sardunyam tarafından postalanan herşey
-
Hiç düşündünüzmü..! Sokakta birisi Bedava Kucak Diye Dolaşıyor...
çok hoş bir duygu ya izlerken çok duygulandım... kucaklaşma çok insanca... darısı tüm insanlığın başına... kutuplaşmaya inat kucaklaşma...
-
Cevaplayinda Görelim
Sevgili sedelina çok güzel yakalamış ve size sormuş... Siz bu soruları bilimcilere soruyorsanız bölümü burası değil... Yok felsefik açıdan sorguluyorsanız o ayrı... Dünya ve insan içiçe... Biri olmadan diğerinin anlamı değişir... Dünyada madde elbette var ki tanımlanmış madde bellidir ve dünya maddenin hallerinin toplamıdır. Akisden kastınız aksettirmek, yansıtmak mı anlamadım... eğer öyle ise akise madde diyemeyiz... yansıma maddenin beyin tarafından algılanışıda olabilir ama o zamanda yansıma madde olmaz... madde ayrı, yansıması ayrı değilmi? Aslıyla akıllandırmadığımız demek istemişsiniz sanırım... ve sanırım hiç birşeyi aslıyla tamamen aynı olarak algılamak mümkün değil...
-
DENİZ BAYKAL VE EKİBİ İSTİFA ETMELİDİR
Türkiye'deki sol başka ülkelerdeki sola benzemez, benzeyemez, buranın koşulları farklı... Anadolunun yapısı mozaiği farklı ve solun önü her zaman tıkandı... Chp'nin bugün solu temsil etmediğini ifade edenler bazı gerçekleri göz ardı ediyor... Sol Türk insanının çoğunluğunda "dinsizliği" temsil ediyor... Yani düşüncelerinde bu var, sokaktaki insan böyle düşünüyor... Yani sol iktidar olduğunda camiler kapatılacak, başörtüsü sokaktada yasaklanacak, kimse ibadet yapamayacak diyenler var... Buna inananlar var... Ve solun hep kaybedip, sağın hep kazanması sadece bu sebepten... Yoksa yoksul ve sosyal güvencesi olmayan vatandaşın normal şartlarda sosyal demokrasiden yana oy kullanması gerek... ama adam bir partiye oy verdiği için dinsiz olacağını sanıyorsa kazanan bundan sonrada sol olmayacak... Bunları görmezden gelip Chp'yi sol olmamakla eleştirmek haksızlık... Yapılması gereken solun vatandaşa doğru tanıtılması kafasındaki soru işaretlerinin giderilmesi gerekiyor... Baykal meselesi ise tipik Türkiye siyasetinin genel başkan krizi... Ama şu günlerde soroscuların baskılarına dayanmak zorunda... Mustafa Sarıgül bu fırsatı değerlendirmek için her yolu deneyecektir... Baykal'dan kurtulalım derken Sarıgül'e yakalanmayalım... Chp'den Atatürkçüleri arındırmaya çalışıyorlar... Sosyal demokrasiyi, Atatürkçülüğü sırtlayanlar bu oyunlara gelmemeli...
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
huzur mudur aradığım? yoksa kaybetmek istemediğim? aslında hem öyle hem değil gibi... ve diğerleri gibi... yolculuğu içeri doğru yapmaya başladığında adını çelişki koydukları çözülmezlerin batıyor gözlere... ne yerdeyim, ne gökte... ikisi arasında ve kendi derinliğinde... susarken anlaşılmak, konuşurken dinlenmek, dinlerken anlamaktır aradığım... ve başka derinler var mıdır? düşünmekteyim...
-
Forumun Yeni Ara Yüzünü Nasıl Buldunuz?
Mor (çok renkli) olanı seçtim... Mor derindir ve ilahi bir renktir... güzel olmuş bu seçenekler teşekkürler...
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
kendi içimdeki girdapta çekiliyor gibiyim derinliğe... alemi, başka alemleri seyreylerken... derin mavinin cazibesi sonun olur bilirsin... ve nihayet biliyorum, gördüğüm, tattığım, yaşadığım derinliğin tadıyla öleceğim... biliyorum... ve ne çıkmak istiyorum buradan ne ölmek istiyorum daha çoğunu görmeden... oralarda biryerde kendimi bekliyorum... biliyorum...
-
Yabancı dilimiz Türkçe
öyle olunca Avrupadan bir heyet anında burada bitiyor olmadı Bush telefon ediyor... kanunları işletmek için zorlanıyorsun... Avrupa Birliğine uyum yasaları adı altında binbir saçmalıkta cabası... yani ne demek oluyor, Türkiye Türkiyeden yönetilemiyor... yani bağımsız değil... Amerikan hukukunu tanımazsanız ne olur? Zimbabwe buna karışmaz tabi...
-
sizi hangi filmler ağlattı?(anket)
babam ve oğlumda ağlamaktan heder olmuştum... ağladığım bir diğer Türk filmi Eşkıya... yeşil yol da da çok ağladım... birde eskiden bir film vardı Şampiyon isimli oyuncuyu hatırlamıyorum ama bir boksörün hayatını anlatıyordu o filmde de ağlamıştım... oldukça eski bir film ama benzerinde bir kaç yıl önce Russell Crowe'de oynamıştı... oda fena sayılmaz... 6. his te ağlamamam imkansız... ve favorilerimden biri ve artık bir efsane olan Ghost (hayalet) filmi...
-
Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü..
Hem Osmanlının kuruluşunda yaşananları anlatması açısından, hem senaryonun kalitesi açısından bende çok beğendim son yılların en iyi Türk Filmlerinden biri kesinlikle... O tarihlerde kadının anadoludaki yeri benim için kayda değer bir anlatımdı... yani bacılar çok gerçekçiydi... Eğlendirici olduğu kadar düşündürücü bir filmdi...
