Zıplanacak içerik

angelflower

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

angelflower tarafından postalanan herşey

  1. yüreğine sağlık buzlu rakı
  2. babamın kuzeni burçin
  3. bunlar da güzellll
  4. teşekkür ederim daha sorularım vardı ama gitmişsin yarın sorarım artıkın
  5. okuduğun için ben teşekkür ederim gecem
  6. bu forumun gözü kulağısın
  7. arkadaşımın bebeği esen
  8. angelflower şurada cevap verdi: arman başlık Forum Oyunları
    çikolata
  9. angelflower şurada bir başlık gönderdi: İlginç - Gülünç Olaylar
    11 Eylul olaylarinda ikiz kulelere carpan ucaklardan birinin ucus numarasi Q33 NY imis. Simdi bir word belgesi aciyorsunuz tertemiz, bu rakam ve harften olusan ucus numarasini kopyaliyorsunuz. Daha sonra bu yaziyi taratip karakter buyuklugunu 72 (en buyuk) yapiyorsunuz. ve de yazi karakterini de "Wingdins 1" olarak ayarliyorsunuz.cok sasiracaksiniz emin olun....
  10. bennn geldiim kim var kim yok bakiiim
  11. ben de birşey sorabilir miyim? eee şey en sevdiğin ve sevmediğin yönün neler ? çabuk kızar mısın? öfkeni nasıl belli edersin ? süprizlerden hoşlanır mısın ? sana yapılan en güzel süpriz neydi? bunların cevabını istiyorum şekerim
  12. Duygusal banka hesabı… Bu bir ilişkide itimat düzeyini belirleyen bir benzetmedir. Tıpkı bir bankaya para yatırıp biriktirmek ve zamanı gelince muhtelif ihtiyaçlar için bu hesabı kullanmak gibidir… Nezaket, sevgi, dürüstlük,beklentiler ve vaatlere istinaden duygusal banka hesabına yatırım yaparsınız ve zamanla bir birikiminiz olur. Karşılıklı güven zamanla oluşur. Zaman zaman yanlışlar ya da hatalar da olur ama kurulan itimat dengesi bunların tolore edilmesi hususunda yardımcı olur. Hemen hemen her türlü birikimde itimat olgusu erdem olarak başta gelmektedir ve bu olgunun düzeyi ne kadar yüksek ise ilişkiler ve eylemler de o derece başarılı ve devamlı olur. Duygusal banka hesabınızı oluşturmak için: Karşınızdakini gerçekten ve yürekten anlamaya çalışmak belki de yapabileceğiniz en iyi yatırımdır. Bu oldukça zor ve karmaşık bir eylemdir. Size doğru gelen karşınızdakine öyle gözükemeyeceği gibi kuvvetle muhtemel gerçek te olmayabilir… Doğru zamanda doğru adımlar atmak zorundasınız. Eğer ciddi anlamda karşınızdaki kişiyi kazanmak istiyorsanız ona yatırım yapmalı yani onun için önemli olanların sizin için de önemli hale gelmesi hususunda emek vermelisiniz. Hiç bir şey yapamazsanız, en azından karşınızdakinin alışkanlıklarına ya da doğrularına değer verdiğinizi gösterebilirsiniz ki bu da önemli bir adımdır. Herkesin dış görünümü ya da toplum içinde sergilediği tutum ne olursa olsun aslında özünde hemen hemen hepimiz gibi duygusal, hassas ve en önemlisi insan olduğunu asla aklınızdan çıkarmayın. En sert simalarda, kurumuş göz pınarlarında dahi yürekten gelen duygular olduğunu unutmayın. Sevginin de saygısızlığın da aynı paralelde küçük ya da büyük farketmeksizin ilişkilerde önemli bir yeri vardır. Zaman zaman göstereceğiniz küçücük sevgi damlaları bazen hiç ummadığınız kapıları açabileceği gibi, tam tersi ‘’ Aman ne olur canım bundan… ‘’ diyerek ister istemez sergilediğiniz saygısız bir tutum aniden tüm kapıları suratınıza çarpabilir de… Her ne olursa olsun, söylediklerinizin ya da yazdıklarınızın arkasında durmayı kişisel prensip haline getirin. Yapamama ihtimaliniz olan vaatlerde bulunup, ilişkiyi yitirme riskine girmeyin… Doğruluk,gerçeği söylemek yani, sözlerinizi gerçeğe uydurmaktır… Dürüstlük ise, gerçeği sözlerimize