musttafa tarafından postalanan herşey
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
İnsanların hayatı bir sınavdır, hayatı okuyabilen, yaratılan ayetlerle bağlantıyı kuran, ögütlere, uyarılara, insanlık tecrübelerine sahip çıkan toplumlar kaos ortamından çıkarak, aklı idame ederek dengeye ulaşır, mücadele ederek hayatlarını yaşamdan satın alırlar, kazanırlar. Mücadele etmeyen bir şey kazanamaz. Herşey de bir ölçü var. Ölçüyü tartıyı bilen, ona göre davranışta bulunan kazanır. Yoksa kaosa teslim olunur, rüzgar nereden eserse oraya kısmete gider. İslam demek, barış demektir, Allaha teslim olan demektir, insanla barışmak, insanı anlamaktır. Allaha teslim olmak, Allahın yarattığı ayetleri anlamak özümsemek, yaratılışı çözmek ve buradan elde edilen bilgilere göre hareket etmekten geçer. Bunun için faaliyet gerekir, oturarak, hindi gibi düşünüyormuş gibi yaparak bir ilerleme sağlanmaz. Ağızdan üfürerek, ona buna bağırarak, küserek dilde müslümanlık taslanmaz, bu bir yol değildir. Sınavda olan, yaşamda karşılığını gören insandır, sorumluluk insandadır. Akledecek olan, düşünecek olan, yaşayacak olan insandır, bu görev kuranın veya dinin görevi değildir. Kurana veya dine yanlış anlamlar yüklemek yanlış çıkarımlara götürür, bunlar araçtır, amaç değildir. Bir toplumda kötü bir gidişat varsa, sorumlu oradakilerdir, iyi bir gidişat varsa yine oradaki düzeni kuran ve sahip çıkanlardır. İmtihan budur.
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
@@democrossian Müslümanın diyenlerin doğru yolda olduğunu kim söyledi? Kimse ben şuyum buyum demekle bir şey elde edilmez. Allah her şeyi bir ölçüye (kadere) göre yaratmıştır. İnsanların hayatı bir imtihandır, hayatın kendisi bir sınavdır. Hayatı okuyanlar, anlayanlar, Allahın yarattığı ayetlerle ilişkiyi kuranlar sınavın varlığını kavrarlar, bilgi edinirler. Böyle bir ilişkinin varlığından habersiz, ağızdan üfürüklerle yaşama söven, bunu yaşam zanneden toplumlarda duvara toslarlar. Her toplum kendi yaptığının, ürettiğinin karşılığını alır. Ölçü (kader) budur. Evre geçiremeyen, zamanın gerisinde kalan, insanlık meziyetlerini sergileyemeyen toplumlar yok olmaya mahkumdur, yaptıklarının sonucudur. Toplumda yanlışlar doğru, doğrular yanlış olarak algılanmaya başladıysa o toplumda akıl ölmüştür, düşünce işlevini yerine getirememektedir. Topluma zulüm hakim olur, bunu da insanlar kendi elleriyle yapar, bozuk bir din anlayışı hakimdir, dinin karanlık yüzüdür. Dini anlamak için sadece Kurana bakmaya gerek yok, yaratılan ayetler ne olacak asıl her şey yaratılan ayetlerde, yaşamın kendisi zaten kitap, her şeyin sağlaması yaşamda. Kurana bakış açısında da bozukluklar var, kuran öğüt, rehber uyarıcıdır sadece, her türlü sorumluluk insanın kendisindedir. İmtihan budur, imtihan İnsan için var, Kuran için değil. Kurandan faydalanmak lazımdır, yardımcıdır, o ayrı.
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
@@binyamin Zulüm hakikatin tersyüz edilmesidir, bunu insanlar yapar. Allah kimseye zulüm etmez, bu insanların birbirine zulmüdür, doğruyu yanlış, yanlışı doğru yapmak. Allah kimsenin hizmetcisi değildir, ihtiyacı olanın çağıracağı ve hemen hizmetine gelen bir cin değildir, bu filimler insanların gerçeği algılamasını engelliyor heralde, insanların hayal dünyasını genişletiyorlar, dünya gerçeklerinin görülmesini engelleyen propagandalar var. Bunlar dinin karanlık yüzünün etkileridir. Zeus gibi müdahale eden, kızdığında şimşekler gönderen bir Tanrı yok, dünyadaki insanlar arasındaki adaletsizlikleri düzenleyen müdahil bir yönetici Tanrı yok. Böyle olsa imtihan olmaz. Allah herşeyi bir kadere(ölçüye) göre yaratmıştır. Toplum ölçüyü tartıyı anlayıp, araştırıp, ilmedip, bilgisini artırarak yaşamda sergilemesi gerekir. İmtihan, sınav budur, sınavı geçmek başarmak için mücadele etmek gerekiyor, armut piş ağzıma düş yok! Din toplum için vardır, birey tek başına bir şey yapamaz. toplumun algı seviyesi yükselmesi gerekiyor. Cennete de cehenneme de insanlar topluca sürülür, teker teker değil! Yanılgılar bizi yanlış anlamalara sevk ediyor.
