Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

cantürk

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    34
  • Katılım

  • Son Ziyaret

cantürk tarafından postalanan herşey

  1. Hep birlikte bir yolculuğa çıkıyoruz, büyük bir aydınlanma yolculuğu! Onların ''kudret sandığı'' saçmalıklardan yoksun ve bitkin... Bizim yolculuğumuzda yakıtımız ''iman ve dirayet''... Senin ve diğerlerinin yaşamındaki gerçekler üzerine düşünceler var bu yolculukta, seninle birlikte varılacak bir menzil üzerindeyiz. Aydınlanmamız, ancak gerçeklerle yüzleştiğimiz anda hayata geçecek ve zihinlerde büyük bir değişim baş gösterecek! Bunun için düşün ve etrafına o ışığı yay! Hadi, ayağa kalkın ve koşun size ait olan tarlalarda... Ve duyurun bu karnavalı! Bütün insanlığa...! Yayın Yılı: 2010 240 sayfa Kitap Kağıdı 13,5x19,5 cm Karton Kapak ISBN:9944143363 Dili: TÜRKÇE
  2. DTP, PKK ve ‘’Kapatma Kararı’’ Kıymetli okurlar, 11 Aralık 2009 günü ‘’Anayasa Mahkemesinin oy birliği ile aldığı karar neticesinde’’, DTP kapatılmıştır. Meseleleri incelerken, 12 Eylül Cuntasının ürettiği toplum dinamiklerine dayandırılmış, ‘’Küresel Sisteme entegre edilmiş gözlükler kullandığımızda’’, karşımıza doğru analizlerin çıkması mümkün değildir. Bu serzenişim, şu an mevcut duruma dair yapılan yorum ve değerlendirmelere ilişkindir. 12 Eylül bize ne yaptı? En azından, gerçeklerden kopuk, Küresel Sisteme göbekten bağlı kalemlerin, toplumda egemenleşmesine göz yuman bir toplum ruhu üretmemize öncülük etti. 12 Eylül, Turuncu Darbecilik gerçeği ile bizleri baş başa bıraktı, son yılların önemli projelerinden olan ‘’Project Democracy’’ kapsamında, Darbecilik ile aldatma şizofrenisini toplumsallaştırmamıza neden oldu. DTP nedir ? Dtp, tam manası ile ‘’Küresel Sermaye Merkezlerine bağımlı’’, Liberal, bir ‘’toplum mühendisliği organizasyonudur’’. Nedenlerine gelirsek, tarihsel süreçte sistemin çalışma yöntemlerini iyi irdelemek gerekir; Fransız İhtilali, bilindiği üzre ‘’Yetkilerini Tanrı’dan aldığını iddia eden Krallıkları hedef alan, özünde halkçı ve sınıfsal temelde işleyen bir ruh ile oluşmuş, tarihe yön veren bir ihtilaldir’’. Ancak, İhtilalin hedefindeki ‘’Beyler’’, yine ihtilalin sonucu olarak ; ‘’Etnik Milliyetçilik’’ olgusunu üretmiş, bunun Küresel düzlemde ciddi bir afyon olarak kullanılmasına öncülük etmiştir. Böylelikle, ihtilalin hedefindeki ‘’sömürü ve sermaye odakları’’, halk kitlelerini adeta uyutarak, yeni kurulan sistemin, yine kendilerine bağımlı olması adına gerekli önlemleri almışlardır. Şunu net biçimde anlamak gerekir; ‘’Etnik Ayrılıkçı hareketlerin yoğun olduğu ülkeler’’, ciddi manada borç sahibi, tekellerin piyasasına hükmettiği, kültürel ve tarihsel değerlerini yitirmiş toplumlardır. Buyurun inceleyin, ‘’İspanya örneği de ortadadır’’. Şunu anlamak gerekir, sorun ‘’Tekelleşen çok uluslu şirketlerin, Devlet politikalarına doğrudan müdahale edebilme yeteneği kazandığı serbest piyasa mantığı çerçevesinde’’, sorunu sermaye-sömürü düzlemi dışında incelemek ve yine tekellerin tarihsel süreçte kullandığı afyonları kullanmak sureti ile halkı aldatma oyununa dayanır. Kürtlerin bir sorunu varsa, ‘’3 Enstitü ile değil’’, Doğu’su ile Batı’sı arasında çelişkinin ciddi boyutlara ulaştığı ülkemizin, ekonomide kolektif mantığı diriltmesi, ve devlete hakim olan beka probleminin giderilmesi ile çözülebilir. Dersim gibi, ‘’feodal derebeylerin öncülüğünde gelişen’’ bir hareketin ardına sığınarak, Türkiye’de etnisite üretme adına faaliyet yürütenlerin bütünü, Demokrasi narası atmaktadır. Demokrasi, bir toplumun bütünü için geçerlidir. Belli bir farkındalık düzleminde hayata geçirilmesi gereken bir olgudur. Şöyle düşünmek gerekir, 10 şizofrenin içindeki 3 sağlıklı insanın durumu demokrasi gereği şizofrenlerin tercihlerine teslim edilmektedir. Bu, Türkiye’nin; Liberalleşen toplum yapısı içerisinde, ‘’Kültürel,Manevi ve Tarihsel’’ gerçeklerinden bütünüyle kopması sonucu açığa çıkmış bir durumdur. Ne bu topraklardaki ‘’din algısı’’, ne ‘’kadim devletçiliği dünyaya tanıtan tarihimiz’’, Kapitalizm’e geçit vermez. Ancak, Halkların savunucusuyum iddiası ile ortaya çıkan ‘’etnik milliyetçiliğe dayalı faaliyetler’’, Liberal; yani tekellerin güdümündeki iktisadi düzlemde kalmak sureti ile, halkları kurtaracaklarını iddia etmektedirler. Bu iddialarının temelini de ‘’demokrasi’’ ve ‘’ezilen ulusların kaderini tayin hakkı’’ biçiminde izah etmektedirler. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Öncelikle, ‘’ezilen ulusların kaderini tayin hakkı’’ ifadesi ‘’Vladimir İliç Lenin’’e aittir. Lenin, her ne kadar pratik düzlemde gerçeklerimizle birebir örtüşmeyecek bir eylem üretmişse de, özü itibari ile ‘’Doğu toplumlarının antikapitalist ruhuna’’ uygun bir pratik sergilemiştir. Bu söylemi bugün kullananlar ise, sapına kadar ‘’Kapitalizmin uşağı konumundadır’’… DTP kapatıldı! Proje belli. DTP’yi üretenler, tasfiye etmiştir. Üstelik, yine ‘’Türkiye’de açılım sürecinin mimarı’’da aynı odaktır. Bu AKP falan değil. Daha önceki makalelerimde ‘’belgeleriyle sunduğum’’ Amerikan Foreign Policy, American Foreign Commitee adlarıyla raporlar üreten, Bölgesel Siyonizmin oligarşisidir. DTP’nin kapatılmasındaki amaç olarak aklıma gelenler şunlardır; DTP’nin temsil edemediği ‘’Kürtleri’’, DTP saflarında toplamak ve ülkede iç huzursuzluk üretmek. Neden mi ? Gelecek Genelkurmay Başkanı, Fetullah Gülen’in ciddi manada ilgilendiği bir kişidir J. Buyurun araştırın… Ülkede ‘’Darbe Şizofreni’’ yaratanlar, gerçek Darbe planları yapmaktadır. Ülkede oluşacak ‘’KAOS’’, bütün kurumları ele