uydurmak yani, sözümüzü tutmak ve beklentileri bir çok anlamda gerçekleştirmektir… farkında iseniz hassas bir nüans var burada… Aman elma ile armudu birbirine karıştırmayalım… Yalan; bir söyleme göre; aldatmak amacı ile söylenen herhangi bir söz ya da davranıştır… aman mümkünse uzak duralım… amacımız aldatmak olmasın. . bilelim ki o an karşımızdakini değil kendimizi aldatıyoruzdur… Yerinde ve fazla olmamak koşulu ile özür dilemenin bir erdem olduğunu unutmayın. Yürekten dilenen bir özür gibi bir yatırım olamaz. Bu gücün ve cesaretin belirtisidir. İç güveni olmayanlar bunu yapamazlar. Söz konusu önerilerden birkaçını dahi gerçekleştirebilirseniz, biliniz ki; gerek kendiniz ve gerekse ilişkide bulunduğunuz kişi adına iyi bir yatırım yaptınız demektir ama iş bununla bitmeyecektir, unutmayınız… Her çiçek can suyu ister… beslenmek ister…
  13. "Cıkar ağzından baklayi" deyimin hikayesini biliyormusunuz? * Vaktiyle çok küfürbaz bir adam yaşarmış. Zamanla kendine yakıştırılan küfürbazlık şöhretine tahammül edemez olmuş. Soluğu bir tekkede almış ve durumu tekkenin şeyhine anlatıp sırf bu huyundan vazgeçmek için dervişliğe soyunmaya geldiğini söylemiş. Şeyh efendi bakmış, adamın niyeti halis, geri çevirmek olmaz, matbahtan bir avuç bakla tanesi getirtmiş. Bunlara okuyup üfledikten sonra yeni dervişe dönüp tembih etmiş: *-Şimdi bu bakla tanelerini al. Birini dilinin altına, diğerlerini cebine koy. Konuşmak istediğin vakit bakla diline takılacak, sende küfür etmeme isteğini hatırlayıp o an da söyleyeceğin küfürden geçeceksin. Bakla ağzında ıslanıp da erimeye başlayacak olursa cebinden yeni bir baklayı dilinin altına yerleştirirsin. * *Adamcık şeyhinin dediği gibi tekkede kalıp kendini kontrol etmeye başlar. Bu arada şeyh efendi de bir yere gidince onu yanından ayırmamaktadır. Yağmurlu bir günde şeyh ile derviş bir sokaktan geçerlerken bir evin penceresi hızla açılır ve gençten bir kız çocuğu başını uzatarak, * *- Şeyh efendi, biraz durur musun? Deyip pencereyi kapatır. Şeyh efendi söyleneni yapar, illa yağmur sicim gibi yağmaktadır. Sığınacak bir saçak altı da yoktur. Üstelik niçin durdurulduğunu henüz bilmemektedir ve kız da pencereden kaybolmuştur. Bir ara evin kapısına varıp kızın ne istediğini sormak geçer içinden ve tam kapıya yöneleceği sırada kız tekrar pencerede görünür ve, * *- Şeyh efendi, der, birkaç dakika daha bekleseniz...* *Şeyh içinden "lahavle" çekse de denileni yapmamak tarikat adabına mugayir olduğundan biraz daha beklemeyi göze alır. O sıra da küfürbaz derviş kendi kendine söylenmeye başlamıştır. Yağmurun şiddeti gittikçe artmakta, bizimkiler de iliklerine kadar ıslanmaktadırlar. Nihayet pencere üçüncü kez açılır ve kız seslenir: * *- Gidebilirsiniz artık!.. * *Şeyh efendi merak eder ve sorar:* *- İyi de evladım bir şey yok ise bizi niçin beklettin? * *- Efendim, der kız, elbette bir şey var, sizi sebepsiz bekletmiş değiliz. Tavuklarımızı kuluçkaya yatırıyorduk. Yumurtaları tavuğun altına koyarken bir kavuklunun tepesine bakılırsa piliçler de tepeli olur, horoz çıkarmış. Annem sizi geçerken gördü de yumurtaları kuluçkaya koydu. * *Münasebetsizliğin bu derecesi üzerine şeyh efendi, * *- Ulan derviş, der, çıkar ağzından baklayı!.*
