Zıplanacak içerik

PufLand

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

PufLand tarafından postalanan herşey

  1. PufLand şurada bir başlık gönderdi: Yabancı Sinema
    Tür : Dram Yönetmen : Bernardo Bertolucci Senaryo : Mark Peploe , Bernardo Bertolucci , Paul Bowles (Kitap) Görüntü Yönetmeni : Vittorio Storaro Müzik : Ryuichi Sakamoto , Richard Horowitz Yapım : 1990, İngiltere / İtalya , 138 dk. Oyuncular Debra Winger (Kit Moresby) , John Malkovich (Port Moresby) , Campbell Scott (George Tunner) , Jill Bennett (Bay Lyle) , Timothy Spall (Eric Lyle) , Eric Vu-An (Belqassim) , Amina Annabi (Mahrnia) , Philippe Morier-Genoud (Yüzbaşı Broussard) Bir kadının tehlikeli ve erotik yolculuğu... 'Turist, gezinin en başında evine ne zaman döneceğini bilir, oysa bir gezginin ne zaman geri döneceği hatta hatta dönüp dönmeyeceği bile belli değildir.' Kit (Debra Winger) ve kocası Port (John Malkovich) New York’ta geçen on yıllık evliliğin ardından Fas’ın Tanca limanına gezgin olarak gelirler. Birbirlerini derinden sevmelerine karşın artık ilişki kuramamaktadırlar. Birbirlerine ulaşma arayışlarını bu yeni coğrafyada giderek derinleştirerek dışsallaştırırlar. Yorgun evliliklerini, hatta yorgun ruhlarını canlandırmayı beklerken bu yolculuk onları trajik sonuçlara götürür. Bertolucci, Time dergisi tarafından 1923’den beri İngilizce’de yazılmış en iyi 100 kitap arasında gösterilen P. Bowles’in aynı adlı eserinden uyarladığı bu filmde insan ruhunun ıssızlığını ve yalnızlığını sorgular. Bunun için seçilen mekan da bu kavramalarının maddi ifadesi olan Sahra Çölüdür. Muhteşem görüntü ve renkleriyle dikkat çeken film ayrıca özgün müziğiyle de Altın Küre ödülü almıştır. 'Çölde Çay seyircileri egzotik, erotik, ölümcül, çılgın duyusal bir merkezin derinlerine çeken' bir filmdir. Not: Çok etkili bir Bertolucci filmi...İki insanın arasındaki uzaklığı net bir şekilde gösterir çölde çay. Herkesin yalnız olduğunu 'biz'in zorluğunu anlatır. Film aynı zamanda Bertolucci'nin oryantal üçlemesinin ikinci halkasıdır... "yazdan kalma bir günden ya da çölde çay filminden bir sahne var aklımda oyuncular sanki biziz mutsuzuz ikimiziz kimi aşklar hiç bitmezmiş bizimkisi bitenlerden sevmeye yeteneksiziz" Bilirsiniz Teoman'ın şarkısını.. Çölde Çay filminden fazlaca etkilendiğini dizelerinde görüyoruz... Özel filmlerden
  2. PufLand şurada bir başlık gönderdi: Yabancı Sinema