geçirilmiş olan devlet kadrolarının, yeni Genelkurmay yöneticisi ile müşterek adım atarak ‘’İhtilal niteliğinde bir değişim üreteceği’’ düşüncesindeyim. Türkiye’nin ana sorunu ‘’Emperyalizm ve Emperyalizmden bağı asla kopmayan Küresel Sömürü/Kapitalizm’’dir. Bu, dinimizin gerçek ruhunu dahi yıpratma faaliyetleri yürüterek, Dialog adı altında ‘’Doğu’nun Batı’ya entegrasyonu’’ sürecini üretmiştir. Küreselleşmeciler, ülkemizde AB’ci aydınlar gibi bir grup üreterek, Türkiye’nin mevcut karanlık konjonktürünün mimarı konumuna gelmişlerdir. Asırlarca birlikte yaşamış toplumların, ortak müşterekte üretebileceği bir ‘’anti emperyalist’’ direnişin önünü almak için, tıpkı ‘’Fransız İhtilali’nde ki’’ gibi, afyon verilmiş, hali hazırda kuşatılmış olan ‘’medya’’ ve ‘’Siyasi Partiler’’ yolu ile, kültürsüz ve ruhsuz bir mandacı demokrasi anlayışı toplumun kanına şırınga edilmiştir. Yoldan geçen adama ‘’Demokrasi nedir ?’’ diye sorsanız, cevap alamazsınız. Ancak, muhakkak Demokrasiyi savunur. Kültürsüz, birikimsiz, inanç ve değerleri yozlaşmış bir kitle üretilmiş iken, bu kitleyi ‘’Küresel Sistemin klasik ezberleri ile afyonlayarak, esas sorun ve çelişkileri unutturup, yapay üretilmiş çelişkilere hapsetme’’ adına ‘’DTP’’ önce açılmış, sonra kapatılmıştır. Kürtler, çok bekledikleri ‘’Kürdistan’’ın, Liberal, AB’ci, ABD’ci, İsrail yalakası bir model üzre inşa edilmeye çalışıldığını bilse, muhtemelen durum böyle olmaz, devlet ve bayrağımıza sahip çıkalım denilirdi. Oluşması gereken bilinç bu yöndedir. 3-5 Enstitü ile sıkıntılar çözülüyor, Hilton’da havyar yiyenlerin var olduğu bir ülkede, Harran’lı Ayşo Enstitü sayesinde kara lastik giymekten kurtuluyorsa, savunun ve uğrunda mücadele edin! Ama çok beklersiniz! Pastanın bütününü görmeden bu işler asla çözülmez. Şimdi değerli okurlara sesleniyorum; Bu bir oyundur! DTP ile Kürt halkını bütünleştirme projesiyle karşı karşıyayız. Bu parti kapatma eylemini, ‘’Kürtlere karşı galibiyet’’ mantığı çerçevesinde ele alırsanız, kaybedersiniz. Ana söylemimiz şu olmalıdır; Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, bu topraklarda AB ve ABD’den Bağımsız, kendi halkının egemen olduğu bir Türkiye inşa etmek için omuz omuza vereceğiz. 12 Eylül’ler bizlere her ne kadar ‘’yapay çelişkiler aşılamışsa da’’ bu oyunlara gelmeyecek, ABD kucağından kalkmayan Örgüt ve Partileri asla muhatap kabul etmeyeceğiz. Umarım derdimi anlatabilmişimdir… Saygılarımla. Kaynak: Bağımsızyorum_Eren ERDEM_GAYYAdan çıkış._13 Aralik 2009
  3. ARTIK GÜNCEL ve ÖZGÜN bir HABER-YORUM PORTALINIZ var! İşbirlikçi medyanın ürettiği ‘’yapay’’ gündemlerin dışında kalan, kendi topraklarının özgün gerçeklerini sunmakta olan bir haber-yorum portalı. Milli Bağımsızlığı şiar edinmiş aydın kalemlerin yazılarıyla güç kattığı bu portal, sizin portalınız… Lütfen takip edip, çevrenize duyurunuz. Adres : http://www.bagimsizyorum.com
  4. Moderate İslam Uysallaştırılmış İslam ( Batı Güdümlü İslam) Yazı Dizisi, KAVRAM ve DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKMAK! 1. Çalışma : Moderate İslam 2.Çalışma: Kemalizm Hazırlayan ; EREN ERDEM (MKP Merkez Yönetim Üyesi) İçindekiler " Başlarken, Genel bir bakış " Dini yozlaşmaya tarihsel bakış " Yahudi-İslam Sentezi " Arap-Emevi Dinciliği ve Saltanatçılık " Kuran İslamı " Yozlaştırılan Kavramlar " Salat ve Selam " Firavun, Musa ve Atatürk " Sonsöz BAŞLARKEN GENEL BİR BAKIŞ O yaman aldatıcı, sizi ALLAH ile aldatmasın (Fatır 5) Bu ayeti topluma sık sık hatırlatan Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ün çarpıcı tespitleri; ciddi anlamda dikkate değer, günümüz sorunlarına ciddi panzehirler sunan veriler içermektedir. Bu bağlamda atıfta bulunduğu Kuran'ın ayetlerine dayalı bir dini yaklaşımın toplumlara egemen olmadığı bir gerçektir. Müslümanlık iddiasında bulunan toplumların, Kurani ve Muhammedi yaklaşım ile yakından uzaktan ilgisi olmadığını ispat etmek için çok çabalamaya gerek yoktur. ''Salat'' ve ''Selam'' kavramlarını ilerleyen bölümlerde açtığımızda, bu yaklaşımımız net biçimde gözler önüne serilecektir. Türkiye'de belirli yayın organlarında, uzun zamandır yazdığım makalelerde ve çeşitli ortamlarda giriştiğimiz tartışmalarda, temel sıkıntının ne olduğunu çok kez vurgulamıştım. Türkiye'de en temel sorunlardan biri; Mustafa Kemal'in ve İslam'ın, toplumlara ''ÖZ/HÜLASA'' halde sunulmayıp, çeşitli etkilere maruz bırakılmak sureti ile yozlaştırılıp dayatılmasıdır. Denklem basittir ; İslam öylesine yozlaştırılmıştır ki ; Laiksen Müslüman, Müslümansan Laik olamazsın diyen bir kişinin suratına tükürüp, cehalet ve sefaletini yüzüne vuracak ''1'' kişinin dahi çıkmayışı, İslam'ın bu topraklarda anlatılmadığını, dayatıldığını gözler önüne sermektedir. Yozlaşma, ARAP-EMEVİ Dinciliğine dayalı KAPİTALİST saltanatçıların oyuncağa çevirdiği dinin; politik bir ARAÇ haline gelişi ile tavan yapmıştır. Öyle ki; İngilizlerin kucağından kalkmayanlar ''Zamanın BEDİ'si'' dahi ilan edilebilir olmuş, huri-nuri merkezli dincilik, Kapitalizmin valileri olan ''Faizsiz Bankacılık'' adı altında ''Kar Payları'' ile servetine servet katmıştır. İslam toplumlarının en büyük düşmanı olan İNGİLİZ EMPERYALİZMİNİN baş temsilcisi olan Kraliçe Elizabeth Türkiye'ye gelip, Askeri Gemilerimizde kendi şerefine tertip edilen resepsiyonlarda kadeh tokuştururken, hiç kimsenin tepki göstermeyişi ile doğru orantılı bir facia ile karşı karşıyayız. Komiktir ki ; Müslüman olduğunu iddia eden toplumumuz, Muhammedi Uyanışın ANTİ-EMPERYALİST ruhunun 1900'lü yıllardaki uzantısı olan Mustafa Kemal DİRİLİŞİ'nin ''ÖZ''ünü idrak edemeyecek