Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Archi

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    155
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    1

Archi tarafından postalanan herşey

  1. Galileo Galilei (1564-1642) Galileo Galilei, teleskop kullanarak gökyüzüne bakan ilk kişidir. Galilei, hem Dünya'nın yuvarlak olduğunu söylemiş, hem de Ay'daki karanlık bölge, kraterler ve tepeleri ilk ortaya çıkaran kişi olmuştur. Bilime yaptığı bu büyük hizmetlerle tarihte önemli bir yeri olan Galilei, duyuların, konuşma yeteneğinin ve zekanın insanlara Allah tarafından verildiğine ve bunların en iyi şekilde kullanılması gerektiğine inanıyordu. Doğanın bir Yaratıcı tarafından tasarlandığının her haliyle açık olduğunu savunuyordu. "Tabiat hiç şüphesiz Allah'ın hiç vazgeçemeyeceğimiz, okunması gereken diğer bir kitabıdır" diyen Galilei, Allah'ın Kitapları ile yarattıkları arasında hiçbir çelişki olamayacağını, çünkü her birinin Allah tarafından yaratıldığını söylüyordu. Johannes Kepler (1571-1630) Tabiat kitabına göre biz astronomlar, Yüce Allah'ın din adamları olduğumuzdan, bizim Allah'ın şanını konuşmamız gerekir. Astronomi biliminin kurucusu olan Kepler, gezegenlerin hareketlerini, güneş sisteminin uzaklığını hesaplamış ve yıldız hareketlerinin haritasını gösteren ilk astronomik takvimi yayınlamış büyük bir bilim adamıdır. Bu güçlü bilimsel kişiliğinin yanında Kepler, aynı zamanda evrenin bir Yaratıcı tarafından yaratıldığına inanmıştır. Neden bilim ile uğraştığını soranlara Kepler'in cevabı, daha önce de belirttiğimiz gibi "Yaratıcı'nın eserlerindeki lezzeti tatmak için" olmuştur. Allah'ın, yarattığı herşeyde kendini gösterdiğine inanan Kepler'in hayatı ve yaptıkları incelendiğinde, evrende ilahi bir tasarımın var olduğuna inanan bir insanın, bilimsel çalışmalarında çok geniş ufuklu ve başarılı olduğu görülür. Kepler, "beyaz ayıları ve beyaz kurtları Kuzey'in karlı bölgelerine gönderen kimdir? Ayıların, balinaların ve kurtların beslenmesi için, kuşların yumurtalarını da onlarla birlikte orada bulunduran kimdir?" diye sorduğu sorunun cevabını yine kendisi şöyle cevaplamıştır: "Bizim Allah'ımızdır ve O en büyüktür ve O'nun üstünlüğü en büyüktür ve O'nun aklı sonsuzdur, O'nun sonu yoktur." Kepler sözlerini şu şekilde sürdürmüştür: "Yaratıcıyı anlamak için sahip olduğunuz tüm duyularınızı kullanın." Blaise Pascal (1623-1662) Eski Yunan'dan sonra geometride en büyük ilerlemeyi sağlayan ünlü bilim adamı Pascal, çok küçük yaşlarda bile birçok keşfin sahibi, çok başarılı bir bilim adamıdır. Matematik alanındaki pek çok çalışma ve buluşunun yanında Pascal, fizik alanında da önemli keşifler yapmıştır. Örneğin atmosfer ve sıvı mekaniği hakkında araştırmaları olan Pascal, atmosferde yüksekliğe göre değişen bir basınç olduğunu keşfetmiştir. Bilim tarihinde çok önemli bir yeri olan Pascal, inançlı bir bilim adamıdır. Pascal sözlerinde Allah'ın, matematikten elementlerin düzenine kadar herşeyin Yaratıcısı olduğunu söyleyerek, Allah'ın sonsuz gücünü ifade etmiştir.