    Tür : Dram Yönetmen : Danny Boyle Senaryo : John Hodge , Irvine Welsh (Kitap) Görüntü Yönetmeni : Brian Tufano Müzik : Johann Sebastian Bach , Brian Eno , Iggy Pop Yapım : 1996, İngiltere , 94 dk. Oyuncular Ewan McGregor (Mark "Rent-boy" Renton) , Ewen Bremner (Daniel "Spud" Murphy) , Jonny Lee Miller (Simon David "Sick Boy" Williamson) , Kevin McKidd (Tommy MacKenzie) , Robert Carlyle (Francis "Franco" Begbie) , Kelly MacDonald (Diane) , Peter Mullan (Swanney) Eroin bağımlısı bir grup gencin hayatına ayrıntılı bir bakışı konu alan ve Irvine Welsh'in romanından Danny Boyle tarafından sinemaya uyarlanan film, Edinburgh'da geçiyor. Renton, yirmilerinde, küstah bir uyuşturucu müptelasıdır. Hiçbirşeyi umursamayan arkadaşları Tommy, Spud, Sick Boy ve Begbie'yle birlikte yaşamlarını giderek yıkan olaylar yaşamaktadırlar. Başta Ewan McGregor olmak üzere oyuncularının başarısı ve bir o kadar uygun soundtrack'iyle büyük ses getirmiş bir yapım. Not: Odamda asılı 4 film afişinden biri de Trainspotting'tir. Eroini konu alıp da "pis, kaka" imajını çok göze göze sokmayan bir film. Soundtrack'i dinlediklerim arasında en iyilerden... Tuvalet ve tavandaki bebek sahnesi çok etkileyici ve korkunç. . İzlemeye değer bir film
  3. PufLand şurada bir başlık gönderdi: Yabancı Sinema
    Tür : Dram Yönetmen : Emir Kusturica Senaryo : Emir Kusturica , Gordan Mihic Görüntü Yönetmeni : Vilko Filac Müzik : Goran Bregovic Yapım : 1988, İngiltere / İtalya / Yugoslavya , 142 dk. Oyuncular Davor Dujmovic (Perhan) , Bora Todorovic (Ahmed) , Ljubica Adzovic (Büyükanne) , Husnija Hasimovic (Merdzan) , Sinolicka Trpkova (Azra) , Zabit Memedov , Elvira Sali (Danira) Perhan Romanya'da büyükannesiyle yaşayan yeniyetme bir çingenedir. Çingenelerin doğayla bütün ve kendilerine has atmosferinde, Perhan da biraz kendi iç dünyasında biraz da kızarkadaşının aşk ateşinin içinde yaşamaktadır. Genç çingene, duygu yoğunluğu yaşadığında nesneleri uzaktan hareket ettirebilmektedir de. Mafyatik işler peşindeki Ahmed, ondan yararlanmak için Perhan'ı kendisiyle birlikte şehre gelmeye ve yaşadığı yeri terketmeye ikna eder. Perhan bu yeni hayata tek bir şey için katlanır: yeterince para biriktirmek ve sevdiklerine geri dönüp evlenebilmek. Bir yandan da bacağından ameliyat olmak için onlardan ayrılan kızkardeşini bulmayı ummaktadır. Yönetmen Emir Kusturica'ya uluslararası alanda tanınma getiren ve Cannes'da coşkuyla taçlandırlan bu ilgi çekici yapım, aynı zamanda tamamı çingene dilinde çekilen ilk film özelliğini de taşıyor. Müzik, dram, hayal, bildiğiniz tüm Kusturica bileşenlerini barındıran bir yapım.
