musttafa tarafından postalanan herşey
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
@@democrossian İnsan(adem) dini bir kavramdır, yaradılışı temsil eder, bu yaradılış sadece bedenin yaradılışı değildir. Bedenin insani özellikleri kazanma sürecidir. Adem oluşumundan önceki beden; iç güdüleriyle hareket eden, hormonların kontrolünde olan senin ifadenle tam bir vahşi kurt gibiydi, öldürme zarar verme eğilimi çok yüksekti. Tabiatın en vahşi hayvanıdır, şuan bu vahşi hayvana bizler sahip olduk, bu vahşeti bir nebze dizginledik, ama hala yeterli değil. İşte bu vahşi özelliklere sahip beden adım adım evcilleşiyor. Bu evcilleşme aşamasını ademin sıfatları ile başlıyor. Rastlantısal değil, yaratıcı, herşeye hükmeden güç imtihan ediyor, yani doğayla mücadele edip ilerleyenleri mükafatlandırıyor, diğerlerin süre tanıyor, bu süreçte başarısız olanlar eleniyor. Bakara 32 ayeti yorumlarsak, yaratıcı güç kendi esmalarını anlayacak, algılayacak, bilecek donanıma sahip olacak insanı bir süreçte yaratıyor. Bu süreci anlamak için insanlık geçmişini incelemek gerekiyor. 1 milyon yıl tekrar var, bu vahşi bedenler sadece baltayı kullanmayı öğreniyorlar, beyin gelişimi el-beyin koordinasyonu ancak sağlanıyor. Belli bir seviyeye gelen insanlık gücü hissetmeye başlıyor. Çevresini algıladıkça güce saygı duyuyor, doğayla mücadelesinde yenemediği doğaya tapıyor. Doğayla mücadelesinde kendindeki gücü de hissetmeye başlıyor. Algılayamadığı, korktuğu her şeye tapıyor, Tanrı ediniyor. Öğrendikçe korkusu kalkıyor, yaşamda ilerliyor. Gelecek kuşaklara saygı duyulan, taptıkları tanrılarını anlatmak için semboller, şekiller bırakıyorlar. Bu şekilleri anlayamayan sonraki kuşaklar bu şekillere tapmaya başlıyor. Uzunca bir süre bu devam ediyor, şekiller insan beynine yerleşinceye kadar, eşik seviyesi aşıldıktan sonra, şekillerdeki semboller çizgiye dönüşüyor ve çizgilerden sonra yazı dönemine geçiş ve kelamlar, kelamlar ile konuşma ve iletişim çağı Konuşmaya geçiş ile birbiriyle iletişim kuran insanların anlayışlarının dini telkinlerle şekillenmesi, beyinde bir alan işğal etmesi, kalıcı olmasıyla ulaşılan bilgilerin aktarılmasının başlanmasıyla bir kültür ve medenileşme dönemleri başlıyor. İnsanları bu aşamaya getiren gücü takip etmedir, her şeyi öğreten her şeye hakim olan, yaratan gücün kendisidir.
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
Yaratıcı gücün sahibi her şey üzerinde hakimdir. Var olan varlığı, nedenlerini, sebep sonuç ilişkilerini insanın çözmeye çalışması fıtratı gereğidir, bu araştırmaları yaptıran gücün kendisidir, gücün sahibi kendi sıfatlarını algılatacak donanımı insana vermiştir. İnsanın sahip olduğu bu donanım işlevini yerine getirerek, yaratıcı gücü her şekilde tanımak ve tanımlamak için çabalıyor, nedensellik de bunlardan birisidir. İnsanı bunları yapmaya yönelten, çekim oluşturan gücün kendisidir. yaratıcı gücün sahibi, herşeye hükmeden; esmalarını okumaya çalışanları mükafatlandırır, her kapıyı açacak anahtarı insana mücadelesi karşılığında bahşeder. mücadele etmeyenlere, ben şuyum buyum diyenlere birşey vermez. İsimlere takılmamak gerekir, değerli olan yapılan işin kendisidir, buda insanı ilerletmektedir.
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
Dinin temel amacı insanlığı aydınlığa çıkarmaktır, karanlık olan aydınlanması gereken insanın beynidir. Din demek aynı zamanda sınırları çizilmiş insan, adem demektir. Hiçbir canlı yaradılış sınırlarının dışına çıkamaz. İnsanın beyni aydınlanması; her şeyi idrak edecek, akledecek bir düşünce seviyesine çıkmasıdır. Yaratılan ayetler okunarak beynin doldurulması, tanımlanması, ışığın(bilginin) heryere ulaştırılarak boşlukların aydınlatılmasıdır. Boşluğu karanlık doldurur, evrende kural budur. İnsanın yaradılış fıtratı budur ve buda dinin özüdür. İnsan bu yaradılış fıtratına uygun hareket etmezse, yani düşünmezse, sebep-sonuç ilişkilerini kurmazsa, dünyayı, çevreyi yani yaratılan ayetleri anlamaya çabalamazsa karanlıkta kalır, beyni boştur. Dinin insanı aydınlığa sevk etmek kullandığı en önemli araç, uyarması, rehberliği kelamlar iledir. Bu aydınlanma sürecindeki mücadele verilmezse karanlıkta kalınır ve hakim olan anlayış karanlık olur. Her şeyin iyi veya kötü yönü insanlar için vardır. İnsan ne bir sudur, ne bir siyanür nede ateş, insan bunların hepsini içinde barındıran, anlayan algılayan, düşünen, iradeye sahip olan canlı bir bedene sahip varlıktır.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
düzeltiyorum; Eğri oturup doğru konuşalım; bu süreci bilim ve felsefe mi sağlamamıştır yoksa dini süreçler mi? Bilimin, felsefenin insan kazandırdığı olumlu değerler vardır, bu ayrı.
