tülvent tarafından postalanan herşey
-
İlk dövmeniz neydi?
Hiç dövmem olmadı, ama hep arkası dönük ve kuyruğu havada bir kedi yaptırmak istemişimdir...
-
Didem Madak
Şimdiden Bir Hatırasın Şimdiden bir hatırasın Bulutsa, tozsa, uçarsa Bütün (aşklar) paranteze alınsın Rüzgar çanısın, rüzgarın diline dolanırsın Ne bir şarkısın, ne de dillerde nağme adın Artık bazı şarkılar kadar yaralısın Günler izmarit diplerinde biriksin O zaman mutlaka bir trenle gelirsin Köpüklerdensin, mavisin, sakinsin istesen suyun tenine bitişirsin ellerimi bıraktım, artık bunu sana yazsın İçimde iki yaşlı balık varsa, İçimde biri pulsuz, iki balık varsa Biri sensen, gelirsen ve yok edersen Bunu yazmak istiyorum sana Sonra postalamak istiyorum Pulsuz bir zarfla Hiçbir mektup artık ikna etmiyor beni hayata Bu kırmızı oyalarla saçlarımda Beyaz bir tülbent gibi kalırsam tenimde, süzemediğim tortularla Gün olur sararırsa sayfalarda Bıraktım ellerimi, sana bunu yazsın Şimdiden bir hatırasın Kırık kalplerle süslü bir sayfaysan Camsan, saydamsam, beni kırarsan Simlerimle sevişirim seninle O süslü sayfaların üzerinde İçimde iki mutlu yıl varsa, İçimde biri simli iki kadın varsa Sen, gelirsen ve yok edersen Bunu yazmak istiyorum sana sonra postalamak istiyorum Simli bir yılbaşı kartıyla Hiçbir mektup artık beni, ikna etmiyor hayata Şimdiden bir hatırasın Açmışsa bir sardunya saksıda Bütün (aşklar) paranteze alınsın Bıraktım ellerimi, artık sana bunu yazsın mektuplar postaya takılırsa... Ey aşk sen Artık bazı şarkılar kadar yaralısın. Didem Madak
-
Didem Madak
''... mutfağa gidip domates çorbası pişirdim çoktandır öksüz olan mutfakta buğulandı ve ağladı camlar gözyaşlarını kuruladım perdenin ucuyla çoktandır öksüz olan dünyaya baktım allah babasıyla baş başa kalmış insanlara poşetin tamamını beş bardak suya boşaltınca sanki biraz rahatladım kazanlar dolusu çorba kaynatsam sanki artık kimse mutsuz olmayacaktı ah dedim sonra ah!... '' Ahh şevval, ahhh!!! İyi ve değerli insanlar hep mi erken mi ölürler? Bir şairin kadın olduğunu belli ederek şiir yazmasından daha tatlı ne olabilir. annesinin terliklerde bıraktığı boşluğu okşayan bir şairse hele...