kadar MELEK KANATLARINA entegre edilmiş, bu felaket yozlaşmanın ürünü olan ''zırcahil'' tutumlar ile Atatürk'ü ''kafir'' dahi ilan edecek kadar haysiyetsiz ve işbirlikçi bir tutum sergileyebilmiştir. Bu durum, geldiğimiz noktada ''afyonlaştırılan'' muazzez dinimizin hakikatına döndürülmesi adına İLİM ve İRFAN tahsil etmemiz gerektiğini bize hatırlatmış, Kurani ve Muhammedi perspektiften yaptığımız araştırmalar neticesinde, birtakım ***** cühelanın belirttiği gibi; İslam buysa kabul etmiyorum! Yolu dışında, İslam'ın bu olmadığını idrak edebilecek istikamete yönelmemizi sağlamıştır. Türkiye'de, bu DİNCİ ŞEBEKE'nin inandığı dini İSLAM sanarak, İSLAM'ı karalayanlarda, en az bu ŞEBEKE'nin mensupları kadar suçludurlar. Çünkü ; Atatürk'ü BRÜKSEL LAHANALARINA (AB Mandacısı sözde solculara) İslam'ı CIA köpeklerine ( Amerikan uşaklığı ve İngiliz yalakalığı yapanlara) Tam Bağımsızlık Söylemimizi emperyalizmin yalakalarına (etnik milliyetçilere-bebek katillerine) Teslim etmek, tarihin ve insanlığın huzurunda ikame edilebilecek en büyük ''ihanettir''. Millet, inansın ya da inanmasın, KAVRAM ve DEĞERLERİNE sahip çıkmak mecburiyetindedir. Millet olmanın temel gerekliliği budur. İdrak edilemeyen gerçek ; ''ÖZ''ü ile hiçbir ilişkisi bulunmayan, yozlaştırılmış bir anlayışı İSLAM diye pazarlayarak, ülkede KAOS ve HENGAME ortamı üretenlere, 60 yıldır 3-5 AYDIN ve YÜREKLİ şahsiyet dışında, ne bir tepki ne de karşıt bir ses çıkmıştır. Gerçek şudur ki; Türkiye'de boy gösteren LİBOŞ İSLAMcılar ile Kurani ve Muhammedi İslam'ın hiçbir ilgisi yoktur. Müslüman olduğunu iddia eden her birey, yaşadığı toplumu bu hakikat ile aydınlatmak mecburiyetindedir. Aksi halde, gelinen noktanın daha vahim noktalara varması muhtemeldir ki, hızlı biçimde ''ILIMLILAŞTIRILAN'', ''DİALOG'' yolu ile içi boşaltılan ve tüm mücadeleci ruhunu yitiren İSLAM'a dair, hiçbir pozitif değer ve ses kalmayacağı açıktır. Türkiye'nin Tam Bağımsızlığı için, Türkiye üzerinde oynanan oyunlardan başlıcası olan MUHAFAZAKARLAŞMA ve Emperyalist odakların ürettiği, Ilımlı İslamcılığın yükselişine yönelik çalışmalar yapmak mecburidir. Bu çalışmalar; topluma, hakiki ve gerçek olan KURAN İSLAMInı sunmak ile mümkündür. Çünkü ilerleyen bölümlerde de göreceğiniz gibi, Kuran; bu İŞBİRLİKÇİLERE ''tokat'' gibi cevaplar vermektedir ve onları ''yalanlamaktadır''. Bu cephenin ürettiği toplum ; İsrail, Filistin'e bomba atarken ; ''Kahrolsun Siyonizm'' naraları atarak meydanları doldurup, yine aynı Siyonistlerin ürettiği ''Ilımlı İslam''ın bayrakçılığını yapabilecek kadar cehalet içerisindedir. Mustafa Kemal gibi, yüce bir ilke olan BAĞIMSIZLIK ilkesine bağlı ve toplumun inancını, ruhu satılmış RUHBANLARDAN değil de esas kaynağından kendi dilinde öğrenmesi adına mücadele vermiş ''mübarek'' bir şahsiyete dahi hakaret etmeyi ''ibadet'' sayıp, Camii'de kıldığı namaz ile Cennet'e gireceğini hayal edenlerin ''çoğunluk'' olduğu bir toplumda, İSLAM'dan bahsetmek, saçmalıktır. Salat ve Selam konusunda ayrıntılı biçimde değineceğim; TAM BAĞIMSIZLIĞIN Kurani altyapısı ile, Kemalist pratiği arasında ''hiçbir'' fark yoktur! Bu iddiamızı hangi mecliste dile getirdiysek, karşımıza dikilen din ''kargaları'', delil ve Kurani açılımlarımız karşısında ''sus pus'' olmuş, içinde oldukları batağın farkına vardıkları halde, çıkar-ego ve köleleşmiş ruhlarının bağımlılığı nedeni ile sapkınlıklarından vazgeçme erdemi gösterememişlerdir. Günümüzde, öylesine vahşi bir ayrım oluşmuştur ki, tarihin özbenliğinde kol kola olan 2 Mustafa, birbirinden kopartılmış, her iki Mustafa'yı da savunduğunu iddia edenler arasında baş gösteren amansız ve tamamen mantık hatasına dayalı yapay çatışma, ülke gündemini oluşturan hal almıştır. Bu HAÇLI EMPERYALİZMİnin en büyük arzusudur. Mustafa Kemal ile İslam arasını açmak sureti ile oluşacak HALK KAMPLARININ ürettiği yapay gündemlere mahkum edilmiş bir milletin KAYNAKLARINI sömürmek kadar basit bir iş olmadığından, HAÇLI EMPERYALİZMİ bu yolu seçmiş ve büyük oranda başarılı olmuştur. Mesela ; Kendimden örnek vermem gerekirse, Atatürk ilke ve Devrimlerine bağlı, anti-kapitalist, anti-emperyalist, Tam Bağımsız Türkiye ve Ezilen Halkların haklarını savunan bir GENÇ olarak, Kurani İslam'a dair herhangi bir söylem geliştirmem, yukarıda saydığım özelliklere sahip olduğunu iddia eden kimselerce tepki çekmektedir. Çünkü Kuran denildiğinde akıllarına gelen şey; - Gerici - Yobaz - Bilimsel Düşünceden yoksun - Şekilci - Şeriatçı - Atatürk karşıtı - ***** - Evrim Teorisi Düşmanı : - ***** ….vs.vs.vs. dir. Temel sıkıntı budur, Kuran'ı Müslüman kılıklı Kuran Düşmanlarından dinlemeleri neticesinde bilinç altlarına yerleşen bu bozuk inanca bağlı gelişen yargı ve tepkiler, maalesef TAM AYDINLANMIŞ bir GENÇLİK oluşması adına ciddi bir ENGEL teşkil etmektedir. Kuran İslamı, yukarıdaki maddelerin tamamına karşıdır. Bunu söyleyebilecek kadar erdem ve haysiyet sahibi AYDINLARIMIZ mevcuttur. Bu aydınlarımızın takip edilmesini öneririm. Haçlı Emperyalizmi, İslam'ın anti-emperyalist ruhunu, Haçlı seferlerinde görmüş ve tedbir aramaya başlamıştır. Çünkü bölgedeki planları; anti-emperyalist bir İslam varlığı söz konusu olduğu an itibari ile suya düşmektedir. Buna dayalı olarak üretilen ; Radikal İslamcılık ve Ilımlı İslamcılık, görevini gayet iyi yapmaktadır. Radikal İslamcılık ile, Batı'ya İŞGAL malzemesi üretilmiş, Ilımlı İslamcılık ile, işgal edilen bölgelerdeki DİRENİŞ yok edilmiştir… Büyük bir teorisyen olan Sultan Galiyev -ki kendisi ATEİST'tir- şöyle bir tarihi ifade kullanmıştır; ''Dünya'nın en büyük partisi DİNdir''. Kişi inansın ya da inanmasın, bir fikrin detaylarını incelemek, araştırmak ve fikrin yozlaştırılıp, yaşadığı toplumu sömüren bir araç haline getirilmesine engel olmak adına çabalamak durumundadır. Bu, fikri yok saymak, yahut dokunulmaz ilan etmek ile değil, irdelemek ve üzerine gitmek ile mümkündür. Kuran, 40 bohçaya sarılıp, bereket ve şifa vermesi beklenecek bir TILSIM kitabı değildir.