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
@@democrossian İki türlü din anlayışı vardır Karanlık din anlayışı Aydınlık din anlayışı Karanlık din anlayışında, korkutma, sindirme, tabular, batıl inançlar, şartlanma vardır, düşünmek günahtır, düşünmeden kabul iman vardır.… Aydınlık din anlayışında ise karanlık dini anlayışın öğretilerinin tersi vardır. Şartlanma yoktur, anlaşılmayan hiçbir şeyin insan için hükmü yoktur. Din akıl sahiplerine düşünenlere indirilmiştir. Anlaşılmayan hiçbir şeye iman edilmez, her şey sorgulanır, doğrusunu öğrenmek esasdır, bilgiler güncellenir. Sayın democrassian anladığım kadarıyla siz karanlık din anlayışına savaş açmışsınız, cihad ediyorsunuz, umuyorum ki bu sorgulamalarınız insanların dini anlamasına, algılamasına faydası olur, düşünen insandan zarar gelmez, ama sizde kendinizde de tabu oluşturmayın. Allah kelamını, kelimesini kabul etmeyip, yerine her şeyi yaratan güce nedensellik demenizin bir mahsuru yok bence.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
@@democrossian Bugün insanlık bilim yapacak seviyeye geldiyse, bunu insanı uysallaştıran dini süreçlere borçludur. Bilim yapabilmek için bazı niteliklere sahip olmak gerekir. Akıl, düşünebilme, irade gibi. Aklın oluşması için insanın kendini kontrol edebilmesi şarttır. Bu kendini kontrol etme mekanizması oruçla kazanılmıştır. Oruçda tüm dinlerde yer alan temel dini bir öğretidir ve uzun yıllardan beri uygulanarak bedenin hormonal, içgüdüsel istekleri baskılanarak, dış beynin iç beyin etkilerinden sıyrılmasını sağlayarak kişinin irade sahibi olması gibi bir özellik kazandırmıştır. İradesine sahip olabilen insan, aklını en iyi kullanabilendir. Oruçda sadece yeme içme mevzusu değildir, bir yasağın çiğnenmemesi de orucun bir türüdür. Eğri oturup doğru konuşalım; bu süreci bilim ve felsefe sağlamamıştır. Bilimin, felsefenin insan kazandırdığı olumlu değerler vardır, bu ayrı. Bazılarına anlamsız gibi görülen ibadetler, dini uygulamalar insanlığa faydalı birçok değerleri kazandırmaktadır. Dindeki öğretiler, ritüeller bunun gibi değerleri ortaya çıkarma amacına hizmet etmektedir. İnsanları ötekileştiren, bölen, düşman yapan, din değildir, insanların çıkarlarını menfaatlerini koruma çabasıdır. Bunu da dini kullanarak yapabilirler bu ayrı, ama bu insanlıktan uzaklaştıran etkenlerin temeli içgüdüler, hormonlardır. Dini öğretide oruç vardır, içgüdüleri, hormonları baskılama ve sonucunda insanın iradesine sahip çıkması. Bunlar insanlık için çok büyük aşamalardır.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Adem türkçesi İnsan demektir. Bununda bir kelam olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Adem bir kişi değildir, İnsan kavramının kendisidir. İnsan(adem) dini bir kavramdır, bir yaradılıştır, bu süreçte devam ediyor. İnsan bedeni ayrıdır, insan ayrı; insanı taşıyan bu bedenin kendisidir. Kuranda bu konuyla ilgili ayetlere bakarsak; Bakara 30-31-32 Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. Allah, Âdem’e bütün her şeyin ismini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi. Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler. Burda yeryüzünde halife olacak olan İnsandır(Adem), soyut bir kavramdır. Kan döken hayvanlar alemine dahil olan bedendir. İşte bu kan döken bedenin evcilleştirilmesi süreci devam etmektedir, sonucunda yeryüzünü hakimi halifesi insan çıkacaktır. Bu süreç nasıl devam etmekte, Allahın esmalarını öğrenme süreci bitmedi devam ediyor. İnsanlığın temel görevi budur; Allahın isim ve sıfatlarını öğrenmek, yani Allahı tesbih etmektir. Melekler yeterince tesbih edemiyor, demek ki. Kalkıpta Allah meleklerle, ademle konuşurmu demeyin bu bir temsili anlatımdır, bu sadece bazı şeyleri insanların anlamaları için, bizim algı, idrak seviyemize indirilmesi, tiyatral bir şekilde anlatımıdır, az kelimeyle çok şey anlatmak içindir, içini düşünüp, araştırıp dolduracak olan insanlıktır, sadece düşünceye sevkiyattır. Kelamların başkacaca bir görevi yoktur, insanın beyninin içindedirler, yaşama somut bir etkileri yoktur. Bedenin uysallaşmasında, insanileşmesinde dinin büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum, araştırmak lazımdır. Allah herşeyi insana, yaşamın içinde öğretir, yarattığı ayetlerle, vahşi bu bedende yaşamda kademe kademe ilerleme sağlaması normaldir, hiçbir şey pat diye olmaz. Allah herşeyi bir kadere (ölçüye) göre yaratmıştır. İşte bu ölçülerin incelenmesi, araştırılması İnsanı geliştirir, bilgi sahibi yapar. Yaratılan ayetleri okunarak bilgi sahibi olur insanlık.
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
@@democrossian Dini anlamak için dini kavramları çözmek gerekiyor. Ayet, kitap, Allah, İbadet, İnsan, Resul, Melek, … gibi. Bunlar kelamlardır. Nasıl ki matematikteki işlemleri, sembolleri, sayıları, fonksiyonları bilmeden matematiksel işlemler yapılamayacağı gibi, bu dindeki kelamları çözmeden ilerleme sağlanamaz. Kelamların temel amacı, insanı düşünceye sevk etmesidir. Mesala Allah kuranda geçen bir kelamdır. Allah kelamının tam olarak çözüldüğü iddia edilemez. Herşeyi yaratan, hükmeden, yaratmaya devam eden, nedenselliğin temelindeki gücün ifadesidir, İnsanlar anlayamadığı herşeyi bu kelama atfetmektedir. İnsanların anlayamadığı herşey, insanın içinde bir boşluk oluşturur, işte bu boşluğu dolduran, kararsız halden insanı koruyan, insanlığın bilmediklerini öğrenip kararlı hale gelinceyenceye kadar ilerleten sürecin ismidir. İlimde insan için sonsuz olduğu için, insanlar öğrendikçe bilmedikleri başka şeyler çıkacak ve bu süreç zincirleme devam edecektir. İsimler değişelir, sen bu gücü nedensellik olarak ifade edersin, islamda da buna karşılık yaratıcının değişik isim ve sıfatları ile tanımlama yapar. Dinde gelişen bir olgudur, insanlar düşünerek din algılarını geliştirirler, boşluklar doldurulur. Yeni boşluklar çıkar işte bu boşlukları doldurmak insanlığı ilerletir. Dinin amacı zaten olgun İnsanı yaratmaktır. Bu yaradılış süreci devam etmektedir, dinamiktir. Ayrıca Allahça, Rabce diye bir konuşma dili yoktur. Kelamlar insanın zihninin içindedir, insan beyninin bir faaliyetidir. Anlamak, anlatmak, bilgi birikimi sağlamak için iletişim aracıdır. Kuranın türkçesi okunan demektir. Okunanlar kitaptandır. Allahın kitabı, yarattığı ile herşeyi kapsadığı yaşamın kendisidir. Onun için kitabı kimse değiştiremez, o gücün kendisi değiştirir ve belirler. Okumalar değişebilir. Bilgi arttıkça okumalarda ulaşılan anlamlarda değişir. Kelamlar soyuttur, manaları kazığa bağlı değildir. İnsan bilgisi kadar anlar, kural budur. Kelamları anlamak için okuma şeklini geliştirmelisin, aslında esas senin almaman lazım bukadar düşünüyorsun. Din zaten akıl sahiplerine düşünenlere indirilmiştir.