  4. PufLand şurada bir başlık gönderdi: Yabancı Sinema
    Tür : Dram / Romantik Gösterim Tarihi : 1 Kasım 2002 Yönetmen : Pedro Almodóvar Senaryo : Pedro Almodóvar Görüntü Yönetmeni : Javier Aguirresarobe Müzik : Alberto Iglesias Yapım : 2002, İspanya , 116 dk. Oyuncular Javier Camara (Benigno) , Darío Grandinetti (Marco Zuloaga) , Rosario Flores (Lydia) , Leonor Watling (Alicia) , Geraldine Chaplin (Katerina Bilova) , Mariola Fuentes (Rosa) , Fele Martínez (Alfredo) , Paz Vega (Amparo) Altın rengi, üzeri somon güllerle dolu perde Pina Bausch’un Café Müller adlı izletisini sergilemek üzere açılır. İzleyenler arasında birbirini tanımayan iki genç adam vardır. Bir hemşire olan Benigno ve kırklı yaşlarında bir yazar olan Marco. Sahnede ahşap iskemleler ve masalar arasında, Henry Purcell’in The Fairy Queen adlı eseriyle, kollarını açmış danseden iki kadın vardır. Performansın duygusallığı karşısında Marco ağlamaya başlar. Benigno yanında oturan adamın ağladığını farkeder ve kendisinin de bu gösteriden çok etkilendiğini söylemek ister ama cesaret edemez. Aylar sonra iki adam “El Bosque” adlı Benigno’nun çalıştığı özel bir klinikte tekrar karşılaşırlar. Lydia, Marco’nun profesyonel boğa güreşçisi olan kızarkadaşı yaralanmış ve komadadır. Benigno ise klinikte çalışmakta ve komada bir başka genç kadına, bir bale öğrencisi olan Alicia’ya bakmaktadır. Marco, Alicia’nın odasının önünden geçerken Benigno onunla konuşmaya başlar. Bu herşeyin altüst olduğu yakın bir dostluğun başlangıcı olur. Kliniğin dört duvarı arasında ne kadar süreceği belli olmayan bu zaman dilimi; 4 insanın hayatını, geçmişini, bugününü ve geleceğini bilinmeyen bir kadere doğru taşır. Not: Bir Almodovar klasiği... Bazı filmler vardır izlersin ve o anda biter, ama bazı filmler vardır ki bittiğini anlamazsın, bir süre seni ekrana kilitler, bütün gece düşündürür, uykularını kaçırır... İnsanlık, sevgi, dostluk, naiflik,içtenkik, yalınlık gibi birçok temayı içinde barındıran, bir "sanat" filmi
  5. PufLand şurada bir başlık gönderdi: Yabancı Sinema
    Yapım:2001 ~ ABD Tür:Bilim Kurgu, Dram, Gençlik, Gerilim, Gizem, Psikolojik Yönetmen:Richard Kelly Senaryo:Richard Kelly Yapımcı:Drew Barrymore Görüntü Yönetmeni:Steven B. Poster Müzik:Joy Division, Michael Andrews, Tears For Fears, Gary Jules, Giulio Caccini, The Cure, The Church Filmin Websitesi:www.donniedarkofilm.com Süre:1 saat 53 dk Gösterim Tarihi:13 Haziran 2003 (Türkiye) Oyuncular:Drew Barrymore,Ashley Tisdale,Jake Gyllenhaal 80'lerin sonunda geçen öyküde, Donnie Darko adında 16 yaşında bir genç, bazı gerçek olmayan görüntüler görmeye başlıyor. Özellikle de tavşan kostümlü bir adam beliriyor sık sık. Çevresiyle uyum sorunu yaşayan genç, ailesinin ve okulun kendisi için çizdiği yoldan ayrılıp, esrarengiz misafirinin izinden gidecektir... 80'lerin gençlik filmleri, bilim kurgu ve korku filmlerinin, tüyler ürpertici karışımı olarak tanımlanabilecek film, son dönemin en ilgi çekici bağımsız yapımlarından biri. Yönetmenin ilk filmi olan Donnie Darko, 2001 Sundance Film Festivali'nde gösterildi. Filmin son derece başarılı web sitesi ise En İyi Web Sitesi ödülü aldı.