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
@@binyamin Dini kavramları algılamada büyük sorunlar var. Hiç olmayacak yerde dini kavramlar yanlış kullanılıyor. Dinin ne olup olmadığı kavranmadan sorunlar çözülmez. Toplum yanlış bir din algısına sahip, cahilliğin ve bilgisizliğin sonuçları bunlar. Kim suçlu dersen herkes suçlu, ama esas olarak bu işi tekeline alanlar, bilerek yanlış yönlendirenler var. İslam toplumu üzerine cehalet ve hurafeler bir kara bulut gibi çökmüş, güneşi engelliyor. Güneş, ışık girmeyen evlere hastalık girer, hasta anlayışlar hüküm sürer, kural budur, kurunun yanında yaşta yanar. Kimse cennete falan da gidemez, herkes cehennemde yaşar zaten. En büyük zulüm hakikatin tersyüz edilmesidir. Doğruların yanlış, yanlışların doğru algılanması dengenin bozulduğunun göstergesidir. İnsanları dengeye getirecek akıl ve düşüncedir, dünya gerçeklerini görmektir. Bu dünya imtihan dünyası, adaleti topluma Allah getirmez, mücadele edenler getirir, hak verilmez alınır. Tersi olsa imtihan olmaz. Şuanki yapılaşmaki bozukluklar, toplumun ürettikleridir, düşünce ve akıl olmazsa, hayat akla, düşünceye, insanlık tecrübelerine göre şekillendirilmezse her türlü pislik yağar.
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
“Duanın etkisini bilimle araştırıldı” dediniz de bu dua değildir, sizin anlattığınızın fal oku olduğu şeklinde bir düzeltmem oldu. Gerçi islamı çok iyi araştırdım her İslami kavramı anlarım diyorsunuz da!, ona göre değerlendirme yapıyorsunuz. Yanlış bilgilenmeler, kelamları yanlış algılamalar yanlış sonuçlara götürür. Sadece sizinle ilgili bir durum değil, genel olarak toplumda bir yanlış algılama var, herkes işine geldiği gibi, çıkarına uyduğu şekliyle algılıyor. Bilimde duanın ne olduğunu kavramamış olsa gerek, fal oklarıyla karıştırmış. Aslında burada bilimin araştırdığı fal okları ile kehanet gerçekleşiyor mu gerçekleşmiyor mu? Bunu araştırmış. Elde edilen sonuç, bilimin ulaştığı sonuçla kuranın anlatmak istediği ile kesişiyor, sonuç aynıdır; pis, topluma zararlı şeylerdir. Bu eski arap geleneklerine göre yaşamını çizenlere denmiştir ki; aklınızı başınıza alın, düşünün, her şey bir kadere ölçüye göre yaratılmıştır. Ölçüyü bilirseniz, hayatınızın kontrolü elinize geçer, yoksa fal oklarıyla ömrü tüketir, hayatınızı mahvedersiniz. Enam 108; Allah'tan başkasına çağıranlara (dua edenlere) sövmeyin, aksi halde onlarda ilimleri olmadan, haddi aşarak Allah'a söverler. İşte böyle bütün ümmetlere amellerini süsledik. Sonra dönüşleri Rab'lerinedir. O zaman, yapmış oldukları şeyleri, onlara haber verecek. Yeryüzünde ne kadar insan varsa, hepsinin dini anlayışı, algılayışı farklıdır, sahip olduğu anlayış da insanın kendi dinidir. İnsanların kendi elleriyle(beyinleriyle) şekillendirdikleri putlara tapınması, önyargılarının, istek arzularının, hayallerinin, duygularının esiri olması, kendi putlarını(benliğini) yüceltmesi, ona kendini adaması, yaşamını kurban etmesi , medet umması insanların cahilliği, ümmiliğindedir. İnsanların temel görevi cahillikten, ümmilikten mücadele ederek , sorgulayarak, düşünerek, araştırarak, yaşamı okuyarak sıyrılmak, ilmetmek ve bilgilenmektir. İnsanları cahillikten kurtaracak temel araçlarda düşünmek, akletmek, öğrenmek, geçmişi düzgün bir şekilde okumaktır. Bize bilgiler gelecekten değil geçmiş insanlık tecrübe ve kazanımlarından gelmektedir. İnsanlar önündeki her şeye geçmişin gözüyle bakmaktadır. Geçmişte olan herşeyde insan için öğüttür, uyarıdır. Gelecekten bakmaya çalışanlar fal okları kullananlardır, kehanetleri tutmaz. Bilimde bunu kanıtlamıştır.
