-
İçerik Sayısı
93 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
1
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
Huhuhi tarafından postalanan herşey
-
Holmes, Watson’la birlikte kamp yapmaktadır. Gecenin geç bir saatinde Holmes uyanır ve Dr. Watson’ı dürter. “Watson,” der, “göğe bak ve bana ne gördüğünü söyle.” “Milyonlarca yıldız görüyorum, Holmes,” der Watson. “Peki, bundan ne sonuca varıyorsun, Watson?” Watson biraz düşünür, sonunda, “Şey,” der, “astronomik açıdan milyonlarca galaksi ve muhtemelen milyarlarca gezegen bulunduğu sonucuna varıyorum. Astrolojik açıdan Satürn’ün Aslan burcuna girdiğini görüyorum. Zamansal açıdan saatin yaklaşık üçü çeyrek geçtiğini kestirebiliyorum. Meteorolojik açıdan yarının harika geçeceğini düşünüyorum. Teolojik açıdansa Tanrı’nın her şeye gücünün yettiğini ve bizim minnacık olduğumuzu çıkarabiliyorum. E, peki sen ne sonuca vardın, Holmes?” “Birisi çadırımızı çalmış, dostum.”
- 19 cevap
-
- 2
-
-
Trafik kazasında can veren üç arkadaş Cennet kapısında yollanacakları yerlerin belirlenmesi için beklemektedir. Bir melek gelir ve tabutlarının başında aile ve dostlarının kendileri için neler söylediklerini duymayı arzu ettiklerini sorar. “Umarım,” der ilk adam, “herkes benim için iyi bir doktor ve aile babasıydı der.” İkincisi, “Bir öğretmen olarak pek çok çocuğun hayatında önemli bir fark yarattığımı söylemelerini isterim,” der. “Bense birilerinin,” der üçüncüsü, “ ‘A, bakın, kımıldadı!’ dediğini duymak isterim.”
-
Post Mortem (Ölümden Sonra) Fotoğraflar
Huhuhi şurada cevap verdi: gloria başlık Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
Tamamen haklısın sevgili @@gloria- 233 cevap
-
- Post mortem
- Post Mortem Fotoğraflar
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Madde, boşlukta hacim ve kütleye sahip olan her şeydir. Enerjiyi, madde olarak tanımlayamayız ve enerjiyi maddenin bir hali olarak kabul edemeyiz. Zira enerji maddeyi kapsar. Yani, maddeyi enerjinin özel bir hali olarak kabul edebiliriz. Örneğin H20'yu enerjiye benzetecek olursak, +3.98°C'de en yoğun halini alan ağır suyu da maddeye benzetebiliriz. Sıcaklığı +3.98°C'den ister düşürün, ister arttırın su hafifleyecektir, yoğunluğu azalacaktır. Madde de, enerjinin Higgs bozonu sayesinde yakın alanda, belli bir vibrasyonda yarattığı kütle etkisidir. Bu vibrasyonun frekansı farklılaştığında kütle etkisi ve madde ortadan kaybolur. Artık madde değil, sadece enerjiden söz etmek mümkündür. Uzaydaki maddeyi, kimyasal süspansiyon sıvısı içindeki asılı taneciklere benzetebiliriz. M teorisine göre tüm uzayı kapsayan enerji (iş yapma potansiyeli) ağları, bazı noktalarda iş yapmakta ve maddeyi oluşturmakta, kütle hissi vermektedir. Kısacası, enerji maddenin bir hali değil, tam aksine madde enerjinin çok özel bir halidir. Ama siz madde derken terminolojiyi enerji anlamında da kullanıyor gibi algılanıyorsunuz. Fakat madde tanımı gereği kütle ve hacim gerektirdiğinden enerjiye dönüştüğünde, tanımı gereği yok olmaktadır. Yani ortada ne kütle, ne de hacim kalmamaktadır. Metafizik, aslında fizik biliminin dışında kalan demektir ve felsefenin bir dalıdır. Metafiziğe zaman içinde pek çok teolojik, kozmolojik ve varlıksal yani ontolojik sorunlar dahil edilmiştir. Din, dil, algı, akıl, bilim felsefeleri de ayrı bir dal olarak ayrılana kadar, metafiziğin içine dahildi. Varlık, maddeyle