Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

tersinim

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    103
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İletiler gönderen: tersinim

  1. Bu söyledikleriniz gerçeği yansıtmıyor...

    Her yerde, konuyu olumlu ya da olumsuz ele alan herkes bunu yapabiliyor siz yapamıyorsunuz...?

    Yine Richard Dawkinsin "Gen bencildir" kitabını alıntılayabilyorsunuz bunu hayır...

    Yine Richard Dawkinsin bu başlıkta ele aldığınız "Tanrı Yanılgısı" kitabından yazarın sözüdür diye önsözden alıntı yapıyorsunuz buna izin var diğerlerine yok...

    Üstelik yazarı bile bu kitabın bilimsel bir kitap olduğu iddiasında değilken siz neden bilimsel bir kitap olduğunu iddia ediyorsunuz?

     

    Çelişki üzerine çelişki... Yanıtlarınız ikna etmiyor..

     

    kimseye ikna etmek zorunda değiliz. Söz konusu kitabın YAYINCILARI ALINTI YAPMAYI YASAKLAMIŞ.BİZDE BUNA UYDUK.Bu kadar basit.

     

    Bir kaç soru sormuştuk. Yanıtlarına ne oldu?

     

    Boş polemikler yerine sorularımıza cevaplar arasaydınız daha iyi olurdu.

  2. HZ. MUHAMMED’İN (a.s.v) SOYU VE YAKINLARI

     

    Peygamber efendimiz Kureyş kabilesindendir. Kureyş kabilesi ise aynı soydan gelmekteydi. Fertleri uzaktan, yakından birbirleriyle akrabaydı. Bu nedenle birbirlerine; amcamın oğlu, kardeşimin oğlu ya da amcamın kızı, kardeşimin kızı diye hitap etmekteydiler.

     

    İslam tarihindeki olayları tam manasıyla anlayabilmek, doğru irdeleyebilmek için peygamber efendimizle kavmi arasındaki akrabalık ilişkilerini de yakından bilmek gerekir.

     

    Fakat daha önce belirttiğimiz gibi peygamber efendimizin soyu Kureyş kavmi ile iç içedir. Bu bile başlı başına çok geniş ve derin bir konudur. Biz burada sadece peygamber efendimizin soyu ile İslam tarihinde adı geçen kişilerden bahsedeceğiz.

     

    = = =

     

    Peygamber efendimiz soyu konusunda dedesi Abdülmuttalib’ten sonra yirminci atasına kadar zikredilmesine izin vermiştir. Buna göre O:

     

    Muhammed (a.s.v) b. Abdullah b. Abdülmuttalib (Şeybe) b. Haşim (Amr) b. Abd-i Menaf (Mugire) b. Kusayy (Zeyd) b. Kilab b. Mürre b. Kâ’b b. Lüey b. Galip b. Fihr b. Malik b. Nadr b. Kinâne b. Hüzeyme b. Müdrike (Amir) b. İlyas b. Mudar b. Nizar b. Maad b. Adnan’dır.

     

    Peygamberimizin soyu Adnan’dan kırk ata sonra İsmail b. İbrahim’e (a.s.) gelip dayanır.

     

    Peygamberimizin ataları konusunda daha geniş bilgi isteyen okuyucularımız ikinci cildimize (Cahliye Dönemi) müracaat edebilirler.

     

    = = =

     

    Peygamberimizin babası Haşim oğullarından Hz. Abdullah b. Abdülmuttalib’tir.

     

    Peygamberimizin annesi Zühre oğullarından Hz. Amine bint-i Vehb’tir. Bu nedenle Zühre oğulları peygamberimizin dayısı durumundadır.

     

    Ashab-ı Kiramdan Hz. Sa’d b Ebi Vakkas Zühre oğullarındandı. Peygamber efendimiz kendisine dayım diyerek iltifat buyururdu.

     

    = = =

     

    Peygamberimizin anneannesi Abdüddar oğullarından Berre bint-i Abdüluzza’dır.

     

    Peygamberimizin babaannesi Mahzum oğullarından Fatıma bint-i Amr’dır.

     

    Peygamberimizin anne yönünden dedesi Vehb b. Abd-i Menaf b. Zühre’dir.

     

    Peygamberimizin baba yönünden dedesi Abdülmuttalib b. Haşim’dir.

     

    Görüldüğü gibi peygamberimiz soyca baba tarafından Haşim oğullarına, anne tarafından Zühre oğullarına, anneanne tarafından Abdüddar oğullarına, babaanne yönünden ise Mahzum oğullarına gelip dayanmaktadır.

     

    = = =

     

    Peygamberimizin dedesi Abdülmutalib’in annesi Selma bint-i Amr hatun Medine’de oturan Neccar oğullarındandı. Bu nedenle Neccar oğulları peygamberimize dayı düşmekteydiler.

     

    Peygamberimizin dedesinin dedesi Abd. Menaf b. Kusayy’ın annesi Cürhümî’lerden (Huzaâ’lardan) Hubba Hatun idi.

     

    Bu nedenle Cürhümilerde (Huzaâlarda) peygamberimize dayı düşmekte idiler. Huzaâlar ile Haşim oğulları her zaman birbirlerine yakın durmuşlar ve yardımcı olmuşlardır.

     

    = = =

     

    Sakiflerden Benî Sa’d b Bekir kabilesi peygamberimize süt anneliği ve kardeşliği yönünden yakındılar.

     

    Arap gelenek ve göreneklerine göre süt anneliği ve kardeşliği gerçek anne ve kardeşlerden farksızdır. Bu nedenle bu bağ son derece güçlüdür ve ömür boyu sürmüştür.

     

    = = =

     

    Peygamberimizin büyük, büyük dedesi Kusayy b. Kilab’ın annesi Fatıma bint-i Sa’d, kocasının ölümünden sonra Kudaâ’lardan Rebia b Haram ile evlenmiş olduğundan peygamberimizle Kudaâlar arasında akrabalık bağı kurulmuştur.

     

    = = =

     

    Peygamberimizin zevceleri:

     

    1-Ümmül müminin Hz. Hatice bint-i Hüveylid (r.anha)

     

    2- Ümmül müminin Hz. Sevde bint-i Zem’a (r.anha)

     

    3- Ümmül müminin Hz. Aişe bint-i Ebu Bekir (a.anha)

     

    4- Ümmül müminin Hz. Meymune (r.anha)

     

    5- Ümmül müminin Hz. Ümmü Habibe (r.anha)

     

    6- Ümmül müminin Hz. Ümmü Seleme (r.anha)

     

    7- Ümmül müminin Hz. Zeynep bint-i Cahş (r.anha)

     

    8- Ümmül müminin Hz. Zeynep bint-i Huzeyme (r.anha)

     

    9- Ümmül müminin Hz. Safiye (r:anha)

     

    10- Ümmül müminin Hz. Hafsa bint-i Ömer (r.anha)

     

    11- Ümmül müminin Cüveyriye bint- Haris (r.anha)

     

    12- Ümmül müminin Hz. Mariye (r.anha

     

    Ümmül müminin Hz. Hatice bint-i Hüveylid (r.anha) ile Ümmül müminin Hz. Zeynep bint-i Huzeyme (r.anha) peygamberimizin sağlığında vefat etmişlerdir.

     

    Peygamber efendimizin vefatından sonra Ümmülmüminin olan hanımları içinde ilk vefat eden Zeynep bint-i Cahş (r.anha) en son vefat eden ise Hz. Ümmü Seleme’dir (r.anha)

     

    Peygamberimiz yukarıda belirtilenler dışında Esma bint-i Numan’el Kindî ile hicretin dokuzuncu yılında evlenmiş ise de bu kadın, onu çekemeyen bazı kadınların oyununa gelmiş, peygamberimizin onaylamadığı bazı davranışlarda bulunmuş, peygamberimizde onu gerdeğe girmeden babasının evine göndermiştir.

     

    Peygamberimiz Reyhane isminde bir hanımla nikâhlanmış ise de kadının vücudunda hastalık belirtisi bazı alacalar bulunduğundan gerdeğe girmemiştir.

     

    = = =

     

    Peygamberimizin erkek evlatları:

     

    1-Hz. Kasım.

     

    2-Hz. Abdullah

     

    3-Hz. Tayip

     

    4- Hz. Tahir

     

    5-Hz. İbrahim

     

    = = =

     

    Peygamberimizin kız evlatları:

     

    1-Hz. Zeynep (r.anha)

     

    , 2-Hz. Rukayye (r.anha)

     

    3-Hz. Ümmü Külsüm (r.anha)

     

    4-Hz. Fatımatüzzehra (r.anha)

     

    Hz. İbrahim dışındaki evlatlarının annesi Hz. Hatice bint-i Hüveylid’tir. Hz. İbrahim’in annesi Hz. Mariye’dir.

     

    Bazı kaynaklarda Hz. Tayip ve Hz. Tahir’in aynı çocuk olduğu şeklinde bir rivayet vardır. Bu rivayet doğru ise peygamberimizin dört kız, dört erkek evladı olmuş olur.

     

    Peygamberimizin erkek evlatlarının hepside küçük yaşlarda vefat etmişlerdir.

     

    Hz. Fatıma dışındaki bütün evlatları peygamberimizin sağlığında vefat etmişlerdir.

     

    Bu durumda peygamberimiz bazı kaynaklara göre sekiz, bazı kaynaklara göre de yedi defa evlat acısını tatmış, iki hanımını da kendi elleriyle defnetmiştir.

     

    = = =

     

    Peygamberimizin damatları:

     

    1-Ebul’As (r.a) (Hz. Zeyneb’in kocasıdır.)

     

    2-Hz. Osman b. Affan (r.a) (Hz. Rukayye ile Hz. Ümmü Külsüm’ün kocasıdır.

     

    3-Hz. Ali b. Ebu Talip (k.v) (Hz. Fatımatüzzehra’nın kocasıdır.

     

    = = =

     

    Peygamberimizin erkek torunları:

     

    1-Abdullah b. Osman (Annesi Hz. Rukayye’dir)

     

    2-Hasan b. Ali (r.a) (Annesi Hz. Fatımatüzzehra’dır.)

     

    3-Hüseyin b. Ali (r.a) (Annesi Hz. Fatımatüzehra’dır.

     

    Peygamberimizin kız torunları:

     

    1-Hz.Zeyneb bint-i Ali (Annesi Hz. Fatımatüzzehra’dır.

     

    2-Hz.Ümmü Külsüm Bint-i Ali (Annesi Hz. Fatımatüzzehra’dır.)

     

    Peygamber efendimizin ilk sütannesi amcası Abdüluzza’nın (Ebu Leheb’in) cariyesi Süveybe Hatundur.

     

    = = =

     

    Peygamberimizin süt kardeşleri

     

    Süveybe hatun oğlu Mesruk ile birlikte peygamber efendimizi, Hz. Hamza b. Abdülmuttalib’i (r.a) ve Ebu Seleme b. Abdülesed’i (r.a) de emzirmiştir.

     

    Peygamberimizin ikinci süt annesi Benî Sa’d b Bekir kabilesinden Ebu Zueyb Abdullah b. Haris’in hanımı Halime Hatun’dur.

     

    Buna göre peygamberimizin sütkardeşleri:

     

    Mesruk (Süveybe hatun emzirdi)

     

    Hz. Hamza b. Abdülmuttalib (r.a) (Süveybe hatun emzirdi)

     

    Ebu Seleme b. Abdülesed (r.a) (Süveybe hatun emzirdi)

     

    Abdullah b. Abdullah (Halime hatun emzirdi)

     

    Şeyma bint-i Abdullah (Halime hatun emzirdi)

     

    Üneyse bint-i Abdullah’tır. (Halime hatun emzirdi)

     

    Arap kültüründe sütkardeşliği çok önemlidir. Süt kardeşlerin birbirleriyle evlenmeleri haramdır. Süt kardeşlerin öz kardeşlerden herhangi bir farkı yoktur.

     

    = = =

     

    Peygamberimizin dadısı Ümmü Eymen Bereke’dir.

     

    Peygamberimizin gerçek annesi yerine koyup sevip, saydığı ve diğerlerinden ayrı tutup değer verdiği dört kadın vardır.

     

    Bunlar:

     

    1-Halime hatun (peygamberimizin sütannesi)

     

    2-Fatıma bint-i Esed (r.anha) (Ebu Talib’in hanımı. Peygamberimizi ba-kıp, büyüten kadın.)

     

    3-Ümmü Eymen Bereke (r.anha) (Peygamberimizin dadısı)

     

    4-Süveybe hatun (Doğduğunda peygamberimizi emziren kadın)

     

    Peygamberimiz sağlıklarında bu dört kadını sık, sık ziyaret eder, sevgi ve saygı gösterir, ikramlarda bulunurdu.

     

    = = =

     

    Peygamberimizin amcaları (yaş sırasına göre):

     

    1-Haris..Annesi Semra Bint-i Cündüb’tür

     

    2-Zübeyr..Annesi Fatıma Bint-i Amr

     

    3-Ebu Talib (Abd-i Menaf)Annesi Fatıma bint-i Amr

     

    4-Ebu Leheb (Abdüluzza). Annesi Lübna Bint-i Hacer

     

    5-Kusem.. Annesi Fatıma Bint-i Amr

     

    6-Dırar… Annesi Nüteyle Bint-i Cenab

     

    7-Mukavvim(Abdülkâbe).Annesi Hale Bint-i Vüheyb

     

    8-Hacl (Kaydak)..Annesi Hale Bint-i Vüheyb

     

    9-Abbas..Annesi Nüteyle Bint-i Cenab

     

    10-Hamza..Annesi Hale Bint-i Vüheyb’dir.

     

    Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib en büyük oğlu Haris’e nispetle Ebül Haris künyesiyle künyelenmiştir. Beş numarada belirtilen Kusem küçük yaşta vefat etmiştir.

     

    = = =

     

    Peygamberimizin halaları olan Abdülmuttalib’in kızları ve bu kızların anneleri şunlardır.

     

    1-Safiyye..Annesi Hâle Bint-i Vüheyb

     

    2-Ümmü Hakîm Beyza.. Annesi Fatıma bint-i Amr

     

    3-Âtike.. Annesi Fatıma bint-i Amr

     

    4-Ümeyme… Annesi Fatıma bint-i Amr .

     

    5-Ervâ…. Annesi Fatıma bint-i Amr

     

    6-Berre …. Annesi Fatıma bint-i Amr

     

    = = =

     

    Peygamberimizin amcaoğulları:

     

    1-Talib b. EbuTalib

     

    2-Âkil b. Ebu talib

     

    3-Cafer b. Ebu Talib (r.a)

     

    4-Ali b. Ebu Talib (k.v)

     

    5-Utbe b. Abdüluzza (Ebu Leheb)

     

    6-Uteybe b. Abdüluzza (Ebu Leheb)

     

    7-Abdullah b. Abbas (r.a)

     

    8-Fadl b. Abbas (r.a)

     

    9-Kusem b.Abbas (r.a)

     

    = = =

     

    Peygamberimizin amcakızları:

     

    1-Ümmü Hani Fahite bint-i Ebu Talib (r.anha)

     

    2-Fatıma bint-i Hamza b. Abdülmuttalib (r.anha)

     

    = = =

     

    Peygamberimizin halaoğulları:

     

    1-Zübeyr b. Avvam ( Annesi Hz. Safiye bint-i Abdülmuttalip)

    Zübeyr b. Avvam aynı zamanda Ümmülmüminin Hz. Hatice Bint-i Huveylid’in kardeşi Avvam’ın oğludur. Bu nedenle Hz. Hatice Zübeyr b. Avvam’ın halasıdır. Zübeyr b. Avvam’ın hanımı Esma Bint-i Ebu Bekir Ümmül-müminin Hz. Aişe Bint-i Ebubekir’in ablasıdır. Hz. Aişe Abdullah B. Zübeyr’in teyzesi olur.