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
@@democrossian böyle bir uygulamanın ismi dua değildir Kuranda bu fal oku olarak geçer. Fal okları arapların eski gelenekleri olup; kuranda yasaklanmıştır. Fal Okları: Arapların eski geleneklerinde fal oklarıyla kehanet, yani ezlam kura çekme işidir, çıkan kuraya göre hayatını şekillendirme vardır. Fal okları, Kabe'nin içinde bulunan Hubel putunun önünde çekilirdi. Hubel putunun yanında, fal açtıracaklann isteklerini karşılayacak şekilde yedi ok bulunurdu. Okların üzerinde kelimeler yazılıydı. Mesela bu oklardan birinin üzerinde “El-Akl” yani “Diyet” yazılıydı. Öldürülen bir insanın diyetini kimin ödeyeceği konusunda anlaşmazlığa düşüldüğünde bu oklar çekilir, diyet oku kime çıkarsa diyeti o öderdi. Oklardan birinin üzerinde “Neam” (Evet), diğer birinin üzerinde “La” (Hayır) yazılıydı. Araplar bir işi yapmayı tasarladıktan zaman bu oklan çekerler, evet oku çıkarsa o işi yaparlar, hayır oku çıkarsa o işten vazgeçerlerdi. Dördüncü okta “Miyah” (Sular) yazılıydı. Kuyu kazılması tasarlandığı zaman oklar çekilir, sular oku çıkarsa kuyuyu kazarlardı. Diğer üç okun üzerinde ise “Minkum” (Sizdendir), “Muisak” (İlişiktir) ve “Min gayrikum” (Sizden değildir) kelimeleri yazılıydı. Bu oklar tanınmayan birisinin onlardan mı, onlardan değil mi, zararlı mı, zararsız mı olduğunu anlamak için çekilirdi. İslam öncesi Mekke'nin gidişatı bu fal oklarına bağlıydı. Bir hayvan kesilir ve eti fakirlere dağıtılır hesabı kimin ödeyeceğine ilişkin fal oku çekilir, hesabıda ilgili fal okunu çeken öder. Bu da bir kumar türüdür.(uzun kürdan, kısa kürdan çekme gibi) Topluma yararı olmayan pis şeyler olarak nitelenmiş, arapların bu anlayışı terk etmeleri istenmiştir. Dua ile fal okları birbirine karıştırılmamalıdır. Duanın türkçesi çağrıdır, davettir. Allaha dua etmek, Allaha çağırmaktır. Kişinin kendini Allaha çağırması da kelamları anlamasıdır, düşünmesidir. Kelamları anlamadan çağırma ise tekrardır, tilavettir, bir yere ulaştırmaz. İstek arzuların karşılanması için yapılan çağrının ismi dua değildir, insanın ben şunu isterim bunu isterim diye kendi beyniyle konuşmasıdır. Kişinin istek ve arzularını kendi beyninde belirlemesidir. Kişi ancak yaşamda vereceği mücadele oranında istek ve arzularına ulaşır veya ulaşamaz.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Din toplumsal bir olaydır. Toplumun algılama seviyesi ne kadarsa anlayış da o kadardır. İnsan aklı oluştukça, bütünleştikçe, yaratılan ayetlerle bağ kuruldukça, yaratılış çözüldükçe elbette ki evrensel dini anlayışa insanlık kavuşacaktır. Bu süreçte imtihandır, mücadele eden toplumlar gerçeğe yaklaşır, doğru yola girer. Mücadele etmeyenler, geçmişten medet umanlar, geçmişte yaşayanlar, geçmişi zamana egemen kılmaya çalışanlar zaman duvarına çarparlar. Zaman her şeyi öğüten bir oluşumdur, zamana uymayan her şey un ufak olur.
-
Gezi'den Adeviye'ye Ulusları Bölme Sanatı
@@Haneke Anlaşılmayan bir tilavetin seslenişinin, kimseye faydası yoktur. Din akıl sahiplerine, algı seviyelerine algılansın diye indirilmiş, açıklanmıştır. Dinin temelinde anlayarak iman vardır. Dini anlamadan yöneliş ise inançtır, bu iman değildir. İnancın temelinde hisler ve duygular vardır, imanın temelinde ise akletme vardır. Hisler, duygular belli bir yere kadar geçerlidir, ama belli bir aşamadan sonra akıl devreye girmesi gerekir, akla sahip olmak dinin temelidir Ayet açıklama, delil demektir. Deliller bir noktaya kadar kelamlarla olabileceği gibi esasında yaratılan ayetler delildir.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
@@democrossian Bende sınıflama yapıyorum; İki türlü din anlayışı vardır. Ben ikincisinden bahsediyorum. Birincisi insanların kendi istek arzularına, hayallerine ve duygularına göre şekillendirdikleri ve insanların çıkarlarına göre değişen ve buna cevap verecek şekilde düzenlenen, evrensel olmayan, kabile anlayışlarını baz alan insanların kontrolündeki din anlayışı, İkinci olarak insanın kontrolünde olmayan yaratıcı gücün yansımalarının(her türlü yaratılış) algılanması, izlenmesi ve bu güce tepki verilmesi ile şekillen, insanlık tecrübeleri ile doğrulara ilerleyen, yaşamda karşılık bulan, evrensel yasaları içinde barındıran din anlayışı. Evrensel Dinin temel özelliklerini yazarsak; Din; uysallaşmamış toplulukları bir araya getirip tekemmül etmelerini sağlar. Bu konuda rehber be kılavuzdur. Din, birleştirendir, hükmedendir, bütün yapılaşmalarda insanoğluna tazelik kazandırır. Din insanları bir araya toplayan geneldir. Din bir bütündür, parçalanamaz, hiç kimse dine sahip olamaz. Anlam kazanan her şey, dinin içindedir ve insanoğlu bunu takip eder. Kavimlerin anlayışı dinin hükümleri değildir, kendi anlayışlarıdır ve din değildir. Din bir yanılgı değildir, insanı aydınlığa çıkaran değerlerin bütünüdür.