  2. Allah tanımayı ve talebesi olmayı nasip etsin diye dua ederim.
  3. benim düşüncesizliğim olsun detaylı düşününce tabiattaki bu kadar mucizenin tesadüfen olduğu iddia edilemez
  4. Allah arılarda müthiş bir koku alma duyusu yaratmıştır. Arıların koku alma organları antenlerinin üzerinde bulunur. (Böceklerin koku alma organları insanlardaki gibi solunum delikleri içinde yer almaz. Solunum delikleri başlarında değil vücutlarının başka bölgelerinde bulunur.) Anteninin içine doğru beyninden gelen koklama sinirleri uzanır. Ancak bu sinirler koku maddeleriyle doğrudan temas etmezler. Çünkü böceklerin vücudu -antenler de dahil olmak üzere- kabuk ile kaplıdır. Arı antenlerini mikroskop altına yatırdığınızda antenin üzerinde pek çok delik görürsünüz. Beyinden gelen koklama sinirleri bu deliklerin içinde son bulur. Ancak bu deliklerin üzeri özel bir zarla kaplıdır ve sinir uçlarını korumaya yarar, buna rağmen kokuyu geçirebilme özelliğine sahiptir. Bu deliklerin arası ise incecik tüylerle kaplıdır. Bunlar arının duyum tüyleridir. Bilim adamları arıların sahip oldukları koku alma organlarının son derece hassas olarak yaratıldığını keşfetmişlerdir. Arıların burunları havadaki en küçük moleküllerin kokusunu bile alabilecek şekilde ve sayılamayacak kadar çok koku alıcılarından oluşmuştur. Bu nedenle metrelerce öteden koklayarak bir çiçeğin sahip olduğu özü, polen taşıyıp taşımadığını, aromasını ve 100 tip çiçek parfümü arasındaki farkı kolaylıkla ayırt edebilirler.
  5. Eğer bir Müslüman ortaya çıkıp ben Mehdi’yim derse zaten o hem dinsiz olmuş olur, hem de Mehdi olmadığını anlamış oluruz. Bu dünyada bir insanın ben cennetliğim, benim imtihan olmama gerek yok, ben masum bir melek gibiyim anlamına gelir, bu da haramdır. İçinde bulunduğumuz dönemde çok az sayıdaki insan imanın nuru ile Hz. Mehdi'yi bilip hüsn-ü zan edecek, Mehdiyet’i fark edebilecektir. Bu Mehdi'nin faaliyetlerini rahatça yürütebilmesi için Allah'ın yarattığı özel bir durumdur. Mehdi'yi tarif eden hadisler ve ayetler var, bunları okuyup araştıran düşünenler imanın nuruyla Mehdi yi zaten bilecekler.
  6. Allah, "...İnsan zayıf olarak yaratılmıştır" (Nisa Suresi, 28) ayetiyle bu gerçeği bize bildirmiştir.
  7. İnanmak konusunda özgür irade ile seçim yapılabilir. Asıl konu düşünmek veya düşünmemek meselesi, herşeyin tesadüfen kendiliğinden olduğunu kabul ederek hiç düşünmeden hayata devam etmek tüm kapıları kapatmak demek. İlkokulda bize fasülye deneyi yaptırmışlardı, fasülyeyi ıslak pamuğun içine koyarsınız yaşar filiz verir ve toprağa dikersiniz bir tohumdan onlarca yeşil fasülye gelişir. O zamandan beri düşünürdüm hala da düşünüyorum. Allah dilemezse elimi bile kaldıramam o kadar acizim.
  8. Kuran'da namaz iki vakittir. Bir sabah, bir akşam. Gündüzün iki ucu diye geçer ayette. 5 vakit olduğu mütevatir hadislerde geçer. Mütevatir hadisin hükmü farzdır, sonuç olarak 5 vakittir. Kuran'da namazla ilgili pekçok ayet var. Kuran'da namaz yoktur demek cehaletten olur. Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır. (Nisa Suresi, 103) Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl. (Taha Suresi, 14) Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 22) Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir. (Ankebut Suresi, 45) Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et. (Al-i İmran Suresi, 43) Hz. İbrahim için: Rabbim, beni namazı(mda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur. (İbrahim Suresi, 40) Hz. İsa için: (İsa) Dedi ki: “Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.” Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti. (Meryem Suresi, 30-31) Namaz vakitleri pek çok Kuran ayetinde açıkça bildirilmiştir. Bu ayetlerden bazıları: Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.” (Taha Suresi,130) Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (yüceltin). Hamd O'nundur; göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de. (Rum Suresi, 17-18)
  9. Ruh, cin, şeytan Kuran da geçtiği şekilde hepsi var, Melekler Allah'ın emrini yerine getirirken, cinlerden olan İblis Hz. Adem'e secde etmedi. Kendisinin insandan daha üstün bir yaratık olduğunu öne sürdü.insanoğlunun karşı karşıya olduğu en büyük tehlike olan şeytan, liderliğini İblis'in yaptığı bir grup cin ve insandır. De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların malikine, İnsanların (gerçek) ilahına; "Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran" vesvesecinin şerrinden. Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); Gerek cinlerden, gerekse insanlardan. (Nas Suresi, 1-6)
  10. geriye gidildiğinde basit ve yalın olan nedir? artık modern bilimin bulgularıyla hesaplanan big bang te bile normalde tüm patlamalar bozmaya yönelikken bu patlamayla oluşan madde olağanüstü bir şekil ve düzen almış, galaksiler evren oluşmuş, başından beri akıl almaz bir tasarım var
  11. sadece Kuran rehber edinilmeli, Kuran rehber edinildiği sürece şüpheye düşülmez.
