7 Yaşındaydım ve Okula Gitmem Gerekiyordu...
ßir Ağustos günü başladı herşey ve ben daha 7 yaşında miniminicik bi kız çocuğuydum... 7 yaşındaydım, miniciktim ama içimdeki üzüntü ve keder ne yaşıma ne de miniminicikliğime yakışıyordu...
Ben tam 7 yıl boyunca annemle babamı ve kardeşlerimi sadece yaz tatillerinde gördüm ve her yaz tatili bittiğinde onları unuttum, yüzlerini, kim olduklarını, benim için ne ifade ettiklerini...
Sonra her yaz tatili geldiğinde onları yeniden hatırladım... Yabancıydılar onlar aslında bana, koskoca bir yılın sadece 30 günü gördüğüm yabancı anne baba ve kardeşlerimdi onlar benim... Ama bu yabancılar bir Ağustos günü geldikleri gibi gideceklerken bu defa beni de yanlarında götüreceklerini söylediler... İnanasım gelmedi ilk önce...Herşey saçma sapan bir şaka gibiydi ama eşyalarımın intizamlı bir şekilde katlanarak doldurulduğu o valiz, bunun gerçek olduğunun en bariz göstergesiydi...
Babaannem gunlerdir gizli gizli ağlıyordu, bunu onun boncuk mavisi gözlerindeki kızarıklıktan anlıyordum... Ağlıyordu çünkü ben okula gidecektim ve okul denilen o şey bizim bir süreliğine ayrılmamızı gerektiriyordu. Ve ben onun güzel gözlerinden akan o yaşlara hiç ama hiç dayanamıyordum... İçim ayrılacak olmamızın acısıyla inim inim acıyordu... Ben gitmeyi istemiyordum kiiii...Bunu onlara da söyledim, "Gitmek istemiyorum" dedim ama beni dinlemediler...
"Artık 7 yaşındasın ve okula başlaman gerekiyor" dediler...
"Ama babaannem" dedim... "O da Gelsin..."
Onun şimdilik bizimle gelemeyeceğini söylediler ama okulun devamlı birşey olmadığını ve tatillerin olduğunu, istersem tatillerde babaannemin yanına yeniden gelebileceğimi söylediler... İkna olmuş gibi davrandım fakat olmadım çünkü biliyordum, onlar babaannemle benim birer yabancı olmamızı istiyorlardı... Oysa ben babaannemle yabancı olmak istemiyordum, o her dakka yanımda olsun istiyordum, beni hep sevsin, öpsün istiyordum... Gece olunca yine onunla birlikte uyuyayım istiyordum ama olmadı... İşte ilk o zaman öğrendim hayatımda istediğim herşeyin olamayacağını... Sevdiğim insanların sonsuza dek benimle kalamayacağını...
Ve sonunda işte o başta bahsettiğim "Bir ağustos sabahı" ne yazık ki geldi ve ben artık içimdeki üzüntüyü içimde tutamaz hale dönüştüm... O artık içimdeki üzüntüm değildi, o artık gözlerimdeki yaştı... Doldu, aktı, doldu, aktı, yeniden doldu, yeniden aktı... Ne çok üzüntüm varmış benim meğer!!!!
Ve ucu bucağı olmayan koca şehir İstanbul... Oysa benim büyüdüğüm yer ne kadar da küçüktü... Bir ucu bucağı vardı, görmüştüm biliyordum, kaybolmazdım, beni bıraksalardı evimin yolunu bulabilirdim... Ama bu İstanbul koskocamaaaaaaandı, oysa ben miniminiciktim ve sadece 7 yaşındaydım... Okul denilen o şeye gitmek için buraya gelmiştim... Okul, 7 yaşına gelince mutlaka gidilmesi gereken bir yerdi...Annem, babam ve kardeşlerim ise bana yabancıydı, onları hiç ama hiç tanımıyorduuummm... Alışmak zor olacaktı ama idare edecektim çünkü bu geçici birşeydi önce okula gidecektim, sonra okullar tatil olacaktı ve sonunda ben babaannemin yanına gidebilecektim... Peki ya bu okul nasıl birşeydi? 7 yaşındaki çocuklarla dolu bir yer olduğu kesindi ama...
