Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Zuhurat

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    329
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    13

İletiler gönderen: Zuhurat

  1. 'Aile imamı' ziyaret edecek (09 Mart 2011)

     

    Diyanet İşleri Başkanlığının başlattığı "Aile İmamlığı" projesi Adana’nın merkez ilçesi Sarıçam’da başlatıldı.

     

    Adana İl Müftülüğünden yapılan yazılı açıklamaya göre, Sarıçam Müftüsü Murat Demir, vaize Sümeyra Budak, mahalle imamı ve cami dernek başkanından oluşan heyet, haftanın belirli günlerinde evleri ziyaret etmeye başladı.

     

    Proje kapsamında Mustafa-Şerife Kaçar çiftinin evlerini ziyaret eden heyet, Kaçar ailesine dini konuların yanı sıra alkol, sigara ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıkların zararlarına karşı da bilgi verdi.

     

    İl Müftüsü İsmail Canbolat, "Aile İmamlığı" projesinin, imamı yalnız camide namaz kıldırma, ezan okuma görevlisi değil, çevredeki insanların dertleriyle dertlenen, sıkıntılarını gidermeye çalışan ve onlarla ilgilenen görevliler olmalarını sağlamak açısından önemsediklerini belirtti.

     

    Canbolat, proje kapsamında din görevlilerinin sadece cemaatle değil, cami dışındaki insanlarla da ilgilendiğini ifade ettiğini vurguladı.

     

    Din görevlilerinin ev ev dolaşıp, vatandaşın sorunlarıyla yakından ilgilendiklerini belirten Canbolat, "Arkadaşlarımız mahallede fakir varsa tespit etmeli, hasta varsa ziyaret edilmeli, cenaze varsa taziye ile ilgili görevler yerine getirilmeli, Kur’an-ı Kerim okunmalı. Camiye gelmeye teşvik etmeli. Sırf camiye gelenlerle yetinip, cami dışındakileri ihmal edemeyiz" ifadesini kullandı.

     

    İlçe Müftüsü Murat Demir de imamların artık sadece namaz kıldırmayacağını, bulundukları mahallenin sorunlarını dinleyip, aileleri acı ve tatlı günlerinde yalnız bırakmayacaklarını bildirdi.

     

    Amaçlarının İslam dinini en sağlıklı şekilde topluma anlatmak olduğuna dikkati çeken Demir, şunları kaydetti: "Proje kapsamında çalmadık kapı bırakmayacağız. Gayemiz her vatandaşı evinde ziyaret edip birebir görüşmek ve dini birtakım meseleleri müzakere etmek.

     

    Varsa bir sorunları bunları oturup birlikte çözmek." Demir, ilçede uyuşturucu, sigara ve alkol gibi bağımlılık yapan maddelere karşı aileleri her fırsatta uyardıklarını belirterek, şöyle devam etti: "Bu görevi sadece camilerle sınırlamıyoruz. Ev ziyaretleri veya okullarda anne, baba ve çocukları bilgilendiriyoruz. Uyuşturucuya bulaşan gençler çok zor kurtuluyor. Kimi intihar ediyor, kimi hastanelere düşüyor, kimi işe yaramaz hale geliyor. Bu illetle hep beraber mücadele edeceğiz." Ev sahibi Şerife Kaçar ise ziyaretten duyduğu memnuniyeti, "Keşke bütün devlet büyükleri bu şekilde vatandaşın halini sorsa, sorunlarıyla ilgilense" sözleriyle dile getirdi.

    Aile İmamlığı masumane bir görüntüyle devreye yakında girecek gibi görülüyor. Herkesin bir Aile İmamı olacak. Bunun zararları veya kötüye kullanımı neler olabilir? Aklıma ilk gelen bir kaçı:

    1...Devletin görevlisi olan ve diyanete bağlı çalışan imamlar (ki devletten maaş alan din görevlisini laikliğe aykırı buluyorum) Siyasi İslamci hükümetin politikalarını halka yaymakta bir propaganda aracına dönüşebilir. Örneğin tesettür vs.

