Zıplanacak içerik

SaNTo

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

SaNTo tarafından postalanan herşey

  1. Tam bir dayanaksız "komplo teorisi".. Duyduğum en zırva şey. İsrail gerek demokrasisi, gerek silahlı kuvvetler işbirliği, gerek teröre karşı bize verdiği destekle, her zaman, Türkiye'ye dost ve müttefik bir ülke olmuştur. İki ülke de Ortadoğu'da ortak kader, ortak hareketle, zorunlu kaderbirliği içinde istikrar unsuru olmuşlardır. nazi- şeriatçı işbirliğinin, Bin Ladin gözlüklü Ortadoğu analizi. alkışlarınız bu işbirliğine.. ne güzel. SaNTo...
  2. Yoksulluk bir eğlence aracı değil aksine bir toplumun yarasıdır. Yalnız bunu bir TV eğlence programıyla betimlemek, bir şovmenin suçu gibi algılamak sanırım bir "algı yanılması" dır. Bir TV, programının, bir şovmenin, mevcut yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliğinde ne suçu olabilir ki ? Mehmet Ali Erbil, yanılmıyorsam bu ülkenin yönetiminde hiç bulunmamış birisidir. Bugün dünyanın her yerinde her kanalında, hediye, ikramiye etc. verir TV kanalları. Ayrıca, bizdeki çoğu program zaten yabancı kanallardan araklanmaktadır ki bunun dışında programlarda var hediye dağıtan. Başka bir çizgi daha var benim kabul etmediğim, yoksullukla-dilencilik arasındaki çizgiyi ayrımak lazımdır. Bu bir yarışmadır sonuçta kuralları vardır ve siz soruyu bilmeksizin bulduğunuz hediyeyi alamazsınız. Bir toplumda, yüzlerce insan sahte rakı ve zehirli gıdalardan ölüyorsa, ülkemize gelen hemen her turist, en basit taksicisinden, dönercisine kadar dolandırılıyorsa (dikkat edin dolandıranlar hırsız veya dolandırıcı değil -meslek sahibi insanlar !), aileler küçük çocuklarını kap-kaç çetelerine kiralıyorsa, futboldan, SSK maaşlarına, fakirlere mahsus yeşil karta kadar toplumsal kirlenmenin içindeyse bir toplum işin zemininde "fakirlikten" daha çok başka değerlerin yıprandığı gerçeğini görmemiz lazımdır ki bu çok vahimdir. Mümkündür ki, bir hırsız - hırsızlık- yapar. Bir dilenci dilenir. Bu zaten tarihten beri süren bir durum her toplumda bulunur. Yalnız bir iş sahibi, iyi kötü geliri olan kesim, bu tutumda ise gerçekten toplumsal bir çürüme, daha vahim bir sosyolojik hastalıkla karşı karşıyayız demektir. Tespiti doğru yapmazsanız tedavi fayda etmez. Fakirlik sorun mudur ? Büyük sorundur. Gelir dağılımı adaletli olmalıdır. Yalnız, bu erezyona uğramış ahlaki değerleri düzeltmenin garantisi değildir. Lütfen bu noktaya dikkat ediniz. Ülkemiz ard arda yaşanan ekonomik krizlerle büyük bir "ahlak erezyonuna" uğramıştır. Gerçekten düzgün insanlar dahi sözlerini tutamamış, domino taşları gibi yıkılan ekonomi çarkı onları ve ahlaki değerlerini de bu süreçte zedelemiştir. Ekonomik çöküntü tedavisi daha kolay bir hastalıktır. Zor olan, erezyona uğramış ahlak, dürüstlük, namus kavramlarını yeniden yapılandırabilmektir. Ülkenin gençliği, halkın büyük çoğunluğu az emekle, çok para kazanmak sevdasındadır. "Bir yolunu bulma" derdinde olan milleti de " bir yolunu bulanlar" yönetir. SaNTo...
  3. SaNTo şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Kadın Erkek İlişkileri
    Çok küçük yaşta 17 yaşında nişanlandım.Çok büyük bir aşkla. Sonra olmadı evlenemedik ayrıldık. Aileler tabi o dönem yaşımızdan ötürü şiddetle karşı çıktılar. O yaşlarda aileye bağımlısın. Üni. okurken başka bir kızla tekrar nişanlandım..Sonra gene çok genç askerlikten önce evlendik Hayata hızlı bir giriş yaptık. Büyük sorunlar da hızla bize girişti. Şimdi mutluyum ama.. Şu an yaşıtlarımın çoğu bekarken benim minik bi oğlum var Fazla birlikte olup ilişkinizi dejenere etmezseniz, zevkli birlikteliğe dönüşüyor ilişkinizde. İşim gereği zaten çok seyahat etmek zorunda kalıyorum. Sonuçta gerçekten kız ve erkekler farklı yaratıklar. Karşılıklı saygıyı yitirmemek ilişkinin ömrünü uzattığı gibi, sevgiyide diri tutuyor. Bence ne evlilikten ne de birlikteliklerden korkmayın. Mutsuzda olabilirsiniz ama olsun. Hayatı paylaşmak güzel ve erkek için sorumluluk yüklenmek çok önemlidir. İş hayatında da bu daha erken başarı getiriyor. Ben çok sorun ve üzüntü yaşadım ama çok mutlu anlarda. Belki beyin, geçen süreçte sırf mutlu anları hatırlatan bir ilizyonda yapıyor olabilir. Hayat çok açıdan "riskler" taşıyor ki bence riskleri alın. Yoksa çok monoton olur herşey. SaNTo...
