peki ya faydaları nelerdir?Kansere karşı etkisi olan karpuzun ayrıca,kalp fonksiyonlarına ve kan basıncınada etkisi vardır.%92 si su olan karpuzun 150 gramı besin değeridir.Protein oranı çok fazladır.Antidoksidan fazla olduğundan dolayı doğal şeker oranı fazladır ve enzim içerir.Karpuzun içinde bulundurduğu ''cucurbocitrin'' adlı madde sayesinde böbrek işlevlerini görmeye başlar.Yaz aylarında ,yağ ve kolestörol içermediği için karpuz diyeti yapılabilir. Karpuz içerdiği B1 ve B6 vitaminleri sayesinde kişiye enerji verir. Karpuzun muhteşem bir şeyi vardırki serinletici hissi verir. Boşaltım sisteminede etkisi olan karpuz,terleyerek atılan mineralleri yeniden vücuda almamıza yardımcı olur . Kalp ve tansiyon hastalarının daha fazla tüketmesi gerekir .Çünkü tansiyonu normal düzeye getirir ve kalp hastalıklarında etkilidir. Karpuz göz sağlığı içinde önemlidir.İçerdiği ,Likopen ve mineral sayesinde göz sağlığını korur. çok güzel bir etkisi vardırki bağışıklık sisteminin güçlü olmasında etkilidir. Peki nasıl tüketilmeli? Yemeklerden önce yenmesi gerekir ama yine kişiye kalmış durumdur.
  11. Sağlıklı ve dengeli beslenme ile ilgili bilinmesi gerekenler Sağlık hayatımızda önemli bir yere sahiptir.Bunun içinde kendi yaşam tarzımızda önemli bir yer tutar.Yaşam tarzıyla beraber sağlıklı beslenmede önemli bir konu haline gelmiştir.Sağlıklı olmamız için hayatımızda birkaç değişiklik yapmamız gerekebilir.Mesela, her gün neler yiyip içtiğimize dikkat edersek belki birşeyleri değiştirme imkanımız olur.Dengeli beslenip daha sağlıklı vücuda sahip olabiliriz. Vücudumuza gerekli olan karbonhidrat,protein,vitamin,mineral gibi besin öğelerinden gerekli miktarda almamız gerekir.Pek çok kişi sadece karbonhidrat yada protein alarak büyük hata yapıyor.Burada önemli olan nokta, dengeli bir şekilde beslenmektir. Dengeli beslenmek,bizi sindirim sistemimizi etkileyen pek çok hastalıktan kurtarır.Beslenme sorununa bağlı olarak vücudumuzda mide ekşimesi ,reflü,gastrit gibi bir çok hastalığa sebep olur.Bu hastalıkların nedeni ise,dengesiz beslenmeye karşı kilo alınmasıdır.Düzenli spor yaparak,dengeli beslenerek bu sorunları aşabiliriz.Ayrıca dengeli beslenmek kalp ve damar hastalıkları içinde önemlidir. Sağlıklı beslenmek ruh halimizide etkileyebilir.Psikolojik açıdan yola çıkarsak sağlıklı insanların sorunlarıyla başa çıkma potansiyeli daha yüksektir.Onlar daha enerjik,hayata karşı daha olumludurlar.Yaşam kaliteleride yüksektir bu insanların. Çocukluk dönemine gelirsek bu dönemde çocukların beslenmesi önemli bir yer kaplar.Sağlıklı beslenmeye bağlı olarak çocuğun okuldaki başarısı yükselir. Sonuç olarak yediğimiz besinlere dikkat etmeliyiz,daha çok doğal ürünleri tercih etmeliyiz.Besinleri çok yemenin aksine daha az belli miktarda yememiz gerekir. Sevgi ve Saygılarımla
  12. Admin şurada bir başlık gönderdi: Beslenme ve Diyet
    Balık etinden sucuk ÇOMÜ’de yapılan bir araştırmada, kefal balığının sucuk yapılabileceği belirlendi. İşte balık etinden sucuğun yapılışı… Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nermin Berik, yürüttükleri proje kapsamındaki çalışmalarda iki farklı sucuk formülasyonu kullanıldığını, birinci sucuk grubunun yüzde 100 balık etinden, ikinci grubun ise yüzde 75 balık, yüzde 25 dana etinden oluşturulduğunu, olgunlaştırılan sucukları, tüketicilerin çoğunun tercihi olduğu için yağda kızartma tekniği uygulanarak pişirildiğini söyledi. Daha sonra çiğ ve pişmiş sucukların duyusal ve besin kompozisyonundaki değişimlerin incelendiğini belirten Berik, besin değerlerinde her iki sucuk grubu arasında çok önemli farklılık tespit edilmediğini, kızartılmış sucukların protein ve yağ miktarının, yüzde 100 balık eti içeren sucuklarda, dana eti karıştırılanlara oranla daha yüksek bulunduğunu ifade etti. Berik, duyusal analiz sonucunda ise balık sucuklarının tüketilen kişiler tarafından beğenildiğini ifade ederek, ”Tadan kişiler, balıktan yapılan sucukları hem görsel hem de lezzet bakımından, alışık oldukları kırmızı etlerden üretilenlere benzetip, balığımsı koku ve tat almadıklarını vurguladı. Bu çalışmanın sonucunda kefal balığından tüketicinin alışık olduğu lezzette sucuk üretilebileceğini tespit ettik” dedi. Sağlıklı beslenmek için protein gereksiniminin üçte birinin hayvansal kaynaklı olması gerektiğine işaret eden Berik, şu bilgileri verdi: ”Zengin protein yani temel aminoasitleri yeterince bulunduran, ayrıca mineral madde, vitamin ve çoklu doymamış yağ içeriği su ürünlerinin, özellikle de balıkların insan beslenmesindeki önemini artırmaktadır. Gıdaların hayvansal kaynaklı olması, sağlıklı beslenme gerekliliğini daha önemli hale getirmiş, halkın damak tadına uygun ekonomik ürünler oluşturulması çabalarını artırmıştır. Su ürünleri özellikle denize kıyısı olan ülkelerde farklı şekillerde tüketilirken, Türkiye’de taze tüketim alışkanlığı, işlenmiş ürünlerden fazladır. İşlenmiş ürünlerin çoğu yurt içinde tüketilmeyip, yurt dışına gönderilmektedir. Bunun nedeni ise tüketicinin taze ve işlenmemiş ürünün sağlıklı olduğuna inanması ve damak alışkanlığıdır. Buna bağlı olarak av sezonu dışında halk balık etinden yoksun kalmakta ya da av yasakları delinerek türlerin korunması güçleşmektedir. İşlenmiş su ürünlerinin ülkemizdeki tüketimini artırmak, her mevsim ve her bölgede su ürünü tüketilmesini, balıkların üremesini ve gelecek nesillerin su ürünlerinden yararlanmasını sağlayacaktır. İşlenmiş su ürünlerinde iyi bir planlamayla güvenli, ekonomik ve tüketicinin beklentilerine uygun lezzette ürünler geliştirilmektedir. Tüketimi daha az olan balıklar, farklı işleme teknikleriyle değerlendirilip, severek tüketilen ürünlere dönüştürülebilir. Bu ürünler içinde balık sucuğu ve balık sosisi de yer almaktadır.” Balık etinden sucuk nasıl yapılıyor? Taze olarak temin edilen 5 kilogram ağırlığındaki kefal balıkları iç organları çıkartılıp, temizlendikten sonra fileto haline getirildi. Bu etler kıyma makinesinden geçirildi. Elde edilen kıyma, teknolojiye uygun olarak çeşitli baharatlarla karıştırıldı ve iki grup sucuk hamuru yapıldı. 