sınırlı değildir. Enerjinin davranışları maddelere olan etkileri nedeniyle hesaplanabilir, deneylenebilir ve hatta kontrol altına alınabilir kesin verilere dayalıdır. Enerjinin soyut varlığı, mantık ve bilim kuralları içinde ispat edilir. Varlıklar somut ve soyut olmak üzere iki türdür. Madde somut, enerji ise soyut varlıktır. Tıpkı matematikteki gerçel ve sanal sayılar gibidirler. Enerjinin metafizik varlığı somut değil, sanal yani soyut bir varlıktır. Bu bir kelime oyunudur. Yokluğun var olduğuna göre, yokluğun varlık olduğunu söylemek gibidir. Buradaki yokluk gerçel değil, sanal bir varlıktır. Yani gerçekte yoktur ve sadece tahayyül edilebilir. Maddenin hem parçacık, hem de dalga gibi davrandığı doğrudur. Ama buradaki püf noktası, gözlemciye bağlı olarak ya dalga, yada parçacık olmasında ve asla aynı anda iki halde birden olamamasındadır. Zaten, maddenin enerjinin kütle hissi veren özel bir türü olduğundan bahsetmiştim. Bu yüzden maddenin kütle algısı sebebiyle parçacık ve enerjinin bir hali olması sebebiyle de dalga olarak algılanmasında bir gariplik yoktur. Bu arada Bigbang'in varlığı, tüm evrenimizde eşit olarak ölçülen kozmik arkaplan ışıması sayesinde tespit edildiğinden artık tartışmasızdır.
-
Kavram karmaşasına yol açmamak için, ifade açısından giderek yetersizleşen evren, zaman ve mekan sözcükleriyle ne demek istediğimizi iyi belirlemek gerektiğini düşünüyorum. Diğer evrenlerden bahsettiğimiz zaman, tıpkı galaksiler yada galaksi kümeleri gibi bir büyük bütünün parçalarından bahsetmiş oluruz. O halde evrenleri de içeren bu bütünün tümü için, belki de kainat gibi farklı bir isimlendirme kullanmalıyız. Bu bahsettiğim terminoloji neden bahsettiğimiz hakkındaki kafa karışıklığına bir nebze merhem olur böylece. Henüz evrenimizden farklı, kanıtlanmış bir evren bulunamamış olsa da, çoklu, simetrik, asimetrik yada paralel evrenlerden, çok boyutlu flatlanddan, evrenler arası Einstein-Rosen köprülerinden söz edildiği günümüzde teorik bazda bunun olabilirliği ortaya konmuştur. Ama bu köprülerdeki bilimsel tıkanma, köprü içinde aşılması gereken ışık hızı limiti noktasındadır. Zaman ise bildiğimiz anlamda somut yani maddesel devinimlerin ardışıklığını ölçme yolumuzdur. Maddenin olmadığı ortamlarda, örneğin dev karadeliklerin sıfır hacimli merkezlerine yaklaştıkça zaman, önce yavaşlamakta sonra da durmakta yani yok olmaktadır. Bu o noktada hiçbir madde hareketinin olmama halidir. Harket yoksa zamandan da söz edemeyiz, ölçemeyiz. Örneğin graviton için evrenin her noktasına etki eş zamanlıdır. Bunun izahı, 5 farklı sicim teorisinin birleştirilmesiyle 1995'te ortaya çıkan 11 boyutlu M kuramında aranmaktadır. Mekanın sonsuz mu, sınırlı mı olduğu konusu ise henüz bir netlik kazanmış değil. Mekanların bir üst boyut içinde döngüsel sınırlı olması da oldukça olası görünmektedir. Bunu 3 boyutlu dünyanın yüzeyinin, geoid yapısı gereği sonlu olmasına benzetebiliriz. Şu anda evrenimizin her yanında eşit olarak gözlenen, ilk başlangıç anına ait 2.725 kelvin sıcaklığındaki, siyah nesnenin termal ışınımına tekabül eden, 160.2 GHz frekansında ve 1.9 mm dalga boyundaki kozmik arkaplan ışıması tespit edilmiştir. Fakat bize herhangi bir farklı evrenden ulaşan, başka bir kozmik arkaplan ışıması henüz tespit edilememiştir. Bu da iki evrenin çarpışması, yada bize yakın veya aynı konumda