Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

OBJEKTİVİST

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

OBJEKTİVİST tarafından postalanan herşey

  1. Konuşmada yetersiz, demokraside, cevaplarda.... By. By...
  2. Arkadaşlar bence bu işin düzeyi o insanın bir konu ve durum karşısındaki tutum ve davranışlarına bağlı olduğudur. Bunun için şu hana kadar tartışmalara katkıda bulunmak ve birşeyler üretmek için burada bulunuyoruz... yozlaşmak ve it dalaşında (Havacılık terimidir) bulunmak için değil... Şahsi kanaatim o dur ki bilimsel, objektif, yaratıcı akıl ile burada katkı ve emek sarfeden arkadaşlarımız var ve onlara saygı duyuyorum ve teşekkür ediyorum... Açıkça bilinen şu ki sağcı ve gerici olmak ile torba olmak çok kolay ama önemli olan bilimsel anlamda ve pozitif yaklaşımlarda bulunma yetisine varıp ta demokratik bir ortam içerisinde fikir alışverişlerinde bulunmaktır... Bu kişisel duruşumuzu hiçbirzaman kaybetmemek tek amacımız olduğundan kimsenin kuşkusu olmasın... Sevgi ve saygılarımla...
  3. -------------- GERİ KAFALILIK, GERİCİLİK Geri kafalılık, bilim ve akıl çağının çok gerilerinde kalmış, geleceği geçmişte arayan, ama bu yolda eyleme geçmeden mutluğu, donmuş, kemikleşmiş önyargılarda bulan acınası yaratıklar için kullanılan bir terimdir. Gericilik ise aynı kafadaki insanların, daha doğrusu yaratıkların eyleme geçen, akla, hoşgörüye dayalı düzeni yıkıp, yerine boşinanlar doğrultusunda, dinsel bir düzen kurmaya çalışanların kimliğini yansıtan bir tutumdur; akılsızlığın sınırlarında kalakalmış tehlikeli (insanlık için) bir aymazlığı, kafasızlığı simgeler. Şimdi düşünelim bir: Geri kafalılıkla gericiliği bir kefeye koyabilir miyiz? Hayır. Geri kafalılıkla savaşmaya değmez. Geri kafalıları ''hidayete'' erdirmeye çalışmak boşunadır. Çünkü, kafaları işlemeyen ve işletilmeyen yaratıklardır bu tip insancıklar. Onları aptallıkları ile baş başa bırakmak gerekir, gericilere uyup, onların peşine takılmadıkları sürece. Ama, gericilik konusuna gelince iş değişir. Bu alanda eyleme karşı eyleme geçme kaçınılmaz bir zorunluluktur. Gerici insan, çoğu kez, gericilikten çıkar sağlayan hinoğlu hinlerin maşası durumundadır. Gerici insan, geri kafalı insanı kendi rezil çıkarı doğrultusunda kullanmak ister ve zaman zaman da bu yolda başarılı olur. Bir Batılı düşünür şöyle demiş: ''Bir akılsızla tartışıyorsan, iki akılsız tartışıyor demektir.'' Peki buna göre akılsızı tartışma ile yola getirmek olasılığı yoksa, ne yapmalı? Akılsız, geriye bağlı dünya görüşü doğrultusunda eyleme geçmedikçe akılsızlığıyla kalakalsın diyorum, onun bir eğitimden geçme olasılığı yoksa eğer. Ama, gericilerle nasıl savaşmalı, diyaloğa hiçbir zaman yanaşmayan gericilikle? Bunun çaresi ancak ve ancak, yasa yoluyla alınacak bir önlem ve yaptırımdır. Ama nerede o önlemi ve yaptırımı, yürekten ve candan isteyecek tarafsız bir ulusal kurum. Bir bilge kişi (hangi ulustan olursa olsun) şöyle demiş: Dünyamızın tek sorunu, akılsızların yönetiminde olmaktır. Bu, hep böyle gelmiş böyle gidiyor. Ama Aziz Nesin buna karşı: ''Böyle gelmiş, böyle gitmez diyor'' haklı olarak. ----------------------- V. Günyol
  4. Sayın ilbey__26.. Başından beri bizi üslup polemiği ile uğraştıracağına lütfen bilgisel birşeyler ortaya dök ve bizi aydınlat... sormuş olduğun sorulara cevap vermeye çalıştıkça sen bizlerle uğraşıyorsun ve bu doğru değil... diğer taraftan sormuş olduğun sorulara tüm samimiyetimle yukarıda cevap vermeme rağmen şu dakikaya kadar olumlu veya olumsuz hiçbir yanıt alamadım... Tüm ciddiyetim ile konu ile ilgili olarak düşünce ve yorumlarınızı bekliyorum.... Saygılarımla...
