evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Herkeze slm bende burdayım müziktir hayatım !
evrensel-insan şurada cevap verdi: djmb başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımSitemize ve aramiza hosgeldin.
-
İtiraf Ediyorum
Neresini "kafan almiyor?" "Kiz tavla" sini biliyor musun?
-
Bilim ne işe yarar?
Dunyada iki turlu zihniyet vardir. Bu zihniyet her meslekte her dalda ve katagoride gecerlidir. Doktordan, ogretmenine copcusunden ciftcisine, muhendisinden ascisina akla hangi meslek kariyer diploma sahibi gelirese ve bir kisi yasamini devam ettirme adina emegini hangi isten kazaniyorsa bu gecerlidir. Birinci sinif sadece meslegini yapar saatini doldurur ve yasar gider. Digeri ise meslegini yaparken meslegine gore bu mesleginin dunya bilimine insanligina bilgisine bilisselligine ne kattigini dusunur bu ugurda kendini sorgular gelistirir yeniler cagi takip eder, sadece mesleginin degil de; insan olmasinin da hakkini verir. Iste bilimsel bilissel ve bilgisel bir beyin ve isaleyisi budur. Her durumda kendi adina insanlik adina icinde yasadigi ortam ulke dunya adina doga adina evren adina teknik adina ne yarar sagladigi ne zarar verdigi zamanini nasil ne icin ve neden oyle harcadigidir. Iste bu beyinler yaslanmayan ustelik genclesen kendinden emin dinc zinde ve etrafina guven ve saygi veren herkese her konuda elinden geldigince yardimci olan yol gosteren ve butun bildiklerini etrafi ile paylasan beyinlerdir. Dunyayi da bu beyinler aydinlatir. Bu beyinler ayni zamanda dogal liderdirler. Bilimselligini bilissellik ve bilginin surekli takibi temelinde cagdas zinde ve diri tutan beyinler; neyin bilimsel diye yutturulacagini da bilirler. Dogallik kisvesi altindaki bilimsellik masallarina karinlari toktur. Bilimi ve bilimselligi kisilere, bilim kisilerine adlarina degerlerine v.s. guvene degil; soylediklerine yaptiklarina ve bunlarin bilimsel olup olmadigina bakarak karar verirler. Her turlu bilim ve bilimsellik temelindeki carpitmayi oyunu cikari takip ederler. Bilim ve bilimselligi kendi beyni ile ozdeslestirebilmis beyinler, yasamini kendi yasayan birey bilisselligi olan beyinlerdir. Bilimin bilgisi bilisselligi ve bilimselligi insanoglunun eger kendi beynine bunu kazandirirsa, her bir bireyin yasam amaci haline gelir. Sadece bilmek/bildirmek, bilinclenmek/bilinclendirmek, sorgulamak/sorgulatmak, caglasmak/cagdaslastirmak, dusunmek/dusundurtmek, her turlu sorunu algilamak/algilatmak icin yasar.
-
Milliyet'in "Yarattigi/Yasadigi" Deprem
Turkluk konusunda toplumsal dusunebiliyorsun da, bu konuda neden kisisel dusunuyorsun. Onemli olan yasadigin surece bu dusunce ve davranisi tasimak gelistirmek ve once kendini daha sonrada cevreni aileni yakinlarini v.s. bu konuda biliunclendirebilmek. Bunun da bir yasi yoktur. Cunku bu bilinclenme ve bilinclendirme savasimi insanoglunun tum yasami ve kendini bilesiyle baslayan bir surectir. Sonucta insanlik senin yasamin ile sinirli degil; ve asil olan gelecek nesillere insanligi birakabilek ve bunu yapabilmenin huzuru ile yasam surebilmek. Burada konu emperyalizmin yasayani degil onu yasatan zihniyetidir. Bir seyi yasatan onun zihniyetidir ve savasim bu zihniyete karsi hem kendinde hem de cevrende verilir. Milliyetcilikte sonucta ayrimci cikarci bilincaltina yerlesmis ve sorgulanmayan bir ideolojik inanctir. Yasam degerini hice sayan ve insanogluna dogumdan itibaren verilen din gibi ana tabulardan ve verilerden biridir. Insanoglunun dini de milliyeti de yoktur. Bunlar dogalve fenomenal zihniyetin insanoglunu birbirinden ayirmak ve yasamlarini bu ugurda savastirmak icin bilincaltina yerlesmis etik degerlerdir. Ayrica benim kronik ve takvim yasim senden daha fazla, merak etme. Onemli olan beyin ve dusunce yasidir. Cunku insanoglunun yasamina ve iliskilerine yon veren onun beynindeki zihniyetidir. Iste bu zihniyet her bir kisice insan ve insanlik adina sorgulanmali sorgulatilmali ve insanlik yolunda zihinler bilinclendirilmelidir. Bunun da baslama yeri kisinin kendi degerleri ve bunlsarin insanlik adina sorgulanmasi ve yasam ve iliskisinde de bu sorgulamayi etrafina yaymasi ve baskalarinin da kendilerini sorgulamalarina yardimci olunmasidir.
-
Öcalan’ın yol haritası
Sen bir mesaj once demedin mi "eskiden olsa kimse bunlari dile getiremezdi" diye? neden gercekler dile gelmesin? Burada Ocalan'in yol haritasi beni hic ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren herkesin her konuda kendi dusunce ve ifade ozgurlugunu kullanabilmesi. Bir de MIT denen kurulusun ve ABD'nin "bizim cocuklarinin" bu konuda verdigi destek. Son cumlen hem bir terbiyesizlik hem bir saygisizlik hem de bir algisizliktir. Aslinda bu sizin beyin ufkunuzun ne kadar kapali oldugunu gosterir. Size gorte bir kisi ya sizden ya da AKP'den 21. yuzyilda ufkunuzu genisletin ve o aklinizda sabitlediginiz ve sorgulamadan iman olarak inandiginiz degerlerinizi yoklayin. Kimseye de "siz susunuz" deme hakkini ustelik algilayacak bir akil ufkunuz olmadan kendinizde bulmayin. Evet bu cok aciktir ki herkese turk dedirten dusunce ve davranis olmasa ve herkes sadece kendi milliyetini kendi olabilse idi, bugun ne PKK ne de AKP olurdu. Bencde siz once bugunlere gelmis Turkiye'de kendi payiniza dusen hatanin ve sorgulanmazlarinizin hesabini ve ozelestirisini yapin.
-
Kadınlarımız - Şiirler
-
Kadınlar Günü’nün Tarihçesi
- Kadınlar Günü’nün Tarihçesi
Dünya Kadınlar Günü ya da Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart’ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür. İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Tarihçe 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000’i aşkın kişi katıldı. 26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın "Internationaler Frauentag" (International Women’s Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) gerçekleşti. Adı da "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak belirlendi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti. Birleşmiş Milletler’in sitesinde günün tarihine ilişkin bölümde, kutlamanın New York’ta ölen işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır. Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye’nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.- Kadina Siddetin Bilancosu
Yanlış inanışlar 08 Mart 2013 Yanlış İnanış: "Aile içi şiddet sanıldığı kadar yaygın değildir." Gerçek: Dünya üzerinde her ırk ve ülkeden dört aileden birinde aile içi şiddet görülür. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunun yaptırdığı bir araştırma sonucuna göre ülkemizde ailelerin %34'ünde fiziksel şiddet, %53'ünde sözlü şiddet uygulanmakta ve ev içi şiddet yoğun olarak yaşanmaktadır. Dünya'da aile içi şiddet: "Dünya genelinde her dört kadından 1'i ve her 6 erkekten 1'i yaşamlarının bir döneminde aile içi şiddete uğramaktadır. (Council of Europe, 2002; BMA 1998; British Home Office Research Study, 1999) "Dünya Sağlık Örgütü (WHO)'nün 2002 yılı raporlarında belirtilen tahminlere göre tüm dünyada üç kadından biri yaşamlarının bir döneminde dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ve diğer yollarla taciz edilmektedir. Tacizi yapan kişi genellikle kendi ailesinden biri ya da tanıdığı bir kişidir. "Japonya'da, istismar yaşamış 613 kadının % 57'sinin fiziksel, duygusal ve cinsel şiddetin hepsine maruz kaldığı görüldü. "Kore'li kadınların üçte ikisi eşlerinden düzenli olarak dayak yemektedir. "Kenya'da 1990 yılında yapılan bir araştırmada kadınların % 41'inin kocalarından düzenli olarak dayak yediği saptandı. "1992 yılında Şili'de cinsel suç işleyenlerin % 72'sinin bu suçu yakından tanıdıkları kişilere karşı işlediği ortaya çıktı. "1993 yılında Mısır'ın İskenderiye kentinde öldürülen kadınların % 47,1'i akrabaları tarafından tecavüze uğradıktan sonra öldürüldü. "Dünya genelinde her 4 kadından 1'i hamilelik sırasında eşi tarafından isteği dışı cinsel ilişkiye zorlanmaktadır. "Öldürülen kadınların yüzde 40 ile 70'i yakın ilişki içinde olduğu partneri tarafından öldürülmektedir. 