  12. İman eden bir insan ne olursa olsun başına gelen kötü bir olay da olsa üzülmemesi gerektiğini bilir ve buna göre hareket eder, sabırlıdır, her zaman olgun ve asil tavırlar gösterir, itidallidir, ani olaylarda nasıl davranacağını bilir, çok sık zorluklarla karşılaşsa da hep rahat ve huzurludur. Tam tersi dünyada iman eden insanın imtihanında başına diğerlerine nazaran çok daha fazla bela gelir. Anlatmaya çalıştığım düşünüp araştırıp imanımızı güçlendirdikçe farklı bir ruh haline geçeriz. Düşünmeden körü körüne iman etmek ve görev yerine getirmekle sadece kendimizi kandırmış oluruz. İsra Suresi, 7; “Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz.” yani iyilik edersek sevabı bizedir yani kendimize iyilik etmiş oluruz, “Ve eğer kötülük ederseniz o da (kendi) aleyhinizedir.” yani manen sıkılırız, şüpheci olmak, öfkeli, intikamcı olmak insanı kasar, sevgisizlik kasar, bunlar insana azap verir, gergin oluruz, güzel huyla rahat bir kafa yapısında oluruz.
  13. iman etmek için çok detaylı düşünüp araştırmaya gerek var, imanın şartlarını düşünmek değil bahsettiğim tüm evrenin ve canlıların yaratılışını düşünmek, derin düşünmek gerekiyor. iman hakikatleri konusunda araştırma yapılırsa yazdıklarım net anlaşılır ben de zaman zaman bu konuda forumlar açıyorum..
  14. Archi

    Bilim adamları diyor ki...

    Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul eder. Ama bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler. Oysa Big Bang çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiştir: Maddeyi birbiriyle birleşecek ve galaksileri oluşturacak hale getirmiştir.” Prof. Fred Hoyle - Fred Hoyle, The Intelligent Universe, London, 1984, s. 184-185 "Biz astronomik standartlar göz önüne alındığında, çok fazla özen gösterilmiş, kollanmış ve şefkat gösterilmiş bir grup yaratıklarız... Eğer evren şu anki en hassas kesinliğinde yapılmış olmasaydı hiçbir zaman var olamazdık. Benim görüşüme göre mevcut şartlar, evrenin insanın içinde yaşaması için yaratıldığını gösteriyor". Prof. John O'Keefe, NASA'da astronomi uzmanı - Heeren, F. 1995. Show Me God. Wheeling, IL, Searchlight Publications, p. 200. "Fizik kanunları çok üstün bir dehanın ürünü gibi görünüyor... Evrenin bir amacı olmalı". Prof. Paul Davies, İngiliz astrofizikçi - Davies, P. 1984. Superforce:The Search for a Grand Unified Theory of Nature. (New York: Simon & Schuster, 1984), p. 243. "(Evrendeki) bu kompleksliği mümkün kılan kanunlarda hayret verici bir ince ayar görünüyor. Evrende var olan bu kompleksliğin gerçekleşmesi, "mucize" kelimesini kullanmamayı çok güçleştiriyor". Prof. George F. Ellis, İngiliz astrofizikçi - The Anthropic Principle: Laws and Envirnoments. The Anthropic Principle, F. Bertola and U.Curi, ed. New York, Cambridge University Press, 1993, p. 30. “Kanıtları inceleyen herhangi bir bilim adamı kendisini şu sonuca varmaktan alıkoyamaz: Yıldızların içinde meydana getirdikleri sonuçlar göz önüne alındığında nükleer fiziğin kanunları kasıtlı olarak tasarlanmışlardır.” Prof. Fred Hoyle - Fred Hoyle, Religion and the Scientists, London: SCM, 1959; M. A. Corey, The Natural History of Creation, Maryland: University Press of America, 1995, s. 341 "Demek istediğim şudur ki evrenin bir amacı vardır. Orada öyle, bir şekilde şans eseri var olmamıştır". Prof. Roger Penrose, Matematikçi - Heeren, F. 1995. Show Me God. Wheeling, IL, Searchlight Publications, p. 233. “Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.” Stephen Hawking - Stephen Hawking, A Brief History Of Time, Bantam Press, London: 1988, s. 121-125 “Çok küçük sayısal