  5. Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar; Kimdir bu? Vali yanıt verir; Efendim kendisi Şıh'tır. Yörede çok hatırlısı vardır. Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve; "Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan"der ve eliyle de boyun altı hizasını gösterir. Şıh; "Emrin olur Paşam" diyerek yerine çekilir.Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve Valiyi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır. Atatürk telefonu kapatır,kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği'ne tebliğ etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata'yı görmek üzere Ankara'ya yola çıkmış... Şıh gelir Ata'nın karşısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş,sinekkaydı bir tıraş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka görünüme bürünülmüştür. Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar; "Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız? " Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp; "Dün akşam Amasya Valiliği'ne bir yazı gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim" der. Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu yazıyı da Şıh'a vermesini söyler. Yazıda söyle yazmaktadır; "İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal sağlıcakla... Bugünün Türkiye'sini aslında o zaman anlatmış olan Ata'mızın kemiklerini sızlatmamak dileğiyle... Şimdi üst makamlarda, milletvekili koltuklarında oturan, fakat aynı yukarıda anlatılan zihniyetle bu ülkeyi yöneten insanlara hitab edilmişcesine yaşanmış ve yazılmış bu yazıyı, değer yargılarımızı ve ilkelerimizi,en önemlisi de Atatürk'ün bize miras bıraktığı bu ülkeyi korumak adına tanıdığınız herkeze iletmenizi ve bu yazıyı okuyup,geçmişi ve geleceğimizi, yakın geçmişi unutmadan! yeniden analiz etmenizi rica ediyorum.
  6. --------- SORULARININ CEVAPLARI.... DÜŞÜNCENİZ NEDİR MERAK EDİYORUM... -----------------
  7. Bak arkadaşım ben başından beri seninle uğraşmıyorum ve sana kafa yormuyorum... Sadece düşünsel anlamda birşeyler üretiyor ve sizinle en azından asgari noktalarda birleşmek istiyorum... Eğer yazacak birşeyiniz yoksa onu bilemem ama senin su sorularını cevaplayalımda konu kapansın.... 1- sizin amacınız nedir Amacımı belirtmeye çalıştım sanıyorum... Bir kez daha tüm ciddiyet ve inancımla tekrar etmek istiyorum ki, emperyalist Haçlılar; İslam âlemi diye anılan dünyaya gelip Kâbe'nin yıkılması şartıyla Anıtkabir'i yıkmayı teklif etseler, gözünü kırpmadan "Evet!" diyebilecek pek çok alçak bulurlar... Amacım tamamıyle bunlarla düşünsel anlamda savaşmaktır... 2- ne kadar ücretle çalışıyorsunuz, geliri iyi herhalde Evet kendi işim var ve uzmanlık gerektiren bir iş ile serbest olarak iştigal ediyorum ve gelirim iyi... 3- eleştirme yapıyorsunuz neden hiç kendinizden bahsetmiryorsunuz Kendimden bahsetme gereği duymuyorum çünkü bu topic'te ki mesajlarımı okursanız beni bulabilirsiniz... 4- günlüklere mi dayalı konuşuyorsunuz Kesinlikle bu soruyu cevaplamak istemiyorum çünkü hiçbir artısı yok 5- amacınıza ulaştınız mı Hayır ulaşılamadı ve kavga sürüyor... Kavga "Aydınlanma haraketi" ne karşı topyekün saldırı ve mümkün olduğunce bu saldırıyı demokratik, hukuk ve sosyal devlet anlayışı ile çözmektir gayretimi ve kimseyin incitmek ve kırmak değil... 6- hedefiniz nedir Ulaşılabilecek bir tek amacım var bunlar; 1.Kurtuluş Savaşı'nın maddî kazanımlarını yıpratıp yok etmeye çalışanlarla mücadele etmek (Fikirsel) 2.Türk aydınlanma devrimini kirletmek ve bu aydınlanmayı bir karşı devrimle boğup Türk milletini tekrar geriye-karanlığa götürmek isteyenlerin karşısına şiddetle dikilmek. Biliyoruz ki; Türkiye Cumhuriyeti, emperyalizme karşı mücadelenin sonucu olarak kuruldu. Bu haliyle İslam dünyasında tektir. Ve böyle olduğu için de Haçlı Batı'nın temel saldırı hedeflerinden biri olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti dışındaki Müslüman devletlerin hemen tamamı emperyalizm tarafından kurulmuştur. Bugünkü Irak'ta da yine emperyalizm tarafından devletçikler oluşturulmaktadır. Kuzey Irak Kürt devletçiği bunlardan biridir. 'Emperyalizme karşı'yı, 'emperyalizmle birlikte'ye çevirme mücadelesinde Haçlı Batı'nın en emin ve güçlü desteği, Atatürk devrimleriyle hesaplaşmayı varoluş nedeni bilen siyasal İslam kadrolarıdır. Müslümanlara yönelik hiçbir emperyalist tahrip, sarıklı ve takkeli ihaneti bir biçimde yanına almadan başarılı olamamıştır, olamaz ve olamayacakta... Sonuna kadar bu bilinç ile dimdik ayaktayız ve bekliyoruz... Bana bunları açıklama fırsatı verdiğiniz için size teşekkür ediyorum... Sevgi ve saygılarıla...