1989-1996 yılları arasında Avustralya'da cinayete kurban giden kişilerin % 43'ü, Bangladeş'de % 50'si, Zibmbabwe'de % 60'ı, Papua - Yeni Gine'de % 73'ü eşleri tarafından öldürüldü. İngiltere ve Galler'de 2000/2001 yıllarında öldürülen kadınların % 42'sinin, erkeklerin ise % 4'ünün katili eşleriydi. (WHO, 2002; Australian Institute of Criminology, 1998; Crime in England and Wales, Home Office, July 2002) "2001/2 Britanya suç araştırması sonuçlarına göre, İngiltere ve Galler'de şiddet içeren suçların yaklaşık dörtte biri aile içinde işlenmektedir. Eşler arasındaki şiddetin kurbanlarının % 81'inin kadın, %18'inin ise erkek olduğu saptanmıştır. (Crime in England and Wales, Home Office, July 2002). "Aile içi şiddete uğrayanların ancak % 35'i bu durumu başkalarına söylemektedir. (Crime in England and Wales, Home Office, July 2002; Home Office Research Study, 1999) Türkiye'de aile içi şiddet: "T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun yaptığı araştırma sonuçlarına göre aile içi şiddet ülkemizde de yaygındır. Fiziksel şiddete ailelerin % 34'ünde, sözlü şiddete ise % 53'ünde rastlanmaktadır. Çocuklara yönelik fiziksel şiddete rastlanma oranı da % 46'dır. Ailelerde cinsel şiddet ve tacize rastlanma oranı % 9'dur. Şiddete maruz kalanların % 80'i yapacak fazla bir şey olmadığına inanmaktadırlar. Bu durum çaresizliğin kabulü anlamına gelmekte ve şiddete maruz kalanın pasif tutumuna yol açmaktadır. (T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1995) "Kadın Dayanışma Vakfı'nın 1995'te başkent Ankara'daki gecekondularda yaşayan kadınlar arasında yaptığı bir araştırma, kadınların % 97'sinin kocalarının saldırısına uğradığını ortaya koydu. (Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, 2001) "Başka bir araştırma, kadınların yüzde 58'inin yalnızca kocalarından, nişanlılarından, erkek arkadaşlarından ve erkek kardeşlerinden değil, kadın akrabalar da dahil olmak üzere kocalarının ailesinden de aile içi şiddete maruz kaldığını göstermektedir. (Ankara Tabip Odası, 2002) "Bir araştırmaya göre, şiddet sonucu ölen 40 kadından 34'ü evde ölmüş, 20'si asılmış ya da zehirlenmiş, 20'sinde öldürüldüklerine dair kesin belirtiler görülmüş ve 10'u da ölmeden önce aile içi şiddete maruz kalmıştır. (Bütün, Sözen & Tok, 2003) "Türkiye'nin doğu ve güneydoğusundaki çeşitli kentlerde yapılan bir araştırma kadınların % 45,7'sine kocalarının seçiminde danışılmadığını ve % 50,8'inin rızaları olmadan evlendirildiğini ortaya koymaktadır. (İlkkaracan, 2000) "Bir araştırmada görüşülen 695 kadının % 54'ü ailelerinde şiddet gördüklerini, şiddet gördüğünü söyleyenlerin % 35,2'si en az 4 yıl ve daha fazla zamandır şiddete maruz kaldıklarını söylemiştir. Şiddete uğrayan kadınların gördükleri şiddet türüne göre; kadınların % 42,3'ünün dayak % 40,1'inin tehdit ve küfür, % 12,6'sının yaralama, % 3,2'sinin cinsel taciz ve tecavüz, % 1,4'ünün eve kapatma ve % 0,4'ünün öldürülme tehdidi ile karşı karşıya kaldıkları anlaşılmıştır. Bu grubun % 40,4 'ünün evlerinde, çocuklara karşı da şiddet uygulandığı saptanmıştır. (Kocacık, 2004) "Başka bir araştırmada 112 kadın ile görüşülmüş, şiddete uğrayan kadınların % 91,1'inin kocalarından , % 8,9'unun babalarından şiddet gördüğü anlaşılmıtır. Şiddete uğrayan kadınların bedensel şikayetleri % 43,4 ile morarma, yaralanma, çürük, % 44,3 ile hastanelik dereceye gelme (kırık, ağır yaralanma), % 13 ile çocuk düşürme olarak belirtilmiştir. Şiddetin devam ettiği süre ise, şiddete uğrayanların % 37,5'inde 11 yıldan fazla, % 28,6'sında 6 - 10 yıl, % 23'ünde ise 1 - 5 yıldır. (Yıldırım, 1998) "Diğer bir araştırmaya katılan kadınların % 39'u fiziksel şiddete maruz kalmış, % 2'si ölüm tehdidi almıştır. (Vatandaş, 2003) "Aile Araştırma Kurumu ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın 1997'deki araştırmasına göre, kadınların % 45,8'i balayı döneminin sonunda, % 1,3'ü ilk çocuklarına hamileliklerinde ve % 9,9'u doğumdan sonra şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir.- Kadina Siddetin Bilancosu
Kadına şiddetin 2012 bilançosu 2012'de kadına şiddet artarak devam etti... Erkekler 2012'de 165 kadın, 14 çocuk, üç bebek ve 15 erkek öldürdü; 150 kadına tecavüz etti, 210 kadını yaraladı, 137 kadını taciz etti. Bianet'ten Çiçek Tahaoğlu'nun haberine göre, Erkekler 2011'de 257 kadın, 32 erkek, 14 çocuk ve iki bebek öldürdü, en az 102 kadın ve 59 kız çocuğuna tecavüz etti. Kadınları en çok kocaları öldürdü ve yaraladı, tanıdıkları erkekler tecavüz etti, tanımadıkları erkekler taciz etti. Şikayette bulundukları, koruma talep ettikleri, tedbir kararı çıkarttıkları halde 24 kadın öldürüldü, 21 kadın ağır yaralandı. Cinayet Erkekler 2012'de 165 kadın, 14 çocuk, üç bebek ve 15 erkek öldürdü. En çok kadın katli İstanbul, Ankara ve İzmir'de yaşandı. Mart ayı itibarıyla şiddet gören kadınlara verilen koruma tedbirlerinin sayısı arttı, ancak bu da onları korumaya yetmedi. 24 kadın hukuki süreci başlatmalarına rağmen öldürüldü: * Öldürülen dokuz kadın defalarca şikayette bulunmasına rağmen şikayetleri kayda alınmadı. İki kadın koruma talebine cevap alamadı. * Yedisi saldırganları hakkında uzaklaştırma kararı çıkartmasına rağmen öldürüldü. * Bir kadının katili ceza almış ancak denetimli serbestlik kapsamında dışarı çıkmıştı, birinin ise cezasının açıklanmasının ertelenmesine karar verilmişti, birinin aldığı hapis cezası ise paraya çevrilmişti. * Bir kadın adliye önünde boşanma dilekçesi yazarken, birisi koruma kararını uzatmak için evden çıktığı sırada öldürüldü. * Bir kadın ise koruma kararına ve sığınmaevine yerleştirilmesine rağmen öldürüldü. Cinayetlerin yüzde 45'i ateşli silahlarla, yüzde 38'i bıçakla işlendi. 11 erkek boğarak, yedi erkek döverek, üçü baltayla, biri işkence yaparak, biri ise arabayla ezerek öldürdü. Kadınların yarısından çoğunu kocaları öldürdü. 85 kadını kocaları, 12'sini eski kocaları, beşini boşanma davası süren kocaları, 16 kadını sevgilileri, üçünü eski sevgilileri, beşini babaları, dördünü damatları, sekizini diğer akrabaları (ağabey, oğul, kayınbirader...), yedisini ilişki teklifini reddettiği erkekler, iki seks işçisini ise müşterileri öldürdü. Diğer cinayetlerin ise faili meçhul. Öldürülen 15 erkeğin çoğu, öldürülen ya da şiddet gören kadınları korumaya çalışan erkeklerdi. Diğerleri namus bahanesiyle öldürüldü. Cinayetlerin ardından 15 fail intihar etti, üçü intihara teşebbüs etti, 12'si kolluk kuvvetlerine teslim oldu. TECAVÜZ Erkekler 2012'de 150 kadına tecavüz etti. En çok tecavüz İstanbul, Antalya ve Adana'da gerçekleşti. Kadınlara en çok tanıdıkları erkekler tecavüz etti. Kadınların yüzde 61'i tanıdıkları, yüzde 39'u tanımadıkları erkeklerin tecavüzüne uğradı. Tanıdık tecavüzcüler sırasıyla arkadaşlar, kocalar, sevgililer, akrabalar, iş arkadaşları, öğretmenler ve komşulardı. Kadınların yüzde 42'si kendi evinde tecavüze uğradı. 63 kadın evde, 37'si sokakta, 29'u zorla alıkonuldukları mekanlarda, altısı işyerinde, yedisi otel, bar, restoran gibi mekanlarda tecavüze uğradı. Sekiz kadına zorla seks işçiliği yaptırıldı. KADINA ŞİDDET VE YARALAMA Erkekler 2012'de 210 kadını yaraladı. Erkek şiddeti en çok İstanbul, Adana ve İzmir'de yaşandı. 21 kadın hukuki süreci başlattığı halde ağır yaralandı: Bunlardan 11'i saldırganlar hakkında uzaklaştırma kararı çıkardığı, dört kadın şikayette bulunduğu, bir kadına uzaktan koruma verildiği halde ağır yaralandılar. İki kadın kaçtıkları kişiler tarafından sığınmaevinde şiddete uğradı. Dört kadın, kocalarını şikayet etmeye giderken yolda darp edildi. Ağır yaralanan başka bir kadın ise şiddet gördüğü kişiye dava açmış, kazanmış ancak saldırganın cezası paraya çevrilmişti. Kadınların yüzde 60'ı kocalarından şiddet gördü. 