     

    2-Tuleyp b. Ümeyr (Annesi Hz. Erva Bint-i Abdülmuttalip)

     

    = = =

     

    Peygamberimizim halakızları:

     

    1-Ümmülmüminin Hz. Zeynep bint-i Cahş

     

    = = =

     

    Peygamberimizin üveyoğulları:

     

    1-Hind b.Ebi Hâle (r.a) (Annesi Hz. Hatice)

     

    2-Hâle b. Ebi Hâle (r.a) (Annesi Hz Hatice)

     

    3-Seleme b.Abdülesed (r.a) Annesi Ümmü Seleme

     

    = = =

     

    Peygamberimizin üvey kızları:

     

    1-Hind bint-i Âtik (Annesi Hz. Hatice)

     

    = = =

     

    Peygamberimizin azatlıları:

     

    1-Zeyd b. Harise

     

    2-Ebi Kebşe

     

    3-Enese

     

     

     

    Devam edeceğiz.

  3. Kuran ve incillerden Müjde Ayetleri-3

     

    Yuhanna incilinin, birinci bölüm on dokuzdan yirmi beşinci ayetine kadar olan bölümünde bildirildiğine göre:

     

    Yahudiler üç peygamberin gelmesini beklemekteydiler.

     

    Birincisi tekrar geleceğini zannettikleri ilyas (a.s.),

     

    ikincisi Mesih isa (a.s.)

     

    Üçüncüsü ise herkesin bildiği ve Tevrat’ta O peygamber diye bahsedilen Peygamberdi.

     

    Yahya (a.s.) peygamberliğini ilan edince Ona:

     

    -Ey Yahya! Sen kimsin? Beklenen isa Mesih yoksa sen misin? Diye sorduklarında Yahya (a.s.):

     

    -Hayır! Ben Mesih değilim diye cevap vermişti.

     

    Bunun üzerine Yahudiler:

     

    -Yoksa sen göğe çekilen, dönmesini beklediğimiz ilyas mısın? Diye sordular.

     

    Bu soruya da Yahya (a.s.):

     

    -Hayır! Ben ilyas’ta (a.s.) değilim diye cevap verdi.

     

    Yahudiler:

     

    -O halde Sen beklenen O peygamber olmalısın dediler.

     

    Fakat Yahya (a.s) yine:

     

    -Hayır, ben o peygamber de değilim. Ben Eş’iya (a.s.) peygamberin bildirdiği gibi; Rabbin yolunu hazırlayıp, düzeltiniz diye çölde çağıranın sesiyim dedi.

     

    Yahya (a.s.) bu sözleriyle beklenen ilyas’ın (a.s.) yerine kendisinin geldiğini bildiriyordu.

     

    Müjdelenenlerin ikincisi, isa Mesih (a.s.) ile gerçekleşti.

     

    isa Mesih’ten (a.s.) sonra O peygamber olarak bildirilen peygamberin gelmesi beklenip duruyordu.

     

    Ehl-i Kitap, gelecek O peygamberin sıfatlarını çok iyi bilmekte, oğullarını tanıdıkları gibi tanımaktaydılar.

     

    Nitekim Medine Yahudileri komşuları olan putperest Araplarla takıştıklarında:

     

    -Bekleyip durduğumuz O peygamberin gölgesi üzerimize düşmüş, neredeyse gelmek üzeredir. O peygamber gelince biz Ona tabi olacak Âd ve irem kavimleri gibi sizleri öldürüp, kökünüzü kazıyacağız derlerdi.

     

    Yahudiler, gelmesi beklenen peygamberin israil oğullarından olacağını ummakta ve beklemekteydiler.

     

    Beklenen peygamberin İsmail oğullarından olması onları derin bir hayal kırıklığına uğratıp, kıskandırdı. Bu kıskançlıkları nedeniyle iman etmediler, şiddetle karşı koydular.

     

    Dört gözle bekleyip durdukları, oğulları gibi tanıdıkları Peygamberin en büyük düşmanı oldular.

     

    Korkutup durdukları müşrik Araplar için ise bu durum ilerde bir hidayet vesilesi olacaktı.

     

    Bu gerçek Kuran-ı Kerim’de şu ayetle bildirilir:

     

     

    adszpky.png

     

    “-Vaktaki onlara Allah tarafından yanlarındakini tasdik edici bir kitap geldi. Hâlbuki evvelce kâfirlere karşı fetih ve yardım isterlerdi. Fakat bil-dikleri kendilerine gelince inkâr ettiler. Allah’ın (c.c.) laneti kâfirler üzerinedir.” (Bakara 89)

  4. adszjss.png

     

    002-Rukayye bint-i Resulallah (r.anha)

     

    Hz. Hatice (r.anha) Müslüman olduğu zaman peygamberimiz yanına gelen ikinci kızı Hz. Rukayye’ye (r.anha) islamiyet’i anlattı ve Müslüman olmasını istedi. O da Müslüman oldu.

     

    Hz. Rukayye (r.anha) Müslüman olduğunda yedi yaşlarındaydı ve peygamberimizin amcası Abdüluzza’nın (Ebu Leheb’in) oğullarından Utbe ile nişanlıydı.

     

    Peygamberimizin diğer kızları Hz. Ümmü Külsüm (r.anha) altı, Hz. Fatıma (r.anha) ise henüz beş yaşındaydı. Yedi yaşına girince ikisi de Müslüman oldular.

     

    Hz. Ümmü Külsüm (r.anha) Abdüluzza’nın (Ebu Leheb’in) diğer oğlu Uteybe ile nişanlıydı. Gerek Hz. Rukayye (r.anha) gerekse Hz. Ümmü Külsüm (r.anha) yaşları küçük olduğundan evlenme gerçekleşmemişti.

     

    Ebu Leheb’in oğlu Uteybe Hz. Rukayye’nin (r.anha) nişanını çok kötü bir şekilde atınca onun bu davranışı peygamberimizi çok üzmüştü. Peygamberimizin üzüntüsünü fark eden Hz. Osman b. Affan (r.anh) dünürcüler göndererek Hz. Rukayye’yi kendisi için istetti. Hz. Rukayye (r.anha), Hz. Osman (r.anh) ile evlendiğinde henüz sekiz yaşındaydı.

     

    Hz. Rukayye (r.anha) kocası Hz. Osman b. Affan (r.anh) ile birlikte birinci ve ikinci Habeş hicretine katıldı. Habeş ülkesinden Mekke’ye döndü. Oradan Medine’ye hicret ederek üç hicreti birleştirme şerefine erdi.

     

    Bedir savaşına çıkıldığı sıralarda Hz. Rukayye (r.anha) çok hasta idi. Bu nedenle kocası Hz. Osman (r.anh) Bedir savaşına katılamadı. Bedir dönüşünden kısa bir zaman sonrada vefat etti. Peygamberimiz tarafından cenaze namazı kılınarak Baki kabristanına defnedildi.

     

    Allah (c.c.) ondan razı olsun.

  5. Evrim mi- Tersinim mi?-4

     

    Doğal seçilim diğer adıyla doğal seleksiyon akla mantığa ve bilime uygun gibi görünür. Fakat burada atlanan; bilmezlikten, görmezlikten gelinen küçük fakat son derece önemli bir nokta vardır.

     

    Büyük ya da küçük, şu ya da bu türde olsun, istisnasız bütün canlılar yaşamak, beslenmek ve üremek için her tür kendilerine mahsus mükemmel özelliklerle donatılmış olarak dünyaya gelirler.

     

    Bir kaç saatle bir kaç yıl arasında değişen bir süreç sonunda gelişip olgunlaşırlar. Bu dönem canlıların en güçlü, en mükemmel oldukları dönemlerdir.

     

    Her tür var edilişlerinde var oluş özelliklerinin kendilerine verdiği avantajları kullanırlar.

     

    Fakat bazı canlılar bu avantajlarını çeşitli nedenlerle yitirir ya da zayıflatırlar.

     

    Bu nedenlerin başında dış etkenlerle (mutasyonlarla) birlikte hastalık, yaralanma ya da zaman içinde yıpranma yani yaşlılık gelir. Bu da doğal kanunların kaçınılmaz gereğidir ki biz buna TERSİNİM diyoruz.

     

    Avantajlarını yitiren ya da zayıflatan bir canlının ise doğal seleksiyon nedeniyle yaşamını devam ettirmesinin imkânı yoktur. Sonunda bu canlı elemine edilecektir.

     

    Bu tür avantajlarını yitirmiş canlıların elemine edilmeleri doğal mekanizmaların gereğidir. Çünkü her canlı doğal düzenin ve beslenme zincirinin bir halkasıdır. Her canının bu halkada bir görevi ve sorumluluğu vardır.

     

    Dikkat edilirse bir canlının doğal seleksiyona uğramasının gerçek nedeni, var oluşlarında yaşamlarını sürdürme konusunda avantajlar getiren özelliklerini zayıflatmaları ya da yitirmeleridir. Gelişim (evrim) söz konusu değildir.

     

    Diğer ifade ile var oluşlarında kendilerine verilen ve yaşamlarını, üremelerini sağlayan özellikleri koruyamayan canlılar elemine edilecektir.

     

    Bu nedenle evrim teorisinin bir kanıt olarak gösterdiği canlılar arasındaki zorlu yaşam savaşının gerçek nedeni canlıların var oluşlarında sahip oldukları özelliklerini koruma yönündedir.

     

    Bu özelliklerini koruyan canlılar yaşar, koruyamayanlar ise elemine edilir. Gerçek doğal seleksiyon budur.

     

    Doğal kaynakların sınırlı olduğu fakat canlıların bu sınırları çok, çok aşan bir hızla çoğaldıkları bu nedenle seleksiyona uğradıkları tezine gelince şunu özellikle belirtelim ki doğal kaynakların sınırını canlıların oluşturduğu ekolojik düzen çizer.

     

    Burada göz ardı edilen canlılar arasındaki amansız bir savaştan çok tam bir dayanışmanın ve yardımlaşmanın varlığıdır.

     

    Doğa, ekolojik düzen dediğimiz öylesine bir düzen kurmuştur ki bu düzende her canlının bir rolü vardır.

     

    Doğa içinde barındırdığı canlı nüfusunu kendi kendine kontrol eder, dolaysıyla kapasitesini kendisi belirler. Bir canlı diğer bir canlının besin zincirini oluşturur.

     

    Fakat hiç bir canlı besin zincirini oluşturan diğer canlıya katliam yapmaz, zevk için öldürmez. ihtiyacı kadarını avlar.

     

    İçlerinde zayıf ve hastalıklı ya da yaralı olanları elemine ederek sağlıklı olanların yaşamalarını kolaylaştırır.

     

    Amaçsız, sadece zevk için bir başka canlıyı öldüren tek canlı insandır.

     

    Charles Darwin nedense görmezden geldiği canlılar arasındaki dayanışmanın çok güzel farkındadır. Farkındadır ama yine de evrim gibi bilimsel desteği olmayan hayal mahsulü bir teori ortaya atmaktan çekinmemiştir. Bunun nedenleri psikolojik açıdan hayli ilginç olmalıdır.

     

     

    Devamı var.

  6. Gen Bencildir Kitabına Eleştiriler-3

     

    Evrim teorisine göre insanlar maymunsulardan evrimleşmiştir. Bu varsayımı doğru kabul edersek bu süreç içinde günümüz maymunlarının da evrimleşmiş olmaları gerekir. Diğer ifade ile insanlar ile günümüz maymunlarının ortak atası maymunlardan daha maymun bir garip canlı olmalıdır.

     

    Maymunsularla (Dawkins’in örneğine göre şempanzelerle) insanlar arasındaki aşılması mümkün olmayacak kadar büyük, derin ve geniş yapısal farklılıklar vardır.

     

    Örneğin maymunsular 48, insanlar ise 46 kromozomludur.

     

    Bir evrimci için (elbette ki Dawkins için) bu kromozom sayı farklılığı sorunu maymunsuların bir çift kromozomunun telomerlerinden ayrılmamak üzere birleşmesi sonucu ortadan kalkmıştır.

     

    Evrimciler bu varsayıma (maymunsuların bir kromozomunun birleşmesi, bu yolla kromozom sayısının 48 den 46 ya inmesi varsayımına) kanıt olarak doğal olan ve evrimle uzaktan yakından ilgisi olmayan genom benzerliklerinden bir bölümü gösterirler.

     

    Fakat tarafsız; aklını, mantığını kullanabilen herhangi bir insan bu varsayımda bazı yaman çelişkilerin olduğunu hemen fark eder.

     

    Bir çift kromozomu birleştiği iddia edilen canlı evrim teorisine göre olgun yaşta bir australopiketus (evrim teorisine göre maymunlardan insanlara evrimin en alt atası kabul edilen canlı) olmalıdır.

     

    Bu tür çok hücreli canlı bedenlerinde yaklaşık iki yüz trilyon hücre vardır ve bu hücreler (kas hücreleri, sinir hücreleri, kan hücreleri, kemik hücreleri vb.) çeşitlidir.

     

    Her hücreninde kendine özel bir çekirdeiği, çekirdeğinde bir DNA'sı, DNA'nında kromozomları vardır.

     

    O zaman sormak gerekir.

     

    Telomerler yoluyla bir çift kromozomu birleşen DNA hangi hücrenin DNA'sıdır?

     

    Hayali en güçlü bir evrimci bile tüm hücrelerin bir çift kromozomunun birleştiğini iddia edemez. Çünkü bu iddia makro mutasyona uğrayan bir maymunsunun (örneğin üzerine yıldırım düşen bir australopiketusun) bir anda insana dönüşüverdiği anlamına gelir.

     

    Tüm hücre kromozomların zaman içinde kademeli olarak birleştiği varsayımı ise pek mantıklı olmaz.

     

    Bunun nedeni bu tür değişim gösteren hücrelerin canlı vücutlarında tutulmayacağı, savunma korunma mekanizmalarıyla dışlanacağı, hemen imha edileceği gerçeğidir.

     

    Canlı vücutları yabancı olarak algıladıkları bir hiçbir oluşumu bünyelerinde tutmazlar. Buna izin vermezler.

     

    Bu konuda evrimciler (her şey yolunda gitse bir çift kromozom birleşse bile) çok basit bir gerçeği de nedense göz ardı ederler.

     

    Bu basit gerçekte 48 kromozomlu bir maymunsunun bir çift kromozomu birleşince kromozom sayısının 46 değil (23 çift artı tek) 47 olacağıdır.

     

    48 kromozomun iki çifti aynı anda birleşirse sayısı 46ya ancak iner. Bu da kromozom birleşme mucizesi aynı anda iki kere gerçekleşmesi demektir.

