Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

muki

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.848
  • Katılım

  • Son Ziyaret

muki tarafından postalanan herşey

  1. Dogu Perincek butun bu dedikleriniz olabilir. Fakat bu bizim ic sorunumuzdur ve kendi icimizde halletmemiz gereken bir olaydir. Ancak, sayet boyle bir kisi yurtdisinda yargilaniyorsa ve oraya Turkiye'yi aka cikaracak dokumanlarla gidiyorsa, elbette Turkiye ve Turk milleti olarak arkasinda olmamiz gerekmez mi?
  2. Baska peygamberler de var Tanriya benzer yakistirmalari yapan, ama bunlarin basini Muhammed cekiyor sanirim. Yaptigi valla ayip ve gunah
  3. Tarafsiz bir de su var. Hani soz veriyorsun ya, o soz verdigin an kac yasindasin, tabii ruh olarak, cunku daha dunyada degilsin, yoksa yanlis mi anladim, dogdugun an mi soz veriyorsun, yani daha kordonun kesilmeden, ya da kesildikten sonra. Kafam karisti ya... Hem ayrica ben anlamiyorum. Bizler ruh olarak zaten var miyiz biryerlerde de bizi dunyaya gonderiyor, yoksa yeniden yeniden ruh mu yaratiyor da, o ruhu yarattigina ufurdetiyor?
  4. tonguc, ama olmuyor boyle. Oyle her basliga ayni yaziyi kopyala yapistir yapma, okuduk iste birinde yetmez mi...
  5. tonguc, ama olmuyor boyle. Oyle her basliga ayni yaziyi kopyala yapistir yapma, okuduk iste birinde yetmez mi...
  6. Ne kadar guzel yazmissin BrainSlapper; megalomanlık insanlar arasında bile kötü bir davranışken tutup megalomanlık yapmaz, naralanmaz. Tanri'nin megaloman oldugunu veya olabilecegini dusunmek bile cok absürd. Ha, ancak; Muhammed kendini peygamber ilan ettikten sonra megalomanlik olustuysa ve kendisi bunun iyi birsey oldugunu dusunuyorduysa, o zaman Tanri'yi da bu megalomanlikla suslemis olabilir
  7. Sevgili Muki, Bizlere sizinle gurur duymaktan başka çare bırakmıyorsunuz. Ülkemizde sizin gibi aydın, kültürlü ve zeki bir bayanın olduğunu görmek çok sevindirici.