1. grup sucuk hamuru yüzde 100 balık etinden, 2. grup sucuk hamuru ise yüzde 75 balık eti ile yüzde 25 dana eti karışımından elde edildi. Sucuk hamurları mayalanmaları için 24 saat süreyle 4 derece sıcaklıkta muhafaza edildi. Mayalanan sucuk hamurları, 36 kalibre yapay (kollajen) sucuk kılıflarına dolduruldu. Dolumu sonrası sucuklar, nem, sıcaklık ve hava akımı kontrollü şartlar altında 6 gün boyunca olgunlaştırıldı ve daha sonra kızartılarak duyusal ve besin kompozisyonu analizleri gerçekleştirildi. Kaynak: Lezzetyolu
  13. Admin şurada bir başlık gönderdi: Beslenme ve Diyet
    Balık Nasıl Temizlenir? Balığı sol avucunuzun içine alıp sağ elinizin işaret ve baş parmağı vasıtasıyla balığın kafasını kopararak ve sonra baş parmağınızı karnına sokup yararak temizleyebilirsiniz. Bu işlem için karnını yardığınız parmağınızı hiç çıkarmadan kuyruğa kadar yürütmek ve sonra kılçığı ileri geri hafifce oynatıp yumuşak hareketlerle yerinden çıkarmak gerekir. Bu balıklar küçük olduğu için filetoları genelde birbirinden ayırmaya gerek yoktur. Filetoları açık veya kapanmış olarak kullanabilirsiniz. Bunun istisnaları ile filetonun ne şekilde kullanılacağı yemek tariflerinde belirtilmiştir. Sardalya pullu balık olmakla birlikte yine aynı yöntemle ayıklanır. Ancak ayıklamadan önce parmaklarınızla pullarını kazıyabilirsiniz. Bu işlem için bıçak kullanmaya gerek yoktur, çünkü pullar iri ve yumuşak olduğu için parmak temasıyla yerlerinden ayrılırlar. Orta Büyüklükte ve Pulsuz Balıklar: Uskumra, kolyos, istavrit, çinekop gibi orta büyüklükte ve pulsuz balıklar ise bıçak yardımıyla temizlenmelidir. Anüs üzerine bıçakla küçük bir kesik attktan sonra balığın karnı yarılarak iç organları dışrı çıkarılarak karnı temizlenir. Bu arada solungaçlarının da koparılarak çıkarılması gereklidir. Temizlenmiş balığın içi ve başı bol su ile iyice yıkanmalı ve karın çevresindeki siyah zarlar ile kan pıhtıları bıçak ucuyla iyice temizlenmelidir. ¼br> Palamut, torik gibi balıkların karnını tamamen yarmak gerekmez. Anüsün üzerine atacağınız derince bir bıçak kesiğiyle bağırsakların vücuttan ayrılması sağlanır. Karın az yarılarak bıçak ucuyla iç organların tamamı dışarı alınır. Palamut ve torik gibi balıkları iki şekilde doğrayabilirsiniz; dilimlemek veya fileto çıkarmak. Eğer tava veya yahni yapacaksanız balığı 1 parmak (2 ila 2.5 santim) kalınlığında dilimler halinde kesebilirsiniz. Fırın balık için fileto çıkarılması daha iyi olur. Fileto çıkarmak için balığın kuyruk kısmından başlayıp kılçık paralelinde balığı ikiye ayırmak gerekir. Palamut ve toriğin baş kısmında fazla bir şey olmadığından kuyruğu ile birlikte kesip atabilirsiniz. Eğer bu balıklardan lakerda yapacaksanız dilimlerin kalınlığı iki misli yani asgari 4 santim olmalıdır. Lakerda için balık temizlenmesi özel itina ve işlem gerektirir, bunun için ilgili bahise bakmanız tavsiye olunur. Çingene palamutu, uskumru ve kolyoz gibi balıklar yeterince büyük olmadıklarından dilimleme veya filetolama yapılmaz. Ancak çingene palamutları karnı tamamen yarılarak, sırt derisi kesilmeksizin iki yana açılabilir. Pullu Balıklar: Pullu balıkların ise önce pullarının kazınması gerekir. Bu işlem için balığı yatırıp kuyruğundan tutarak bıçağı her iki yanına birkaç defa sürtmek gerekir. Balığın derisinin ve etlerinin zedelenmemesi, balığın kesilmemesi için bıçağı dik tutmak gerekir. İç organlarının temizlenmesi aynen palamutta olduğu gibidir. Balık büyüklüğüne ve yapılacak yemeğe göre bütün bırakılır veya fileto çıkarılır. Pilaki yapılması düşünülüyorsa kalın dilimlere bölebilirsiniz. Lüfer büyüklüğüne göre, kofana ise mutlaka fileto yapılmalıdır. Sarı kanat ise lüferin küçüğü olduğundan iki tarafı boyunca bıçakla çizilerek bütün bırakılır. Çinekopu ise çizmeye dahi gerek yoktur. Lüfer, çinekop, sarıkanat, kofana, levrek, çipura ve özellikle çorbaya uygun kırlangıç, öksüz, adabeyi ve iskorpit gibi balıkların kafaları koparılmaz. Özellikle ilk gruptaki balıkların yanak ve beyinleri çok lezzetlidir. Tulum Çıkarma: Bazı pullu veya pulsuz balıkların derisi oldukça kalındır. Örneğin sinarit veya dil balığı gibi. Bu balıkların derisini komple çıkarabilirsiniz. Bu işleme tulum çıkartma denir. Bu durumda bıçağınızın ucunu kuyruk kısmından derinin altına sokup biraz ayırmak ve sonra oradan tutp yavaş yavaş yukarı doğru çekmek gerekir. Gerekirse arada bıçağınızla tulum çıkartmaya yardım edebilirsiniz. Bu işlemlerden sonra bolca akan kan temizlenmelidir. Pullu balıkların temizlenmesinde pullar etrafa saçılır ve eğer bu işlemi mutfağınızda yapıyorsanız etrafı batırır. Bu nedenle balıkçıda temizletmeyi tercih etmeniz önerilir.