127 kadın kocalarından, 22'si eski kocalarından, dördü boşanma davası devam eden kocalarından, 22 kadın sevgilisi ya da eski sevgilisinden, dokuzu tanımadığı erkeklerden, biri ilişki teklifini reddettiği bir erkekten, diğerleri ise oğul, baba, damat ve diğer erkek akrabalardan şiddet gördü. Erkek şiddeti vakalarının yüzde 34'ü ölüme sebep verebilecek saldırılardı. 139 kadın darp edilirken; 44'ü kesici aletler, 16'sı ateşli silahlarla ağır yaralandı. Ayrıca altı erkek arabayla kasıtlı olarak çarptı, ikisi üzerine kızgın yağ döktü, bir erkek karısını boğmaya çalıştı, biri balkondan attı, biri işkence yaptı. Karısını/sevgilisini öldürdüğünü zanneden iki erkek intihar etti, biri intihara teşebbüs etti. TACİZ 2012'de erkekler 137 kadına cinsel tacizde bulundu. Tacizler en çok tanımadık erkeklerden geldi, çoğu sokakta yaşandı. Kadınların yüzde 80'inini tanımadıkları erkekler taciz etti. 137 taciz vakasından 90'ı, yani yüzde 66'sı sokakta gerçekleşti. Ayrıca 11 kadın apartman girişleri ve asansörlerde, 12'si kendi evlerinde, dokuzu işyerlerinde, altısı ise telefon ve/veya internet aracılığıyla cinsel tacize maruz kaldı. Diğer taciz vakaları otobüs, otel, hastane, okul ve restoran gibi mekanlarda yaşandı. Şehirlere göre 2012 boyunca 66 ilde toplam 662 cinayet, cinayete teşebbüs, taciz, cinsel şiddet, tecavüz ve yaralama vakası basına yansıdı. Erkek şiddeti vakalarının dörtte biri İstanbul'da yaşandı. İzmir ve Adana da İstanbul'u izliyor.- Kadina Siddetin Bilancosu
SKM: Şubat Ay'ı Kadına Dönük Şiddet Bilançosunu Açıkladı 8 Mart dünya emekçi kadınlar gününe yürüdüğümüz şu günlerde, her gün yeni kadın katliam ve şiddet haberleri yayınlanıyor. Bunlar sadece basına yansıyanlar. Şiddetin gerçek tablosu bunun bir kaç katı fazla olduğu bir gerçek. Dünyada ve ülkemizde kadına yönelik şiddet giderek artış göstermekte. Bunun birçok nedeni var. Yargı sistemindeki erkek egemen yaklaşım şiddetin önünü açan temel bir yerde duruyor. Şiddet uygulayan erkeği koruyan, adeta ödüllendiren kararlar aynı mahkemelerce verildi. Şiddet gören kadınların, hukuksal başvuruları sonuçsuz kaldı. Onlarca kadın korunma talebi olmasına rağmen ya koruma verilmemiş ya da verilmesine rağmen erkekler tarafından öldürülmüşlerdir. Bu 8 Mart'ta biz kadınlar dünyanın her yerinde kadına yönelik erkek şiddetine karşı, kadın dayanışmasını büyütmek için alanlarda olacağız. 8 Mart'ta 'ses ver savaş dursun kadına şiddet son bulsun' şiarımızla birlikte kadın emeğinin görünür kılınması için 8 mart'ta alanlarda olacağız.Tüm emekçi kadınları alanlara sesimizi çoğaltmaya çağırıyoruz. Şubat ayında kadına yönelik şiddet bilançosu şöyle: 11 kadın, yakını olan erkekler tarafından katledildiler. 10 kadın da erkeklerin cinsel ve fiziksel şiddetine maruz kaldı. Bu kadınlardan biri sürekli eşi tarafından taciz ve tecavüze maruz kaldığı için, daha fazla dayanamayıp eşini bıçaklayarak kendi yöntemiyle erkek şiddetinden hesap sordu. Samsun: Kadın cinayeti 03.02.2013 Samsun'da Damla Ay, kendisini sürekli dövdüğü için eşini polise şikayet etti. Gözaltına alınan ve nöbetçi mahkemece serbest bırakılan Barış Ay'a 2 ay eve yaklaşmama cezası verildi. Eşinin korkusundan evinde kalamayan, Damla Ay 2 yaşındaki çocuğuyla birlikte annesi Nuran Güler'in yanında kalmaya başladı. Barış Ay Damla Ay'a kaldığı evin önünde sekiz el ateş ederek öldürdü. İstanbul: Kadın cinayeti 04.02.2013 İstanbul Esenyurt'ta İrem Kahya birlikte yaşadığı Ramazan Demirci adlı erkek tarafından evinde öldürüldü. Ramazan Demirci gözaltına alındı. İzmir: Kadın cinayeti 04.02.2013 İzmir'in Bergama İlçesi'nde 44 yaşındaki B. A 3 yıl önce kendisinden ayrılan eski eşini öldürdü. Ağır yaralı olarak hastahaneye kaldırılan F. A., acil yardım ekiplerince kaldırıldığı Hastanede hayatını kaybetti. Kadın katili B.A. gözaltına alındı. Adıyaman:Kadın cinayeti 05.02.2013 Adıyaman'da Mehmet Şükrü Özbilgin 19 yaşındaki genç kadını ormanlıkta öldürdü. Ormanlık alanda gezmeye çıkan görgü tanıklarının ihbarı üzerine cinayet ortaya çıktı. Tekstil işçisi 19 yaşındaki genç kadın Zeliha Çakılkaya’nın ormanlık alanda cesedi bulundu. Mehmet Şükrü Özbilgin polis tarafından gözaltına alındı. Zonguldak: Kadın cinayeti 11.02.2013 Zonguldak İlçeye bağlı Çamcılar köyünde Eyüp Günay, evde bulunan av tüfeğiyle gelinini Ayşe Günay'ı (30) yaraladı. Köylüler tarafında ağır yaralı olarak hastaheneye kaldırılan Ayşe Günay yaşamını yitirdi. Katil Eyüp Günay, jandarma ekipleri tarafından gözaltına alındı. Hatay :Kadın cinayeti 14.02.2013 Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde eşinden boşanan 1 çocuk annesi Serpil Topbaş, evlenmek istemediği Mehmet K tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Kadın Katili Mehmet K. çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Mersin: Aile Meclis Kararı ile kadın ve çocuk Cinayeti 16.02.2013 Mersin’de 11 Şubat günü 19 yaşındaki Güler ve 29 yaşındaki Ferdi Azrak çifti, aile meclisi kararı ile öldürüldü. Güler Azrak'ın ailesi Ali ve Meryem Dursun çifti ile dört oğlu, kızlarının evliliğini onaylamadıkları için aile meclisi kararıyla kızları Güler damatları Ferdi ve torunları Berfin’in infazına karar verdiler. Manisa:Kadın cinayeti 24.02.2013 Soma'da Ö.D. (25), evlerinde, tartıştığı eşi Merve Ö.'yi öldürdü. Genç kadının boğularak öldürüldüğü ortaya çıktı. Olayla ilgili Ö.D. gözaltına alındı. İstanbul:Kadın cinayeti 27.02.2013 İstanbul Sarıyer’de 22 gün önce kaybolan Fatma Top’un (57) cansız bedeni, işkence edildikten sonra bir bidonun içine konulmuş halde su göletinde bulundu. Top’un cesedinde çok sayıda darp izinin olduğu belirtildi. Ailenin yaptığı kayıp başvurusu üzerine başlatılan soruşturma kapsamında Top’un en son görüştüğü F.Ö. (35) ve Mehmet T. (57) gözaltına alınmıştı. Top’u öldürdüğünü itiraf eden Mehmet T’nin cenazeyi gömdüğü yeri söylemesi üzerine Top’un cenazesine ulaşıldı. Mehmet T. polise verdiği ifadesinde Top’la yaşadıkları bir tartışma nedeniyle cinayeti işlediğini itiraf etti. İzmir:Kadın cinayeti 27.02.2013 İzmir’in Karabağlar ilçesi Aydın Mahallesi’nde ise tekstil işçisi M.A. (26) ile eşi A.A. (24) arasında tartışma çıktığını iddia eden M.A’nın eşi A.A’yı boğarak, katlettiği belirtildi. Olayın ardından M.A’nın polise teslim oldu. Batman: Kadın cinayeti 27.02.2013 Batman Gercüş İlçesi’nde yol kenarında gömülmüş kadın cesedi bulundu. Cesedi köpekler tarafından parçalanan kadının kimliği henüz saptanmazken başka bir yerde öldürüldükten sonra getirilip elbiseleriyle birlikte buraya gömüldüğü yetkililerce belirtildi. İstanbul: Kadına şiddet 12.02.2013 Gaziosmanpaşa’da Mehmet Avcı eşi Birgül Avcı'yı dövüp balkondan attı. 9 aylık hamile kadın, doğurduğu bebeği yoğun bakıma kaldırıldı. Anne Birgül Avcı'nın da iki bacağında kırıklar oluşması nedeniyle ameliyat edildi. Ankara: Kadına dönük taciz 01.02. 