  4. yıldızısın ! neşesisin !
  5. Mehmet Ali Erbil konusunda entellektüel kesim ortak bir nefret taşıyor. Bir dönem Rahmetli, Kemal Sunal'da aynı şekildeydi. Bütün kanallar telifsiz yüzlerce kere, filmlerini yayınlardı. Aynı film gene de her seferinde yüksek reiting alırdı. Bu sosyolojik bir olaydır. Halkın aptallığı, cahilliğiyle alakası yok. Halk neden Kemal Sunal filmlerine düşkündü ve halende düşkündür ? Çünkü bu filmlerde şans faktörü vardır. Şabandır ama bir şeyler olur onun farketmediği ve başarıyı yakalar. Halk, onun durumdadır "o şeyler" gerçekten olsun ister ki filmi bile cezbeder herkesi. Zaten büyük sanatçıdır. Her insan geçinmek, para kazanmak zorundadır. Sanatçı, tek işi sanat olan insanlar, bundan para kazanabildiği sürece aynen devam eder yoluna. Kendini tekrarlasa bile. Hangimiz her gün aynı işi aynı güzellikte yapıyoruz ? Hangimiz tüm derslerden en iyi puanları alabiliyoruz da, bir şovmenden her gün yaratıcılık bekleyelim. O artık reitinglerin ona kazandırdıklarına bakıyor bu gerçektir. Yalnız, unutulmazlar arasına girmiştir. Onun dediklerini diyebilecek ikinci biri mevcut değildir. Yaptığı şakaları yapacak. Bu apayrı bir frekans. Bizim milete biri onun dediğini dese vurulur. Tılsım "onda" zaten. Sanat gücü ; o enerji ve sıcaklıkta yatıyor. Günlük seviyesi tartışılır bende çoğu zaman izlemeye tahammül edemiyorum. O halkın günlük çilesini, ödemelerini,sorunlarını, belki belden aşşa, belki o, belki bu şekilde unutturup, insanların yüzlerine gülümseme veriyor. Güldürüyor dostlar ! Çocuklar ve yeni nesil, siz ona hangi kanalı izlemesi gerektiğini öğretmeden, sizin bilmediğiniz detayları bilecekler hem sexte, hem argoda, emin olunuz buna. Hiç kendinizi kandırmayın. Cinselliğin tabu olduğu bir ülkede bu açılım, dün Zeki-Metinlerle, bugün Mehmet Alilerle, Cem Yılmaz'larla yarında başka sanatcılarca bu konu deşilecektir. Deşilmelidir de, sanat hiç bir tabu ve ayıp kavramı tanımaz. Bence, daha açıkça da oynanmalıdır ki halk cinsellikte ki ayıpları, yasakları, korkuları aşıp, bunun doğal bir gereksinim olduğunu kavrasın. Dario Fo'yu okusanız afaroz edersiniz demek ki. Zamanında okuyoruz divancılar, halk edebiyatını küçümsermiş. Basitliğinden ötürü. Bugün halk edebiyatı, manileri, türküleri, halkın sesi olarak gürül gürül akmış günümüze gelmiştir. Divan edebiyatı sanırım lise 2 ders kitaplarında failatünnnn'ler olarak öğretiliyor. SaNTo...
  6. Iran umarım vurulmaz. Kapımızda yeni bir savaş, tüm ekonomimizi etkiler, turizm gelirimiz büyük kayıp yaşar, sınır ticareti hudutlar kapanacağından bölgenin gelirlerinin daha da düşmesine neden olur. Zaten sorun olan işsizlik daha da artar. Objektivistin yargılarına katılıyorum. ABD istediği an Iran'ı vurur. Amerikan 6. Filosu, yalnız haliyle Akdeniz'e geldiğinde bütün Akdeniz ülkelerinin toplamından daha güçlü bir hava gücüdür. Yani aynı anda savaşarak, bütün Akdeniz ülkelerinin, havakuvvetlerini yokedecek güçtedir. Amerikanın askeri gücünü bilmeyen arkadaşların çokluğu beni şaşırttı. Vietnam ve Afganistan savaşları ABD'nin veya SSCB'nin yenilgileri bozgunları değil, aslında o ülkelerin adını kaldırın aralarındaki bir savaş olduğunu görürsünüz. Bu ayrı bi noktadır. Iran, önce nükleer anlaşmalara uyacağını söylemiştir. Nükleer tesislerini sadece, enerji üretimi için kurduğunu ki bu bir devletin en doğal hakkıdır. Yalnız daha sonra, uranyum ve plutonyum zenginleştirmesine gitmiştir ki bu nükleer silah üretim aşamasıdır. İpler bu noktada kopmuştur. Tesislerin kurucusu olan Rusya bile bu rahatsızlığını dile getirmekle birlikte, sıcak savaş yerine sorunun diplomasi yolu ile çözümünden yana olduğunu söylemiştir. Belki de, gerçekten en iyi yol budur. Ben diyorum inşallah savaş olmaz ve ABD azgın gücü Iran'ı vurmaz. Vurursa nolur Iran direnir mi sanıyorsunuz ? Allahaşkına, Amerika'nın 2.Dünya Savaşı Berlin Bombardımanını