     

    Fakat aynı anda iki mucize gerçekleşse bile değişime uğrayan iki yüz trilyonluk bir bedendeki herhangi bir hücre olursa bu hücrenin evrime neden olması düşünülemez.

     

    Bir çift kromozomu birleşen hücrenin yeni aşılanmış bir embriyo olması da bu gerçeği değiştirmez.

     

    Rastlantılarla bir çift kromozomu birleşen hücre bir üreme hücresi (örneğin bir dişi yumurta hücresi) olsa netice değişir miydi?

     

    Canlımız bir maymunsu olduğuna göre normal bir dişinin yumurtası 24 kromozomludur. Bir çifti birleşince kromozom sayısı 23e iner ki bu da evrimin istediği sayıdır.

     

    Fakat maymunsular pek çok canlı gibi eşeyli üreyen canlılardır.

     

    Diğer ifade ile uğradığı makro mutasyonlar sonucu yumurtasındaki kromozom sayısı 23 e inen dişimize bir de erkek lazım olur.

     

    Bu nedenle aynı mucize senaryonun bir de erkek maymunsu için oluşması gerekecektir.

     

    Fakat bu tür canlılarda bir erkek atmığında iki yüz elli milyon civarlarında sperm bulunur.

     

    Spermlerden birinin ve hatta bir kaçının yine makro mutasyonlarla kromozomu birleştiğini varsaysak bile bu spermler yumurtayı aşılar mı?

     

    Aşılasa bile 46 kromozomlu bir embriyo 48 kromozomlu bir anne bedeninde yaşayabilir mi?

     

    Yaşadığını kabul edersek bu bir maymunsunun bir insan doğurduğu anlamına gelecektir.

     

    Böyle bir oluşum mümkün müdür?

     

    Görüleceği gibi bir mucizeler dizimi olarak tanımlanabilecek bu rastlantısal oluşumları hayal gücümüzü kat be kat aşarak olabildiğince zorlasak, en olmayacakları olur kabul etsek bile 48 kromozom 46 kromozoma indirilememektedir.

     

    Richard Dawkins’in olabildiğince basitleştirerek birkaç cümle ve bir kaç şema ile geçiştiriverdiği bu sorun gerçekte evrimin önünde aşılması mümkün görülmeyen ulu dağlar gibi durmaktadır.

     

     

    = = =

     

    Evrimcilerin maymunsulardan insanlara evrimin bir başka kanıtı ise hemoglobin molekülünün evrime!(gerçekte tersinim) uğramış yapısıdır.

     

    Bakınız, kendini konunun uzmanı zanneden bir evrimci bu konuda neler yazıyor:

     

    “-İnsan DNA'sında hemoglobin beta genlerinden birisi bozuktur. Yapı olarak beta genine benzese de dizilimi farklıdır ve protein kodlaması yapamaz.

     

    İşte bu bozuk gen ne tesadüf ki şempanzede de vardır.

     

    Bakın Prof. Michael Behe ne diyor:

     

    -İnsandaki bu genin başlarında, genin deaktive olmasına neden olan iki tane belirli nükleotid değişikliği vardır. Şempanze geninde de tam olarak aynı değişiklik vardır.

     

    İnsan geninin biraz ilerilerinde bir yerde belirli bir harf eksiktir, burada eksilme mutasyonu olmuştur. Tam da aynı harf şempanze geninde de bulunmamaktadır. İnsan geninin sonlarına doğru bir harf daha kayıptır. Bu harf şempanze geninde de kayıptır."

     

    Ve bakın nasıl devam ediyor yine kendisi:

     

    "-İnsan ve şempanze DNA’larındaki aynı genlerdeki aynı pozisyonlarda aynı hatalar...Eğer bir ortak ata ilk olarak bu mutasyonel hatalara sahip olup sonrasında bu iki modern türün doğuşuna neden olduysa, bu durum bu iki türün neden bu hatalara sahip olduğunu açıklayacaktır.

     

    Şempanzeler ile insanların ortak ataya sahip olduğu görüşüne daha kuvvetli nasıl bir delil olabileceğini hayal etmesi zor...

     

    Geriye kalan birkaç bilmeceye rağmen Darwin’in, Dünya üzerindeki tüm canlıların biyolojik akrabalar olduğuna yönelik tespitinin doğruluğundan şüphe etmek için hiçbir sebep yok. " (Michael Behe, The Edge of Evolution, syf. 71)

     

     

    Devamı var.

  7. EŞEYSİZ ÜREME

     

    Bir canlıdan ayrılan hücre veya hücre grubundan yeni bireylerin oluşturulmasına eşeysiz üreme denir.

     

    Eşeysiz üremede döllenme olayı olmadığından eşeysiz üreyen canlı oluştuğu canlıya kalıtsal olarak tıpa tıp benzer. Çünkü eşeysiz üreme mitoz bölünme ile gerçekleşir. Ancak mitoz bölünmede olabilecek bir ayrılmama ve mutasyon çeşitlilik sebebidir.

     

    Eşeysiz üremeye canlıların büyüme bölgelerinden ayrılan hücre veya hücre grupları neden olduğu için aynı zamanda vejatatif üreme de denmektedir.

     

    Eşeysiz üreme; tek hücrelilerde bölünerek çoğalma, rejenerasyonla çoğalma, tomurcuklanarak çoğalma, çelikle çoğalma, sporla çoğalma şeklinde olabilir.

     

    Tek hücrelilerde bölünerek çoğalma: Tek hücreliler bölünerek ürerler. Hücre hacim olarak belirli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra bölünerek yeni hücreler oluşturur.Bu yeni hücreler genotip bakımından ana hücrenin aynısıdır.

     

    Paramesyum, amip, öglena ve bakterilerin üremeleri buna örnek olarak gösterilebilir. Bakteri enine öglena ise boyuna bölünerek ürerler.

     

    Rejenerasyonla (yenilenme) çoğalma: Rejenerasyona (yenilenme) ile çoğalma omurgasızlara özgü bir çoğalma şeklidir.

     

    Rejenerasyon, kelime anlamıyla yenileme demektir. Canlılardan herhangi bir nedenle ayrılan parçalardan yeni canlılar oluşabilir. Dolayısıyla rejenerasyon bu canlılar için üreme kabul edilir.

     

    = = =

     

    adszfg.png

     

    Bakteri (Solda) Öglena (Sağda)

     

    = = =

     

    Omurgalılardaki rejenerasyona bir yaranın iyileşmesi veya kertenkelenin kopan kuyruğunun yenilenmesi örnek olarak verilir. Çünkü kopan deriden yeni bir organizma, kopan kuyruktan da yeni bir kertenkele oluşmamaktadır

     

    Omurgasızlarda mezoderm ve mezoglea tabakası bulunur. Bu tabaka içerisinde embriyonik hücreler vardır. Bu tabakayı taşıyan canlılardan ayrılan bir parça eksik kısımları tamamlayabilmektedir.

     

    Örneğin; denizyıldızından kopan bir kol ana gövdedeki hücreler tarafından tamamlandığı gibi ayrılan kolun içerisindeki hücrelerde koldan yeni bir gövde oluştururlar.

     

    Bu durum yassı solucanlarda da (Planarya) görülür.

     

    Rejenerasyon normalde bir çoğalma tipi değildir. Tahrip sonucu canlıdan ayrılan parçadan yeni birey oluşturulur.

     

    Tomurcuklanarak Çoğalma: Bazı canlılarda tomurcuk benzeri çıkıntılar gelişir. Bu kısımlar ayrılarak yeni canlıyı oluşturur.

     

    Örneğin; Hidra da bira mayasında ve süngerlerde eşeysiz üremenin bu karakteristik özelliği görülür.

     

    = = =

     

    adsziat.png

     

    Hidra (Solda) Bira mayası (Sağda)

     

     

    Vejatatif çoğalma: Bazı bitkilerden koparılan bir dal parçası, toprağa dikildiğinde yeni bitki oluşturabilir. Buna çeliklenme ile çoğalma denir. Ayrılan dal parçasının meristem tabakası yeniden kök oluşturduğundan bu parça ayrı bir fert olarak yaşayabilir. Özellikle tarımda verimliliği arttırmak, az zamanda daha çok ve daha kaliteli bitkiler yetiştirmek için kullanılan üretim metodudur. Sonuç olarak yeni bir bitki meydana gelir.

     

    Örneğin; kavak,çınar,meyve ağaçları,asma.... gibi bitkiler çelikleme ile üretilir. Özellikle melez olan ve eşeyli üremeyen bitkiler bu şekilde üretilir. Örneğin; Çekirdeksiz üzüm, Washington portakalı, satsuma mandalini gibi.

     

    Vejatatif üreme: Soğanların rizomla (küçük kök) üremesi, çileklerin sürünücü gövde ile çoğalması ciğer otunun yapraklarından yeni ciğer otlarının oluşmasını örnek olarak gösterebiliriz. Vejetatif üreme üçe ayrılır:

     

    1)- Çelikle üreme: Gül, söğüt, kavak, asma gibi bazı ağaçların kesilen dallarının toprağa dikilmesiyle aynı cinsten ağaç oluşturması şeklindedir..

     

    2)-Yumru ve soğanla üreme: Patates, yer elması, sarımsak gibi depo organları olan yumru ve soğanlar nemli ortamlarda çimlenerek yeni bitkileri oluşturur.

     

    3)- Sürünücü gövde ile üreme: çiçekler toprak üzerinde sürünücü gövde ile zambak ve ayrık otlarında yeraltı gövdesiyle, böğürtlenlerde dal ve gövde uçlarının köklenmesiyle vejetatif üreme olur. Çilekte sürünücü gövde ile üreme yapar.

     

    Sporla çoğalma: Su yosunlarından ulotrix, küf mantarları gibi bazı canlılar spor adı verilen üreme hücresinden yeni bireyler oluşturulur. Buna sporogoni veya sporla üreme denir. Mantarlarda sporla üreme karakteristiktir.

     

    Sporla çoğalan Örneklenen canlılardan bazıları eşeysiz üremeyle beraber eşeyli olarak da ürerler. Örneğin; mantarlar ve paramesyum konjugasyonla eşeyli ürediği gibi hydra ve deniz yıldızı, eşeyli üremenin en önemli yapısı olan eşey bezlerini de bulundurur. Bunlara bir örnekte mikroskobik canlılardır.

     

     

    Devamı var.

  8. Evrendeki ince ayarlar: Evrendeki tasarımsal ince ayarlar ve düzenler konusunda yoğunlaşan evren bilimciler ve teorik fizikçiler, evrendeki bu ince ayar ve düzenlerin şaşkınlık ve hayranlık uyandıran sayısız örneklerini bulmuşlardır.

     

    Evrendeki kompleksliği mümkün kılan kanunlarda hayret verici ancak bir mucize olarak nitelendirilebilecek fizik kanunları, çok üstün bir dehanın ürünü olan nice ince ayarlar vardır.

     

    Evren hayranlık ve şaşkınlıkla izlediğimiz hassas tasarımının kesinliğinde yaratılmış olmasaydı hiç bir canlı var olamayacak, canlılığını devam ettiremeyecekti.

     

    Evrenin, evren içinde yüzen dünyanın canlıların dolaysıyla insanın yaşaması için özel şartlara uygun olarak oluşturulduğu kesindir.

     

    Var oluşun her iki yanıtını da savunanlar bu konuda da hemfikirdirler. Buradaki sorun özel şartlara sahip bu oluşumun rastlantılarla meydana gelip, gelemeyeceğidir.

     

    Big Bang teorisine uzun yıllar karşı çıktıktan sonra fikrini değiştiren Sir Fred Hoyle'un sözleri, bu durumu şöyle ifade eder:

     

    -Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul eder. Ama bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler. Oysa Big Bang çok gizemli bir biçimde bunun tam tersi bir etkiyle maddeleri birbiriyle birleştirerek galaksileri oluşturacak hâle getirmiştir.

     

    Dikkat edilirse bu sözlerde düzensizlik meydana getirmesi gereken plansız bir patlama sonucu bir düzenin oluşması; o patlamanın gerçekliğiyle ilgili bir şüphenin de var olduğu ifade edilmeye çalışılır ama bu sözlerde aynı zamanda evrendeki bir düzenin varlığı da itiraf edilir.

     

    Hoyle, Big Bang gibi kontrolsüz olması gereken bir patlamanın düzenlilik oluşturmasının patlamanın kendisiyle çelişkili bir durum olduğunu, bu çelişkinin patlamanın gerçekliğiyle ilgili bazı şüpheleri de beraberinde getirdiğini ifade ederken bir bakıma haklıdır.

     

    Çünkü kontrolsüz bir patlamanın bir sırça saraya atılan bomba gibi etrafı tahrip etmesi, düzenleri bozup düzensizlik oluşturması gerekir.

     

    Hâlbuki Big Bang patlamasının oluşturduğu evrende şaşılacak kadar ince ve hassas bir düzen ve intizam vardır.

     

    Sanki her şey çok önceden hedeflenen bir amaca uygun planlanmış, her şey bu plana göre yerli yerinde var edilmiş, yerli yerinde oturmuş gibidir.

     

    Bu planlama sanki en baştan, patlamanın oluştuğu andan itibaren vardır.

     

    Sanki patlama bu amaç için gerçekleştirilmiştir.

     

    Bütün bu yazdıklarımızın Big Bang’i kabul etmeyip yerine Genişim Sürecini getiren tersinim teorisinin birer kanıtıdır. (Geniş bilgi için Big Bang bölümüne bakabilirsiniz)

     

    Bir materyalist olan Hoyle’nin ezelden gelip ebede giden durağan bir sonsuzluk olarak nitelediği evrende bir düzenin olması itirafı son derece ilgi çekicidir.

     

    * * * *

     

    Big Bang’in bir patlama olmadığı konusunda pek çok bilim insanı hemfikirdir.

     

    Ünlü bir fizik profesörü olan Paul Davies Big Bang sonrası evrendeki genişleme hızının ne kadar hassas ayarlanmış olduğunu hesaplamış ve inanılmaz bir sonuca ulaşmıştır.

     

    Bu sonuç evrendeki en baştan başlayıp kademe kademe olgunlaşıp gelişen planlı var oluşu bir kez daha kanıtlaması açısından hayli ilginç ve şaşırtıcıdır.

     

    Davies'e göre, Big Bang'in ardından gerçekleşen genişleme hızı eğer milyar kere milyarda bir oranda bile farklı olsaydı, hayata imkân sağlayacak bir yıldız tipi oluşamaz ve evrende canlılık ortaya çıkamazdı.

     

    Bu konuda Davies şöyle demektedir:

     

    -Hesaplamalar, evrenin genişleme hızının çok kritik bir noktada seyrettiğini göstermektedir. Eğer evren biraz daha yavaş genişlese çekim gücü nedeniyle içine çökecek, biraz daha hızlı genişlese kozmik materyal tamamen dağılıp gidecekti.

     

    Bu iki felaket arasındaki dengenin ne kadar iyi hesaplanmış olduğu sorusunun cevabı çok ilginçtir.

     

    Eğer patlama hızı gerçek hızından sadece milyar kere milyarda bir oranda farklılaşmış olsaydı, bu gerekli dengeyi yok etmeye yetecekti. Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşum olmalıdır.

     

    İşin daha da ilginç olan yönü ise Büyük Patlama ile ortaya çıkan fizik kurallarının aradan geçen 14 milyar yıllık zaman içinde hiç değişikliğe uğramamış olmasıdır.