-
TAVSİYE EDECEĞİNİZ FİLMLER
Son Samuray... Tom Cruıse... Japonlara batı medeniyeti gittiğinde ve kendi kültürlerinden uzaklaştıklarında neler olduğunu ve emperyalizmin para için herşeyi pazarlayabileceğini anlatan çok güzel bir filmdi... Dün akşam tekrar izledim... Ve bu kez çok başka açılardan dikkat ettim... Japon prens son anda doğru kararı vermişti ama yüzlerce Samuray onurları için çoktan ölmüştü... Filmde pek çok sahneden çok etkilendim... Ve gerçekten bir insanın yani onurun ve bağımsızlığın ne demek olduğunu bilen bir insanın onursuz yaşamasından çok onurlu ölmeye çalışması çok düşündürücüydü... Tom Cruise'nin son yıllarda oynadığı pek çok filmi beğendim... Gerçekten oyunculuk konusunda idol oldu...
-
Yabancı dilimiz Türkçe
burası Amerika değil... ha bazılarına göre Küçük Amerika olacak ama değil... Türkiye'de Anayasanın kuralları bellidir, dil konuşmak başka birşey anayasada yazan Türkiye'nin anadili Türkçedir maddesi esastır... yani isteyen meclise girip benim dilim Kürtçe yabancı dilimde Türkçe diyemez... zaten TBMM'de vekil olmanın şartlarından biride TC vatandaşı olmaktır... TC vatadaşı olan herkesin dili Türkçedir... bilemiyorum Amerika'n meclisinde yeminler kişilerin istedikleri dile göremi yapılıyor ya da Amerikanın resmi dili varmıdır? Ama burası Türkiye ve burada 30,000 den fazla şehidi biz birileri mecliste bölücülük yapsın diye vermedik... oralardan göremezsiniz siz Amerikan hukukuna tabi değilmisiniz?
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
Genç okurlar sık sık sorar... "Kimleri okursunuz?" "Hangi yazarları tavsiye edersiniz?" Küçük ilanları tavsiye ederim. Kendileri "küçük" tür ama, "büyük" manzarayı anlatırlar bize... Bizzat vatandaş tarafından yazıldığı için "hayatın gerçeği" dir. Sağlam fikirler verir, nasıl bir ülkede yaşadığımız hakkında. Mesela... "Otopark işinde 5 yıl deneyimli, kefil verebilecek eleman aranıyor" demiş bir tanesi. Manzara budur. "İşsizlik azaldı" deniyor ama, otopark kahyalığı için bile "kıdem" ve "torpil" gerekiyor bu ülkede. "Dershanemize acilen Türkçe öğretmeni alınacak, stajer olabilir" demiş biri. Hakikaten acil. Stajer yazmalarından belli. "Yeni açılacak pastanemize tecrübeli garson aranıyor, görüşmeler gizli tutulacaktır..." Sanırsın MİT'e alıyor garsonu. "Çay ve kahve yapmayı bilen aşçı aranıyor..." Bilmeyeni var demek ki. "Sulu yemekten anlayan dönerci aranıyor." Ya "zeytinyağlı döner" icat etti... Ya da "dönerci yevmiyesiyle bütün mutfağı sana yıkacağım, haberin olsun" demenin kibarcası... "Hastanemize tam gün çalışacak, tecrübeli beyin cerrahi uzmanı alınacaktır." İster misin Gazi Yaşargil başvursun... Ama en güzeli şu: "Yeni kurulan hastanemiz için nöroloji, göz, genel cerrahi, plastik cerrahi, dermatolog, dahiliye, çocuk, kadın doğum, kardiyoloji, radyoloji, fizik tedavi, anestezi uzmanları ile ameliyat ve yoğun bakım hemşireleri aranmaktadır." Ha gayret! Geriye kaldı, üç nal, bir at. "Telefona bakacak bekâr ve fiziği düzgün bayan aranıyor." Evli ve paçozlar telefona iyi bakamıyor, malum. "28 beden, 1.65 veya 1.70 boylarında sekreterlik yapabilecek eleman alınacaktır." Oha! "Evinden çalışacak tecrübeli veya tecrübesiz sohbet operatörü bayanlar aranıyor." Ön sevişme şartı yok yani. Tecrübesiz de kabul. "Üniversite mezunu, halkla ilişkilerde en az 5 yıl deneyimi olan, yabancı dil bilen, diksiyonu düzgün, otomobil ehliyeti sahibi, yurtiçinde seyahat engeli olmayan erkek eleman aranıyor." Beni tarif etmiş adam... Aradım telefonla. Maaş 500 lira. Artı yemek. Pazarlamacı. Şuna bayıldım... "Büyükbaş hayvanların çiftlik işinden anlayan aile alınacak... Ciddi olanlar arasın." İnekler karakter sahibi çünkü. Hoşlanmazlar yılışıklardan. Şöylesi bile var... "Ülke sorunlarının çözümü ile ilgili araştırmalar yapmak üzere kurulmakta olan araştırma kurumunun yönetiminde yeralacak, araç kullanabilen asistan alınacaktır..." Benim anladığım şu... Şoför alacaklar! Arada bir arka koltuktan "ülke sorunlarının çözümü" için soracaklar, "ne olacak bu memleketin hali?" Bugün pazar... Vakit bol. Açın, okuyun küçük ilanları. Memleketin halini merak ediyorsanız, hepinize tavsiye ederim. Yılmaz Özdil
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