okuyun. ABD şu ana kadar gerçek gücünü gösteren bir bombardıman hiç bir yere yapmadı ne Afganistan'a ne de Irak'a. 1945'deki gücüyle yapmış olduğu Dresden Bombardımanını, bugün Bağdat'a veya Afganistan'a yapmış olsa "halı tipi" diyorlar ki, Bağdat ve Afganistan, bugün hatıralarda kalan isimler olurdu. Dresden bombardımanda, Şehrin ısısının 180 C olduğu, tüm metal ev aletlerinin eridiği, 50.000 binanin yandığı, üçyüz bin insanın öldüğü (sığınaklara kaçamayanların hemen hemen tümü) bombardıman sonunda da şehir günlerce yanmıştır. (History Chanel 2.Dünya savaşı) Bu ABD'nin 1945'de Alman panzerlerini çökerttiği gücüdür. Birde şu var tabi, vakana'nın ifade etmiş olduğu devlet geleneği İran'da olmakla birlikte, ne yazıkki demokratik bir yapılanması yoktur İran'ın. Meclisi semboliktir. Daha dün parlamenterler, Ayetullahlara isyan etmiştir. Pasifize edilmiş bir meclisi olan, halkı diktatör Ayetullahlarca,dini rejim altında inletilerek idare edilen bir konumdadır. Bir dikta rejimi olan komşu ülkemizde, nükleer bomba üretilmesi ki -rejimlerimiz karşılıklı birbirlerine tehdid oluşturur- ne derece bizim açımızdan güvenlidir ? Umarım savaş olmaz ama umarım Iran nükleer savaş gücü elde edemez. SaNTo...
  7. krize girdimm !!!
  8. Düşmanlık düşmanlığı doğurur, kan kanı besler.. İnsanlık tarihinde bunun tersi görülmemiştir. Özellikle, Ortadoğuda.. Kaç ocak söndü acaba.. İsrail-Filistin sorunu, Iran-Irak savaşı, Irak-Kuveyt savaşı, Irak-ABD savaşı, Tükiye-Suriye sorunu, Suriye-Israil sorunu, Lübnan Beyrut iç savaşı, sorunlar, savaşlar, yıkımlar.. Yıllar yılı.. Kim ne kazandı ? Gelen faturanın artısı kimin hanesine yazıldı ki kandan medet umalım. Insanların en doğal hakkı olan suyunu keselim, yemeğini keselim. Bölge her türlü provakosyona çok açıktır. Bölünmeler yerine, birlikteliklere açılan kültür altyapısı oluşturmak önemlidir. Nedir bu ? Bu ticari ilişkileri tüm bölge ülkeleriyle geliştirmektir. Bu karşılıklı kültürel ve sanatsal diyalogdur. Dost olmaktır. Yardımlaşmaktır. Bugün milliyetçilik tanımı değişmiştir. Bugün, millet ve halk kavramı " kader birliği etmiş insanlar"dan oluşur. Dil, ırk,din farkı gözetmeksizin. Ortak ülküler ve hedefleri olan, aynı üzüntü ve kederi paylaşan insanlardır millet. Etle, tırnak ayrılır mı ? Ayrılır ayırırsanızda çok canınız yanar. SaNTo...
  9. SaNTo şurada cevap verdi: MINEU başlık Güncel Konular
    Sevgili Arman, Bu dünya fani ki kimler gelip geçmemiş, kimleri yutmamış.. Gün gelecek annelerimiz, gün gelcek bizler göçüp gideceğiz doğanın yazgısı bu. Değiştirmek elimizde değil. Önemli olan "o anlar" onlarla geçirdiğimiz anların tadını ve kıymetini bilmek. Onların ellerini öpebilmek. Sana, direnç ve güç dilerim. SaNTo... MINEU saol zaten mümkün olduğunca görüşüyoruz ki zaten onların gözünde hep çocuk kalıyoruz. Halen hava soğuk kalın giyin, bugün ne yedinler bitmedi
  10. SaNTo şurada cevap verdi: MINEU başlık Güncel Konular
    Sevgili MINEU sende zor bir konu seçmişsin. Klişeleşmiş laflar mı kullanalım şimdi annelerimiz için. Karşılıksız tek sevgi, bir annenin evladına olan sevgisidir. Bize, yaşamda tek karşılıksız sevgi beslemiş annelerimize, ne yazabiliriz ki ? Nazım'ın dediği gibi "sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ? - ama işin kolayına kaçmadan ! ". Hayatımın en mutlu anlarını, ben annemle başbaşa yaptığımız, sabah kahvaltılarımızda yaşadım. Onunla kahvaltı sonlarında, kahvelerimizle birer sigara tüttürmemizde.. Ona, kız arkadaşlarımı anlatmamda. Ona, okul hayatımı anlatmamda. Ona, iş hayatımı anlatmamda. En kötü anlarımda bile o sıcaklık beni hep motive etti ve zor durumlar bile yolunda görünürdü bana. Şimdi ayrı evde yaşıyorum, annemle her gün görüşüyorum ama o ilk "sabah kahvaltılarımız" çok özeldi. Tanrının, dünyadaki ilahi gücünün yansımasını görmek isteyenler, annelerine biraz daha sokulsunlar. SaNTo...