  8. Pekala o zaman baştan başlayalım... Sorduğun şu soruları önce sen cevapla biz daha sonra düşüncelerimizi belirtiriz..... Ah unutmadan; Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır. / MUSTAFA KEMAL ATATÜRK Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. / MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
  9. Büyük bir liderin Topic'inde düzeyli bir üslup ve düşünce üretenler olacaktır tabiki ama burada olmaktan beni hiç rahatsız etmez çünkü biz düşünce ve inançlarımızı hiçbir ortamda kaybetmeyiz merak etme...
  10. Zaman zaman "Cumhuriyet ve laikliği biz de savunuyoruz" diye konuşurlar. Cadde ve sokaklar, Arap kültürünün kılık kıyafetiyle dolup taştı. Cumhuriyet ile bu tür yaşam tarzı bir arada yürür mü? Bunu da mı demokrasi ve özgürlük deyip geçiştireceksiniz? Kara kara çarşaflar, renk renk türbanlar... Nereye gidiyor bu ülke? Dinin özden uzaklaştırıp, şekilden şekile sokmak da neyin nesi? Gördüklerimiz ile duyduklarımız bir rüya parçası mıdır? Yoksa gerçek yaşantı mı? Cumhuriyeti benimsemek, onun kazanımlarına sahip çıkmakla olur. Yoksa, sadece konuşmakla değil. Yüreğimiz ve de beyinimiz yerine, görüntümüz ile mi üretken olup insanlığa faydalı olacağız? İslamiyet bizden hangisini bekliyor acaba? Keşke, tüm islam dünyası bizim cumhuriyetimizi örnek alabilseydi. Ne acıdır ki, bir avuç kral ve şeyhlerin saltanatı yüzünden örnek almadılar. Gerçek olan da budur. Bu gerçeğe rağmen, onlara benzemek, ya da benzetilmek kimin işine gelir acaba? Hükümet, bizdeki cumhuriyeti benimsemeyen, tüm İslam ülkelerinin perişanlığını, içeride ve dışarıda anlatmak zorundadır. Bu tarihi bir görevdir. O kadar konuşmaların içinde bunları neden duyamıyoruz? İnsanlarımızı uyutacak kadar uzun süren konuşmalarda bunlar neden yer almaz? Cumhuriyet bu günlerde anlatılmaz da ne zaman anlatılır acaba?... Neden...
  11. Eger bir önceki iletim tam anlamıyla okunursa mesajım net olarak anlaşılacaktır... Saygılar...
  12. Öyle sorularla başlık açılmış ki biraz ciddiyet katalım dedik arkadaşım hepsi o... İnançlıların (inancın kimde olup olmadığı da şüphe götürür) bu ülkede karşılaştığı aydınlanma haraketi kompleksini biz çok iyi anlayabiliyoruz... Bu ülkede inanç sorunu yok ve bizler senin gibi inanmak zorunda da değiliz... herkesin inancı kendine... Üstelik bir insanın inanç ölçüsü kilo ile mi?, metre ile mi veya boy ile mi? ölçülüyor... Dünyada yüzlerce inanç biçimi var ve tümünün bir tek tanrısı var... Yani sen mi bize inaç yöntem ve bilincini öğreteceksin ben bunu anlamıyorum... Tabiki görüşlerinize saygıda kusur etmeyiz fakat bizim anlatmaya çalıştığımız genç bir Cumhuriyetin gençliği soruları ve çözümleri doğru kullanıp doğru yerlerde aramasıdır... Tabiki Gençliğe itabede bahsedilen konudaki Türk gençliği olduğundan hiç şüphem yok... Ama inançsızlar şeklinde bir başlık açıldığında tabiki kanımıza dokunur birtakım gerçekleri de konuşmakta fayda gördüğümüz içindir ki bunlardan bahsetmişiz... Üstelik Mustafa Kemal ATATÜRK'e o inançlı olan bağzı kesimler değilmidir inançsız damgasını vuranlar... Burada görevimiz sadece görüş bildirmek, düşünsel paylaşımlarda bulunmak ve her konunyu en ince hayrıntısına kadar beynimizde kuşku ve tereddüte yer bırakmayacak kadar derinleştirmek... Yoksa torba olup her düşünceyi içimize sindirir ve ona inanırız ki bizim karakterimiz bu değildir... "Türklerde, kurtuluşu doğuda gören ilk ihtilalci Mustafa Kemal idi." Atatürk'ün Batı'yı çıldırtan yanı işte budur. Batı, Atatürk'ü işte bunun için asla hazmedemiyor, asla hoş göremiyor. Kurtuluş Savaşı, Batı'nın sadece rüyalarını, hayallerini yıkmış olmakla kalmıyor, geleceğe yönelik ümitlerini de karartıyor. Bunu gören Batı, şu hedefi öne çıkarmıştır: Atatürk'ün bize ve hayallerimize indirdiği darbe, Batı emperyalizminin canına okumadan, Kurtuluş Savaşı karartılmalı, kirletilmelidir. BOP projesi ve Türkiye'nin AB müzakere sürecinde sokulduğu 'sorgulama odası' işte bu kirletmenin uygulama göstergeleridir. Bir yandan BOP, öte yandan AB Müzakere Süreci, Türkiye'yi bir federatif din devletine çevirmenin peşindeler. Kamu Yönetimi Kanunun Tasarısı denen çokhukukluluk taslağı ile 'başkanlık sistemi' denen örtülü padişahlık sistemini servise sunmalarının arka planında bu var. Hedef, Ortadoğu coğrafyasında, İsrail'den daha büyük devlet bırakmamaktır. BOP, işte budur. 