sardunyam tarafından postalanan herşey
-
AHMET NECDET SEZER
Farkımız farkındalığımız...
-
ABDullah GÜL Cumhurbaşkanı.
Laik düzen değişecektir diyen Abdullah Gül'e mi bakıcaz, Laik ve demokratik Cumhuriyete yemin eden Abdullah Gül'e mi? Hangisine inanıcaz.? Refah döneminde kabinedeydi, Fazilette kabinedeydi, Saadet Partisinde üst düzeydeydi geldiği yer belli "milli görüş, siyasal islam" şimdi bütün bu geçmişine rağmen tarafsız olacak mı? Ya da daha önemlisi Mustafa Kemal Atatürk'e düne kadar karşı olması, şuandan itibaren değişecek mi? Geçmiş dönemde içinde bulunduğu bütün partiler "laikliğe" karşı takındıkları poltika yüzünden kapatılmıştı... Ve Abdullah Gül bugünden sonra Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık gösterecek öyle mi? Sanırım artık çok geç, herşeyin değiştiğini ve Atatürk ilke ve devrimlerini anayasadan çıkarttıklarını bile görseler bu millet herhangi bir karşı duruş sergilemeyecektir... Çünkü Atatürk'ün ne demek olduğunu bile anlayamamış insanlar değişen sistemin sonuçlarını kestiremezler... Hayırlı olmasını diliyorum... Ayette dediği gibi, "sizin için şer gibi görünende bir hayır, hayır gibi görünende bir şer vardır" Allah Türkiye Cumhuriyetini ve onun kazanımlarını korusun... Yıkmak isteyen altında kalsın...
-
Hiç Umut Yok mu?
İnsandaki ego ortadan kalkmaz ancak törpülenebilir... Törpüleyebilmek için önce bir vicdan muhakemesi yapmak gerekir... Ve kime sorarsanız sorun bencil olmadığını söyleyecektir... İnsanın egosu tamamen tüketim üzerine ve üstelik ihtiyacı olandan hep fazlasının peşinde...
-
Atam izindeyiz
- NATALİA
tamam ama bulaştırmayacağıma söz veremem... burnumuda bulaştırırım genellikle...- İyiki Doğdun Paula..
Doğumgünün kutlu olsun Mutlu ol senelerce...- SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
yardımcı olayım? Vişneli galiba...- NATALİA
ama ben teşekkürün yanında dondurmada isterem...- kleopatra....
Bişey değil Kleocum...- ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
canımıniçi, rica ederim... Ayın farklı yüzlerinde olsakta en azından buluşmuşuz bir şekilde, hamdolsun...- Frozen......
Bişey değil bidenem, sen daha güzelsin...- redblack
Canım, beğenmene sevindim... Boş ver bişi deme ben anladım...- SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
kız bi dondurmayı hala bitirememişin- >>>İLYADA<<<
Bişey değil canım Beğendiysen ne mutlu...- Ecnmst - Politika - Paula'nın Doğum Günleri...
Paula'cım mavişim mutlu yıllar diliyorum... özledim seni... pastandaki mumları üflerken tutacağın dilekler kabul olsun... görüşmek üzere... Politika, yeni yaşında yeni umutlar ve yeni başlangıçlar diliyorum... Seninde dileklerin gerçekleşsin... Doğum gününüz kutlu olsun... Selam ve sevgi ile...- SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
Erbay şiire bayıldım... Canım kardeşim teşekkür ederim... Natalia, nasıl özlemişim bu şarkıyı, ne iyi yaptında hatırlattın...- AHMET NECDET SEZER
Ahmet Necdet Sezer benim için bu zamanın insanı değil... Böyle bir zamanda bu kadar tevazu ve dürüstlük normal karşılanmıyor... Bendeki yeri her zaman apayrı olacak... Ülkem adına ortaya koyduğu onurlu duruşu, düzenbazlığa geçit vermemesi, tasarrufçuluğu için teşekkür ediyorum... Ve... Çankaya bugün yeni Cumhurbaşkanı'nı karşılayacak... Hiç umut etmesemde hayırlı olmasını diliyorum... Umarım Abdullah Gül, Çankaya'nın ruhunu taşıyabilir ve umarım oraya çıkmanın lutfunu kaldırabilir... Ve dilerim ülkenin rejimine, anayasasına, hukukun üstünlüğüne, bütün kurumlarına bağlılık gösterir... Dilerim, söylediği gibi tarafsız olabilir... Dilerim şeffaf olur... (!) bütün bunları dilemek, bana çok ütopik gelsede yanılmayı umuyorum...- 30 AĞUSTOS Zafer Bayramı ve TSK Günü