bizden önce varolmuş başka bir evren fikrini şimdilik desteklemiyor. İlksel karadelikler hakkındaki durum ise, bunların evrenin genişlemesi esnasında, kozmik gama ışınımları yaymaları zorunluluğundan dolayı INTEGRAL isimli uydu aracılığı ile araştırılmasının devam etmesidir. Bu uydunun sonuçları ilksel karadelik teorisinin akıbetini belirleyecektir. Aslında tutarsızlıklar ve aykırılıklar ortaya çıkmaktadır. Ama bu tür durumlarda teoriye eklemeler ve düzeltmeler yapılmakta teori yeni haliyle görücüye çıkmaktadır. Örneğin klasik newtoncu fizikte ortaya çıkan aykırılıklar ve tutarsızlıklar olmasaydı, Einstein'i ve tabi ki izafiyeti hiç tanımıyor olabilirdik. Keza evrim teorisi de ilk olarak 1859'daki Darwin'e değil, -MÖ 6. yy'da tüm canlılığın denizden geldiğini söyleyen Thales'e, -Daha sonra canlının özünün bir balıkken karaya çıkıp diğer canlılara dönüştüğünü söyleyen Anaximander'e, -Sonrasında doğal seleksiyondan ilk bahseden Heraklitos'a, -Nihayet, canlıların en ilkel ve basitten oluşup, doğanın ihtiyaçlarına göre organlar oluşturarak, sürekli evrilerek türleri meydana getirdiğini söyleyen Aristo'ya -Evrim hakkında 18. yy'da kısmen tutarlı kapsamlı ilk teoriyi oluşturan Lamarck'a dayanır. Darwin ise sadece ortadaki fikirleri sistematikleştirmiş ve Türlerin kökenini yazmıştır. Ama DNA'nın keşfiyle birlikte, bu kez Darwinci teoride de revizyon gerekmiş ve ortaya Sentetik yada diğer adıyla NeoDarwinci teori ortaya çıkmıştır. Çünkü sadece genlerde olan değişiklikler aktarılabiliyordu, üstelik bu değişikliğin üreme hücrelerinde olması gerekirdi. Sentetik teoriye göre ise mutasyonların sebep olduğu değişiklikler doğal seçilimle seçilir ve canlılar bu şekilde evrimleşir. Yani evrim teorisinin bizzat kendisi de sürekli evrimleşmektedir. Tutarsızlık ve ortaya çıkan aykırılıklar ise, bu teorilerin doğal seleksiyonudur. Burada önemli olan ortaya çıkan tutarsızlıklardan ders alarak oluşturulacak yeni teorileri bekleyip, bunu hemen tanrısal kökenli bir düzensizlik olarak tanımlama kolaycılığına kaçmamaktır. Yine de daha kesin konuşabilmemiz ve herkesin iknası için (tabi bu herkesten kastım, mantık kurallarına uygun düşünebilenlerin hepsi), kanıtları arttırmaya tam gaz devam. Bu konudaki tartışmayı tümdengelim tümevarım tartışmasına benzetiyorum. -Her şey o kadar kompleks ki, tüm bunlar rastlantı eseri oluşmuş olamaz mı? -Yoksa, herşey çok basitten başladı, ama evrimsel zincirin analitik zeka açısından en tepesinde bulunan bizler, ilk kez varlığını sorgulayabilen canlılar olduğumuzdan ötürü, kendi konumumuza şaşırıyor ve kendimizi fazla mı önemsiyoruz. Piyangoda hile olmadığına emin olabilmek, bir ön şart elbette
-
Önce yokluğun ne olduğunu tanımlamak lazım. Zira yoktan var olmaz yasası, evrendeki madde ve enerji toplamı sabit olduğu anlamındadır. Yoksa, başlangıçta maddenin olmadığı bir ilk an mümkündür ama bunun sebebi, o anda tüm maddenin enerji halinde olmasıdır. o halde madde ve enerjinyi de tanımlamamız gerekli. Madde, kısaca boşlukta hacim kaplayan ve kütleye sahip olan her şeydir. Bu yüzden kütle ve hacme sahip olmayan bir şey madde değildir. Mesela boşluk madde değildir. Işık hızında hareket den parçacıklar da madde değildir, çünkü kütlesizdir. Yine örneğin yeni bulunan Higgs bozonu, kendisi yüksüz olmasına rağmen, etrafındaki parçacıklara kütle kazandırıyor ve maddeleştiriyor. Bu