-
Yorumsuz
- Didem Madak
''Beni anneme götürsün bindiğim bütün taksiler!'' D. Madak Kendisi annesizliğin acısı ile büyümüş ve şimdi de kızı aynı kaderi paylaşıyor. Ne üzücü! Teşekkürler sevgili Şevval Kaç Zamandan Bu akşam ruhuma uygun, mavi taftadan bir tuvalet giydim, aylâ abla sen de artık bir irmik helvası yaparsın irmikler pembeleşince (sen de pembeleşirsin) irmikler tane tane olunca (sen de dağılırsın köşe bucağa) anlatacaklarını en rüküş kalbinle anlat aylâ abla ben de göğsüme kırmızı bir gül takarım. kaç zamandan beri saate bakıp bakıp saçlarını tarıyorsun kaç zamandır şu hayata bir oldu bitti gözüyle bakıyorsun. sanki aynalar sarkıyor bu kış yine gözlerinden artık eve meyve de almıyorsun pembe kristal bir likör takımı gibi altı kadehinden birini hep boş tutuyorsun sen sanki bir denizin dibinde bir balıkla öpüşüyorsun aylâ abla. hep bir mucizenin alt katında yaşıyorsun. keşke yağmura biraz daha yakın dursan kedilerin gıdılarına dokunsan keşke biraz illegal olsan aylâ abla. hayatıma kahkül kessem, cinayetler işlesem bana yakışır mı aylâ abla?'' Didem Madak- tülvent' in Dağarcığı
Gülistan geleneğine sırtını dayamış, aşkla sevip değer verdiği her şeyi gülle simgeleştirmiş bu topraklarda şimdilerde Japon ağaçları, Çin sazlıkları, İskenderiye palmiyeleri revaçta. Gülleri ise ara ki, bulasın! Bulduğun yer de ya bir duvar dibidir ki, orada mahcup ve sanki gizlice açmış gibidir... Ya da çiçekçi tezgahındaki solmaya yüz tutmuş buketlerdir. Oysa gülün bakımı hiç zor değildir; ne çok su ister ne de gübre. Şık yazlıkların ve modern plazaların bahçelerinde güllere pek yer verilmiyor artık. Zamanın ruhu mu desek! Yoksa bizi "zengin göstersin" diye peşine takıldığımız modaların hayatımızı çaktırmadan "yoksullaştırması" nın sonuçlarından biri mi desek, bilmiyorum.- Yorumsuz
- Yorumsuz
- Yorumsuz
- Didem Madak
Didem Madak 1970'te İzmir'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini İzmir'de tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Genç kuşağın usta kadın şairlerinden olan Didem Madak; Ruhunu ütüsüz ve buruşuk gezdirmeyi sevdiğinden hiçbir zaman yeterince "düzgün insan" olamadı. Bir temmuz günü... Sessizce göçüp gitti bu dünyadan... Geriye çiçekli şiirleri,3 şiir kitabı,3 yaşında bir kızı kaldı... Okuyun ve sonra derin bir ahh çekin... Tüm hüzünlere,erken gidenlere,yaşanmamışlıklara.. AHLAR AĞACI Bir ilaç içsem bari diye düşündüm, Biraz kolonya sürünsem, Ferahlasam, pencereyi açsam. Şöyle bir şey yazdım sonra: Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde. Berbattı, Bir şiire böyle başlanmazdı. İç ses diye söylendim, Ardından Yıldırım Gürses... Aptal aptal güldüm bir de buna. Ayşecik vazoyu kırıyor Ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına. Yapıştırsam da parçalarını hayatımın Su sızdırıyordu çatlaklarından. Karnabahar kızartmıyordu asla Başrolde kadınlar. Güçlü bir el silkeledi beni sonra Sanırım Tanrı’nın eliydi. Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan. Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, Çok şey görmüşüm gibi, Ve çok şey geçmiş gibi başımdan, Ah...dedim sonra Ah! İç ses, diye söylendim Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya: Tanrım bana hiç erimeyen, Kırmızı bir bonbon şekeri yolla. Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik Kardeşimle kendimize durmadan, Olmayan çayları, Olmayan fincanlardan içerdik. Olmayan kapıları açardık, Olmayan ziller çaldığında. Siyah papyonlu olurdu mutlaka Resim defterimizdeki damat. Yedi günde yarattığımız dünya Mutlu olurduk pastel koksa. Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya: Olanlar oldu tanrım Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla! Kaybolmak istemiştim bir zamanlar Kapının arkasında yokum demiştim Ve divanın altında da. Bulamazsınız ki artık beni, Hayatın ortasında. Kaybolmak istemiştim bir zamanlar Beni kimse bulamazdı Tanrı’nın arkasına saklansam. O Kocamandı, en kocamandı o. Bir kız çocuğunun hayalleri kadar. Bir zamanlar kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım. Kaç metredir benim yokluğum? Benden daha çok var sanmıştım. Benim yokluğumdan dünyaya Bir elbise çıkar sanmıştım. Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan Sonunda ben de alıştım. Ah...dedim sonra, Ah! Güzin Ablası kitaplar olan bir kızdım, İçim sıkılmasa o kadar Tek bir satır bile okumazdım. Taş bebeğim ters çevrilince ağlardı Bir derdi var derdim. Derdimi demeyi ben taşbebeğimden öğrendim. Ninni derdim, ninni bebeğim! Cam gözlerini kapardı, naylon kirpiklerini. Plastik gözkapaklarının ardında, Bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin, Gözyaşları da. Ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına. Bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı, Kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa. İnsan çıtır ekmeği ısırdığında, Kırıklar dolar kucağına, İşte orası umudun tarlasıdır. Ve orada başaklar ağırlaştığında, Sayısız ah dökülür toprağa. İç ses, diye söylendim Ve ah dedim sonra, Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim... SİZ AŞK'TAN N'ANLARSINIZ BAYIM? Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Alt katında uyumayı bir ranzanın Üst katında çocukluğum... Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı. Aşk diyorsunuz, limanı olanın aşkı olmaz ki bayım! Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca Havı dökülmüş yerlerine yüzümün Büyük bir aşk yamadım Hayır Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım... Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı. Aşk diyorsunuz ya Ben istemenin Allahını bilirim bayım! Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Balkona yorgun çamaşırlar asmayı Ki uçlarından çile damlardı. Güneşte nane kurutmayı Ben acılarımın başını evcimen telaşlarla okşadım bayım. Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum. İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım. Uzaklara gittim Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım! Süt içtim acım hafiflesin diye Çikolata yedim bir köşeye çekilip Zehrimi alsın diye Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz İlahiler öğrendim. Siz zehir nedir bilmezsiniz Zehir aşkı bilir oysa bayım! Ben işte miraç gecelerinde Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım, Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım, Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin Bir şiir aradım. Geçen üç yıl boyunca Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım. Ülkem olmayan ülkemi Kayboluşumu aradım. Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm. Bir ters bir yüz kazaklar ördüm Haroşa bir hayat bırakmak için. Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm. Kimi gün öylesine yalnızdım Derdimi annemin fotoğrafına anlattım. Annem Ki beyaz bir kadındır. Ölüsünü şiirle yıkadım. Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım. Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Acının ortasında acısız olmayı, Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım. Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım. Aşk diyorsunuz ya, İşte orda durun bayım Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım Kendimin ucunda Öyle ıslak, Öyle kötü kokan, Yırtık ve perişan. Siz aşkı ne bilirsiniz bayım Aşkı aşk bilir yalnız! D. Madak- Dilekçe - E. Şafak