  11. Tanrı dediği için biz yapmayız ! Biz yaptığımız için Tanrı bilir. Zamanın bir boyut olduğu fizik teoremlerince ispatlanabilmektedir. Yalnız henüz bunu hayata geçirebilecek teknoloji mevcut değildir. Birde, evrendeki denge içinde iyilik ve kötülük kavramı izafidir. Bir çita, bir karacayı avladığında, iyi ve kötü yoktur. Olması gereken olmuştur. Doğada yavrularını yiyen canlılarda mevcuttur. Dünya üzerinde ki çok sayıda canlı türünün yok olmasına neden olmuş, insan ırkı, paylaşımsız bütün canlı türlerinin varlığını tehdit etmeye devam etmektedir. İnsan türü, tüm diğer canlı türlerine düşmanlık ettiği gibi, kendi türü içinde, birbirine en büyük zararı veren türdürde aynı zamanda. Bir anda kapışıp, dünya savaşlarında görüldüğü gibi milyonlarca kendi türünü öldürür. Bir atom en basit deyimle ; Nötron, Proton ve Elektrondan oluşur. Yani + , - ve nötrden oluşur. Yaşam ve doğanın her safhasında bu denge bence mevcuttur. SaNTo...
  12. Bizde "ordu" ve "askerlik" halen tabu olan kavramlar.. Bu da normaldir, çok sayıda şehit ve şehit ailemiz vardır. Umarım gelecek nesiller, dediğin gibi, daha hür ve her konuda seçim hakkı bulacakları ortamlar bulurlar. Umarım sende, kendin için iyi ve sağlıklı bir çözüm bulabilirsin. Orada konsolosluktan erteletmeyi dene. Selamlar, SaNTo...
  13. Insanın özgür iradesi var mıdır ? Yoksa irade sırf Tanrısal mıdır ? Hristiyanlık açısından olaya bakarsak, Incil'de, Isa Mesihin daha önce Tanrı tarafından çizilmiş bir kaderi yaşamış olduğunu görürüz. Yani olması gereken olmuştur. Mesih, çarmıha gerilmeden önce, St.Petrus'a, Bu gece horoz ötmeden sen beni 3 defa inkar edeceksin demiştir. Öyle de olmuştur. Yani, "yazılmış olanı -kaderini -" yapmıştır. Bunun yanında, iyi olmak, inançlı olmak, kötülük yapmamak ve bunun sonucunda, Tanrısal yargı ile karşılaşılacağı söylenmiştir ki bu ifade, şahsi iradeyi gösterir. Zaman bir boyuttur, evrenin her yerinde farklı akmaktadır. Mesela ışık hızıyla, uzay seyahati yapan bir dede, dünyaya döndüğünde torunundan daha genç olabilir. Yani, eğer Tanrısal bir kavram varsa "zaman" boyutunu içinde barındırması lazım ki, hem başlangıç, hem son zaten içinde mevcut olsun. Yok ferdi irademizle, akan zamanda eylemler yapıp, yargılamak için, sonucunu bekleyen bir Tanrısal kavram mevcuttuysa, yani zamanın içinde akan bir süreçteyse bu, zamanın etkilerinin Tanrıda da -yaşlanma, değişme gibi - görülmesi gerekir ki bu zaten, eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu kavramın, zamandan ayrı, onu içeren bir yapıda olması gerekmektedir. Zamanın başı ve sonunu barındıran Tanrı, zaten yarattığı an, yaradılanın fiillerini de, "kader" denilen sonuda biliyor. Yani eylemi yapan, özgür irademizle gene bizizdir ama zaman kavramının sonuda O'nda mevcut olduğundan, bizim yaşadığımız anın ötesinide biliyor denilebilir. Şimdi eğer biliyorsa neden yargılanacağız, adalet ilkesi nerede sorusu akla geliyor. Bence, Tanrı sevgi ve şefkat doludur. Bir baba nasıl ki çocuklarını ateşe atmazsa, ilahi güçte sonuçta böyle bir yargıya bizi uğratmayacak kadar sevecendir, sevgi doludur. Evlat ne yaparsa yapsın Baba affeder. Net yargı belki de şudur ; Nasıl yargılarsan, öyle yargılanacaksın. Zaten, evrensel denge ve matematikte bunun üzerine kurulu değil mi ? Tanrı kavramı olsun olmasın, ne ekersek onu biçmez miyiz ? SaNTo...