  8. muki

    8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

    KUTLU OLSUN
  9. muki

    Dualarin gucu

    Kuran'in bircok ayetinde dua edenin duasina cevap verildigi yaziyor. Yalniz, bugun okudugum ilginc bir yazi var ve bu yazi The American Heart Journal'da yayinlanmis bir yazi. Ve elde bulunan istatiksel kanilar da bu yaziyi dogruluyor. Yazida diyor ki: Yeni kalp ameliyati olmus bir hastaya dua edilmis veya edilmemis bir etkisi yok. Ancak, hastanin kendisi icin dua edilisinin dusuncesi hasta uzerinde etkili oluyor: Onun icin dua ediliyor olmasi dusuncesi hastada tibbi komplikasyonlari artiriyor, hem de hatiri sayilir derecede. Uzun zamandir beklenen tibbi bir arastirmanin sonuclari, dualarin olasi gucune limon suyu sıkmıs gibi gozukuyor. Uc manastirin rahip ve rahibelerinin kendileri icin dua ettigini bilen %18 hastanin postoperatif komplikasyonlara (kalp enfarktusu, kalp sektesi) maruz kaldigini, bu rahip ve rahibelerin kendisi icin dua ettigini bilmeyen hastalarin ise komplikasyonlara maruz kalma yuzdesinin 13 oldugu belirtiliyor. En fazla postoperatif komplikasyonlar kendileri icin dua edenlerin oldugunu bilen hastalardan olusuyor. Diger tarafta kendileri icin birisinin dua ettigini bilen hastalarin % 59'unda komplikasyonlar meydana geliyor, kendileri icin bir kisinin dua ettigini bilmeyen hastalarda bu yuzde sayisi 51. Bu arastirma 10 sene boyunca suruyor ve 1802 hasta olmak sartiyla 6 klinikte incelemeler yapiliyor ve kendi cinsinde yapilan en duzgun arastirma olarak goruluyor. Sonuclar en cok hristiyan dua etme destekcilerini/taniticilarini rahatsiz ediyor ve inceleme Dr. Herbert Benson baskanligi altinda yurutuluyor olup, sonuclar en cok bu doktoru vuruyor, zira bu doktor Boston'da bulunan Mind/Body Institute'nin baskani ve "şefaatçi dua"nin hastayi koruyuculuguna inananlardan biri. Benson daha once de kendi dindar teorisini dogaclama yoluyla incelemis olup sonradan boyle bir bilimsel arastirmayi kabul etmis bulunuyor. Bir bilim insani olarak tanriya kufreder sonuclari kabul etmis olmasina ragmen, bu arastirmanin dua arastirmasinda soylenecek son soz olmadigini da sozlerine ekliyor. Evet, sizler ne dusunuyorsunuz dua hakkinda. Dualar kabul goruyor mu? Goruyorsa neden goruyor. Gormuyorsa acaba kalpten inanarak dua mi etmiyoruz. Ve hakikaten dualar kabul gormus olsaydi dunyada bu kadar kotuluk olurmuydu. Dusunsenize, Hitler doneminde mesela, bu adami dualari ile menetmek isteyen milyonlarca insan vardi herhalde. Ama bu insanlarin dualari neden duyulmadi? Neden Hitler gene de yapacagini yapti ve onca insanin canina kiydi. Dualarin gucu neden yari yolda birakti insanlari. O zaman edilen dualar kabul gormus olsaydi onca milyon insan oldurulemezdi. Simdi de dua edebiliriz. Allah'im su buzullari eritme, ozon tabakasini basimizdan eksik etme, iklimleri normale donustur, Bush'u bas belasi olmaktan menet. Ne bileyim edilecek daha bir suru dua var. En iyisi biz hemencecik baslayalim, belki duyan ve kabul eden olur!
  10. Benim dolabimda, Eski ve yeni Ahit, Kuran, Buddha ve dinlerle ilgili baska kitaplar da var. Eeeee, n'olcak simdi?
  11. fazaltan, topic basligina bakarmisin. Ne diyor? Yasasin ateizm. Yani bu baslikta herhalde Allah'in guzelliklerinden bahsedilmeyecekti degil mi... Ha Allah'i oven baslik ariyorsan yeterince var. Bir zahmet forumu bastan asagi incele, ondan sonra yorum yaz.
  12. Bilgisizin eline Kuran diye bir kitap ver; evladini kurban etsin, karisini dovsun, cihat yapsin, baskasini karisindan bosatsin onun karisiyla evlensin, korkutsun, huri nuri sozu versin... Bilgilinin eline Kuran diye bir kitap ver; alakasiz ve tutarsiz savunmaya gecsin.
  13. muki