değişikliklere hassas olan evrenin şu andaki yapısının, çok dikkatli bir bilinç tarafından ortaya çıkarıldığına karşı çıkmak çok zordur... Doğanın en temel dengelerindeki hassas sayısal dengeler, kozmik bir tasarımın varlığını kabul etmek için oldukça güçlü bir delildir.” Prof. Paul Davies, İngiliz astrofizikçi - Paul Davies. God and the New Physics. New York: Simon & Schuster, 1983, s. 189 “Eğer yıldızlar birbirlerine biraz daha yakın olsalar, astrofizik çok da farklı olmazdı. Yıldızlarda, nebulalarda ve diğer gök cisimlerinde süregiden temel fiziksel işlemlerde hiçbir değişim gerçekleşmezdi. Uzak bir noktadan bakıldığında, galaksimizin görünüşü de şimdikiyle aynı olurdu. Tek fark, gece çimler üzerine uzanıp da izlediğim gökyüzünde çok daha fazla sayıda yıldız bulunması olurdu. Ama pardon, evet; bir fark daha olurdu: Bu manzarayı seyredecek olan "ben" olmazdım... Uzaydaki bu devasa boşluk, bizim varlığımızın bir ön şartıdır.” Prof. George Greenstein, Astrofzikçi - George Greenstein, The Symbiotic Universe, s. 21 “Gerçeklerin akıl süzgecinden geçirilerek yorumlanışı ortaya koymaktadır ki, üstün bir Akıl, fiziğe, kimyaya ve biyolojiye müdahale etmiştir ve doğada varlığından söz etmeye değer bilinçsiz güçler yoktur. Gerçeklerin hesaplanmasıyla ortaya çıkan sayılar o kadar akıl almazdır ki, beni bu sonucu tartışmasız biçimde kabul etmeye götürmektedir.” Prof. Fred Hoyle - Paul Davies. The Accidental Universe, Cambridge: Cambirdge University Press, 1982, s. 118 (Hoyle'dan alıntı)
  15. ben de hep aynı şeyi söylüyorum tüm forumlarda zaten düşünmeden araştırmadan iman edilmez, farz değil. atalardan eskiden gelen yobaz düşünce tarzı ile din ve Allah inancını bileştirirseniz olacağı bu takılıp kalınıyor, bir bitkinin bir arının mucizesinin insan vücudunun nasıl çalıştığının detayını bilmeden neye nasıl inanırsınız? eğer araştırıp akıl erdirirseniz ancak olur, bunu anlayınca da zaten bu mucizelerdeki üstün akla ve tasarıma şükredersiniz, nasıl ki size bir ikram yapıldığı zaman teşekkür ediyorsunuz şükür de bir teşekkürdür.
  16. tamam kimya kitabından bakarım
  17. Allah'ın bizim şükretmemize ihtiyacı mı var? şu anda sizi bu cümleleri kurmanız için zorlayan bir güç var mı? ayrıca ayet nettir "Allah sizin azabınızla ne yapsın" der bu şekilde düşünün. Allah hep mutlu olmamızı ister, imtihan olmasa derinliği kavrayamazsınız anlamı olmaz.
  18. Suriye sorunu daha fazla kan akıtılmadan çözülsün de...herşeyi Amerika'dan beklememek lazım..
  19. Ayetin devamını da yazmak gerekti, her yere adapte olması zor olan muhteşem bir sanat: (Secde Suresi 5-9) 5 . Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir. 6 . İşte gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, üstün ve güçlü olan, esirgeyen O'dur. 7 . Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. 8 . Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır. 9 . Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?
  20. dünya hayatında da belli kurallara uyarak yaşamak durumundayız bu zor gelmiyor, mesela üniversiteye girebilmek için yıllarca eğitim görüyoruz,çalışıyoruz,fedakarlıklar yapıyoruz. örneğin bir uçağı kaçırmamak için o saate uygun hazırlıklarımızı yaparak yetişiyoruz sonuçlarına katlanmamak için.. Allah'ın büyüklüğünü bu kadar yaratılan nimeti ve muhteşemliği kabul etmemek üzere direnmek bir mucize değil mi? insan ne kadar aciz aslında bunu bile kabul etmek bir başlangıçtır. Kuran da inanmazsan yanarsın diye düz bir ibare de yok, düşünün, anlayın öyle inanın diyor düşünmeye davet ediyor, zaten körü körüne inanırsan inanmış iman etmiş olmuyorsun.