'Yeni Osmanlı düzeni, halifeli bir İslam' gibi mel'un fısıltılarla siyasal İslamcı güdüklerin ağzına bal çalmaları sebepsiz değildir. "Sizi İslam ülkelerine model yapacağız" teranesinin arkasında bu yatıyor. Bu hezeyanlara bir de, "Halifelik de geri getirilebilir" yolundaki iddia eklenince saltanat dincilerinin ağızlarından sular akıyor. Bu sular akıp dururken yiyecekleri kazığın ağızlarından dışarı çıkacağını akıllarına asla getirmiyorlar. Halifelik, İslam ve Müslümanlar için bu kadar hayırlı ise Haçlı kurmaylar bunu bizim için neden istiyorlar? İşleri-güçleri bizim hayrımızı, mutluluk ve yükselişimizi istemek mi? Mustafa Kemal'e ve onu ölümsüzleştiren Kurtuluş Savaşı'na Batı'dan yönelik şiddetli düşmanlığın arka planında bu var. Batı biliyor ki, Mustafa Kemal, Müslüman kitleler tarafından bir öncü ve kurtarıcı olarak algılandığı sürece, İslam dünyasına yönelik işgalci-sömürgeci politikaların başarıya ulaşması mümkün değildir. Bu politikaların rahat yürümesi ise Türk Kurtuluş Savaşı'nın kirletilmesiyle sağlanabilir. Haçlı Batı bunu biliyor ve içimizdeki hizmetçileri eliyle, bunun gereğini yapıyor.
  13. Bilgi yayınevi'nin yayınladığı Turgut Özakman'ın yazdığı "Şu Çılgın Türkler" isimli romanının 14.baskısının 216. sayfası: M.Kemal Paşa, İsmet Paşa ile konuşmak için Polatlı'ya geldi. İsmet Paşa'nın küçük odasında durumu gözden geçirdiler. Sonuç belli olmuştu. Ordu, 1.643 şehit, 4.981 yaralı ve 374 esir vermiş, 18 top, 47 ağır, 34 hafif makinalı tüfek kaybetmişti. Elde yalnız 28.825 tüfek kalmıştı. Gerçek buydu. "Kaçak sayısı?" "Tam sayı belli oldu. Şaşırmaya Hazır ol: 30.809" "Neeee?" "Üstelik bunların 30.122'si de tüfeği ile kaçmış. O yüzden elimizde az tüfek kaldı." "Ordunun yarısı bu!" "Ne yazık ki evet." M.Kemal isyanla ayağa kalktı: "Anadolu'yu yüzlerce yıl, yalnız canına ve malına ihtiyacın olduğu zaman hatırlarsan, bunun dışında kaderine terk ve cehalete teslim edersen, sonuç tabii böyle olur. İnsanlarımızı okutmamış, bilinçlendirmemiş, kafalarını ve yüreklerini milli bir terbiyeden geçirmemişiz ki. Cami okullarında ve medreselerde, ne tarih, coğrafya dersi verilir, ne de vatan, millet nedir öğretilir. Bu yüzden iki yıldan beri düşman kadar, *****, ******, ve hainlerle de uğraşıyoruz. Komutanlar bu sefer çok dikkatli olsunlar, bozgunculara fırsat verilmesin." "Başüstüne."
  14. Düşünüyorum da, Birinci Dünya Savaşı sonrasında ülkenin kaderine Atatürk ve arkadaşları değil de, böyle düşünen anlayışı hakim olsaydı ne olurdu? Herhalde, Sevr'de öngörüldüğü biçimiyle Anadolu'nun doğusunda Ermenistan ve Kürdistan kurumuş, Ege Yunan işgalinde kalmış, İstanbul Vatikan benzeri Ekümenik bir devlete dönüşmüş olur, biz Türkler de Anadolu'nun ortasında sıkışıp kalmış olurduk. Ama böyle olmadı. Atatürk'ün açtığı demokrasi yolunda ilerledik. Düşünce ve bilim özgürlüğü adına her türlü yalan ve yanlışın dahi havalarda uçuştuğu bugünlere geldik. Bu ortamda ben de doğruyu bulabilmek için, Nazım Hikmet'in "Kuvayi Milliye Destanının Karayılan Hikayesi "ndeki şu dizelerinde anımsama özgürlüğünü seçiyorum: " Ateşi ve ihaneti gördük./ Dayandık, /Dayandık her yanda,/ dayandık İzmir'de,/ Aydın'da,/ Adana'da dayandık,/ Dayandık, Urfa'da, Maraş'ta, Antep'te.." Bugün de dayanmamız, dahili ve harici bedhah saldırılarını püskürtmemiz gerekiyor. Atatürk'ün kutsal emanetini, laik ve demokratik Cumhuriyetimizi sonsuza kadar yaşatmak için bu bizim vazgeçemeyeceğimiz ödevimizdir. Ve bu böyle biline... Saygılarımla...