    Vali Nuri Okutan

    İdealist ve başarılı bir vali: Nuri Okutan Siirt'te okulöncesi okullaşma oranını yüzde 4'ten yüzde 64'e çıkaran Vali Okutan, Sakarya'da da mucize yarattı. Yöntem basit: İdealizm ve çalışma... İdealist bir bürokratın tüm 'altyapı sorunları'na meydan okuyarak giriştiği eğitim seferberliği binlerce çocuğu okulöncesi eğitimle tanıştırdı. Sakarya'da bir buçuk yıl önce yüzde 8 olan 'okulöncesi okullaşma' oranı bugün 54.5. Bu oranla Türkiye birincisi olan ildeki bu değişimin mimarı ise Siirt Valisi'yken yüzde 4 olan okul öncesi okullaşma oranını 2004 yılında yüzde 64'e çıkaran Nuri Okutan. Genç valinin hikâyesi emek ve kararlılıkla nelerin değişebileceğini ortaya koyuyor. Sakarya'ya 20 ay önce atanan Okutan'ın eğitimle bağı soyismini alış hikayesine kadar uzanıyor. Cumhuriyet öncesinde dedesi öğretmenlik yaptığı için Soyadı Kanunu çıkınca aile 'Okutan' soyismini almış. 44 yaşındaki Okutan, Isparta'nın Eğridir ilçesinde doğdu. Anadolu'nun köylerindeki zor koşullar onun da yoluna çıktı. Köyde okul olmadığı için her gün kilometrelerce yol kat etti. Öğretmenin yönlendirmesiyle ilkokuldan sonra 'Gönen Öğretmen Okulu'na başladı. Okutan, aile geleneği mesleğin eğitimini görürken, öğretmen okulları öğretmen liselerine çevrilince bu hakkı elinden alındı. O günleri anlatırken, idealizmi yeniden gözlerinden okunuyor: "Öğretmen okullarında gençler Türkiye'yi değiştireceğine inanırdı. Ben gideceğim köyü değiştireceğim, çocukları aydınlığa kavuşturacağım ve Türkiye değişecek derlerdi. Herkesin özünde bir Türkiye ideali vardı. Bugünkü anlayışımı öğretmen okulundan aldığımı düşünüyorum. Sancıları da oluyor tabii. Bazen gereğinden fazla tepki gösteriyorsunuz, kendinizi çok parçalıyorsunuz, yıpranıyorsunuz." İlk görev yeri Siirt'ti Öğretmenlik hayali suya düşse de Okutan, eğitimine devam etti. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden 1985 yılında mezun olan Okutan, altı yıl önce vali olarak ilk görev yeri Siirt'e atandı. O zaman 38 yaşında olan vali, kaymakamlığındaki gibi eğitim alanında çalışmalara yöneldi. Ancak bu sefer işi çok zordu. Kız çocuklarının yarısı anaokulu bir yana, ilkokula bile gitmiyordu. Genç vali 'Siirt'i dört beş koldan' incelemeye aldı. Vali, 13 bin miniğin okul öncesi eğitimi alamadığını saptayınca tüm kaymakam ve muhtarlarla tek tek görüştü, fikirlerini anlattı. Öğrencileri buldu, velileri ikna etti, sınıflar oluşturdu ama büyük bir sorun vardı: öğretmen yoktu. Atamaları beklemek zaman alacaktı, bakanlıktan meslek liselerinden yetişmiş 'usta öğretici' kadrosu istedi. Bu yönde istihdam olduğu görülünce ildeki, kız meslek lisesinin çocuk gelişimi ve eğitimi bölümüne talep de arttı. Öğretmenler mahalle mahalle, köy köy gezerek çocuklara ulaşıyordu. 20 öğrenci bulan öğretmene ana sınıfı açılıyordu. Bunu okuma-yazma kursları takip etti. Kitap okuyana 'altın' hediye edildi. Vali öğretmenleri motive etmek için ilginç uygulamalar da başlattı. En az 15 öğrenci bulamayan öğretmenin sözleşmesinin feshedileceğini söylemişti. Ayrıca toplum merkezleri açılarak anne-babalar eğitildi. Siirt'teki bir yılın sonunda ortaya çıkan değişim inanılmazdı. Okulöncesi eğitimde okullaşma oranı önce yüzde 4'ten yüzde 15'e, sonra yüzde 30'a, dördüncü yıl ise yüzde 64'e çıktı. Siirt, Türkiye'de birinci sıraya yükseldi. Yaklaşık 18 bin çocuğun 12 bini anasınıfına başladı. Dört yılda, bir şehrin çehresi değişti. Gelecek nesillerin kaderini de değiştirecek adımlar atılmıştı. 