    2...Din kişiye özel bir inançken ve isteyen dini başvuru yaparken, bu istek dışı ziyaretler ile dini görüşünün bilinmesini istemeyen kişilerin haklarına tecavüz edip, Sünni müslümanların dışındakilerin fişlenmesine kadar varabilir.

    3...Sadece Sünni görüşü yansıtan diyanet imamlarınca diğer dini görüşlere Sünni propaganda yapılmasına yol açabilir. Tersi olduğunda Hristiyanlık propagandası yapmaktan içeri alırlardı...

    4...Zamanla baskı aracına dönüşebilir.

    5...Yakında Ramazanda savura kalkmayanları ev telefonundan arayıp kardeşim mahallede bir senin ışık yanmıyor kalksana savura diye ararlarsa şaşırmam smile.gif

    • Beğen 1
  2. Kızlar için ideal evlilik yaşını açıkladı. (A.A. 21 Kasım 2010)

    İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın, ülkesinde kızların 16 yaşında evlenmesini istediği bildirildi.

     

    Devlet tarafından yayımlanan Cam-i Cem gazetesinin haberine göre, Ahmedinejad "kızlar için evlilik yaşı 16-17, erkekler için de 20 olmalı" dedi.

     

    Cumhurbaşkanı İran'da şu anda kızların ortalama evlilik yaşının 24-26 arasında olmasını da eleştirdi.

     

    Diğer bazı gazeteler ise cumhurbaşkanının kızlar için en iyi evlilik yaşının 17-18 olduğunu söylediğini yazdılar.

     

    Gazeteler arasındaki bu çelişkinin nereden kaynakladığı konusu açıklığa kavuşmadı ancak İran medyasında bu gibi durumlara sık sık rastlanıyor.

     

    Üzmez tahliye edildiğine göre bizdeki ideal yaş 13 anlaşılan :)

    • Beğen 1
  3. "Koyun kurt ile gezerdi, fikri başka başka olmasa." Aşık Veysel.

    Bu sözü duyunca son zamanlarda İslam İsyanı diye nitelenen olaylar ve ardından da Aziz Nesin'in yaklaşık 25 yıl önce okuduğum hikayesi aklıma geldi ve sizlerle paylaşmak istedim.

     

    BÜYÜK KOYUN İMPARATORLUĞU

    Tarihin bir döneminde, kurtlara av alanı kalmamıştı. Çünkü, hayvanların kralı sayılan aslan, kaplan, pars yb. gibi güçlü ve yırtıcı hayvanlar, dünyanın av alanlarını kendi aralarında bölüşmüşlerdi. Kurtlara, avlanacakları alan bırakmamışlardı. Her ne denli kurtlar da yırtıcı hayvanlarsa da, aslan, kaplan, pars denli güçlü değildiler. Buyüzden kurtlar, aslanların, kaplanların egemen oldukları alanlara giremiyor, oralarda avlanamıyorlardı. Böyle olunca da geçim sıkıntısı çekiyor, aç bile kalıyorlardı. Kurtların, bu sıkıntılı durumlarına bir umar bulmaları gerekiyordu. Bunun için de kurtlar büyük bir kurultay düzenlediler. Bu kurultayda, nasıl bir umar bulacakları konusunda, aralarında konuşup görüştüler, tartıştılar. Sonunda, kendi bilginlerine danışmaya karar verdiler. Yaşlı bir kurt bilgin, kurtların kurultayına gelerek şöyle konuştu:

    — Çok sevgili kurt kardeşlerim, eştürlerim! Aslan, kaplan ve benzeri hayvanlar sömürgecidirler. Bu büyük sömürgeciler,dünyanının en verimli yaşam alanlarını kendilerine ayırmışlardır. Dünyaya egemen olmuşlardır. Biz kurtlara yer bırakmamışlardır. Bizler deyaşamalanı istiyoruz.Ama boşyaşamalanı kalmamıştır. Oysa biz kurtlar da yırtıcı güçlü, üstelik de akıllıyız.