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Ben burada mirasdan bahsederken dini öğretilerin genel anlamda miras olduğunu belirttim, kişi bu öğretilerle büyüyor bu eğitimi veren toplumdur. Bende demek istedim ki; verilen eğitim akıl süzgecinden geçirilmeli, neyin hangi amaca hizmet ettiği anlaşılmalı, anlaşılmayan nokta kalmamalı, yanlış öğretiler yeniden şekilendirilerek düzeltilmeli. Bireysel olarak kişiler kendileri araştırarak aydınlanmalı, böyle bir bakış açısına sahip olunmalı babından birşeyler söyledim. Burada bahsedilenin benim anlattığım konuyla ilgisi bulunmuyor. Bu yanlış bağlantıyı düzeltmek için konuya göre görüşümü yazdım. Elbette buradaki miras anlatımına katılıyorum. İnsanın bedeni geçmişten gelen bir emanettir, emanete saygı göstermek ve onu hor kullanmamak gerekir. Aynı zamanda doğada bize emanettir, insanlığın bu konuda sorumluluğu ağırdır. Şu an bedenimizde sahip olduğumuz hücrelerin yapıtaşlarını meydana getiren atomlar belki 10 milyar yaşındadır. Evrenin derinliklerinde ömrünü tamamlamış güneşlerin patlamaları sonucu dağılan, güneşlerin oluşturduğu elementler vucumuzda. Galaksilerin oluşumuna ve ölmesine tanıklık etmiş atomları taşıyoruz. Bu atomlarla iletişime geçebilsek belki nerede oluştuklarını bile anlayabileceğiz. Olayı bu şekilde geniş bir çerçevede ele aldığımızda akleden, düşünen, bilinçli bir varlık insanoğlunun yaratılması için çok ağır, karmaşık, birbirine eklemlenen uzun süreçler geçtiğini anlayan insanların sorumluluğu kat kat artıyor.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Günümüzde bizi biz yapan değerlerin, düşüncelerin, yapılaşmanın hepsi geçmişten kalan mirasdır. Yaşadığımız zamandaki kültürü şimdiki zamanda yaşayanlar üretmemiştir, bizim üretmediğimiz her şey mirasdır, hazıra konmuşuzdur, bunları elde etmek için alın teri dökmüş değiliz. Geçmişin verileridir bunlar. Konuştuğumuz kelimeler bile mirasdır. Sahip olduğumuzu, kendi ürettiğimizi zannettiğimiz bilinç seviyesi, düşünce gücümüz bile mirasdır, öncekilerin ataların öğretisidir, taşıdığımız değerlerdir bunlar, üzerimize yüklenenler. Ataların öğretisini anlayıp yeniden değerlendirip yaşamla bir bağ kurarak tekrar elde ettiklerimizi yaşama sunarsak, bu sunduklarımızda bizim alın terimiz olacaktır. Yapılması gereken budur, mücadele etmek.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
@@democrossian İnsanoğlunun temel görevi yaratılan ayetleri, her şeyi araştırarak incelemek, deşifre etmek, anlamak, anlaşılanları anlaşılır bir seviyeye indirerek açıklamak, insanlığa sunmaktır; tesbihattır, en temel ibadettir. Gücün etki alanları, dağılımı incelendikçe insanlık tanrısal öğelere daha da yaklaşacaktır. Işık her yere ulaştıkça, beyin aydınlanacak, karanlık nokta kalmayacaktır. Rab kelimesinin Türkçesi eğiten, terbiye eden, öğreten, her şeyin sahibi, yöneten anlamındadır. Rab yaratılan her şeye müdahildir, süreçlere egemendir, geliştirendir. İnsan beyninin hem yapısal hem de bilişsel süreçlerde ilerlemesini sağlayan kavram yaratıcının Rab ismi ve sıfatıdır. Rabbe yaklaşmak sıfatlarını tesbih etmek demek; yaratılan her unsuru tanıma, tanışma, tanımlama, biçimlendirme, anlamlandırma, değerlendirme, bağ kurma…. gibi zihinsel, bilişsel, deneysel, inceleme ve araştırmaları yapmaktır. Bu çalışmalar insanoğlunun beyninin evrimini gelişimini sağlayacak ve daha ileriye insanlığı taşıyacaktır, insan vasıfları sergilenir hale gelecektir. İnsan düşündükçe, yaratılan ayetleri çözdükçe bilgisi artacak, doğal sonucu sorumluluğu daha da artacak, bu oranda da özgürleşecektir. Şimdi toplum olarak bu oluşumun neresindeyiz derseniz, durum vahim, insanların yaratıcıyı, yaratılışı, yaratılan ayetleri, ademi taktıkları yok. En temel ibadet düşünme fonksiyonu yerine getirilmiyor, ilkel dinlerin öğretileri topluma hakim, toplum olarak evre geçirememişiz, dine duygular, hayaller, istek arzuların gözünden bakılıyor, bu bakış açısı da bizi ileriye taşımıyor. Düşünce nedir?, hayal nedir?, duygu nedir? İstek ve arzular nedir? İrade nedir? Akıl nedir? Bilinç nedir? Bu kavramların insan üzerindeki etkileri nedir, toplumun her ferdi bunlara bir açıklama getirecek seviyeye gelmeli ki, bazı şeyleri algılayıp toplum olarak aşama kaydedelim. Dini öğretiler bize geçmişten gelen bir mirasdır, bu miras anlaşılıp çözülmesi gerekiyor, akla uymayan, yaşama uymayan kısımları değerlendirilerek yeniden bir açıklığa kavuşturulması gerekir. Yani mirası olduğu gibi kabul edip yememek gerekiyor, bu miras akıl terazisine çıkarılması düşünce süzgeçlerinden geçirilerek yaşamla doğru düzgün bir bağlantısı kurulmalıdır. Esas olan yaratılan ayetlerdir, yaşamın kendisidir, yaşam kitabı tekrar tekrar okunmalıdır.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