-
Kuran-ı Kerim'de Evrim Teoirisi Var Mı? Mevlana'nın Bakış Açısı
@@Archi Archi orda birisi mi var, yoksa bir robot mu cevap veriyor. Ayet konusunda biraz çalışma yapmalısın, Allahın yarattığı ayetlerle, indirdiği ayetleri birbirine karıştırmamak gerekiyor. Önceki yazılara bir göz at istersen, veya kendin biraz araştır. Herşeyin kanıtı, yaratılan ayetlerdedir, evrim konusuna kanıtı kurandan çıkaramazsın, hatta yaratılışa kanıtı da kurandan getiremezsin, çünkü asıl cevap yaratılan ayetlerdedir, kuranda zaten gezin araştırın, yaratılan ayetlere bakın diyor. Kuran sadece ögüt, rehber, uyarıcıdır. Düşünmeye vesiledir. Yaratılan birşeyle ilgili kurandan kelamları kanıt gibi sunmak, kesin budur demek, bunun dışında doğru yoktur demek, düşünmenin, araştırmanın, ilmin önüne set çekmektir. Kuranın böyle bir görevi yoktur. Kuranın bu şekilde kullanılma amacı nedir? Bunun cevabını kendine vermelisin, üzerinde düşünmek gerekir.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
@@Suheyla Yamyamlığı bir örnek olarak verdim, yukarıda alıntıladığım hayvanların evcilleştirilmesinden önceki vahşi hali ile evcilleştirildikten sonraki halleri arasındaki farklara tekrar göz atarsanız, konu açılım kazanır. Mesala köpek ve kurt örneği. Köpeği yaklaşıp sevebilirsiniz birde ormandaki kurta bunu yapın, nasıl tepki verir. İnsanda bir zamanlar tabiatın parçasıydı, vahşi idi, hayvanlar aleminin en vahşi tabiatlı canlısıdır. Din uzun zaman diliminde ister çok tanrılı olsun, ister korku adı altında olsun, isterseniz kutsallar adına, isterseniz de tek tanrılı diyin, sonuçta bunlar dinin aşamaları süreçleridir, işte bu süreçlerin sonucunda insan yavaş yavaş evcilleştirilmiştir. Hiç bir şey bir anda oluşmuyor, hele ki insanlığın bir şeyi kavraması, anlaması uzun yıllar alıyor, çok kuşak geçmesi gerekebiliyor. Dinin içindeki semboller, ritüeller, adetler bir değerin, düşüncenin anlaşılması, için bırakılmış temsillerdir. Bu bırakılan temsili anlatımlar anlaşılamıyorsa, yanlış sonuçlar doğurabilir, herşey deneyim ve tecrübe ibret almak lazım, size katılıyorum, hala çoğu şey anlaşılamamıştır, sapmalar vardır, bu sapmalarda haliylen bizi olumsuz etkilemektedir. Kurunun yanında yaşda yanar.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
@@Suheyla Süheyla hanım, iki türlü din vardır. Karanlık din anlayışı Aydınlık din anlayışıı İnsanlar dini anlayamadıkları zaman, algılayacak yeterli veriye sahip olamadıklarında, elde bulunan verilere göre tecrübe ederler, bu yanlış algılarlarda insanları kötü durumlara sokar, cahillik yayılır, tabular oluşur, zihinler kilitlenir. Bu karanlık din algısı nedeniyle İnsanlık ölürse, vahşet, azgınlık ortaya çıkar. Ama yinede insanın fıtratı gereği elde dilen kazanımlarla bir ilerleme sağlanır. Yapılan bir çok yanlışlıklar, eğrilikler topluma zarar vermeye başlar, aklı başında olanlar anlar ki yanlış yoldayız, işte burada mücadele başlar, bu savaş denilen cihad bir başkasına değil insanların kendi noksanlıklarına karşı, cahilliği ortadan kaldırmak için, aydınlanmak, insani değerleri ortaya çıkarmak için olmalıdır, istenen asıl budur. Ama insanlar cahil olduğu, aydınlanmadığı için bu kelamları yanlış algılarlar, yaşanlarda eğri olur. Bu dünyada herşey imtihan, mücadeledir. Açıkcası geçmişe şöyle bir bakarsak; -30.000 , -20.000, -10.000, -1000, 0, 1000, 2000 bu zaman dilimleri içerisinde insanlığın ilerlediğini anlayabiliriz. -30.000 yıl öne yamyam olanlar, günümüze geldiğinde birbirini yemiyor, din bayağı aşama kaydettirmiş. Ben evcilleşme derken, dinin bu şekillerdeki etkileri üzerinde düşünmemiz gerekir demiştim. Şu an dini kazanımlar olmasa, insanları tutmasa sokağa çıkamazsınız emin olun. Bugün adalet, hukuk, insan hakkı dediğimiz herşey dinin ürünüdür. Güzel olanlrı yerken iyi, ama görülen her kötülük dine dayandırılmaz, dinin yanlış anlaşıldığı, insanlarda ortaya çıkamadığı söylenebilir.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
@@Suheyla Çabuk karar vermeyin, ben Din dedim, sadece Müslümanlığı kastetmedim. İnsanlığı evcilleştirme süreci devam ediyor, daha islamiyeti anlayamadık, yanlış din algısı var, herşey biranda oluyor, süreç devam ediyor. Farklı yönlerden de bakmak lazım, sadece kötülemek sorunu çözmez, sorun çözücü analiz yapmalıyız.
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
@@democrossian Bir konuda metin tahlili yaparken, tahlili kendi kafamıza göre değil o konunların literatürüne, terimlerine göre anlamaya çalışmamız gereklidir. Kuranın dili arapçadır, esas olarak arap kavmine indirilmiştir, kuranda anlatılan konularda tabiki arapların gündemindeki konuları açıklamaya yönelik olacaktır, orta asyadaki Türklerin veya Hinduların … gündemleri, yaşama bakış açıları ele almayacaktır. Cahiliye arapların sahip olduğu kültür, biz Türklere veya diğer milletlere yabancı olduğu için bazı şeyleri anlamakta güçlük çekiyoruz. Esasen kuranda anlatılanlarla aydınlatılmaya çalışılan, doğru yola getirilmeye çalışılan bir toplum var, araplara egemen olan yanlış anlayışlar değiştirilmeye çalışılıyor. Ozaman ki Türk toplumunun sahip olduğu yanlış anlayışlar eleştirilip değiştirilmeye çalışılmıyor. Arapların kendi adet, gelenek, görenekleri, yaşamı okuyuşları, kültürleri bizden farklıdır. Bu durumu bilerek Kuranı okumak gerekiyor. Ama sanki biz o zamanda yaşayan arapmışızda, peygamber bize canlı tebliğ ediyormuş gibi, bizi hedef alıyormuş gibi kuranı okuyoruz. Biz o devirde yaşayanlar değiliz. Hedefte olan eleştirilen biz değiliz, eleştirilen bir cahiliye arap toplumu var. Biz ne yapmalıyız; o toplumun halinden ibret almalı veya kuranda anlatılan peygamberlerin kavimleriyle olan mücadelerini okuyup anlamaya çalışıp, dini anlamamız ve İnsanı ortaya çıkarmamız gerekiyor. Zaten kuranın kendisi, öğüttür, ibrettir, uyarıdır, mesajdır. Biz Kurana yanlış bir gözle baktığımız için, bize verilmek istenen mesajı doğru düzgün anlayamıyoruz. Şuan islam alemindeki kargaşanın çıkmazların nedenlerinden biride bu yanlış kuran algısı, din tam olarak anlaşılamadığı için bu toplumlarda yeterli olgunluğa sahip İnsan ortaya çıkamıyor. Allah insanlara zulmetmez, insanlar Allah adına, kelamları kendi çıkarları için kullanarak birbirine zulmediyorlar. Yanlış din algısı nedeniyle, islam aleminde din görevini yerine getiremiyor. Bu algı yanlışlığı, tabiki de bu toplumların tembelliği ve suçudur, bunun da cezasını toplumlar öder, taki düzelinceye veya yok oluncaya kadar. Allahın kanunları her toplum için eşit işliyor, mücadelede başarısız olan elenir. Şimdi tekvir suresindeki ayetleri tekrar bakarsak, Tekvir suresi 19; İnnehu le kavlu resûlin kerîm Muhakkak ki O(Kuran), gerçekten Kerim Resûl'ün sözüdür. 20; Zî kuvvetin ınde zil arşi mekîn Yüce arşın sahibinin yanında büyük şeref sahibidir. 