  6. PufLand şurada bir başlık gönderdi: Yabancı Sinema
    Tür : Dram / Komedi Yönetmen : Emir Kusturica Senaryo : David Atkins , Emir Kusturica Görüntü Yönetmeni : Vilko Filac Müzik : Goran Bregovic Yapım : 1993, ABD / Fransa , 142 dk. Oyuncular Johnny Depp (Axel Blackmar) , Jerry Lewis (Leo Sweetie) , Faye Dunaway (Elaine Stalker) , Lili Taylor (Grace Stalker) , Vincent Gallo (Paul Leger) , Paulina Porizkova (Millie) , Michael J. Pollard (Paul) , Candyce Mason (Blanche) , Alexia Rane (Angie) , Polly Noonan (Betty) , Ann Schulman (Carla) Axel Blackman, ailesi ölünce New York'a yerleşip büyük bir balıkçılık şirketinde tuhaf bir işe girmiştir. İşi balıkları saymaktır! Arizona'da araba satıcısı olan Leo Amca birden ortaya çıkar ve onu memleketine çağırır. Çünkü evlenecektir ve Axel'in nikahta sağdıcı olmasını, sonrasında da işini devralmasını istemektir. Genç adam New York'un antitezi olan Arizona'ya vardığında onu bambaşka renkler beklemektedir. Leo Amca'nın, iki ayrı kadının ve kendisinin hayalleri arasında sıkışıp kalacak mı yoksa çıkış yolunu bulabilecek mi? Avrupa'daki başarılı kariyeri ardından Amerika topraklarında, Amerikanın usta oyuncularıyla çektiği Arizona Dream, Kustirica'ya 1993 Berlin'inde hem Altın Ayı hem de Jüri Özel Ödülü'nü getirdi. David Atkins'le birlikte yazdıkları öykünün merkezindeki Axel karakteriyle Johnny Depp'in bir kez daha yıldızlaştığını da ekleyelim. Not: Emir Kusturica'nın tarzından cok farklı olmasına rağmen, düşkırıklığına uğratmayan hatta Kusturica'yı daha da cok sevmemi sağlayan,müzikleriyle büyüleyen,insanı hayallere ve bunların gercekleşebileceğine inandıran,tüm karakterlerinin ayri bir sevilesi olduğu, harika bir film... Bir şarkının buram buram ölüm koktuğuna tanık olmak için son sahne
  7. Herkesin izlemesi gereken bir film diye düşünüyorum. En sevdiklerimden
  8. PufLand şurada cevap verdi: gloria başlık Yabancı Sinema
    Listemdeki 1 numaramdır bu film... Bu filmin üstünde söylenecek o kadar çok şey var ki. 90’lı yılları çok iyi tahlil eden; sadece amerikan sisteminin degil, insanların ancak tüketici olarak var olabildigi bir sistemin ciddi eleştirisini yapan bir film. Filmin ve romanın temel göndermesi klişe gibi görünse de hayatı bu kadar ironik ve dahice anlatması açısından bence yüzyılın en önemli filmlerinden ve romanlarındandır diyebilirim... Tüketici toplumlarda, sen sahip olduğun herşeyin toplamına eş değersin. Bir başka değişle, eşyaların, sahip olduğun herşey eşittir senin kimliğin. Edward Norton o yıkık eve taşındığı zaman mutlu oldu..neden? Her tarafı modern eşyalarla dolu o evden ve onun yarattığı illüzyondan kurtuldu. Bütün o kanapeler, dolaplar yabancılaşmasının tek sebebiydi. Onlara baktığında sadece fiyatlarını görüyordu anılarını değil... Filmin en güzel yanlarından birisi de, izledikçe güzelleşmesidir... Bir kere izlemek asla yeterli değildir ve zevk vermez... Filmi mi anlayacaksın filmin keyfini mi süreceksin şeklinde kasım kasım kasılırsın... İzledikçe parçalar yerine oturur ve anlamlandırırsın. Çok fazla yine birşey söylemek istemiyorum, izlemeyenlere filmi daha fazla anlatmak hiç hoş olmayacak... Filmin soundtrackına gelince eşsiz bir güzellikte güzellikte (pixies-where is my mind) Filmin son sahnesinde müzikle beraber binaların yıkılması oldukça etkileyiciydi. Ah Marla Singer yani Helena Bonham Carter... Karizma ve çekiciliğin karşılığı senin ismin olsa gerek. Çok beğeniyorum. Filmde sanki Edward Norton, Brad Bitt ve Helena Bonham Carter'ın oyunculuk yarıştırıyor... En iyi performanslarıyla rollerinin hakkını veriyorlar. Hiçbiri bir adım geride kalmamış bence... İzleyin, izletin..