  14. Yeterince istemek… Nasıl yani? diye soracaklar olabilir elbette bu söyleme… Ne demektir bu yeterince istemek? Acaba bu yeterince istemenin kişisel farkındalıkla ve derinlikle bir bağlantısı var mıdır? Buyrun size felsefe hem de alabildiğine derinine… ‘’ Kendinin derin olduğunu bilen kimse aydınlığa yönelir; kalabalığa derin görünmek isteyen kimse ise karanlığa yönelir. Kalabalık dibini görmediği her şeyi derinden sanır çünkü: Öyle korkaktır ve suya da öyle de istemeyerek atılır ki… ‘’ diyor Nietzsche Kendinin ve yaşamın farkında olan kişi; açmıştır sonuna dek özüne açılan kapıları… Artık ne yapıp yapamayacağını ya da ne olup olmadığını biliyordur. Cesaret ve güç denen olguların yaşamındaki yerini biliyor ve bu iki erdemi kah yerli kah yersiz kullanıyordur yeterince istedi mi bir şey ya da birini… Kabullenmiştir kendini ve etrafındaki her şeyi olduğu gibi her yönü ile… Amacı yaşamak için yaşamaktır… Yaşamda var olmak için güç ve aynı zamanda yaşamak için de cesaret gerektiğini bilir. Cesaretin korkusuzlukla uzaktan yakından alakası yoktur onun için, ruhunu sarsa da korkunun kanatları o, yaşam denen hedefe kilitlenmiş ve gözünü karartmıştır… Bir şeyi yeterince istemek, her türlü imkansızlıklara ve olumsuzluklara rağmen idealler doğrultusunda yapılması gerekenleri bedeli ne olursa olsun yapma cesaretini göstermek ve ve buna dair güç ve emek sarf etmektir. Pek de kolay olduğu söylenemez bunun… Öyle zamanlar gelir ki pes etmek üzere olduğunuzu hissedersiniz ama idealinizdeki her neyse onu o kadar çok istiyorsunuzdur ki artık sizi hiçi bir şey durduramaz… yeterince istediniz mi; sizi yoldan döndürmek pek de mümkün değildir… . ne yapar ne edersiniz yola devam edersiniz… başarı ya da başarısızlık bu süreç içinde çok önemli değildir… öyle ya da böyle en azından sonuna dek deneyeceksinizdir… Sevgiye dair konular da bu kapsama girer… Birini yeterince istiyorsanız… . ne mesafeler ne de aşılması zor dağlar sizi engeller… Üzülürsünüz, acı ile parça parça olur o minicik yüreğiniz ama acınızı saklamanın güç ve onunla baş etmenin de cesaret istediğini bilirsiniz. Aşk ya da sevgi nedir diyenlere belki de en güzel cevap: Güç ve Cesaret’ tir… demek olmalı… ama elbette, sizin için de çarpmasını istediğiniz o ikinci yüreği yeterince istiyorsanız… Aksi takdirde; bahaneler çoktur… mesafeler, akrabalar, iş, yaşam, aklınıza gelebilecek hemen hemen her şey sizin için ertelemek adına bir mazeret olabilir… çünkü yeterince istemiyorsunuzdur… . Bir düşünün bakalım… İdeallerimizi ve halihazırda seviyoruz diye düşündüğünüz kişileri yeterince istiyor musunuz? yoksa belki de siz bile farkında olmadan sadece istiyor gibi mi gözüküyorsunuz? Unutmayınız ki; Yaşamda, mutlak acı ve memnuniyet, azap ve sevgi, şefkat ve kullanma, sevindirme ve alay etme, korku ve saygı, itimat ve onur arasında ciddi anlamda ince bir çizgi vardır ve ne yazık ki çok az kişi bunun bilincindedir… ve farkına varanlar ise, şaşkınlıkla ve belki de pişmanlıkla etraflarına bakarak; güneş ışıkları ile dolacak bir dünyayı nasıl olur da karanlığa hapis ettiklerini görürler…
  15. Shakespeare der ki, İyi ol fakat çok iyi olma. Birazcık huysuz ol fakat çok değil. İçinden geliyorsa dua et. Eğer sana rahatlık veriyorsa arada bir küfür de et. Etrafındakilere mümkün olduğunca dostça davran, müşfik ol. Eğer bir gün kötü davranmanı gerektirecek bir durum karşısında kalırsan; bağır, çağır, kır, dök ve unut! Her zaman ve her yerde eline geçen bütün saadeti yakala, en ufak bir parçanın bile kaçmasına izin verme. Yaşa herşeyden önce yaşa ve sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş olduğun için, laf olsun diye günlerini geçirme. Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan; bütün kalbin, ruhun ve bedeninle sev! Hayatını o şekilde yaşa ki; her an kendi elini sıkabilesin ve her gün faydalı olan, hiç olmazsa bir şey yap ki; gecelerin yaklaşırken örtüleri üzerine çekip kendi kendine "ben elimden geleni yaptım" diyebilesin. Düşüncelerin neyse hayatın da odur. Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir. W. SHAKESPEARE