Büyük Zafer daha önce benim için hiç bu kadar anlamlı olmamıştı... Çünkü yapılması gereken yapılmış, düşman sınırlarımızdan kovulmuştu... Olması gereken zaten buydu, işgalciler ne pahasına olursa olsun kovulmalıydı... Ve büyük önderin üstün başarıları ile ve koca yürekli, bağımsızlığına düşkün, aç kalma pahasına hürriyet mücadesi veren onurlu Türk insanının gayretleri zafer getirmişti... Zaten aksi olamazdı ki... Özgürlük, bağımsızlık, Hürriyet yaşam demekti benim için... Büyük önderin dediği gibi "ya istiklal ya ölüm" diyenlerdendim bende... Derken öyle günlere geldik ki, artık insanlar iyi para verirseler neden olmasın diye, satılmadık yer bırakmaz oldular, tıpkı o günlerde olduğu gibi yine haçlılar; dün kanla kazandığımızı bugün parayla almayı başardılar... Dün neden savaştığımızı şimdi anlayamadım... Bağımsız Türkiye dedik, bizi anlamadılar zaten bağımsız değilmiydiler.(!) İyi para verirlerse onuda satabilirlerdi... Global dünyada böyle yapılıyordu, biz geri kafalı kaldık... Artık özgürlük ve bağımsızlık ancak filmlerde anlatılacak kahramanlık destanlarıydı... Ve bugün 30 Ağustos Zafer Bayramının koşullarını, orada can verenlerini, büyük kumandanını, açlıktan kundurasını yemek zorunda kalan kahraman askerlerini daha iyi anlıyorum... Orada şehit olanların neden şehit olduklarını unutmamalı... Eğer onlar paraya, özgürlük ve bağımsızlığımızı değişselerdi belkide şehit olmayacaklardı... Şimdi daha iyi anlıyorum da, global dünyanın çarkından nasıl kurtulacağız onu bilemiyorum... Emperyalizm yakamızı bırakmayacak bizimle oynamaya devam edecek, aynı zamanda kanımızı içerek... Böyle bir ortamda insan çoşku ile bayramını kutlayamıyor... Ama herşeye rağmen... Şehitlerimizin ruhu şad olsun, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının ruhu şad olsun... 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu ve anlamına yaraşır olsun...- Erdoğan Bekir Coşkun'u kurtardı!
Hani varya birileri şu demagojiyi bıraksada kapı aralığından bakmasa dünyaya... Kafalarınızı kumdan çıkartın demiş birisi, kimlerin kafası kumda gömülü o kadar belli ki, misal... Bakın biz Akp muhalifleri Akp'nin icraatlarına, söylemlerine ve rejime yönelik olumsuz etkilerine neden ve nasıl karşı duruş sergilediğimizi bütün gerçekliği ile ortaya koyuyoruz... Peki siz ne yapıyorsunuz bu durumda... Birilerini aklamak için başkalarını karalamaktan başka... Hani nerede bizim söylediğimizi yalanlayacak görüşleriniz... Akp'ye oy vermiş insanlarla konuştukça onların bütün bu meselelerde nerede durup, nereden seyrettiklerini anlıyorum... Hadi canım sendecilerin çoğu %85 bunların içinden çıkıyor... Biz dünün yönetimlerini, politikacılarını, partilerini ve icraatlarını eleştirmedik mi? Bu yozlaşmanın başlangıcı bu mazlum politikası, bu sömürü siyaseti Menderes dönemine kadar uzanıyor... O dönemden bu yana taş üstüne taş koyduklarını söyleyenlerin bu ülkeye zararlarının faydalarından çok olduğu ortadadır... Bugün rejim için endişe taşıyan insanların, "hadi canım sende" cümlesinden daha gerçekçi ve somut kanıtlara ihtiyacı var... Biz ne söylersek söyleyelim, hadi canım sende demeye devam edeceksiniz, siz bunu söyledikçe biz sizlerin dünya görüşleri ve hayata bakış açılarınızla ilgili daha çok şey öğreneceğiz... Ülkede kutuplaşma bu kadar keskinleşmişken hepimiz oturup bunu bir daha düşünmeliyiz... Laik ve demokratik Cumhuriyet sistematik bir şekilde değiştiriliyorsa, Türkiye'nin üniter yapısını tehtit eden unsurlar bu ülkenin asli unsurlarından daha fazla hak sahibi oluyorsa, TSK endişelerini en kararlı şekilde dile getiriyor ve uyarılarını devam ettiriyorsa, "hadi canım sende"ci kesimin kış uykusundan uyanmasını tavsiye ederim... Kaç ülkede Genelkurmay'ın yaptığı bu açıklama yapılır ve o ülkede yer yerinden oynamaz.!!! Ülkenin güvenliğini emanet ettiği ve bu ülkenin en güvenilir kurumunun başı Genelkurmay Başkanı öyle şeyler söylüyor ki, (dikkat ediniz bakkal mehmet efendi söylemiyor)... Kendi ordusuyla çatışan, kendi yargısıyla çatışan bir siyasi parti bütün bunların sebebidir... Herşeyin farkında olan hadi canım sendeciler bize bir açıklama borçlusunuz, savunduğunuz parti ne yapmaya çalışıyor?- Mineu