Dilekçe Tanrım, sevgili Tanrım; bunca yıllık ömrümde senden hiçbir şey istemedim. Kendimi bildim bileli aramızdaki ilişkiyi 8 kez Başbakanımız ve 9'uncu Cumhurbaşkanımız olan Süleyman Demirel'in siyaset felsefesine göre düzenledim: "Kendim için bir şey istiyorsam namerdim..." Başım çok sıkışınca, çok daralınca, Cahit Sıtkı Tarancı'nın dizelerinde teselli aradım: Ne doğan güne hükmüm geçer / Ne halden anlayan bulunur / Ah, aklımdan ölümüm geçer / Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur. Ve gönül Tanrısına der ki: / "Pervam yok verdiğin elemden / Her mihnet kabulüm, yeter ki / Gün eksilmesin penceremden!" Tanrım, sevgili Tanrım; çocuk yaşta babasız, ilk gençlik yıllarımda annesiz kaldım. Onlardan önce, onlardan sonra ve onların arasında tüm yakınlarımı yitirdim birer birer. Ne yakındım, ne "İmdat" dilendim. Hayatımın akışını sana bıraktım. Oralardan buralara getirdin, sağol. Tanrım, sevgili Tanrım; bugüne kadar hep sevdiklerime bir şeyler rica ettim senden. Örneğin, iki oğluma "Akıl, zihin açıklığı" vermen için dua ettim. Verdin. O sayede Türkiye'nin en iyi üniversitelerini bitirdiler. Biri Bilkent'i, öbürü Koç Üniversitesi'ni. Şimdi parlak diplomalarıyla evde oturuyorlar. Bugüne kadar "Onların iş bulmalarına yardım et Tanrım" diye bir cümle ne ağzımdan çıktı, ne aklımdan geçti. Çünkü, "Kötü zamanlarda yaşıyorsunuz evlat; dünyada her iki gençten biri işsiz" cevabı vermenden korktum. Evet, gerçekten de dünyada her iki gençten biri işsiz ama bizim hanede iki gencin ikisi de işsiz Tanrım. Hiç değilse onlara şans dileyeceğini umuyor, bu bahsi kapatıyorum. Tanrım, sevgili Tanrım; 36 yıllık hayat arkadaşımın "İstanbul'un 50 kilometre dışında yaşamaktan yoruldum, artık Şehir'e taşınalım" diye başımın etini yemesini bile sana aktarmadım. Şehir'i büyük harfle yazmamın elbette bir nedeni var; çünkü senin de bildiğin gibi, İstanbul, eski Yunan'dan beri "Şehir" anlamına geliyor. Neyse, konuyu dağıtmayayım; evet, eşimin bu isteğini bile sana yansıtmadım. Çünkü, "Kesene güveniyorsan al" diye azarlamandan veya "Bana değil müteahhitlere, emlak komisyoncularına veya konut kredisi veren bankalara başvur" diye başından savmandan çekindim. *** Tanrım, sevgili Tanrım; tüm cesaretimi toplayarak ve aramızdaki bunca yıllık hukuka güvenerek ilk kez senden kendim için bir şey isteyeceğim. Bizim hayvanlara düşkünlüğümüzü bilen biri, üç ay kadar önce bir sabah bahçemize usulca bir kedi yavrusu bıraktı. Bir haftalık ya var, ya yoktu. Aman Tanrım, ne güzel yaratmışsın onu: Sırtı sapsarı, karnı kar beyazı, kuyruğu bir sarı bir beyaz, bir sarı bir beyaz, bir sarı bir beyaz halkalardan uzayıp gidiyor. Gözleri derinliklerinde Çoban Yıldızı'nın parladığı bir yeşil pınar. Adını "Heidi" koyduk. Geceleri kucağımda öyle güvenli uyuyordu ki, o mırıltıların verdiği mutluluğu anlatacak sözcük bulamam. Sitemizin ortak alanında sokak köpekleri besliyoruz. Heidi henüz korku nedir bilmiyor ya; sen kalk köpeklerle şakalaşmayı, oynamayı dene... Ağızlarından zor aldık, yaralarını iyileştirmek için bir sürü ameliyat yapıldı, üç hafta veterinerde kaldı. Sonra iyileşti, evimize döndü. Tarifsiz sevinç dalgalarıyla sörf yaptım. Ama... Bir