Nerdesin?.. NERDESİN arkadaşım? Soluğun çıkmaz, sesin duyulmaz. Yarım asırdır beklerim seni yoksun. Kaç kez çağırdım seni meydanda buluşalım, tutuşalım el ele, senin derdin-benim derdim, birlikte dizlerimize vuralım. Yoksun, yok... * TÜİK 2004 verilerini açıkladı; açlık sınırının altında yaşayanların sayısı 909 bin, yoksulluk sınırının altında yaşayanlar tamı tamına 17 milyon 991 kişi... 14 milyon kişi sadece 4.3 dolarla geçiniyor... 10 milyon aile mutfak yoksulluğunun kucağında... Daha da açıkçası; bu ülkede her dört kişiden birisi yoksul, yarı aç, yarı tok... * Peki nasıl olur sesin çıkmaz?.. Nerdesin?.. Eminim futbolda gol atılınca kahvede havaya fırlayıp bağırıyorsundur, seninki hangi takım? "Kurtlar Vadisi" Polat filmine de gitmişsindir, eminim... Allah bilir ya Demirel'i yedi kez geri getiren de sendin, Özal'ı üç dönem orada tutan da... Anketlere bakıyorum; açlık arttıkça iktidarın oyları da artıyor, AKP'ye oy veren de sensin, bilirim... * Sen yine de bana bakma... Benim her şeyim var, tuzum kuru... Ama bu yoksulluğa canım sıkılır. Kimi geceler uzakta ağlayan bir bebeğin sesini duyarım. Dönerim yatağımda, yastık batar. Ya maması yoktur karnı aç, ya ilacı yoktur sancısı var bebeğin susmaz sabahlara kadar... Sen?.. Nasıl sesin çıkmaz?.. Nasıl tepkisiz, sessiz, uyuşuk, pısırık, kadere razı orada öyle oturabilirsin iki gözüm?.. Nasıl yanmaz için?.. Nasıl açılmaz dilin?.. Nasıl kör gözün?.. TÜİK, yoksulluk sınırının altında 18 milyon, açlık sınırında bir milyon kişi diyor. O zaman... Nerdesin?.. Bekir Coşkun
-
Yabancı dilimiz Türkçe
bundan 13 yıl önce Leyla Zana mecliste Kürtçe yemin ettiğindede kimileri gerilmemişti... gerilip gerilmemekte herkes özgür tabi... Örneğin İstiklal Marşında oturmaları ya da salonu terk etmeleri, bazılarını germiyor... Türklüğe ve Türkiye'ye hakaret etmenin yollarını aramaları ve anayasada öncelikli değiştirilecek maddeninde Dtp'lilerinde desteğiyle 301. madde olduğunu bilen bazılarıda gerilmiyor... nede olsa özgürlük ve barış istiyorlar canım... demokrasi var bu ülkede...!!! isteyen istediği gibi konuşur... anayasadaki maddeleri ve kanunları işletmeye çalıştığınızda ise yargıçları taraflı bulurlar, adil bulmazlar, özgürlükleri kısıtlanıyor diye Avrupa İnsan haklarına başvururlar... ve bazıları bütün bunları izlermekle yetinir... peki yarın TBMM'de bu adamların ne yapacağı belli mi, bence belli... ve buna müsade edilip edilmeyeceğini zamanla göreceğiz... Dtp ve Akp elbirliği ile Anayasadan Atatürk'ün adının geçtiği maddeleri çıkarttığında da gerilmemek lazım... demokrasi ve gelişimin en iyisini onlar biliyor... (!) bu ülkede ne zamandan beri Atatürk gericiliğin sembolü oldu? Ahmet Türk'e bakarsanız öyle ona göre Atatürk adı Anayasada olduğu sürece bu ülke demokratik olamaz... Bülent Arınç'ta bu sözleri duyunca pek bi keyiflendi doğrusu... arayıpta bulamadığı adamlar mecliste nihayet... Atatürk daima ilericiliğin sembolü olmuştur, kendini bilen her Türk bunu bilir... Atatürk demek Cumhuriyet demektir... Birileri istiyor diye bu değişmeyecek...
-
İşte Halk Muhtırası
tarikat şeyhine göre oy veren, aşiret liderine göre oy veren... evet bunlar Türkiye'nin gerçeklerinden... Böyle binlerce insan var ülkemizde... Bekir Coşkun'un yazdığı bir yazı çok doğru buldum demiş ki... Türkiye'de 1950'lerden beri tek parti iktidar... Bakmayın siz liderlerin ve parti isimlerinin değiştiğine... diyor... yazı şöyle... 1950’den bu yana iktidar hiçbir zaman değişmedi. Siz değişti zannettiniz. Bayraklar, sloganlar, isimler, amblemler, liderler, tarihler, zamanlar değişti, ama iktidar aynı iktidardı. 60 yılın başbakanlarına bakmalısınız: Demirel, Menderes’in "su müdürü" idi. Özal, Demirel’in müsteşarı; Erbakan, Özal’ın genel başkanı; Mesut Yılmaz, Özal’ın; Tansu Çiller, Demirel’in bakanı; Tayyip Erdoğan, Erbakan’ın belediye başkanı... "Tek parti"dir bunlar. AKP kadrolarının Demirel’in açtığı imam hatiplerden yetişmiş olması... AKP Hükümeti’nde Özal’ın bakanlarının yer alması... Dincilik, sermaye, Amerikancılık gibi işin özünde aynılık... Dünkü Hürriyet’te Şükrü Küçükşahin’in haberi vardı: DYP ve ANAP ilk adımı attılar, iki kardeş parti merkez sağda birleşebilirler. ANAVATAN Genel Başkanı Erkan Mumcu, AKP kurmayı ve bakanıydı. Fark etmez. Tayyip Erdoğan’ın "CHP 60 yıldır iktidar olamadı" sözleri tümüyle doğrudur. 60 yıldır "tek parti" iktidardadır. Pekiiiiyyy, patronların AKP iktidarının eteğine yapışmasının sebebi nedir sizce? Çünkü patronlar sadece o "tek parti"yi isterler. Parti isimleri, bayrakları, liderleri değişse de, "tek parti"nin asla değişmeyen temel ilkeleri onlara göredir. Menderes, Demirel, Özal, Yılmaz, Çiller, Tayyip... Fark etmiyor. Ve şimdi ne yapıp yapıp "tek parti"yi sürdürme sürecini izliyorsunuz aslında. Erdoğan cumhurbaşkanı olabilir, AKP seçimde iktidarda kalır; kalamaz gibi olursa DYP ile ANAVATAN desteğe hazırlanır... Çünkü: Fareli köydür burası. Yine kaval sesi geliyor.