21; Mutâın semme emîn O, kendisine itaat edilen, orada emin olandır. 22; Ve mâ sâhıbukum bi mecnûn Yoksa sahibiniz(sözüne itaat edilen, ettiğiniz) mecnun değil 23 Ve lekad reâhu bil ufukıl mubîn Ve andolsun O'nu ufukta apaçık gördü. 24. Ve mâ huve alel gaybi bi danîn O gayba karşı saklayıcı değildir. 25. Ve mâ huve bi kavli şeytânin recîm Ve O, taşlanmış şeytanın sözü değildi Tekvir suresindeki ayetlerde, cebrailden bahsedilmediği görülecektir. Bu meal yapanlar güye anlaşılır yapmak için bazı eklemeler yapıyorlar, birebir çeviremiyorlar, buda yanlış anlaşılmalara sebep oluyor. Her peygamber kendi kavmine, kendi dilinde tebliğde bulunur. Muhammet peygamber Nebidir. Kuran ayetlerini okurken, mesajı iletirken Resuldur. Aslında resul(haberci, elçi) olan Kurandır, çünkü okunan mesajın kendisi O’dur. İtaat okunanlaradır. Emin yani güvenilmesi gereken okunanlardır(yani kelamlar). Peygamberin şafağı açıktır, kuranı ufkundan okumaktadır, okuyan kendi akıl gözüdür(yani cebrail zannedilen) Peygamber akıl gözü açıkken okuyabildiklerini anlatmakta, toplumla paylaşmaktadır, gaybi ulaştığı bilgileri saklamamaktadır.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Şimdi araştırılması düşünülmesi gereken; Din insanlarda nasıl bir kontrol mekanizması geliştirerek vahşi doğa insanını, uysal hale getirdi, dönüştürdü.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
İnsanlar hayvanları evcilleştirirken eğitirken nasıl yöntemler kullanıyorlar; Alıkoyma; hayvan doğal yaşam ortamından alınıp hapsediliyor, özgürlüğü elinden alınıyor, yani bir nevi ayakları kesiliyor. Gözlerini bağlama; etrafını görmesi engelleniyor, yani bir nevi gözleri kör ediliyor. İnsan hayvanın ne göreceğini de belirleyerek, hayvanın görme yetisini kısıtlayarak kendine bağlıyor. Aç bırakma; ağzını bağlama, zoraki oruç tutturuluyor, iftar ve sahur vakitlerini insan kendi eliyle belirleyerek hayvanı insan kendine bağlıyor, hayvanın midesinin kontrolü insana geçiyor. Kulak kontrolü; İtaat aşaması, artık hayvan sahibinin sesine odaklanıyor veya sahibinin duyurduğuna odaklanıyor. Kabataslak özetlersek; Fiziki kısıtlama, hareket kontrolü Işık kontrolü Ses kontrolü Mide kontrolü Hayvanların duyu organları, dış dünyayı algılama organları kısıtlanarak, kontrol edilerek evcilleştirilip, uysal hale getiriliyor. Bu evcilleştirme süreci sonunda insanlık, hayvanların etinden, sütünden, tüyünden, kılından, derisinden, gücünden her şekilde istifade ediyor.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Insanoğlu, hayvanları neolitik çağ'dan beri evcilleştiriyor... Mağaradan yuvaya, insanoğlu tam 12 bin yıldır hayvan dostlarıyla birlikte yaşıyor. Bu uzun süreç hayvanların büyük bir çoğunluğunu kendi ihtiyaçlarına uygun olarak dönüşüme uğrattı. Kurtlar, bize en sadık yara tıklar olan köpeklere, yabani koyun olarak tanımlanan "muflon"lar ise bizi eti ve sütüyle besleyen koyunlara dönüştüler... Evcil hayvanlar olmadan Bir an düşünün... Sütümüzü, yumurtamızı, tereyağımızı, peynirimizi, etimizi, ayakkabılarımız için derileri, yastık ve yorganlarımız için tüylerini veren evcil hayvanlardan yoksun bir dünyada yaşasaydık, halimiz ne olurdu? Kabus gibi bir rüya değil mi? Evcil hayvanlar olmadan, bugün belki de en basit ihtiyaçlarımızı bile karşılamamız mümkün değil... Oysa, evcilleştirme öyküsünün başladığı günlerde, insanoğlunun bu yaratıklara beslenme, örtünme gibi basit gereksinmelerle yaklaşmadığını görüyoruz. Kimbilir, belki de ilk insan, sanıldığından çok daha fazla akıllı ve ekonomi bilgisi sahibiydi... İlk evcilleştirilmiş hayvanlar 12 bin yıl önce Ortadoğu'da görülüyor Evcilleştirmenin ilk adımları, bundan tam 12 bin yıl önce, Neolitik Çağ'da görülüyor. İlk evcilleştirilmiş hayvanlara Ortadoğu'da, özellikle Suriye ve Filistin'de rastlanıyor, insan göçleriyle birlikte Avrupa ve Asya'ya yayılıyor. Ancak şaşırtıcı olan, insanoğlunun böyle bir çabaya girmesinin nedeninin, beslenmeyle uzaktan yakından alakası olmaması... Gerçekten de, Neolitik Çağ'ın insanları, bugün bile yakalayamadığımız, müthiş bir bolluk içinde yaşıyorlardı. Avcılık, onlara ihtiyaçlarının çok üstünde et sağlıyordu. Ayrıca, doğa bugünkü kadar kirlenmiş ve tahrip edilmiş değildi; bu nedenle sebze, meyva ve ot konusunda da en küçük bir problemleri yoktu. Peki ama, madem kıtlık diye bir problem tanımıyorlardı, neden büyük bir çabaya girişerek bazı hayvanları evcilleştirmeyi denediler? Kimileri bu noktada "örtünme gereğini giderme" konusunu gündeme getiriyor. Ancak bilimsel veriler bunu da doğrulamıyor. Bir kere, av hayvanları onlara örtünebilecekleri kadar deriyi sağlıyordu. Ayrıca, yünü kullanmasını bilmiyorlardı. Zaten bilmeleri de olanaksızdı; çünkü o dönemde yaşayan vahşi koyunların yünleri yoktu. Bu durumda son olasılık olarak, insanoğlunun yer değiştirirken ulaşım amacıyla bazı hayvanları evcilleştirdiği iddiası kalıyor. Bu da pek inandırıcı değil... İnsanoğlunun ulaşım nedeniyle eşeği, atı ve deveyi evcilleştirmeye başladığı tarih yaklaşık M.Ö. 3000 yılları... Oysa evcilleştirmenin başlangıcı ise M.Ö. 12.000 yıllarına kadar uzanıyor. Kısacası insan, 9.000 yıl boyunca başka nedenlerle havyanları evcilleştirmeyi sürdürmüş... Etnologlara göre, evcilleştirme şöyle bir evrim izliyor: M.Ö. 12.000 yılında insan, ilk olarak köpeği, M.Ö. 7000 yıllarında domuzu ve keçiyi, M.Ö. 6300-6500 yıllarında inek ve koyunu, M.Ö. 3500 yıllarında kediyi ve M.Ö. 3000 yıllarında da at, eşek ve deveyi evcilleştiriyor. Bugüne kadar evcilleştirmeyle ilgili üç teori ortaya atılmış bulunuyor Tarımsal faaliyet Birinci teoriye göre, hayvanların evcilleştirilmesi, tarımsal faaliyetten hemen sonra başlıyor. Fransız etnologlar, genel olarak bu teoriyi savunuyorlar. Tarlalardaki ürün, bazı hayvanların dikkatini ve iştahını kabartıyor ve tarlalardaki ürüne saldırmaya başlıyorlar. İşte bu noktada, iki ihtiyaç birden ortaya çıkıyor: Birincisi, tarımsal artığın tüketilmesi ve tarlalardaki artıkların temizlenmesi... İnsanoğlu bu ihtiyaca cevap vermek için köpek ve domuzu evcilleştirmeye başlıyor. İkinci ihtiyaç ise, tarlalardaki ürünün "hırsız hayvanlardan" (manda,inek gibi) korunması... İnsanoğlu bu hayvanları sağ yakalayıp evcilleştirmeyi, tarlaların çevresine çitler örmekten daha ekonomik buluyor. Batıl bazı inançlardan ve pratiklikten Alman ekolünün savunduğu ikinci teoriye göre ise, hayvanların evcilleştirilmesi tamamıyla "batıl bazı inançlardan ve pratiklikten" kaynaklanıyor. Şöyle ki; ilk vahşi inekler, süt vermedikleri halde boynuzları hilal biçimindeki ayı anımsattığı için evcilleştirilmişlerdi. Yine atalarımız, vahşi kümes hayvanlarının yumurtasından yararlanmıyordu. Ama onların kendilerini sabahları bir saat gibi uyandırdıklarını da görmüşlerdi. Sosyal statü Bir grup etnolog ise, hayvanların evcilleştirilmesini "sosyal statü" olayıyla açıklıyor: "Hayvanlar evcilleştiriliyordu; çünkü, fazla hayvan sayısı kişinin zenginliğini simgeliyordu" diyorlar. Nitekim bu etnologlar, evcilleştirilen ve etlerinden yararlanılan hayvanların ancak çok yaşlandıklarında öldürüldüklerini ileri sürüyorlar ve Kenya'da yaşayan Massai kabilesini örnek gösteriyorlar. Bu kabiledeki tek zenginlik kaynağı, insanların sahip oldukları hayvan sayısı... Bunun için de, hayvanlarını kesinlikle öldürmüyorlar, hatta onların sağlık durumuyla çok yakından ilgileniyorlar. Hayvanın bir tek, arada sırada kanını alıyorlar ve bunu sütle karıştırıp içiyorlar. Hayvanın zenginlik ve güç simgesi olarak görülmesi, sadece çok eski toplumlara özgü bir olay değil. Ortaçağ Fransa'sında, bir kentin bayrağındaki "beyaz dana" simgesine özenen bir başka Fransız kenti "siyah at" nesli üretmek için seferber oluyor. Bir başka ilginç örnek de, hayvanlarla ilgili kitap basımına başlandığında, tüm Avrupa'da önce etinden yararlandığımız hayvanların değil, "safkan" bazı türlere ilişkin jeneolojik kitapların basılması... Bu da, insanın hayvanları evcilleştirirken, onun zenginlik ve statü simgeleyen özelliklerini dikkate aldığının bir göstergesi... Ancak, her üç teorinin de ortak bir noktası var: Neolitik Çağ'ın insanı, karşılaştığı hayvanları artık sadece avlayıp yemeyi düşünmüyor, onunla başka ilişkilere girme arzusu duyuyordu. Şu ana kadar, atalarımızın hangi gerekçelerle evcilleştirme ihtiyacı duyduğunu gördük. Peki ama bu işi nasıl başardılar? İlk evcilleştirilen hayvan olan kurtun öyküsüne bir göz atalım... Kurtlar avcıları takip edip bıraktıkları artıkları yiyorlardı Fransız etnolog Achilles Gautier'e göre, vahşi kurtlar avcı gruplarını izliyordu ve onların geride bıraktıkları artıkları yiyorlardı. Zamanla birlikte avlanmaya ve birbirlerine daha yakınlaşmaya başladılar. Bu arada, buldukları terkedilmiş kurt yavrularını oturdukları mağaralara taşıdılar. Bu yavruları emzirerek evcilleştirme ve köpeğe dönüştürme yolunda ilk adımları attılar. Domuzların ataları olan yaban domuzlarının da emzirme yoluyla evcilleştirildikleri tahmin ediliyor. Uzun yıllar Yeni Gine'de görev yapan etnolog Raymond Pujol, bu adada bugün bile bazı domuz yavrularının kızılderiler tarafından emzirildiklerini ileri sürüyor. Ancak emzirme, evcilleştirmenin ilk aşaması, tamamı değil... Çünkü bu hayvanların "beslenmesi" diye bir kavram henüz gelişmiş değil. Nitekim, emzirme yoluyla sahibine alışan hayvanlar giderek insanların yaşadığı mekanların yanıbaşında avlanmaya başlıyorlar. Sürü kavramının ise, vahşi hayvanların davranış biçimlerinin gözlenmesinden doğduğu tahmin ediliyor. Onların toplu halde hareket ettiklerini ve bir lideri izlediklerini gören insanlar, evcilleştirdikleri hayvanları sürü haline dönüştürmeyi düşünüyorlar. Ancak, atalarımızın bu genel çizgiler dışında, son kertede her hayvan için özel bir evcilleştirme programı uyguladıkları söylenebilir. Nitekim Eskimolar, Ren geyiğini evcilleştirmek için bu hayvanın üstüne işerlerdi. Mineral tuzlar açısından çok zengin olan insan idrarını yalamaktan büyük bir haz duyan Ren geyiği, bir süre sonra insanların yanından ayrılmaz olmuştu. Evcilleştirmek için mümkün olduğunca az hareketli hayvanları tercih ettiler... Atalarımıza göre, "evcilleştirilecek ideal bir hayvan portresi" söz konusu muydu? İnsanoğlunun genel olarak meraklı, canlılardan korkmayan, doğal konumundayken de grup halinde yaşamayı tercih eden hayvanlara karşı yakınlık duyduğunu görüyoruz. Bildiğimiz bir başka nokta da, evcilleştirmek için mümkün olduğunca az hareketli hayvanları tercih etmeleri... Bunun nedeni, yüksek çitlerin pahalıya mal olması... Bu nedenle atalarımız, yalnız yaşamayı ve bölgesinden ayrılmamayı seven karaca ve geyiği hiçbir zaman evcilleştirmeyi düşünmediler. Birkaç kez geyik konusunda girişimlerde bulundularsa da, esarette stresten öldüğünü görünce onu yeniden ormanına gönderdiler. Vahşi hayvanların çoğu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya... Dün evcilleştirmek için atalarımızın büyük emekler verdiği hayvanları acaba bugün yeterince koruyabiliyor muyuz? Vahşi hayvanların çoğu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya... Evcil hayvanlar cephesinde de işlerin çok iyi gittiği söylenemez. Örneğin, horoz döğüşü nedeniyle "kümesin dayısı" horozu yakında belki sadece ders kitaplarında göreceğiz. Ancak, bu dostlarımızı tehdit eden en büyük tehlike, insan nüfusunun dengesiz artışı... 3000 yıl içinde, insan nüfusunun 2 milyondan 100 milyona çıktığı tahmin ediliyor. İnsan nüfusundaki bu artış, beraberinde daha fazla ekili alan ve daha fazla toplu hayvan üretimini getirdi. Ekili alanların artışı nedeniyle hayvanların yaşam alanı azalmaya başladı. Ama asıl önemlisi, toplu hayvan üretiminin, insanın evcil hayvan ile olan dostluğunu gölgelemesi... Çiftliğinde 20 bin tavuk besleyen bir çiftçinin, tek tek bir evcil hayvana atalarımız gibi sevgiyle bakması mümkün mü? Birlikte yaşamanın aşamaları Vahşi doğada yaşayan hayvanlar, kendi yiyeceklerini bulmak, kendilerini savunmak ve kendi kendine türünü devam ettirmek zorundadır. Evcil hayvanlar ise, insanın yardımı olmadan bütün bunların üstesinden tek başlarına gelemezler. Ancak, evcilleştirme çok genel bir kavram... Aslında bu sürece üç aşamadan geçilerek varılıyor: 1. Hayvan yetiştiriciliği: Bu süreç, insan ile hayvan arasında birebir ilişkiyi gerektirmeyen bir aşama... İnsanoğlu, yakınlaştığı hayvanı sürüler halinde yetiştirmekle yetiniyor, bu sürünün içindeki hayvanlarla tek tek ilgilenmiyor. 2. Eğitim ve terbiye aşaması: Burada insanın tek tek bir hayvanla ilgilendiğini görüyoruz. 3. Evcilleştirme: Bu aşamada artık bir tek hayvan değil, bir hayvan türü söz konusu... İnsanoğlu, birebir yakınlık kurduğu, deneyimleriyle bunu gerçekleştirdiği hayvanın türünü evcilleştirme çabasına giriyor. Bazı biyologlar, eğitim ile evcilleştirme süreçleri arasında bir farklılık olmadığını iddia ediyorlar. Evcilleştirmenin, mutlaka eğitimi gerektirdiğini ileri sürüyorlar. Bir başka grup biyologa göre ise, bir hayvan eğitilebilir, yetiştirilebilir, ancak evcilleştirilmesi mümkün olmayabilir. Bunun en tipik örneği ise, bazı vahşi hayvanların sirklerde gösteri yapacak kadar eğitilmesi, ama türlerinin vahşi niteliğini korumalarıdır... Evcilleştirirken dönüştürdüklerimiz... Evcil hayvanlar dejenerasyona uğramış yaratıklar mı? Hayvanları evcilleştirirken, insanın doğal ayıklanma sürecine müdahale ettiği bir gerçek... Yani insan, bir anlamda hayvan ile dış dünya arasında bir filtre görevi görür. Hayvanı bir yuvaya yerleştirerek, o türü iklimin ve diğer yırtıcı hayvanların kötülüklerinden korur. Yine, evcilleştirdiği hayvanın sağlığıyla yakından ilgilenir, onu besler. Bu arada üretimini de kontrol altına alır. Ancak bütün bu müdahaleler, hayvanın genlerinin doğal