  14. Sağlıklı Yaşam Ekolojik Beslenme Şimdilerde organik yiyecekler hayli gündemde. Yediğiniz meyve ve sebzelerin yetiştiği tarlaları, ürünlerin katkısız olup olmadığını biliyor musunuz? Son iki senede organik gıda sektörü büyük bir patlama yaşadı. Gazetelerin manşetlerinde gıda sektöründe söz sahibi firmaların ürettiği ürünlerin sağlıklı olup olmadığı tartışıldı. Özellikle yurt dışında organik ürünler rağbet görmeye başladı. Her geçen gün, sağlıklı yaşam ve organik gıda insanların hayatında daha fazla önem kazanıyor. fiimdi bazı soruların cevaplarını alarak organik gıdayı anlamamız mümkün. Organik gıdanın gerçek anlamı nedir? Organik gıda, sebze, meyve gibi ürünlerin yetiştirilmesinde ve işlenmesinde yapay ilaçların, hormonların, antibiyotiklerin koruyucu ve renklendiricilerin, ambalajların da dahil olmak üzere kimyasal maddelerin kullanılmadığı gıdalardır. Organik gıda üretimi oldukça zahmetli ve zorlu bir süreçtir. Dünya standartlarında bir çiftçinin tarlasında, organik gıda üretimine başlayabilmesi için beş yıl tarım ilaçları ve çeşitli kimyasallardan arındırması gerekmektedir. Bu oran ülkelerin belirledikleri asgari oranlara göre değişim göstermektedir. Organik gıdalar dahamı besleyici? Organik tarım teknikleriyle hazırlanmış gıdalar, diğer gıdalara oranla daha besleyicidir. Yetiştirilmesinden paketlenmesine kadar geçen süre boyunca kimyasal etkilere maruz kalmamış olması dolayısıyla, kimyasal maddeler içeren gıdalara göre daha sağlıklı olduğu bilinmektedir. Örneğin; organik tekniklerle üretilmiş bir portakaldaki C-vitamini seviyesi kimyasal bileşenlerle karışmadığı için daha fazladır. Organik gıdaların üzerlerinde kimyasal maddeler olmadığı için, diğerlerine oranla bir kere yıkanması yeterlidir. Meyve, sebze, et, süt, yumurta ve organik yöntemlerle üretilmiş tüm besinler belirlenmiş Şimdilerde standartlara uygun doğal haliyle piyasaya sunulmaktadır. Organik tarım nasıl yapılır? Avrupa ülkelerinde son beş senelik zaman dilimi içerisinde organik tarım, pazarda büyük pay sahibi olmuştur. Organik tarım ürünleri her ülkenin kendi bünyesinde belirlediği yetkili kamu kuruluşları veya yetkili sivil toplum örgütleri tarafından tüketici hakları düşünülerek koruma altına alınmaktadır. Üreticinin yetkili kurumlara başvurduktan sonra belirlenmiş standartlara uygun, denetimlere açık şekilde tarlasında kimyevi ilaçlar, kimyevi gübre, hormon, antibiyotik kullanmaması, paketlenmede de parlatıcı ve renklendirici gibi maddelerinde kullanılmaması gerekmektedir. Bu koşulları sağlayan üretici organik gıda sertifikası almaya hak kazanır. Organik çikolata, yer fıstığı veya kahveyi seçtiğinizde hem kendinizi hem de çevrenizi zararlı böcek ilaçlarından korumuş oluyorsunuz. Organik maş fasulyesi, mısır satın aldığınızda genetiğiyle oynanmış yiyecekleri tercih etmemişsiniz demektir. Satışa sunulmuş organik gıdalar neden daha pahalıdır? Organik gıda ürünlerinin pahalı olmasının birkaç sebebi vardır. Üretimde zorlu koşulların yerine getirilmesi için harcanan çaba bunların başında gelir. Fakat sevindirici bir gelişmedir ki, her geçen gün organik gıda sektörü bilinçli tüketiciler sayesinde pazarda daha geniş yer bulmaktadır. Organik tarım küçük tarlalarda yapıldığı ve maliyetinin çok yüksek olması dolayısıyla, geniş üretim sahasına yayayılmış kimyasal yöntemlerle tarım yapan üreticilerle boy ölçüşememektedir. Son on yıllık zaman dilimi içerisinde Avrupa ülkelerinde doğala dönüş bilinci oldukça hızlı yayılmaya başladı. Ülkemizde de sağlıklı yaşam giderek önem kazanıyor. Organik ürünler, gıdalar ve ekolojik yaşamla ilgilenenler için birçok alternatifin bulunduğu adresleri bu ay sizin için araştırdık. kaynak: lezzet.com.tr
  15. Mükemmel lahmacunun peşinde Sokak lezzeti kâşifleri İstanbul Eats ekibi Kadıköy'den Arnavutköy'e, Fatih'ten Tophane'ye şehri gezdi, onlarca lahmacunu denedi. Karşınızda kentin en iyi beş adresi KİLİS USULÜ DE VAR ANTEP USULÜ DE 1953’te Kilis’ten İstanbul’a yerleşen Mehmet Satman, rivayete göre Sirkeci’de İstanbul’un ilk lahmacuncusunu açıyor. 1980’lerin başında ise Fatih’teki Yavuz Selim Mahallesi’nin arka sokaklarında gizlenmiş bu minik dükkana, ‘Öz Kilis’e taşıyor fırınını… Öz Kilis’in kebabını bilen bilir. Ama buradan lahmacun yemeden ayrılmak hayatınızın hatası olabilir. Fırından iki çeşit özel lahmacun çıkıyor: Biri Kilis usulü, ceviz ve soğanlı. Antep usulünü ise taze sarmısağın verdiği yeşil renginden ayırt edebilirsiniz. Pek çok yerde yediğimiz lahmacunlar salça ve kıyma ağırlıklıyken Öz Kilis’inkinde bol taze maydanoz lezzeti var. Hamuru da kağıt gibi ince ve çıtır çıtır. Dana kıyma, Afyon’dan geliyor. Taze sarmısak da sezon bitene kadar Kilis’ten. Lahmacunlarımız ve bakır sürahide gelen soğuk ayran eşliğinde dünya daha güzel görünüyor. Tül perdeleri, beyaz örtülü tahta masaları ile hafta içi günlerde gayet sakin ve mütevazı görünen bu lokantaya bir de hafta sonu gidin! Cumartesi ve pazar günleri saat 15.30’dan sonra masa bulmak için sıra beklemek Allah’ın emri. Adres: Bedrettin Simavi Sok. No: 5 Fatih Telefon: 0212 523 44 57 HEM ÇITIR HEM YUMUŞAK Tophane’deki bu ufacık, derme çatma kebapçının sahibi İsmail Bey, dükkana her girdiğimizde kararmış taş fırınının başında, üzerinde una bulanmış önlüğü, yüzünde kocaman gülümsemesi ile karşılar bizi. İsmail Bey kebap ve tavuk şiş de yapar, ama bize sorarsanız en sevdiği şey lahmacun hamurundan bir top koparıp mermerin üzerinde incecik açmaktır. Hamurun üzerine kıyma, domates, soğan, kırmızıbiber salçası ve çeşitli baharatlardan oluşan karışımı yaydıktan sonra uzun küreğiyle ocağın içine gönderir. Fırından dumanları tüterek çıkan lahmacun, aynı anda hem acı hem mayhoş, hem sıcak hem soğuk, hem çıtır hem de yumuşaktır. İsmail Kebapçısı’nın etrafındaki sokaklar lahmacuncu kaynar aslında. Peki İsmail Bey’in lahmacunu neden en lezzetlisi? Bu soruyu bir gün kendisine sorduğumuzda, gözleri ışıl ışıl parlayarak “Ben hep pozitif düşünürüm!” demişti. Lahmacunu hakkında ‘pozitif’ düşüncelere sahip grubun kalabalık olduğu aşikar: Restoranın gerçek müşteri kitlesi, ne yedikleri-ve karşılığında ne ödedikleri-konusunda oldukça seçici olan bölge esnafı. Öğle saatlerinde İsmail Bey, motorcu çocuğun müşterilere götürdüğü, üzerinde dumanı tüterken paketlenen lahmacunları zar zor yetiştiriyor. Adres: Boğazkesen Cad. No: 15 Tophane Telefon: 0212 244 11 78 HER GÜN 500 ADET Arnavutköy’ün şaşaasından uzak bir sokak arasına gizlenmiş bu ufacık kebapçının üç-beş masalı bir yemek salonu ve oldukça revaçta bir eve sipariş servisi var. Ocak başındaki yorgun adam İbrahim Usta, küreğinden her gün en az 500 lahmacun geçtiğini söylüyor. Fıstık’ın mönüsünde Adana, Urfa ve tavuk şiş gibi kebap çeşitleri de var ama asıl keramet lahmacunda. Yanında bir de bardak soğuk şalgam suyuyla mideye indirilmesi farz olan ‘Fıstık’ lahmacun, öğle yemeğinden akşam yemeğine ya da akşam yemeğinden kahvaltıya geçiş için ideal ara öğün. Ne de olsa İbrahim Usta’nın fırını gece yarısına kadar yanıyor. Adres: 1. Cad. No: 40 Arnavutköy Telefon: 0212 263 58 84 EN İYİ İKİ: BORSAM TAŞ FIRIN LAHMACUN