arada bebek adı verilen madde sınıfına girmeyen kütlesiz ama yüklü bir parçacığın etkileri hissediliyor ve çevresindeki parçacıklara yük kazandırdığı anlaşılıyor. Higgs'ten sonra keşif sırası şimdilik onda. Evrende iş yapabilme kabiliyetine ise enerji diyoruz. Burada elle tutulur, kütleli yada hacimli bir hal yoktur. Yani aslında enerji denince ortada somut bir şey yoktur, soyuttur. Burada bahsedilen iş yapabilecek, davranışları tahmin edilebilir, hesaplanabilir sanal bir güçtür. Bu biraz rüyalara benzer, bizi etkiler ama aslında gerçekte yoktur. O halde olaya salt madde olarak baktığımızda, yoktan var olma, vardan yok olma mümkündür. Nitekim evrenin başlangıcında ortada madde yoktur ve ilk parçacıklar, büyük patlamadan belirli bir zaman geçtikten sonra oluşmaya başlamıştır. Öncesinde var olan sadece sanal bir madde oluşturabilme potansiyeli yani enerjidir. Yine maddesel yok olma evrenimizde her an gerçekleşiyor ve deneysel olarak da yapılabiliyor. Bunlardan en bilineni elektron ve pozitron çarpışması ile kütlenin yani maddenin ortadan kaybolması ve enerjiye dönüşmesi, soyutlaşması. Her madde antimaddesiyle çarpıştığında benzer akibete uğrayıp, maddesel anlamda vardan yok olup, soyut anlamda yoktan var olup enerjiye dönüşüyor. Lavoisier kütlenin korunumu yasası, maddenin enerjiye dönüştüğünün bilinmediği zamanların yasasıdır. "Madde yoktan var edilemediği gibi, vardan da yok edilemez. Sadece birinden ötekine dönüşebilir" demişse de yapılan deneyler bunun aksini göstermiş, ortadan kaybolan bu madde miktarını açıklamak için flajiston kavramını ortaya atmak zorunda kalmıştır. Daha sonradan Einstein sağ olsun bunun adını E=mc² formülü ile enerji olarak koymuş, sabit olanın enerji+madde toplamı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yani madde sonsuz değildir ve tamamen yok olabilir. Ama somut madde yerine, madde oluşturma potansiyeli yani enerji, varlığını soyut olarak sürdürür. Enerji bildiğimiz anlamıyla aslında yokluktur, daha doğrusu yokluğun bir parçasıdır. Sadece gizemli bir potansiyelden ibarettir. Bu yüzden evren genişlemesi retrospektif olarak incelendiğinde, tam da bu sebeple, maddesel bir başlangıca ihtiyaç duyar. Yapılan hesaplamalar şimdilik evrenimizin açık evren olduğunu ve genişlemesinin asla durmayıp, tekrar kendi üzerine çökmeyeceği yönündedir. O halde maddesel sonsuzluk fikri akla yakındır. Çünkü maddeyi tekrar enerjiye dönüştürecek bir yoğunlaşma bilimsel olarak öngörülmemektedir.
-
Kaderimizi belirleyen, kelebeğin kanatları... Ama ya kelebeğin kanatlarını çırpışı, kendi kaderindense... Ölçebildiğimiz boyutlarıyla evren ve biz dahil içindeki herşey için, nasıl meydana geldi sorusuna yanıt vermeye çalışan iki mevcut yaklaşım var. 1-Yaradılış 2-Varoluş Bu iki yaklaşımın da zayıf ve kuvvetli yanları olduğundan, insanlar halihazırda bu iki yaklaşıma da meyledebiliyor yada agnostik tutum sergileyebiliyorlar. 