2013 Genç kadını taciz eden tacizciyi halk cezalandırdı. Halk cezalandırdığı tacizciyi daha sonra Başkanlık binası önünde görevli polislere teslim etiler. Genç kadın, kendisini taciz eden tacizciden şikayetçi oldu. İstanbul: Cinsel şiddet 18.02.2013 Rusya’dan tatil için İstanbul’a gelen E.S (29) burada mühendis C.Y (51) ile tanışıp evlendi. Evliliklerinde sorun yaşayan E.S eşi hakkında, “şiddet gördüğü ve git fuhuş yap” diyerek hakaret ettiğini belirterek davacı oldu. Savcılık C.Y hakkında “Basit yaralama” ve “Hakaret” suçlarından 2 yıl 3 aydan 7 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Tekirdağ: Kadına şiddet 19.02.2013 Çorlu'da 8,5 aylık hamile kadın Bircan Bakır, hırsızlıktan sabıkalı eşi 20 yaşındaki Ahmet Bakır tarafından darp edildi. Babasının evine sığınan genç kadın eşinin kendisini sürekli darp ettiğini belirti. Ölüm korkusu ile yaşayan genç kadın, polise giderek eşi tarafından sürekli tehdit edildiği için şikayetçi oldu. Şikayetçi olmasına rağmen karakolda eşiyle ilgili herhangi bir işlem yapılmadığını belirti. Ankara: Şiddet ve yaralama 26.02.2013 Karapürçek'te bir okulda öğretmen olarak görev yapan Şirin Ş, boşanma davası süren eşi Mehmet Ş, tarafından bıçaklandı. Gözaltına alınan Mehmet Ş, sevk edildiği mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Şirin Ş,10 yıldır şiddet gördüğünü belirterek daha önce 3 kez koruma kararı çıkmasına rağmen eski eşi tarafında sürekli tehtid edildiğini, şiddet gördüğünü belirtti. Adana: Kadına şiddet ve yaralama 26.02.2013 Adana'da 60 yaşındaki N.E. evde yalnız olduğu sırada zorla içeri giren bir saldırgan tarafından önce dövüldü, boğulmak istendi, camla boğazı kesildi. Yardım isteyen N.E.'nin sesini duyan komşuları durumu polise bildirdi. Ersel Akbaş gözaltına alındı. Erzurum: Kadına Tecavüz 26.02.2013 Çocuklarının yanında kendisine cinsel tacizde bulunan ve tecavüz eden Süreyya Yaşar eşi Lütfü Yaşar'ı bıçakladı. Süreyya Y. eşi Lütfü Yaşar, tarafından sürekli tacize, tecavüze ve şidete maruz kaldığını belirterek çıkarıldığı mahkemede Lütfü Yaşar hakkında şikayetçi olduğunu belirti. Bursa: Cinsel şiddet istismar 27.02. 2013 D.R, adlı kadın camide fahri imamlık yapan Vahit K.’dan şikayetçi oldu. 20 yaşındaki D.R. şikayetinde " evine çağıran Canan A. istemediğim halde bana Vahit K. ile birlikte kendisinin de katıldığı gurup seks yaptırdığıHer ikisinden de şikayetçi oldu. Mahkemeye çıkarılan Canan A. ve Vahit K. tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.- Kadina Siddetin Bilancosu
10 yıllık AKP iktidarında kadının bilançosu ağır oldu AKP iktidarının beslendiği alanlardan biri “cemaatçi kadın hareketi” olurken, 10 yıllık iktidarında AKP kadınlara saldırmaktan da geri kalmadı. Kadına yönelik şiddet, tecavüz yasası, kürtaj tartışmaları derken kadınlar AKP’nin şiddetinden en fazla pay alan taraflardan oldu. AKP’nin türbanla başlattığı süreç “kadını eve kapatmaya” doğru hızla ilerlerken, 10. yılını dolduran iktidarın kadın dosyası hayli kabarık. Eşitliğe inanmıyorum diyen başbakan, “tecavüze uğrayan kadının bebeğine gerekirse devlet bakar” diyen Sağlık Bakanı, evli ve 3 çocuklu asgari ücretli vatandaşlardan vergi alınmayacağının ‘müjdesini’ veren başbakan yardımcısı, kadına yönelik şiddeti engellemek için cami, kışla ve okul formülünde ‘aydınlanma projesi’ başlatan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, AKP iktidarının kadına bakışını temsil eder nitelikte. AKP için kadın erkek eşit değil Gericiliği her alanda yaygınlaştıran hamleleriyle kadın düşmanlığını besleyen AKP iktidarında başbakan Erdoğan kadınların erkeklerle eşit olmadığını hemen her fırsatta dile getiriyor. "Kadın kadındır erkek erkektir. Bunların eşit olması mümkün mü?” diyen Erdoğan, “ Bazı kadınlar ekranlarda kadın erkek eşitliği diyorlar. Bu eşitlik haklar konusunda eyvallah. Ama diğeri ise yaradılışa ters. Siz önce kadınlar arasındaki eşitliği halledin” diye buyurmuştu. Başbakanın sıkılıka vurguladığı ‘kadın-erkek eşit değildir’ söyleminin uygulama alanı ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulması oldu. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün yerine kurulan bakanlığın kadın–erkek eşitliğini sağlamakla görevli olması beklenirken kadın “aile” kurumu içinde konumlandırılarak ötelenmiş oldu. Soyut bir “aileyi koruma” tanımı içinde, kadına da korunması gereken ailede ‘3 çocuk doğurma’ görevi verilirken Dünya Ekonomik Forumu’nun 2011 raporu yaşanan durumu rakamlarla gösteriyor. Rapora göre kadın-erkek eşitliğinde Türkiye 135 ülke arasında 132. sırada. Türkiye’de her 10 kişiden 4’ü şiddet görüyor ve her gün ortalama 5 kadın cinayeti işleniyor. Buna karşılık AKP iktidarı kadına şiddeti önleme olarak sürdüğü yasaya bile “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi” adını verirken, yasada şiddet gören kadının ikna, uzlaşma gibi yöntemlerle hukuki yollardan hakkını aramaktan vazgeçirilmesi isteniyor. Kadınlara sağlanan “sığınakların” gizliliği ortadan kaldırılıyor ve adına yönelik şiddetin insan haklarına aykırılığına değinilmediği yasada şiddet gören kadınlara tedbir kararı verilebilmesi için gördükleri şiddeti ispatlamaları da isteniyor. Kadına yönelik şiddette 10 yılda %1400 artış AKP iktidarı süresince kadına yönelik şiddetle mücadele edemediği gibi istatistikler kadına yönelik şiddette %1400 artış olduğunu söylüyor. Avrupa Konseyi’nin kadına yönelik şiddetle mücadele çağrısına "Kadına şiddetle mücadele sözleşmesi"ni imzalayarak cevap veren Türkiye’de yaşananlar AKP’nin bu konuda hassas bir politika yürütmediğini gösteriyor. Erdoğan'da kadına yönelik şiddet olaylarının muhalefetin ve medyanın istismarıyla artıyormuş gibi bir havada takdim edildiğini söyleyerek konuyu yok saymaya devam ediyor. Ancak veriler durumun vahametini ortaya koyuyor. Kadın düşmanlığında sınır tanımayan AKP iktidarı boyunca kadına uygulanan şiddet, tecavüz ve cinayetler raporlara hep artan sayılarla konu oldu. Son verilere göre sadece 2011 yılında 257 kadın öldürülürken, 102 kadın tecavüze uğradı ve 202 kadın yaralandı. 2012 yılının ilk altı ayının bilançosunu çıkaran Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun raporuna göre de 100’e yakın kadın hayatı kaybetti. 2012 Eylül ayı itibarıyla İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi'ne 5 bin 9 kadın fiziksel ve duygusal şiddete uğradığı gerekçesiyle başvurdu. Cinsel saldırıya uğrayan kadınlardan yüzde 40’ı ise korku, baskı gibi gerekçelerle şikayetçi dahi olamadı. AKP kadınları şiddete teslim ediyor AKP kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda sıklıkla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı üzerinden ‘samimiyet gösterisi’ yapmaya çalışsa da kadına yönelik taciz, tecavüz, şiddeti durdurma konusunda samimi olup olmadığını anlamak için AKP zihniyetinin kadına bakış açısına dair birkaç örneği hatırlamak yeterli aslında. - AKP’li belediyeler düzenledikleri etkinliklerde gerici kadın rolünü topluma benimsetmeye çalışıyor. AKP’li Küçükçekmece Belediyesinin düzenlediği etkinlikte konuşma yapan gerici yazar Sema Maraşlı, kadınları erkeklerin üstünlüğünü kabul etmeleri yönünde uyarmıştı. Kur’an’da evin reisinin erkek olduğunu belirten Maraşlı kadınların yaratılışları gereği teslimiyetçi olduklarını savunmuştu. - AKP gerici kadın modelini yaratma sürecinde rol model oluştururken kendi starlarını da yaratıyor. Bunlardan en bilindik olanı, yaşam koçluğu ve aile danışmanlığı sıfatıyla AKP’li belediyelerin düzenlediği etkinliklerde seminerler veren Sibel Üresin. Üresin, katıldığı bir televizyon programında İstanbul'da tek eşli kimse olmadığını savunarak "Kocama arkadaşımı tavsiye ettim" yönündeki açıklama yapmıştı. Bu açıklamalarla yetinmeyen Üresin, imam nikahının resmileşmesini savunurken “zengin bir erkek olsaydım 4 kadın alırdım” sözleriyle dinci gericiliğin kadın zihninde yaratabileceği tahribatın sınırı olmadığını göstermişti. - Ordu'nun Ünye ilçesinde, AKP Ünye İlçe Tanıtım ve Medya Başkanı Süleyman Demirci sosyal paylaşım sitesi Facebook'taki sayfasına, başı açık kadınlar için "Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır" yazmıştı. - Tayyip Erdoğan, Münevver Karabulut cinayetinden sonra aileyi suçlamış ve "kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya" yorumunu yapmıştı. - Başbakan Erdoğan Ankara'da Metin Lokumcu'nun katledilmesini protesto eden Dilşat Aktaş için "Bu sabah bakıyorum bir televizyon kanalında Ankara'da bir polis panzerine tırmanan bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem" demiş, AKP zihniyetinin kadına bakış açısını net olarak gözler önüne sermişti. Şiddete çözüm önerileri kadınlarla dalga geçiyor Türkiye’de ortalama her gün 5 kadın