@@democrossian Maddenin kendine özgü bir çekim gücü vardır, sizin felsefenizin temeli sadece bu gücü esas almaktadır. Bu gücün kendisi değildir, sadece bir yansımasıdır. İçinde gücü barındırır, ama yeterli bir sonuca, açıklığa bizi kavuşturmaz. Gücün tüm yansımalarını dikkate almanız ve hesaba katmanız gerekiyor. Bunu yapabilmek için elinizde yeterince veriniz yok, bilmediğimiz çok şey var, kesin karar vermeyin. Düşünme, beyne gelen sinyallerin çözülmesi ve beynin her şeyle bağ kurma, iletişime geçme safhasıdır, ademle başlar. Dinde bu sürecin ismi ademdir. İnsanların hayvanlardan ayrılmasında temel faktörlerden en önemlisi göz - beyin etkileşimi, gök kuşağının tüm renklerini algılayan sadece insan beynidir. Bu renklerin algılanması, ışık spektrumlarını algılayacak donanıma(göze) sahip olması ile beyin gelişimi hayvanlardan ayrılmaya başlamıştır. Daha önceki yazılarımda da ifade ettim, yaratıcı gücün yansımalarından birisi ışıktır, dinde de ışığın çok önemli bir yeri vardır. Beynin ışıkla iletişime geçmesi ile, ışığın beyin hücrelerini şekillendirmesi hücrelerin buna tepki vermesi süreci önemli basamaklardan biridir. Bunun dinle, Tanrıyla ne bağlantısı var derseniz; bağlantısı Tanrının yaratma sıfatını meydana getiren güçlerin yansımalarının işlevini nasıl yerine getirdiğinin anlaşılmasıdır. Işık Tanrısal bir öğedir, ilk yaratılandır. Beynin oluşumunu sağlayan, gelişimini ilerleten, bir seviyeye çıkartan kendine çeken bu tanrısal öğelerdir. Dine göre düşünceyi, aklı, iradeyi, duyguları… oluşturan Tanrısal gücün yansımalarıdır. Bu süreçler doğru bir şekilde incelendiğinde daha iyi kavranacaktır. Tabiki inceleme felsefe ve bilimin yardımıyla olacaktır.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
İnsanı yanılgıya sevk eden ezberlenen varsayılanlardır. Ezberlenenlerin yanılgı olduğunu insan anladığı zaman gerçeğe yaklaşır. Yoksa yanılgıyı tekrar eder durur. Vahşi insanı olgunlaştıran hazır bir reçete yoktur, işleyen bir süreç vardır. Bu sürecin nasıl geliştiğini, sebep ve sonuç ilişkileri çerçevesinde evre evre anlatarak açıklanması gereklidir. Sizin açıklamalarınızda; sebep-sonuç ilişkilerinin detayı, süreci yok, iç güdüleriyle hareket eden insanın geçmişteki vahşi bedeninin beyni durduk yere evrim geçirip hemen düşünce yetisini kazanamaz! Hemen sonra felsefede yapamaz. İnsanları düşünceye sevk eden düşünmelerini sağlayan nedir? İnsanlar hangi oluşumdan sonra düşünmeye başlanmışlarıdır. Düşünce yoluyla mı nesneler tanımlanmıştır, yoksa düşünceyi oluşturan nesnelerin kendisi midir? Bunlar dogmalarla kesin şudur diye açıklanamaz, sonuca gidilemez, evrim geçirilerek elde edilmiştir de bir açıklama değildir, sürecin basamaklarını yazında bu basamakları felsefe mi, bilim mi atlatmış anlayalım. Mesala semboller nasıl ortaya çıkmıştır? Düşünceden önce mi, sonra mı? İrade nasıl kazanılmıştır?
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
@@democrossian Dinin özünde tanrısal öğeler vardır, bu tanrısal öğeleri keşfeden ve bu oluşumlarda ilerleyen beynin kendisidir. Bir çekim alanı var, bu çekim alanı yaratıcı gücün yansımalarıdır, bu yansımaları duyan, gören, hisseden, peşinden giden, merak eden, ona ulaşmaya çalışan beynin kendisidir, beyin zaten bu süreçlerle evrimleşmiştir. Uyaran; yaratıcı gücün yansımalarıdır, ışık gibi, ses gibi... beyin bunlara tepki vererek korkular, putlar, semboller, gizler ... oluşturarak gelişimini sürdürmektedir. Dış beyinin oluşumu böyle şekillenmiştir. Birileri icat etmemiştir, kurmamıştır, herkesin beyninin içinde oluşandır bunlar. İcat etti denilebilecek olanlar bu durumu tanımlayanlar, keşfedenler, açığa çıkaranlarıdır, buna katılıyorum. İnsanların birbirleri ile mücadelesi, savaşması, yaşam alanını belirlemek için sınır koyması (revir), harem kurması, göç etmesi(migration) yeni yerler keşfetmeye çalışması uygun alanları ele geçirmeye çalışması gibi davranışlar içgüdüseldir, hayvani özelliklerdir ve bu hayvanı da her insan yanında taşımaktadır. Din bu hayvani özellikleri bastıran, engellemeye çalışan ve evcilleştirmeye çalışan yapılaşmanın adıdır. Bu hayvan nasıl zincirlerle bağlanmış ki böyle uysallaştı, bilim ve felsefe yapacak düzeye geldi, biraz kafa yormak lazımdır. Felsefe bilim kendiliğinden hiçbir şekilde böyle bir oluşumu yönlendiremez. Felsefe bilim insanlara irade kazandıramaz. Bilim ve felsefe insanlar evcilleştikten belirli bir seviyeye çıktıktan sonra başlamıştır, bu seviyeye insanlığı çıkaran dini süreçlerdir. Bu apaçık bir olgudur, araştırmak, gözlemlemek ve anlamaya çalışmak gerekir.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