  14. Sosyal Devleti Savunmak ve Özelleştirme Karşıtlığı Farkı ; Şimdi bir kavram kargaşası yaşıyoruz. Sosyal devlet anlayışı ile özelleştirme arasındaki ayrımın belki farkında değilizdir. Türkiye Cumhuriyeti, daha kuruluş aşamasında, yerli sermayesi oluşmadığından, Şeker fabrikasından, madenlerin işletilmesine, tersanelerinden bütün kurumlarına devlet tarafından kurulmuş ve işletilmişlerdir.Genelde o dönemde, Rus mühendislerin, Rus teknolojisiyle kurmuş olduğu kurumlardır. Zaman içinde revize edilememiş, hantallaşmış, politik kadrolaşmalar sonucu, istihdam kaynağı görülmüş ve ekonomiye yük haline gelmişlerdir. O veya bu partinin adamlarının istiflendiği, gelir ve gider makasının açıldığı, her yıl milyarlarca dolar devlet desteği ile yaşayabilir hale gelmiş, “üretim kurumları” dır. Adı üstünde, üretim yani “kar etmesi” gerekirken, aşırı istihdam ve teknolojik geriliğinden dolayı büyük zararlar getiren kurumlara dönüşmüşlerdir. Zaman içinde rakip üretim yapan, özel kurum ve fabrikaların oluşması bunların artık işlevsiz hale gelmesine neden olmuştur. Yıllarca halkın vergileri, alt yapı kurmak yerine, bunların finansına gitmiştir. Bugün devlet kurumları, büyük bir bürokratik kabus yaşatır halkına. Bakınız PTT sinden, Tapu dairesine, Maliyesinden, Hastanesine düşen yandı gözüyle bakılmaktadır. İnsanlar özel sektörde, güler yüzlü ve hızlı hizmet alırlar. PTT yerine neden özel kargoları kullanıyoruz ? Çünkü orada kuyruğa girip uğraşmaktansa, bir telefonla hizmet ayağınıza geliyor hem de garantili ulaşımla. PTT normal mektubunuzu kaybetse de sorumluluk almaz. PTT yi sadece örnek bir devlet kurumu olarak aldım. Yoksa ne maliyede, ne tapuda, ne gümrükte, ne mahkemede işler farklı değildir. Düştünüz mü yandınız. Devlet, sosyal devlet, “hep zarar eden” üretim yükünü finanse edeceğine, bunu elbette ki özel sektöre devretmelidir. Devlet buralara ayırdığı kaynağı, Okul yapımı ve teknolojik imkanlarına, sağlık sistemine ve hukuk sistemine ayırmalıdır. Bugünkü, “sosyal devlet” anlayışı temelde, vatandaşını eğiten, sağlık hizmetlerini kaliteli ve ucuz sunan ve halkına altyapı hizmetini doğru veren devlettir. Özel sektöre düşman olmak, ekonominin yükünü çeken, ülkemize dışardan para kaynağı sağlayan sistemi anlayamamak demektir. Ülkemiz gelirinin büyük çoğunluğunu ihracat ve turizm girdileri ile sağlamaktadır. Buna paralel olarak özel sektör çalışanları daha “rafine” seçilmekte, partizanlık yerine, “liyakat” dikkate alınmaktadır. Çünkü, özel sektör sistemi, düzgün kaliteli servis vermek ile rekabet gücü yaratır. Oysa ki devlet çalışanı, seni ayakta sıraya da sokar, iter-kakarda, mecbursun “biat edersin” o şahıs, o nitelikleriyle senin karşındaki devlettir o an ! Bunu sende bilirsin o da. Ben özel sektör yanlısıyım. Çünkü gelişimin penceresi ve ışığı, Arge (Araştırma ve geliştirme) , ISO belgeleri özel sektör kurumlarında mevcuttur. Bir de, çok az sayıda belediyemizde. (Onlarda seçimle geldiklerinden) Seçilik olmazsa olmazıdır hayatın. Devlet kurumu, kutsal gücünden kaynaklı, nemrut yüzünü aşmadıkça ne benim, ne halkın gözünde “Allah devlet kapısına düşürmesin” sözünü aşamayacaktır. Rahmetli Aziz Nesin’in dediği gibi devlet, Amerika’dan önce “cip”, sonra “cop” almıştır. Amerika’dan teknolojiyi alan özel sektör olmuştur ülkemizde, Amerika'ya mal satanda.. Kollayan, koruyan “devlet hikayesi” fantastik, edebiyattır. SaNTo...
  15. SaNTo şurada cevap verdi: gencaslan başlık Politika Bilimi
    Ben bir kaç bölümünü izledim. Dizi kendi içinde güzel belki ama toplumu bu derece saracak kadar etkili olması düşündürücü. Çakır öldü diye cenaze namazı kılanlardan tutunda, bütün yeni gençliğin özendiği imajlar oluşturması bunun altında yatan sosyolojik gerçekler ürkütücüdür. Hukukun zayıf kaldığı, gaspçının, hırsızın, can ve mal hürriyetine kasdedenlerin, - zarar verdiği kişi ölmediği sürece ! - dövmüş, hastanelik etmiş, bıçaklamış olsa bile, tutuksuz yargılandığı, hafif cezalar aldığı bir ülkede, bu tip karanlık ve adil güçler anında "imaj ve özenti" yaratıyor. Bunun altında, haksıza ceza vermeyi beceremeyen, topal hukuk sistemi yerine, haksızdan intikam alan bir "illegal" sistem sunuyor. Yasalar bizde, hapishane doluluk oranları, tutuklu giderleri hasaplanarak çıkartılıyor. Bunun için mümkün olduğunca, devlet hapishanelerde az adam istihdam edecek yasal düzenlemeleri getirmeye çalışıyor. Tabi bundan da, suçlular yarar görüyor. Ülke bir "suçlular cennetine" dönüşüyor. 