Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

delikızın türküsü

  • başlık
    43
  • yorum
    74
  • görüntü
    67.895

Yaşam Denen Okul


delifırtına

1.015 görüntü

calismalar93.jpg

 

Resim:Gürbüz Doğan Ekşioğlu

 

Bir Zen ustasına müritlerinden biri yaklaşmış; “Usta, ben çok mutsuzum, mutsuzluğuma bir çare bul!” demiş.

 

Usta, adamın gözlerinin içine bakarak, “Çok mu mutsuzsun? Senden daha mutsuz biri olamaz mı yeryüzünde?” diye sormuş. “Şey, olabilir” diye yanıt vermiş mürit. “İyi öyleyse” demiş usta. “Git, senden daha mutsuz bir kişiyi bul, ona yardım et, mutlu olduğunu göreceksin.”

 

Ustanın önerisinin doğru olduğunu anlamak için bir kez bile denemek yeter. Herkesin halinden şu ya da bu şekilde şikayetçi olduğu bir toplumda yaşıyoruz.

 

Çünkü yaşamı ve kendimizi çok ciddiye alıyoruz. “Melekler uçarlar, çünkü kendilerini hafife alırlar” diye okumuştum bir yerde.

 

Biz insanlar, yaşamı kendimize zehir etmek için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz. Ya geçmişin suçluluk duyguları altında eziliyor ya da gelecek hakkındaki korkularımızla kendimizi yiyip bitiriyoruz. Oysa sahip olduğumuz tek şey, şu an.

 

Anı yaşamak yerine geçmişle gelecek arasında bocalayıp duruyoruz. Geçmişte birçok hata yapmış olabiliriz. Aslında hata diye bir şey de yok. Geçmişteki o an bildiğimiz seçeneklerimiz arasında bize en iyisi, en doğrusu gibi gelmişti bugün hata diye nitelendirdiğimiz şey. Bugünkü bilgimizle ise başka yolların da olduğunu görüyoruz.

 

Hatalarımız bizim en güzel öğretmenlerimiz. Bir insanın mutluluk anlayışı yaşamındaki “keşke”lerin sayısıyla ölçülebilir. Ne kadar çok “keşke”miz varsa o kadar çok geçmişte yaşıyoruz ve mutsuzuz demektir.

 

Ama insanlar hatalarından ders çıkarmak yerine yalnızca pişmanlık duymakla yetiniyor. Bu yüzden de özeleştiri için, objektif bir değerlendirme için gereken zamanı ayırmıyorlar kendilerine. Sanki kendilerini yeterince cezalandırıp yeterince acı çekerlerse mutluluğu hak edeceklermiş gibi.

 

Her olay bize bir şeyler öğretmek, olgunluk kazandırmak için karşımıza çıkıyor. Demir nasıl dövüle dövüle güçlü hale geliyorsa, insan da hatalarından öğrene öğrene güç kazanıyor, olgunluk kazanıyor.

 

Ya gelecek hakkındaki korkularımıza ne demeli? Bu kez, “keşke” sözcüğünün yerini “ya” sözcüğü alıyor. “Ya şöyle olursa”, “Ya böyle olursa, ben ne yaparım?” Korkular genellikle kaybetmek üzerine oluyor: gençliği kaybetmek, güzelliği kaybetmek, maddi güvenceyi kaybetmek, sağlığı kaybetmek, sevilen kişiyi kaybetmek, şanı, şöhreti, iktidarı kaybetmek…

 

Kaybetmek korkusuyla yaşayan kişinin mutlu olmasına olanak var mı? Yitireceğimizden korktuğumuz her şey dışsal güçleri temsil eder, içsel gücümüze, özümüze ait olan şeyleri değil.

 

Sürekli olarak kafamızda geleceğe ait korku senaryoları ürettikçe kendimizi bu senaryolarda başrol oynamaya hazırlamış olmuyor muyuz? Ve insanın başına gelen de korktuğu olmuyor mu?

 

İnsanın kaderini çizen şey kafasındaki düşüncelerdir.

 

Ne düşünüyorsak oyuz.

 

Her şey düşünceden doğar.

 

Düşüncelerimizi denetlemeyi öğrenirsek güzel, olumlu, iyi düşünmeyi seçersek yaşamamızın da mucizevi bir şekilde değiştiğini göreceğiz.

İstediğimiz şeyleri gerçekleştirmek sanıldığı gibi zor değil. İstediğimiz şeyin üzerinde yoğun olarak düşünmek ve içten istemek gerekiyor. Hiçbir şekilde “Ya olmazsa?” diye aklımızdan geçirmeyelim ama... Çünkü o zaman farkında olmaksızın olumsuz beklenti içine girmiş oluruz.

 

En önemlisi de istediğimiz şeye kendimizi layık görmemiz. Neye gereksinme duyuyoruz? Sevgiye mi, paraya mı, zaman mı? Bunlara sahip olmamız için bir koşul daha var: önce neyi istiyorsak onu vermemiz gerekiyor. Hiç tohum ekmeden ürün alınır mı? Bizim başkalarına vermekten korktuğumuz şeyi evren bize niye versin ki? Vermekten korkmak, kaybetmekten korkmak demektir. Verince ondan yoksun kalacağımıza inanmaktır. Yokluk bilinciyle bolluk bilincine varılmaz.

 

Bugün gereksinim duyduğunuz şeyi sizden daha çok gereksinimi olan bir kişiye karşılık beklemeden verin. İlgiye gereksinimi olan bir insana ilginizi, zamanınızı verin. Yan apartmandaki yaşlı kadına sevginizi verin. Cebinizdeki paranın suyunu çektiğine bakmadan yüzde onunu sizden daha zor durumda olana verin. Bilin ki geride kalan yüzde doksan, yüzde yüzden daha “bereketli” olacaktır. Ama içinizden gelerek verin. İçinizdeki “kendinizi sevme” ibresinin yükseldiğini göreceksiniz.

 

 

Yazan:Nil Gün

3 Yorum


Önerilen Yorumlar

Sevgi vermek keşke yeterli olsa, öyle şeyler var ki, sevgi cüce gibi kalıyor bu girişi olmayan koca duvarların önünde!

Yoruma sekme

Biz ne meleğiz uçacak kadar hafifleyecek ,ne de Atlas,dünyayı taşıyacak.Kendimizi bir tanısak anlayacağız,yük kapasitemizi ama..! Bir türlü kabullenemiyoruz şu beyitin bile anlamını:

 

İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez,

Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.

Yoruma sekme

katılıyorum ve yıllardır uygulamaya çalışıyorum...

insan olabilmek bu değilmi...

şükürler olsun mutluyum ve huzurluyum...

herkesin tekrar tekrar okumasını istediğim mükemmel bir yazı...

teşekkürler..teşekkürler..teşekkürler....

Yoruma sekme
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.