gelişimini sınırlandırır. İşte, bu noktadan hareket eden bazı doğa bilimciler, evcil hayvanları dejenerasyona uğramış yaratıklar olarak nitelendiriyorlar. Onlara göre, bu hayvanlar doğal bir çevrede kesinlikle varlıklarını sürdüremezler. Evcilleştirme ile birlikte, hayvanın anatomisinde ve davranışlarında önemli değişiklikler ortaya çıkar Örneğin, sığırın vahşi ataları iki metre boyundaydılar. Oysa 2000 yıl sonra evcilleştirilmeye başlandıklarında sığırlar 1 metre 20 santim'e düştüler. Bugün ise, sığırın boyu ortalama 90 santim... Evcilleştirmenin hayvanları şişmanlattığı da görülüyor. Bunun nedeni, tembellikten kaynaklanan yağ birikimi... Bugün 19 kilo ağırlığa ulaşan erkek hindilerin, dişilerini döllemeleri olanaksız hale gelmiş bulunuyor. Evcilleştirme hayvanların beynini de etkiliyor Bugün evcil hayvanların beyni, vahşi atalarınınkinden yaklaşık yüzde 20 daha hafif... Rus biolog Beljaev, gümüş tüylere sahip tilkilerin, 14 kuşak sonunda bir salon köpeği kadar uysallaştıklarını söylüyor. Bu hayvanların kulakları düşmüş, tüyleri arasında lekeler meydana gelmiş, çeneleri daralmış ve bacakları kısalmış. Evcilleştirmenin bir sonucu da, hayvanların fazla uysal ve hareketsiz yaratıklara dönüşmesi... Saldırganlıklarını yitiriyorlar, kulak ve kuyruklarını istedikleri gibi kullanamıyorlar. Oysa hayvanlarda, yön tayini ve hareketlilik için kuyruğun çok büyük önemi olduğu biliniyor. Bu bağlamda, evcilleştirme hayvanı önemli doğal savunma mekanizmalarından da yoksun bırakan bir süreç... Kısacası, hayvanları evcilleştirirken, insan onların doğal evrimini de yönlendiriyor. Daha doğmadan milyonlarca hayvan "Büyük birader" insanın kontrolüne giriyor. Ormanları sıcak bir yuva için terketti Köpek, özünde bir kurttur... En evcil köpek türü olan Kanişler bile, zaman zaman vahşi atalarını anımsatan davranışlar gösterebilirler. Köpek insanın ilk evcilleştirdiği hayvanlardan biridir. Bazı biyologlar köpeğin evcilleştirilmesini 10.000, diğerleri ise 13.000 yıl öncesine kadar götürüyorlar. Üstelik köpek, farklı farklı yerlerde, aynı anda evcilleştiriliyor. Avrupa'da Avrupa kurdu, Asya'na Hint ve Çin kurdu insan tarafından köpeğe dönüştürülüyor. Köpek ile atası kurt arasındaki temel farklılıklar ise şunlar: Beyin farkı: Köpeğin beyni, kurt beynine oranla yüzde 34 daha hafiftir. Köpekte, insanoğlu onu avlanırken yanında taşıdığı için zamanla koku duyusu gelişirken, işitme duyusu gerilemiştir. Oysa vahşi niteliğini sürekli koruyan kurtlar çok gelişmiş bir işitme duyusuna sahiptir. Nitekim, diğer hayvanlardan kendisini bu duyusunun uyarılarıyla korur. Morfoloji farkı: Bugün dünyada yaklaşık 230 köpek türü bulunuyor. Bütün bu türleri, morfolojik düzeyde kurttan kesinlikle ayıran noktalar şunlardır: Daha küçük kesici dişler, daha yay biçiminde geriye kaykılmış ayaklar ve kurtun öne doğru uzayan kafa yapısı yerine daha yuvarlak bir kafa yapısı... Davranış farkı: En önemli fark, köpeğin havlamasıdır. Atası kurtlar ise ulurlar. Havlama, köpeğe tehlike anında kendilerini uyarması için insanlar tarafından öğretilmiştir. Kurtlar genel olarak sürü halinde yaşarlar ve aile kavramı çok gelişmiştir. Oysa köpek, sadece sahibiyle yetinebilmektedir. Dün deri veriyordu, bugün yün Avrupalılar koyunu evcilleştirmeyi, çok korktukları komşuları Türkler'den öğrendiler. Bugün yeryüzünde bir milyar koyun yaşıyor ve bu koyunlardan yılda 4 milyar kilo yün elde ediliyor. Bir Merinos koyunu, yılda yaklaşık 8 bin kilometre yün üretiyor. İnsanoğlu, koyunu böylesine bir yün fabrikasına dönüştürmek için tam 8000 yıl en tüylü olan atalarını evcilleştirmeye çalıştı ve tüysüz örneklerini de resmen katletti. Örneğin, yün yerine derisinden yararlandığı vahşi koyunun türü, bugün hemen hemen tükenmiş durumda. İşte, kısa tüylü atasıyla yünlü koyun arasındaki temel farklar: Beyin farkı: Koyunun beyni, atası vahşi koyundan tam yüzde 20 oranında daha küçük... Ayrıca, nöron sayısı da atasına oranla çok daha az... Bu nedenle ağır ve oldukça tepkisiz bir hayvan... Morfoloji farkı: Koyun, atasına oranla bugün çok daha küçük ve burun kısmı çok daha dar... Kuyrukta ise, tam tersine bir gelişme söz konusu; atasına oranla daha büyük ve daha tüylü bir kuyruk yapısına sahip... Dişlere gelince; evcil koyunun dişleri çok daha zayıf ve bu nedenle çok çabuk düşme eğilimi gösteriyor. Davranış farkı: Evcilleştirmeyle birlikte koyun, yamaçlara tırmanma yeteneğini büyük ölçüde yitirdi. Atasına oranla çok daha yavaş hareket ediyor. Bunun nedeni, insanlar tarafından korunma altına alındığı için, yırtıcı hayvan tehlikesinin büyük ölçüde ortadan kalkmış olması... Ayrıca, ürkeklik konusunda da zaman içinde büyük farklılıklar ortaya çıkmış bulunuyor... Vahşi koyun, kendisine 23 metreden fazla yaklaşılmasına izin vermez. Koyun ise aynı tepkiyi, ancak kendisine dört metre yaklaşılınca veriyor. Kaynak: ezberim
-
Kuran-ı Kerim'de Evrim Teoirisi Var Mı? Mevlana'nın Bakış Açısı
Selam Archi kardeşim; Konuya fikir beyan etmeden önce, her zaman AYET’in ne olduğunu tekrar edip herkese hatırlatmak gerekiyor. İndirilen Ayetler; kelamlar Yaratılan Ayetler; Allahın yarattığı her şey Kelamlar; uyarıcı, rehber, insanları düşünceye sevk eden açıklamalardır, iletişim için vardır, insanın beyninin içinde dolaşırlar, bazı bağlantıları kurmak için, düşünmek için araçtırlar, sadece. Senin yukarıda alıntı yaptığın ayetlerden anlayacağımız, Allahın konuşması, söylemesi, emretmesi, dilemesi, karar vermesi yaratmaktır. Allahın bir sıfatı yaratmaktır. Allah neyi yaratmış? Cevap: her şeyi, Yaratma bitti mi? Cevap: Devam ediyor. Nedir bu yaratılanlar; Cevap: Allahın yarattığı Ayetler. Kamer 49; Muhakkak ki Biz, herşeyi, bir kaderle (ölçüye göre) yarattık. Kelam olan ayet Kamer 49 da diyor ki; her şey ölçüye, nizama göre yaratıldı, kurulan bir denge var. Bunun kanıtı nedir? İşte kanıtlar; araştırılıp, incelenip, bilgi edinilecek alan; yaratılan ayetlerdir. Her şeyin kanıtı yaratılan ayetlerde, kelamlar kanıt mı? Hayır, kelamlar uyarıcı, rehber, düşünmeye sevk eden araç. Allahın ol demesi yaratmasıdır, Allah yarattığında doğruyu söyler. Allah nasıl bir düzen kurmuş, bunu anlamak için derinliğine inmek için yarattığı ayetleri, birebir incelemek gerekiyor, yani bilimle uğraşmak, imletmek, buda oturarak hindi gibi düşünmekle olmuyor, faaliyet gerekiyor, mücadele şart. Allah ilk yaratmayı nasıl yapmış? Uyaran, rehber, düşünceye sevk eden, kelamlarda deniyor ki; ANKEBÛT – 20 ; "Yeryüzünde dolaşın ve böylece ilk yaratılışın nasıl olduğuna bakın. Sonra Allah, ahiretin yaratılışını inşa edecek. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir." de. Şimdi aldık uyarıyı, iş kime düşüyor? Doğru sonucu, cevabı kim verecek, bulacak? Oturan hindi gibi düşünenler mi, yoksa yeri altını üstüne getirip araştıranlar mı, mücadele edenler mi?