(Tekvir 27) Kuran, ANADİLDE, hertürlü koşulda okunup, anlaşılacak bir kitaptır. Bu kitap İslam dininin TEMEL kaynağıdır! TEMEL Kaynak dediğimizde bizi Peygamber düşmanı ilan edenlere birkaç örnek vererek cevap vermek isterim ; Hadis: "Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir." Müslim İman 302, Buhari 97/24,10/29, Hanbel 3/1 Yukarıdaki veri bir HADİS'tir. Bu hadis, Kütüb-i Sitte denilen, ULEMA tarafından kabul edilmiş bir kaynak olan kitaplarda yer almaktadır. Bu ve bunun gibi, hadislerin birçoğu ; Allah'ın Resulü adına söylenmiş yalan iftiralardır. Gördüğünüz gibi, Allah'a BALDIR biçecek kadar SAPIKLAŞMIŞ bir EMEVİ azgınlığının ürünü olan HADİSlere dayandırılan DİN, Kuran süzgecinden geçmeyen bu verilere dayandırılarak yozlaştırılmıştır. Kuran'a sakın dokunma EDEBİYATI ile daha da sağlamlaştırılan dine, ALİM-MÜCTEHİD-KUTUP-GAVS mitolojileri ile YAHUDİ menşei fikirler enjekte edilmiş, KURAN adeta kenara atılmıştır. (Yahudi-İslam Sentezi bölümünde FAZLACA detay vereceğim.) Halbuki Kuran şöyle demektedir ; Biz Kuran'da HİÇBİRŞEYİ eksik bırakmadık! ( Enam 38) Resul derki : Rabbim benim toplumum, Kuran'ı devredışı bıraktı (Furkan 30) Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!(Kamer 17) Halk, din adına verilen her zehri içmiş, Dindar diye seçilen kişilerin Emperyalizm ile olan ilişkisi dahi, tepki görmemiştir. İşte; ILIMLI İSLAM'ın DİRENİŞ'i yok etme vasfı budur. Toplumda, dine ait bütün kavramlar yozlaştırılmıştır. Bu kavramların başında ''Salat'' ve ''Selam'' gelir. Bu kavramlara ileriki bölümlerde FAZLACA detaylı biçimde değineceğim. Fakat bir örnek verilirse eğer ; Kuran, ANAYASA kitabı değildir ve YÖNETİM biçimi önermez! (İran Şeriatı tamamen islamdışı bir uygulamadır!) Kuran, insan merkezlidir ve bireylere belirli ilkeler verir. Bunların başında ; BEYTçilik vardır. Yani ; Toplumsal Dayanışma ve HALK önderliğinde kurulan DEVLETİN, kurucu iradesinin EMEĞİNİN karşılığını vermek ve ANTİ-Kapitalist olmak. Bu meseleyi ; ''Mescid-i Haram Kolektivizmi'' adlı çalışmamda detaylıca açmıştım. Emeğin karşılığını vermek eylemine karşılık, Kuran'da kullanılan kavram : SEVAP'tır. Evet! Günümüzde, rekat sayısıyla Cennet hayali kuranların 100-200 puanlarla hesapladığı SEVAP… Emevi-Arap Saltanatının SÖMÜRÜ düzeninde, SEVAP alamayan toplum, TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE CUMHURİYETİ vasıtası ile, emeğinin karşılığını alma yolunda adımlar atmış, tırnaklarıyla kurduğu bu BEYT'i(Kabe'yi) bu evrensel ilke ile geliştirmiştir. Kuran şöyle demektedir ; Hatırla o zamanı ki, biz Beytullah'ı(Mescid-i Haram'ı) insanlar için yaptıkları güzel işlerin karşılığını kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir SALAT yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık; "Tavaf edenler, kendini Salat'a verenler, rükû-secde edenler için evimi temizleyin!"Bakara 125 Evet Dostlar, içi boşaltılmış yorumlar tesiri ile hiçbirşey çıkartamadığınız bu ayetler şöyle demektedir ; Salat'ı uygulayabileceğiniz (Salat : Tamamen Sosyal bir olaydır. Özgürlük mücadelesi - aydınlanma - emeğe değer veren ortamı üretme…. Vs. daha detaylıca irdeleyeceğim) bir DEVLET üretin. Bu devleti TEMİZLEYİN! Kimden ? Salat karşıtlarından! Emperyalizmden, Kapitalizmden! Peki bunu yapan kimse oldu mu ? Yakın tarihten örnek verelim ; Mustafa Kemal Atatürk! Tam Kuran'ın önerdiği gibi, LAİK-Demokratik ve HALKA dayanan, dini sömürüyü bertaraf eden ve dini hak ettiği kutsal mertebeye yücelten, Haçlı Emperyalizmine karşı, Ulusal Bağımsızlığa dayalı büyük bir BEYT… İşte, KABE'nin evrenselliği ilkesi budur. Türk Milletine, çağrım şudur ; Arap-Emevi dinciliğinin tezahürü olan DİNCİ ŞEBEKE, sizinle Kuran arasına duvarlar örmektedir. Tüm bu şeytani çabalara rağmen, Ruhunu İblise satmış haysiyetsiz işbirlikçilerden DİN öğrenmek yerine, ''Sen anlaman'' gibi Kuran'ın ısrarla reddettiği(Kamer 17) söylemlere aldırmaksızın, inancınızı ana kaynağından öğreniniz. Yaşadığınız toplumun hapsedildiği TAHAKKÜM, Takvayı toplumsal kıstas haline getirip, bilimsel düşünceyi küfür sayarak ''SÜRÜ'' psikolojisini DİNDARLIK olarak pazarlayanların ürettiği, DİNDIŞI bir TAHAKKÜMDÜR. Kuran'ın öğrettiği İslam, ilerleyen bölümlerde fazlaca DETAYLI biçimde açıklayacağım gibi; - anti-emperyalist - İlerici - Bilimsel Düşünceyi ön planda tutan - Toplumsal Dayanışmayı ön planda tutan - ANTİ-KAPİTALİST - Demokratik ve LAİK - Çağın koşullarına uygun yönetim ve uygulamaları öneren (Örnek : Cumhuriyet) - Allah-Kul ilişkisine asla ve KAT'A hiçbir ARACI kabul etmeyen(Hocaefendi, Halife,Hoca…vs.) - Şekilciliğe karşı (Giyim-Kuşam şekilciliğine TAMAMEN karşı) - Çağdaşlaşmayı öneren - EĞİTİMİ önemseyen - Akılcı ve Geniş vizyonlu Yönleri ile karşımızda durmaktadır. İşte bu hakikati bertaraf edip, CIA ofislerinde kitaplar yazan işbirlikçilerin ürettiği Liboşik Din, Hakkın Batıla galip gelmesi yönündeki ''evrensel'' hakikatin neticesinde tarihin derinliklerine gömülecektir. Türk Milleti, HAÇLI'nın ürettiği FİKİR ve KÜLTÜR EMPERYALİZMİNİ bertaraf edecek, KAVRAMLARINA SAHİP çıkıp onları YOZLAŞMADAN kurtaracak ve HER ALANDA Bağımsızlığını temin edecektir. Yarın : Dini Yozlaşmaya Tarihsel Bakış .