12 adam öldürmüş ve salınmış insanların yeni cinayet işleyince tekrar içeri girdiğini yazıyor gazeteler. Yani siz 12 kişi öldürüp, salınma şansını elde ediyorsunuz hukuk sistemimize göre. Ne yapmalı peki. Yargıda reform elbet. Güçlü devlet demek aslında, halkına adil hukuk sunabilen devlet demektir. Halkını, illegal kişilerin zararlarından koruyabilen devlet demektir. Güçlü devlet demek trafiğini ve şehirlerinin düzenini kontrol edebilen devlet demektir. Güçlü devlet demek trafiği tıkayandan, hayvanlara eziyet edene, yerleri kirletenden, konvoy halinde gürültü yapana kadar, herkese, toplumu rahatsız edenlere müdahale gücü bulunan devlet demektir. Yoksa güçlü devlet demek, yürüyüş yapan öğretmenlerini, öğrencilerini, polise tekmeleten, kör yazarlarını bölücülükten içeri atan, şarkıcılarını yurt dışına kaçırtan despot devlet demek değildir. Karısını 60-70 yerinden,sokakta bıçakla delik deşik edenlere bir tekme atamayan polis değildir güçlü devlet simgesi. Bütün bunlar, aflar, halkın her gün ve her an karşılaştığı binlerce örnek, sayısız adaletsizlik kamu vicdanını bugüne kadar oldukça zedelemiştir. Bütün bu kamu vicdanında oluşan büyük yaraların, yeni yargı düzenine rağmen tedavisi güç ve zaman istemektedir. Ülkemiz, mevcut koşullarında, acil olarak hapishane sistemini, ağır suçlular için "çalışma kamplarına" dönüştürmeli, lüks koğuşlarında yangelip yatan mafya babalarının, bakalım hakkaride kar küreyip demiryolu yaparken veya Antalya'nın kavurucu sıcağında taş kırıp yol açarken resimleri çıkınca ne kadar havası kalacak. Çalışma kampları ülkemizde çok acil olarak tesis edilmeli, topluma ve kamu düzenine zarar verenler, halka zarar verenler, bunun karşılığını yatarak değil çalışarak ödemelidir. SaNTo...
  16. Mehmet Ali Erbil'de, Atilla Dorsay'da ülkenin değerleridir. Mehmet Ali Erbil'i genelde tarzı gereği ben, pop-corn yapıp satanlara benzetirim. Güzel, zevkli ve renkli bir dünya sunar bize. Çabuk tüketirsiniz, adeta ertesi gün ne yediğiniz hatırlamadığınız pop-cornlar gibidir sundukları. Yalnız zap yaparken ona raslarsanız, "bu sefer n'apıyo acaba" deyip, bakmadan geçemediğimizlerdendir.. Magazindir, balon köğüdür ama ışıldayan bir yanı vardır. Halkı kucaklamayı iyi başarır, her şeyi der ama hiç bir şey demiyormuş gibi. Fırlamadır. Yaşlı olmasına rağmen, hep evin en küçük "şımarık oğludur". Her evin.. her ailenin.. O sıcaklık, o tılsım onda vardır. Atilla Dorsay; Türkiye'de sinema bir kurumsa, o en önemli taşıdır. Eserleriyle, sinemaya vermiş olduğu bir ömür ve katmış olduğu değerle tariha malolmuş bir sinema adamımızdır. Ağırdır. Yargıları tüm sinema camiasını yönlendirir. Bizleride. Sinemada bir "kamera arkası" olduğunu bize açmış olan odur. Benim sinemayı sevmemde, onun etkisi büyük olmuştur. Belki de bir sürü insanın..Bugün sinema silkinmiştir. Güzel salonlarda, güzel filmler izleyebiliyorsak, elbette bunda bir Atilla Dorsay'ın, payı büyüktür. İkiside ayrı ayrı unutulmazdır. Onların kapışması, bizlere taraf olmayı gerektirmez. Sanatçılar, ayrı yapılarda aslında hassas ve kırılgan insanlardır. Eminim bakış açılarına göre ikisinde de haklılık payı bulunmaktadır. Umarım daha hoş bir şekilde çözülür aralarındaki bu "magazinsel" söz düellosu ! Selamlar, SaNTo...
  17. Kaçan değiyorsa kovalanmalı.. Aşk ve sevgide, emek ve özveri gerektirir. Aşk kalbi yakar ama gözüde kör eder. Deyecekse kovalanmalı. Objektif bakmak zordur aşık olunca ama olabildiğince doğru yargıya varmaya çalışmak lazım. Aşk, emek ve çaba ile AŞKTIR. Arabeske kaçmadan su gibi duruysa aşk AŞKTIR. Eğer aşkınız çokda umutsuzsa, hiç bir nokta yoksa size ışık vermiş, bu karanlıkta da cırmalamayın. Kalbimiz bizle olduğu sürece, insan insanı sever. Biraz kaderciyim ben bu konularda ama hayat uzun bir süreç. Elbet diğer yarınız bir gün çıkar karşınıza.. En son aşkınız hep daha aşkınızdır. SaNTo...