  9. PufLand şurada cevap verdi: nyx-fallen angel başlık Yabancı Sinema
    Bir Fight Club, iki Leon'dur benim listemde... Çocukluğumun filmi. İlk kez orta okul sıralarındayken TGRT'de izlemiştim bu filmi, çok etkilenmiştim ama neden etkilendiğimi bilmeden etkilenmiştim... Sonra tekrar tekrar kaç kez izledim bilmiyorum. Ah Natalie Portman daha küçükken nasıl bir oyuncu olacağı belliymiş. Çok beğenirim 14.leon: büyümek için zamana ihtiyacın var matilda: ben artık büyümüyorum, sadece yaşlanıyorum
  10. PufLand şurada cevap verdi: Admin başlık Yabancı Sinema
    Sean Penn kesinlikle oynamamış, resmen yaşamış. Ne kadar gerçekti öyle yahu, neyse Film çok etkili ve güzeldi... Gerçek bir hayat hikayesi olması filmi daha da etkili yapıyor elbette. Bir de filmden sonra resimler geçiyor. Oyuncuların, yaşayan kişilere çok benzemesi, özenle seçilmesi de dikkat edilecek noktalardan biriydi.. Film sadece gaylerle ilgili sorunlardan başka, temel sorunun da altını çiziyor; reddedilmek, ahlaki açıdan yanlış bulunmak, karşılığında heteroseksüel hayatın veya uhrevi yaşamın bile değil düpe düz yokluğun dayatılması; kültürel, cinsel, ahlaki, düşünsel yokluk... sadece gaylerin değil herkesin hayatını zorlaştıran bağnazlığa, durağan bir noktanın doğru yol olarak dayatılmasına karşı çıkan bir film.
  11. Kesinlikle katılıyorum, atv'nin ana haber bülteninde bu tür haberlerde devamlı çalıyorlardı. Filme gelince ağır darbeli... Bir anda yerlerde buluveriyorsunuz kendininizi. Uyuşturucunun tükettiği hayatları etkileyici bir şekilde anlatmış. İsmiyle film bire bir örtüşüyor gerçekten. Bir de annemi özlememe sebep oluyor. Genelde çok beğendiğim bir filmi birkaç kez izlerim ama bu filmi bir kere izledim, dövme etkisi yarattı. İkinciye gerek, zaten müzikleri bile alt üst ederken filmden sonra kendimi eğlendirebilmek için türlü organizasyonlara girmek beni kasıyor:) İzlediğim en iyi filmler arasında, izlemenizi öneririm.
  12. Bir Almodovar filmi olsun ki izlenmeye değer olmasın... Başarılı bir film
  13. Ağlama garantili bir film... Kolay ağlayabilen biri değilim, ama film boyunca gözyaşlarım hiç durmadı... Sonunda sadece ekrana bakıyorsunuz başbaşa kaldığınız onca soruyla. Bazen uykularınızı kaçırıyor, bazen hararetli bir tartışmanın içinde buluyorsunuz kendinizi... Yaşamak bir hak mı zorunluluk mu? Kişi mutsuz olduğu ,hayattan bir beklentisi olmadığı zaman kendi hayatına son verme hakkına sahip midir ya da son vermeli midir? Düşünün ki filmde olduğu gibi denizi çok seven bir insansınız ve bir gün deniz sizin boyundan aşşağı kısmınızın felç olmasına neden oluyor, artık özgür değilsiniz yüzemiyor, yürüyemiyor, hareket edemiyorsunuz , yaşamak ister miydiniz? Hayata bağlı olmak size bişey ifade eder miydi? İşte bu soruları tartışıyor bu film . Ötenazi olmak isteyen ama hükümet engeline takılan felçli bir adamın ölüm mücadelesini ,bir türlü ölememesini anlatıyor . rahip:bir hayata mal olan özgürlük özgürlük değildir. ramon:özgürlüğe mal alan hayat da hayat değildir. "beni gerçekten seven insan ölümüme yardım edendir."