-
Aforizmalar (Felsefe)
Kişisel sayfamda yazıyor aslında hayata nasıl ve neresinden baktığım... yani şu: Herşey ve hiç birşey...
-
diloş...
yarını heyecanla bekliyorum Diloşum Bu gece uyku tutmayacak beni...
-
YARIN... (AKP'NİN DOĞAL MÜTTEFİKLERİ, ABD.. İslamcı Arap sermayesi.. AB.. Kıbrıs Rumları.. Yunanistan.. Ermenistan.. Talabani.. Barzani.. PKK.. )
TERÖR DESTEKÇİLERİ SÖZDE MÜTTEFİKLER Asıl acı olan ise bu aşağılık teröre destek verenlerin Türkiye’nin müttefiki ve dostu geçinen, kendilerine karşı gerçekleştirilen terör eylemlerinde Türkiye’den destek isteyen, evrensel terörizme karşı savaşta Türkiye’den büyük destek gören ülkeler olmasıdır... Bunların başında ABD geliyor... Afganistan’da, Irak’ta, Balkanlar’da, Orta-Doğu ve Afrika’da terörizme karşı mücadelede Türk askerinin büyük desteğini alan ABD, Kuzey Irak’ta üslenen PKK teröristlerine en büyük siyasi ve askeri desteği sağlıyor...Bölgedeki terörist kamplarını koruyor...Türk ordusunun bölgeye girip o terör yuvalarını dağıtması için operasyon yapmasına engel oluyor... Bu amaçla kontrol ettiği AKP hükümetine baskı yaparak gerekli siyasi kararın alınmasını önlüyor... Türk ordusuna “ bizi karşınızda bulursunuz” diye tehdit sallıyor....Türkiye’ye karşı kurdukları terör çarkının dağıtılmasını önlemek için ne gerekirse yapıyor... Bu arada teröristlere yiyecek, giyecek, silah, cephane, eğitim desteği sağlıyor... Bu da yetmiyor, Kuzey Irak’ta teröre ve bölücülüğe karşı etkili bir güç olmasınlar diye bölgedeki Türkmen varlığı bizzat ABD askerleri ve işbirlikçileri Talabani-Barzani çapulcuları tarafından ağır saldırılara uğruyor... PKK terörünün maddi ve siyasi destekçisi diğer emperyalist güç ise AB’dir... Türkiye’nin tüm tepkilerine karşın yıllardır barındırdıkları PKK örgütlenmelerine, PKK yayın organlarına, baskı, tehdit ve şantajla milyonlarca dolarlık yardım toplanmasına, PKK’ya silah ve mayın satılmasına engel olmamışlardır...Hatta, bugün askerlerimizin canını alan mayınları el altından satmışlardır... Bu kadarla da kalmamışlar, Güneydoğu’ya gönderdikleri heyetler ve ajanlar vasıtasıyla PKK’nın siyasi uzantılarına destek vermişler, onlara milyarlarca dolar akıtmışlar, bölge halkını bölücü eylemler için kışkırtmışlar, Türkiye’yi etnik bir iç savaşa sokmak için ne kadar alçaklık gerekirse yapmışlardır... SORUMLU AKP’DİR Özellikle, başa getirdikleri işbirlikçi AKP hükümeti döneminde, AKP’nin, boş bir AB üyeliği hayali uğruna kendilerine sağladığı her türlü fırsatı ve imkanı değerlendirerek bölücü faaliyetlerini doruğa çıkarmışlardır... Bu çerçevede, çoktan idam edilmesi gereken 30 bin kişinin katili bölücü örgüt elebaşısının hamisi kesilmişlerdir... Ne acıdır ki, bu bebek katilinin adamları Güneydoğu’da her gün 3-5 askerimizi hain pusularda şehit ederken, kendisi de, AB öyle istiyor diye, yine devletin korumasında, sürekli doktor kontrolünde kuş sütü ile beslenmekte, bulunduğu hücreden terör eylemlerini ve cinayetleri güvenlik içinde yönetmektedir... İnsanın bu tablo karşısında isyan etmemesi olası mı? PKK terörünün başka destekçileri de vardır... AB üyeleri Güney Kıbrıs’ta, Yunanistan’da, İngiltere’de, Almanya’da, Belçika’da, Hollanda’da, Fransa’da, İtalya’da, İsveç’te binlerce PKK teröristine ve eğitim kamplarına göz yumuyorlar, onlara her türlü maddi-manevi destek verip, koruma sağlıyorlar... Müttefiklik, teröre karşı olmak, teröre karşı dayanışma içinde olmak bu mu? Ne acı ki, AKP hükümeti bu rezalete karşı etkin bir siyasi mücadele vereceğine, teröre karşı savaşan Türk ordusunu yıpratmak için, ABD-AB ile işbirliği halinde her türlü entrikayı çevirmekte, orduya Kuzey Irak’a harekat düzenleme yetkisi vermemekte, etnik bölücülüğü teşvik edici, birlik ve bütünlüğü sarsıcı bir söylemi ısrarla sürdürmektedir... Bu bölücü politikasında ise “ Hepimiz Hırant Dinkiz” sloganı atan, ama “hepimiz birer Mehmetçikiz” diyemeyen işbirlikçi medyayı yanında bulmaktadır... Bu gerçekler ışığında dökülen her damla kanda AKP ve işbirlikçi medyanın sorumluluğu inkar edilebilir mi? HER TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ARKASINDA DEVLETLER VAR Batılı ülkeler teröre gerçekten karşı olsalar, teröristlerin bu denli pervasızca saldırılarda bulunmaları olası mı? Bırakın saldırıları, varlıklarını korumaları olası mı? Hangi terör örgütü, arkasında bir devlet, bir gizli servis olmasa, bu denli cüretkar olabilir? Türkiye bugün