  5. Mehdi, İslamı biliyormusunuz ;? Eğer öyle ise, mehdiyetin islamdışı olduğunu billiyormusunuz ? O halde neden İslam'ı kullanıyorsunuz. Zaten sizin gibiler yüzünden İslam bu hale geldi. Bırakın ağzınızdan islamı, millet islamı yanlış tanıyacak! İslamda ne mehdilik vardır, mesihlik. Vardır diyen ise, delilini getirmek zorundadır Nereden mi ? Elbette tek kaynak olan KURAN dan
  6. Selamlar Yakın bir dostumun açtığı, Türkiye'de en temel sorun olan, Siyasal İslam gibi anlayışların tek panzehiri olan, Kuran İslamı söylemine sahip TEK site. www.hanifler.com Artıları şudur : İslamın hiç ele alınmayan, Kurani yönlerini vurgular Uydurma, Siyasal islam gibi zehirlere karşı, temel bir kale gibidir HANİFLİK. Bu açıdan, Türkiye'nin en temel ihtiyacını karşılayacak, AKIL-BİLİM-KURAN kıstaslı bir Din anlayışının sitesi.
  7. Dünya yaratıldığı günden itibaren üzerinde yaşayan canlıların ekolojik sistemde birbirleri ile mücadelesine tanık olmuştur. Nitekim bu mücadele çok çeşitli yöntemler dahilinde süregelmiş ve yaratılmışların en mükemmeli olan insan topluluğunda da aynı şekilde hayat bulmuştur. İnsanlık tarihini iyi incelersek eğer ( bu günkü tarih literatürü tamamen bir uydurmadır ) savaşların, mücadelenin kimi zaman haklı, kimi zamansa onursuz olduğu net biçimde ifade edilebilir. Dinsel olarak incelersek, dünya tarihini teşkil eden muharebelerin % 90 ı dini ve jeopolitik nedenlerden ileri gelmektedir. Bunun en açık örneği de Hilafet safsatasının ardından yürüyen Osmanlılar Tüm dünyaya bu hakikatinden uzak emevi dinsizliğini kabul ettirmek amacıyla savaş açmış ve 4 kıtaya hükmetmiştir. Kuran kıssalarında karşılaştığımız can alıcı ölümcül bir hususa dikkat çekelim. Peygamberlerin neredeyse tamamı özel bir ırk olarak kabul edilmiş ( o dönemde ) israiloğullarına gönderilmiştir. BAKARA SÛRESİ (122) Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu hatırlayın. Hz. İbrahim’in, Hz. Musa’nın ve Hz İsa’nın bu toplum için yaptıklarını eğer iyi incelersek, günümüz tabiri ile Yahudi toplumu o peygamberlerin yüzlerine bakarak apaçık şirk koşmuş, Allah’ı inkar etmişlerdir. Nitekim Bunun bedelini de İlahi kudretin azabı mahiyetinde cezalandırılarak ödemişlerdir.. Allah nazarında şirk affedilmez bir durumdur. Bu durum kişilerin ve toplumların helakına sebep olduğu gibi, onların zülmani ( şeytani ) bir hal almalarında da etkili bir haldir. Toplumlar hakikate yaklaştıkça İlahi rahmete yaklaşır. Şüphesiz ki Allah kendisine ortak koşmayanların yardımcısıdır. Kendisinden başka ilahlar edinmemişlerin bağışlayıcısı ve affedicisidir. Bu bağlamda şirk ve nifak tohumlarının ekildiği ümmetlerin sonu bir hezeyan ve kaos psikolojisinin neticesi olur. Unutmamak gerekir ki bu şirkperest yapı o toplumu Allah’tan uzaklaştırdığı gibi Allah’a iman edenlerden de uzaklaştırır. Dikkat edelim. Allah’a iman edenlerden nasıl uzaklaştıkları ortada. İsa(a.s) vahye dayalı buyruğunu o topluluğa tebliğ ettiğinde ne tür güçlükler yaşadı. O toplum onu çarmığa dahi götürdü ( ki yehuda adlı ihbarcının azabına vesile olmuşlardır ) ki tatmin olmayarak çeşitli işkenceler ile İsa peygamberin buyruklarına muhatap olmuşları azaba tabii tuttular. İşte insanlık tarihine etki eden en önemli psikolojik faktör budur. Bunun bilinen adı da ‘’kibir’’ dir. Musa peygamber Tur da iken, buzağıyı rab edinenler, İsa peygamberi çarmığa layık görerek, çirkin ve onursuz yüzlerini açığa vurmuşlardır. Nitekim Tevrat ve İncilin günümüzdeki haline gelişinde de ortak sebep bu kavmin zorbalıkları ve bozgunculuklarındandır. Nisa (160) Yaptıkları zulümler ve birçok insanı Allah yolundan alıkoymaları yüzünden daha önce kendilerine helal kılınmış tertemiz şeyleri, yahudilere haram kıldık. Cuma (6) De ki: "Ey yahudiler! Eğer insanlar arasında yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunu sanıyorsanız, buna gerçekten inanıyorsanız, hadi ölümü isteyin!" İşte Kuran-ı Hakim de apaçık şekilde bu kavmin ırkçı yaklaşımı ( asıl olarak ırkçılığı ) haram kılmış bir ayet vardır. Cuma6 ayetinde görüldüğü üzere bu ırk kendisini en üst ırk olarak tanımladığından, ağır bir ithama maruz bırakılmıştır. Nitekim bu ayet genel olarak ırkçılığa vurgu yapsa da ( ‘’kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla’’) ayet itibari ile vurgu Yahudilere odaklanmıştır. Onlar şirke bulaşmış ve İlahi rahmetten uzaklaşmıştır. Bu noktaya kadar vurguladığım hususun sebepleri nelerdir. Günümüzü eğer iyi bir şekilde irdelersek göreceğiz ki, Yahudiler esas bozgunculuklarını bu dönemde sürdürmektedirler. Diğer peygamberlerin buyruklarının ardından Allah insanlığa Kuran’ı Kerim i vahyetmiştir. Bu vahiy kıyamete kadar sürecek bir ilahi hükümler metabolizmasının son halkası ve son noktasıdır. İşte Yahudi topluluğu maalesef bu halkaya da haysiyetsizce savaş açmıştır. Maide Suresi (64) Bir de yahudiler, "Allah'ın eli bağlıdır" dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Hayır, onun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur'an) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah bozguncuları sevmez. Lanet, bu Kuranın vurguladığı en ağır ithamlardan birisi olmakla beraber, şirk düşkünlüğüne bulaşmış olan tüm kavimlerde asıl olarak bununla muhataptır. Genel olarak şöyle düşünmeliyiz; Bu