İnsanlara katliam yaptıran, insanları birbirine düşman kılan, ötekileri yok etme çabasına sokan temel sebep iç güdülerdir ve bunların değişmiş dönüşmüş hali duygulardır. İstek arzular da bu duyguları gerçekleştirmek için hareket etme eylemini özendirendir. İradesine hakim olamayan, yetkinliğe ulaşamamış bireylerden oluşan böyle toplumları kontrol eden duygular, istekler, arzular, hayallerdir. Hayallerin, duyguların ve isteklerin penceresinden bakan toplumlar bilimi, felsefeyi ve dini kullanarak insanları katledebilir, doğayı mahvedebilir, farklı inançtaki insanları ortadan kaldırmaya çalışabilir. Burada bakılan pencere önemlidir. Hangi pencerede irade tecelli ediyor. İşte insanları böylesi vahşete yönlendiren din değildir, bilim değildir, felsefe de değildir. Vahşete yönlendiren unsur; ilkel içgüdülerin geliştirilmiş halleri olan duygular, istek arzular ve hayallerdir, insanlık vasıflarının kazanılamadığı ara geçiş formudur, olagelen bu olumsuzluklar bu formun insan iradesine hakim olmasından kaynaklanmaktadır. Tespitleri doğru yapalım ki; hastalığı iyileştirmek için bir seçeneğimiz olsun. Vahşi bedenin evrimleşme sürecinde, bedeni hareket ettiren unsur içgüdülerdir, alt beyindir. İlkel dinlerle bu iç güdüler duygulara, istek arzulara ve hayallere dönüştürüldü, üst beyinden dünyaya açılan kapılardır bunlar. Sonraki aşamada semavi dinlerle, iradeye hakim olan unsurların; bilgiye, bilince, akla, sevgiye geçiş süreci doğru yol(sırat-ı mustakim) olarak şekillendirildi. Dine burada yardımcı olacak felsefe ve bilimdir. İnsanların medenileşmesi insanlığın gelişmesi, doğru bilgiye ulaşması, düşünebilmesi, akledebilemesi için kullanacağı araçlardır bunlar. Tek başına hiçbirisi insanı ortaya çıkaramaz, bir sentez yapmak gerekiyor.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Saydam olmayan bir maddeye ışık çarptığında, madde ışığın çoğunu emer, çok az bir kısmını yansıtır. Bizim gördüğümüz yansıyan kısmıdır. Madde ışığın çoğunu emdiği için bizim ondan alabileceğimiz bilgi sınırlıdır. İnsanın kelimelerle etkileşimi de böyledir. İnsanlık düşünmeye kelamlarla başlamıştır. Her şeyin tanımlaması kelimelerle olmuş ve insanların bu kelimeleri taşıması, tutması(oruç) ile bilgi aktarılmaya başlamıştır. Bunlar insanlığa yüklenen yüklerdir. Kelimelerde ışığın karşısında saydam olmayan madde gibidir, ışığı emerler, bize çok azını yansıtırlar, çok az bilgi ulaştırırlar. Bilgi kaynağı kelimeler değildir, kelimeler ışık kaynağı değildirler. Bilginin kaynağı, yaratılan ayetlerdir, yaradılışın kendisidir. Bu ayetlerin bir kısmını okuyup haber veren, haberci(resul) peygamberlerdir. Dinde bu kelamların bütünüdür. Semavi dinler İbrahim peygamberle başlar. Beytin temellerini, oğlu ismaille birlikte atmıştır. Atılan bu temel dinin yapıtaşlarıdır, okunan kelamlardır. Yoksa taştan duvar değil, onlar semboldür, asıl olanlar değildir. Her gelen peygamber bu temele bir taş koymuştur. Karanlık olan insanın beynidir. Kelamların görevi insanın beynini aydınlatmaktır. Kelamlar görevini yerine getirebiliyor mu derseniz? Getiremiyor! Kelamlarla, yaratılan ayetler arasındaki bağlantının kurulması ve kelamların içeriğini doldurulması, yeni bilgilerle güncelleme yapması gereken, mücadele etmesi gereken insanlıktır. Kelamların anlamı hiçbir şekilde sabit değildir, mana alemi koca bir alemdir, insan bilgisi ölçüsünde manalara ulaşır, eğer anlamlar bir kazığa bağlıysa o kazık yaratılan ayetlerdir. İşte burada mücadele insan için vardır, çabalayanlar, düşünenler, araştıranlar, ilmedenler ilerler. Yan gelip yatıp, kelamlara tapanlar yerinde sayar, taşlara dönüşür. Bunun dinde anlatımı kalbin taşlaşmasıdır. Kalbi taşlaşanlara hiç bir şey duyurulamaz, onlar sağırdır, kördürler göremezler. Bunlar birer anlatım şeklidir, o günkü insanlara hitap şeklidir. Biz o devirde yaşayan insanlar değiliz, her şeyin doğrusunu daha iyi anlarız, olması gereken budur. Yok eğer; o eski devirde yaşayanlardan iyi anlayamıyorsak, yaşam şartları değiştiği halde eski devirde yaşananları tekrar etmeye, taklit etmeye çalışıyorsak, geçmişe özlem duyuyorsak bu geçmişi putlaştırmaktır, dinin böyle bir görevi yoktur, dini anlayan insanların yapacağı putları yıkmaktır, onları takdis etmek değildir. Dininde insanlarda görünen iki yüzü vardır, biri aydınlık olan yüzü, diğeri karanlık olan yüzü. Ay gibi aynı, biz ayın aydınlık yüzünü görüyoruz, karanlık yüzünü göremiyoruz. Din görevini yerine getirirse aydınlığa, yok getiremezse karanlığa çıkarır. Dinin amacı insanı aydınlığa ulaştırmaktır, karanlığa değil. Dinin amacı insanı ortaya çıkarmaktır. İnsanı, yaradılışı anlayamayanlar, zaten karanlıklar içerisindedir. İnsanın beyni karanlıktır, bilgiden yoksundur, bilgilenip aydınlanması gerekendir, bu sorumluluk kişinin kendisine aittir, buda ibadetin temelini oluşturur. Kelime-i şehadet, yani kelamlara şahit olmak, onları anlamak, bunun için çalışmak, araştırmak, ilmetmek En büyük ibadet düşünmektir. Din araçtır amaç değildir, insanı ortaya çıkarmak için bir araçtır.