     

    Bilindiği gibi kural, yasa ve ilkeler olduğu, oluştuğu olgular düzenli sistemlerdir. Düzensizliklerde kural yasa ve kurallar bulunmaz. Bu nedenle evrendeki düzenlilik gerçeği inkar edilemez.

     

    Oluşumun ilk anlarından zamanımıza kadar yaklaşık on dört milyar yıldan beri bu kurallar herhangi bir değişikliğe uğramadan geçerliliğini korumaktadır.

     

    Bu (her şeyin rastlantılar sonucu oluştuğu, planlayan ve oluşumları koruyan bir iradenin var olmadığı var sayılırsa) termodinamiğin ikinci kanununa tamamen aykırıdır.

     

    Eğer söz konusu planlayıcı ve koruyucu irade yok ise düzen ve kuralların zaman içinde bozulması, düzenlerin düzensizliğe, bozuma ve anarşiye doğru gitmesi gereKİR.

     

    Profesör Paul Davies’inde ifade ettiği gibi bu kurallar öylesine ince ve hassas hesaplar üzerine kuruludurlar ki, bugünkü değerlerinden mikromikrometrik sapmalar bile tüm evrendeki yapıyı ve düzeni ortadan kaldırabilecek hassasiyettedir.

     

    Paul Davies de bu akıl almaz incelikteki denge ve hesaplardan varılması gereken kaçınılmaz sonucu şöyle açıklar:

     

    -Çok küçük sayısal değişikliklere hassas olan evrenin şu andaki yapısının, çok dikkatli bir bilinç tarafından ortaya çıkarıldığına karşı çıkmak çok zordur. Doğanın en temel dengelerindeki hassas sayısal denklemler, kozmik bir tasarımın varlığını kabul etmek için oldukça güçlü bir delildir.

     

    Ünlü fizikçi Prof. Stephen Hawking de aynı fikirdedir. Zamanın Kısa Tarihi isimli kitabında evrendeki dengelerin aslında kavrayabildiğimizden çok daha ince hesaplar ve dengeler üzerine kurulduğunu belirtir.

     

    Hawking evrenin genişleme hızıyla ilgili şunları söyler:

     

    -Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.

     

    Aynı gerçek karşısında Amerikalı Astronomi Profesörü George Greenstein da, The Symbiotic Universe adlı kitabında şöyle yazar:

     

    -Kanıtları inceledikçe, ısrarla önemli bir gerçekle karşı karşıya geliriz. Oluşumda bir doğaüstü akıl ve bu aklın yönlendirdiği bir irade devreye girmiş olmalıdır.

     

    Bütün bu bilim insanlarının tersinim teorisinin temellerinden olan varoluşta genişim süreci varsayımımızla aynı görüşte olmaları bize kıvanç vermekte, teorimizin doğruluğu konusundaki güvenimizi artırmaktadır.

     

    Oluştuğu kesinlikle bilinen, en koyu materyalistler tarafından bile itiraf edilen evrendeki düzen gerçeği materyalist felsefenin yanıtlamaktan aciz kaldığı pek çok soruları gündeme getirmiştir.

     

    Materyalizm bu gerçeği rastlantılarla oluşmuş olaylardan zaman içinde iyi ve yararlı olanların seçimi ve bunların birikimiyle oluşmuş bir düzen olduğunu kabul ve iddia eder. iyi ve yararlı olanların seçimi kavramı evrim teorisinin en önemli mekanizması olan doğal seleksiyon olarak karşımıza çıkar.

     

    Hemen fark edileceği gibi bu iddianın temelinde bir mantık hatası vardır. Bu mantık hatası da rastlantılarla oluşmuş olay ve oluşumlardan iyi ve yararlı olanlar nasıl seçilmiştir sorusunu gündeme getirir.

     

    Materyalizm bu soruya, canlıların evrimi konusunda; canlıların savunma sistemleri gibi doğal mekanizmaları iyi ve yararlı olanların seçimini gerçekleştirir şeklinde yanıtlar ama bu seçimi cansızların nasıl becerdiği! Konusunda her hangi bir açıklamada bulunamaz.

     

    Böyle bir oluşumu cansız dünyadaki doğal seleksiyon olarak mı tanımlamak gerekecektir? Böyle bir tanımlamanın saçma olduğu açıktır. (Doğal seleksiyon bölümüne bakınız)

     

     

    Devamı var.

  9. Teoriye Göre İnsanın Evrimi Şeması

     

    Evrim teorisinin meşhur hayat ağacına göre insanlar:

     

     

    └─ Primatlar

    ├─ Önmaymunlar

    ├─ Maymunlar

    └─ insansılar

    ├─ Gibon

    ├─ Şempanze

    ├─ Goril

    ├─ Orangutan

    └─ insan

     

    evrimsel değişimler sonucu oluşmuştur.

     

    Evrim teorisince ortaya konulan ve teorinin bel kemiğini teşkil eden insanın Evrimi konusunu daha iyi anlayabilmek, gerçekleri bulabilmek için incelemeyi en baştan başlamanın sayısız yararları vardır.

     

     

    Primatlar: Primatlar hayvanlar âleminin memeliler sınıfından maymun ve benzeri hayvanları içeren takımıdır.

     

    Goril, orangutan, şempanze, gibon gibi insansı olarak nitelenen maymunlarla lemur, marmoset, galago, tarsiyer ve lorisleri gibi çeşitleri de içerir.

     

    Primatlar çevik ve hızlı canlılardır. Çoğunluğu ağaçlarda yaşar. Hepsinin elleri, ele benzer ayakları, ileri bakan gözleri vardır.

     

    Primat sözcüğü hayli geniş ve çeşitli olan bu takım içindeki herhangi bir tür için kullanılabilecek ortak isimdir.

     

    Primat sözcüğü, Latince'de en başta, mükemmel, asil gibi anlamları olan primas sözcüğünün çoğulu primatesten Fransızca'ya tekilleşerek geçen primate sözcüğünden türemiştir.

     

    Primatlar tüm dünyaya yayılmışlardır. Genellikle Güney ve Orta Amerika'da, Afrika'da ve Asya'nın güneyinde bulunurlar.

     

    = = =

     

    adszbog.png

     

    Zeytin yeşili Habeş maymunu

     

    = = =

     

    Bazı türlerin yaşadıkları alanlar, Amerika kıtasında Meksika'nın güneyi ile Asya'da Japonya'nın kuzeyi kadar kuzey bölgelere ulaşır.

     

    Tür ve çeşit olarak hayli kalabalık olan primatlar başlıca üç bölüme ayrılırlar.

     

    Ön maymunlar (prosimiyenler): Vücutları erken dönem ilkel primatlarınkine en çok benzeyen türlerdir. Bu grubun en bilinen türleri olan lemurlar, Madagaskar adası ve daha az olarak da Komoros Adaları'nda, dünyanın geri kalanından izole bir durumda yaşarlar.

     

    Yeni Dünya maymunları: Simiyenlerin kapuçin, havlayan ve sincap maymunları gibi türleridir. Amerika kıtasında yaşarlar.

     

    Eski Dünya maymunları ve insansı maymunlar: Simiyenlerin Yeni Dünya maymunları dışındaki türleridir. Asya'nın orta ve güney kesimleri ile Afrika'da yaşarlar.

     

    = = =

     

    Memelilerin 32 ayrı takımından biri ise, insanın atası olarak kabul edilen canlıların dâhil edildiği primatlar takımıdır.

     

    Yapılan fosil incelemelerinde primatların ortaya çıkışından günümüze kadar 6000'den fazla primat türünün yaşadığı anlaşılmıştır.

     

    Bunların çok büyük bir bölümü, nesli tükenerek ortadan kaybolmuştur. Bugün yalnızca 400 kadar maymun türü yeryüzünde yaşamaktadır.

     

    Bu olay canlıların zamanla tersinime uğradığının açık ve net kanıtıdır.

     

    Primat türlerinin çokluğu onlardan kalan fosillerin zenginliğine neden olmuştur.

     

    Evrim teorisi taraftarları primatların böcek yiyen memelilerden evrimleştiğini varsayarlar fakat bu konuda herhangi bir bilimsel kanıt ortaya koyamazlar.

     

    Evrim teorisi taraftarı fosil bilimci Kelso:

     

    -Böcek yiyici memelilerden primatlara olan geçiş fosiller tarafından belgelenmiş değildir. Bu konuda herhangi bir fosil kaydı yoktur diyerek bu gerçeği kabul eder.

     

    Primatlar, diğer tüm canlı grupları gibi, fosil kayıtlarında bir anda ve diğer canlılardan çok farklı şekilleriyle ortaya çıkarlar. Kendilerine evrimsel bir ata oluşturabilecek başka hiçbir ara format canlı grubu yoktur.

     

    Bu konuda otorite sayılan evrimcilerden biri olan Elwyn Simons:

     

    -her türlü bulguya rağmen, primatların kökeni bir sır olarak kalmaya devam etmektedir diye yazar.

     

    Bir diğer ünlü evrimci Romer Omurgalı Paleontolojisi adlı kitabında primatların en eski türlerinden biri olan lemurlar için:

     

    -Bu canlılar sanki hiç bilinmeyen bir yerden gelmiş gibi aniden ortaya çıkarlar demektedir.

     

    = = =

     

    Primatlar takımının en önemli özelliği, el ve ayak yapılarının belirginliğidir. Lemur, tarsier gibi ufak memeliler ve tüm maymunlar primat takımına aittir.

     

     

    adszcgz.png

     

    Tarsier (solda) Lemur (sağda)

     

    Primatların diğer tüm canlı grupları gibi bir anda ve diğer canlılardan çok farklı şekilleriyle ortaya çıkması diğer canlılarla aralarında kesin çizgili ayrımların bulunması evrim teorisi taraftarlarını çok güç durumlara sokmuştur.

     

    Bunun nedeni de primatlara uygun evrimsel bir ata oluşturabilecek başka canlı gruplarının olmamasıdır.

     

    Evrim Teorisine göre insanlar primatlardan evrimleştiğine göre bu da insanın evrimleşme yönünden kökenin meçhul olduğu anlamına gelir.

     

    Evrim teorisinde canlıların kökeni zaten yeterince karmaşık, çözülmesi mümkün olmayan sorular yumağı halindedir. Bu durum bu sorular yumağını daha da karmaşık bir hale getirir.

     

    İnsanların primatlardan evrimleştiği öne sürüldüğünden primatlardan insanlara evrimleşme konusu evrim teorisinin can alıcı noktalarından birini teşkil eder. Teorinin ilk canlılığın ortaya çıkmasıyla birlikte en çok tartışılan konusu denebilir.

     

    Primatların kökeninin meçhul kalması evrim teorisinin en zayıf yerlerinden biri kabul edilir.

     

    Bu konunun açıklığa kavuşması için sayısız araştırmalar yapılmıştır. Fakat takımın tür ve çeşit zenginliği bu araştırmaları oldukça güçleştirmekte adeta içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir.

     

     

    Devamı var.

  10. Canlılardaki Moleküler Planlamalar-2

     

     

    Evrim taraftarları teorileri lehinde bir varsayım öne sürmek istiyorlarsa her şeyden önce canlıların rastlantılarla ortaya çıktıkları iddialarını bilimsel delillerle kanıtlamak zorundadırlar.

     

    Aksi halde teori daha en baştan geçersiz olur, bir varsayım olmaktan öteye bilimsel bir değer taşımaz.

     

    Örneğin Charles Darwin tarafından da canlıların en başatı olarak tarif edilen insanın solunum sistemi, beslenme sistemi, duyma sistemi, boşaltım sistemi gibi yapıların en koyu evrim teorisi avunucuları tarafından bile kabul edilen basite indirgenemez kompleks sistemler bütünselliğinin nasıl olup da evrim mekanizmalarıyla rastlantılarla ortaya çıktığını bilimsel deliller göstererek açıklamalıdırlar.

     

    Aksi halde, eğer birbirini takip eden çok sayıda küçük değişiklikle kompleks bir organın oluşmasının imkânsız olduğu gösterilse, teorim kesinlikle yıkılmış olacaktır diyen Darwin'in endişeleri gerçekleşmiş, evrim teorisi temelinden çökmüş olacaktır.

     

    Teorilerine dinsel bir inançla bağlı olan evrim teorisi taraftarlarının teori aleyhine gördükleri görüşlere karşı çıkmaları gayet doğaldır. Onlardan beklediğimiz bu karşı çıkışların bilimsel kanıtlarla desteklenmiş olmasıdır.

     

    Darwin’in kara kutusu kitabının yazarı Behe evrim teorisine ret eden yazılarına karşı eleştirilerde bulunan evrim teorisi taraftarı Jery Coyne ve Allen Orr gibi bazı bilim insanlarına verdiği cevap da şunları yazmaktadır.

     

    -Profesör Orr, indirgenemez komplekslik kavramı hakkında yanlış bir görüşe sahip...

     

    Darwin'in Kara Kutusu'nda indirgenemez kompleksliği şöyle tanımladım:

     

    İyi uyumlu ve temel fonksiyon için birbiriyle etkileşim içindeki pek çok parçadan oluşan ve bu parçaların herhangi birinin eksiltilmesinin sistemin fonksiyonunun durmasına neden olacağı bir sistem.

     

    Orr ise bu terimi yüzeysel bir şekilde kullanmakta ve eğer bir parça çıkarırsan, organizma ölür şeklinde anlamaktadır...

     

    Orr, benim bazı sistemlerin doğal seleksiyonla evrimleşmiş olabileceği, ama bazıları için bunun mümkün olmadığı şeklindeki düşüncemi çok şaşırtıcı bulmakta. Bunu kitabımın 205-208. sayfalarında açıklamıştım.

     

    Kısacası, bazı sistemler diğerlerinden daha komplekstir ve dolayısıyla daha indirgenemezdir...

     

    Aslında, her sistemin detaylarını incelediğinizde, benim yaptığım gibi, Darwinizm'in zorlukları pek çok yerde ortaya çıkar...

     

    Görünen odur ki, Orr, (yaşama getirilecek) açıklamanın özünün, evrimcilerin kavramlar üzerine kondurdukları etiketleri bilmeyle olacağını sanmaktadır. Oysa önemli olan, bu kavramların gerçekten hayatın nasıl oluştuğunu açıklayıp açıklamadıklarıdır.

     

    Michael J. Behe’nin vurguladığı ve daha önce belirttiğimiz gibi evrim teorisi taraftar ve savunucuları gerçekten canlılık rastlantılarla oluşmuş ise rastlantılarla nasıl oluştuğunu açıklamak zorundadırlar.

     

    Teoriyi en baştan doğru kabul edip bulguları buna uydurma çabalarının artık işe yaramadığını bilmelidirler.

     

    Evrim teorisi savunucularından Profesör Jerry A. Coyne'un ifade ettiği her şeyi açıklayamayacağımıza göre, her zaman tasarım için bir kanıt bulunabilecektir mantığı kanıtlar bulunup ortaya konulmadığı müddetçe bir umuntu olmaktan öteye değer taşımaz.

     

    Evrim bir gerçektir. Kanıtları nasıl olsa zaman içinde bulunacaktır demek evrim teorisinin gerçekliğini ispatlamaz.