sabah ihtiyacını görmesi için bahçeye bıraktım... Dönmedi. Aradan 5 gün geçti, hâlâ Heidi'miz yok. Gecenin iyice ileri saatlerinde bile bir tıkırtı duysam, kalbim çarparak kapıya koşuyorum, Heidi'miz mi geldi diye. İçimdeki hüznü anlatamam sevgili Tanrım. Bana laf gelişi "Şehir'de ev mi istersin, yoksa kedini mi" diye sorsan, hiç tereddütsüz "Heidi'mizi" derim. Bırak Şehir'de evi, kedimi Boğaz'ın iki yakasındaki tüm yalılara değişmem. Tanrım, sevgili Tanrım. Heidi'nin kazasız belasız eve dönmesine yardım eder misin? Tek maruzatım bu Tanrım. Erdal Şafak - Sabah- tülvent' in Dağarcığı
Size de sevgili İNTERLOCK ve teşekkürler güzel paylaşımınıza- tülvent' in Dağarcığı
İzmir... Sen Benim Erkeğim Gibisin senin bir parçan değildim, ama beni aldın yorgundum... yorulmuştum, omzunu yasladın aradığım ama bulamadığım bir sevdaydın şehvetle değil... şefkatle yaklaştın o günden beri ayrılamadım senden değil sadece senden... her şeyinden izmir! ... sen benim erkeğim gibisin ne olursa olsun beni koruyacak gibisin terkedilmişliğin loş ışıklı sahnelerinde isyan ettim aşka trajik komik ayrılıklar en çok alkışı aldı suskunluğuyla vuranlar görünmez katil oldu yaralarımı bir sen gördün bir sen sardın bir sen bastırdın izmir! sen benim erkeğim gibisin ne olursa olsun bana sarılacak gibisin meteliksiz dolaştığım oldu sokaklarında elimde bira şişesi ayaklarımı denizine uzattığım oldu çok isyan ettim ağladım akıttım göz yaşlarımı sularına küfürler yağdırdım dili bozuk geçmişin, yalnızlığımın en karanlık yerlerinde karşıma çıkmasına senden çıkardım hıncımı seni terk etmekle tehdit ettim saçlarım uzundu... kısaydı... uzundu saçlarıma geçirip ellerini beni kendine çektin izmir! sen benim erkeğim gibisin ne olursa olsun beni bırakmayacak gibisin başka şehirlerle aldattım seni başka şehirlerin gelini olmayı düşledim, yüreğimin sevgiye acıktığı ihtiras kokan kollarda başka şehirlere koştum, arkamda senin gözlerini bırakarak ama biliyordun sevilmeyi seviyordu yüreğim ondandı her sıcak öpüşte mum gibi eriyişim eridim... gittim...gönderildim...geri geldim senin kadar kimse okuyamadı beni kimse senin gibi yüreği bilmedi izmir! sen benim erkeğim gibisin ne olursa olsun bensiz olmaz gibisin gündüzünü de sevdim elbet ama gecelerin başka gecelerin bedenimle şehvet yarışında ah! sevişmek diyorum... sevişmek değil sadece bedenle yürekle... gözle... elle... ve ruhla gecelerin sevişmeme mani.. özlemle sarılanım yoksa görmüyor musun, intihara meyilli sevgilerim kanayan ve ağrıyan bir bedenin arzularına tutunuyorum ilk ismim kadın... sonrasında çiçeğim sevişme sonrası içilen sigaralar gibi yorgun ve uykuludur yüreğim ama sen; izmir! sen benim erkeğim gibisin ne olursa olsun beni sevecek gibisin bir vapur telaşında kaybettim belki beklemeyi yakışmadı üstüme kararsız bakışlar... unutulmak ağır geldi sabahın en kör saatlerine kadar sana kustum şarkılarımı ne istediğimi kimse sormadı kimse bilmedi aslında ne çok ağladığımı sen biliyorsun her şeyi...,, evin yolunu bile neden şaşırdığımı kollarına alıp yatağıma yatırıyorsun savunmasızlığımı tatlı melteminle örtüyorsun üstümü... hatta çıplaklığımı bir iyi geceler öpücüğü dudaklarıma bir sarılış çocukluğuma '' her şey iyi olacak '' diyen sesin kulaklarımda kahretmesin... inanıyorum sana İzmir! Sen benim erkeğim gibisin Ne olursa olsun beni hep sevecek gibisin Pelin Onay Beni Kucakla '' İzmir '' Beni kucakla İzmir... Bugün çocukluğum balonlar kadar renkli değil. Kurşunu olmayan silahlarla İntihar provaları