eşleri, sevgilileri ya da tanıdıkları erkekler tarafından öldürülüyor, boşanmak isteyen kadınlarsa şiddetten en fazla mağdur olanlar olarak karşımıza çıkıyor. Devletten koruma talep eden kadınların kaldığı sığınma evleri açılış törenlerinde teşhir edilirken, koruma talebiyle polise veya savcılığa başvuran kadınların yüzde 73'ü, sığınma evlerinde olan kadınların ise yüzde 27'si cinayete kurban gidiyor. AKP ise geliştirdiği söylemle kadın cinayetlerini adeta teşvik ederken, çözüm için önerdiği yöntemlerle kadınlarla dalga geçiyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, problemin çözümünde zihinsel dönüşüm boyutunun olduğunu söylerken bu dönüşümü gerçekleştirmek için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da içinde olduğu kurumlarla 'aydınlanma projesi'ni yürütüleceğini açıklamıştı. Şiddetin engellenmesinde önerilen bir başka çözüm ise panik butonu. Uyguladığı politikalarla kadına şiddeti adeta teşvik eden AKP'nin önerisi ise skandal niteliğinde. Panik butonu uygulamasında şiddet gören kadınlara dağıtılacak cihazlarla "Emniyet'e erkenden haber verilmesi" planlanıyor. Kadınların şiddet anında ellerindeki cihazı kullanarak emniyete haber vermesi planlanırken Şahin konuşmasında, "Aslında bu buton, şiddeti psikolojik olarak engelleyecek bir sistem. Sosyal devlet olarak, şiddet görenin yanında olduğumuzu gösterebilsek, psikolojik bir yaptırım da getirmiş olacağız." diyerek çağrı aletinin işlevsiz kalacağını da kendi ağzıyla söylemiş oldu. AKP’nin kadına dönük şiddeti engelleme önerisi panik butonu ise herkese dağıltılmayacak. Bunun için aile mahkemesi hakiminin kararı gerekiyor. Koruma için başvuran kadınların ölüm oranları düşünüldüğünde ise uygulamanın başarılı olma şansı olmadığı anlaşılıyor. Kürtajla kadınlar hedef tahtasında Kadına dönük muhafazakar politikaların en son örneği kendini kürtaj tartışmalarında gösterdi. Başbakan Erdoğan, partisinin Genel Merkez Kadın Kolları 3. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmada “Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere'dir” diyerek katliamın sorumluluğunu üzerinden atan bir açıklama yapmıştı. Kürtajla başlayan tartışma sezeryan meselesi ile dallanmıştı. Özel bir hastahanenin açılışında sezeryana ilişkinin öfkesinin üç çocuk meselesinden kaynaklı olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, konuşmasında “ Kürtaj ve sezeryan cinayettir” diyerek kürtaj yasağının sinyallerini vermişti. Aynı konuşmada Başbakan, “ Kürtaj yasasını çıkartacağız” demiş, yasa tasarısı Haziran ayında mecliste görüşülmüştü. Aynı konuşmada Erdoğan, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a yetki verdiğini söyleyerek, “ Bakanıma söyledim. Kürtajla ilgili yasayı çıkaracağız” açıklamasını yapmıştı. Başbakan’dan tam yetkiyle sezeyan ve kürtaj tartışmalarının uygulayıcısı Akdağ ise, “Annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak?’ deniyor. Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar.” diyerek tecavüze uğrayan kadınların da gebeliklerini sonlandırmaması gerektiğini savunmuştu. Akdağ’ın açıklamalarının hemen ardından TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün de kürtajın tecavüzden daha büyük bir suç olduğunu iddia etmiş ve tecavüze uğrayan kadınların doğurması gerektiğini savunmuştu. Bosna’da tecavüze uğrayan kadınlar üzerinden kürtajın tecavüzden daha büyük bir dram olduğunu ileri süren Üstün, “Anne karnında o bebekler öldürülseydi, tecavüzcülerin yaptığından çok daha büyük bir dram, suç ortaya çıkacaktı” diyerek down sendromlu doğacak diye bebeklerin aldırılmasının yanlış olduğunu söylemişti. AKP yargısında tecavüz mahkemelerce aklanıyor Tecavüz mağdularının kürtaj hakkının elinden alınmasının tartışıldığı ülkemizde, mahkemeler tecavüz ve taciz davalarındaki kararlarıyla gericilerin söylemlerini meşru kılacak hamleler yapıyor. Kürtajı yasaklayan iktidar, yargının tecavüzcüden yana tutumuyla destekleniyor. Yargı taciz ve tecavüz davalarında ya suçluları aklıyor ya da çok geç kararlar alıyor. Geçtiğimiz yıl Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yargıda iş yükünü hafifletmek amacıyla düzenlediği çalışmada yapılan öneriler yargıyı eline geçiren AKP’nin kadına bakış açısını ortaya koymuştu. Önerilerden birisi tecavüze uğrayan kadının tecavüzcüsüyle evlenmesi olurken diğer öneri ise daha hızlı rapor alınabilmesi için tecavüze uğrayan kadının ‘beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı’ araştırılmayarak bunun yerine sadece ‘beden sağlığının bozulup bozulmadığı’ araştırılması idi. Mahkemelerin verdiği kararlar gericilerin istismar olaylarında istediğiyle örtüşüyor. Tecavüze uğrayan kadının çocuğu doğurması yönünde muhafazakar ideolojinin imdadına mahkemeler koşuyor ve tecavüz olaylarında mahkeme kararıyla kürtaja izin verilmiyor.- Kadina Siddetin Bilancosu
Türkiye’de kadına yönelik şiddet her yönüyle giderek artıyor. Şiddet vakalarının bir kısmı basına, yargıya yansımakla birlikte, çoğu saklı kalıyor. Sadece basına yansıyan şiddetin bir yıllık bilançosu bile korkunç düzeyde. Bağımsız İletişim Ağı (Bianet) her ay ulusal ve yerel gazeteler, ajanslardan derlediği verilerle kadına yönelik şiddete ilişkin çetele yayınlıyor. Yayınlananlar sadece basına yansıyan veriler. Bu rakamlar bile kadın ve çocuklara yönelik şiddetin gün geçtikçe arttığını gösteriyor. Bianet’in yanısıra birçok kadın kurumu zaman zaman, kadına yönelik şiddet konulu araştırmalar yaptı, sonuçlarını kamuoyuna duyurdu. Örneğin geçtiğimiz aylarda, Emniyet Müdürlüğü, aile içi şiddete maruz kalan kadınların illere göre sayısını gösteren bir rapor hazırladı. Raporda, kocasından şiddet gördüğü ya da ölüm tehdidi aldığı gerekçesiyle yalnızca İzmir’de 8 ay içinde 4 bin 650 kadının polise başvurduğu belirtiliyor. Bu örnek bile tek başına Türkiye’de kadına şiddetin ne kadar vahim bir düzeyde olduğunu gösteriyor ki; bu sadece suç duyurusunda bulunanların sayısı. Birde, farklı sebeplerden dolayı başvuruda bulunmayan, şikayetçi olmayan kadın ve çocukların maruz kaldığı şiddet vakaları var. O açıdan kaç kadın ve çocuğun şiddete maruz kaldığını net olarak tespit etmek mümkün değil. Sadece Bianet’in düzenli olarak yayınladığı şiddet çetelesinin 2011 Kasım -2012 Kasım arası verileri ise şöyle. Cinayet ve intihar Basına yansıyan haberlere göre erkekler 2012 yılında 171 kadın, 12 çocuk, 2 bebek, 5 trans birey, 13 erkek öldürdü. Aile içi şiddet ve tecavüzden dolayı 5 kadın 1 çocuk intihar etti. 16 erkek tecavüz, cinayetten sonra intihar etti. Cinayet ve intiharlar en çok Marmara Bölgesi’nde, yine İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük kentlerde yaşandı. Kadınları en çok eşleri, eski eşleri, kardeşleri öldürdü. Cinayetlerde en çok kullanılan alet bıçak, ateşli silah ve boğma oldu. Erkeklerin yaşı 17-70 arası değişirken, öldürülen kadınların yaş ortalaması 17-55 arası değişti. Cinayetler en çok sokakta ve evde gerçekleşti. Öldürülen kadınların bir kısmı daha önce şikayette bulunmasına, yardım istemesine rağmen koruma altına alınmadı. Katillerin çoğu yakalanmadı, veya az ceza aldı. Bu cinayetlere karşı, birçok kadın kurumu farklı ve geniş çaplı eylemler düzenleyerek protesto etti. Kadınların mücadelesi daha çok İstanbul, İzmir, Ankara, Adana ve Kürt kentlerinde yoğunlaştı. Tecavüz-taciz- istismar Son bir yıl içinde erkekler 141 kadına, 8 çocuğa (çocuklardan 2’si hamile kaldı) tecavüz etti. 133 kadını taciz etti, 77 çocuk istismarda bulundu. Kadın ve çocuklar en çok yakınlarındaki erkekler tarafından taciz ve tecavüze maruz kaldı. Bunu yapanların çoğu ya az ceza aldı, ya da serbest kaldı. Erkeklerin yaşı 17-70, kadınların yaşı 16-53 arasında değişti. Taciz ve Tecavüz en çok Marmara Bölgesi başta olmak üzere, yine büyük kentlerde yaşandı. Olaylar en çok evde ve sokakta yaşandı. Taciz ve tecavüze karşı kadın