  21. bu kadar kesin bir bilgiyle inanıyorsanız olmadığına dair elinizde kesin bilimsel kanıtlar var demektir, bunları ekleyebilirsiniz. Tuğla nın atom parçacık sayısı değişirse insan olur örneği bana anlamsız geldi, bunu açıklayan bilim adamına söylemek lazım.... bilim sürekli deneysel çözümlerle keşfetmeye devam ediyor, aşağıdaki linkteki videoyu da izleyebilirsiniz, daha önce farklı bir konu için kopyalamıştım, beyne emri veren bir ruh olduğunu gösteren ilginç bir çalışma. http://www.youtube.com/watch?v=oGNekhfALEQ
  22. hiçbir konuda zorlama olamaz, din için de ayet var, "Dinde zorlama yoktur" herkes bildiğini söylemekle yükümlüdür ama yaptırım şeklinde olamaz zaten bu şekilde olması farz değildir, sonuçta herkesin kendi imtihanı, her imtihan birbirinden farklıdır.
  23. Kelebekler çalı çiçekli bitkilere yanaşmazlar. Çünkü bu tür çiçekler savunma sistemlerinin içinde “sinigrin” adlı bir zehir maddesi bulundururlar. Buna karşın kelebekler zehir maddesi taşımadıklarını bildikleri salkım çiçekli bitkileri tercih ederler. Buradaki ayrımı kelebeklerin nasıl öğrenmiş olabilecekleri ayrıca cevap bekleyen bir sorudur. Kelebeğin bunu tecrübe ederek öğrenmesi imkansızdır. Bitkinin tadına bakması kelebeğin sonu olacaktır. Açıktır ki bu, ona Allah tarafından özel olarak verilmiş bir savunma sistemidir. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlayan Allah yeryüzündeki tüm bitkilerin bulundukları ortamda gereken her türlü ihtiyaçlarını yaratmıştır. Allah her şeyin hakimidir. Tüm evrende olan biten her şeyden haberdardır. Yüce Allah bir ayetinde bu gerçeği bizlere şöyle bildirmektedir: “Gökten yere her işi O evirip düzene koyar... " (Secde Suresi, 5)
  24. hangi konu cevaplanmadı? eğer bu konuysa sonuçta size göre de bir güzel çirkin ayrımı vardır, kişiye göre değişebilir sizin beklentileriniz farklı olabilir ama kişiye göre değişse de mutlaka bir zıtlık var.
  25. aslında bildiğiniz şeyler, ama durum böyleyse pekçok örnekten bir iki tanesi verilebilir, umarım biraz tarafsız bakmaya ve değerlendirmeye faydası olur... bilim adamları neredeyse beynin bütün organik işlevlerini, bunların hangi mekanizmalarla çalıştığını tespit ettiler, ancak, insanın ayırt edici özelliği olan bilince ve ona bağlı özelliklere ait bir bölge beyinde yok... Bu nedenle, ruhu beynin bir fonksiyonu olarak kabul eden (yani ruhu maddeye "indirgemeye" çalışan) materyalist anlayış, insanın sırlarını çözdüğünü zannederken gerçekte büyük bir sırla karşı karşıya kalmıştır. Beyin araştırmalarındaki gelişmeler, bazı materyalistleri de bilincin yapısı hakkında yeni yorumlar yapmaya itmiştir. Bunlardan biri Bristol Üniversitesi profesörlerinden Nöropsikolog ve Beyin Araştırmaları Bölüm Başkanı Richard L. Gregory'dir. Gregory bilinç konusunu açıklarken şunları söyler: "Bilinç, zihnimizin en bildik ama en gizemli unsurudur. Bir yandan her birimiz için deneyim yaşayan, algıları ve duyumları idrak eden, acı çeken, fikir üreten ve bilinçli olarak plan yapan daha kesin bir şey var mıdır? Diğer yandan dünyada bilinç ne anlama gelebilir? Maddi bir dünyada maddi vücutlar böyle bir şeye nasıl sahip olabilirler? Bilim, görünüşte gizemli olan birçok şeyin sırrını ortaya çıkardı. Manyetizma, fotosentez, sindirim, hatta üreme gibi. Oysa bilinç bunlara kesinlikle benzemiyor." Materyalist önkabullerle yola çıkan bazı bilim adamları ise, deliller karşısında önyargılarını terk etmeye karar vermişlerdir. Bunlardan