VE HALİL LAHMACUN İstanbul’un en iyi lahmacuncusunu seçmeye karar verdiğimizde yolumuzun Anadolu yakasına düşeceğini doğrusu hiç tahmin etmezdik. Gelin görün ki yediğimiz en lezzetli iki lahmacunu da Kadıköy’de, birbirine yürüyüş mesafesinde iki dükkanda tattık. İlk durağımız Halil Lahmacun. Urfa doğumlu Halil Dörtok, İstanbul’da 28 sene terzilik yaptıktan sonra, 1980’de Kadıköy Çarşı içinde mütevazı bir dükkanda sadece lahmacun ve peynirli pide yapan bir yer açıyor. Terzilikten gelme bir titizlikle çalışan Halil Usta, yağsız dana kıyması ve kaliteli malzemeyle fark yaratıyor, ünü kısa sürede yayılıyor. Halil Usta’nın vefatından sonra oğlu Fuat geçiyor odun fırınının başına. Bir çarşamba öğle vakti dolup taşan mekana bakılırsa, kimse durumdan şikayetçi değil. Şikayet ne kelime? Aldığımız notlarda ‘çıtır’ kelimesinin altı çizilmiş, bir de ‘muhteşem’in. Bu lahmacunun kıyması gerçekten çok hafif. İlk lokmamızda, limon ve maydanoza gerek bile kalmadan taze, körpe bir sebze lezzeti alıyoruz. Adres: Güneşlibahçe Sok. No: 26/A Kadıköy Telefon: 0216 337 01 23 Sırada üç şubeli Borsam Lahmacun var. Aslında çok şubeli yerlere pek itibar etmeyiz, hele ki söz konusu lahmacun gibi ustanın eline bakan bir işse. Borsam’ın balık pazarındaki şubesinde çok lezzetli lahmacunlar yediğimizi hatırlıyoruz ama mükemmel lahmacunun peşinde istihbarat toplarken birkaç kişi Serasker Sokak’taki şubeyi tavsiye edince bunu efsanevi bir ustanın varlığına yorup yola koyuluyoruz. Bir usta ve iki kalfa, gürül gürül yanan taş fırının başında. Dumanları tüterek çıkan lahmacun, yer yer esmerleşmiş, üstü de nar gibi kızarmış… Bon Appétit dergisinin kapağını süsleyecek kadar iştah açıcı görünüyor. İçine bir öbek maydanoz atıp sarıyor, paylaşmak için ikiye bölerken farkını anlıyoruz: Halil’in çıtır lahmacunu bölünürken neredeyse elimizde parçalanıyor. Oysa Borsam’ınki, önce şöyle bir çatırdıyor, sonraysa yumuşacık, sıcak malzemesi dumanlar çıkarak ikiye ayrılıyor. En alt tabakada ise gevrek hamuru yatıyor. Birkaç milim inceliğinde bir hamur, fırında pişerken nasıl da böyle üç ayrı karaktere bürünüyor? İşte gerçek bir lahmacunun büyüsü! Borsam, bizce İstanbul’un en iyi lahmacunu. Görevimiz sonlanmıştır! Adres: Bahariye Cad. Serasker Sok. No: 78 Kadıköy Telefon: 0216 349 43 23 DERLEYEN: ELİF İNCE
  16. Hangi Çorba Neye İyi Geliyor? Sofralarımızdan hiç eksik olmayan, Türk mutfağının başlıca yemeklerinden çorbalar, kansere, sindirime, kolesterole ve bunun gibi binbir derde çare olduğunu biliyor musunuz? Sabah'ın haberine göre; İşte sofraların sultanı çorbaların faydaları... Domates Çorbası Domatesin enerji değeri (kalorisi) azdır. Bir orta boy domatesle en fazla 25-30 kalori alırsınız. Domates ve domates ürünlerinin kilo yönetimini kolaylaştırmasının bir nedeni de budur. * Domates lif zenginibir besindir. Lif bakımından zengin beslenme; kolesterol kan şekerine destek olur. * Kan basıncını azaltır. * Kansere karşı korur. * Kilo yönetimini kolaylaştırır. * Kansızlıkla mücadelede yardımcıdır. Tarhana Çorbası Geleneksel lezzetlerimizden tarhana, hem besleyici özelliği hem de içerdiği protein, vitamin ve minerallerle sağlık deposu... * Bitkisel ve hayvansal hammaddelerin birlikte işlenmesi ile elde edilen, sindirimi kolay, besleyici değeri yüksek, iştah açıcı ve bağırsak florasını düzenleyici özellikleri olan bu ürünümüzün özgün nitelikleri korunmalı. Hijyenik şartlarda üretilen tarhana tüketiminin artması gerekiyor. * Besleyici bileşimi yanında, iştah açıcı özelliği ile, bebek ve çocuklara, nekahat dönemindeki hastalarla, halsiz ve zayıf insanlara güç kazandırıcı, iyileştirici ve besleyici olarak da tarhana veriliyor. Mercimek Çorbası Mercimek Kırmızı tanelileriyle yapılan çorbasını severek içtiğimiz; yeşil taneleriyle hazırlanan salata yemek ve köftesini aaaifle yediğimiz doğal protein kaynağı Mercimek bitkisi Baklagiller’dendir. Yukarıda görüldüğü gibi yüksek oranlı besin değerleri olan mercimek bu özelliğinin yanı sıra; * Kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürür: Böylece kalp krizi geçirme rizikosunu azaltır; kalp dostu bir besin olduğunu kanıtlar. * Yüksek oranda lif içermesi nedeniyle mercimek şeker hastaları için değerli bir besindir: Çünkü insülin ve kan şekerini düşürür. * Yüksek lif içeriğiyle pekliğe iyi gelir ve kalın bağırsakların çalışmasını düzene sokar. Hemoroit ve diğer kalın bağırsak sorunlarında iyileştirici etkiler yapar. * Mercimek içerdiği yüksek orandaki demir ve folik asit nedeniyle kansızlığı önler. * Zengin potasyum içermesi nedeniyle yüksek tansiyonu düşürücü etkiler yapar. * Mercimek içerdiği maddelerle bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır. * Mercimek çorbası içtiğinizde kuru baklagil tüketmiş olur ve posa alımınızı da artırmış olursunuz. Ezogelin Çorbası Mercimek çorbasından pek farkı olmayan Ezogelin çorbası, soğuk kış günlerinin en güzel çorbası... * Besin değeri oldukça yüksek olan mercimek vücuda ve zihne güç verir. * Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. * Gözlere de yararlıdır. * Mercimeğin kalori değeri de yüksektir. Yayla Çorbası İçerisinde bolca bulunan yoğurt sayesinde vitamin kaynağı olan Yayla Çorbasının faydalarını saymakla bitmez. İşte bunlardan birkaçı; * Yoğurt yüksek kolesterol ve diyabet hastaları için oldukça faydalıdır. Kötü kolesterolü düşürür, iyi kolesterolü yükseltir ve yağların harcanmasını kolaylaştırarak şişmanlamayı önler. Karın bölgesindeki fazla kilolardan kurtulmak isteyenler için yoğurt ideal bir besindir. * Japonya’da yapılan araştırmalar, şekersiz yoğurdun nefes kokusunu giderdiğini, diş taşı ve diş eti iltihaplarını doğal yollardan önlediğini ortaya koydu. Araştırma kapsamında 6 hafta boyunca günde bir porsiyon yoğurt yiyenlerin yüzde 80’inde nefes kokusuna yol açan hidrojen sülfit düzeyinin düştüğünü belirten Japon bilim adamları, yoğurdun içeriğindeki maddelerin bu rahatsızlıkları önlediğini vurguladı. * Yoğurt bağışıklık sistemini güçlendirdirir. Bu özelliği nedeniyle yoğurt vücudu kanserden, mide ve bağırsak hastalıklarından, mide, kolon ve ince bağırsak kanserlerine kadar birçok hastalıktan korur. * Yoğurt, bağırsaklarda bulunan tehlikeli ve zararlı mikropların yaşamasını engeller ve sindirimi kolaylaştırır. Vücutta kendi kendine sindirilen tek gıda yoğurttur. * Yoğurt tüberküloz hastalığına karşı doğal bir antibiyotik etkisi gösterir. Stres, alkol, kolalı ve karbonatlı içeceklerle zarar gören sindirim sistemini korur. * Yoğurt karbonhidrat, protein, yağ, vitamin, kalsiyum ve fosfordan oldukça zengin bir besindir. kaynak: foodinlife.com.tr