-
dua'lar kabul oluyor mu
Mücadele etmek, zorlanmak hiç kimsenin işine gelmez, laf söz üfürerek yaşamda bir şey elde edilmez. Zaten siz istek arzularınızı laf söz edin, sıralayın bende kabul edeyim diyen Tanrı yok, herkes kendine bir hizmetçi arıyor, yok böyle bir şey. Ayrıca duanın ne olduğunu açıkladım; türkçesi bildiğin davet, çağrı. Heralde dua diyince sihirli bir şey zannediliyor, akıllar uçuyor, hayale dalınıyor. Kelime oyunları bunlar, yanlış algı, herkesin beynine yanlış yerleşmiş, hayalde yaşıyor böyle beklentisi olanlar. Mumin 60; Ve Rabbimiz, şöyle buyurdu: "Bana dua ediniz ki size icabet edeyim. Bana kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hakir ve zelil olarak cehenneme girecekler." Ayette açıkca yazmış, Allaha dua etmek; kul olmakmış, kulluk vazifesini yerine getirmez, yani türkçesi insan olmazsan, insani meziyetleri(akletme, düşünce…) sergilemezsen, kibirlenir istek arzulara uyarsan, hayvan vasıflarını sergilersen(kul olmazsan), hayalde yaşarsan yanarsın rezil olursun diyor. Kul olmak; Allahın insanı yarattığı fıtrata uygun hareket etmesi, bu fıtratın diğer ismi din yani insan
-
dua'lar kabul oluyor mu
@@binyamin Binyamin kardeşim; Allah kimsenin hizmetçisi değildir, sözle yapılan dilek ve istekleri yerine getiren bir makam değildir. Din insan için vardır. İnsanın sınırlarını çizen Allahtır. Hiç kimse Allahın koymuş olduğu kanunların dışına çıkamaz. İnsan düşünebilen, akledebilen, bilinçli bir varlıktır, insanın temel vasıfları bunlardır, Allah bu fıtratta insanı yaratmıştır. Bu vasıfları insan sergilemezse, mücadele etmezse cezasını çeker. Dünyada yaptıklarından sorumlu olan insandır. İnsan ancak yaptıklarının karşılığını alır. Hiç kimse tek başına bir şey çalıp oynayamaz, insanlar toplu olarak yargılanır, bizler toplumun birer parçasıyız, kurunun yanında yaşta yanar. İnsana benliğini, kişiliğini, herşeyini veren toplumdur, düzen böyle kurulmuş. Resullerin Alaha davetine çağrısına(duasına) toplum iştirak eder anlarsa, bunun için mücadele ederse insanlık ortaya çıkar, akıl başa gelir. Yoksa akıldan düşünceden yoksun olarak istek arzularına, hayellere ve duygulara göre rüzgar nereden eserse oraya yelken açan bir anlayışla toplum olarak yaşama bakılırsa, böyle yanlış bir algıyla dinde yorumlanmaya kalkılırsa, birde Allahın yarattığı ayetlerde hiç kaale alınmazsa tabikide duvara toslanır. Doğru yolu bulmak için mücadele etmeyen, yaşamı yanlış algılayıpda doğru yolda olduğunu sanan, iddia eden, lafla peynir ekmek gemisi yürütmeye çalışan, kendini kandıran, dünya gerçeklerini görmeyen toplumlar helak olurlar, bu yolda ilerlerler. Allahın kanunları her toplum için eşit işliyor, ben şuyum buyum, islamım demekle biryere varılmaz, İşte Resulun Allaha çağırması(kuran,tevrat, incil, kelamlar) ; kelam ederek, insanları aydınlatması, ayetleri açıklayarak çağırması, uyarması insanın kendine gelmesi , aklını başına toplaması içindir. Bu Allahın lutfudur, duaya, çağrıya icabet eden, mücadele eden mükafatını alır. Bu dünyadaki herşey insan için imtihandır, mücadeledir. Ben isterimde isterim, armut piş ağzıma düş yok böyle bir şey, bu yanlış bir din algısıdır.
-
Kuran-ı Kerim'de Evrim Teoirisi Var Mı? Mevlana'nın Bakış Açısı
Selam Dennise Kardeşim; Daha önceki iletilerimde yazdım ama özetleyeyim. Kuran evrimin olup olmadığının araştırılacağı ve ya evrimin varlığına ve yokluğuna karar vermek için bakılacak kitap değildir, bu bir yanılgıdır. Yaratılan ayetler ile indirilen ayetler arasındaki farkı göremeyince, yanlış sonuçlara ulaşılıyor. Biyolojik evrimin inceleneceği alan canlılıktır, kuran değildir. Canlılık varlık alemine dahildir, yaratılan ayetler kapsamındadır. Tüm bilgilerin kayanağı yaratılan ayetlerdir. Allah yarattığında doğruyu söyler, Allahın yaratması söylemesidir. İnsanlığa herşeyi yarattığında öğreten Allahtır. Kelamlar ise habercidir, uyarıdır, rehberdir sadece. Kelamlar tapmak ve tapınmak için yoktur, iletişim için vardır, görevi sadece budur. Bilgi kelimelerde değil, yaratılan ayetlerin içindedir, kelimeler tarif, açıklama yapmak için kullanılır. Kelimelere bakarak kesin doğru budur denmez, yaşamda karşılığına bakmak lazımdır, buda mücadele ile olur, yan gelip yatarak, kelimelerden medet umarak doğru yola girilmez, mücadele şart. Yanlış algılamalar yanlış sonuçlara götürür, İslam aleminin durumu ortada, bakıp ibret almak lazım!
-
dua'lar kabul oluyor mu
Selam Binyamin Kardeşim; Dua Arapça bir kelime Türkçesi davet ve çağırmadır. Allaha dua etmek demek, Allaha çağırmak, Allaha davet etmektir. Yani dua; çağrıdır, davettir. Daha önce edilmiş çağrıyı, daveti insanın kendi beynine telkin etmesidir. Allaha çağıran(dua eden) resullerdir. Allaha çağırma işini de kelamlarla yapıyorlar. Çağrıya uymak kelamları anlamaya çalışmaktır. Yoksa biz kendi kafamızdan ben bunu isterim, şunları dilerim demekle kişi kendi beynini Allaha çağıramaz, yöneltemez. Bu istek ve arzuların dile getirilmesi insanın kendi beyniyle konuşmasıdır. Bu Allaha dua(çağırma) şekli değildir. İnsan bir şey istiyorsa istediklerini gerçekleştirmek için mücadele edecek, Allahın kanunları herkes için eşit çalışıyor, kimseye torpil yok. Yaşamda mücadele var, mücadele etmeyen hayelleriyle yaşar. İnsan kendi beyniyle konuşarak, bir şeyler isteyerek ancak hayel kurar. Din akıl sahiplerine seslenir, akla davet eder. Din insanı hayale, duygulara çağırmaz.