2006 verilerine göre Siirt, daha sonra gerileyerek, okulöncesi eğitimde okullaşma oranında yüzde 46.7'yle Türkiye'de dördüncü oldu. Sakarya'da da durum kötüydü Bu alanda birinci ise Okutan'ın 20 aydır valilik yaptığı Sakarya. Vali Okutan, Sakarya'ya geldiğinde Siirt'te karşılaştığı manzarayı görmeyi ummuyordu ancak çok geçmeden yanıldığını anladı: "Siirt'te eğitimin geri olmasını anlayabiliyor insan. Çünkü terör yaşandı. Türkiye'nin en mahrum yerlerinden biriydi. Ama orada kaynak açısından çok zorluk çekmiyorsunuz. Gerek milli eğitim, gerek diğer merkezi kurumlarda daha iyi anlayış buluyorsunuz. Orada en büyük husus halkın buna itibar göstermesi, eğitimcilerin buna inanmasıydı. Sakarya'ya gelince, eğitimin bu kadar geride olacağını beklemiyordum. Bu bakımdan beni şaşırtmıştı." Sakarya şimdi Türkiye birincisi Okutan, ilk iş olarak il milli eğitim müdüründen istatistikleri öğrendi. Yüzde 37.7'yle sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında 23. olan Sakarya'nın eğitim alanında verileri çok da parlak değildi. Ama o tecrübeliydi. Siirt'te takip ettiği yolları uygulamaya başladı. 500 usta öğretici kadrosu istediğinde herkes şaşırdı. 'Sakarya'da okulöncesi eğitim alan öğrenci azdı. Bu kadar öğretmen ne işe yarayacaktı...' Vali kararlıydı. Sonunda 300 kadroda anlaşıldı. İlk yılın sonunda okulöncesi eğitim alan öğrenci sayısı 2 bin 51 iken 9 bin 995'e çıktı. Derslik sayısı da 144'ten 525'e yükseldi. 2005-2006 sezonunda ise derslik sayısı 632'ye, öğretmen sayısı 822'ye ulaşırken, tam 17 bin 379 çocuk da okulöncesi eğitimle buluştu. Kent şimdi yüzde 54.5'le 'okulöncesi eğitimde' Türkiye birincisi. İlde 'Eğitim İçin Haydi Sakarya', 'Okuyan Şehir Sakarya' projeleriyle de eğitimin her alanında gelişim yaşanıyor. Okullardaki kitap sayısı 397 binden 1 milyon 124 bine yükseldi. Öğrenci başına okunan kitap sayısı 17. Öte yandan ÖSS'de başarı sırası 55'incilikten 39'unculuğa çıktı. 'Bir YTL=1 Okul' kampanyasıyla öğrenciler harçlıklarıyla sosyal bilimler lisesi temelini attı... Ekibine vitamin takviyesi yapmış! Sakarya'yı 'binmesi zor ama potansiyeli yüksek bir ata' benzeten Okutan, şöyle konuşuyor: "Geçen yıl öğretmen arkadaşlarımla 60'a yakın toplantı yapmışımdır. Bu toplantılarda altı-yedi saat süren konuşmalar oldu. Öğretmen arkadaşlarıma vitamin dağıttım. Onlar benim namımı biliyorlar. Kaymakam toplantıları yaparım, okul müdürleriyle toplantılar yaparım. Bu toplantılarda eğitimi, tarımı ilçe ilçe değerlendiririm. Müdürler toplantısında okul okul durumu değerlendiririm. Zaten verilerle geliyorlar, sunum yapıyorlar. İl genelinde deneme sınavları yapıyoruz. Okullar kaçıncı sırada, bir önceki sınavda kaçıncı sıradaydı, bunları inceliyoruz. Okulöncesi eğitimde 'Sınıf yok' denildiğinde 'Müdür odalarını boşaltın' dedim. Bizim koltuğa ihtiyacımız yok. Öğretmen arkadaşlarımdan genel destek gördüğüme inanıyorum." Yaptıklarını anlatırken, tek kahramının kendisi olmadığını sık sık tekrarlayan Okutan, birlikte çalıştığı öğretmenlere ve ekibine teşekkür ediyor. Günde 15 saatten aşağı çalışmayan vali Okutan'nın ikisi erkek, biri kız üç çocuğu var. Çocuklarının Siir'te fen ve Anadolu lisesini kazandıklarını gururla anlatırken, içinde kalan öğretmenlik ukdesini de söylemeden geçemiyor: "Ah ben sınıfa girmeliyim dediğim zamanlar oluyor..." radikal Bu gibi insanlar cok daha fazla olsa keske. Saygiyla anacagimiz!!!
  14. John Bayley, St. Anthony Üniversitesi’nin bir odasında, Woodstock Road yolundan gelip geçenlere bakarak ‘çalışmaya çalıştığı’ bir gün, pencerenin önünden bisikletiyle yorgun argın, ağır ağır geçerken gördüğü bir kadına sevdalanacaktır. Onu ilk kez görüyordur ve kim olduğunu bile bilmiyordur. O kadın, bir gün ‘Melekler Zamanı’nı yazacak olan felsefe hocası Iris Murdoch’tur. Görünürde hiçbir güzelliği, kadınsılığı yoktur Iris’in, üstelik kendisinden altı yaş da büyüktür. Üniversitenin bir odasında bir rahibe hayatı yaşayan, kendisini felsefeye ve işine adamış ve fakat bütün ikiyüzlülüklerden, düzen ve dolaplardan uzak görünen bu kadında ne bulmuştu John Bayley? Onun gözünde ‘üstün bir varlık’tı Iris... O üstün varlıkla evlenip 40 yıl geçirecekti ve bir gün Iris alzheimere yakalandığında, iki ayrı bedende bir beyin olarak ‘anımsayacaklardı’ her şeyi. Çünkü ‘insan anımsamak zorundadır, hele ki seviyorsa ve sevdiğiyle var olmak istiyorsa’. Alzheimer, onları bedenen ve ruhen birbirine yaklaştırıyordu gün geçtikçe. Diyordu ki Bayley: “Her gün biraz daha yaklaşıyorduk birbirimize. Başka türlüsünü yapmak elimizden gelmiyordu... Artık evliliğimiz sürekli, isteğimizin dışında burnunun dikine bir yerlere doğru yol alıyor. Bize hiçbir seçme hakkı tanımıyor- bense son derece hoşnudum bundan...” 