biri, beyin konusundaki araştırmaları ile tanınan Beyin Cerrahı Wilder Penfield'dır. Penfield, yıllarca süren çalışmalardan sonra ruhun varlığının inkar edilemeyecek bir gerçek olduğu sonucuna varmıştır: "… Aklı sadece beyin fonksiyonu olarak yıllarca açıklamaya çalıştıktan sonra, bir kişinin, varlığımızın iki önemli unsurdan meydana geldiğini savunan hipotezi benimsemesinin daha mantıklı olduğu sonucuna vardım... Aklı, beynin içindeki sinirsel işlemler bazında açıklamanın imkansız olacağı kesin olarak gözüktüğü için, varlığımızın iki önemli unsur (madde ve ruh) açısından açıklanması gerektiği savını seçmek zorunda kalıyorum." Bilinç konusunda çağımızın en önde gelen otoritelerinden biri, Oxford Üniversitesi'nin Nobel ödüllü bilim adamı Roger Penrose'dur. Ünlü fizikçi Stephen Hawking'in de yakın çalışma arkadaşı olan Penrose, astronomi konusundaki uzun çalışmalarının ardından beynin yapısını ve bilinç konusunu araştırmaya başlamıştır. Penrose'un The Emperor's New Mind (İmparatorun Yeni Zihni) adlı kitabı, bu konudaki en önemli eserlerden biridir. Roger Penrose, bu kitapta, materyalistlerin "bilinç üreten beyin" teorilerine karşı şunları yazar: "Bazı nörofizyologlar da, özellikle beyindeki ağsı yapının bilincin 'yerini' -gerçekten böyle bir yer varsa- oluşturduğu görüşündeler. Ne de olsa ağsı yapı beynin genel uyanıklık durumundan sorumludur... Bilinçli olmak için ihtiyacımız olan sadece aktif bir ağsı yapı sistemi ise, kurbağalar, kertenkeleler ve morina balıkları bile bilinçli demektir!" İnsanı bilinçli bir varlık kılan elbette bilinçsiz atomların yan yana dizilmeleri değildir. Düşünen, karar veren, konuşan, konuşulanları anlayan varlığın beynimizi ve vücudumuzu meydana getiren cansız atomlar olmadığı apaçıktır. Bilinç ve ona bağlı davranışların sadece maddenin bir işlevi olduğunu düşünenlere karşı Penrose şunları söylemektedir: "Belirli bir kimseye onun insan kimliğini veren nedir? Bir dereceye kadar vücudunu meydana getiren atomlar mıdır? İnsan kimliği atomları meydana getiren elektron, proton ve diğer partiküllerin özgün seçimine mi bağlıdır? Bunun böyle olmadığını gösteren en azından iki neden vardır: Birincisi, yaşayan herkesin bedenini meydana getiren materyalde aralıksız bir değişim vardır. Bu, her ne kadar doğumdan sonra yeni beyin hücreleri meydana gelmese de, bir kimsenin özellikle beyin hücreleri için de geçerlidir. Doğumdan beri her bir hücrenin ve vücudumuzu meydana getiren maddelerin hemen tamamı defalarca değiştirilmiştir. İkinci neden, kuantum fiziğinden gelir... Eğer bir kimsenin beynindeki bir elektron, bir tuğladaki diğer bir elektronla değiştirilse idi, sistemin durumu bir önceki ile tamamen aynı olurdu, adeta ayırt edilemezdi. Aynı şey protonlar ve diğer bütün parçacıklar için de geçerlidir. Eğer bir kimsenin bedenindeki tüm madde bu evin tuğlalarındaki uygun parçacıklar ile değiştirilse idi, tam anlamı ile hiçbir şey fark etmezdi." Penrose bir insanın bütün atomlarını tuğlanın atomları ile değiştirsek bile insanı bilinçli yapan özelliklerin tamamen aynı kalacağını açıkça ifade etmektedir. Ya da tam tersini düşünebiliriz. Eğer beynin atomlarının parçacıklarını tuğlanınkilerle değiştirirsek bu da elbette tuğlayı bilinçli yapmaz. Tuğla yine tuğla olarak kalır. İnsanı insan yapan özelliklerin maddenin bir özelliği olmadığı, onun dışında bir varlık olduğu çok açıktır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.