-
Kuran-ı Kerim'de Evrim Teoirisi Var Mı? Mevlana'nın Bakış Açısı
Selam Archi Kardeşim; İslam dünyasında senin dediğin şekilde hangi bilimsel çalışmalar yapıyorlar da, evrimin geçersizliğini anlıyorlar, kanıtlıyorlar. Açıkçası yaratılan ayetleri araştırma, inceleme konusunda toplum olarak çok tembeliz. Armut piş ağzıma düş misali, birileri bu araştırmaları yapsın bizde, buda kuranda var deyip sevinelim. Yaratılan ayetler ayrı, indirilen ayetler(kelamlar) ayrıdır. Bunları birbirine karıştırmamak gereklidir. İndirilen yani kelam olanlar hiçbir şekilde yaratılmış olan ayetleri yalanlayamazlar, eğer böyle bir durum varsa bizim anlayışımızda bir bozukluk vardır, yanlış yorumluyoruzdur, bilgimiz noksandır, araştırmamız eksiktir. Tüm bilgilerin kaynağı yaratılan ayetlerdir. Allah yarattığında doğruyu söyler. Allahın söylemesi demek; yaratma sıfatının tecelliyatıdır. Archi kardeşim evrimim olup olmadığını anlamak için fosil araştırmasına bile gerek yok; güneşi düşün tüm güneşler temelde helyum ve hidrojenden oluşuyor, hidrojen yanıyor helyuma dönüşüyor, ve bildigimiz diğer elementlerde bu nükleer reaksiyonlarla birbirine dönüşüyor, farklı elementler oluşuyor. Bu dünyadaki demir, çinko, aliminyum, altın gibi ağır metalleri oluşturan bu güneşlerin faaliyeti, madde yanma, soğuma, fizyon, füzyon gibi reaksiyonlarla birbirlerine dönüşüyorlar. Ve böylece elementlerdeki çeşitlilik oluşuyor. Yani maddede değişim dönüşüm, yani evrim geçiriyor. Canlılığın temel yapıtaşı da bu maddeler, bu elementlerin atomları değil mi? Cansız maddede evrim geçirerek canlılığı oluşturuyor. Bu canlılık da kendi içinde evrim geçirerek bu kadar farklı canlı çeşitliliğini oluşturuyor. Kabaca evrim budur. Allahın yaratma sıfatı her şekilde hakimdir. Allah her şeyi bir kadere(ölçü) göre yaratmıştır. Kamer 49; Muhakkak ki Biz, herşeyi, bir kaderle (ölçüye göre) yarattık. Her şey ölçüye, nizama uygun bir dengesizlik yok, ilerleyen bir süreç var. Yani önce demir yaratılmıyor, önce yaratılan hidrojen, demir reaksiyonların son halkasında oluşuyor. Ve insan aklıda bu yaratılış sürecini çözecek donanıma sahip. Ortak akıl evrimin varlığını kabul ediyor, görüyor. Evrimin(değişim, dönüşüm, oluşum) oluşunu reddetmek, Allahın yaratma sıfatını görmemekdir. Archi kardeşim, sen ne düşünüyorsun canlılığın yaratılışı nasıl gerçekleşmiştir? Konuya yönelik, akli, mantiki açıklaman, bakış açın nasıldır? Allahın yaratma sıfatı nasıl tecelli etmiştir? İslam aleminin yaratılan ayetlere ilgisi, inceleme azmi, Allahın sıfatlarının ortaya çıkışını araştırma kabiliyetini nasıl görüyorsun? Doğru yoldamıyız?
-
Kuran-ı Kerim'de Evrim Teoirisi Var Mı? Mevlana'nın Bakış Açısı
Kuranda geçen AYET kavramını iyi anlamak gerekiyor. Ayet kavramı anlaşılamadığı için yanlış çıkarımlarda bulunuluyor. İndirilen ayetler; kuran, İncil, tevrat Yaratılan ayetler; güneş, ay, dna, atom, canlılık, insan…. İndirilen ayetler kelamlardır, insanların öğüt alması, ibret alması, dini kavramaların anlaşılması için resullerin yaptığı tebliğlerdir. İnsanlarda temel bir anlayışın oluşması için yardımcı unsurdur kelamlar. Kelimeler insanlar için iletişim aracıdır, olayları açıklamak ve insanlarında bu açıklamaları anlamaları için konuşulanlardır, bahsedilenlerdir, habercidir. Kuran bir fen, matematik, tarih veya tüm bilgilerin içinde olduğu bir kaynak değildir. Tüm bilgilerin asıl kaynağı YARATILAN AYETLER’dedir. İnsanlar tabiat ayetlerini inceleyerek bilgilere ulaşırlar. Kuranda evrimin ayrıntısının açıklanması gibi bir şey zaten olamaz, bu yanlış bir bakış açısıdır. Biyolojik evrimi araştıracak olan Biyoloji Bilimidir. Biyolojik evrimin varlığı veya yokluğunun araştırılacağı alan canlılıktır, varlığına veya yokluğuna kurana bakılarak değil yaratılan ayetlere(canlılık) bakılarak anlaşılacaktır, canlılık incelenerek sonuca ulaşılması lazımdır. ANKEBÛT – 20 ; "Yeryüzünde dolaşın ve böylece ilk yaratılışın nasıl olduğuna bakın. Sonra Allah, ahiretin yaratılışını inşa edecek (gerçekleştirecek). Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir." de. Eğer kurandan açıklama istiyorsan, Ankebut 20. Ayetinde yeryüzünü gez dolaş, yaratılışın nasıl başladığını keşfet diyor, ayrıntıyı insanlık bulacak, cevabı canlılıkta! Kuranda evrimden bahsetmiyor, açıklanmamış, ozaman evrim yoktur demek; bir cahilliktir, bu rehberi, uyarıyı yanlış anlama şeklidir. Yan gelip yat, mücadele etme, araştırma inceleme yapma, her şey Kuranda var de kendini kandır, tabiî ki de böyle bir yanlış İslam anlayışıyla ilerleme sağlanmaz. Allahın yarattığı ayetleri inceleme zahmetinde bulunma, ayeti sadece indirilen ayetlere indirge, bilgi kaynaklarını kurutan yanlış din anlayışına sahip olan bir toplum yetiştir, her türlü hurafe ile aklın önünü kes, düşünceyi engelle, böyle bir anlayışla zaten İNSAN ortaya çıkmaz. İnsan düşünen, araştıran, akleden, iradeli bir varlıktır. Bu niteliklerin olmadığı bir insanlık anlayışı varsa zaten o toplumda din yaşanmıyordur, yanlış bir din anlayışı(karanlık din) hakimdir.
-
Kuran-ı Kerim'de Evrim Teoirisi Var Mı? Mevlana'nın Bakış Açısı
Evrim; evreler halinde bir zaman sürecinde gerçekleşen değişim, dönüşümdür. Din akıl sahiplerine indirilmiştir, kuran dinin anlaşılması için bir araçtır, ibret, uyarı ve rehberdir. Kelamların özünü anlayacak olan akıldır. Kelamları anlayacak akıl oluşmamışsa, kelamlara duygulardan, hayalden bakılırsa yanlış sonuçlara ulaşılır. Kuranda geçen AYET kavramını iyi anlamak gerekiyor. Genel olarak; İndirilen ayetler Yaratılan ayetler Vardır. İndirilen ayetler; resullerin tebliğ ettikleridir, açıklamalarıdır; Kuran, İncil, Tevrat, Zebur Yaratılan ayetler; ise insan, güneş, evren, canlılık, toprak, ateş, su, ışık, ses, evren…. Gibi Evrimi insanın anlaması için belli bir bilgi birikimine ulaşması gerekir. Biyolojik evrimin anlaşılması içinde kanıtları kuranda(indirilen ayetler) değil, esas olarak yaratılan ayetlerde aramak gerekir. Yaratılan ayetleri sistematik bir şekilde inceleyen BİLİM’dir. Evrimle ilgili bilimin ulaştığı verilere güvenmek gerekir. Casiye suresinde indirilen ve yaratılan ayetlere atıf vardır. Casiye 2: Kitap(el kitâbi), azîz ve hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir. Casiye 3: Muhakkak ki mü'minler için göklerde ve yerde mutlaka âyetler( âyâtin) vardır. Casiye 4: Sizin yaratılışınızda ve türetip yaydığı bütün canlılarda da kesin bilgiyle inanan bir topluluk için ayetler (âyâtun) vardır. Casiye 5: Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allah'ın gökten rızık indirip onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde, rüzgarları yönlendirmesinde akıl eden bir topluluk için ayetler (âyâtun) vardır. Casiye 6: İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir(âyâtu allâhi). Onları sana gerçek olarak okuyoruz. Artık Allah’tan ve O’nun âyetlerinden(ve âyâti-hi) sonra hangi söze(hadîsin) inanacaklar? … Casiye 13: Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ayetler(âyâtin) vardır.