  17. Evde Gıda Güvenliğini Sağlamanın Temel Kuralları Gıdayı ele alma, pişirme ve depolamada güvenliği sağlamak, gıda kaynaklı hastalıkları önlemek için gereklidir. Görünmeyen, kokmayan yada tadı kötü gelmeyen bakteriler hastalığa yol açabilir. Gıda hazırlamanın her aşamasında güvenliği sağlamak için aşağıdaki 4 temel nokta uygulanmalıdır: Temizle – elleri ve yüzeyleri yıka Ayır – çapraz bulaşmaya yol açmaması için Pişir – uygun sıcaklıkta pişir Soğut – derhal buzdolabına koy Alışveriş Bozulmayan gıdaları aldıktan sonra dolapta bulunan yada donmuş gıdaları alınız. Parçalanmış ve akıtan paketlerdeki et ve tavuk ürünlerini almayınız. Son kullanma tarihi geçmiş gıdaları satın almayınız. Saklama Kolay bozulabilecek gıdaları en geç 2 saat içinde tekrar buzdolabına koymalısınız. Eğer gıdanın sıcaklığı 32°C nin üstündeyse, 1 saat içinde tekrar buzdolabına koymalısınız. Buzdolabınızın ve dondurucunun sıcaklığını uygun bir termometre ile doğrulayınız. Buzdolabı 4°C ve altında; dondurucu -18°C de çalıştırılmalıdır. Çoğu gıda kaynaklı hastalık yapan bakteri 4 °C de(güvenli buzdolabı sıcaklığı) yavaş bi şekilde çoğalır. -18C dondurucu soğukluğunda ise bakteriyel çoğalma durur. Taze tavuk, balık, et, kıymayı 2 gün içinde; diğer sığır eti, dana eti, kuzu etini ise 3-5 gün içinde ya dondurun yada pişiriniz. Et sularının diğer gıdalara bulaşmaması için et ve tavuk gibi kolay bozulabilen gıdaların uygun bi şekilde sarılarak paketlenmesi gerekir. Et ve tavuk orjinal paketinde dondurulduğunda kalitesinin bozulmaması için, paketin tekrar folya yada plastik paketle sarılması önerilir. Genelde, domates, greyfurt, ananas gibi yüksek asitlikteki konserveler 12-18 ay saklanabilir. Et, tavuk, balık ve çoğu sebze gibi düşük asitlikteki konserveler 2-5 yıl arasında saklanabilir. Konserveler serin, temiz ve kuru alanlarda saklanmalıdır. Çöküntü, çatlak, kapakta şişme gibi durumlar varsa konserveler çöpe atılmalıdır. Hazırlama Gıdaları ellemeden önce ve sonra, mutlaka ellerinizi ılık su ve sabunla 20 saniye yıkayınız. Çapraz bulaşıyı engelleyiniz. Çiğ et, tavuk ve balıkları diğer gıdalardan uzak tutunuz Çiğ eti kestikten sonra, bıçağı, kesme tahtasını, kabı ve mutfak tezgahını sıcak sabunlu su ile yıkayınız. Kesme tahtası, kabı ve mutfak tezgahını, 4 lt su ve bir çorba kaşığı unscented, sıvı klorlu ağartıcı solusyonu kullanılarak sanite ediniz. Et ve tavuk, kapaklı bi kap içinde buzdolabında marinate edilmelidir. Çözülme Buzdolabı: Buzdolabı yavaş ve güvenli çözülme sağlar. Çözülen et ve tavuğun suyunun diğer gıdalara damlamadığından emin olunuz. Soğuk su: Daha hızlı çözülme için, gıdayı sızdırmaz plastik poşete koyarak, soğuk su içine daldırınız. Her 30 dakikada suyu değiştiriniz. Çözülmenin ardından hemen pişiriniz. Mikrodalga: Mikrodalgada çözdürdükten sonra, et ve tavuğu hemen pişiriniz. Pişirme Kuşbaşı, kavurma ve pirzola yapılan sığır eti, dana eti, kuzu etini 71°C de pişiriniz. Dövülmüş et ve kıymayı 71°C de pişiriniz. Bütün kümes hayvanları pişirilirken, minimum 74°C iç sıcaklığa ulaşmalıdır. Ürün Tür İç sıcaklığı (°C) Sığır ve dana eti Çekilmiş, dövülmüş 71 Biftek ve rosto 71 Az pişmiş Biftek ve rosto 63 Tavuk ve hindi Göğüs 74 Çekilmiş, dövülmüş 74 Yumurta Her türlü 71 Balık ve deniz ürünleri Her türlü 63 Kuzu eti Çekilmiş, dövülmüş 71 Biftek ve rosto 71 Az pişmiş Biftek ve rosto 63 Artan yemekler Her türlü 74 Sunum Sıcak gıdalar 60°C veya daha yüksek sıcaklıkta tutulmalıdır. Soğuk gıdalar 4°C veya daha düşük sıcaklıkta tutulmalıdır. Gıdalar açık büfe sunulduğunda, gıdaları sıcak tutmak için alttan ısıtmalı kap (chafing), yavaş ocak ve ısıtma tablası kullanınız. Soğuk tutmak için ise, buz dolu bir çukur kab içine oturtarak servis yapınız. Kolay bozulabilen gıdalar oda sıcaklığında 2 saatten fazla bekletilmemelidir (Eğer odanın sıcaklığı 32°C nin üstündeyse, 1 saat). Artanlar 2 saatten fazla oda sıcaklığında kalan yiyecekleri çöpe dökünüz. (Eğer odanın sıcaklığı 32°C nin üstündeyse, 1 saat). Gıdaları saklama kabı içine koyunuz ve hemen buzdolabına kaldırınız yada hızlı soğutma için dondurucuya koyunuz. Artan pişmiş yiyecekleri 4 gün içine tüketiniz. Tekrar dondurma Buzdolabında buzları çözülen et ve kümes hayvanları pişirilmeden önce veya sonra tekrar dondurulabilir. Eğer diğer yöntemler ile çözülmüşlerse, tekrar dondurmadan önce pişirilmelidir. Kaynak: gidadaguven.com
  18. Ucuz ve Sağlıklı Beslenmenin Yolları Sağlığınız yaşamınızın en önemli parçasıdır. Sağlıklı olmak için zengin olmanız gerekmiyor. Kendinize birkaç dakika zaman ayırın ve neler yediğinizi düşünün. Usta seçimler yaparak az parayla sağlıklı bir şekilde beslenebilirsiniz: İşte az parayla sağlıklı beslenmenin yolları: -Yemeğinizi bir tabak kahverengi pirinç, kuru fasulye ya da sebze yemeği ile sınırlandırın. Bunlar hazır fast-food tarzı yemeklerden daha ucuzdur. Birçok insan pirinç ile fasulyenin proteinle dolu olduğunu bilmiyor. -Eğer taze sebze yönünden pek sıkıntı yok fakat yine de alamıyorsanız, ıspanak, bezelye gibi dondurulmuş yemekler satın alabilirsiniz. -Zamanınız yok veya yemek yapma imkanınız yoksa, fast-food zincirlerinin besin değeri tablolarını inceleyin. Buralarda da ilginç salatalar, meyveler ve tam tahıllı alternatifler bulabilirsiniz. -Sağlıklı bir seçenek bulamazsanız, porsiyon miktarınızı küçültün. -Doyduğunuz anda yemeği bırakın. Az yemek yemeğe alışırsanız, ne yerseniz yiyin yemeğin tadına varırsınız. Genellikle insanlar önlerine konan her şeyi yerler. Bir kez tabağınızdaki yemeğin yarısını yemeyi deneyin. İştahınızın bastırıldığını ve doyduğunuzu fark edeceksiniz.. Kaynak: Gazetegida.com
  19. Mutlu ve Sakin Yaşantı İçin Hangi Besinler Tüketilmeli? Bilim adamları gıdalarla depresyon arasındaki ilişkiyi araştırdı ve karbonhidratlı yiyeceklerin ruh halini etkilediğini vurguladı. Yiyecekler ve ruh sağlığı arasındaki ilişkiyi araştıran bilim adamları mutlu ve sakin yaşantı için hangi besini önerdi? Bilim adamları gıdalarla depresyon arasındaki ilişkiyi araştırdı. Buna göre yetersiz besin alımı, besin alerjileri, sosyal, psikolojik ya da fizyolojik travmalar, vücuttaki bazı dengelerin bozulmasına yol açıyor. Sonuçta bu da, davranışlarımızı olumsuz bir şekilde etkiliyor. Beslenme dışında düşünce ve inançlarımız da, ruh halimizi etkiliyor. Cosmopolitan dergisi, depresyondan korunmak için neler yememiz gerektiğini araştırdı. Proteinin, folik asitin ve karbonhidratın vücut için yararlarını açıkladı. UYKU İÇİN PROTEİN Proteinler sindirim sırasında aminoasitlere parçalanırlar. Bu aminoasitler bizim uyanık kalmamıza ve enerjimizi artırıp verimli kullanmamıza neden olur. Proteini yüksek gıdaların başında balık, et, yumurta ve kümes hayvanları gelir. Yeterli oranda aminoasit alınmaması depresyona, konsantrasyon kaybına, hormon dengesizliklerin ve uyku bozukluklarına yol açabilir. SEROTONİN HUZURU Folik asit azlığının depresyona neden olduğu klinik araştırmalar sonuca ortaya çıkmış. Çünkü folik asitin az tüketilmesi beyinde serotonin hormonunun azalmasına neden olur. Yani kişi kendisini mutsuz hisseder. İşte bu nedenle depresyondan korunmanın yolu, günde bir kap pişmiş ıspanak ya da bir bardak portakal suyu içmek olabilir. KARBONHİDRAT SAKİNLEŞTİRİR Karbonhidratlar, kan akışını hızlandıran etkiye sahiptir. Bizim sakin kalmamıza yardım eder. Araştırmalar sonucunda iki hafta süresince diyete maruz kalarak karbonhidrat alımını azaltan insanlarda, diyet sonrası depresyona girme tehlikelerinin arttığı ortaya çıkmıştır. Karbonhidrat içeren yiyecekler arasında; ekmek, makarna, pirinç, meyve ve tahıllar ilk akla gelenler...