    Yaşlı kurt bilgin, sözünün burasında birazcık durdu. Oksürerek sesini ayarladıktan sonra şu öneride bulundu:

    — Değerli kurt kardeşlerim, sevgili türdeşlerim! Hepbirden«Kurtlar,hepsinden üstündür!»diye bağırmamızı öneriyorum.

    Bu öneriyi, kurultaydaki kurtlar benimsediler. Yalnız o gün değil, o günden sonra da her zaman, her yerde üç kez üstüste ve hep bir ağızdan şöyle bağırmaya başladılar:

    «Kurtlar, kurtlar, hepsinden üstün!

    Kurtlar, kurtlar, hepsinden üstün!

    Kurtlar, kurtlar, hepsinden üstün!»

    Bu söz, kurt toplumunda bir savsöz oldu.Yaşlı kurt bilgin, sonra konuşmasını şöyle sürdürdü:

    — Bizim de sömürgelerimiz olmalıdır. Bunun için önerim şudur: Koyunları «Büyük Koyun İmparatorluğu» kurmaya kandıralım. Koyunlar, Büyük Koyun İmparatorluğu kurmak için bir alanda toplanınca, o alanı çevirir, koyunları kuşatırız. Karnımız acıktıkça, doyuncaya dek koyunları yeriz.

    Bu öneri, kurtlar kurultayında benimsendi. Bunun üzerine, bu öneriyi gerçekleştirmek için, kurt bilginlerden bir kurul toplandı. Bu kurulda, önerinin nasıl uygulanacağı görüşüldü.

    Bir kurt bilgin şöyle dedi:

    — Her şeyden önce, onları rahatça yiyebilmemiz için, koyunları bir araya toplamamız gerekir.

    Başka bir kurt bilgin de,

    — Çok doğru, dedi, bütün canlılar gibi, koyunlar da ancak bir tehlike karşısında kalınca bir araya gelir, toplanırlar. Bunun için, bir tehlike uydurmalıyız. Koyunları, tehlikede olduklarına inandırmalıyız. Örneğin bu tehlike Galapintop olabilir... dedi.

    Dinleyen kurtlar, Galapintop tehlikesinin ne olduğunu sordular.

    Kurt bilgin, böyle bişeyin olmadığını, uydurduğunu, söyledi. Gerçekte var olmayan bir tehlike, var olan tehlikeden çok daha korkunç olarak anlatılabilirdi. Çünkü, var olan bişey az yada çok bilinir, ama var olmayan bişey bilinmez.

    Kurtlar, koyunlara Galapintop tehlikesi karşısında olduklarını anlatacaklardı. Bu amansız tehlikeye karşı, kurtların her zaman, her yerde koyunları destekleyeceklerini açıklayacaklardı.

    Bu öneri oybirliğiyle benimsendi. Sonra başka bir kurt bilgin şöyle konuştu:

    — Koyunları birleştirmek, bir araya toplamak için, büyük bir tehlike karşısında olduklarını onlara anlatarak koyunları kandırmak çok yerindedir. Ancak yeterli değildir. Ayrıca onları çok büyük amaçlı bir ülküye inandırmak gerekir. Bu ülkü, hiçbir zaman gerçekleşemeyecek uzak bir hayal, tatlı bir düş olmalıdır.

    Bunları söyleyen kurda, öbür kurtlar sordular:

    — Nasıl bir ülkü aşılamalıyız koyunlara ki, gerçekleştireceklerini sanarak o hayalin arkasından sürü sürü gitsinler?

    Bilgin kurt bu soruyu şöyle yanıtladı:

    — Onlara «Büyük Koyun İmparatorluğu» gerektiğini anlatırız. Bu ülkünün adı «Koyunculuk» ülküsü olur.