  15. Tümüne katılmamak mümkün değil sevgili şevval... Satılan aslında, bir Ülkenin Namusudur, onurudur, geleceğidir... Buna namusunu, onurunu ve geleceğini korumak ve kurtarmak isteyen tüm duyarlı vatandaşlar şiddetle karşı çıkmalı ve dur demelidir... Kesinlikle kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz...
  16. ------------------------- www.ntvmsnbc.com "a giriyor ve sayfanın sağ orta tarafında yeşil renkli olan "Ülkemizin geleceğine sahip çıkalım" a tıklıyorsunuz ve 1 bilgisayar okula bağışlanıyor. Benim tık’ımla hangi sponsor firmanın hangi okula bilgisayar bağışladığını anında görüyorum.. Veya “http://www.ntvmsnbc.com/modules/egitimedestek/ ” adresini açılış sayfanız yapıp her açığınızda otomatik tıklansın. "Tıkla, eğitime destek ol" kampayasına duyarlılıklarını gösteren tüm arkadaşlarımıza buradan sevgi ve saygılarımı sunuyorum... -----------------------
  17. PARAYI VE MADDİYATİ AŞAN BÜYÜK BİR "EDEP VE İNCELİK" OLMALI / VARDIR DA!.. ______________________________________ On dokuz yıl evveldi. Stockholm'e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi. Sabahleyin, traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm. Lütfen diyordu, trastan sonra jiletinizi çöpe atmayın. Yanda bir kutu var, oraya bırakın. Bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine yardımcı olun. Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde "İsveç çeliğinden yapılmıştır" diye yazardı. İste o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu. ______________________________________ İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda, radyolar, televizyonlar, basın bir haberi duyurur. Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kâğıt, ambalaj, kutu varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun _______________________________________ Beş yaşında idim. Babaannem rahmetli, pirinç ayıklıyordu. Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyor. Çocukluk iste, "aman babaanne dedim. Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?" Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu. "Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun,"dedi. "Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun?" Utancımdan kıpkırmızı olmuştum. Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain'in proposlarini okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım. Alain, bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur diyordu. İlave ediyordu. Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri, göz nuru, el emeği vardır diyordu. _______________________________________ Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır. Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekâmül edememiş, hayatın manasını anlayamamış, zavallı kimselerdir. Böyleleriyle, zavallı, evini mezat salonuna çevirmiş diye eğlenirler. Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır. "Vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor. Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve su andan itibaren der, Allah şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kurusuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Su üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim. Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok. Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Ya Rabbim, ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak... _______________________________________ Gerekmediği halde elektriği yakmakla, Suyu kapamadan bos yere akıtmakta, Gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, Yemek yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz? Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki, İlkokul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım. Bir mıh bir nal kaybettirir. Bir nal bir atı, bir at bir orduya savası kaybettirir diyordu. Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım, ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Bunda parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır. _______________________________________ -- Ne kadar düşündüren ve insan olarak varolabilmek için; öncelikle yaşadığı gezegenine, gezegenindeki tüm canlılara, canlılar içerisindeki çevresine ve en önemlisi kendisine anlam ifade eden davranış ve düşünce biçimleri ki şiddetle özlemini çektiğimiz ve açlığını duyduğumuz yaşam öğretileri bunlar... Ah keşke dememek ve daha fazla geç kalmamak için üzerimize düşen sorumluluk bilinci ile haraket etmenin zamanı gelmedimi sizce... --