aslında terörist PKK’lılarla değil, destekçileri ABD ile, AB ile, Yunanistan’la, Ermenistan’la, Rum yönetimi ile, emperyalizmin silahlandırıp eğittiği Kuzey Irak’taki Talabani-Barzani çapulcularının uyduruk ordusu ile savaşıyor... Bu nedenledir ki ABD, AB ve taşeronları Yunanistan, bugün artık Türkiye’nin müttefiki değil, ülkeyi bölüp parçalamak isteyen bir numaralı düşmanı haline gelmişlerdir... Aynen kurtuluş savaşı günlerinde olduğu gibi savaş, SEVR hayali gören aynı emperyalist güçler ve aynı taşeronları iledir... KIBRIS TÜRK HALKI PKK’YI LANETLİYOR Türk ulusu bunu gördüğü içindir ki, Türkiye’de yapılan tüm anketlerde ülkenin birinci düşmanının ABD, AB, Yunanistan olduğu belirtilmektedir...ABD ve AB karşıtlığı bu nedenledir ki doruğa vurmuştur... Dünya halkları artık, sadece terörü lanetlemekle yetinmemeli, terörü yaratan devletleri ve siyasetleri de lanetlemelidir.... Günlerdir, her şehit haberi ile, her hain saldırı ile bir kez daha kahroluyoruz, terörü bir kez daha lanetliyoruz... Kıbrıs Türk Halkı, Ulusumuzun bu zor günlerinde acılarını paylaşmakta ve terörist saldırıları birlikte kınamakta, şehitlerimize birlikte ağlamaktadır... KKTC’de, tüm Halkımız, hükümet, Meclis, tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri birlik ve beraberlik içinde; Türkiye’yi parçalamaya yönelik terör saldırılarını ve dış destekçileri ABD, AB, Yunanistan, Rum yönetimi ve Ermenistan’ı şiddetle protesto etmeli, hain saldırıları hep bir ağızdan lanetlemelidir...KKTC Meclisi de ilk toplantısında bu konuda bir kararı oy birliği ile alıp Dünya’ya duyurmalıdır...
-
Tarih Tekerrürden İbaret
Kürdistan'a, Ilımlı İslam adı altında kurulması planlanan İslam Cumhuriyetine dün destek verenler ile bugünkiler aynı kökenden... Destek yine Avrupa'dan ve Amerika'dan... Dün İslamcılar ile Kürtçüler işbirliği yapıyorlardı bugünde yapıyorlar... Amaçları aynı Türkiye Cumhuriyetinin bölünmesi... Her iki kesimin müttefik olmasının tek amacı bu... Ve onlara destek verenler arasında başta İngilizler ve Fransızlar geliyor... Daha öncedende söylemiştik Cumhuriyet kurulduğundan beri bu amaç hiç değişmedi... Ve şimdi istedikleri ortamı sağlamış görünüyorlar... Türk halkı bölünmenin eşiğinde... Bir tarafta Amerikancılar... (dinciler ve kürtçüler) diğer tarafta Ulusalcı cephe... Tarihin bundan sonrası tekerrür edermi bilmem ama şuana kadarı gerçekleşmiş görünüyor...
-
Tarih Tekerrürden İbaret
Memleket içinde ve İstanbul'da milli varlığa düşman kuruluşlar... Kurulma yolundaki bu dernekler dışında, memleket içinde daha başka birtakım dernek ve kuruluşlar da ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında Diyarbakır (Belge: 8, 9), Bitlis, Elâzığ illerinde, İstanbul'dan idare edilen Kürt Tealî Cemiyeti (8) vardı. Bu derneğin amacı yabancı devletlerin himâyesi altında bir Kürt devleti kurmaktı. Konya ve dolaylarında İstanbul'dan yönetilen Tealî-i İslâm Cemiyeti'nin (9) kurulmasına çalışılıyordu. Memleketin hemen her tarafında İtilâf ve Hürriyet (10), Sulh ve Selâmet (11) Cemiyetleri de vardı. 8) Yükseltme Derneği. 9) Müslümanlığı Yükseltme Derneği. 10) Uzlaşma ve Özgürlük Derneği. 11) Barış ve Kürtleri Kurtuluş Derneği. İstanbul'da çeşitli maksatlarla gizli ve açık olmak üzere kurulmuş, parti veya dernek adı altında birtakım kuruluşlar da vardı. İstanbul'da önemli sayılabilecek kuruluşlardan biri İngiliz Muhipleri Cemiyeti (12) idi. Bu addan, İngilizlere dost olanların kurduğu bir dernek anlaşılmasın. Bence, bu derneği kuranlar kendi şahıslarını ve kendi çıkarlarını gözetenler ile, kendi çıkarlarının korunma çaresini Lloyd George (Loyt Corc) hükûmeti aracılığı ile İngiliz himâyesini sağlamakta arayanlardır. Bu zavallıların, İngiliz Devleti'nin Osmanlı Devleti'ni bir bütün olarak korumak ve himaye etmek isteğinde olup olamayacağını bir defa olsun dikkate alıp almadıkları, üzerinde düşünülmeye değer. Bu derneğe girenlerin başında Osmanlı Padişahı ve Halîfe-i Rûy-i Zemîn (13) ünvanını taşıyan Vahdettin, Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı (14) olan Ali Kemal, Âdil ve Mehmet Ali Beyler ile Sait Molla bulunuyordu. Dernekte Rahip Frew (Fru) gibi İngiliz milletinden bazı macera heveslileri de vardı. Yapılan işlemlerden ve gösterilen faaliyetlerden anlaşıldığına göre, derneğin başkanı Rahip Frew idi. Bu derneğin iki yönü ve iki ayrı niteliği vardı. Biri açık yönü ve usulüne uygun