    Bu kurulda alınan karardan sonra, bu kararların uygulanmasına geçildi. Kurtlar, koyunlar arasından en çıkarcıları, en bencilleri ve en aptalları bulmuşlardı. Onları, kendilerine yandaş yapmışlardı. Kurt yanlısı olan koyunlara, rüşvet olarak, en güzel otlakları, geniş çayırları gösteriyorlardı. İşte böylece koyunlar arasında «Koyunculuk» akımı yayılmaya başladı. Koyunculuk akımının kitapları yazılıyordu. O kitapta şöyle şeyler yazılıydı: «Biz koyunlar, bütün öbür hayvanlardan üstünüz. Aslanın, kaplanın tüylerinden bile iplik yapılmazken, bizim tüylerimizden iplik yapılır. Hatta bizim dışkımız bile yararlıdır, gübre olarak kullanılır. Ama aslanın, kaplanın dışkısı, bu güzel dünyayı pisletmekten başka neye yarar? Biz koyunlar üstünüz. Öyleyse bir Büyük Koyun İmparatorluğu kurmalıyız. Bu Büyük Koyun Imparatorluğu'nu kurmak için de koyunculuk ülküsü odağında birleşmeliyiz. Düşmanımıza karşı birlik olmalıyız. Kahrolsun Galapintop... Büyük Koyun İmparatorluğu kuracağız. Bütün ormanlar, geniş çayırlar, sonsuz çimenler biz koyunların olacak. Galapintop'un başını ezeceğiz.»

    Kurtlar, bu düşüncelerinde koyunları destekliyor, onlara yardım ediyorlardı. Bu yardım ve destekleme karşısında kimi koyunlar şöyle düşünmeye başlamışlardı: «Biz, kurtları ne denli yanlış tanıyormuşuz... Oysa kurtlar, ne denli iyiliksever, ne denli yardımsever hayvanlarmış. Kurtlar, bizim dostlarımızdır.»

    Kurtlar daha deneyimli, daha bilgili, hem de daha örgütçü oldukları için, koyunlara uzmanlar gönderiyorlardı. Bu kurt uzmanlar, koyunlara öğütler veriyor, salıklarda bulunuyor, yol-yöntem gösteriyordu.Kurtlar, bu uzmanlarının dışında, koyunların arasına kendi casuslarını da göndermeye başlamışlardı. Bu casuslar, koyun postuna bürünmüş kurtlardı. Çok iyi eğitildikleri için, tıpkı koyun gibi meliyorlardı. Koyunlar, bu casusları kendileri gibi koyun sanmışlardı. Bu casuslar her söze «Her zamandan daha çok birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz bu dönemde» diye başlayarak, koyunları birliğe, bir araya toplanmaya çağırıyorlardı.

    Koyunlar arasında yayılan Büyük Koyun İmparatorluğu ülküsü, bir koyun sürüsünden öbür koyun sürülerine durmadan yayılıyordu. Bütün koyun sürülerindeki koyunlar, düşmanları Galapintop'a karşı birleşmek istiyor ve sınırsız çimenlerin, sonsuz çayırların, gür otlakların bulunduğu o Büyük Koyun İmparatorluğu'nu özlüyorlardı. Bütün koyun sürüleri oraya akın edeceklerdi ve kendilerine engel olmak isteyen düşmanları Galapintop'ları yok edeceklerdi.

    Bütün koyunları bu kurt masalına inanacak denli aptal sanmak yanlış olur. Akıllı koyunlar da vardı. Bunlar, Galapintop diye bir düşman olmadığını, bu düşman tehlikesini kurtların uydurduğunu, amaçlarının uydurma bir tehlike yaratarak asıl tehlikenin kendileri olduğunu gözden gizlemek olduğunu söyleyerek türdeşlerini uyarmaya çalıştılar. Bu kadarla da yetinmediler. Büyük Koyun İmparatorluğu'nun boş bir hayal olduğunu da anlattılar. O hayal imparatorlukta, bol çayır, güzel çimen, gür otlak düşlerken, postun da elden gideceğini, aç kurtlara yiyecek olacaklarını açıkladılar. Bu uzakgörüşlü koyunların bu çabaları hiçbir işe yaramadı. Çünkü, düşman Galapintop'a karşı birleşmek, bir arada olmak, toplanmak, Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kurmak düşüncesi çok yayılmıştı. Bunun tersini düşünenlere hain ve koyun düşmanı gözüyle bakılıyordu. Büyük Koyun İmparatorluğu'ndaki çayırlar, çimenler, kış soğuğunda, kar altında bile kurumuyordu. Orası bir cennetti, koyun cenneti...

    Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kurmak için çalışmalar gittikçe hızlandı. Ve düşman Galapintop'u yenmek için koyunlardan asker birlikleri oluşturuldu. Koyunlar, artık eskisi gibi koyun koyun yürümüyor, kurt kurt yürüyorlardı. Eskisi gibi koyunca melemiyor, kurtça ulumaya özeniyorlardı.

    Bu çalışmaların sonunda o tarihsel gün gelip çattı.Sürüden sürüye haberler ulaştı ve dünyanın her yerindeki koyun sürüleri birlik içinde olmak, düşmanları Galapintop'u yoketmek ve Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kurmak ve orada toplanmak için yürüyüşe geçtiler.Yürüyüş çok zor geçti. Bütün koyunlar, kendilerine kurt uzmanların gösterdiği uzun ve çok geniş bir koyakta toplandılar. Burada hep bir ağızdan durmadan bağırıyorlardı:

    — Kahrolsun Galapintop...

    — Her zamandan çok birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz böyle bir günde...

    — Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kuracağız!

    Bütün aç kurtlar, o koyakta toplanmış olan koyunların çevresini kuşatmışlardı. Kurtlar, koyunları kolaylıkla parçalayıp, boğup yiyorlardı. Çünkü artık koyunların ne çobanları, ne de onları koruyan köpekleri vardı. Koyunlar, gerçek tehlikenin nerden geldiğini, gerçek düşmanın kim olduğunu, nasıl aldatıldıklarını anladılar ama artık iş işten geçmişti. Koyunların aptallığı yüzünden artık kurtların da bir yaşam alanı, bir sömürgesi olmuştu. Kurtların da egemen oldukları bir yaşam alanları vardı.

    Bu yalana kanmayan, bu tuzağa düşmeyen kimi akıllı koyunlar, orada burada gizlenip saklanmışlardı. Onlar, koyun türünü yeniden ürettiler. Onlar da olmasaydı, koyun denilen hayvan türü, tümüyle yok olacaktı.

    Koyunların tarihinde, burda anlatılan bu olay yazılı olduğu halde, kurtların bu kandırmaca oyunu dünyada yine de sürmektedir. Çünkü dünyada bugün de gerek koyunlar, gerek başka yaratıklar arasında, ne yazık ki, çıkarcılar, aptallar ve alçaklar, hâlâ vardır.

     

    Aziz Nesin

    • Beğen 1
  4. Efendim, bir insan, devletin laik olmasını kabul ediyorsa, '' laik olur ''.

     

    Devlet için geçerli olan bu ilkenin bireye indirgenmiş felsefi yorumu ise '' Sekülerlik '' olarak adlandırılan kavramla özdeşleştirilebilir ancak.

     

    Bir insanın Seküler olabilmesi ise, kendi vicdanını, din anlayışını ilgilendiren bir konudur. Laik bir devletle yönetilen bir ülkede buna hiç kimse veya kurum karışamaz.

    Ben de bireye 'seküler' denebileceğini düşünüyorum. Ama devletin laikliğin bireyce kabul edilmesinin "laik olmak" yerine "laiklik yanlısı olmak" şeklinde kullanımının daha doğru olduğu kanaatindeyim. Zira Laiklik uygulama ya da yaptırım gücü ve yetkisini de içine alan bir kavram gibi geliyor. Devletlerin en sığ tanımıyla alırsak; 'yürüttüğü devlete dair işleri, dini dikkate almaksızın düzenlemesi' bir devletsel erki gerektirir. Oysa bir bireyin devlet ilkelerini düzenlemek gibi bir yetkisi yoktur. Ama devletin bu ilkeye göre yönetilmesinin destekçisi yani yanlısı olabilir. Ayrıca kendi yaşamında da seküler davranabilir.