  18. -- Din, Siyaset ve Türkiye'yi Sürükleyenler... Tarih boyunca otoriter ve egemen güçler dinden hep yararlandılar. Avrupa devletlerinin denizaşırı sömürgelerinde Hıristiyan yayılmacılık ve iktisadi yayılmacılık mutlak bir bütünleşme içinde yürütülmüştür. Osmanlı Devleti son yüzyılında, bir laboratuvar çalışması gibi bunu doğrular. 1838 Baltalimanı Anlaşması, kapitülasyonlar, dini (kültürel) ve kurumsal çöküşün yıkıcı unsurları olarak birbirlerini tamamlamışlardır. Soğuk Savaş'ın bitimiyle birlikte ABD ve Avrupa'nın yeni sömürgeciliğinde Hıristiyanlığın yeniden öne çıkarıldığını görüyoruz. ABD ve Avrupa'da dini faktörler yalnız içerde değil, dışarıda da etkilerini genişletmeye başlamıştır. Teknik deyimiyle ''iktisadi yayılmacılıkta, dini faktörler dışsallık sağlıyorlar'' . Aynı şekilde iktisadi yayılmacılık, dini yayılmacılık için ortam hazırlıyor. Türkiye bugün bir ''kobay gibi'' kullanılıyor. AB'nin tek yanlı boyunduruğu içine sokulmakta olan Türkiye'nin; -___ bir taraftan iç pazarı işgal ediliyor; -___ bunun paralelinde eğitim kurumları, bürokrasi, sivil toplum örgütleri ''etki alanı içine'' sokuluyor; -___ bunların beraberinde misyonerlik faaliyetleri etkinlik kazanıyor. Ayrı ayrı gibi görülen bu faktörler arasında ilginç bir tamamlaşma gözleniyor. 1995 sonrasında gümrük birliğinin uygulanışından itibaren kademe kademe ilerleme sağladılar. Türkiye'de uygulanan yöntem ''ılımlı İslam'' modeli üzerine oturtulmuştur. Bu konuda ''İslamcı siyasi çevrelerle'' ortak bir zemin kurulmaya çalışılıyor. Şöyle ki; >>1) Önce ''dinin egemenliğinin önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor'' . Bu engeller kaldırıldıktan sonra ''İslamcı siyasilerle birlikte'' , Hıristiyan yayılmacılığın da önü açılıyor. Aynı irticai kapıyı birlikte kullanıyorlar. >>2) İslamcı siyasiler ve Hıristiyan yayılmacıların düşmanları ortaktır. a-___ Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ilkeleri, ulusal kimlik, laiklik ve halkçılık hedefteki öğelerdir. b-___ Ordunun, ulusal kimliği de ana hedeflerden biridir. Ordunun nötr, tarafsız ve etkisiz konuma getirilmesi isteniyor. Atatürkçülük ve TSK arasındaki bağların işlevsel ve sembolik olarak koparılması isteniyor. c-___ Ulusalcı kurumlar ve düşünce temsilcileri diğer ortak hedefleri oldu. Yalnız 'piyasa'nın denetim altına alınması yetmiyor, üniversitelerin, işçi sendikalarının, ulusalcı meslek odalarının ve iş çevrelerinin de kademe kademe bağlanmaları hedeflenmektedir. Buna, ulusalcı diğer sivil toplum örgütlerini ve medyayı da katmak gerekir. d-___ Siyasal partilerde ulusalcı yerine liberal; ulusal çıkarlar yerine din ve inanca dayalı çıkarlar; sınıfsal ve ulusal birleştiricilik yerine İslami bütünleştiriciliğin ''tutkal görevi'' yapması isteniyor. Formül emperyalizme uygun... Batı, İslamın Türkiye'de bütünleştirici değil dağıtıcı; ulusal değil gayri milli; ulus-devlet değil İslami yapılanma biçiminde ilerlemesini istiyor. İslamcı siyasilerin işlerine gelen bir şey bu. Buna karşılık Batı'da Hıristiyanlık, ulusal kimliğin ve ulusal çıkarların bir öğesi olarak işlev görüyor. ABD ve AB'nin Türkiye'de kullanmak istediği araçları sıralayalım; 1___) Kendi tekelci şirketlerini Türkiye'de piyasada tamamen egemen hale getirerek ulusal cephenin çökertilmesi. 2___) Eğitim kurumlarına, işçi ve işveren sendikalarına ve diğer sivil toplum örgütlerine ''işbirliği adı altında çıkar sağlayarak'' yönlendirmek. 3___) 6 Mart 1995 Gümrük Birliği Anlaşması, 17 Aralık 2004 Anlaşması ve 3 Ekim 2005 belgesi gibi öğelerle Türkiye'yi kurumsal olarak tek yanlı denetimi altına sokarak çözüştürmek, Türkiye'de İslamcı siyasiler ABD ve AB'nin bu politikalarının ''bir aracı olmaya başlamışlardır'' . Yazının başında belirttiğim ''ortak hedeflerine'' , ancak ABD ve AB sayesinde ulaşabileceklerine inanıyorlar. Köşeye sıkışan bir kedi gibi hissediyorlar kendilerini... Yeni sömürgeciliğin çözüştürdüğü Türkiye'de ''İslamın her şeyin önüne ve üstüne çıkabileceğini zannediyorlar'' . Ancak, ABD ve AB'nin de onları bir maşa olarak kullandıklarını görmüyorlar mı? Evet görüyorlar!.. Ne olacak yani S. Arabistan da işbirliği yapıyor, ''İktidarı Batı ile paylaşabiliriz'' diye düşünüyor olmalılar... Ancak emperyalizmle yatağa girdiğiniz zaman o yatağı hiçbir zaman paylaşamazsınız. Kullandıktan sonra sizi de fırlatır atarlar. Biraz tarih okuyun, görürsünüz... Eğer bizim tahmin edemediğimiz başka bir niyetiniz yoksa tabii!.. ---------- Erol MANİSALI / Cumhuriyet 06.01.2006