  14. PufLand şurada bir blog başlığı gönderdi: PufLand
    Zavallı insanlık! Beyindeki kanın bir damla fazla ya da az olması, yaşamımızı edilemeyecek kadar perişan ve zor hale sokabilir. Öyle ki Prometheus'un akbabadan çektiği acıdan daha fazlasını bu bir damla kandan çekeriz. Ama insan nedeninin damla olduğunu bile bilmeyip, "şeytan!" ya da "günah!" diye düşünürse, en korkunç durum işte o zaman ortaya çıkar. Nietzsche
  15. PufLand şurada cevap verdi: gloria başlık Yabancı Sinema
    Film şüphesiz izlediğim en iyi fimlerden biri ama çizgi romanı Alan Moore'un yarattığı muhteşem kurgusu ve David Loyd'un harika çizimi sayesinde bambaşkadır ve filmi seven her insanın okuması gereklidir... Ve hala bu filmi izlemeyen varsa ilk işi bu filmi izlemek olsun:) Fazla birşey söylemek istemiyorum film hakkında ama özellikle Evey'nin kafasına çuval geçirildiğinde içlerin cızırdadığını ve son bölümde insanların maske ve pelerinlerle ordu gibi gelmesinin heyecan uyandırdığını belirtmeden geçemicem...
  16. Irak'daki amerikan işgalinin biraz öncesi,mayın tarlalarında büyüyen çocuk bedenler...Hüzün...Filmi hatırlarken yüz ve kalp kaslarımın anımsamaktan duyduğu güçlükle gerildiğini başka bir hal aldığımı acıyla hissediyorum.
  17. PufLand şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yabancı Sinema
    Tüm film klişelikle doluydu ama en azından amerikan başkanının dünyaya hitap ettiği kısmı biraz orijinal yapsalarmış. Arabanın peşisıra yarılan dünya... Tek pilotluk deneyimi planör uçurmak olan birinin yanan binaların altından üstünden ortasından geçmesi, oldukça ilginç noktalar. Bir de böyle bir felakette İngiltere kraliçesi Elizabeth'in köpekleri kadar kıymetimiz olmadığını fark edince hafif depresyon etkisi yaptı bende=)
  18. PufLand şurada cevap verdi: nyx-fallen angel başlık Yabancı Sinema
    Dış kaplaması güzel bir filmdi... Ama onun dışında klişe bir filmdi, ne olacağını az çok tahmin ediyorsun ama her klişe film de bu kadar içine hapsetmez:)
  19. Çok güzel bir filmdir. Her insanın inişli çıkışlı bir yaşantısı vardır. Bu inişli çıkışlı yaşantı içerisinde bazen insanlar hiç ama hiç aşık olamayacaklarını sanar ve hayata küsebilirler. Tam ümitlerin bittiği, yanlızlığın kol gezdiği bu saatlerde hiç umulmadık bir yerde ve hiç umulmadık bir zamanda birine aşık olunur. Deli gibi sevilir ve sevinilir. Aşkın kapıyı ne zaman çalacağı hiç belli olmaz
  20. PufLand şurada bir blog başlığı gönderdi: PufLand
    Zorbanın tuzağındasın! Aç, bitkin, yaralı... Katilin, sinsice izliyor seni kurbanı olarak iştahının! Vahşet ve acımasızlık: bu onun karakteri... Ve sen tutsaksın, kanlı bir oyuncak gibi ellerinde, sarıldığını sanarak yaralarının... Susuyorsun, sustukça derinleşiyor yaran, iyileştiğini sansan da! Acısından hınç sağmayan bir halkın yaraları nasıl iyileşir? Susmanı istiyor efendiler! Susmanın körelmek, esaret, teslimiyet olduğunu bilerek... Bu zalimin besini; bırak artık efendinin tasından tıkınmayı bir yana; sesini bul bağrındaki yaranın! Kıvılcımın kendinsin, kendi