1999’da kaybettiği eşi için “Iris’e Ağıt”ı (Dünya Kitapları, Çev: Nilgün Şarman) yazdı Bayley, son nefesini verene dek saçlarını taradığı, tırnaklarını kestiği, 4 yaşında bir çocuk gibi şakalaştığı Iris’le aşklarının destanıydı bu. Bu ve buna benzer geride bir destan bırakan nice aşk destanları var. Fakat geride destan bırakmayan ilişkilere de artık insanlar "aşk" diyorlar. Hele hele ünlülerimize bakılırsa kimin eli kimin cebinde belli bile değil. "Ahmet'le çok iyiyiz, nazar değmesin", nazar değdiği zaman da Ahmet'in yerini Murat alıveriyor ve gene aşk oyunları oynanıyor. Biz -zavallı insanların- gücü bir birlikteliği 40 yıl yaşatmaya yetmiyor. Bir kahvenin bile 40 yıl hatırı varken, aşkın hatırı ancak birkaç hafta, ay, sene sürebiliyor. Aslında ne hazin bir tablo değil mi?
  15. Ve bir genç, şöyle dedi: "Bize arkadaşlıktan bahset." Ve o cevap verdi: "Arkadaşınız, cevap bulan gereksinimlerinizdir. O, sevgiyle ektiğiniz ve şükranla biçtiğiniz tarlanızdır. O sizin sofranız ve ocak başınızdır. Çünkü ona açlığınızla gelir ve onda huzuru ararsınız. Arkadaşınız sizinle içinden geldiği gibi konuştuğunda, ne 'hayır' demek zor gelir, ne de 'evet' demekten çekinirsiniz. Ve o sessiz kaldığında, kalbiniz onun kalbini dinlemek için sessizleşir. Çünkü arkadaşlıkta, kelimeler susunca, tüm düşünceler, tüm arzular ve beklentiler, gürültüsüz bir sevinç içinde doğar ve paylaşılırlar. Arkadaşınızdan ayrıldığınızda ise yas tutmazsınız; Çünkü onun en sevdiğiniz yanı, yokluğunda daha bir berraklık kazanır, tıpkı bir dağın, dağcıya, ovadan daha net görünmesi gibi... Ve arkadaşlığınızda, ruhsal derinlik kazanmaktan başka bir amaç gütmeyin. Çünkü, salt kendi gizemini açığa vurmak peşinde olan sevgi, sevgi değil, savrulmuş bir ağdır ve sadece yararsız olan yakalanır. Ve arkadaşınıza, kendinizi olduğunuz gibi sunun. Eğer dalgalarınızın cezrini bilecekse, meddini de bilmesine izin verin. Çünkü salt zaman öldürmek için bir arkadaş aramanızın anlamı olabilir mi? Onu, zamanı yaşatmak için arayın. Çünkü o gereksiniminizi karşılamak içindir, boşluğunuzu doldurmak için değil. Ve arkadaşlığın hoşluğunda, kahkahalar, paylaşılan hazlar olsun. Çünkü küçük şeylerin şebneminde, yürek sabahını bulur ve tazelenir." Halil Cibran
  16. İNSANLAR doluşup bozmadıkları için birçok nadide ağacın, bitkinin ve hayvanın yaşadığı ‘Ellenmez Ormanı’nı o sene koruma altına almaya karar verdiler. Vali, ‘Tabiatı korumak bizim görevimizdir’ dedi. Oraya kamyon kasası büyüklüğünde ‘Ellenmez Ormanı Koruma Alanı’ şeklinde büyük bir tabela diktiler. Tabelayı görenler Ellenmez Ormanı’na bakmaya geldiler. Gelip gidenler artınca yol yapıldı. Yol yapılınca halk geldi. Halk gelince kaldırım da koydular. Kaldırımda yürürken kimse düşmesin diye elektrik direkleri dikip dört bir yanı aydınlattılar. Yol yapılıp araçlar gelince, Ellenmez Ormanı’nın bir kısmını açıp ‘Otopark’ dediler. Otopark yapılınca, otoparkçı kulübe istedi. Kulübede çay satmaya başladılar. Çay satılınca yanında gözleme, bazlama, mantı da verilmeye başlandı ve adı ‘Ellenmez Ormanı Aile Bahçesi’ oldu. Aile bahçesine aileler gelince, o zaman ‘Aile geliyor, tuvalet de ister’ dediler. Ormanı biraz daha açıp ‘WC-Tuvalet’ koydular. Tuvaletçiye bir kulübe gerekti. Tuvaletçi, Aile Bahçesi’nin semaverini çalınca karakol kurdular. Karakol kurulunca orası ‘belde’ oldu. Belde olunca ‘ilçe’ yaptılar. İlçe olunca..... ‘Ellenmez Ormanı’ kalmadı. Ağaçlar gitti, orman bitti, hayvanlar öldüler. Vali, ‘Tabiatı korumak bizim görevimizdir’ dedi ve ilçenin girişinde bir yere ‘Hatıra Ormanı’ ektiler. Kurudu. Şimdi ‘Ellenmez Ormanı neresi?’ diyeceksiniz. Gittiğinizde göreceksiniz. İşte adresi: Bodrum, Marmaris, Antalya, Alanya, Silifke, Anamur, Kemer, Didim, Kuşadası, Çeşme, Foça, Ayvalık, Ören, Edremit, Erdek, Yalova, Tuzla, Silivri, Şarköy... Nereye gitseniz, ne yana baksanız orasıdır... Bekir Coşkun - 27/02/2005
  17. muki