     

    Evrim teorisi taraftarlarını böylesine ürkütüp, hırçınlaştıran gerçek, bilimsel bulguların evrime ret etmesine karşın ortaya teori paralelinde görüş ya da görüşler koyamamalarıdır.

     

    Bakınız Prof. Behe bu konuda neler yazıyor:

     

    -Coyne, eğer bir biyokimyasal sistem doğal seleksiyonla açıklanırsa, bilinçli tasarım savunucularının bir diğer sisteme atlayacaklarından ve bu nedenle Bilinçli Tasarım teorisinin yanlışlanamaz olduğundan yakınmaktadır.

     

    Eğer Darwinistler herhangi bir kompleks biyokimyasal sistemi açıklayabilmiş olsalardı, bu yakınmanın bir haklılık payı olabilirdi...

     

    Oysaki bugüne kadar doğal seleksiyon kompleksliğe sahip fonksiyonel sistemlerin hiçbirinin kökenini açıklamayı başaramamıştır.

     

    Michael J Behe ile Profesör Coyne, Orr gibi evrim teorisi taraftarları bilim insanları arasında son derece ilginç tartışmalar olmuştur.

     

    Prof. Coyne küçük parçaların birbirlerine eklenerek en sonunda işlev kazanmadıklarını öne sürmekte ve daha başka süreçlerle paylaşılan, bazen işe yaramayan, atıl, kopya genlerden, ya da eski işlevlerini çoktan yitirmiş fosil parçalardan da oluşuyor.

     

    Demek ki daha önce evrilmiş yapıtaşları da söz konusu demektedir.

     

    Demektedir ama var oldukları iddia edilen daha önce evrilmiş yapı taşlarının daha önce nasıl evrilmiş olduğu konusunda herhangi bir bilgi verememektedir.

     

    Behe, yaratılış (bilinçli tasarım) teorisine karşı yöneltilen bu itirazı şöyle yanıtlar:

     

    -Orr, bir fare kapanının (Behe'nin indirgenemez kompleksliği açıklamak için kullandığı örnek) parçalarının başka bir şey olarak oluşmaya başlamış ve sonradan şu anki yapılarına dönüşmüş olabileceklerini söylemektedir.

     

    Bu gibi argümanları Darwin'in Kara Kutusu'nun 66. sayfasında cevaplandırdım.

     

    Özetle, bu yaklaşımın (evrimcilere) kazandırdığı bir şey yoktur. Parçaların sonraki bir aşamada yine birbirlerine uyumlu hale getirilmeleri gerekecektir ve yine tüm parçalar gerektiği şekilde ayarlanmadan sistem çalışmayacaktır. Bu, bilinçli bir düzenleme gerektirmektedir.

     

    Devamı var.

  11. Böceklerin Harika Dünyaları

     

     

    Böcekler yapılarıyla, özellikleriyle, tür, çeşit ve nüfus zenginliğiyle yaşamın en eski dönemlerinden beri görülmesiyle tevrim teorisine başlı başına kafa tutar, temellerinden sarsar.

     

    Bunun nedenleri ise rastlantısal olamayacak kompleks yapılarıyla diğer hayvanlar arasında evrimsel yönden bağ olabilecek herhangi bir canlının olmamasıdır.

     

    Evrim teorisi savunucuları böcekler konusunda genelde sessizdirler. Çünkü evrimsel yönden söyleyebilecek fazla bir şey yoktur. Olanları da ayrı bölümde okuyucularımızın bigisine sunduk.

     

    Aşağıda vereceğimiz bilgilerin evrimsel yönden irdelenip buna göre yorumlanması gerçeği bulma yönünden çok önemlidir. Amacımızın gerçekleri bulma olduğu unutulmamalıdır.

     

    = = =

     

    Böcekler arthropoda (eklembacaklılar) şubesinin Insecta sınıfından canlılara verilen genel addır.

     

    adszlza.png

     

    Böcekler, dünyada en çok tür ve çeşitliliğe sahip hayvanlar olarak da bilinmektedirler. 800 binin üzerinde tür şu ana kadar tanımlanmış olmakla birlikte hali hazırda bu listeye yeni türler eklenmektedir. Kutuplardan okyanuslara kadar hemen her ekosistemde ayakta kalmayı başarabilmiş mükemmel yaratılışlı canlılardır.

     

    Canlılar aleminin belki de en kalabalık sınıfıdır. Yaklaşık olarak 30'un üzerinde takım içerir. Tanımlanmış olan hayvanların yaklaşık 4/5'i böceklerdir. Gerçek olsaydı evrimin böcekler yönünden geliştiği ve zirveye ulaştığı rahatlıkla iddia edilebilirdi.

     

    Vücutları baş, göğüs ve kuyruk olmak üzere 3 bölümden oluşur. Bazı gruplarda bu vücut bölümlerinde kaynaşmalar görülebilir. Baş bölgesinde bir çift anten ve bir çift bileşik göz bulunur.

     

    Sınıf özelliği olarak göğüsleri 3 segmentlidir ve her segmentten bir çift bacak çıkar. Çoğunda 2. ve 3. göğüs segmentlerinden birer çift kanat çıkar.

     

    Hayvanlar aleminde uçma ilk defa bu grupta ortaya çıkmıştır. Ancak böceklerin kanatları, kuşların kanatlarından farklı yapıdadır.

     

    Böcekler mükemmel yapıları tür ve çeşit zenginliğiyle evrim teorisinin dinmez baş ağrılarından biridir.

     

    Türden türe geçişte ne bir ara format bulunabilmiş ne de kanatlar gibi basite indirgenemez kompleks yapılar olan mükemmel organların evrimi açıklanabilmiştir.

     

    = = =

     

    Böceklerin göğüsleri 11 segmentlidir ve hiçbir segmentte üye bulunmaz.

     

    Son segmentlerde yapısal değişiklikler sonucu oluşmuş kavuşma organı, cercus uzantıları veya yumurta yerleştirme borusu gibi yapılar görülebilir.

     

    Dış iskelet bulunur. Büyüme esnasında dış iskeletin neden olduğu kısıtlama, deri değişimi ile telafi edilir.

     

    Vücutlarında sadece çizgili kas bulunur. Bu yüzden çok hızlı hareket ederler.

     

    Solunum trake sistemiyledir. Açık dolaşım sistemi görülür. Vücutta dolaşan solunum sıvısı hemolenf adını alır ve çoğunlukla renksiz, bazen de soluk yeşil-sarı renktedir.

     

    Vücutları bez bakımından zengindir. Çekici veya itici koku, mum, zehir, ipek, yağ, tükürük, anti koagülan madde gibi birçok maddeyi salgılamak üzere özelleşmiş çok sayıda bezler sahiptirler.

     

    Duyu organları ve sinir sistemleri iyi gelişmiştir. Birçok grupta, özel görevleri olan duyu organlarına rastlanır.

     

    Avlanmak veya avcılarından korunmak için son derece başarılı uyumlar kazanmışlardır.

     

    Renklenmeleri büyük çeşitlilik gösterir. Bazılarında ışık çıkarma özelliği görülür.

     

    Kural olarak yumurta ile çoğalırlar ve gelişmelerinde çoğunlukla bir meta-morfoz görülür. (Meta morfoz bölümüne bakınız)

     

    Bazı gruplarda koloni hâlinde sosyal yaşam örnekleri görülür. Yaşam ve beslenme şekillerine göre, ağız parçaları, anten ve bacak yapıları farklılık gösterir.

     

    Hayvan türü canlılar içinde mikroorganizmalardan sonra sayı, çeşit, tür olarak böcekler gelir.

     

    Yaşamın bütünselliğinde diğer canlılarla kıyaslandığında, böceklerin çok ayrı bir yeri vardır.

     

    Fosil kayıtlarından anlaşıldığı gibi, böcekler en az 400 milyon yıldır varlıklarını sürdürmektedirler.

     

     

    Bu dönem boyunca, çeşitli felaketler yaşanmış, dünyadaki hayvan türlerinin büyük bir kısmı yok olmuştur. Bu gerçek tersinimin en büyük kanıtlarından biridir.

     

    Bu yıkıcı olaylardan belki de hiç etkilenmeyen tek canlı türleri böceklerdir.

     

    Sahip oldukları üstün tasarımla her türlü ortamda yayılmış ve çoğalmışlardır.

     

    Böceklerin hepsi de basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünselliği içindedirler ve mükemmel yaratılmışlardır.

     

     

    adszfpfd.png

     

    Çöllerde, ormanlarda, göllerde, volkanlarda, sıcak sularda, buzullarda, kısacası her yerde böceklere rastlamak mümkündür.

     

    Böceklerin hepside yaşadığı ortamlara uygun mükemmel tasarımlar içindedir. Yaşamaları ve üremeleri için gerekli olan her şey kendilerine verilmiştir.

     

    Mesela bazı böcekler bir tür antifriz üreterek vücut sıvılarının donmasını engellerler.

     

    Böylece Himalaya Dağlarının yüksek tepelerinde ya da bazıları Sahra Çölü'nde 47°C'nin üstündeki sıcaklıkta yaşayabilir.

     

    Mikroorganizmalar gibi böceklerin türü ve sayısı o kadar fazladır ki, bilim adamları bu konuda kesin bir rakam verememektedirler.

     

    Son yapılan çalışmalara göre böcek türlerinin tahmini sayısı 2 ile 30 milyon arasındadır.

     

    Bu türlerin içinde sadece 370.000 adeti tanımlanabilmiştir, ayrıca 15.000 kadar fosil böcek türü bulunmuştur.

     

    Bugün, bilinen hayvan türlerinin dörtte üçünü böcekler oluşturmaktadır ve tahmini sayıları 1 trilyondan fazla, toplam ağırlıkları ise 2,7 milyar ton olarak belirtilmektedir.

     

    Bu rakam 45 milyar insanın toplam ağırlığına eşittir.

     

    Yani yaşayan her insan başına 170 milyondan fazla böcek düşmektedir.

     

    Bu olağanüstü sayılardan da anlaşılacağı gibi, böcekler hem nüfuslarıyla, hem sahip oldukları tasarımlarıyla, hem de besin zincirinde en önemli halkalardan birini oluşturmalarıyla bize önemli mesajlar vermektedirler.

     

    Bu canlıların fosil kayıtlarında aniden ortaya çıkmaları, hiçbir evrimsel ataya sahip olmamaları, son derece kompleks organlara sahip olmaları ve en önemlisi de bu kadar fazla çeşitlilik göstermeleri, evrim teorisi için mantıklı olarak cevaplanması oldukça zor bu konudaki sorulardan sadece bir kaçıdır.

     

     

    Devamı var.

  12. Bilim ve Yaratılışcılık Kitabına Eleştiriler-3

     

    Sayın yazarlarımız yaratılış bilimi olarak nitelendirdikleri evrim karşıtı görüşü destekleyen hiçbir bilimsel bulgunun olmaması nedeniyle kabul etmediklerinden bahsederler.

     

    Yaratılışı destekleyen bilimsel bulgular yok mudur?

     

    Böyle bir iddiada bulunabilmek için her şeyden önce varoluş olarak nitelendirdiğimiz; gözlerimizin, aklımızın, mantığımızın önünde uzanıp giden düzen ve sistem sahibi oluşumların (ve de kendimizin) varlığını ve gerçekliğini inkar etmemiz gerekir.

     

    Yaratışı destekleyen hiç bir bilimsel bulgu yoktur diyebilmek, bu iddiada bulunabilmek için aklın ve mantığın gözlerini kör eden; evrim dışı her öngörüyü ret ve inkar etmeyi bilimsellik zanneden taassup sahibi koyu bir evrimci olmak da bu iş için ayrı bir şarttır.

     

    ABD Ulusal Bilim Akademisi başkanı Bruce Alberts; bilim insanları herkes gibi doğanın düzeni ve karmaşıklığına (karmaşıklık nitelemesine katılmıyoruz) hayranlık duyar. Hatta bazı bilim insanları dindardır.Ancak bilim ve din insan deneyiminin iki ayrı alanını oluştururlar. Birleştirilmelerini istemek her ikisinin görkemlerini azaltır diye yazar.

     

    Yazar ama doğruluğu kesinleşmemiş kimi öngörüleri (örneğin evrimi yada yaratılışı) inkar edilemez gerçekler olarak kabul etmenin ve bunda diretmenin de bir din (inanç) olduğunu nedense görmezlikten, bilmezlikten gelir.

     

    Gerçek bilim insanları her şeyden önce kendilerini yaratışçı yada evrimci olarak nitelemelerinden soyutlar. Gerçekleri tam bir tarafsızlıkla görmeyi çabalar.

     

    Eğer siz gerçekleri görmek istediğiniz renkte bir gözlük takarak gözlemlerseniz sadece istediğiniz rengi görürsünüz. Evrimcilerin yaptıkları iş işte budur.

     

    Yazarlarımız bilimciler önceki nesil bilim insanlarının çalışmalarını düzeltip geliştirirken doğal dünya ile ilgili tanımlamalarımızın doğruluk ve bütünlüğü zaman içinde artma eğilimi gösterir diye yazarken bilerek ya da bilmeyerek tersinim teorisinin amblem sözlerinden olan evrimleşen tek şey bilimdir tümcesini doğrularlar.

     

    Evet! Evrimleşen tek şey bilimdir.

     

    Aynı bilim insanları yazarlarımız; bilim insanları belirli bir açıklamanın tam ve sonuncu açıklama olduğundan kesin şekilde emin olamazlar diye yazarlarsa da bu önemli kuraldan evrim ayrıcalıklı tutulmuş; en baştan, inkarı mümkün olmayan bir gerçek, modern bilimin yapıtaşı olarak nitelenmekten çekinilmemişlerdir.

     

    Yazarlarımıza göre evrim teorisi bu güne kadar öyle çok sınanmalardan geçmiş ve doğrulanmıştır ki bu günün en güçlü ve sağlam kuramlardan biri haline gelmiştir.

     

    Nasıl olduğuna ilişkin anlayışımızı sürekli artıran yeni buluşlarla evrim bu günde son derece aktif bir araştırma alanıdır.

    Acaba öyle mi?

     

    Yazarlarımızın öngördükleri kural ve sıra ile gerçekleri bulmaya çalışalım.

     

     

     

    Devamı var.

  13. Tanrı Yanılgı mı-3

     

     

     

    Sayın yazar iddialı bir şekilde eserinin; şüpheler içinde bocalayanların; zihinlerini işgal eden, ruhlarını sıkıp bunalımlara sürükleyen tüm sorularına cevap verebileceğini yazar.

     

    Bir bakıma eseri okuyanlar doğruyu (gerçeği) yani ateizmi rahatlıkla bulabilecekler; çalkantılardan, ruhsal bunalımlardan kurtulup ateizmin sonsuz ve görkemli özgürlüğüne dolaysıyla huzurlu mutluluğuna ereceklerdir.

     

    Yazılarımızı okuyanlar sıkça olmak üzere olmayana ergi metodunu (karşıt varsayımların geçersizliğini göstererek doğruya bulma metodunu) kullandığımızı bilirler.

     

    Aynı metodu sayın yazarımızda uygulamış; din olgusunu çökerterek ateizmin doğruluğunu, gerçekliğini göstermeyi amaçlamış.