ayetler ve vurgular Yahudilere has görünse de, aynı haysiyetsizliğe düşmüş tüm kavimler bunların muhatabıdır. İşte can alıcı nokta budur. Bu yaklaşım dahilinde diyebiliriz ki, Şirk hengamesi içerisine düşmüş ve sürüklenen tüm kavimler bu lanete muhatap kavimlerdir… Bozgunculuk kavramını biraz açalım; günümüzde ekonomik yapıyı iyi irdelersek eğer, 15-24 milyon arası olarak tahmin edilen Yahudi nüfusu dünya kapitalinin % 73 lük bir kısmını kontrol etmektedir. Evet yanlış duymadınız %73.. Bu bağlamda devletleşme süreçlerinde de toprak satın alarak, kapitalleri ile İsrail devletini kurmuşlardır ki, ABD nin ilk kurucuları da Yahudidir. Asıl olarak, tekstil, gıda, silah sanayi, beyaz eşya, vs,vs,vs alanlarda tek hakim güç, Yahudi kapitalizmidir. Bu kapitalizm dünya arenasında bu kavmi patron kavim haline getirmiş, Diğer ırkları da sömürülen ve kullanılan ırklar haline getirmiştir.. Daha önce de vurguladığımız gibi, kibir ve nifak tohumları ekilmiş olan bu kavim, kendisini dünyaya hakim kılma çabasında tüm sektörleri ele geçirerek faal bir şekilde çalışmaktadır. Nitekim ABD, AB , BM, Nato, gibi kurumlar tamamen bu gücün esaretine bağımlıdır. Çünkü bu düzenler kapitalist olduklarından kapital sahibinin güdümünden çıkamayacak durumdadırlar. Gelelim diğer yönleri ile incelemeye. Orta çağ haçlı seferlerinin asıl amacı dinsel bir hedeften ileri gelmekteydi. Amaç uydurulmuş Süleyman tapınağına hakim olmak ve kudüs’e sahip olmak olarak algılansa da, asıl amaç daha önce de belirttiğim gibi, İlahi kudretten dışlandıkları gibi, O kudrete muhatap gibi görünenleri de yok etme çabasından öte bir şey değildir. Bu güçlere göre Tanrı onlar için bir plan yapmıştır. vaat edilmiş Kutsal Topraklarda refah içerisinde yaşayacakları müjdelenmiştir onlara göre. Halbuki Allah kimseye dünyada mekan vaat etmemiştir, Allah cennet’i vaat ederek dünya mekanından vazgeçilmesini emretmiştir. İşte bu çürük zihniyet adım adım haritasını belirledikleri bu topraklara erişme çabasındadırlar. Mistisizm ve ezoterizm ile arası çok iyi olan, bazı sahtekar İslamcılarında kullandığı ebced ve cifr gibi masallarla Allah’ın gizli sözlerini arayan bu kavim, günümüzde dünya siyasetinde kendisine karşı tutum sergileyen her milleti yok etme gücüne sahiptir. Günümüzde Türkiye’de dahil birçok Ortadoğu ülkesi kabalanın çizdiği vaat edilmiş toprakların sınırları dahilindedir. Düşünün tüm devletlerin gizli örgütlerini ele geçirmiş, bu kadar kapitali hedef almış, şirketleri dünyaya hakim olan ( philiph morris, beyaz eşya da % 68, gıda da% 59 vs vs vs) olan kavmin nüfusu 15-24 milyon arasıdır. Tahmin edilen dünya nüfusu 6 küsür milyar iken bu azınlığın bu kadar geniş bir aktivasyona sahip olmasındaki tek neden asla ve kat’a kibirleri olamaz. Bu organize bir şekilde planlı bir bozgunculuktur. Bu bir projenin devamıdır. Zülmani bir ütopya çabasının ürünüdür.. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğu ilk günden itibaren bu güce boyun eğmiş bir tutum içerisinde görülmektedir. Bu güce başkaldıran tek lider M.Kemal Atatürk olmakla beraber, ardından gelen tüm idareciler bu gücün güdümünden asla çıkamamıştır. Pek bir şey söylemeye gerek yok aslında, Petkimin satılması, telekomun özelleşmesi, satış satış satış, borsanın yabancı sermaye adı altındaki Yahudi tasallutuna teslim edilmesi, bunlar tam bir teslimiyetin ürünüdür. Bu eser kesinlikle ne Kuranla bağdaşır nede insanlıkla. Günümüzde ABD eğer bu yasa onaylanmazsa çekeriz yabancı sermayeyi diyerek tehtid etmektedir bu ülkeyi. Çünkü sadece borsamızda reel faiz oranları had safhada bulunan 60 milyar dolarlık yabancı kapital bu ülkeyi terk ederse bu ülke asla belini doğrultamaz. İşte politika budur arkadaşlar. Herkesi güdümüne almak bu şekilde olur… Bir taraftan da İslam gerçeğini ele alalım. Peygamberimiz vefat ettikten sonra, kerbela harbinde ‘’O’’ nun torunlarını katleden Allahsız emevilerin eteklerinin dibinden sıyrılamayan bu ümmet, o uydurukcu emevilerin kendilerine sunduğu Yahudi İslamcıları da görememiştir. Kab el Ahbar, Vehb bin münebbih gibi örnekleri incelersek eğer, dinimize sokulan uydurmalarda sınırsız bir tavır sergilemiş olan bu iki şahsiyetsizin yarattığı ekol günümüz islamını teşkil etmiştir. İste proje budur. Müslümanları vahy den koparmak ve kendi kendilerine yaptıkları gibi ( Yahudilerin kendilerine yaptığı gibi) uydurulmuş hükümler dahilinde inanmak. Bunu başardılar işte . Gördüğünüz gibi İslam adı altında Yahudi güdümlü bir emevi dini uygulanmaktadır ki, kuran tamamen devre dışı kalmıştır. İşte hafife aldığımız kavmin neleri başardığı ortadadır… Üstelik bu dini uydururken öyle bir yaklaşım sergilemişlerdir ki günümüzde kullandıkları dinin temellerini o dönemde atmışlardır. İslama radikalizm onların uydurmaları ile girmiştir. Kesin suretle bu proje halen daha işlemekte 11 Eylülde kendi kendisini vuran ABD kendi uydurduğu dini kullanarak bu coğrafyaya hükmetme çabasına girişmiştir… İşte temel amaç egemen olmak, tüm ırk ve kavimleri kontrol etmek ve büyük bir ütopya oluşturmak olsa gerek. Bugün tüm siyasi yapılar bu gücün etkisi altındadır. İhtilaller devrimler vs bu gücün bilgisi dışında gelişemez ve oluşamaz. Kendi belirledikleri iktidarlarla istedikleri şekilde tüm