    Manilerle taslama

    Maniler dörder dize Her dize yedi hece Bir, iki dört uyaklı Dördüncü serbest dize
  18. muki

    Manilerle taslama

    Gelin mani yazalım Dostlara takılalım Sevgi, hoşgörü ile Biraz da taşlayalım
  19. Dediginiz gibi din hakikaten hur iradeyle inanmak mi oluyor. Yoksa dini bilgilerin dogustan itibaren beyine ebeveynler ve diger insanlar tarafindan islenmesi mi bizi o dine inanmaya mecbur kiliyor? Mecbur kalmiyoruz diyorsaniz yaniliyorsunuz. Akilca ve bendence eriskin bir yasa geldigimizde, sorgu sual etmeden verilen bilgilerin dogru bilgiler olduguna kendimizi inandirip inanirsak sayet, o zaman ne kadar hurlukten bahsedebiliriz. Bir insana pisikolojik baskiyla uzunca bir muddet; 'sen delisin' dense, o insan deli olur biliyorsunuz...
  20. muki

    MUTLULUK

    Nazim Hikmet'in "Sen mutlulugun resmini yapabilir misin Abidin?" sorusuna, Abidin Dino'nun vermiş olduğu cevap...
  21. Sayin aslan34, hangi ahlaki sistemden bahsediyorsunuz siz? Cihat emreden, karini dov diyen, kadina kiymet vermeyen, inkar edenleri cennehte yollayan vesairelerin ahlakla ne alakasi var? Haaa... diger taraftan iyi seyler de soylemis ama, celiskiler o kadar cok ki. Bir din kitabinin sadece ve sadece guzel ogutler verip, insanlari iyi seyler yapmaya tesvik eden guzel sozlerle dolu olmasi gerekirdi. Ama ne yazik ki Kuran Bagdat derken Londra diyor.
  22. muki

    Apaçık

    Kisisel olmayin lutfen. Ben sizin sahsiniza bir soz soylemis degilim. Burada tartistigimiz konu dini konular ve siz her bir yazilani sahsi hakaret ve saldiri olarak goruyorsaniz, o sizin probleminiz. Ayrica bana basta arkadasim deyip de, sonradan senin seviyene dusmek istemiyorum demek cokca abes kacmis. Ayrica siz benim seviyemi nereden biliyorsunuz ki, benim seviyeme dusmek istemiyorsunuz? Kendinize biraz cekiduzen verseniz iyi olur.
  23. muki

    Neden Hala Baykal.?

    Benim de dusuncem bu. Tesekkurler, cok guzel.
  24. Galiba en onemli sorgulama turu; bir insanin icinde cehennem korkusu olmayan sorgulama turudur. Ne dersiniz, su icinizde ki cehennem korkusunu attiktan sonra, acaba hala o okuduklariniza inanip yasaminizda deneyimleyecek misiniz...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.