1-Yaradılış: Bu görüş, klasik dini inançlardan tutun da panteizme varan geniş bir yelpaze için geçerli. a\ Yaratıcının, yarattığı evrenimize dair her aşamada olacakları bildiğini ve her an müdahele edebildiğini ve gerekli gördüğünde sonlandıracağını savunan edilgen görüş (Örn. tek tanrılı kitabi dinler). b\ Her biri farklı yetenek ve görevlere sahip pek çok yaratıcının üzerimizde yaptırıma sahip olduğu, çok tanrılılığı savunan görüş. c\ Yaratıcının, evrende ilk kıvılcımı (Bigbang) başlatıp, müdahele etmeksizin sonuçları gözlemlemekle yetindiğini savunan görüş. d\ Tüm evrenin (tıpkı atom altı parçacıklarımız ve hücrelerimiz için bizler ne isek), bizlerden oluşan bir tür toptan canlılığa ve ruha sahip olduğunu savunan görüş (Evrensel gaia). e\ Evrenin kendiliğinden oluşmasına rağmen, canlılığın ve bizlerin, bizden üstün bir tür tarafından bilinçle yaratıldığı ve gözlendiğimizi savunan görüş (Uzaylı üstün ırk Siriuslular, Marduklular vs.). f\ Evrenin kendiliğinden oluşmasına rağmen, dünya yaşamının bir başka gezegenden bize genetik bulaşma ile rastlantısal aktarıldığını savunan görüş. g\Bir yaratıcının var olmasıyla ilgilenmekten çok, toplumsal düzenin korunması için ahlak kurallarına göre, şahsın doğrudan düşüncelerine ulaşmasından dolayı daha etkili olan dini düzenlemelerin gerekliliğini savunan görüş h,i,j,....çoğaltılabilir\ Zayıf noktaları: -İçinde yaşadığımız evrenin bir başlangıcı olması gerekliliği düşünülerek ulaşılan tanrı inancında, aynı düşünce tarzının gerektirdiği tanrının da bir başlangıcı olması gerekliliğine, yani yaratıcının da yaratılması gerekliliğine çözüm getirilememesi, -İçinde yaşadığımız evrenin, büyüklüğü ve karmaşıklığı sebebiyle kendiliğinden oluşamayacağı düşüncesiyle ulaşılan bir yaratıcı tanrının gerekliliği inancında, aynı düşünce tarzının gerektirdiği tanrının bizden çok daha kompleks ve büyük bir sistemde yer alması sebebiyle kendiliğinden hiç var olamayacağı ve yine bir yaratıcıya ve hatta giderek kompleksleşen yaratıcılar zincirine gerek duyulması, -Herşeyi sonuçlarıyla birlikte bilen yaratıcının, ne yapacakları önceden belli insanları sonu belli bir sınava tabi tutması, kaderlerinin belli olmasına rağmen cezalandırması yada ödüllendirmesi paradoksu, -Mevcut bilimsel verilerle çelişen dini bilgiler, -Akla, bilime ve mantığa aykırı olan durumlarda, sorgulama yapılmaksızın inancın dediğinin doğru kabulü, -Tanrı buyruğu iddiasındaki kitapların, bilimsellikten ve evreni yaratabilecek zekaya sahip bir tanrının anlatımından uzak ve basit gözükmesi, -Evrensel olması gereken dini kitapların, çok ufak meselelerle uğraşırken, çok temel meselelerde bilgi vermemesi, -Gerçekler yerine ön kabullere dayanması, özgür iradeye ve düşünceye yer bırakmayan dogmatik yapısı, -vs, vs... 2-Varoluş: Bu görüş ateizm için geçerli. Bildiğimiz herşeyin, bilimsel kanunlarla ve mantıkla izah edilebilir gerekliliklerin sonucu olarak kendiliğinden oluştuğunu savunuyor. Zayıf noktaları: -Başlangıç anında hiç devinim yok iken, salt enerjiden nasıl olup da zamanın ve devinimin başladığı ve bigbangi oluşturan ilk kıvılcımın kendiliğinden nasıl ortaya çıkabildiği, -Evrim ve mevcut bilimsel yasalardaki bazı tutarsızlıklar, beklenmeyen aykırı durumlar, geçmişe gidildikçe artan veri toplamadaki yetersizlikler, -Kanıtlar yerine kimi zaman akla yakın teorilere dayanması, -Bazı istatiksel varoluş olasılıklıklarının oldukça düşük kalması, -vs, vs... Bunlar arasında bir seçim yapmak yada ikisini de seçmeyip beklemede kalmak insanlara kalıyor. Demokrasi bunu gerektiriyor. Bize düşen ise her kim olursa olsun, bizim gibi düşünmedikleri için insanları hor görmeyerek, aşağılamadan anlayışla karşılayabilmek, bir arada saygıyla yaşamayı öğrenmek. Aksi takdirde kesin olan tek şey, bu dünyadaki kaderimizin kaçınılmaz olarak kötüye gittiği...