     

    Olmayana ergi metodu karşıt teorilerin silahlarını kullanan, bir bakıma hedefi kalbinden vuran etkili bir metottur ama iki tarafı da keskin bir kılıç gibidir. Kolaylıkla savunduğunuz teoriye yönelebilir.

     

    Bizim için karşıt görüş ve fikirler çok değerlidir. Fikir ve görüşlerimizi bilmeyerek destekleyen, nice kanıt hazinelerini içlerinde saklayan define sandıkları gibidir.

     

    Bizi içtenlikle eleştirenler bu tür malzemeleri bolca sağladıkları için sağ olsunlar, var olsunlar.

     

    Evrim teorisine olan eleştirilerimizde bu metodu kolaylıkla uyguladık.

     

    Savunucuları teorilerini savunma uğruna öylesine akıl, mantık ve bilim dışı varsayımlar ileri sürüyorlardı ki öne sürülenlerin içinden faydalanabileceklerimizi seçmekte hiç zorlanmadık. Bir bakıma onları kendi silahlarıyla vurduk.

     

    Umarım aynı beceriyi burada da gösterebilir, amansız bir din düşmanlığının bilinçsiz ifadesi olarak nitelediğimiz bu kitabın gerçek değerini (değersizliğini) gösterebiliriz.

     

    = = =

     

    Yazara göre şüpheler içinde bocalayanların içinde kendini yetiştirildikleri dinin kapanına kısılmış hissedenler çoğunluktadır. Bunun nedeni ise çocukluklarında dinsel yönden uygulanan beyin yıkama operasyonlarıdır.

     

    Bu tür insanların dini kendi seçtiklerinden çok ailelerin empoze ettiği din ya da dinlerdir.

     

    Burada ileri sürülen fikirlerin doğruluğunu ya da eğriliğini tartışmak için her şeyden önce bir suç gibi öne sürülen beyin yıkamanın ne olduğunu açıklamak gerekir.

     

    Bilindiği gibi çocuklar öğrendiklerinin çoğunluğunu aile içinden ve yakın çevrelerinden öğrenirler.

     

    Öğrendiklerinin içinde dinsel bilgiler olduğu gibi kendilerini hayata hazırlayacak bilgilerde bulunur.

     

    Hiç kimse çocukluklara yalnız dini bilgilerin verildiğini iddia edemez. Verilenlerin içinde ateizm gibi farklı dinlerin ya da konuların bilgilerde olabilir ve olacaktır da.

     

    Dindar bir baba ya da annenin çocuklarına verdiği bilgiler arasında hayata dair olanlarla birlikte dini konulularında bulunmasından daha doğal ne olabilir?

     

    Aynı doğallık ateist anne ve baba içinde geçerlidir. Ateist bir anne babanın dindar bir çocuk yetiştirmesini bekleyemeyiz.

     

    Ateist bir anne baba çocuklarına verdiği hayata dair bilgilerle birlikte bir din gibi gönülden inanıp destekledikleri ateist inancına ait bilgileri de verecekler, çocuklarını mümkün olduğunca bir öcü gibi görüp, nitelendirdikleri dinsel materyallerden uzak tutmaya çalışacaklardır.

     

    O zaman sormak gerekir.

     

    Dindar bir anne babanın çocuğuna öğrettikleri beyin yıkama oluyor da ateist bir anne babanın çocuklarına öğrettikleri beyin yıkama olmuyor mu?

     

    Dini bilgiler vermeyi çocuğun beynini yıkama olarak nitelersek ateist bir anne ya da baba çocuğuna ateist bilgiler vermesini, dinsel materyallerden uzak tutmasını da bir beyin yıkama operasyonu olarak nitelememiz gerekmeyecek mi?

     

    Bu mantık çocuklara verilen her bilginin bir beyin yıkama operasyonu olarak tanımlamaya neden olur.

     

    Eğer şu ya da bu konuda çocuklara öğretilenler bir beyim yıkama operasyonu ise diğer bilgileri öğretmede bir beyin yıkama operasyonudur.

     

    Yani….

     

    Çocuklarımız ergenliğe kavuşuncaya kadar beyin yıkamadan kaçınmak için onlara hiçbir şey öğretmeyecek miyiz?

     

    Sayın yazarımız beyin yıkama konusunda saçmalamış diye yazarsak fazla mı ileri gitmiş olacağız?

     

    = = =

     

    Sayın yazarımız çocukların ekonomik ve siyasi meselelerde nerede duracaklarını bilmediklerini; bu nedenle bu çocuklara Hıristiyan ya da Müslüman çocuklar olarak nitelemenin doğru olmayacağını yazar ki biz buna ateist çocukları da ekleyerek aynen katılırız.

     

    Belki sayın prof. yazarımız bilmiyor olabilir.

     

    Hedef aldığı İslam dininde çocuklara en küçük bir sorumluluk yüklenmez.

     

    Ergenlik çağına (aklı başına) gelinceye kadar tüm çocuklar melekler kadar masumdurlar.

     

    Zaten aklı başında hiç kimse bunun aksini iddia etmez.

     

    = = =

     

    Sayın yazarımız bir ateist olduğunu ve bundan gurur duyduğunu; ateist olmanın utanılacak bir şey olmadığını yazar.

     

    Sayın yazarımızın (ya da başkalarının) ateist ya da dindar olmaları bizleri kesinlikle ilgilendirmez.

     

    Sayın yazarımıza da bizim ya da başkalarının inançları veya inançsızlıkları ilgilendirmez ama sayın yazarımız garip bir mantıkla (inançlıları derin uykuda, kendini ve kendi gibilerini uyanıp aydınlanmış addederek) inançlıların düştüklerini zannettiği derin gaflet kuyusundan kurtarmaya, içinde bocaladıklarını derin uykudan uyandırmaya soyunmuştur.

     

    Sanki tek akıl mantık sahipleri kendileridir. Kendileri dışındakiler akıl mantık kullanma, doğru yolu bulma becerisinden mahrum zavallılardır. Tabi ki gerçek bu değildir. Kendilerini akıllı zanneden nice aptallar gördük.

     

    Bu konuda sayın yazarımızdan tek istek ve önerimiz gölge yapma, başka ihsan istememizdir.

     

    = = =

     

    Gerçekte bizleri ilgilendiren sayın yazarımızın ateizm için insanın kendi ayakları üzerinde ufka karşı dik durması gibi her zaman sağlam bir fikir özgürlüğü ve sağlıklı işleyen bir zihni işaret eden bir şeydir demesidir.

     

    Gerçektende bir ateist (sayın yazarımızın tanımladığı gibi) sonsuz bir fikir özgürlüğüne, sağlıklı işleyen bir zihne sahip midir?

     

    Hiç zannetmiyoruz.

     

    Nedeni de Bir Yaratıcı İradenin Olmadığını İNANMANIN da bir inanç olduğudur. Hem de tıpkı bir putperestin putuna bağlılığı gibi taassuplu bir inanç.

     

    Sayın yazarımızda gerçekte özgür zannettiği fikirlerini, sağlıklı işlediğini zannettiği mantığını tıpkı diğer taassup sahipleri gibi taassubunun dar ve kısıtlı hapishanelerine tıkmış, çıkmasına izin vermemektedir.

     

    Bu mantık bilim insanlarını da baskı altında tutmakta, fikirlerini özgürce ifade etmekten sakındırmaktadır.

     

    Nitekim ateist olduğu iddia edilen büyük bilim insanı Einstein Hublle’den önce hesaplamalar yoluyla evrenin genişlemesi gerektiğini bulduğu halde bu buluşun ateist bilim anlayışına ters geldiğini fark ettiğinden gelecek tepkilerden sakınarak ifade etmemiş, edememiştir.

     

    Nitekim bu taassuba varan inanç ateistlere; bir yaratıcı iradenin varlığını kabul etmektense en akıl, mantık ve bilim dışı varsayımları kabul etmek bizim için daha kolaydır gibi saçma, akıl ve bilim dışı bir mantığa götürür.

     

    Hiçbir zaman bir ateist; aklını, mantığını tıkıldığı hapishanenin daracık atmosferinden kurtararak; bilimle onaylanmış fakat ateist felsefeye ters gelen gerçekleri kabullenmez.

     

    Gerçekten aklı mantığı özgür olsaydı, özgürce düşünebilseydi bilimsel bir gerçeği tereddütsüz kabullenmesi gerekecekti ama onlar bunu başaramaz.

     

    Onlara göre tüm gerçekler ateist öngörülere uygun olmak zorundadır.

     

    Bilimsel gerçekleri daracık bir pencereden şaşı ve miyop gözlerle bakmalarının; örneğin canlılık konusunda elle tutulur tek ateist teori olan evrimi savunurlarken; akıl, mantık ve bilim dışına kayarak sık sık saçmalamalarının bir nedeni de budur.

     

    Her zaman ısrarla ve inatla söyleriz, yazarız ve savunuruz.

     

    Bilim ve bilimle uğraşanlar tamamen ve kesinlikle tarafsız olmalıdır.

     

    Bilime soyunan kişiler inançsal kimliklerini bir kenara bırakmalı, olguları yorumlarken sadece aklın, mantığın ve bilimin yöntemlerini kullanmalı, gerçeklere ulaşılamamışsa ilgili varsayımları kesin şekilde doğru ya da yanlış diye nitelememeli, en azından şüpheli konumunda bırakmalıdır.

     

    Devamı var.

  14. Bu saydıklarınızın Hristiyan dinine özel olduğunu da nereden çıkarttınız.

     

    İnsan olduğumuz için utançla yüzlerimizi kızartanları sayarken Yezid'i, Haccac-ı Zalim'i, Ladin'i, Saddam'ı, Taliban'ı, islami terör örgütlerini Hristiyan dinine özel mi algılıyorsunuz.

     

    Engisizyon mahkemeleri, zindanlarda çürütülen, diri diri yakılan insancıkları, şeriat mahkemeleri ve uygulamalarından farklı mı buluyorsunuz.

     

    Cennetten parsel parsel arsalar satan suistimalcilerin ise Hristiyanlara özel olduğunu düşünmek ise güncel haberleri dahi takip etmediğinizi gösteriyor.

    *

    **

     

    Yazınızda tamamen haklısınız. Bizim söylemek istediğimiz de bu. Sayın yazarımız İSLAMCILARIN KÖTÜLÜKLERİNİ yazmayı unutmamış ama diğer dinlerin özellikle hıristiyanlığın yaptıklarını yazmayı UNUTUVERMİŞ. Bizde hıristiyanların yaptıklarını yazarak teraziyi DENGELEDİK.

     

    HER YERDE, HER TOPLUMDA İYİLERİNDE KÖTÜLERİNDE OLABİLECEĞİNİ KABULLENİRSEK ÇOK DAHA RAHAT ANLAŞABİLİRİZ. Bilimsel tarafsızlıkta bunu gerektirir.

     

    Saygılar.

  15. Bahsettiğiniz bu sayın yazarın ismini anmaktan neden çekince duyuyorsunuz?

     

    Takip ettiğim kadarıyla diğer sitelere yapıştırdığınız bu yazılarınız üzerine size "kim bu yazar" sorularını "Bunu tahmin etmeniz zor değil." diyerek geçiştirmeyi tercih etmişsiniz...

     

    Nedir çekinceniz, eleştiri yapmaya kalktığınıza göre okumuş olmalısınız... Okudunuz mu?..

    Bırakın da objektif olabilmek adına diğer insanlarda yazarını ve kitabını öğrenip gerek duyuyorlarsa alıp okusunlar... Okusunlar ki, eleştirileriniz tek taraflı kalmasın, alıntıladığınız yerlerdeki cümlelerin öncesi ve sonrası hakkında bilgi sahibi olup sizin eleştirlerinizde ne kadar tutarlı olup olmadığınızı kavrasınlar...

     

    Şimdi bu soruyu bir kez de ben sormak istiyorum...

    Kimdir bu sayın yazar. Kitabının adı nedir?

    Bu kitap yayınlandığı günden bu yana tüm dünyada neden Bestseller olmuştur?

    Neden, Türkiye gibi okuma alışkanlığının çok az olduğu bir ülkede bile haziran 2007 ilk baskısı yapılan bu kitap bugün 21 baskıya ulaşmıştır?

     

    ***

     

     

    Sorunuzun cevabını yazımızın başında vermiştik. Bilimsel olduğu iddia edilen bir kitaptan alıntılar yapmayı YASAKLAMAK bizim değil, yayıncıların ve buna izin verenler ayıbıdır.

  16. soru-5 Tersinim teorisi evrim teorisine karşıt olmak için mi ortaya atıldı?

     

    Cevap-5 Tersinim teorisi herhangi bir teoriye, inanca karşıt ya da destek olmak için ortaya atılmış değildir.

     

    Tersinim teorisi temel aldığı önce kanıt sonra sonuç ilkesiyle tamamen bilimseldir.

     

    Kanıtların yetersiz olduğu durumlarda tüm bilimsel bulguları göz önüne alarak yorumlarda bulunur, bunlara uygun varsayımlar ortaya atar.

     

    Evrim teorisine karşıt görünmesi her iki teorinin temelde mantıksal olarak karşıt olmasından kaynaklanır. Bir bakıma evrim teorisinin yanlışları tersinim teorisinin doğrularıdır.

  17. Tersinim Teorisi-3 (Materyalizm)

     

     

    Var oluş kurallar ve yasalarla belirlenmiş düzenlilikle beraber bir bütünlükte içerdiğinden Var Edici İrade bu bütünlüğün dışında olmalıdır. Eser bütün olduğu içinde Varedici tektir. Bu nedenlerle Var Edici mutlak güç, mutlak bilgi ve mutlak bir irade sahibidir. Bu mutlaklık Var Edicinin eşsiz ve tek olduğunu, var ederken herhangi bir yardımcıya ya da araca ihtiyaç hissetmediğini de gösterir.

     

    Evolutionary Biology kitabının yazarı Douglas Futuyma kitabında şöyle belirtmiştir:

     

    -Yaratılış ve evrim, yaşayan canlıların kökeni hakkında yapılabilecek yegâne iki açıklamadır.

     

    Canlılar dünya üzerinde ya tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır ya da böyle olmamıştır.

     

    Eğer böyle olmadıysa, bir değişim süreci sayesinde kendilerinden önce var olan bazı canlı türlerinden evrimleşerek meydana gelmiş olmalıdırlar.

     

    Ama eğer eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya çıkmışlarsa, o halde sonsuz güç sahibi bir akıl tarafından yaratılmış olmaları gerekir.

     

    Futuyma’nın canlılığın kökeni hakkındaki bu sözleri tüm varoluşu kapsayacak şekilde bütünlenebilir.

     

    Buna göre varoluş ya yaratılmıştır ya da yaratılmamıştır. Sorun bu iki seçeneklerden hangisinin doğru olduğudur.

     

    Kimi insanlar varoluşun kompleks düzenler içerdiğini gözlemleyerek düzenliliklerin ilim sahibi bir gücün eseri olabileceği sonucuna varmışlarsa da kimileri bu sonuca katılmamışlardır.

     

    Bunun en büyük nedeni de bir Var edicinin var olduğu inancı üzerinde kurulan din olgusuna bazı kişiler, kurumlar tarafından akıl, mantık ve dolaysıyla bilim dışı ritüellerin konulup karıştırılması, bazı konularda dinin; bilimin, aklın mantığın dışına itilmesi, çok kötü bir şekilde suiistimal edilmiş olmasıdır.