  16. Anne veya Baba Mutluluğu Üstlenmeli Aile yapımızın güçlü ve sürekli olması önemlidir; çünkü huzurlu ve başarılı olmanın en önemli kaynağı ailedir. Ailesi düzenli olmayan insanın huzurlu ve başarılı olması çok zordur. Aile fertlerinin birbiriyle iletişimi, birbirine saygısı, tam olmalıdır. En başta anne ve baba uyumlu olmalıdır. Bu güzel havayı aileye verecek olan en başta baba veya annedir. Bunlardan bir tanesinin gayreti bile bir yuvayı sıcak hale getirmeye yetebilir. Bazen evde herkes üzüntülü ve sıkıntılı olur. Böyle bir durumda baba veya anneden biri, “mutluluk meleği” görevini üstlenmeli ve evdeki kasvetli havayı dağıtıp evi cennetten bir köşeye dönüştürüvermelidir. Kendisi sıkıntılı olsa bile yuvaya “mutluluk nefesi” veren kişi evdeki güzel havanın kendi sıkıntısını da alıp götürdüğünü görecektir; çünkü mutluluk bulaşıcıdır. Eğer, anne-baba mutluluk meleği rolünü yapmaz ise pekâlâ evdeki diğer bireyler bunu yapabilir. Dede, nine veya çocuklar. Evde en az bir kişinin “mutluluk dağıtan” rolünü oynaması o aileyi mutlu, huzurlu bir aile yapmaya yetecektir. Bunun sürekli olması başta babanın, ailenin her ferdi ile tek tek ilgilenip, sıcaklığını hissettirmesi ile olur. Bu görev ailenin diğer fertlerine de düşmektedir. Aile içindeki sıcak sözler, muhabbet ve davranışlar herkesi içine alıyorsa o aile mutlu bir ailedir. Böyle bir aile dünyada iken cennetin tadını almaya başlayan bir aile olacaktır. En güzel örnekleri bize miras bırakan Peygamber (sas)’de görüyoruz. O torunları ile oynuyor, onlarla şakalaşıyordu. Hatta bir defasında torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin; - Dede yoksa biz fakir miyiz, bizim devemiz yok mu? deyince Peygamber Efendimiz (sas): - Binin sırtıma, ben de sizin deveniz olayım, buyurmuştur. - Ama onların develeri güzel ses çıkarıyor, deyince Peygamber Efendimiz (sas): - Ben de çıkarırım, diyerek deve sesi taklidi yaparak torunlarını hoşnut etmiştir. Evde kaynaştırıcı faaliyet olarak ne yapılabilir? Beraber sesli olarak kitap okumak. Aile içi toplantı yapmak. Birlikte kaynaştırıcı oyun oynamak. Gezi, piknik yapmak, ev içi programlar yapmak. Yemekleri birlikte yemek. Eve girişte selamlaşma, hal-hatır sorma. Evden çıkarken vedalaşma.
  17. haklısın al benden de okadar
  18. angelflower şurada cevap verdi: arman başlık Anı Defteri - Defterleri
    ben yazmışım ama yukarıya çekmek için bi daha yazayım dedim alla hgönlüne göre versin
  19. angelflower şurada cevap verdi: arman başlık Anı Defteri - Defterleri
    o da bir içim su çok tatlı forumun neşeli elemanlarından gülsünle dalaşmalrını seviyorum resimler bölümüne koyduğu resimlere gülüyorummm kısacası seni seviyroum natalia her şey gönlünce olsuuunnnnnnnnnn
  20. çok etkileyiciydi teşekkür ederim
  21. angelflower şurada cevap verdi: arman başlık Anı Defteri - Defterleri
    forumun neşesi gülen yüzü hiç solmayan güneşi bir tanesi şekeri şirini daha ne diim işte o bi tane
  22. irem öğrencim selma
  23. karşı komşumuzun küçük oğlu erkanın kardeşi
  24. angelflower şurada cevap verdi: arman başlık Forum Oyunları
    sportif

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.