mücadelesi birçok kentte devam etti. Farklı kesimlerden bir araya gelen mücadeleci kadınlar, devletin tecavüzcüleri, katilleri koruduğu, hesap vermesi gerektiğini alanlarda haykırdı. Kadınlar erkek şiddetine karşı bir çok yerde protesto, basın açıklaması, yürüyüş, panel gerçekleştirdi. Yaralama-darp Bir yıl içinde veriler 253 kadının, 7 erkeğin ve 5 çocuğun, erkekler tarafından yaralandığını gösteriyor. Ayrıca 83 kadın darp edildi. Yaralamada en çok kullanılan silah yine bıçak oldu. Kadınları ve çocukları en çok yakınlarındaki erkekler yaraladı. Yaralama ve darp olayları daha çok sokakta ve evde yaşandı. Çoğu hakkında farklı sebeplerden dolayı suç duyurusu yapılmadı. Bazı kadınlar koruma talebinde bulunmasına rağmen, devlet tarafından korunmadı. Yaralama ve darp vakaları en çok büyük kentlerde yaşandı. Erkeklerin yaşı 17-65, kadınların yaşı 17-57 arasında değişti. Tüm bunların yanısıra yüzlerce kadın seks işçiliğine zorlandı. Kadınlar 5 erkek öldürdü Geçtiğimiz yıl içinde kadınlar şiddet gördüğü, kendisine tecavüz eden, şiddet uygulayan 5 erkek öldürdü. Bu erkekler baba, eski eş ve eşiydi. Kadınlar ayrıca kendisine şiddet uygulayan 3 erkeği yaraladı. Tüm şiddet olayları (cinayet, tecavüz-taciz, yaralama) en çok büyük kentlerde yaşandı. Bölge olarak da en çok Marmara Bölgesi’nde yaşandı. Kürt kentleri en az şiddetin yaşandığı yerler olarak yansıdı basına. Buna rağmen son bir kaç ay içinde şiddet olaylarının giderek arttığı da görüldü. Gerek Kürt kentlerinde, gerekse tüm Türkiye’de şiddet giderek tırmanmakla birlikte daha çok toplumsal nedenlerden dolayı kadınlar şikayette bulunmakta zorlanıyor. Özellikle ensest ilişki, taciz, çocuk istismarı, tecavüz gibi saldırılar karşısında çoğu kez susmak tercih edildi. Bunun toplumsal, psikolojik nedenlerinin yanısıra, devletin, onun mahkemelerinin cinsiyetçi yaklaşımlarına duyulan güvensizliğin de büyük payı var. Birçok kadın katili ve tecavüzcünün serbest olarak yargılanması veya hiç yargılanmaması kadınların büyük tepkisini doğurdu. Türkiye’de özellikle son bir kaç yıl içinde farklı görüşten kadınlar ortak mücadelede önemli çalışmalar yaptı, yapıyor. Kadınlar protesto yürüyüşleri, miting, ortak basın açıklamaları, panel gibi eylemlerle örgütlülüklerini giderek güçlendiriyor. HABER MERKEZİ 265 Transbirey öldürüldü 2012’de tüm dünyada 265 trans bireyin öldürüldüğü kayıtlara geçti. Trans Cinayetleri İzleme projesi dünya çapında trans bireylerin cinayetlerini izliyor, veri topluyor ve ilgili raporları inceliyor. 56 ülkede faaliyet gösteren proje, Ocak 2008 ila Kasım 2012 arasında dünya çapından 56 ülkede 1083 trans bireyin öldürüldüğünü ortaya koyuyor. 2009’da 162; 2010’da 179; 2011’de 221 kişinin öldürüldüğü kayıtlara geçti. 2012’de trans cinayetlerinin en çok yaşandığı ülkeler ise Brezilya (126), Meksika (48), ve ABD (15) olarak sıralanırken, onları Venezuela (9), Honduras (8), Kolombiya (6), Uruguay (6) ve Guatemala (5) takip ediyor. Asya’da trans cinayetlerinin en çok raporlandığı ülkelerin Hindistan (6), Pakistan (5) ve Filipinler (4), Avrupa’da ise Türkiye (5) olduğu belirtiliyor.- Kadına Şiddete Hayır!
- 8 Mart Kadinlar Gunu
Herseyden once bu cinsi ayrimin sadece cinsi ayrim olarak algilanmasini ve aslinda insanoglunun zihninin bir oldugunun algilanmasini soyledikten sonra; Burada onemli olan kadina ve disiye uygulanan her turlu insanlikdisi baski guc siddet ve de kadini disiyi bir esya ve erkegin oyuncagi, namusu, serefi v.s. gormenin bir insanlik sucu oldugunu algilamak icin insan zihniyeti tasimak yeter. Insan zihniyeti tasimak, insanoglunun kendine yaptigi her turlu insanlikdisi dusunce ve davranisi ve de isledigi her turlu insanlik sucunu algilamaktan gecer. Tum dunya insanliginin her iki fiziksel ve cinsel farkinin biribirine insanca dusunup davranmasi ve biribirini kendini insanlik adina bilinclendirmesi ve bu insanlikdisi dusunce ve davranista erkekten daha cok ezilen kadinin disinin onu ezen erkek fizikine karsi tum insanlik tasiyan erkek ve kadinlarla birleserek her turlu insanlikdisi dusunce ve davranisa karsi bilinclenme egitim mucadelesi vermesini umuyorum. Burada annelere seslenmek istiyorum "sizler gelecek nesilleri yetistirenlersiniz, bu insanlikdisi her turlu dusunce ve davranisi dunya nesilleri yasamamasi adina, cocuklarinizi kiz ya da erkek olsun; bu siddete baskiya zorbaliga guce v.s. yonelik yetistirmeyiniz, insan gibi yetistiriniz. Cunku bugunun dunyasi da dunun dunyasi da siz annelerin yetistirdigi nesillerdir. Sizler evlatlarinizi boyle yetistirmezseniz, inanin bu siddet baski ve ERKEK EGEMEN TOPLUM ALGISI azalir." Cocuklarinizi erkek zihniyeti ile degil; disi zihniyeti ile yetistirin, uretken sorgulayan yardimci kollayan koruyan kendine ve turune zarar vermeyen kendi turu ile farklarin farkjinda gecinebilen bilgilenen bilinclenen bilimsel olan sadece kendi turune degil; dogaya cevreye de zarar vermeyen anlayisli hosgorulu baskalarini otekilestiren distalayan degil de; farklari ile birlikte kucaklayan bireysel olarak kendi ayaklari uzerinde durabilen azimli kararli ve topluma kendini kabul ettirebilen hak ve ozgurlugunu isteyebilen insan haklarindan evrensel hukuktan haberdar her turlu savaskarsiti insanoglunu hic bir deger ugruna harcamayan v.s. bireyler olarak yetistirin. Yetistirirken erkek kiz ayrimi yapmadan evdeki kizinizi erkek evladiniza ezdirmeden, her ikisini de esit mesafede olarak onlari bir kiz ya da erkek olarak degil; bir insan olarak yetistirin. Onlarin onunde ebeveynler olarak birbirinize saygili ve sevecen davranin. Onlarin onunde erkek ya da kadin olarak degil; ebeveyn anne baba olarak one cikin. Unutmayin her turlu siddetin nesillerden nesillere aktarimi siz annelerin yetistirimidir. Ne ekerseniz onu bicersiniz. Kendinizi ezen nesiller yetistirmeyin. Bu 8 mart basta hayatindaki her turlu disisine (es akraba kardes kiz evlat v.s.) siddet uygulayan erkek fizigine ve de nesil yetistiren annelere bir bilinclenme ve farkindalik baslangici olsun. Insan oldugumuzun ve insani degerler tasidigimizin farkina ve bilincine varalim.- PKK'yı MİT kurdu, kullandı ve kontrolü kaybetti
MIT'in PKK'nin kurulusunda bir rolunun olmasi seni neden rahatsiz ediyor? Sadece MIT'te degil. O donemin bir donusum donemi olarak Ozal, F.Gulen donemi oldugunu unutma. 1980'ler "bizim cocuklarin basardigi" yeni bir turkiye'nin baslangicidir. Bu "bizim cocuklar" ABD'nin cocuklaridir ve BOP temelinde yonlendirilmislerdir. PKK icerden ve disardan destek alamadan kurulamaz gelisemez ve orgutlenemez ve de silah olarak beslenemezdi. Yine PKK kendine bir zemin bulamasa yasayamaz ve devam edemezdi. Iste bu zemini ve olanagi PKK'ya veren ABD'nin "bizim cocuklar" idir.- Milliyet'in "Yarattigi/Yasadigi" Deprem
Hic bir sey hayal degildir. Fikirler sorunlardan dogar ve sonra da kitlesellesir. Tarihteki butun fikirler boyle dogmus ve somutlasmistir. Ben ulkemde ve dunyada o ulke ve toplumu temsil eden devletlerin politik cikardan bagimsiz toplumu ve farkli halklarini kucaklayan hic bir etik farki hakim ustun alt kilmayan hic bir etik fakin politikanin cikari icin kullanimina izin vermeyen hukuk sosyal sivil ve insan haklarinin hak ve ozgurluklerine bagli ve bunu kurumlari ile saglayan bir devletten bahsediyorum ve bunun savasimini veriyorum. Bu savasim da basta zihinsel insanlik ve birey bilinc ve farkidaligi kazandirmak ve insanoglu varliginin bilinc ve farkindaligini kazandirmak ve de insanoglu yasaminin hic bir degere degisilemeyeceginin bilinc ve farkindaligini kazandirmak v.s. ile veriyorum. Ayrica bunun emperyalizme hizmet ettigini neye dayanarak soyluyorsun. Benim gorusum ne emperyalist ne de anti emperyalisttir, non emperyalist yani emperyalist zihniyet icermeyen sadece her bir kisinin hak ve ozgurlugunu savunan ve devlet olarak ta onlarin refahi yasam standarti ve insan gibi yasamasini ongoren bir gorustur. Ayrica sen emperyalizm ile emperyalist zihniyet farkini da algilamaya calis. Emperyalist zihniyet antisi ile birlikte dogal/fenomenal zihniyet uzerine kurulmustur ve bu zihniyette insanoglu bir madde ya da kuldur ve harcanir kullanilir yonlendirilir yonetilir; benim dedigim ise insansal ve numenal zihniyettir. Yani insanoglunun nitelik kazandigi bilinc kazandigi kendi yasam ve iliskisini kendisinin yonlendirdigi diger insanlarla birlikte ve farklarin farkinda olarak yasadigigi. O yuzden emperyalist zihniyetin ne mene bir canavar oldugunu ve bu zihniyetin her iki kutbu da kucakladigini algilamak lazim. Zaten kutuplari once ayirir sonra ayirdiklarini her ikisini de destekleyerek biribiri ile savastirir ve bu savastan ve kaostan bir vampir gibi nemalanir ve cikarini saglar. Bu temelde butun izmler ideolojik inancsal dogrular emperyalist zihniyetin bunyesindedir. Cunku insanoglunu nitelik degil, nicelik olarak algilarlar.- Öcalan’ın yol haritası