teşebbüslerle İngiliz himâyesini sağlama amacına yönelmiş olan niteliği idi. Öteki de gizli yönüydü. Asıl faaliyet bu gizli yöndeydi. Memleket içinde örgütlenerek isyan ve ihtilâl çıkarmak, millî şuuru felce uğratmak, yabancı müdahalesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsler, derneğin bu gizli kolu tarafından idare edilmekte idi. Sait Molla'nın derneğin görülecektir. Bu dernek hakkında söylediklerim, sırası geldikçe yapacağım açıklamalar ve gereğinde göstereceğim belgelerle daha kolay anlaşılacaktır.açıktan yaptığı çalışmalarında olduğu gibi gizli çalışmalarında da ondan daha çok rol oynadığı görülecektir.Bu dernek hakkında söylediklerim, sırası geldikçe yapacağım açıklamalar ve gereğinde göstereceğim belgelerle daha kolay anlaşılacaktır. 12) İngiliz Dostları Derneği. 13) Yeryüzünün Halîfesi. 14) İçişleri Bakanı. İstanbul'da erkekli kadınlı ileri gelen bir kısım kimseler de gerçek kurtuluşun Amerikan mandasını sağlamakta olduğu görüşünde idiler. Bu görüşte olanlar, düşüncelerinde çok direndiler. En doğru yolun kendi görüşlerinin benimsenmesinde olduğunu ispata çok çalıştılar. Sırası gelince bu konuda da bazı açıklamalar yapacağım. M. Kemal Atatürk (nutuktan)
-
Tarih Tekerrürden İbaret
İstanbul'da Kuva-yı Milliye'ye karşı kışkırtmalar Bu konuda, ilk defa, duyarlık gösteren ve harekete geçme önceliği taşıyan Ankara oldu. Ankara Vali Vekili Yahya Galip Bey'in Sivas'a çektiği 15 Ekim 1919 tarihli bir şifresini, rahmetli Hayati Bey'in imzasıyla diğer bir şifre içinde 22 Ekimde Amasya'da aldım. O şifre aynen şöyledir: Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Paşa Hazretleri; biz kendi kaderimizi ne böyle milletin kaderinden habersiz hükûmete ne de rastgele gönderilecek valilere bırakamayız. Birçok defa zâtıâlîlerine arz ettiğimiz düşünceler dikkate alınmadığından, İstanbul Hükûmeti, Ferit Paşa Kabinesi'nin atayıp da gönderemediği eski Bitlis Valisi Ziya Paşa'yı buraya ve bütün görevlerinde hayatı boyunca hiçbir varlık gösterememiş olan Suphi Bey'i de Konya'ya vali atamak suretiyle ilk adımını atmaya başladı. İşte bu gibi durumlar dolayısıyla, Meclis-i Meb'usan kurulmadan önce, hiçbir göreve dışarıdan kimsenin getirilmemesini geçenlerde arz etmiştik. Madem ki şimdiki hükûmet, buraya yeniden vali göndermeye kalkışmıştır, şu halde, buradaki Millî Mücadele'nin söndürülmesi isteniyor demektir. Nasıl ki, zâtıâlîleri askerlikten ayrılarak milletin bir ferdi olarak çalışmaya karar verdiniz, bendeniz de buradan çekilerek aynı şekilde milletimin bana vermiş olduğu görevi yapmaya karar verdim. Vali gelinceye kadar vekâleti kime bırakacağımı lütfen bildiriniz efendim. 15 Ekim 1919 Ankara Vali Vekili Yahya Galip Bir gün sonra da, 23 Ekimde Cemal Paşa'nın, 21 Ekim 1919 tarihli şu telgrafını aldım : Sayı Kadıköy, 21.10.1919 419 Amasya'da Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne Ankara'dan Belediye Başkanı ve Müftü Efendi; dışarıdan gelecek valiyi kabul etmeyeceklerini; Ankara'ya, Ankara'dan vali atanması gereğini kendi yetkilerine dayanarak ileri sürüyorlar. Böylece, her taraftan ayrı ayrı isteklerin ileri sürülmesi, hükûmeti güç duruma sokmaktadır. Kötü niyetliler ve azınlıklar bu gibi durumları türlü türlü yorumluyor. (...) Hükûmetin destekleneceğine söz verilmesi üzerine, bu gibi hususların önlenmesi gereğini rica ederim. Atanması, Padişah'ın onayından geçen valinin yola çıkması gerektiğini elbette kabul buyurursunuz. Harbiye Nâzırı Cemal Gerçekten de, başta müftü efendi olduğu halde (bugün Diyanet İşleri Başkanı bulunan sayın Rifat Efendi Hazretleri idi), Ankaralılar, bu atamayı protesto etmek üzere, İstanbul'a başvurmuşlardı. Ankara'yı yatıştırarak, hükûmet otoritesini kırmamak için telgraf başında birçok nasihatlarda bulundum. Ancak, Ankara'nın haklı olduğunu teslim etmemek mümkün değildi. Sonunda, Cemal Paşa vasıtasıyla hükûmete yazdığım telgraftan söz ederek, alınacak cevaba kadar durumun iyi idare edilmesini Ankara'daki Kolordu Komutan vekili Mahmut Bey'e yazdım. Bu noktada, sırası gelmişken bir gerçeği bilginize sunmak uygun olur. Hey'et-i Temsiliye olan bizler, hükûmetin durumunu ve nasıl bir hükûmet olduğunu pekâlâ anlamıştık. Hükûmet üyelerinden bazılarının hükûmette bulunmaktan pişmanlık duyduklarını ve çekilmek için bahane aradıklarını da anlıyorduk. Bundan başka dış ve iç düşmanların ve Padişah'ın el birliği ile, Ali Rıza Paşa Kabinesi