Şu okul denilen şeyi ilk gördüğümde yanlış bir yere gelmiş olmalıyım diye düşündüm... Çünkü burada 7 yaşından büyük çocuklar da vardı... Belki de onlar yanlış gelmişti ama ben bu istanbul'u hiç bilmiyordum, büyük ihtimalle onlar değil ben yanlış gelmiştim amaaaaan herneyse işte amaç okula gelmek değil miydi ben de geldim işteeee... Şimdi tek istediğim bir an önce tatilin gelmesiydi, ondan sonra istediğim an babaanneme gidebilecektim...
Pazartesi geçti, salı geçti, çarşamba geçti, perşembe geçti ve cuma geldi... Yine okuldaydım, 7 yaşından büyük başka çocuklar da vardı burada ama benim olduğum sınıfta sadece 7 yaşındakiler vardı... Bir de öğretmenim vardı, defterlerim vardı, kalemlerim vardı... Kalemimle, defterime çizgiler çizdiriyordu öğretmenim... Bu çizgileri iyi çizebilirsek, yakında kitaplardaki yazıların aynısından yazabilir ve o yazıları okuyabilirmişiz...
Birinci ders bitti, ikinci ders bitti, üçüncü ders bitti, dördüncü ders bitti, beşinci ders bitti...
Öğretmenim dedi ki;
"İyi tatiller"
İyi tatiller mi?
Bitti mi yani? Tatil mi olduk biz şimdi? Bu kadarcık mıydı? Yani şimdi tatil oldu ve ben artık babaanneme gidebilecek miydim?
Gidebilecektim evettttt... Peki ne zaman gidebilecektim?
İstediğim zamaaaannn...
O zaman şimdi, hemen gitmeliyim, çok özledim babaannemi, bir an önce, vakit kaybetmeden...
Ama nasıl gidecektim? Yolu bulabilir miyim ki? Çok da emin değilim aslında ya bulamazsam...
Yok, yok kesin bulurum... Ne var ki hem bulmakta, önce en aşağıda mavi minibüsün olduğu Sülmanların Hüseyin Abinin evini bulacağım, sonra biraz yürüyüp, Toraman Amcamın bakkalı, sonra caminin minaresini göreceğim. Camiyi buldum mu karşısında mezarlık var... Anneannemlerin evinden mezarlık görünüyor, zaten az yukarıda da anneannemlerin evi var... Tevfik Amcanın fırınını geçeceğim sonra cinli viraj gelir... Cinler bazen buradan geçenleri korkutmak için taş atıp duruyorlarmış ama bana daha önce hiç taş atmadılar çünkü bu genelde geceleri oluyor ve ben oradan gece hiç geçmedim. Muhtemelen bugün de gece olmadan oradan geçmiş olurum... Mollugillerin evi, Alukızı Yengemin evi, Hacağmetleri de geçtik mi az yukarıda da Babaannemlerin evi.. Biliyorum işte, bulurummmmm kesinnn Ama önce bahçeye çıkıp, sıraya girmemiz ve İstiklal Marşını okumamız gerekiyormuş...
Ve sonunda İstiklal Marşı bitmiş ben de nihayetinde yola koyulmuştum, az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiştim ki sonunda annemler beni buldular Kaybolmuştum...
"Neredeydin, saatlerdir seni arıyoruz çocuğum, çok korktuk" dedi annem... Ağlıyordu... O zaman farkettim ki onun da tıpkı babaannem gibi ağlayınca içleri kızaran masmavi gözleri vardı... Ben belki de bu kadını sevebilirdim, sanki sevmeye mi başlamıştım ne?
-Eee, ben, ben, şey, ben babaannemin yanına gidiyordummm amaaaa
-
1
8 Yorum
Önerilen Yorumlar