  19. --------- Bence tahran vurulabilr ve tamamiyle yazınızda belirtiğiniz gibi SaNTo; Amerika, petrol bölgelerinde, gücünü kullanmaktan kaçınmıyor artık. Tek kutuplu dünyanın bize armağanıda bu olsa gerek. Kontrolsüz bir güç yarattı.... Iran, uzun süredir, Rus teknolojisi kanalıyla oluşturuduğu, nükleer altyapısından dolayı suçlanıyordu ki başına radikal bir cumhurbaşkanı seçilmesi ve bunun sert mesajları, Amerika'nın ekmeğine yağ sürmüş oldu. En son gelişme ise 'Tahran nükleer silah peşinde' olduğu... Batılı istihbarat servislerinin, İran'ın nükleer silah üretmeye çalıştığı yönünde bir rapor yazdığı ve bu raporun Avrupalı dışişleri bakanları tarafından bilindiği öne sürüldü. İngiltere'de yayımlanan Guardian gazetesi Avrupa istihbarat servislerinin İran konusunda bir rapor hazırladığını ve gazetenin muhabirlerinin bu raporu gördüğünü yazdı. Ian Cobain ve Ian Traynor 'un ''gizli servisler İran'ın bir nükleer silahı bitirmeye çalıştığını söylüyor'' başlıklı haberine konu olan raporun Avrupa dışişleri bakanlarına da gösterildiği kaydedildi. 1 Temmuz 2005 tarihli ve 55 sayfalık rapora göre, İranlı bilim adamları Avrupa'ya ulaşabilecek balistik bir füze üretebilmek için de malzeme arayışında. İstihbarat raporunun İngiliz, Fransız, Alman ve Belçika gizli servislerinin verdiği bilgilerle oluşturulduğu belirtildi. Haberde, söz konusu raporun Avrupalı dışişleri bakanlarına da gösterildiği ve ''haydut devletlere'' yaptıkları satışlara dikkat etmeleri uyarısı yapıldığı öne sürüldü. Habere göre aynı raporda silahlanma yarışına katılan İran şirketlerinin de bir listesi var. Gazete ayrıca Avrupalı dışişleri bakanlarının da gördüğü ifade edilen raporda, Suriye ve Pakistan'ın da uranyum zenginleştirme ve füze programları oluşturmak amacıyla teknoloji ve kimyasal madde satın almaya çalıştığı uyarısının bulunduğunu aktardı. Ahmedinecad: Geri adım atmayacağız İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad da İran'ın nükleer yakıt teknolojisi araştırmaları konusunda ''geri adım atmayacaklarını'' söyledi. Ahmedinecad, devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, İran'ın, ''sabır ve sağduyuyla bir takvime uygun olarak nükleer yakıt teknolojisi araştırmaları yolunda ilerleyeceğini'' belirtti. İran Atom Enerjisi Kurumu Başkan Yardımcısı Muhammed Saidi 'nin, ''yakın bir gelecekte Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) denetimi altında nükleer yakıt teknolojisi konusundaki araştırmalarına yeniden başlayacaklarını'' söylemesi üzerine ABD İran'ı uyarmıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean McCormack , nükleer yakıt teknolojisi konusundaki araştırmaların, İran'ın nükleer silah geliştireceği yönündeki şüpheleri arttıracağını belirterek ''İran, uranyum zenginleştirmeyle ilgili herhangi bir adım daha atarsa uluslararası toplum İran'ın nükleer isteklerini dizginlemek için ilave tedbirler düşünmek zorunda kalacaktır'' demişti. -
  20. Katılmamak mümkün değil asterix tebrikler...
  21. Sayın seDatsan yine her zamanki gibi güncel konulardaki ufak gözüken toplumsal sorunu mercek ile önümüze koyma hassasiyetini ve yürekliliğini göstermişsin... Gerçekten de günümüz gerçeklerinde öncelikler arasında yer alabilecek bir konu tebrikler... Bende yazına katkı olması açısından aşağıda başlıkta toplanan inanılmaz gerçekleri paylaşmak istiyorum... 