yapıyorum. Ve sancılarını çekiyorum ertelenen sevgilerin.. Bir babanın kızım tadında kokan İyi geceler öpücüğü düşüyor fotoğraflardan Saçlarımın dağınıklığını rüzgardan biliyorum İnkar ediyor. Sebebi olmadığım acıların Katili de değilim. Boşuna arıyorsunuz hüznümün sahibini Kendimden başka kimseye Borçlu değilim.. Beni kucakla İzmir. Bugün ellerim beş yaş yumukluğunda değil. Türkülerin saflığından utanıyor gözlerim. Türküler susturuyor beni bugün. Küçük bir çocuğun yardım çığlıklarını işitiyorum. Dua eden ellerine hüzünden başka bir şey bırakamamak Acıtıyor içimi. Hüzün bir çocuğun acısını dindirebilir mi..? Beni kucakla İzmir. Bugün kahkahalarım bildiğin yerde değil. Gitmez dediğin kaptan da terk etti gemiyi. Korunaklı seyir defterleri sular altında. Kızlığından sıyrılmış bir kadının Gölgesi vuruyor sulara. Kadının gözleri su yeşili Kadının gözleri ıslak Kadının gözleri uzaklarda. Beni kucakla İzmir. Bugün sabır taşım iyi yontulmuş değil Ağızdan çıkan her söz yaralıyor küçüklüğümü. Buruk gülümsemelere ev sahipliği uzun sürdü Hasretle çalan telefonun sesi bir anlık Sevdam kilometrelere zincirlenmiş bir isyan. Kalbim bu isyanda sıkışan küçük bir kuş. Nerdesin diyebilmek bile zorlaşıyor gecelerde. '' Seni seviyorum '' lu bütün şarkı sözleri eksik yazılmış. Eksik yazılmış özlemin adresi rehberlerde. Yolunu kaybeden yolcular Kuytu köşelerde sızma endişesinde. Sarhoşluğu hiç bu kadar sevmemiştim. Hiç bu kadar korkmamıştım yalnız uyumaktan. Beni kucakla İzmir. Bugün gitmeler bana göre değil Bu gitmeler kadınlığımın harcı değil Ellerimde küçülüyor kavuşmalar Kavgaların en kanlısı gözlerde yaşanıyor İntihar mektuplarına rastlıyorum karanlık sokaklarda En berbat ayrılıklar gece. En berbat yalanlar geceleri söyleniyor. Seviştiğim ve sevdiğim adam Geceleri bensiz uyuyor. Beni kucakla İzmir. Bugün sarhoşluğum çekilir gibi değil. Dibini gördüğüm şişelerde başlıyor yalnızlığım. Yirmi dört ayar değerinde değil sevinçlerim. Kime satsan almaz. Zenginliğim yüreğimden öte değil. Beni kucakla İzmir. Bugün düşlerim ulaşılır cinsten değil. Bozukluk sevişmelerimin hepsini Tek kollu dilenciye verdim. Dilenci şaşkın ben şaşkın gece şaşkın. Nasıl oluyor da anlatamıyorum garipliğimi Kustuğum şiirlerde Konuştuğum ama duyamadığım bütün insanlarda aynı nakarat Aynı melodi tekrarlanan. Şarkılarımın öksüzlüğüne isim koyamıyorum. Beni kucakla İzmir. Bugün şiirlerim sahibine yakın değil. Özlediğim adam gecenin öteki yüzünde. Özlediğim adam yatağında uykusuz Özlediğim adam ne çok sevildiğinden habersiz. Beni kucakla İzmir! Beni kucakla İzmir!... Bugün özlemim! Bugün suskunluğum! Bugün çaresizliğim! Bildiğin gibi değil...! Pelin Onay- Depresyonla Boğuşan Bir Kızdan Selamlar :)
tülvent şurada cevap verdi: Sylvia başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımEvet yaaa, n'oldu acabaa?- Yorumsuz
- 24 Temmuz 2011
- GÜNAYDIN
- tülvent' in Dağarcığı
- İNTERLOCK ÖZGÜN ŞİİRLERİ..
Gerçekten özgün ve özeller. Yüreğinize- tülvent' in Dağarcığı
Ne iyi ettin sevgili İNTERLOK Çok da güzeldi, teşekkürler.- tülvent' in Dağarcığı
İçimde bıraktığı dalga sesleriyle, ruhuma yamanmış kokusuyla, gündüzleri kavuran güneşinin ardından, akşam üzerileri adeta tenleri serinletmek için çıkan imbatıyla, kelimelere en güzel anlamı katan şehir!- tülvent' in Dağarcığı