Iste aci olan da tarih ile yuzlesememek. Bunun saklanmasi mi guzel olurdu, yoksa bir kisinin tum ciplakligi ile tarihte ne oldugunu bilmesi ve yuzlesebilmesi mi? Rsmi tarih ermeni katliamlarini sakladi da ne oldu? Bir kisi kendi toplum ve cografyasinin ve de ulkesinin tarihini bilmiyor ya da yanlis biliyorsa; o ulkesi icin verecegi savasim da yanlis olur. Iste bu temelde her turlu dusunce ve ifade ozgurlugu ve tarihte asil olanin aciklanmasi herkesin neyin ne oldugunu bilmesidir. Kimse tarihinden dolayi sorumlu tutulamaz. Yalniz tarihi bilmek ulke ve toplumun bugunlere nasil geldigini algilayabilmek ile esdegerdir. Yalnis ve saklanan/gizli tarih, bizlere (buradaki biz sizsizolan tum Turkiyedir) bu gunleride aciklatamaz. Cunku bugunler dunun devamidir.- Varlik Tartismasi
Bilindigi gibi insanoglu kendini bildi bileli felsefenin varlik ile ilgili dali olan metafizikte, ontolojik ve teolojik olarak varligin ne oldugunu tartismakta ve bu varlik tartismasinda akilci ve inancsal bir sonuca varamamaktadir. Insanoglunun organi olan beyni ile bu organinin numenal yetisi olan dusunce; madde ve dusuncenin ilkligi, onceligi, tekligi, kesinligi, mutlakligi v.s. temelinde akilci ve inancsal ve ideolojik olarak, materyalizm ve nesnellik, idealizm ve oznellik ve daha sonradan yine insanoglunun herhangibir seyi ortaya koyumu olan kavramin da devreye girmesiyle, pozitivite ve isimcilik olarak uc koldan tartismaktadir. Iste bu basligin ve dile gelen evrensel-insan zihniyetinin amaci, bu tartismaya bir son vermek ve bunu epistemolojik ve insanoglu temelinde ortaya koymaktir. Ilk defa insanoglu tarihinde sitemizde dile gelicek olan bu konu ve yazi, daha once insanoglu tarihinin metafizik ve varlik tartismasinda epistemolojik olarak dile getirilememis, biliunc ve farkina varilamamistir. Kisaca bu dile gelen aciklamalardan sonra, insanoglu eger bu konudaki cognitivizmini algi, bilgi, bilinc ve farkindalik olarak saglarsa; bu metafizigin varlik tartismasinin bilincli ve farkindalikli bir temelde anlamsizligini, gecersizligini, bilimsel ve bilissel olmadigini, gozlem vermedigini ayni teolojik noncognitivizm gibi, varliksal noncognitivizm olarak ortaya koyacaktir. Bilindigi gibi evrensel-insan zihniyetinin temeli insanogluna dayanir ve onun her turlu ortaya koyum temelini veren yapilandirilmis dogal zihniyetin yapi ve isleyisini konusuna, kavramina veri ve degerine gore qua felsefesi (olarak) ve sorunsal resmini ortaya koyar. Buradaki algisal ve bilgisel ortaya koyumdaki evrensel-insan zihniyetinin amaci insanoglunu numenal yeti degeri olarak yasam ve iliskide, duzen ve sistemde, kurumlasma da ve her turlu teknik ve bilimde insanlastirmayi amaclamaktadir. Buradaki insanlastirma bireyin kendisinden baslar ve birey kendini numenal yeti kullanimi olarak insanlastirirken, numenal paylasim olarak ta baska bireylerin maddelestirme, metalastirma, kullastirma, kolelestirme, tanrilastirma ve dusuncusuzlestirme temelli ve yaratilissal, inancsal, dogrusal, ideolojik dogal zihniyet cabalarina karsin; bilimsel, bilissel, bilgisel, kavramsal insanlasma ve insanlastirmayi amaclar. Bu yazinin anlam ve iceriginin, evrensel-insan zihniyetindeki adi; BILISSEL ONTOLOJIK NONCOGNITIVIZM" dir. Yukaridaki giristen sonra; once varligin ne oldugu tartismasina dahil olmadan, bilimsel olarak insanogluna her turlu bilgi ve algi tabani olan temelin fenomen olarak bir olgu oldugunu hatirlatalim. Ayni hatirlatmayi; bilissel bilim olarak bir fenomen olan beynin her turlu fonksiyonu olan zihinsel faaliyetin de numenal yeti oldugunu hatirlayalim. Hatirlamamiz gereken bir nokta da insanoglunun kendi dahil herseyi ortaya koyumunu evrensel kavram ile belirttigini ve bildirdigini hatirlayalim. Bu hatirlamalardan sonra, materyalizmin soyle bir iddiasi vardir "insanoglundan once madde vardi, madde tek gercekliktir, bu kesindir ve mutlaktir, yani maddeden baska nesnel olan baska bir gerceklik yoktur." Iste materyalizmin bilimsel yanlislamaya meydan vermeyen ustelik kesinli iceren bu soylemi hem bilimsellige hem de bilimsellik algisina terstir. Cunku bilimsellikte kesinlik ve suphe olmadigi gibi, mutlak degismez ve sabit te yoktur. Bilimsellik olgu ve bilgiye dayanir ve olgunun evrensel onayli gecerliligi de yanlislanana kadardir. Aslinda materyalizmin bu indirgemeci, akilci ve ideolojik iddiasi; hem idealizm de hem de pozitivizmde de vardir. O yuzden kimse metasfizigin varlik tartismasinda yer alan gorus ve ideolojilerilerden bazilarini disarida biraktigimizi dusunmesin. Cunku baslik tum varliksal ideolojik iddialarin sonu olarak verilmistir. O yuzden bu aciklamada, varlik fenomen olarak gececektir. Simdi yavas yavas konumuza girebiliriz. Soyle bir soru soralim "Dunya var mi?" Iste evrensel-insan zihniyeti bu sorunun yanitini varligin var/yok akilci siniri ile degil, noktalama, indirgeme, ifade ile degil; tum rewsmini vererek ve aciklayarak verecektir. Mesela soyle basliyalim. Diyelim ki dogumhanede dogmakta olan bir bebek acisindan, "dunya var mi?" iste buradaki cevabimiz sorunun yoneldigi olarak "hayir yok" olacaktir. Peki bu dunyanin varligi ne zaman bebek tarafindan varlanacak? iste burada da dogacak bebegin dunyayi algilamasi, eski nesillerden ogrenmesi ve bunu dile getirebilmesidir. Sorumuzu soyle soralim "Dogacak bebegin babasi icin dunya var mi?" bu soruya hic dusunmeden herkes evet diyecektir. Cunku bebegin babasi bebekten once dunyaya gelmis, dunyayi kendinden eski nesillerden ogrenmis ve algilamistir. Buraya kadar bir algilama sorunu olmadigi dusuncesi ile konu devam etmektedir. Peki "Dinazorlar devrinde dunya var mi?" Iste bu soru daiyice dusunmek gerekir. Cunku dinazorlar devrinde insanoglu ve algisi, bilgisi ogrenimi/ogretimi yoktur. Ama materyalizm olarak burada alisilagelmis cevap "evet" olacaktir. Simdi bu "evet" i inceleyelim. Birincisi evet bir insanoglu uretimidir. Peki insanoglunun olmadigi bir dunya da ayni dogacak bebek misali nasil olurda dunya var olur. Burada bir mantik yurutelim. "Dinazorlar var ise varliklarini bir mekanda surduruyorlar, iste bu mekan dunya" Peki "Dinazorlarin "dunya" diye bir algisi bilgisi var mi?" olamaz, cunku bu KAVRAM algisi ve bilgisi insanogluna ait. Peki dinazorlar acisindan boyle bir algi var mi? Varsa bilre bu algi DUNYA KAVRAMI DEGIL, GOZLEM VE YANSI VEREN FENOMENDIR" yani bilimsel olarak insanoglunun olmadigi bir yer ve ZAMAN da baska bircanlinin algisina yonelik bir gozlem ve yansi veren taban varsa bu fenomendir. Buradan cok onemli bir sonuca ulasiyoruz. Insanoglunun olmadigi zamanda, INSANOGLUNA AIT OLAN DUNYA KAVRAMI YOK AMA; YANSI VE GOZLEMI INSANOGLU DISINDAKI DINAZORLARA VEREN BIR FENOMEN VAR. Buradan su sonuc cikar. Kavram bir insanoglu urunu olarak insanoglu varligi varsa var ve gecerlidir, ama