     

    Bir Var Edicinin var olmadığını savunanların, en baştan bir Yaratıcının varlığını ret ve inkâr ettiklerinden var oluş sorusuna verebilecekleri tek bir cevap kalıyordu ki o da var oluş rastlantılar sonucu oluşmuştur yanıtıdır.

     

    Fakat var oluş rastlantılar sonucu oluşmuştur yanıtı yeterince açık değildir ve bir temele dayanmamaktadır.

     

    Bir Var edicin var olduğunu ret ve inkâr edenler var oluş sorusuna verdikleri rastlantılarla oluştu yanıtına bir temel aradılar ve bulmakta gecikmediler. Bu temel madde idi.

     

    Bu temele göre var oluş sorusuna verilen yanıt; var oluş maddelerden rastlantılarla oluşmuştur şeklindedir.

     

    Var oluşu maddeyle izah eden, var oluşun bütün aşamalarını maddeye indirgeyen bu görüşe maddecilik diğer adıyla materyalizm denilir.

     

    Görüldüğü gibi materyalizm akıl, mantık ve bilim dışı ritüellerin, hurafelerin karıştırılması nedeniyle dine karşı verilen bir tepkinin sonucudur.

     

    Devamı var.

  18. ESMA-ÜL HÜSNA (Cenab-ı Alah'ın (c.c) Doksan dokuz İsm-i Şerifi)

     

     

    Cenab-ı Allah sadece doksan dokuz ism-i celilesini bize bildirilmesine izin vermiştir. Bu isimlere El Esma-ül Hüsna (اَلأَسْماَءُ الْحُسْنَى,) (Allahın güzel isimleri) denilir. Bu isimlerin Allah'ın (c.c) bilinmesine izin verdiği tüm sıfatlarını içinde bulundurduğuna inanılır. Bu isimleri bilmek Cenab-ı Allah’ı bilip tanımak demektir. Bu nedenle Esma-ül Hüsna İslam kültüründe çok önemlidir. Cenabı Allah’ın güzel isimlerini mealleriyle birlikte aşağıya alıyoruz.

     

    Allah'ın isimlerinin kaynağı Kuran'dır ve ism-i celileler Kuran'da çeşitli âyetler bulunmaktadır. Âraf Sûresi 180. Âyetin meal-i şerifi şöyledir:

     

    -En güzel isimler Allah'ındır. O'na o güzel isimleriyle dua edin. Ve O'nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın, onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.

     

    Adil

    العدل Herkese hakkını veren,

     

    Afüv

    العفو Günahları affedip sahibini cezalandırmaktan vazgeçen

     

    Âhir

    الآخر Varlığının sonu olmadığını belirtir ve insanlara vaat ettiği sonsuz hayatı veren

     

    Alîm

    العليم Bilgisi sonsuz olan, her şeyin farkında olup en ince noktasına kadar bilen

     

    Aliyy

    العلي Yüksek, büyük ve yüce, güçte, bilgide, hükümde, ira-dede ve diğer bütün yetkin sıfatlarında üstün olan

     

    Allah

    الله Kendisinden başka ilah olmayan "O" ilah. El-İlah'dan türemiştir. Diğer isimleri kapsar.

     

    Azîm

    العظيم Çok yüce ve sınırsız ve kayıtsız büyüklük, üstünlüğün tek sahibi, pek azametli olan, yüce.

     

    Azîz

    العزيز İzzet sahibi, mağlup edilmesi imkânsız olan, her şeye galip olan.

     

    Bâis

    الباعث Ölüleri dirilten, her canlıyı ölümünün ardından yeniden dirilten.

     

    Bâkî

    الباقي Süreklilik sahibi, sonsuza kadar kalan, sonsuz.

     

    Bâri'

    البارئ Yarattıklarını temiz ve sağlam bir nizam üzere yaratan, olgunlaştırarak birbirinden farklı niteliklerde meydana getiren, aza ve cihazını birbirine uygun yaratan.

     

    Basîr

    البصير Her şeyi her yönüyle eksiksiz gören, yarattıklarına da görme duyusunu veren.

     

    Bâsit

    الباسط Her hayrı veren, lütuf ve rahmetini kullarına yayan, dilediğine bolluk veren.

     

    Bâtın

    الباطن Gizli, cisim olarak görülmeyen, varlığı gizli olan, ancak varlığı da kesin olarak bilinendir.

     

    Bedî

    البديع Emsalsiz, acayip ve hayret verici âlemler yaratan.

     

    Berr

    البَرّ İyilik ve güzellik, bağışta bulunma, kullarına yardımcı olma

     

    Câmi

    الجامع İstediğini istediği şekilde, istediği zaman, istediği yerde toplayan.

     

    Cebbâr

    الجبّار Azamet ve kudret sahibi, istediğini mutlak yapan, dile-diğine muktedir olan.

     

    Celîl

    الجليل Büyüklük ve ululuğu pek yüce olandır. Güzeller güzeli.

     

    Dâr

    الضار (Kötü niyetlilere karşı) Zarar verici şeyler yaratan

     

    Evvel

    الأوّل Her şeyden önce, öncelerin öncesi, başlangıçların yaratıcısı ve varlığının öncesi olmayan

     

    Fettâh

    الفتّاح Kulların her türlü güçlük ve sıkıntılarını açan ve kolay-laştıran

     

    Gaffâr

    الغفّار Kullarının günahlarını tekrar tekrar affeden ve çok bağışlayan yüce varlık

     

    Gafûr

    الغفور Mağfiret eden, suçları bağışlayan, affeden.

     

    Ganî

    الغني Çok zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayan.

     

    Habîr

    الخبير Her şeyden haberdar olan, her şeyin iç yüzünden ve gizli tarafından her yönüyle bilen

     

    Hâdî

    الهادي Hidayete kavuşturan, kulunu hayırla muvaffak kılan.

     

    Hâfıd

    الخافض Allah'ın emirlerini dinlemeyen, başkalarını beğenmeyen, büyüklenip hak ve hukuk tanımaz zorbaları; rezil, perişan eden.

     

    Hafîz

    الحفيظ Muhafaza eden, koruyup saklayan, yapılan işleri bütün ayrıntılarıyla saklayıp, her şeyi belli vaktinde afet ve belâlardan koruyan.

     

    Hakem

    الحكم Hikmet sahibi olan, yaptığı her işte hikmeti gözeten, hükmeden.

     

    Hakîm

    الحكيم Her şeyi inceliğiyle bilip buna göre emir ve yasakları vâzeden, buyrukları ve bütün işleri yerli yerinde olan

     

    Hakk

    الحقّ Varlığı hiç değişmeyen, hiç yok olmayan ve gerçek olan.

     

    Hâlik

    الخالق Yaratıcı olan

     

    Halîm

    الحليم Acele etmeyen, günahkârların cezasını vermeye güç yetirdiği onlara yumuşak davranarak cezalarını geriye bırakan, hilmi çok olan

     

    Hamîd

    الحميد Çok övülen, övgüye en çok layık olan.

     

    Hasîb

    الحسيب Herkesin yaptıklarını takdir eden, yapılanları bütün ayrıntılarıyla bilip her insanı hesaba çekerek yaptığının karşılığını veren

     

    Hayy

    الحيّ Ezelî ve ebedî diri olan, uyuklama, yorulma gibi nok-sanlıklardan uzak olan.

     

    Kābid

    القابض Her şeyi sonsuz kudreti altına alan, bu kudretiyle kuşatıp kavrayan, her şeyi emri altına alıp tutan

     

    Kādir

    القادر Kudret sahibi, tükenmez kudreti olan, istediğini dilediği gibi yapmaya muktedir olan

     

    Kahhâr

    القهّار Haddi aşanları çok şiddetli kahreden.

     

    Kaviyy

    القويّ Kudretli, güçlü ve sınırsız kuvvet sahibi olan

     

    Kayyûm

    القيّوم Yarattıklarının işini çeviren, her işleneni bilen, evveli olmayan.

     

    Kebîr

    الكبير Çok büyük

     

    Kerîm

    الكريم Cömert, kerem sahibi; muktedirken affeden, cömertlik duygusunu veren, vaadini yerine getiren, çok ikram edici

     

    Kuddûs

    القدّوس Her türlü hata, gaflet ve acizlikten, eksiklikten uzak, mutlak kemal sahibi

     

    Latîf

    اللطيف En ince işlerin bile bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıl-dığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri de yapan

     

    Mâcid

    الماجد Ulu ve cömert, şanı yüce anlamlarını taşımaktadır. Kadri ve şanı büyük, kerem ve müsamahası bol.

     

    Mâlik-ül Mülk

    مالك الملك Mülkün ebedî ezelî sahibi.

     

    Mâni

    المانع Bazı şeylerin meydana gelmesine müsaade etmeyen, engelleyen.

     

    Mecîd

    المجيد Şan, şeref, büyüklük ve kudretinden dolayı yüce olan ve güzel işlerinden dolayı da sevilip övülendir. Şeref, ancak kendi emir ve yasaklarına uymakla elde edilebilir (Hud, 11/73). Şanı, şerefi çok üstün olan.

     

    Melik

    الملك Mülkün sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan.

     

    Metîn

    المتين Metanetli, kuvveti çok şiddetli olup hiçbir iş zor gelmeyen, pek güçlü demektir.

     

    Mu'ahhir

    المؤخّر Her şeyden sonra yine var olan; O'na uymayanları zelil edip arkada bırakan, istediğini geri koyan

     

    Mucîb

    المجيب O'na yalvaranların isteklerine icabet eden ve karşılık verendir, teklifleri bilen

     

    Muğnî

    المغني Dilediğine zenginlik veren, ihtiyaçlarını gideren, zengin kılan.

     

    Muhsin

    المحسن Çokça veren, sonsuz düşünülse bile her şeyin sayısını her yönüyle bilen

     

    Muhyî

    المحيي Dirilten, canlandıran ve hayat veren

     

    Muîd

    المعيد Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan

     

    Muiz

    المعز İzzet ve ikram edici, şeref sahibi

     

    Mukaddim

    المقدّم Her şeyden önce olan, dilediğini öne alan; dilediğine maddî ve manevî nimetler verip yükselten, öne geçiren

     

    Mukît

    المقيت Rızıkları yaratan, bilen, tayin eden, her yaratılmışın rızkını veren.

     

    Muksit

    المقسط Bütün işlerini dengeli yapan

     

    Muktedir

    المقتدر Gücü her şeye yeten, her şeyi dilediği duruma getiren, kuvvet sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden

     

    Musavvir

    المصور Yaratmış olduğu varlıkların şekillendiren ve durumlarını takdir eden

     

    Mübdî'

    المبدىء Hiç yoktan ortaya koyan, vadeden, yaratan

     

    Müheymin

    المهيْمن Görüp gözeten, her şeye şahit olan, her şeyi koruması altına alan, onları muhafaza edip saklayan

     

    Mü'min

    المؤمن İman ve güven veren, her türlü şüphe ve tereddütleri kaldıran

     

    Mümît

    المميت Öldüren, ölümü her canlıya takdir edip bunu uygulayan

     

    Müntakim

    المنتقم İntikam alan

     

    Müteâli

    المتعالِ Yüksek ve yüce varlık

     

    Mütekebbir

    المتكبّر Her hususta çok büyük ve azamet sahibi ulu yaratıcı

     

    Müzil

    المذل Lâyık olanları zillete düşüren, zelil kılan, onları hor ve hakîr eden

     

    Nâfi

    النافع Hayr ve menfaat verecek şeyleri yaratan, faydalandı-ran.

     

    Nûr

    النور Âlemleri nurlandıran, dilediğini nur eden, nur, ışık olan.

     

    Râfi

    الرافع Kaldıran, yükselten ve yüksek olan

     

    Rahîm

    الرحيم Bağışlayıcı, sevdiklerine ve müminlere (ahrette) mer-hamet eden.

     

    Rahmân

    الرحمن ALLAH'ın zati ismi. Pek merhametli, şefkati ve nimeti her şeyi kuşatan.

     

    Rakîb

    الرقيب Görüp gözeten, murakabe eden, bütün varlıklar üzerine gözcü olup bütün işlerini kontrol altına alan

     

    Ra'ûf

    الرؤوف Çok şefkat ve merhamet gösteren, çok esirgeyen, kolaylık sağlayan

     

    Reşîd

    الرشيد Bütün âlemleri dosdoğru bir nizam ve hikmetle akıbetine ulaştıran

     

    Rezzâk

    الرزّاق Bütün yaratıkların rızıklarını veren

     

    Sabûr

    الصبور Çok sabırlı olan, isyankârlardan acele intikam almayan

     

    Samed

    الصمد Hiçbir şeye muhtaç olmayan, tüm canlıların ihtiyaçları-nı gideren ve her türlü istekte doğrudan kendisine başvurulan

     

    Şehîd

    الشهيد Her şeye şahit olan, her şeyi hakkıyla gören, bilen ve muamelesini de buna göre yapan

     

    Şekûr

    الشكور Çok şükre lâyık olan, kendi rızası için şükredilen, şükür olarak yapılan iyi işlerin daha fazlasıyla karşılığını veren, insanlara nimetlerini artırarak şükür muamelesi yapan

     

    Selām

    السلام Her türlü eminliğin, salimliğin aslı olan, güvenlik veren. (Selam, İslam sözcüğüyle aynı semantik kökten türer.)

     

    Semî

    السميع İşiten, işitme kuvvetine sahip olan ve işitme gücünü veren

     

    Tevvâb

    التوّاب Tövbeleri çok kabul eden, tövbe kapısını açık tutarak tövbe etme imkânı veren

     

    Vâcid

    الواجد Varılan ve her şeyi vadeden, icada eyleyen; varlığı kendinden olan; dilediğini istediği anda var edip yaratan

     

    Vâhid

    الواحد Tek, bir olan; kendisinden başka tanrı olmayan

     

    Vâlî

    الوالي Yardım eden, destek veren, işleri düzenleyen, yöneten

     

    Vâris

    الوارث Bütün servetlerin gerçek sahibi

     

    Vâsi

    الواسع Bağışlaması bol ve rahmeti çok olan

     

    Vedûd

    الودود Çok şefkatli, muhabbetli, sahih kullarını çok seven ve onlarca çok sevilen, onları rahmet ve rızasına erdiren; sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya yegâne lâyık olan

     

    Vehhâb

    الوهّاب Karşılıksız veren

     

    Vekîl

    الوكيل Hayatını Allah'a tevekkül ederek düzenleyen ve böyle-ce O'na sığınanların işlerinde kendilerine yardım eden

     

    Velî

    الولي Dost, emir sahibi ve iyi insanların, yâni müminlerin dostu (velisi) olup onlara yardım ederek işlerini yöneten

     

    Zâhir

    الظاهر Görünen, varlığında hiç şüphe olmayan, varlığı her şeyden aşikar olan

     

    Zülcelâl-i vel-İkrâm

    ذو الجلال والإكرام Hem azamet, hem de fazl-u kerem sahibi

  19. Kuran ve incillerden Müjde Ayetleri-2

     

    Yüce Allah’ın (c.c.) peygamberlerinden aldığı bu ahit ve misak kavimlerine haber vermeleri, kavimlerinin de kendilerinden sonra geleceklere bildirmeleri hususunda idi. Hz. Muhammed (a.s.v) gelmeden önce bütün Ehl-i kitap Onun geleceğini ve vasıflarını biliyordu.