-
Ama zeka da determinizm prensiplerine uygun çalışır. Zeka ve düşünme dediğimiz sonuçta beyindeki nöronlar arası elektriksel aktiviteden ibarettir. Her elektronun akibeti tek tek bellidir. Bilinç, belirli mantık ilkeleri prensibine göre ardışık çalışıp ilerleyen nöronal program akışıdır. Tıpkı bir bilgisayara benzer. Kişi, sensörlerinden aldığı dataları, beynindeki pogram komutları dahilinde değerlendirerek sonuçlara ulaşır ve bazen kinetik mekanik cevaplara çevirir yada harddiskinde depolayarak bunu zamanı geldiğinde kullanır. Beyin bir bilgisayara göre çok daha fazla çeşitli veri işlemesine ve biraz daha değişik çalışmasına rağmen, neticede bir bilgisayardır. Giren bilgiler kaçınılmaz olduğundan, beynin ulaşacağı sonuçlar da kaçınılmazdır. Burada özgür iradeden bahsedemeyiz. Bu sadece bir yanılsamadır. O program akışı ve belirlenebilir çevresel bilgi sizin neyi düşünmeniz gerektiğini belirleyecektir. Düşünmek zorunda olduğumuz şeyleri düşünürüz. Yok arkadaş ben kırarım bu zinciri, farklı düşüneceğim deseniz bile, bu da düşünce akışınızın varmak zorunda olduğu belirlenebilir bir netice olacak, farklı düşünmek zorunda olduğunuzdan farklı düşüneceksiniz. Ne yazık ki tüm ayrıntıların ve detayların nedenselliği belirlenebilirdir ve gelecek de bu doğrunun sonsuza uzanan belirlenebilir devamıdır. Bu doğru, evrenin sonuna dek her insanın yapacağı ve düşüneceği herşeyi kapsar. O halde insanlar ister kendini ve evreni yok etsin, ister başka evrenler oluşturacak zeka aktarımlarını keşfetsin, bunlar yine de belirlenebilir (elimizde yeterli bigi olursa elbet) bir durumdan ibarettir. Yani, sözün kısası özgür irade yanılsamadır.
-
Öncelikle mezarlığa baktığımızda aralarında bir fark bulmak zor. Sizin dediklerinize gelince, bu dünyaya sadece kendi inancınızın penceresinden bakmanızdan kaynaklanıyor. Fakat dünyanın sadece beşte biri sizinle aynı inanca sahip. Ve kuvvetle muhtemel, eğer siz bu doğduğunuz coğrafi konum yerine, diğer inançların hakim olduğu toplumlarda doğmuş olsaydınız, bugün çok farklı düşünüyor olur ve hatta belki de Müslümanların cehenneme gideceğine inanıyor olabilirdiniz. İnançlar mezarlıklardaki iskeletlerde farklılıklara yol açmaz. İnanç adı üstünde inançtır. İkna olduğunuz bir durumdur. Bu ikna süreci çocukluktan başlar. Sürekli aynı düşünceye sahip toplumlarda onların bir parçası olarak büyürüz. Ana babamızın, atalarımızın dediğine çok güvenir ve ikna oluruz. Ama bizden birkaç yüz kilometre ötedeki toplumda doğup büyüyen ve tamamen farklı inanca sahip olan kişi de bizimle aynı durumdadır. Bize göre o kişi mutlak yanlış ve biz doğru iken, o kişiye göre de mutlak yanlış olan bizizdir ve birbirimizi kafir olarak değerlendiririz. Her dini gurup, bir diğerinin yanlış düşündüğünden son derece emindir. Ölümden sonra olacakları da tamamen farklı yorumlarlar. Ama bunlarının hiçbiri kanıtlanamayan inançlardır. Zira öldükten sonra olanları bilme imkanımız yok. Sadece dinsel görüşlerimize göre yorum yaparız. Yorumlar gerçeğin kendisi değil, sadece yorumdur. Bizim gözlemlerimiz çürüyen vücutlar ve yok olmaya yüz tutan iskeletlerden ibarettir. Ondan sonra olacaklara ait görüp, ölçemediğimiz inançlarımız ise sadece zandır. Öyle olacağını düşünür, zannederiz. Olur ya da olmaz bunu bilme imkanımız yok. Ölüm sonrası neler olacağını, ölünce eğer bir bilincimiz kalırsa anlayacağız. Ama gözlemleyebildiğimiz şu anki tek gerçek. her canlının ölümü tattığı ve aralarında görünür bir fark olmadığıdır.