yerine, kendi görüşlerini açıktan açığa ve sür'atle uygulayacak diğer bir kabineyi iktidara getirmeye kararlı olduklarından da habersiz değildik. Bunun içindir ki, Ali Rıza Paşa Kabinesi'ni, en az zararlısı sayıyorduk. Bir de Ferit Paşa'nın düşmesinden sonra, yeni kabine ile anlaşmak için geçen dört beş gün içinde, bazı taraflardan elden geldiği kadar çabuk anlaşma hususunda alınmış olan tavsiyeler de, bizce göz önünde tutulması gereken anlam ve nitelikte idi. Bu bakımdan, gayeye güvenli bir şekilde ulaşıncaya kadar, gerekirse, biraz da fedakârlık yapmak zaruretini duyuyorduk. Mahmut Bey'e yazdığım şifrede kapalı bir şekilde bu noktalar da belirtilmişti (Belge: 173). Cemal Paşa'ya verdiğim cevabı olduğu gibi bilginize sunacağım : Şifre Amasya, 24.10.1919 Özel, İvedi Harbiye Nâzırı Cemal Paşa Hazretleri'ne İlgi: 21.10.1919 tarih ve 419 sayılı şifre: Ankara'dan vali hakkında yapılmış olan müracaat ve istirhamın aşağıdaki sebeplerden ileri geldiği anlaşılmıştır : Şöyle ki: İstanbul'dan alınan güvenilir haberlerde İngilizler ile İngiliz Muhipler Cemiyeti'nin, İtilâf ve Hürriyet ve Nigehbancıların, Hristiyan azınlıklar ile işbirliği yaptıkları, Anadolu'ya birçok bozguncular göndererek millî teşkilâtı sakatlama ve İstanbul Hükûmeti'ni dağıtma teşebbüslerinde bulundukları, bu bozguncuların Adapazarı ve Bursa'dan yola çıktıkları bildirildiği gibi, son günlerde Adapazarı'nda da bazı olayların görülmesi endişe yaratmıştır. Konya'ya gönderilen Vali Suphi Bey'in, İngiliz Muhipler Cemiyeti'nin İstanbul Yönetim Kurulu üyelerinden olduğunu Konya'da Refet Bey'e söylemiş olduğu haberinin yayılmış olması, uyanan şüpheyi daha da artırmıştır. Ankara valiliğine atanan Ziya Paşa'nın tutumu ve namusu hakkında bir şey denemezse de, kendisinin ehliyet ve iktidarı da şüpheli görüldüğünden, Ankara ili gibi millî teşkilât ve mücadelemizin en önemli merkezlerinden olan bir bölgede, daha durumlar açıklık kazanıp da tam bir sükûnet ve güvenlik sağlanamadan, buradaki önemli işlerin başına, hiçbir tecrübesi bulunmayan âciz bir valinin getirilmesi tereddüt uyandırmıştır. Ankara'da bulunan vali vekili ve komutan ile Hey'et-i Temsiliye arasında yapılan haberleşmeler üzerine, şimdiki hükûmetin, her ne şekilde olursa olsun emirlerine ve yaptıklarına uymak tabiî görülmüş ve o yolda hareket edilmiş ise de, doğrudan doğruya halkın kendisi, tasavvur ettikleri tehlikeye karşı verilen güvenceyi yeterli görmeyerek, tam bir güvenlik ortamı doğuncaya kadar, kendilerince millî dâvâya bağlılığı denenmiş bulunan vali vekilinin göreve devamını elzem sayarak doğrudan doğruya hükûmete başvurmuşlardır. Zâtıdevletlerinin son yazıları üzerine Ankara'da gereken kimselerle yeniden görüşülmüş, hattâ sakıncaları bulunsa bile, sırf hükûmet otoritesini sarsmamak için Ziya Paşa'nın iyi karşılanmasının sağlanmasına çalışılmıştır. Ancak, karşılaştığı tehlikelerden ve fesatlıkların ağır bastığı gidişattan son derece ürkmüş olan halkı, bunu kabule inandırmak mümkün olamamıştır. Dahiliye Nâzırı Paşa Hazretleri'nin, içinde bulunduğumuz durumun önem ve ciddiyetini, düşmanlarımızın durmadan ne kadar iblisçe çalışmakta olduklarını takdir buyurdukları şüphesiz bulunduğuna göre, Nezaret makamına yeni geçmiş olmaları yüzünden, çalıştırılmaya lâyık olan memurları tanımakta mazur oldukları gibi, Âdil Bey'in bile müsteşarlığını yapmış olan Keşif Bey'in, hâlâ müsteşarlık yapmakta olduğu gözönünde bulundurulunca, özellikle yüksek dereceli memurların atanmasında ne dereceye kadar uzak görüşlü davranılmasının gerekeceği kendiliğinden anlaşılır. Bu bakımdan Ziya Paşa'nın şimdilik gönderilmemesinin sağlanmasına yüksek yardımları ve sonucun bir emirle bildirilmesi arz ve istirham olunur. Mustafa Kemal Efendiler, Ali Fuat Paşa, 28 Ekim 1919 tarihli bir şifresiyle, İstanbul'daki teşkilâtımızın, adıma gönderdikleri bir telgrafı bildirdi. Bu telgrafta verilen bilgiler önemliydi. Çerkez Bekir'in yarattığı, o bilinen olay, Adapazarı ve çevresinde Kuva-yı Milliye'ye karşı isyan başlangıcı sayılmış. Bundan nasıl yararlanılacağı konusunda «Padişah, Ferit Paşa, Âdil Bey ve Sait Molla ile Ali Kemal Bey 'den kurulu» bir hey'et, birtakım tasarlamalar da bulunmuşlar. Bu telgrafta, yukarıda adı geçen Hikmet hakkında da bilgi veriliyordu. Bu Hikmet, iki ay önce Amasya'dan Adapazarı'na gelmiş. O çevrede öteden beri kendisine ve ailesine karşı olanların millî teşkilâta