  20. Admin şurada bir başlık gönderdi: Beslenme ve Diyet
    Şimdi Nar Zamanı! Kabuğu da yararlı, taneleri de... Kış mevsiminin tercih edilen meyvelerinden narın yararları saymakla bitmiyor. Kaynatılmış nar kabuğunun boğaz ağrısına iyi gelmesi, bunlardan sadece biri. Narın meyve, meyve kabuğu, dal ve kök kabuklarının farklı içerikler ve farklı kullanım alanları bulunuyor. Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, bu nedenle narın hangi kısmının kullanıldığının önemli olduğunu söylüyor. Prof. Yeşilada, ishalden, damar sertliğine, menopozdan boğaz enfeksiyonlarına kadar bir çok hastalıkta olumlu etkileri bulunan narın farmakolojik özellikleri ve yararları hakkında şu bilgileri veriyor: “Meyve suyu yüksek antosiyanin türevi içeriğine bağlı olarak kuvvetli antioksidan etkili ve özellikle kalp ve dolaşım sistemi işlevleri üzerinde etkinliği dikkat çekiyor. Meyvelerinin kabukları ise gallotanen tipi polifenolik bileşikler bakımından zengindir. Yapılan bilimsel çalışmalar, bağırsak enfeksiyonlarına ve boğaz enfeksiyonlarına yol açan mikroorganizmalar üzerinde etkili olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle, nar meyvesi kabukları bağırsaklarda hem ishale yol açan mikroorganizma üzerinde etkisini gösteriyor, hem de astrenjan (büzücü) etkisine bağlı olarak ishalin tedavisine yardımcı oluyor. Gargara şeklinde uygulandığında ise boğaz enfeksiyonunun tedavisinde yararlı oluyor. Nar ağacının dal ve kök kabukları ise çok daha farklı kullanıma sahiptir. Tedavide sadece tenya düşürücü olarak kullanılıyor. ŞİMDİ NAR ZAMANI! Meyve ve sebzelerin antioksidan etkili maddeler bakımından zengin olduğu ve tüketilmeleri ile kalp-damar hastalıkları ve kanser gelişimi riski ve bu hastalıklara bağlı ölümlerde önemli azalma sağlanabildiği artık herkes tarafından bilinen bir gerçek. İşte antioksidan içeriği bakımından dikkati çeken bir meyve de ‘nar’. Manavlarda, marketlerde tezgahlar boy boy, renk renk, nar meyveleri dolu. Taze sıkılmış veya fermente edilmiş nar suyunun antioksidan etkisinin yüksek olduğu bilimsel olarak ortaya konulmuş. Bu etkisi bakımdan kırmızı şarap ve yeşil çaydan daha kuvvetli etkili olduğu ifade ediliyor. Özellikle son yıllarda fenolik bileşiklerinin etkinliğini ortaya koyan yayınlanmış çok sayıda bilimsel çalışmaya rastlanıyor. Esasında antioksidan etki hem nar meyvesinin kabukları, hem nar suyu ve hem de çekirdekleri için söz konusu. Nar suyunun etkisinde kırmızı rengini veren bileşenlerinin rolü büyük. Ancak meyve kabuklarının antioksidan etkisi meyve suyundan çok daha fazla bulunmuş. Zaten halk arasında da kurutulmuş nar meyvesinin kabukları ishallerde çay gibi demlenip içiliyor. Aman, "madem meyve kabuğu daha etkiliymiş", diye düşünüp meyve kabuğu yemeye kalkmayın. Etkisinin daha kuvvetli olması daha güvenli olduğu anlamına gelmez, taşıdığı bazı maddeler (çok düşük oranda alkaloid) nedeniyle fazla miktarda tüketilmemesi gerekir. NARIN DAMAR SERTLİĞİNE ETKİSİ Nar suyunun damar sertliği (ateroskleroz) riskini azaltıcı etkisinde en önemli faktörün LDL'nin (kötü huylu kolesterolün) oksitlenerek daha zararlı şekli VLDL'ye dönüşmesini engellemesi ile ilişkili olabileceği düşünülüyor. Yüksek tansiyonlu hastalarda (62-77 yaşlarında) 15 gün süre ile günde 50 ml (bir çay bardağı) nar suyu verilmesi ile enfarktüs riskini artıran faktörlerden biri olarak kabul edilen serum ACE değerleri üzerinde yüzde 36 düşme sağlarken, yüksek tansiyon üzerinde sadece yüzde 5 bir azalma sağlayabilmiştir. Bu çalışmada hastaların hiç birinin sigara içmediği vurgulanmış. Çünkü sigaranın zararlı oksijen radikalleri oluşturduğu biliniyor ve bu da deney sonuçları üzerinde doğrudan olumsuz etki yapacaktır. Bir diğer klinik çalışmada, nar suyunun bir yıl süre ile kullanılması ile LDL ve HDL'nin oksidasyonun belirgin bir şekilde azaltılabildiği, 3 yıl kullanılması ile ise kanda aterosklerotik lezyon gelişimi riskinin önemli ölçüde azaltılabildiği ortaya konulmuş. Yapılan son bir çalışmada ise diyabetli hastalarda önemli bir risk oluşturduğu kabul edilen damar sertliğinin önlenmesinde nar suyunun yararlı olup olmayacağı incelenmiş. Bilindiği gibi meyve suları genel olarak şekerli içerikleri nedeniyle diyabetlilerde kan şekerinin artmasına neden olabiliyor. Nar suyunun diyabetlilerde bu bakımdan herhangi bir risk oluşturmadığı ve damar sertliği riskinin azaltılmasında önemli katkısı olduğu bildirilmiş.KALP HASTALARINA DA İYİ GELİYOR Bir diğer klinik çalışmada 3 ay süre ile nar suyu (günde 2 su bardağı) kullanılması ile 45 koroner kalp hastasında strese bağlı bazı etkenlerin (miyokard iskemisi gelişiminin) azaltılabildiği gözlenmiştir. Bu çalışmanın daha uzun süreli ve daha geniş hasta sayısı üzerinde tekrarlanması gerektiği vurgulanıyor. Çok yeni bir çalışmada ise, konjuge linoleik asit (yağının yüzde 83'ü) bakımından zengin olan nar çekirdeklerinin (tohumları) deney hayvanlarında kolon kanseri ve damar sertliği riskini azalttığı ve bağışıklık sistemi üzerinde olumlu yararlarının bulunduğu gösterilmiş. Diğer taraftan, çekirdeklerin zengin bir östrojenik içeriğinin (kadın hormonu) bulunduğu bildirilmekte. Yapılan son bir çalışmada çekirdeklerinin farelerde belirgin östrojenik etkisinin bulunduğu tespit edilmiş. Bu bakımdan menopoz döneminde kadınların nar meyvesini çekirdekleri ile birlikte tüketmesinin kemik erimesi dahil bazı menopoz şikâyetleri üzerinde yararlı olabileceği ileri sürülüyor. Bu etkisi nedeniyle 'erkeklerde prostat şikâyetlerinin azaltılmasında da yararlı olabilir mi' diye düşünüyorum. Çekirdeklerde sadece östrojen bulunmuyor, erkek hormonu testosteron da bulunmuş. Bu bakımdan henüz bir çalışma yürütülmemiş. Mutfak kültürümüzde nar ekşisinin de önemli yeri