2005 TÜRKİYESİ�NDEN NAMUS TARİFLERİ __Bizim anketlerin yüzde 70'inde "namus nedir?" (sorusuna), "kadındır". Bunu diyen kadınlar. (Batman, kadın STK çalışanı) __Bizde namus kavramı şeydi yani, sadece c..... ilişkiye girmek diyildir bizim için. Konuşmak, sinemaya gitmek, radyodan şarkı istemek bile bir ölüm kararıdır. Oldu böyle bir olay da, Urfa'da yaşandı; bir kız radyoya çıkıpta "bütün sevenler, sevilenlere" şarkısını armağan edince kadının ölüm kararı çıktı ve sokağın ortasında infaz edildi. Bir kadın Mardin'de, sinemaya gittiği için öldürüldü. Ha, Batman'da bi tane yaşanan, şimdi aklıma geldi, kız pantolon giyip düğüne gittiği için öldürüldü. (Batman, kadın, 31 yaşında, STK üyesi) __En çok gezen kadın eyi degildir. Evinde oturacah. Yani, fazla, dışarılara açık, gitmek; dışarı gitmek, fazla, yabancı erkeklerlen konuşmak, eyi degil. Seheb [yani sahip, kadının sahibi olan babası, amcaları, erkek kardeşleri] için de şerefiyi koruyacaksan.� (Şanlıurfa, kadın, 70 yaşında, okuma yazması yok, doğma büyüme Şanlıurfalı) __Boyun eğiyorsa kadın olarak namusludur, boyun eğmiyorsa, karşı çıkıyorsa, intihar ediyorsan, sevdiğine varmak için ölümü göze alıyorsan namussuzsun, özgür ruha sahipsen namussuzsun. (Şanlıurfa, kadın grup görüşmesinden, 30 yaşında, ortaokul mezunu). __Bana göre şu anda, bu zamanda bir insanın ilkokul, ilkokulu bitirmesi bence yeterlidir. Çünkü bayanlar dışarda çoğaldıkça, fitneler de çoğalır, fitneler çoğaldıkça zulümler artar. Zulümler de arttıkça insanlar helak oluyor (Batman, erkek, 23 yaşında, lise terk, Diyarbakırlı) __Mesela insanı tahrik edici pantolonlar vardır, giyersin, insanın vücut hatları ortaya çıkar. Bu tür pantolonlara karşıyım, şu şekil olabilir, yani biraz bol kesim. Bütün vücut hatları ortaya çıktıktan sonra ben kaldıramam onu. (Batman, erkek, 24 yaşında lise terk, Gercüşlü) __Onu öldürüp kendimi de öldüreceğime boşarım. Çünkü, onu öldürdüğüm zaman kendimi de öldürüyorum. Çoluk çocuğumu da yok ediyorum. (Batman, erkek, 40 yaşında, lise mezunu, doğma büyüme Batmanlı) __Kızdır, kaçabilir. Belki biz vermeyecektik. Isteseydi belki vermeyecektik. Ee, ama kız kendi gönlüyle gitmiş. Ee, bizim bunu öldürme hakkımız var mı? Kişinin hürriyetine kast etme yetkin var mı senin? Olmaması lazım. (Istanbul, erkek, 64 yaşında, Tuncelili) __Ama kötü koca da sokaklardan daha iyidir. (Batman, kadın, 42 yaşında, okur-yazar, Siirtli) __Bizde bu şeysi davası (namus demek istiyor) olduğu için, ne bilem yani kız büyüdü mü nasıl okula gider erkeklerle beraber?� (Şanlıurfa, erkek, 60 yaşında, ilkokul terk, doğma büyüme Şanlıurfalı)
  22. Aslında böyle güzel ve güncel bir konuyu önümüze getirip bizlerle tartışma ve düşünce paylaşımı olanağı sunan arkadaşımız sayın seDatsan'a teşekkür etmek sanıyorum anlamlı olacaktır... Yıllardır sürdürülen politikalar, sosyal projeler, toplumsal yapı ve ekonomik oluşumlar tam da burada ve bu amaç uğrana kesişen bir toblonun göstergesi gibi... Üzerinde durulması, düşünülmesi, kafa yorulması ve herşeyi ile sorgulanması gereken bir harika bir konu... Kısaca düşüncelerimi zaman azlığımdan dolayı şöyle anlatabilirim sayın seDatsan Her 100 kişiden 10.5'i işsiz diyenlere... ''Olsun, ekonomi son iki yıldır sürekli büyüyor ya siz ona bakın'' dedirtebilmektir... Eğitimli her 3 gençten 1'i işsizmiş diyenlere de.. ''Olsun, kişi başına gelir yüzde 30 arttı ya sen ona bak'' diye böbürlendirebilmektir... Eğitimi, Okulu, Hastane paralı yapabilmek ve bunları yerli ve yabancı işbirlikçilerine teslim edip sadece onların hukuksal, sosyal ve ekenomik güvenliğini sağlamaktır DEVLET KÜÇÜLMESİ, KÜÇÜLMENİN AMACI... DEVLET KÜÇÜLÜRSE İSE VE ASLINDA KÜÇÜLEN İSE; ''Küçülen devlet değil, sosyal adaleti sağlayan; çoğulcu, eşitlikçi ve katılımcı demokrasinin gereklerini yerine getiren; parlamentosuyla, kamusal kurum ve kuruluşlarıyla ülkenin varlığını tekelci sermayenin güdümünden kurtaran; halkın gönencini, mutluluğunu ve özgürce yaşam koşullarını amaçlayan; saygın, adil, insan onurunun koruyucusu ve bireysel inisyatifi özendirici devlet anlayışı küçülmektedir...
  23. OBJEKTİVİST şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Şiir Forumu
    O... - Ülkeni ve insanları canından çok sevdin. - Fikirlerini ve ''içimizdeki sen'' i öldüremediler. - Bize hiç yalan söylemedin. - Ne yazdınsa doğru çıktı. Bunlar bir gazeteci için hiçbir maddi karşılıkla alınamayacak, fiyatı olmayan değerler. Bir ülkenin insanları değer verdikleri gazeteciye bundan daha büyük armağan veremezler... ''İnsan, hayatta sadece yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumludur.'' UĞUR MUMCU...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.