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Bir yerde yanlışlar doğru olduysa, doğrular dokuz köyden kovuluyorsa, akıl başa gelmiyorsa, insanlar düşünemiyorsa, orda o toplumda egemen olan anlayış karanlık din anlayışıdır, heryere sirayet eder. Karanlık din anlayışında istekler, arzular, hayaller, duygular hakimdir, akıl oluşmadığı için bu toplumları, çıkarları için istedikleri yöne çeken sivriler elbetteki olacaktır, çürütücüler işlerini yerine getirir. Halimiz bundan ibarettir. Çürümeyi doğru tespit etmek lazımdır. Hastalığı iyileştirmek, insanları dengeye getirmek, düzeltmek için herşeyin doğrusunu ortaya koymak ve uygulamak gerekir, aklı başa getirmeliyiz, mücadele her alanda olmalıdır.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Bir kelam olarak Tanrı vardır ve insanı beyni içinde kendine büyük bir alan kaplayarak var olmuştur, bu insanlarda hüküm süren geneldir. Bu tespit edilen bir durumdur. Bizim bu hususda şudur, budur dememiz bu genelliği değiştirmez, bu varsayımlarımız kendi önyargımız olur sadece. Durum tespitlerini objektif olarak yapmalıyız, konunun özünün anlaşılması için. Dinlerde birbirine eklemlenerek devam etmekle birlikte semavi dinler ve önceki dinler arasında keskin bir ayrım belirmektedir. Artık Tanrı algısı yeryüzünden semaya çıkmıştır, beyin Tanrıyı görünmeyen ama her şeyi gören, kontrol eden güç olarak hissetmeye başlamıştır. İslam dini semavi bir dindir ve islama göre Tanrı her şeyden, noksan sıfatlardan münezzehtir, şekil verilemez, elbette ki evrende bir yerlerde arayıp bulunacak somut bir Tanrı yoktur, buna İslam anlayışı da karşıdır. Yaratıcının isim ve sıfatları görünür somut alemde tecelli etmektedir. İnsanın düşünce dünyasında bu dönüşüm, Tanrı anlayışındaki önceki algı(ilkel) ile sonraki arsındaki(semavi) algı ile oluşan kıyametle(uyanma, diriliş) birlikte evrilmiş yeni alemlere kapı açılmıştır. Ruhlar alemi gibi. Allahın varlığı; somut alemde görünen değildir, duyu organlarımızdan aldığımız verilerle anlayabileceğimiz bir kavram değildir artık. Allah algısı soyut alemde yani insanın beyninin içinde, mana aleminde, insanda hüküm sürmektedir, insan yaratıcıyı aklıyla anlayabilmektedir. Zaten din akıl sahiplerine, düşünenlere indirilmiş, aklın oluşumu da evre geçirmeye başlamıştır. Somut, yanı başımızda olan bir Tanrı yerine, her şeye gücü yeten, insanın ulaşamadığı, gücünün yetmediği alanları kontrol eden bir varlık anlayışı oluşmuş, bu güç keşfedildikçe ona yaklaşıldıkça gücünü insanın kontrolüne veren, onu yetkilendiren, sorumlu kılan bir Tanrı algısı meydana gelmiştir. Akıl bir duyu organı değildir. Duyu organları somut alemi algılar. Düşünce soyut aleme geçiş kapısıdır ve dinlerin etkisiyle oluşumu başlamıştır. Mecazlar, semboller, mitler, işaretler, çizgiler, yazı, gizler, tılsımlar, hayaller, ruh, cin, şeytan… dinlerin üretimidir ve böylece insanda egemen olan din anlayışı soyut düşünme yeteneğini oluşturup gelişmesini sağlamışlardır. İnsanın içinde yarattığı bir iç dünyası, soyut alemi varsa bunlar dini öğretilerin sonuçlarıdır. Din evrimleşirken, basitten karmaşığa doğru ilerlerken, insanın düşünce dünyasındaki evreni de genişletmiştir. İnsanın düşünme yeteneği ve akıl etmesi geliştikçe, gücü ele geçirmekte, sorumluluğu artmakta vede uysallaşmaktadır. Hormonların, iç güdülerin hakimiyeti bedende artık yıkılmıştır, hakimiyet akla geçmeye başlamıştır. Vahşi varlık beden insana dönüşerek, yolculuğuna devam etmektedir. Bedende duyguların, hislerin, hayallerin, istek ve arzuların, hormonların hakimiyetinin erimesi, tamamen kontrolün insan aklı ve düşüncesine, sorumluluk sahibi iradeye geçiş yapabilmesi için süreçlerinin bilinçli bir şekilde geliştirilmesi gerekmektedir. İnsanlığa geçiş yapamayan toplumlar bunun bedelini öderler, toplumlar üzerinde işleyen yasa bu şekilde kurulmuştur. Ayağımıza bir diken batıyorsa bunun bir sebebi vardır.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
İnsan soyut bir kavramdır, yaradılıştır. Zaten dinin amacı insanı ortaya çıkarmaktır. İnsan tam anlamıyla ortaya çıkmadı, yaradılış devam ediyor. Bizler insan olmaya adaylarız. Oluşumun kendisi mükemmel, üst seviyesi insan Süreç tabiki en aşağı seviyeden başlayacak, kademe kademe ilerme sağlanarak mükemmelliğe ilerleyecek Aklen böyle yorumlanır. Zamanın doğrusunu anlayacak olan ulaşılan akıldır, geçmişin aklı bizden üstün olabilir mi ki? Olamaz. Öyle bir durum varsa yokoluş, helak süreci işler, kural budur. Kelamlara tapma diye birşey şimdi geçerli olmayacak olandır, kelamların amacı sadece düşünceye sevkiyat, uyarıdır, tüm doğru bilgiler yaşamın içinde yaratılan ayetlerin incelenmesi ile ulaşılır. Doğru bilgiye yaklaşacak olan insanlıktır, ortak akıldır.