     

    Hz. Muhammed’in (a.s.v) Tevrat ve incillerde belirtilen vasıflarına göre:

     

    O, Hz. isa’dan (a.s.) sonra gelecektir. Onun ismi Ahmet’tir. O Allah’ın (c.c.) kulu ve peygamberidir. Ondan sonra peygamber gelmeyecektir.

     

    O ne kötü huyludur ne katı kalplidir. O kötü söz söylemez, çarşılarda pazarlarda bağırıp çağırmaz.

     

    O kötülükleri kötülükle karşılamaz. O çok affedici, bağışlayıcıdır.

     

    Doğru yoldan sapan milletleri Lailaheillallah dedirterek doğrultmadıkça, kör gözleri, sağır kulakları, kapalı gönülleri açmadıkça Allah (c.c.) Onun ruhunu almayacak, vefat ettirmeyecektir.

     

    Doğum yeri Mekke’dir. Hicret yurdu Taybe (Medine)’dir.

     

    Onun ümmeti bollukta ve darlıkta, her yerde Allah’a (c.c.) hamt ederler, yüksek yerlerde tekbir getirirler.

     

    Onlar bellerine fota bağlarlar, abdest alırlar.

     

    Güneşin seyrini izlerler. Ezan sesleri gök boşluğunda duyulur. Namaz vakitleri geldiğinde her nerede olurlarsa olsunlar namazlarını kılarlar. Savaşta saf oldukları gibi namazlarında da saf tutarlar.

     

    Onların ezan sesleri ve Kuran okuyuşları gök boşluğunda arı uğultusu gibi duyulur.

     

    Yine Kuran-ı Kerim’de:

     

    adszuza.png

     

    “Bir vakitte Meryem oğlu isa dedi ki:

     

    -Şüphesiz ki Ben Benden önceki Tevrat’ı tasdik edici Benden sonra gelecek Ahmet isimli peygamberi müjdeleyici olarak sizlere gelen Al-lah’ın resulüyüm….” (Saf 6)

     

    Geleceği müjdelenen Ahmet isimli peygamberi havari Yuhanna’da yazdığı incil’inde tespit etmişti.

     

    Hz. isa (a.s.v) kendisine karşı gelen, tanımayan kavmine karşı:

     

    “-Rab tarafından çıkıp gelecek olan O Munhamenna, Rab tarafından çıkıp gelecek olan O Ruhûlkudüs gelmiş olsaydı O bana şahadet ederdi.

     

    Sizlerde şahadet ederdiniz. Çünkü öteden beri benimle birlikte bulunuyorsunuz.

     

    Ben bunları size şüpheye düşmeyesiniz, diliniz sürçmesin diye söyleyip, bildirdim”……

     

    Yine aynı incil’de;

     

    Hz. isa (a.s.v) havarilerine:

     

    “-Ben gidersem size Ruhâlhak, Faraklit gelecektir. O kendiliğinden söz söylemeyecek, ancak kendisine ne söylenirse onu söyleyecektir.

     

    O Bana şahadet edecektir. Sizlerde şahadet edenlerdensiniz. Bunun nedeni ise halktan önce benimle bulunmanızdır.

     

    Ben gitmezsen Faraklit gelmez”……..

     

    Munhamenna Süryanice Muhammed demektir. Rumcası Baraklitüs veya Piraklütüs’tür.

     

    Baraklitüs veya Piraklütüs ise Arapçaya Faraklit olarak tercüme edilmiş olup, teselli edici anlamına gelmektedir.

     

    İsimlerdeki farklılık, tercümeler sırasında isimlerinde tercüme edilmiş ve bu tercümeler sırasında hatalar yapılmış olmasındandır.

     

    İsimleri de tercüme etmek Ehl-i kitap alimlerinin âdetlerindendi.

     

    Devamı var.

  20. Konu nedir değerli arkadaşım. "Evrimcilerden masallar..."

    Böyle bir algılamayla nasıl bilimsel bir tartışama bekliyorsun ki?

     

    Bir cümle yok demişsin ama sana net bir yanıt gelmiş aslında atlamış olmalısınız...

    Okuduktan sonra yanıtlamalısınız bence....

     

     

    ***

     

     

    Bu iki cümle size ait... Hangisi doğru...

    Kendi kendinizi çürütüyorsunuz...

     

    Bektaşi gibi yazımızdan SADECE İŞİNİZE YARAR KISMINI alıntı yapmışsınız.

     

    Paragrafın içinden bir cümleyi CIMBIZLA SEÇİP ayırarak ortaya koymak ve aleyhte kanıt olarak kullanmak klasik bir evrimci davranışıdır.

     

    "Temel varsayımın yanlış olabileceği hiç bir zaman düşünülmez" yazımız evrimi eleştiren uzunca yazımızın bir paragrafındadır ve evrime özeldir.

  21. Evrim Teorisi: Charles Darwin’in ortaya attığı Evrim teorisi tarih boyunca insanları en çok etkileyen teorilerin başında gelir.

     

    Bir başka deyişle evrim teorisi kadar insanların özel ve sosyal hayatlarını yönlendiren, bu nedenlerle böylesine çok tartışılan, suiistimal edilerek belirli çevrelerce kullanılan bir başka teori daha yoktur.

     

    Darwin, bilimsel olduğunu iddia ettiği incelemelerinden türlerin sabit olmadığını, uzun süreler içinde de olsa çevre koşullarına göre en azından fiziksel olarak değiştiğini fark etmişti.

     

    Ancak bu değişim sürecini tetikleyen etkenlerin ne olduğu, diğer nesillere aktarılıp aktarılmadığı konusunda herhangi bir fikri yoktu. Gerçekte bu değişimler canlıların genelde dar alandaki çeşitlenmeleri ve çevreye uyumlarının sonucuydu.

     

    Darwin'in Beagle gemisiyle yaptığı ve bir dünya turuna dönüşen gezisi sırasında bu konudaki fikirlerinin ağır ağır olgunlaştığı, İngiltere’ye döndükten sonra ilk semerelerini verdiği, bu konu üzerindeki fikirlerini pekiştirecek kimi araştırmalara giriştiği görülür. Bu nedenle evrim teorisi çok uzun bir sürecin mahsulüdür denilebilir.

     

    Çok uzun bir sürecin mahsulüdür ama inanılmaz derecede ağır, araştırmacı bir bilim insanına yakışmayan mantık hataları ve saçmalıklarla doludur. (Saçmalıklar bölümüne bakınız)

     

    Darwin hazırlamaya çalıştığı Türlerin Kökeni isimli ilk kitabında canlıların zaman içinde değişip evrimleşerek türlerden türlere geçtiklerini savunuyor bu konuda kimi olayları kanıt olarak gösteriyordu.

     

    Darwin teorisiyle ilgili fikirlerini derleyip toparlayıp bir düzene koymaya çalışırken Malthus’un Nüfus Üzerine Deneme adlı kitabını okudu.

     

    Malthus bu kitabında:

     

    -Bütün canlılar bir var olma ya da yok olma savaşı içindedir. Savaşların nedeni nüfus artışıdır, çünkü beslenme kaynakları sınırlıdır ve bunlara sahip olmak için insanlar zorunlu olarak savaşlar yapmak zorunda kalmaktadırlar ve bu savaşta güçlüler zayıfları ezip geçer yazmaktaydı.

     

    Malthus’un öne sürdüğü var olma savaşıyla gözlemleri arasında bağ kuran Darwin, ne zamandır aklını kurcalayıp duran fakat bir türlü kesin bir yanıt veremediği evrim teorisinin itici gücünün ne olduğu sorusuna bu sıralarda yanıt buluyor; bu itici gücü ve etkenlerini doğal seçilim (daha sonra evrimcilerce doğal seçilimin yetersizliği anlaşılınca bu mekanizmaya çevreye uyumda katılacaktır) olarak tanımlıyordu.

     

    Bir bakıma Darwin teorisinin üzerilerine kurulacağı temelleri bulmuş sayılabilirdi.

     

    Bundan sonra yapılacak iş bu temelleri birbirleriyle bağlamak ve aralarındaki boşlukları doldurmaktı.

     

    Fakat Darwin yinede çok derin ve keskin, burgaçlı bocalayışlar, tereddütler içindeydi.

     

    Öne sürmeye hazırlandığı teorinin bir zamanlar gönülden bağlı göründüğü dine, dolaysıyla dinî objelere aykırı olduğunu biliyor, bu da onu rahatsız ediyor, tereddütlü korkulara itiyordu. Çünkü yaşadığı devirlerde bu tür fikir sahipleri toplum tarafından dışlanır, çok kötü cezalara çarptırılırlardı.

     

    Böyle bir teorinin toplumun özellikle dini çevrelerin tepkisini çekeceği bilincinin getirdiği korkuyla birlikte bu bocalayış onu teorisini yayınlamaktan alıkoydu.

     

    Bu nedenle notlarını üzerine ölümümden sonra açılacak diye yazarak paketlemiş olarak bir kenarda tuttu.

     

    Bu paket ve zaman içinde eklediği diğer notları yirmi seneye yakın bir süre evinin merdiven altındaki süpürgelikte bulunan bir sandıkta durmuştur.

     

    Darwin'in, evrim kuramı üzerinde çalışırken aşağıdaki varsayımlardan hareket etmiştir. Bir bakıma teorinin ana temelleri bu varsayımlardır.

     

    1-Canlıların dünyası değişmez değildir, sürekli değişim içindedir.

     

    2-Tüm canlılar zaman içinde kademeli ve sürekli bir değişim sürecinde tek bir atadan ortaya çıkmıştır.

     

    3-Evrim zaman içinde sürekli gelişim gösteren bir süreçtir. Evrim anlık sıçramalarla oluşmaz.

     

    4-Tüm canlılar tam bir yaşam mücadelesi içindedirler. Güçlü canlılar güçsüzlere üstün gelerek güçsüzleri elemine edip, yaşam alanlarının dışına iterler. Böylece daima güçlü canlılar yaşama şansı bulduğundan güçlenmeyi başaranlar yaşam sahnesindedir, bu da evrim demektir.

     

    Fark edileceği gibi evrimin itici gücü doğal seleksiyondur.

     

    Bu varsayımlar Darwin’e göre bilimselliğin gözlemlenebilir ve sınanabilir olma özelliklerine uygun olup, şu olgular üzerindedir:

     

    a)-Üreme biçimleri ne olursa olsun, canlılar geometrik diziyle çoğalma eğilimindedir.

     

    B)-Bu eğilime karşın türlerde nüfus aşağı yukarı sabit kalmaktadır.

     

    c)-Doğal kaynaklar sınırlıdır. Canlıların nüfus artışına paralel olarak değişmez. Bu nedenle canlılardaki nüfus aşağı yukarı sabit olmak zorundadır. Bu sabitlik doğal seleksiyon yoluyla sağlanır.

     

    d)-Bir türün iki örneği hiçbir zaman bütünüyle aynı değildir. Her tür içinde gelişmeye yönelik büyük bir değişkenlik potansiyeli mevcuttur.

     

    e)-Değişkenliğin büyük bir bölümü nesilden nesle aktarılabilir.

     

    Evrim teorisinin saydığımız öngörüleri ve mekanizmaları termodinamiğin ikinci, kalıtım gibi kanunlarla; canlılardaki değişmezlik, rastlantıların bilgi oluşturamayacağı, bozmanın kolay yapmanın zor olduğu, ekolojik düzen gibi doğal kanun ve ilkelerle tamamen çelişir.

     

    Devamı var.

  22. Değerli arkadaşım;

    Siz ne dediğinizin farkında mısınız?

    Ezber yaklaşımlarla kısır tartışmalara yaparak elinize ne geçecek?

    Varsa başlık konusuyla ilgili görüşlerinizi yazın bizde okuyup bilgilenelim.

    Siz konuyla ilgili görüşlerinizi yazmak yerine sataşmayı tercih ediyorsunuz.

     

    Başlıkları ben açtığıma göre elbette öyle düşündüğüm için onları buraya taşıdım... Soru cevap mantığıyla tartışmak yerine, önce detaylı olarak görüşlerinizi açıklayın bende yanıt verilmesi gerekiyorsa veririm zaten. Ayrıca sırf soru soran bir yaklaşım sergilemek yerine diğer başlıklarda yazdığınız iletilere verilen yanıtları kontrol edip size yöneltilen soruları yanıtlamak nezaketini gösterin Lütfen..

     

    http://www.turkish-m...129#entry975129

    http://www.turkish-m...130#entry975130

    http://www.turkish-m...134#entry975134

     

     

    Gerçekten çok ilginçsiniz.

     

    Yukarıdaki yazımızın sataşma ile ne ilgisi var?

     

    Yazılarımızda EVRİMİ ONAYLAMAK zorundamıyız?

     

    Sadece bir konuda fikrimizi ve itirazımızı ifade etmişiz.

     

    Sorularınız olduğunda cevaplarım.

     

    Aynı olgunluğu sizden de beklerim.

     

    Bu ara..

     

    Bir kaç sorumuz oldu da hala cevap alamadık.

  23. Sayın arkadaşım lütfen...

    Klasik polemik anlayışıyla anlamsız tartışmalar üretmeyin...

    Size yazdığım yanıtta sizden ne beklendiğini açıkça ifade ettim...

    Bunun ötesinde anlamsız vakit kayıpları yaratacak polemik yaklaşımlara yanıt alamayacağınızı bilmeniz gerekiyor.

    Burada kimin ne bildiğinin sınavını mı yapıyoruz!

     

    Elbetteki kimseyi sınamıyoruz.

     

    İnsanları sınamak ne haddimize

     

    Polemik filan yaptığımız yok.

     

    Sadece tartışmaya çalışıyoruz.

     

    Sadece bir kaç soru sorduk.

     

    Rahatsız oluyorsanız yazılarınızı tartışmaya kapatınız.

     

    FAKAT TEORİLER TARTIŞILARAK YÜKSELİR VE DEĞERLENİR.

     

    ÖZGÜRCE TARTIŞMAK BİLİMİN OLMAZSA OLMAZLARINDANDIR.

     

    BİLMEDİĞİNİ BİLMEK İLMİN BAŞLANGICIDIR..

     

    TARTIŞMAYA AÇIK İSENİZ SORULARIMA YANIT BEKLİYORUM.

     

    SİZDE BANA SORULAR YÖNELTEBİLİRSİNİZ.

    • Beğen 1
  24. Yukarıda verdiğimiz rakamlar gerçekte evrim LEHİNE yapılmış bir TORPİLİ DE İÇERİYOR.

     

    Gerçekte çok hücreli canlıların ortaya çıkışından (pre kambriyen döneminden) günümüze kadar geçen zaman sadece ve sadece YEDİ KATRİLYON SANİYEDİR.

     

    Gelişkin bir canlı da (ÖRNEĞİN İNSANDA) kan, kas, sinir, kemk vb olmak üzere çeşitli ve organize olmuş tam İKİYÜZ TRİLYON HÜCRE var.

     

    Ve de...

     

    Buna benzeyen ya da benzemeyen milyonlarca tür ve çeşitte canlı PARMAK HESABI yapsalar gerçeklerl görecekler.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.