kavimleri yönetmektedirler ki, yakın tarih de şaibeli iktidarlarla toplumumuzda buna şahitlik etmektedir. Türkiye de özellikle, bir dönem alevi Sünni, yakın tarih tede laik dinci gibi kamplar oluşturarak gündemi belirleyen bu güçler çok güçlü bir strateji üzerinde çalışmaktadırlar. Toplumun önüne pastanın kenarlarını koymak, kremasını göstermek ve içindeki asıl ganimeti sessizce çaktırmadan götürmek. İhtilaller ülkesi Türkiye çok yakın bir tarihte sattığı tüm kaynaklarının doğurduğu bir netice itibari ile tam bir sömürge haline gelecektir ( ki pek bağımsız olduğumuz söylenemez ) . Bu bağlamda küresel güç olarak nitelendirilen bu para babaları kapitalleri ile egemen oldukları topraklarda özgürlük kisvesinde bozgunculuk metodu ile hakimiyetlerinin sürekliliğini devam ettireceklerdir. Bir diğer tarihi gerçekte bu gücün resmileştiği dönem ile ilgilidir. Uydurulan tarihte haçlı seferlerinde templiyer şövalyelerinden ( tapınakçılardan ) bahseder. Bunları Süleyman mabedini korumakla görevli dini bir kurum olduğu lanse edilse de asıl gerçek, bu oluşum Siyonizm dediğimiz günümüz lanetliler birliğinden öte bir şey değildir. Kutsal kase arayışındalarmış gibi bir saçmalık ile yüceltilen bu olgu tamamen tefecilik ve kapital merkezi olma amaçlı kurulmuş bir Yahudi şirketidir. Bu yeraltına çekilmiş ve günümüzde bilderberg vs vs isimlerle gün ışığına çıkmış olgu işte küresel dünya hükümetinin liderlerinin oluşturduğu bir güçtür. İktidarları ve muhalefetleri onlar tayin ederler, tüm şeytani yaklaşımlarıyla insanlığı himaye altına almak için uğraşır dururlar. Bir hususa dikkat çekmek isterim . Türkiye de özellikle son dönemde Osmanlıcı yazarların artışındaki en büyük faktör bu küresel sömürgecilerin sessiz himaye ettiği Osmanlı ruhunu diriltme arzusundan ileri gelen bir durumdur. Şimdi Türkiye de görülen tablo şu, bu küresel Siyonistlerin himaye etmediği hiçbir iktidar barınamamıştır. DSP iktidarında DSP nin bazı ulusal yaklaşımları bu güçlerin kapitallerini çekerek kriz yaratmalarına ve acil bir iktidar değişikliği oluşturmasına neden olmuştur. Burada DSP nin savunulduğu fikri çıkmasın. Bunlar tv radyo gazete gibi tüm medya organlarını bugün satın almışlardır. Doğan Holding bu gücün kölesi olmakla beraber en büyük işbirlikçisidir.. İşte bu şekilde düşünürsek 15-24 milyon arası olduğu tahmin edilen bu güç, kesin suretle egemenliği lehine çevirmiş, bozgunculuğu sayısı itibari ile cephede değil politika ve siyaset araçlarının içerisinde sergilemektedir. Ulusalcılık denilen olgu da, Türkiye de bu işbirlikçilere karşıt kurulmuş tüm kamplarda tamamen bu gücün doğurduğu bir neticedir. Bilinmelidir ki çözüm asla ve kat’a bu şekilde kamplara destek olarak oluşamaz. Çözüm işin özünü idrak edebilmekten ve bizi vurdukları yerleri onarmaktan (sağlamlaştırmaktan) geçer… Tartışılan bir diğer konuda bu küresel güçlerin kamp haline getirdiği laik – dinci konusudur. Bakınız İslam son din değildir. Ancak Hz. Muhammed son peygamberdir. Dolayısıyla ‘’O’‘ nun zuhrundan sonra ardında bıraktığı kitabın hükümlerine göre halkın kendini yönetmesi gerektiği vurgulanmıştır. Kitap ‘’şura’’yı emreder. . Halkın şuralarla kendini yönetmesini ve buna dayalı bir demokratik anlayış kuranın bu bağlamda öngördüğü bir durumdur.. ‘’ Dinde zorlama yoktur ‘’ ibaresi aslında teokrasi karşıtı bir ibaredir. İşte imtihan olgusunun da temelini bu teşkil eder. Toplumlar bu demokratik tabloda kendi kendilerini yönetmelidirler ki laiklik de bunun için gelişmiş bir olgudur. Din adına söylenen her safsatanın topluma hakim kılınmaması adına laiklin önemli bir burgudur. Günümüzde kuran islamı olgusunun hakim olduğu toplum ideali de bir ütopya olarak görüldüğünden ki, bu gerçek anlamıyla bir ütopyadır, laiklik gerekliliği bir ez daha karşımıza çıkar. Şimdi şapkamızı önümüze koyalım, bizler bu küresel güçlere karşı dururken onların istediği gibi davranmıyormuyuz. Onların oluşturduğu ulusalcı vs vs vs kavramlara takılarak aslında onlara hizmet etmiyormuyuz. Karşıt kamplarda bulunarak onların gücüne güç katmıyormuyuz. Onların istediği şey kaos yaratmak değimlidir. Stratejisi : karıştır – böl – parçala – yok et olan bu Siyonist güçlerin karşıtı olmak demek, birilerinin bindirdiği şekilde davranmak demekmidir ? İşte bunun algısı toplumsal vicdana kalmış demektir, televole ve magazin kültürüne adapte olmuş Microsoft çocukları imkansızdır ki bu acımasızlığın karşısında duramaz.. Unutmayınız ki kuran haniflere( Hanefi değildir bu kavram, hanif demek tevhidi algılamış ve tek ilaha inanan demektir ) günümüzde anti-emperyalizm denilen olguyu sorumluluk olarak yüklemiştir. Kavram karmaşaları onların istediği bir olgudur. İzm leri takıntı haline getirmek de buna keza… O halde yunusun dediği gibi, gelin birlik olalım münkire kılıç kılalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz!! Eren Erdem
  8. konuyu şöyle düşünmek gerekir,, sokaklarda sefalet çeken ***** bir hayat süren xxx birgün büyük ve sonsuz gücü olan bir zenginle tanışır. o zengini hayatına alır. o zenginde ona merhamet eder ve iş güç verir. bir süre sonra xxx in bi tarafı kalkmıştır.kendini birşey sanmaya ve başka zenginler aramaya başlar, lakin bulamaz. bu sebeple o zengin kişi o kalkan yere tekmeyi basar..