     

    ''Siyasal İslami bir hükümet '' nasıl tam demokrat olabilir. Tam demokrat olursa Siyasal İslamilik sıfatı da kalkar efendim, öyle şey olur mu ?

    Ben çok zor olmakla birlikte bunun belirli koşullar altında mümkün olabileceğine inanıyorum. Bu da; Siyasal İslami hükümetin, görüşüne, demokratik yolları ihlal etmeden ve devlet imkanlarını kullanmadan salt fikirsel ikna metoduyla inanan bir kamuoyu çoğunluğunu oluşturabildiğinde gerçekleşebilir. Siyasi İslami ilkeler kamuoyunun istediği benimsediği ilkeler haline geldiğinde, tam demokratik Siyasi İslami bir hükümetten söz edilebilir. Çünkü artık halk çoğunluğuna yansımış olan irade, ülkenin kaderini demokratik yolla belirler.

     

    Emre Kongar bu soruları Siyasal İslamcılara, dolayısıyla Şeriatla yönetim isteyen insanlara sormuş. Bir özgürlüğün Şeriat yönetiminde kullanılabilirliğini sorgulamış. Ama sizin verdiğiniz örnekler halen Laik olan bir devletin olduğu bir ülkeden.

    Sorunun başında yazar, Siyasal İslam'a değil kendimize sorduğumuzu belirtmiş

    Pek doğal olarak dünyadaki Siyasal İslam’ın çeşitli görünümlerini ve uygulamalarını temsil edenlere soru soracak halimiz yok, o nedenle üç basit soruyu en azından kendimize sormak istiyorum:

    Bu yüzden cevapladım. Ayrıca diyanet gibi bir kurumun olduğu, dini bayramların resmi tatil edildiği, nüfus cüzdanında din hanesinin bulunduğu ve okullarda din dersinin okutulduğu, tarikat şeyhlerinin resmi ağırlandığı devletin laik olduğuna inanmak da oldukça zor benim için.

     

    Ayrıca dikkatli ve güzel yorumlarınız sebebiyle size saygılarımı sunarım Sayın Canraşit.

    • Beğen 1
  5. 1) Bir insan hem Müslüman hem de demokrat ve laik olabilir mi?

    Öncelikle bir insan nasıl laik olur anlamadım. Devletlerin laik olduğunu biliyorum. Kişiler olsa olsa başkalarının dini görüşlerine saygılı olabilir ve sosyal ilişkilerinde dini ayrım yapmayabilir ama buna "bireyin laik olması" denmese gerek.

    Bir Müslüman elbette demokrat olabilir. Demokrat bir kurum, kuruluş yada topluluktaki ve genellikle bir ülkedeki tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimine inanan ve destekleyen kişidir. Şu an Türkiye'de pek çok Müslüman demokratça oy kullanmakta, devlet politikasını şekillendirmektedir. Her Müslüman Şeriat rejimini desteklemiyor. Her Müslümanı antidemokrat olarak görmek fazlasıyla sınıflayıcı bir bakış açısı. Elbette pek çok farklı dini görüş olan bir ülkede yaşayan Müslümanlar devletin laikliğini destekleyecektir doğal olarak.

     

    2) Siyasal İslam için, demokrasi ve laiklik sadece bir sandık mekanizması mıdır, yoksa devamlı bir yaşam biçimi olarak da kabul edilebilir mi?

    Günümüzdeki uygulama sandık mekanizması olsa da, her Siyasal İslam için öyle olması gerekmez. Şu anda ülkemizde tam demokrat hiç bir parti olmadığı gibi, Siyasal İslam sınıflamasındaki partiler de tam demokratik gözükmemektedir. Tam demokrat bir Siyasal İslami hükümeti gelirse devamlı bir yaşam biçimi olarak kabul edilebilir.

     

    3) Kendini Müslüman olarak tanımlayan bir kadın başını açmakta, tesettüre girmemekte özgür müdür?

    Ülkemizde kendini Müslüman olarak tanımlayan ve tesettürsüz başı açık gezen milyonlarca kadın bunun cevabını veriyor olmalı.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.