kolların. Bağır bağırabildiğin kadar! Korkma! Halk ancak bağırdığınca var! Kendi nefesinle silahlan, kendi sesinle; yırt at barbarın sana sabırdan dokuduğu küflü kefeni! Unutma: kında duran onur paslanır! Sana ayaklanıp, acılarının hesabını sormak, sana işleyen, ışıldayan cesaret, sana Spartaküs’ün kardeşi olmak, sana çığlar, çağlayanlar, kalbinde bilenen çığlık, var gücünle gürüldemek yakışır... Halk budur! Aklını başına al! Sensin yeryüzünün sahibi! Halk budur! Dursun diye akan kan dinsin diye gözyaşı, gelinler gülsün diye, silsin diye acının isini analar dudağından, bağrılması gereken yerde kalkıp bağırandır halk. Halk budur! Halksan, koparıp alacaksın kollarından kırbacını zorbanın! Halka dik başlılık, dalın, arının, tomurcuğun, mazlumun, mahzunun, masumun, güçsüzün, kimsesizin gürzü olmak yakışır. Halksan, kendinden ötesini bekleme! Bıçak sesi var kemiğinde, dilin kesik, göğsün paramparça... Beklediğin ne ki, kim, neyin nesi? Kendin kırmadıkça kolundaki zinciri, daha çok ezileceksin! Seni sabrın afyonuyla besleyen, zalimin uşakları değil mi? Bekleyen halk puslanır, paslanır, usul usul uslanır! Ve artık duyulmaz olur iniltisi... Unutma: katiline sığınanın inlemesi duyulmaz! Ufkun var, ona bak; gücünü ufkunda kanatlandır! Alazınla rüzgârlan! Rüzgâra zincir vuramazlar! Çünkü halk, rüzgârı olduğunca halk, çünkü rüzgâr estiğince rüzgârdır! Yılgınlık pazarlıyor tüccar; yılgınlık çünkü hem malı onun hem oyuncağı! Parçala, kır at! En azından, damarına basılan çoçuk kadar cesur ol! Diklen! Utan biraz düşmanına direnen karıncadan! Korkaklıktan duyulan sadece zincir sesidir! İnsan, sevdası kadar insandır; halksa, gücü kadar halk; yeter ki soluk alsın, kuşansın kendini kendi olarak! Zorbanın korktuğu da bu: ayaklanan acının, sellleşen dere gibi çığa dönüp gelmesi... Evet evet, parçalanmak için sırasını bekleyen kurban kükrediğinde, barbarın hükmü biter! Çünkü şahin uçtuğu kadar şahin, ırmak aktığı kadar ırmak, can kükrediği kadar candır! Ürktüğü kadar değil! Bu oyun bozulacak, başka yolu yok! Silinecek gencecik kızlarımızın perçemine sıvanan zifir, kan ve karanlıkla örülmüş ne varsa sökülüp atılacak; o ‘Maşallah!’lar, ‘İnşallah!’lar, ‘Allahın izniyle!’ duaları; ‘Haline şükret!’ telkinleri, ‘cennet’ vaatleri, ‘Örtün!’ öğütleri, kara iştahlının bilinmeze bıraktığı ne varsa... Yerini kırılan zincir sesi alacak, ufuktan kıvılcımlarla emzirilmiş sahici ışık! Çünkü ancak, ışıltılı, güvenli, sahiciyken güzeldir hayat; dereler duru aktığında, yamaçta mayınsız kamaştığında bahar, dal kendi huyunca filize durduğunda... Çocuklar korkusuz oynadığında ancak sokaklar yaşam bulur; çiçekten dumansız sağdığında balını arı, ay ay olduğunda, tay tay... Sadece bebelerimiz ve dedelerimiz değil, analarımız ve oğullarımız değil sadece, su, toprak ve hava değil; ölüler de bekliyor bizi... ölülerimiz... Halk, kuşanıp öz gücünü, dikilmezse karşısına celladın her şafak yeniden asacaklar Erdal’ı ceylan çağında; her biri bilekte nabız, dalda filiz: Suphi boğum boğum, Sinan delik deşik, İbo