Biri olmadan, öbürü olmazmış. Bu böylece yazılsınmış. Bir Rus köyü'nde iki balık yaşarmış. Biri turuncu ve İri, öbürü korkak ve İnce. Bütün çiftler de böyledir biraz düşününce. İri sormuş birgün. 'Madem bütün bu denizler birbirine bağlı, niye biz seninle sadece bu kıyıdan ötekine yüzüp duruyoruz? Kendimizi bir akıntıya bıraksak, yeni sularda yüzsek, başka balıklar yesek daha mutlu olmaz mıydık?' Hak verdi İnce. İnceliğinden sırf. Çünkü onun mutluluğu için, İri ve o kıyı yeterlidir. Gerisi hava su değişikliğidir ki, insan bundan beslenemez. Balıklar hiç ... Katıldı yine de, düştü İri'nin peşine. Akıntıya bıraktı kendini. Bunlar beraberce, İstanbul ve Çanakkale boğazlarını geçtiler. Geçerken eğlendiler. Fakat bir balıkçı, akşam yavrularına balık götürmek için suya ağ atmıştı. Ve bizimkiler farkına varmadan bu ağa takıldılar. Daha doğrusu İri takıldı. İri ya. İnce de sıyrılıp çıktı. İnce ya, bırakıp gitmedi. Hem inceydi hem aşık. Kemirip ağları, kurtardı İri'yi. 'E, tabi, ben bu ağlara takılacak kadar güçlü kuvvetli değilim, eriyip gidecek gibiyim' diyerek, onun gururunu da okşadı. Aşkta, en yanlış şeyler bile mantıklı gelir insana. Tabii balıklara da... Çünkü aşk, suyun içinde de aşktır. Derken, bizimkiler soğuk denizlere kavuştular. Fakat İnce, alışık değildi bu serin sulara ve hastalandı. Pulları dökülüyordu hergün ve gün geçtikçe daha da yavaşladı. Hatta durdu birgün. Atlantiğin ortasında. Ya döneceklerdi ve İnce kurtulacaktı. Ya da tek bedene düşeceklerdi. Çünkü herkesin Küba'ya kadar yüzecek nefesi kalmayabilir. Hele hastaysa. İri, Küba'ya gitmeyi seçmeden önce, biraz düşündü. O düşündüğü süre kadardı sevgisi, ki o da çok sayılmazdı. En başta sıkılan oydu köyün kıyısından. Demek aslında gitmek istiyordu İnce'sinin yanından. Ama bizimki bu durumu anlamadı. Ve onunla Küba'ya varmak için son çabalarla yüzdü. İnsan, sevdiğiyle geçen zamana doyamadığı kadar aşıktır. Balıklar da ... ''İki dakika daha beraber yüzmek, tek başına sağlığına kavuşmaktan iyidir'' bile dedirtir aşk insana. Dedirttiği gibi İnce'ye... İki dakika kadar yüzdü ve öldü. Yukarı doğru çıkarken zayıf gövdesi, kılçıklarına kadar mutluydu ve gülüyordu. Koca bir balina onu yuttu, bunu da biliyordu. İri, tek kaldı ama, suyun ucunda Küba vardı. Var gücüyle yüzdü. İnce'yi unuttu. İnce'yi unuttuğu kötü oldu. Çünkü onlar birbirlerine 5 saniyede bir, nereye gittiklerini hatırlatıyorlardı ve şimdi 10 saniye geçmişti ve katiyen hatırlamıyordu. Ne İnce'yi, ne Küba'yı ne de adının İri olduğunu. İnsana adını başkaları hatırlatır, balıklara da ... O yüzden kayboldu derin sularında Atlantiğin. Ve koca bir balina onu da yuttu. Fakat mucize bu ya, balinanın midesinde İnce'yi buldu. Meğer onları yutan aynı balinaymış, İnce ölmemişmiş, tam tersi midenin sıcaklığında dirilmişmiş. Ama oradan çıkarsa ölecek. İri de oradan giderse, nereye gittiğini ve adını unutucak. O yüzden, artık ikisi de buradalar. Ne fark eder. İnsana sevdiğinin yanı cennettir. Sevmeden hiçbir şeyin tadı olmadığını, bu hikayeyi bilen bütün balıklar bilir. YA İNSANLAR?- tülvent' in Dağarcığı
ÇAKIL TAŞLARI Seni düşünürken Bir çakıl taşı ısınır içimde Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar Bir gelincik açılır ansızın Bir gelincik sinsi sinsi kanar Seni düşünürken Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır Deliler gibi dönmeğe başlar Döndükçe yumak yumak çözülür Çözüldükçe ufalır küçülür Çekirdeği henüz süt bağlamış Masmavi bir erik kesilir ağzımda Dokundukça yanar dudaklarım Seni düşünürken Bir çakıl taşı ısınır içimden. B. R. EYÜBOĞLU- Aşure
- Ve bamya ayıklamayı sevmeyen cadı anne, kendine bi kurban bulur..:p
- Didem Madak
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.