girdiğini anlamış. Hikmet Bey, Amasya'dan geldiğini, beni tanıdığını ve millî teşkilâtı kurmaya yalnız kendisinin yetkili olduğunu ileri sürerek, Sivas'la haberleşmeye kalkışmak ister. Karşı taraf engel olur. Hikmet, karşı teşkilât kurar. Bunu sezen Sait Molla, Hikmet'i elde edecek çareyi bulur. Kendisini Hristiyanlara karşı bir isyan için ayartır. Efendiler, Hikmet ile ve düşmanlarımızın Hristiyanlar aleyhindeki tertipleri ile ilgili olan bilgiler, daha sonra dokunacağımız bazı durumların kolaylıkla anlaşılmasına yarayacağı için, bunların gereksiz sayılmamasını rica ederim (Belge: 174, 175). Efendiler, bu bilgiler üzerine Cemal Paşa'ya yazdığım telgrafa yüce meclisinizin de dikkatini çekmek isterim: Şifre Sivas, 31.10.1919 Harbiye Nâzırı Cemal Paşa Hazretleri'ne Adapazarı dolaylarında, hükûmet ve millî teşkilât aleyhinde geçen olay yüksek şahıslarınca bilinmektedir. Bu olay, millî birlikteki kararlı tutum, İstanbul Hükûmeti'nin yerinde ve kesin tedbirleri sayesinde bastırılmış ise de, daha oralarda bozgunculuk tohumu tükenmiş değildir. Milletin birliği karşısında bunların tamamen ezilip yok olacağına şüphe yoktur. Ancak, bu bozgunculuk hareketlerinde Damat; Ferit Paşa'nın, eski Dahiliye Nâzırı Âdil ve ondan önceki Ali Kemal Bey'lerle Sait Molla'nın teşvikçi ve tertipçi oldukları anlaşılmıştır. Adları bildirilen bu zatlar, kendi vatan hainliklerinin yanında, çok büyük ve tehlikeli bir hatâ daha işlemişlerdir. O da, mel'unca işlerinden sanki kutsal Padişah Hazretleri'nin de bilgisi bulunduğunu çevreye yaymak gibi büyük bir alçaklıktır. Kabinenin saygıdeğer hey'etinden büyük bir samimiyetle rica ederiz; şimdi vakit geçirmeden durumu uygun bir şekilde Padişah Hazretleri'nin tertemiz huzuruna arz etsinler. Milletin ve teşkilâtın bu gibi uydurmalara elbette değer vermeyeceği açık bir gerçektir. Bozguncuların, yalanlarla millî birliği lekelemek istediklerini ileri sürerek, Saltanat Hükûmeti'nce, olayın geçtiği bölgede resmen yalanlanmak suretiyle, herhangi bir yanlış anlaşılmaya meydan verilmemesi ve bu zararlı şahıslar hakkında gerekli incelemelerin yapılarak kovuşturmaya geçilmesi hayatî bir konu sayılmaktadır, efendim. Hey'et-i Temsiliye adına Mustafa Kemal...
-
Tarih Tekerrürden İbaret
1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir: Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda (1) yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı. Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta... İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul'da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâf Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir'e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar. Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Hey'eti (Belge: 1) illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu (2), Mavri Mira Hey'eti'nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey'eti tarafından yönetilen Rum okullarının izci teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor. Ermeni Patriği Zaven Eefendi de, Mavri Mira Hey'eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve İstanbul'daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor... *********** nutuktan bir bölüm her Türk Gencinin özellikle bu günlerde olan biteni anlamak için nutku okuması şart...
-
Yabancı dilimiz Türkçe
Amaçlarının TBMM'de gerginlik ve Türk Halkında gerilim yaratmak olduğu açık... Yabancı dili Türkçe olan şahsiyetler TBMM'de Türk halkının vekilimi oluyorlar? Ve Chp'ye demediğini bırakmayan bir çok Akp'li geçinen rejim muhalifleri bu duruma hiç ses çıkartmıyor bakıyorumda... Dtp'lilerin Mehmetçiğe kurşun sıkmışların vekilliğinden rahatsızlık duymayan ve onların bugüne kadar yaptıkları yarın yapacaklarının garantisi olduğu halde, bütün öfkelerini Ulusalcılara yöneltiyorlar... Tuncay Özkan'ları, Hulki Cevizoğlu'larını yerden yere vuruyorlar... Ya gerçekten gözleri kör ya da hepsi bilinçli...
-
.............Desem ne dersin?
benimde tavuk ve et hariç ve sakatat hariç hepsini severim... sebze türlerini çok severim... kim ne düşünüyo desem?
-
.............Desem ne dersin?
ben yarın akşam Tekirdağda olucam sanırım... sahil akşamları güzel olur, rüzgarda varsa püfür püfür denize karşı içiniz çayınızı, biranızı yada ne isterseniz... neyse beni kıskanmasınlar madem sen benim yerimede eğlen derim... en sevdiğin yemek ne desem?