kıyım kıyım, Mazlum dilim dilim, Mahir param parça... Toplanıp eğleniyor işkenceci katiller karşımızda! Dağ dikliğince dağ, yağmur yağdığınca yağmursa eğer halk da, uğrunda can verenleri bağrında taşıdığınca halktır! Ötesi yok; ötesi: isten, küften ve salyadan zifiri bir bataklık, sürekli uğuldayan! Öfke hiç bu denli güçsüz olmadı, meydan hiç bu denli ıssız, sevda hiç bu denli düşsüz... Hırsız hiç bu denli hissiz olmadı, zorba hiç bu denli tınmaz, pervasız; uşak hiç bu denli bulaşık... Hiç bu denli sığlaşmadı, softalaşmadı, taşlaşmadı şair unutup Yunus’u, Fikret’i, Karaca’yı... ‘Okumuş zümre’ sarsak olmadı bu denli hiç, bu denli ruhsuz, onursuz, ürkek, yardakçı, sümsük.. Arsızlaşmadı beyin bu denli hiç, yitirip utanma duygusunu... Yalan hiç bu denli sünmedi, insan hiç bu denli sinmedi... İncelik inim inim, haklılık yapayalnız; şefkat kör, vefa unutkan, dostluk sağır; sabretmek safradan safra, zehirden zehir... Yeter artık, doğrul! Adına yakışır ol! Kimliğini bul! Dikilmesi değilse eğer, karşısına hayatı yok edenlerin halkı halk yapan nedir? Nihat BEHRAM / Kasım 08
  21. PufLand şurada bir blog başlığı gönderdi: PufLand
    Hepimiz karanlığa sığınmış böcekler değil miyiz aslında... Antenlerimiz korkuyla, acıyla, aldatılmanın ironisiyle titremiyor mu sanki... Saklandığımız yerden yeryüzüne, yeryüzünün kötü adamlarına şüpheyle yaklaşmıyor muyuz... Bizler de delirmeyecek miyiz bu sistem de, bu koşullarda, bu baskıyla... Her an üstümüze bir terlik inebilir, sevgilimizin yüzü cibinlikle örtülebilir ya da ruhumuza sıkılan bir flitle zehrin dorularına ulaşabiliriz... Artık mutluyuz. Çünkü bunca böcek savarın saldırıya geçtiği bir coğrafyada ters dönsek bile hala ayaklarımızı oynatabilir ve gökyüzüne, gökyüzünün şahane yıldızlarına, yıldızlardaki küçük prenslere umutla bakabiliyoruz. İyiyiz, iyiyiz... Hakikaten iyiyiz... Öldüremiyorlar. Ezemiyorlar. Milyonlarcayız. Daha da milyonlara katlanacağız. Gülümseyin ve gülümseyebildiğiniz için ağlayın! K.İ
  22. %83 ile özgüvenim tammış
  23. PufLand şurada cevap verdi: kaplan-200 başlık Güncel Konular
    Arkadaşım bu haberi nerden aldın bilmiyorum ama olay aksi şekilde gelişmektedir... - Yaşanan olayların ardından ANF’nin haberine göre bölgede incelemelerde bulunan İHD Ege Bölge Temsilcisi Necla Şengül konuya ilişkin değerlendirmesinde “'Ülkücüler dün gece 22.00 sularında, iki kadın öğrenciye ağır hakaretler ve tacizlerde bulunuyor. Bunun üzerine arkadaşlarına destek için giden Kürt öğrenciler yolda gözaltına alınıyor. Gözaltındaki arkadaşları ile ilgili Hamdibey Karakolu’ndan bilgi almak isteyen gençler daha sonra faşistlerin bulunduğu bölgeye doğru yönlendirilmiş, o bölgede de faşistler Kürt öğrencilere saldırıda bulunmuş. Polis biber gazı ve havaya ateş ederek olaya müdahale etmiş. Şerzan Kurt ise bu esnada yere yığılmış. Öğrenciler ambulansın uzun süre gelmediğini söyledi'” dedi. - Ben olayı böyle bilirim, birçok yerde de böyle okudum ve birçok kişiden bunu duydum.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.