var. Ancak piyasada satılan nar ekşilerinin büyük çoğunluğunun glukoz ve sitrik asit ile hazırlandığına dair bilgiler mevcut. Bu nedenle en iyisi nar suyunu evde hazırlamak. Nar suyu veya diğer kısımlarının etkileri ile bilgiler, aslında basında sık sık yer alıyor. Benim burada vermek istediğim bilgiler ise bunların ne kadarının bilimsel olarak ortaya konulabildiği. Yoksa "fazla idrar söktürür, ishali ve kusmayı keser, karaciğer hararetini söndürür, kabızlığı giderir, kalp ve mide ağzındaki ağrılara iyi gelir...." gibi iddiaları burada sıralamak değil. KANSERDEKİ ETKİNLİĞİ ARAŞTIRILIYOR Narın kanser üzerindeki etkisi üzerinde yapılan çalışmalar henüz klinik aşamaya gelmemiş, deney hayvanları veya yapay ortam (in vitro) çalışmalarına dayanıyor. Nar suyunun kanser üzerinde etkisi yine taşıdığı antioksidan etkili polifenolik bileşiklere bağlı olarak ortaya çıkıyor. Kanser üzerinde etkili olabileceği ileri sürülen kısım daha ziyade, "narın çekirdeği". Konjuge linolenik asit bakımından zengin çekirdek yağının, fareler üzerinde yapılan çalışmada kolon kanseri modeli üzerinde belirgin etkisi tespit edilmiş. Ayrıca deney hayvanlarında göğüs kanseri, prostat kanseri modelleri üzerinde de belirgin etkisi tespit edilmiş. Prostat kanseri hücreleri üzerinde yapay ortamda nar çekirdeğinden koruyucu ekstraksiyon yöntemi ile (superkritik karbondioksit ekstraksiyonu) elde edilen nar yağının soğukta sıkılarak elde edilen çekirdek yağından daha etkili olduğu gözlenmiş. Dolayısıyla narı çekirdekleri ile çiğneyerek yemek bence daha etkili olabilir." ntvmsnbc
  21. Admin şurada bir başlık gönderdi: Beslenme ve Diyet
    SAĞLIKLI BESLENME Sağlıklı beslenme yeterli ve dengeli beslenmedir.Vücudumuzu oluşturan hücrelerin düzenli ve dengeli çalışması için besin öğelerinden yani yağlar, karbonhidratlar, proteinler, vitaminler ve minerallerden yeterli miktarda almalıyız. Vücudumuzun tüm besin maddelerine ihtiyacı vardır. Tek taraflı beslenmek yani sadece protein veya karbonhidratla beslenmek yanlıştır. Dengeli beslenerek vitaminler, mineraller ve lifler gibi önemli besin maddelerinden de almış oluruz.Beslenme PiramidiBeslenme piramidi 5 ana besin grubunu içerir. Piramit en altta yer alan ve sıklıkla tüketilmesi gereken karbonhidratlarla başlar ve daha az tüketilmesi gereken gıdalara doğru gider. Bu besin grupları karbonhidratlar, mineraller, proteinler, yağ ve şekerdir.Beslenme piramidi gıdaların doğru seçimi için rehberiniz olmalıdır.Karbonhidratlar:Alt grupta yer alan ve sıklıkla tüketilmesi gereken gıdalardır. Karbonhidratlar pirinç, bulgur, makarna gibi tahıllardır.Mineraller: Sağlıklı yaşam için gereklidir. Mineraller (kalsiyum, bakır, iyot, demir, çinko vb.) sebze ve meyvelerde bulunur, hücre korunması ve sağlıklı diş, kemik, cilt yapısı için önemlidir. Mineraller ayrıca kalp ritmi, kan basıncı, vücuttaki sıvı dengesi gibi daha birçok düzenleyici fonksiyonlarda rol oynar.Proteinler: Vücudun en etkili kalori yakıcı bölümü olan kas dokusunu güçlendirmek açısından çok önemlidir. Protein ette, süt ürünlerinde ve daha az olarak hububat ürünlerinde bulunmaktadır.Yağ-şeker: Yağ ve şeker, çok az tüketilmesi gereken gıdalardır fakat A, D, E ve K vitaminleri gibi vücudumuz için önemli vitaminleri taşıma görevi yaptıklarından dolayı sağlığımız için yenilmesi de çok önemlidir. Sıvı ve katı yağlar, şeker ve tatlılar bu grupta yer alır.Yemek yeme alışkanlığımız zihinsel ve bedensel faaliyetlerimizi etkileyen unsurlardan biridir. Sağlıksız beslenme düşünme ve kavrama yeteneğinin azalmasına ve hafıza kayıplarına neden olur. Günde 8 saat uyuduğunuz halde kendinizi yorgun hissediyor, bedensel, zihinsel faaliyetlerinizde çabuk yoruluyor, hafıza ve düşüncenizde azalma görüyorsanız mutlaka yemek yeme alışkanlığınızı gözden geçirin ve aşağıdaki önerilerimize bir göz atın.Dengeli Beslenme Önerileri:Doymuş yağ (tere yağ, kuyruk yağı) oranı yüksek besinleri daha az tüketin.Yeterli miktarda doymamış yağ (ay çiçek, mısırözü, soya, fındık, zeytin yağı) almaya dikkat edin. Yarım yağlı süt, yağsız yoğurt tüketin.Yağlı kırmızı et yerine yağsız et, kuru baklagiller (nohut, mercimek, fasulye gibi) balık ve tavuk tercih edin. Süt ve süt ürünleri de (yoğurt, peynir vb.) tüketilmeli fakat bunlarında az yağlı olmalarına dikkat edilmeli.Yemeklerinizi haşlama, fırında pişirme veya ızgarada pişirme yöntemleriyle pişirirseniz yemeğe eklenecek yağıda azaltmış olursunuz.Aşırı şekerli gıdalardan kaçınmalı ve hatta çay, kahve gibi içecekler şekersiz içilmeli veya şeker miktarı azaltılmalıdır.Gıdalardan aldığımız günlük tuz miktarı 6 gr.ı (bir tatlı kaşığı) geçmemelidir. Bu miktara yemeklerden, ekmekten, içeceklerden aldığımız tuz miktarı dahildir. Tuz tüketimi ile yüksek tansiyon arasında ilişki bulunmaktadır. Yüksek tansiyonu olanlar doktorlarının tavsiyesine göre ya hiç tuz kullanmamalı yada miktarını azaltmalıdır.Güne kahvaltınızı yaparak başlayın. Gece boyu gıda alımı olmadığından beyninizin sabah kalkınca enerjiye ihtiyacı vardır. Daha sonra gıda alımınızı kahvaltıdan başlayarak gün içine yaymanız daha etkin kalori yakmanıza neden olur.