Halimiz Siz sevgili evet siz mimozalar toplardı yola çıksa zakkum zehiri hüzün taşırdı yeşili bol gözleriniz yedi sıra göğe uzanan serviler kıskandırırdı upuzun boyunuz aşk en çok size yakışandı biz iki arada bir derede kaldık öyle dingin sakin durmayınız susmayınız şiir endamında usul usul söyleyiniz biz dinlerken de dinleniriz kafi derecede kafiyelerle bir başıma bekledim sizi her seferinde siz şımarık dolu dizgin koşa koşa sevgi kafileleriyle geldiniz anlatmak ne zor iş sizi bilenler bildik sanıyorlar görenler aşina bile değil kaç kadeh kırdırdı kırmızı şişe her gece üzgün martılar bir anlam veremiyorlar bu işe mantarın tadı şişedekiyle aynı sabır ince bir oya işleyiniz gergefiniz aşk sizin durmayınız çılgın kelimeler yazan sonunda çıldırır mı bilmem üstümüze inen gecenin zaafı var matem tutturuyor aşka oysa aşk her deminde başka şımarık çocuk selam vermez alır serseri diyorlar uslandığım en masum divane çağlarımda aşk bir bana mı lazım ya siz sevgili şimdi nerelerdesiniz- ==kaan bebeto==
Kendime mektuplar Cam kırıklarına bastı yalın ayaklarım iki kaşının arasında cehennem azabı hayat değil yaşadıklarım aşk mı sevda mı gecenin karanlığında benden çalınan bakışlarım düşmez mi güneşin izinden gidenlerin yüreğine ya şiir zamanla sevdalanmaz mı kendini söyleyenlere gün yok niye sızı bir benli eyvanlarım kaçan olsa kovalanmaz mı o kalp hırsızının sarılmış mazisine yanlışlıklarım yürek bu kadar dar mı kainatı alırda içine de bu garibi sığdıramaz mı üstü üstüne mi biner hep benim yalnızlıklarım ne zaman tükenecek kendime mektuplarım- Dipnot
Sabah ezanlarıyla uçurduğum güvercinler geliyor aklıma dünyamızın daha hayata küsmemiş çocuklarının ak bakışları akranlarına illa ki hatıralarımda çemberle beraber çevrilen hayatlar horoz şekeri leblebi tozu dişlerimde bir unutulmaz ağrıyla keçi boynuzu çıkrıkçılar yokuşunda ilk düşüşüm anafartalar çarşısında kayboluşum dahası Hacıbayram’da ikindi vakti ağlayan gözlerimi silen dervişin elleri durdurun bir imkan varsa sonsuzluğa giden bütün güvercinleri gök yüzünün kurak düşlerinin kurgucusuyum içimde derin bir kuyu çocukluğumdan düştüğüm yolların esaretinden kurtaramıyorum kendimi ne zaman dönsem memleketten günebakanlar boynunu bükerdi yollara sonra Ankara bir güneş gibi parlardı ufukta umudumdu aşklarım ben ise mağrur gururlu dahası vedasız çekip gitmelerden keyif alırdım aklımsa inadına camlarına yaslı otobüslerin ardında kalanlara takılırdı paçalı güvercinler hep evlerine dönerler çekiktir kanatları eyvah çekiyor da inadından eyvallah demiyor mazlumun katili ahkam kesiyor durmadan hakim mizanı bozuk terazilerin başında vebali var kırmızı kiremitlerin yerini alan intizar kömürün isiyle daha da karardı bu kış kuş gribinden korkuyor cahil kıt akıl aç bırakıyorlar kuşları bu nasıl intikam balkonuma sayısız güvercinler aldım yüreğime sınırsız kanatlar taktılar esnaf sağdan soldan bakıp gizlice gülüyor hele biri var berber benden hınzır güvercinlerin şairi yüreğini de doyur diyip diyip gülüyor işte halimiz sisle kaplanıyor şehrin üstü bu mevsim hep böyledir Ankara puslu hasret ciğer yakıyor daraltıyor nefesi mecburen alıyor veriyoruz yapmadan hesabı bir tek Tanrı biliyor olup bitenleri çarpıyor bölüyor çıkartıyoruz faydası yok acının bahanesine sarılmak acizlerin işi bize direndikçe kazanılan hayat lazım gönderdiğim bütün güvercinler ulaşamadan menziline öldüler tek tek kasketin düşmeden başından deniz dolanmadan ayaklarına ve güvercinler babam güvercinler masumdurlar ne günahları varsa at vebalini benim boynuma- Suheda...