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
Yaratılan herşey birbirinden bağımsız değil birbirine bağlı olarak, eklemlenerek ilerlediği açıktır. Yani bir kader(ölçü) var. Tasarım olması muhtemel gözükmüyor, tasarım için malzemenin hazır olması gerekirdi. Ama herşeyin değişip dönüşerek, yeni bir oluşumla birbirine eklemlenerek yaratılması, birbirini yaratması daha mantıklı, ayrıca maddenin yapısında da bu gözlemleniyor. Madde enerjinin yoğunlaşmış hali, Yaradılıştada da bir sınır yok sonsuzluğa gidiyor. Belki başı ve sonu birbirine bağlanan bir döngüdür, bilemiyoruz?
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
Tanrı ne?, her şeyi yaratan gücün arkasında ne var ? Bunu insanlık çözebilmiş değildir. Dinde de bunun karşılığı kelam Allahtır, Allahı daha bilmiyoruz, Allaha daha ulaşamadık. Sadece bu ön kabuldur, yaratıcı gücün varlığını anlamaktır, ne olduğunu çözmek değildir. Tasarlama var mı?, yok mu?, bu mekanizma nasıl işliyor bunun araştırılması zaten dinin insana yüklediği görevdir. Zaten insanlık bunu araştırarak bilgi hazinesini genişletmektedir, beynimizdeki evren de bu yüzden genişlemektedir. Bilim bu araştırma işini sistematik bir şekilde yapmaktadır, insanların cahilliğini ortadan kaldırarak, ön yargıları yıkmaktadır. Dinde de temel esas putları yıkmaktır. Atadan gelen öğretilerin çoğu kısmı puttur, putlar yıkılmak için vardır, temizlenerek arınmalı doğru bilgiye yaklaşılmalıdır.
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
Tanrıyı bizler nasıl tanımlıyoruz, yaratıcı, her şeyi yaratan, hükmeden yani sıfatlarıyla tanımaya çalışıyoruz; bunlar sıfatlar kelamlardır, tanımlardır, bunların aslı nerdedir yaşamın içinde. Her bilgi yaratılan ayetlerin içindedir. Yaşamın içinde ulaşabildiğimiz her şeyi inceleyip, bazı sonuçlara ulaşıyoruz. Evrende oluşumunda bazı temel yasaların olduğu ve bunun genel geçerliliği olduğunu insanlık keşfetmiştir, bilgisine ulaşmıştır. Dinde de zaten ahirete(geleceğe) iman vardır, yani gelecekte de herşey ölçüye (kadere) göre şekillenecektir. Yaratıcı yaratmada koyduğu ölçüleri yok mu ediyor, çiğniyor mu?, böyle bir tespit yok!
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Tin Suresi 4.Biz insanı en güzel biçimde yarattık. 5.Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına attık. 6. Fakat iman edip sâlih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır. 7. Artık bundan sonra, ceza günü konusunda seni kim yalanlayabilir? 8. Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir? Herşeyin bir sınırı vardır, insanın yaradılışı da buna dahildir. İnsanın oluşum itibari ile hem mükemmel hemde sefil olacak potansiyele sahiptir. Burada Salih amel işleme(akla uygun, bilinçli hareket etme) sonucu mükafat, yani ilerleme Akla uygun hareket etmeme durumunda ise yaşamda cezalandırıla, sefilleşme vardır. İnsanın temel değerleri; düşünebilmesi, akletmesi, bilinçli hareket etmesi gibi potansiyelleridir. Bu potansiyelleri kullanabildiği ölçüde insanlıkta yükselir veya düşer. Şuan İslam aleminde Salih ameller işlenmediği, yani akla uygun olarak yaşam şekillendirilmediği için insanlıktan düşülmektedir, sefil olunmaktadır, ölçü(kader) tutturulamadığı için denge kaybedilmiştir. Din birilerinin elinde oyuncak hale gelmiştir, insanlar yanlış yönlendirilmektedir. Kuran sadece ögüt, rehber, uyarıcıdır, okunan kelamlardır. Her şeyin aslı yaşamın içinde yaratılan ayetlerdedir, kuranda değil, kuranı yanlış algılayınca problemler artıyor. İnsanı ilerleten akıl ve düşüncenin türevleridir, bilim ve felsefe gibi. Sömürü konusunda size şu açıdan katılıyorum; din yanlış yorumlanarak(karanlık din) insanların düşünmesi engelleniyor, esir ediliyor. Dinde esir olanlar demek; düşünemeyenlerdir, yani aşağılananlar, insanlıktan düşenlerdir. Esaretten kurtulmanın anahtarı düşünmektedir. Özgür insan düşünen insandır, güdülen ve taklit edenler değil.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Daha dinler ortaya çıkmadan taş devri zamanı, insanın kendi doğasını da tanıma evresinde, vahşi yaşamda hayatta kalma süreçlerine atıf yapmıştım, o devirde mücadele etmezse yaşama tutunamazdı zaten. Şimdi çağ atladık, doğayı kirletmeye ve tüketmeye başladık. Doğayı korumak için elimizde geleni yapmalıyız, kaybedilen doğal yaşamı bizim yeniden yaratamıyacağımız açıktır.