Öğünlerinizi önceden belirleyiniz.Mümkünse yediklerinizi 3 ana öğün, 3ara öğüne bölün az ve sık beslenin.Bol su için, yiyecekleri iyice çiğneyin. Her yemek yediğinizde midenin 1/3’ünü boş bırakın. Tam olarak dolu mide sağlığımızın zaman içinde bozulmasına ,erken yaşlanmaya neden olur.Midenizi katı gıdalarla doldurmayın .Katı gıdalarla dolu mide içeriğinin gerekli öz suyu her tarafa dengeli ulaştırması güçleşir ve sindirim zorlaşır. Düzenli yemek yiyenler daha dengeli ve sağlıklı beslenmekte ve ideal kilolarını korumaktadırlar.Zihinsel faaliyetlerin gerektirdiği enerji kaynaklarının en önemlilerinden biride meyvelerdir. Beynin oksijen dışındaki tek enerjisi glikozdur. Glikoz meyvelerde hazır halde bulunur. Diğer gıdalarla alınan şeker midede yakılarak glikoza çevrilir. Bu nedenle meyveleri aç karnına yemeliyiz.Meyveler yemeklerden 30 dakika önce veya 3 saat sonra alınmalıdır.Mide doluyken alınan meyveler midede kalıp besin değeri kaybolup orada mayalanacağı için bütün sindirim sistemimizi yorar.Vücudumuzda dakikada 10 milyon hücre ölür ve bir o kadarı da yenilenir. Ortalama 100 günde (beyin ve sinir hücreleri hariç) bütün vücudumuz yenilenir.Düzensiz kötü beslenme yenileme sistemini aksatır. Cildiniz canlılığını, tazeliğini kaybeder ve en önemlisi hastalıklara açık olursunuz. Yorgunluk, çabuk yorulma, baş ağrısı olabilir. Düşünce ve hafıza sistemi bulanıklaşır.Bu nedenlerden dolayı düzenli ve sağlıklı beslenmeye dikkat etmeli ve yemek için yaşamamalı sadece yaşamak için yemeli görüşünü benimsemeliyiz. Kaynak: Hem.Yasemin Yazgünoğlu
  22. Narenciye Spreyi Limon sıkmanın en eğlenceli yolu Her geçen gün mutfaktaki pratik aletlere bir yenisi ekleniyor. Yiyeceklere istediğiniz narenciyeyi püskürtebileceğiniz yeni “Narenciye spreyi” mutfaklarda yerini almaya başladı. Salata, balık gibi yiyecekleri limon suyuyla lezzetlendirmek için limonu kesmek gerekiyor. Kesilen limonu elinizle sıktığınızda sadece istediğiniz alana değil yiyeceğin tümüne dökmüş oluyorsunuz. Sıkıntı bununla da bitmiyor.Limonun suyu etrafa sıçradığı için yemekten önce temizlik de yapmanız gerekiyor. Limon, mandalina gibi narenciyelerin içine giren başlığıyla içinden çekilen suyu püskürten “Narenciye spreyi” bu sorunları ortadan kaldırarak mutfaklardaki yerini yavaş yavaş alacak gibi gözüküyor. Kaynak:ntvmsnbc
  23. Dönebilen Mutfak Ocakları Yeni bir fikir, mutfak ocaklarının seneledir alışılagelmiş, klasikleşmiş tasarımı değiştirmek istemiş ve iki yeni fikir ortaya atmış. Tabiki kullanışlılığı artırmak için. Öncelikle üçlü ve dönebilir mutfak ocağıyla, uğraşıcağınız tencereyi önünüze çekebilirsiniz. Bu işi kolaylıkla tek tuşa basarak yapabilirsiniz. Bir diğer tasarım, microsoft surface'den geliyor. Üzerine tencere koyduğunuzda tencerenin nereye konduğunu algılayıp orayı ısıtıyor. kaynak:zamazing.org
  24. Ev hanımlarına “Stirr” Çorba yapmanın en zor ve sıkıcı yanı tencerenin dibinin tutmaması için sürekli karıştırmak zorunda olmaktır. İngiliz mühendisler özellikle ev hanımlarını bu angaryadan kurtarmak için stirr’i geliştirdiler. Pille çalışan bu zamazingo tencerenin içine yerleştiriliyor ve çorbanızı otomatik karıştırıyor. Siz de o sırada salatanızı rahat rahat hazırlıyorsunuz. Paslanmaz çelik ve ısıya dayanıklı silikondan imal edilmiş bu teknoloji harikası sadece 25 dolar. kaynak: zamazing.org
  25. Balık alışverişinde dikkat edilmesi gereken noktalar Balık alırken kendine hiç güvenmeyen ve illa bir bilenle alışveriş yapınca kendini güvende hissedenlerdenseniz, sizin için güzel bir haberimiz var. Bu yazıda vereceğimiz ipuçlarıyla siz de kendinize güvenerek balık alışverişine çıkıp kaliteli ve lezzetli balıkları seçebilirsiniz. Taze ve kaliteli balık seçmeyi bilmek, deniz ürünlerini seven herkes için gerekli. Balığı kendiniz yakalamadıysanız tazeliğinden kesin olarak emin olmanın bir yolu ne yazık ki bulunmasa da, en azından güvenilir balıkları seçmek, nereye bakması gerektiğini bilen biri için o kadar da zor değil. İşte balık alışverişinde dikkat etmeniz gereken noktalar...Bütün Balık - Parlak ve canlı bakan gözleri olmasına dikkat edin. Balık yakalandıktan sonra gözleri buğulanmaya başlar, gözleri ne kadar temiz ve parlaksa balığın taze olması şansı o kadar yüksektir. - Balığınıza bakın. Derisi parlıyorsa ve metalik, temiz bir görüntüsü varsa bu balığın taze olduğuna dair bir diğer işarettir. Eğer derisinde rengi solmuş parçalar ve değişik renkte bölümler varsa o balıktan uzak durmak daha iyi bir fikir olacaktır. - Koklayın. Taze balık temiz, tuzlu su kokar; burnunuzu buruşturmanıza sebep olacak bir balığı almayın. Kokan bir balığı ne kadar pişirirseniz pişirin durumu toparlanamaz. - Solungaçlarını kontrol edin. Solungaçların içlerinin parlak kırmızı olması gerekir. Balık eskidikçe solungaçların içinin rengi eski tuğla rengine doğru dönmeye başlar.Fileto Balık - Etin canlı gözüktüğünden emin olun. Bütün balık etleri tazeliğini kaybettikçe renkleri solar. Eğer filetonun üzerinde deri varsa derinin bütün balıkta olduğu gibi metalik ve parlak olması gerekir. - Koklayın. Filetolarda koku testi özellikle önemlidir, rahatsız edici ve itici kokular kesinlikle olmamalı; temiz deniz suyu gibi kokmalıdır. - Filetonun üzerinde herhangi bir sıvı var mı? Eğer varsa bu sıvının şeffaf ve temiz görünümlü olması gerekir. Süte benzeyen bir sıvı oluşumu görüyorsanız o filetodan kesinlikle uzak durun, bu tür sıvı oluşumları balık filetolarında çürümenin ilk habercisidir. - Eğer balıkçınız izin verirse filetoya dokunun. Balık etinin elastik ve sağlam yapılı olması, parmağınızın bırakacağı izin hemen yok olması gerekir. Eğer etin görüntüsü siz parmağınızla dokunduktan sonra bozuluyorsa o filetodan uzak durun.Canlı Balık Canlı balık alırken dikkat etmeniz gereken tek şey var; balıklar ne kadar 'canlı' ? Enerjik bir şekilde yüzüyorlar mı, yoksa bir köşede hareketsiz duruyorlar mı? Hareketsiz duran ve nefes nefese kalmış gibi gözüken balıklardansa enerjik bir şekilde yüzen parlak görünen balıkları tercih edin. Genel olarak verebilecek son tavsiye ise, balıkçınızla iyi geçinmeniz. Balıkçınızın sizden hoşlanması büyük bir artıdır, yeni teslimatların ne zaman geleceğinden haberiniz olur böylece o dönemlerde alışveriş yapabilir, tavsiyelerini gönül rahatlığıyla isteyebilirsiniz.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.