Kuruntu zamanla anlıyor insan kaybettiklerinin değerini eskiyorlarsa hani kıymetleniyorlar sanıyoruz büyük ahmaklık insanlık hali gelip geçenlere bakıyoruz olduğumuz yerlerden son çırpınışımız belki de bu son sözün varacağı yeri bilemeyişimizden oysa yüreğin içinde çocuk çocuğun içinde yürek olmak vardı bak hele topaçla çevrilen dünya şekerden ötmeyen horozlara teslim Aşk bir kırmızı leğen ile bir kaç mandal’a değilse de yalancı vedalarla kurnaz ayrılıklara satıldı ucuzdu almalıydık biz hep kendi gelenlerde karar kıldık baharda çiğdemler gibi hele bir kalksın kar toprağın uyanışıyla her iş girer hal yoluna diyerek manzaralar değişti hayatımızın bakışında şimdi kıyılarda dalgaları kıramayanlar bir başlarına bekliyorlar rüzgarlar gemilerin güvertelerinde salınarak geziyor kaptan yorgun gözleriyle ufukları tarıyor umut bu denizdeyiz mutlak bir ışık taşıyacak her fener yeter ki bulalım izini sarp bir kayalığın üzerinde eşarbını düzeltiyorsun havan batsın olsa da olur olmasa da ve boğulmak sonsuzlukta güzeldir filikaları taşır mı taşımaz mı diye kontrol etmek ahmakların işi karaya ulaştığında başına gelecekleri diyivereyim mi sana ahlatlar da kargaları tanır en çok ilk bakışlarında uçurum kenarlarında çığlıklarını duymasalar da çıldırışlarını duyarlar tepe taklak silahındır gülümseyerek gelip kahkahalarla gitmelerin yürü el verir ki masumiyetine sığınan sıcak elli çocukların akıllarından çıkasın yoksa bu hayatın devamına ait ciddi şüphelerim var benim- Gloria
Merhamet Kar da yakar zamanla alev üşütür biliyorsun yüreğindeki yara azdıkça farkında olmadan eriyorsun yalnızlığın çıldırtan akşamlarında kırmızı bir şarabın pelteleşmiş dilinde yada mantar kırıntıları tadında bıraktığı lezzet kadar olmasa da merhamet istiyorum senden henüz zaman varken bir kedi mırıldanmasında bir güvercin kanadında ve en sonunda bir hastane odasında ay yüzün karanlığa dönük Azrail’in nurlu yüzüne inat tüm ışıkların sönük al sana hakikat sevgilim senden tek isteğim beraber ölelim- kleopatra....
Becayiş Su uyuyor dalgın şehrin ışıkları kapatmıyor gözlerini bir o yana bir bu yana ritminden bozuk sallanan başım iki kollarımın arasında maziden usanmış ikbale açım ukdesi içimde selam almaz mıh gibi oturur durur kalkmaz yar uyuyor dalgın şehrin ışıkları karşı duruyor sevdama kırılmış aynalar gibi bin parça sokaklara dağılıyorum göz damarlarıma batıyor ışık her parça ayrı bir yaraya aşık sualsizim aklım karışık ille de seni düşünüyorum soruyor dalgın şehrin ışıkları aynı gök kubbenin altında ayrık hayatları birleştirmeye kimin gücü yetecek kalbin dayandığı kadar yarın vardır sonrasında hep tekrar hesaplı hesapsız ardınca atılan adımlar aldırma içine kilitli bütün kapılar dışardan gelirsin girersin anahtarın var - NATALİA
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.