-
isa'ya neden tanrının oğlu deniliyor
Huhuhi şurada cevap verdi: binyamin başlık Dini Konular - Din - Dinler
Roma imparatoru Vespasian'ın büyük oğlu ve tarihçilere göre gelmiş geçmiş en iyi Roma imparatoru sayılan Titus'u da unutmamak lazım. Kudüs'teki yahudileri MS 70'te ilk soykırımlarına uğratıp, Kudüs'ü yağmalamış, tüm tapınakları yıkıp yerle bir etmiş, kurtulan ve bugünkü ermenilerin kökenini oluşturduğu düşünülen çok az yahudi de doğu Anadolu'ya kaçıp yerleşmişlerdi. -
Post Mortem (Ölümden Sonra) Fotoğraflar
Huhuhi şurada cevap verdi: gloria başlık Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
Daha doğmadan poz verenleri de hatırlatıp bir kaç postmortem fotoğraf da ben eklemek istedim.- 233 cevap
-
- Post mortem
- Post Mortem Fotoğraflar
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Hangi inanç ve inançsızlığa sahip olduğumuz o kadar da önemli değil, sonuçta netice aynı...
-
Farklı dinlerin birlikteliği elbette mümkün. Ben kişilerin, uygun uslup ile konuşabildiklerinde birbirlerinin neden bu şekilde düşündüklerini ve nasıl farklı inanca sahip olduklarını anlayabileceklerine inanıyorum. Bu birlikteliklerin bir kısmında, taraflardan birinin diğerinden etkilenerek, günden güne karşı fikri kabulleneceğini inancındayım. Elbette bu kabullenme, her zaman güzellikle de olmayabilir. Ama sonuç; insanların bir şekilde, zaman içinde şu ya da bu yoldan değişmesinin mümkün olduğudur.
-
http://www.mapsofwar.com/images/Religion.swf Grafiğe tıkladığınızda dinlerin yeryüzündeki zamanla dağılışını izleyebilirsiniz. Alan Axelrod ve Charles Phillips'in hazırlamış olduğu Savaş Ansiklopedisi'nde yer alan 1763 savaşın %7'lik kısmı yani 123'ü doğrudan din savaşları olup, bunların 66'sı İslamiyet ve Hristiyanlık arasında. Diğer savaşların önemli bir kısmında da, din yine gizli faktör. Bu resmi savaşlara, meshep çatışmaları, dini asimilasyonlar, engizisyon ve şeriat kökenli şiddeti de kattığımızda, dini sebeplerle ölen toplam kişi sayısı yüzlerce milyona ulaşır. Sakat kalanlar, yaşadıkları topraklardan sürülenler, malına mülküne el konanlar ve silah zoruyla inanmadığı dini görüşlere göre yaşamak zorunda kalanlar da cabası. Dini kitapların dediğine göre Nuh tufanından tutun da, Ad ya da Lut kavmi yok edilişlerine dek sayısız tanrısal toplu ölümler ise bir başka konu elbet...
-
Ait Olma İle Özgür Olma Arasındaki Savaş.
Huhuhi şurada cevap verdi: irinçköl başlık Genel Psikoloji
Eh bir de hiç bir yere ait olamadığı gibi, evlerinde yalnız ve tutsak yaşayanları da bu hallere 3. şık olarak katmalıyız. -Gogo ve Didi gibi hiç gelmeyecek Godot'yu bekleyenlerin dünyasından tutun da, -Özgür olduğunu sanırken, aslında kendisinin bu dünyadaki yalnız bir tutsak olduğunu ve bunu 15 yaşından beri anladığını yeni fark ettiğinde bir mektupla gerçeği haykırarak intihar eden Seher Şeniz'e -Hatta Dünya'daki kaderlerine ve kaçınılmaz ölümle mühürlü yaşamlarının sonuna giden anlamsızlığın içinde, özgürlüklerin yanılsama olduğunu fark eden kalabalıktaki tüm yalnızların ruhunu da bu şık vasıtasıyla şad etmeliyiz. -
O yukarıda ki resmi şöyle bir inceledim de, o gemilerin hepsi demirlemiş olduğu yerde duruyor ve yolda falan da değiller, bildiğimiz denizdeler. Ayrıca resmi iyice büyütünce adamların zevk ve sefaya dalmış oldukları net bir şekilde görülüyor.
-
adem ilk insan ise neden peygamber ?
Huhuhi şurada cevap verdi: binyamin başlık Dini Konular - Din - Dinler
Hatta kendi de yasak meyvayı yiyerek yoldan çıkmış ve cennetten kovulmuş biri, üstelik