  18. SaNTo şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Politika Bilimi
    Zıplayan Dana, bence çok önemli bir noktaya değinmişsin. Eline sağlık. Ülkenin en kutsal kurumu Parlamentosudur. Biz, bizi yönetecekleri kendimiz seçiyoruz. Hatalı davranan bütün politikacılar, sandıkta cezalandırılmıştır. Nerdeler şimdi ? Hepsi sandıktan buhar olup gitmiştir. Koşullar kafadadır dostlar. Sizin kafanızdaki koşul öyledir. Gerçek heryerde aynıdır matematik gibi değişmez. Sen bunu kabul ediyorsan, zaten seçtiğinin önemi kalmaz. Baştan, ben zaten "adam gibi seçim yapamam" diyorsun. O zaman bu hakkını rahatça elinden alırlar. Ben etmiyorum. Ben hayatımda her seçimi kendim yaparım. Benim en kutsal gördüğüm kurum, Atatürk'ün, ölümüne, gençlerin korumasına verdiği, Cumhuriyetimizin teminatı parlamentomuzdur. Halkın iradesinden üstün güç düşünen beyinler ancak hastalıklıdır. SaNTo...
  19. SaNTo şurada cevap verdi: SaNTo başlık Türkiye ve Avrupa
    Fikir kıtlığında bakış zavallılığı, AB karşıtı dostlar aslında neye karşıdır, neye yandaşlar ben bu forumda yazılarını takip etmiş olduğum kadarıyla anlayamadım. Bir yanda bakıyorsunuz, halkların birliği yanlısılar, ekonomik kalkınma yanlısılar veya yazılarında bunları kullanıp, Arnavutluk’un Enver Hocalı yıllarının devletçi ekonomisi tipi ekonomi benimserler. Avrupa’nın göbeğindeki, Arnavutluk onun dönemindeki kadar hiçbir dönemde, böyle büyük açlık ve sefillik çekmedi.Arnavutluk tarihinde bakınız, kitapları yazar ki veya gidenler direk o dönemi, bugün yaşayanlardan görürler ki çekilmiş perişanlığın ve işkencenin haddi hesabı yoktur. Milliyetçiliğin bağnazlığında öyle tıkışırsın ki, Arnavutluk misali sosyalizmin sosyalizm olduğu dönemde korkudan Varşova Paktına giremezsin. Korkak, statükocu idarecilerden hiç bir şey olmaz sadece kendi halkları çile çeker. Onlar gene saraylarında, viskilerini içip havana purolarını tüttürürler.. Bir yanda Osmanlıyı mesel ederlerde, Osmanlıcıyı küçümserler. Yarı aydın tavrı ile türbanlıyı küçümserler, dalga geçerlerde, yeri gelince, Osmanlıcılıktan yana tavır koyarlar. Amerika ve Israil baş düşmandır da bir Kurtuluş Savaşını buna bağlayamazlar. AB’ye üyelik şartı bakarsınız bir “ermeni soykırımının tanınmasına” bağlanmış, bir Amerika ile birlik etmeye.. Irak’taki, kelle kesen, dinci terör alkışlanırda Amerika’ya karşıdır diye, Başbakanda sevilmez bu arada dincidir diye ! Bir, Mehmet Ali Ağca’nın salınmasına kızarlarda onunla aynı milliyetçi unsurlara alkış tutarlar.. Bu dostlar, Milliyetçi midir, Internasyonalci mi (yani halkların birliği yanlısı) ben yazılarından anlayabilmiş değilim. Pıt pıt, Paris’te yaşayan ve polis dövdüğü için, dışardan gelmiş yabancıların, yerleşik halkın binlerce arabasını yakıp, şehri terörize etmesini, Fransız ırkçılığı görürlerde, daha dün, Trabzon’daki toplu linç girişiminden bahsetmezler. Rusların bir çorbası var her sebzeyi kattıkları “borç” çorbası diyorlar aynı o hesap. Fikirler karışınca, vatan, millet, Sakarya dersinde tavukla aynı evi paylaştığından kuş gribinden ölen yurttaşlarını açıklayamazsın. Osmanlı dönemi ile öğünürsün, çok milletli bir birlik kurduk dersinde AB’ye küfür edersin. Şimdi kafanızdaki bütün dogmalardan sıyrılıp, dünyanın geleceğinin hangi noktada olacağıdır hesap. Bu kadar basit. 1- Münferit ulus devletler, küçük küçük, milliyetçi, birbirleriyle davalı, kızgın düşman uluslar. Eski Yunan site devletleri gibi. Ayrı milli duygularda, ayrı tanrılarda, ayrı mabetlerde yaşayan. Sürekli kavga ve çekişme içinde.. 2- Evrensel hukuk yörüngesinde birleşmiş, büyük ekonomiler oluşturan, AB gibi, ABD eyaletleri gibi veya daha küçükte Isviçre kantonları gibi.. Daha da ilersi yayılmış, birkaç Müslüman ülkenin girmiş olduğu bir AB, Meksika ile Canada ile yarın birgün daha geniş bir birlik oluşturacak ABD gibi..Refahın dünya geneline yayılma şartı bu birliklerden geçmektedir artık. Hiçbir birlik olmazsa olmaz değildir elbet. Bu seçimdir. Bugün Arap ülkeleri Arap Antantı ile birlik ve dayanışma içindedirler. Petrol fiyatlarını belirleyen borsa kuruluşları vardır. Şimdiki Rusya yörüngesinde, eski cumhuriyetler, AB’ye alternatif bir birlik kurmak üzereler. Girersek mucize olmayacak elbet. Belki bu süreç zorlu geçecek. Sıkıntılıdır. Yalnız girmezsek, reddedildiğimizin ertesi gününü size söyleyeyim mi ; Şeytanın gör dediği nokta birazda buradadır işte. Borsa ertesi gün dibe vurur. Ekonomi çöker. Bir çok uluslararası firma ve büyük miktarda yabancı ve yerli sermaye Avrupa’ya kaçar. Bu büyük nüfus, sıkışık kentler, büyük altyapı sorunları içinde, kredilerini ödeyemeyen, her taraf haciz ve iflaslarla dolu bir ekonomi karşımıza gelir. Türkiye’nin gelecekten umudu kalmaz. Bugüne kadar her taraftan sürekli kaşınmış, milliyetçi unsurlar, ekonomik enkazla gırtlak gırtlağa gelir. İşsizlik patlar, bu kaos ortamında demokratik parlamenter sistemimizi korumak zorlaşır ki Atatürk'ün bize en kutsal emaneti, halkın parlamentosudur. Gelecekte AB’nin ayrı askeri birliği olacağından, ABD’li bir NATO kalmayacak. Yani ülkemiz NATO şemsiyesinden de çıkacak. Askeri masrafları karşılamak bizlere düşecek dostlar ki bu da yaklaşık bütçenin yarısıdır. Bunları ben yazıyorum; gün gelir bu forum kalırsa tarihe belge olmasını istiyorum. Çünkü şu anki teknoloji bize bu imkanı sunuyor. Kitap yazsam bastıracak param yok zaten kimse de okumaz. En azından bir yurttaş, böyle düşünmüş desinler.. Selamlar, SaNTo…
  20. SaNTo şurada cevap verdi: SaNTo başlık Türkiye ve Avrupa
    Cevap hakkınız her zaman saklı ve değerlidir.