kavramlasmamis bir fenomen insanoglunun olmadigi zaman da gecerlidir. Peki, madem bizler henuz ortada yokken; fenomen olarak dinazor kavraminin varligini nerden biliyoruz? Iste ucuncu kilit noktasi da burasidir. Dinazorlar dinazor kavrami olarak ancak ve ancak insanoglunun varliginda ortaya konabilir. Peki o zaman insanoglunun olmadigi bir ZAMANDA olan nedir? Iste bu bir kavram olarak dinazor olmamis olan fenomendir. Peki biz bu fenomenin varligini bizim olmadigimiz bir ZAMANDA nerden biliyoruz? Biz varken evrimsel bir bulgu elde ediyoruz, buna dinazor kavramini veriyoruz ve yine bilimsel olarak bunun gozlemsel ZAMANINI OLCTUGUMUZDE BU DINAZOR OLARAK KAVRAM VERDIGIMIZ FENOMENIN VARLIGININ BIZIM VARLIGIMIZDAN ONCE OLDUGUNU ZAMANSAL OLARAK ORTAYA KOYUYORUZ. Simdi tekrar basa donelim. Zaman bir insanoglu urunu, kavram bir insanoglu urunu, fenomen bir insanoglu urunu. O zaman buradan soyle bir sonuc cikiyor. HERSEY INSANOGLUNA GORE. Peki simdi ilk sorumuza donelim. "Dunya var mi?" Dogmamis bebege gore yok. Bebegin annesine gore var. Yukaridaki iki aciklama insanoglunun varliginin oldugu bir donem. Dinazora gore dunya yok. Cunku dunya insanoglu kavrami, ama dinazor algisinda bir yansi ve gozlem veren var, bu da insanoglu bilimsel literaturunde fenomen. O zaman dinazora gore, dunya yok ama, insanoglunca dunya diye kavramlanacak bir fenomen var. Peki insanoglunun olmadigi bir ZAMANDA dunya var mi? Kavram olarak, fenomen olarak yok. Ama insanoglunun zamansal algisina gore var. Demekki cevaplar. Insanogluna gore Insanoglunun kavramina gore Insanoglunun fenomen kavramina gore Insanoglunun zamansal belirlemesine gore. Iste, materyalizmin "madde insanoglundan bagimsiz olarak vardir" aciklamasini simdi daha bir net algi ile ortaya koyabiliriz. Dogmakta olan bir bebege gore madde yok. Cunku henuz onu ogrenmemis, algilamamis ve bilgisine ulasmamis. Su anda bu bilgi, algi sahibi bir insanoglu ferdine gore var. Insanoglu turune gore var ve M.O. 4000 yilinda kavram olarak ortaya konmus. Peki M.O. 5000 yilinda, henuz madde kavrami olarak yok, ama gozlem ve yansi veren bir fenomen olarak var. Peki insanoglunun bulunmadigi ZAMANDA? Insanoglunun algi ve bilgisince maddenin yasi 13.7 milyar. Dolayisiyle, madde Kavram olarak M.O. 5000 yilinda yok. Fenomen olarak diyelim insanoglunun yasi evrimsel olarak 7 milyon , o zaman 8 milyon yil once fenomen olarak ta yok. Peki neye gore daha once var. INSANOGLUNUN MADDEYI GOZLEM ILE ORTAYA KOYAN ZAMANINA GORE VAR. Iste butun bu temelde, kavram insanoglu ile ayni zamandadir, daha once yoktur. Fenomen insanoglu ile ayni zamandadir, daha once yoktur. Zaman insanoglu ile ayni donemdedir daha once yoktur. Iste bu yoklar insanogluna goredir. Bir dinazora gore kavram yoktur, ama ona yansiyan ve gozlem veren bir fenomen vardir ve bu fenomenin varligi insanoglundan bagimsizdir. Bir dinazora gore zaman yoktur, ama insanoglu dinazor fenomen varligini kendi varliginda dinazoru zamansal olarak kendinden once var oldugunu ortaya koymaktadir. Insanoglundan once numenal yeti ve degerleri yoktur. Ama insanoglu oncesi bazi hayvanlarin beyin fonksiyonu vardir ve bunu insanoglu kendi varliginda ortaya koymaktadir. Kendi varligindan once oldugu da zamansaldir. Demekki hersey insanogluna gore ortaya konur ve uc cesit konur. ZAMANA, KAVRAMA, FENOMENE GORE. Madde kavram olarak M.O. 5000 yilinda yoktur, fenomen ve zamana gore vardir. Madde fenomen olarak 8 milyar yil once yoktur, cunku algilayacak insanoglu yoktur; ama zamana gore vardir. Maddenin ZAMANSAL (KAVRAMSAL VE FENOMENAL DEGIL) YASI 13.7 MILYAR, FENOMENAL (KAVRAMSAL DEGIL) YASI 7 MILYON, KAVRAM YASI, 6 BIN SENEDIR. Butun bunlar insanogluna ve onun kavramina, fenomenine ve zamanina goredir. Peki bunlardan hangisi maddenin, insanoglu numenal yeti yasidir. Hepsi. Sonuctabilgi ve algi numenal yeti olmadan ne fenomenal, ne zamansal, ne de kavramsal ortaya konamaz. Beyin olmadan da numenal yeti olamaz. Beyin ve numenal yeti olmadan da kavram olamaz. Kavram kendi de dahil, hem beyni hem de numenal yetiyi ortaya koyandir. Iste bu temelde fenomen fiziksel bilgiye, numen sosyal bilgiye, kavram da her ikisine hitap eder. Insanogluna gore, insanoglu eliyle, insanogluna ait ve insanoglu monologuyla; Fenomenin varligi /zamansal/kavramsal/zihinsel; numenin varligi da zamansal/kavramsal/fenomenal dir. Hepsi de insanoglu urunudur ve insanoglu varligi ile endekslidir. Insanoglu oncesi varlik, zamansal/fenomenal/kavramsal/ olarak farklilasabilir. Ayni madde gibi. Cunku bir fenomen felsefi ve bilimsel anlamda algi ve bilgi ile kavramlasir. Boylece varligin metafizik temeldeki ilklik, teklik, kesinlik, mutlaklik, oncelik v.s. tartismasi boylece sona ermistir. Cunku bu tartismanin her birt ideolojik kolu olan materyalizmin maddesi ve nesnelligi, idealizmin dusuncesi ve oznelligi, pozitivizmin ise isimselligi icicedir ve fark ta dilin teke indirgeme sorunundan ve kesinlik noktalama yapilanisindan kaynaklanmaktadir. Buradaki icicelik ile ic iceligi saglayan ve tartisan varlik farklarinin farkini algilamak ve biribirine rakip kilmak yerine bu farklaruin insanoglunun bir butununu olusturdugunu gorebilmektir. Aksi bu tartismanin noncognatif bir icerikteki kisir dongusu ve anlamsizligi gereksizligini algilayamamaktir. . Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evensel-Insan Zihniyeti- Doğru, doğruluk, doğrulama
Iste sorun da zaten bilgi de degil; neyin bilimsel/bilissel bilgi oldugunda; yani bilimsel ve bilissel felsefede. Iste benim butun cabam hem bunu ortaya koymak hem de bu olmayani ortaya koymak. Burada onemli olan insanoglu temeli ve bilginin yapilandirilmisliginin algilanmasidir. Iste asil yolondan sonra baslar, yani zihinsel insanlik serbest dusunurluk v.s.- Doğru, doğruluk, doğrulama
Eger metafizik ile materyalizm farkini algiladiysan, bilgi ile bilimin bilimselligi/bilisselligi farkini da algilarsin, ben cok umutluyum. Aslinda aci olan toplumumuzda epistemolojinin bilinmemesi ve metafizigin algilanamamasidir. Sebebi de bilgilerin 19. yuzyilda demir atmis olmasi ve sonraki gelismelerden akademisyenlerin bile bi haber olmasidir. Oldu, gorusmek uzere.- Doğru, doğruluk, doğrulama
Epistemoloji, bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen felsefe dalıdır. Bilgi felsefesi olarak da adlandırılmaktadır. http://tr.wikipedia.org/wiki/Epistemoloji Gordugun gibi burada bilim yok. Yani bilgi baska bilimin bilimselligi baskadir. Yani bilimsel felsefenin ne oldugu.- Doğru, doğruluk, doğrulama
Sen birak bilimi sadece bilginin ne oldugunu acikla. Zaten her bilgi bilimsel olsa idi, bugun kimse bilime inanc ve ideolojiyi varligi bulastiramazdi.- Doğru, doğruluk, doğrulama
Dedigim mesajlari okudun mu? Ayni varlik gibi bilginin de ne oldugu ve neyin bilimsel/bilissel bilgi oldugu insanoglunun tartismasidir. Metafizikte oldugu gibi epistemolojide de bilgi ile ilgili bir suru teoriler vardir. O yuzden bilgi epistemolojinin ortak algisi olarak inancin gercegin ne oldugu ile dogrulanmasidir, ya da gercegin ne oldugunun inanc ile dogrulanmasidir. Bu temelde epistemolojik olarak INSANOGLUNUN KENDINE KENDI ELIYLE KENDI ICIN KENDI ADINA BILDIRDIGI VE BELIRTTIGI HERSEY BILGIDIR. Bu bilginin SIFATI ISE FARKLI BIR KONUDUR. Bir bilgi her turlu sifata sahiptir. varliksal, inancsal ideolojik ontolojik teolojik fizik otesi etik bilimsel bilissel. Iste yapilandirmaci epistemoloji BILIMSEL/BILISSEL BILGININ NE OLDUGUNU ORTAYA KOYAR.- Doğru, doğruluk, doğrulama
Sen insanoglunun her turlu verisinin bilgi oldugunu galiba algilayamiyorsun. Ustte acikladim Bir onceki iki mesaji okuduktan sonra hala acik degilse bildir aciklayayim. Yani once bundan onceki iki mesaji oku. 24, 25 ve 27 nolu mesajlari - Kadınlar Günü’nün Tarihçesi
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.