  21. Sevgili marti_name, Haklısın belki bir süreç daha geçecek ama genede ne büyük bir tehlike! Belki tutunamayacak ama yakıp yıkacak.. Sonra sırada Suriye'mi olacak ? Sonuçta şiddet şiddeti doğuracak. Sadece daha güçlü kin ve nefret tohumları serpecek, düşen her bomba. İletişimin bu kadar yoğun olduğu bir dünyada, bu kadar savaş ve düşmanlığı benim aklım almıyor. Yeni dünya düzeninin, "tek dişi kalmış" medeniyet canavarı. Zavallı medeniyet ! Üstelik, iki büyük Dünya Savaşı dehşeti yaşamış -aynı yüzyılda- dünya. Daha dün yani.. İnsanlık ne zaman ders alacak ? Hala hazin çağda yaşamaya devam ediyoruz..Einstein'in deyimiyle.. Önyargıları kırmak ne zaman atomu parçalamaktan kolay olacak ?? Selamlar, SaNTo...
  22. SaNTo şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Dünkü Hürriyet Gazetesinde, ana sayfada bir haber vardı ki aslında dehşet vericidir. Rusya Devlet Başkanı Putin, Başbakanımız Tayyip Erdoğan'a, ABD'nin, İran'a yapacağı olası bir saldırı için üslerin kullandırılmamasını istemiş. Erdoğan'da kabul etmiş. İşin dehşet verici yanı, böyle bir tehlikenin gerçekten olması. Hemde ciddi olarak. Putin, böyle bir tehlike uzak olsa, sanırım bu tip bir konuya girmezdi. Yani iş çok ciddi. Kapımızda gene savaş rüzgarları esiyor. Amerika, petrol bölgelerinde, gücünü kullanmaktan kaçınmıyor artık. Tek kutuplu dünyanın bize armağanıda bu olsa gerek. Kontrolsüz bir güç yarattı. Iran, uzun süredir, Rus teknolojisi kanalıyla oluşturuduğu, nükleer altyapısından dolayı suçlanıyordu ki başına radikal bir cumhurbaşkanı seçilmesi ve bunun sert mesajları, Amerika'nın ekmeğine yağ sürmüş oldu. Amerika, uzun yıllardır birşeylere karşı, gerek Orta Asya'da, gerek Orta Doğuda, yönetimlerle oynadı. Kimi grupları terörize eden politikalar güttü. Yöneticileri peykleştirdi. Ulusları kişiliksizleştirdi. Bir şekilde, bölgede istikrarı "sürekli olarak" bozacak, kutuplaşmalar yarattı. En eski politikadır " böl ve yönet". Bunun kaçıncı sahnesini görüyoruz artık. Gerçekten bugün, dündekinden daha fazla BM'in aktif rol oynama zamanıdır. Birleşmiş Milletler, yani dünya uluslarının ortak platformu, bu azgın güce, dur deme sürecine girmelidir. Dünya, böyle bir gücün başına geçecek kişinin oyuncağı olamayacak kadar değerli.. saNTo...
  23. Sevgili alaTurka, Istanbul geceleri SaNTo ile yaşanır takıl bana.. çiçeklerde benden, şarap evleride, Latin müzikli barlarda..
  24. İmam Bayıldı ; 4 adet patlıcan 250 gr. kıyma domates 2 bardak su Soğan Sarmısak, İmama soğan veya samısağı koklatıyorsunuz. Anında ayılıyo..
  25. SaNTo şurada cevap verdi: EmiLY_pandora başlık Müzik Cafe
    Eros Ramazotti dinliyom. Severim keratayı arkadaşlar gece 3 ya yatıcam artık ama geceleri seviyorum ve forum daha zevkli geliyo.. Acaba bizler bu saatte yazanlar, yarasalardan mı türedik Dur benim sopam ters dönmüş..

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.