  9. cantürk

    hadi bir sure acalım

    صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler. bakara 18 أَوْ كَصَيِّبٍ مِّنَ السَّمَاء فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ أَصْابِعَهُمْ فِي آذَانِهِم مِّنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ واللّهُ مُحِيطٌ بِالْكافِرِينَ Yahut gökten boşalan bir yağmur haline benzer ki onda karanlıklar var, bir gök gürlemesi var, bir şimşek var. Yıldırımlar yüzünden ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah Muhît'dir, küfre sapanları çepeçevre kuşatmıştır. bakara 19 يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ كُلَّمَا أَضَاء لَهُم مَّشَوْا فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُوا وَلَوْ شَاء اللّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ إِنَّ اللَّه عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ Şimşek, neredeyse gözlerini çarpıp götürüverecek. Kendilerine her aydınlık sunduğunda, orada yürürler. Üzerlerine karanlık binince çakılıp kalırlar. Eğer Allah dileseydi, işitme güçlerini de gözlerini de elbette alıp götürürdü. Çünkü Allah her şeye Kadîr'dir. bakara 20 يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ Ey insanlar! Sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabb'inize ibadet edin ki, korunabilesiniz. bakara 21 arkadaşlar ayetleri cımbızla çekmeyin, bütün olarak inceleyin. bu ayet kuranı kerimde en çok kullanılan mecazi anlatım metodu ile Allahı inkar edenleri ifade etmiştir..Bakın orka küfre sapanların vicdan muhakemesi ortaya konulmuştur. Gerçeği sizde haklısınız, müşrikleşmiş bir islam ümmetinin içinde, din diye kurandışı olan herşeyi kabul etmiş bu insan müsvettelerinin içinde, risaleler,siyerler,hadisler,kuttubü sitteleri kuranın üstünde sayan zihniyetin içinde sizlerde isyan etmekde haklısınız.. Onlar gibi sahte müslüman yani müşrik olacağınıza böyle olun sorgulayın daha iyidir.. ama sakın kuran dışında hiçbir kaynağa itimad etmeyin.
  10. SAYIN GÖNÜLDAŞLAR. MEMLEKET DAHILINDE YAŞANAN OLAYLARI HEPBIRLIKTE SEYRETMEKTEYIZ. BU MAIL TAMAMI ILE MEMLEKET DAVASINA GÖNÜL VERDIĞINE INANDIĞIM CUMHURIYET NEFERLERINE GÖNDERILMEKTEDIR. GENÇ ÇINAR adlı gençlik hareketini kurmuş ve de kısıtlı imkân ve büyük imanımızla hayata geçirmiş bulunmaktayız. Öncelikle kısa bir süre içerisinde web sitemizin hayata geçeceğini belirtmek isterim. Web sitemiz forum ve duyurular bölümü ile amaç olarak belirlediğimiz zihinsel devrime yardım edecektir. Nedir zihinsel devrim? Klişeleşmiş tabulardan, kişi odaklı inanç mekanizmalarından ve de düşünsel yeteneklerine ambargo konulmuş toplumların ayağa kalkmasını sağlamak. Bu bir HALKIN YÜKSELİŞİ HAREKETİDİR. Bu hareket tamamen bağımsız tamamen memleket davasına hizmet etme amacı güden ulusal bir uyanışın devamıdır. NEDENMİ GENÇ ÇINAR, ÇÜNKÜ ?Yüce dinimiz İslamın tek kaynağı olan Kuranın 40 bohça içerisinde sarılı bir süs gibi duvarlarda asılı kalmasına karşılık, okunması ve öğrenilmesi gerekliliğini bilen, Kur?an merkezli hurafelerden arındırılmış bir İslami inanç metabolizmasının gerçekliğini savunan bir birey olarak, dinin siyasete alet edilmesinin temel sebebi olan dini anlamamak sorunu için, ?Memleketin her karış toprağının özelleştirme adı altında satışına göz yuman işbirlikçi güçlerin ve de onlara destek olanların yarınlarımızı daha fazla yok etmemeleri için, ?Süleymaniye?nin tepesine haç takılmasını engellemiş ulu önder Atatürk ile Hz. Muhammed mirasının bütünlüğünü anlatmak ve halkı aydınlatmak için, ?Türk ulusunun bağımsızlık mücadelesine ve Atatürk devrimlerine sahip çıkmak için, ?Vatanın bütünlüğü, memleketimizin ?Amerikan Sömürgesi? olmaktan kurtulması için, ?Emperyalist medyanın ve de işbirlikçisi kurumlarının oyununu bozmak, Çanakkale ve kurtuluş savaşı şehitlerimizin mirasına sahip çıkmak için, ?Beyin fırtınası oluşturarak seminerler, paneller, dergi, radyo gibi imkânlar doğrultusunda benimde bir sözüm var diyen, sesini duyurmak isteyen çağdaş bireyler için, ?Memleket idaresinde kadrolaşmış ABD işbirlikçisi cemaat ve de grupların karşısında durabilmek için, ?Ruh köklerimize ve Atalarımıza bağlılığımızı, asimile edilmeye çalışılan kültürümüzü diriltecek faaliyetler geliştirebilmek için, ?Eğitim, sosyal, kültürel alanlarda topluma önderlik edecek bir kurum olabilmek için, ?Birlik, Dirlik ve Beraberlik için. GENÇ ÇINAR tamamı ile fazlaca oluşumun bünyesinde olacağı bir kurum olacaktır. Bu kurum, sosyal, kültürel, toplumsal, siyasi, politik ve vicdani konularda topluma önderlik edecek güce ve birikime sahip olacaktır. Şüphesiz ki birlikteliğimiz bizleri güçlü kılacaktır. Bu hareket, HALKIN YÜKSELIŞI HAREKETIDIR. Bu hareket, DIRILIŞ VE UYANIŞ HAREKETIDIR Bu hareket, MEMLEKET DAVASINI GÖREV BILENLERIN HAREKETIDIR. GENÇ ÇINAR, HALKIN YÜKSELIŞI PARTISI Genel Başkanı Yaşar Nuri Öztürk ve Topluma önderlik etmiş aydınların birikimleri ile aydınlanmış, sizlerin iman ve inançları ile şekil almıştır. Fikir ve düşüncelerinize ihtiyacımız var, bu konuda bizler ile birlikte olmak isteyen gönüldaşlarımızla birlikte uzun yolumuza yürümek istiyoruz. Web sitemiz kurulduğunda ve kuruluş toplantımızın tarihi net hale geldiğinde sizlere tekrar mail yollayacağım. GENÇ ÇINAR - BAĞIMSIZ DEMOKRATIK GENÇLIK HAREKETI
  11. Şimdi sayın arkadaşlar, Bu savu ları yapan arkadaşların, ilim ve irfan eksikliği olsa gerek. Düşünme güdülerine ambargo konmuş olsa gerek. Bakınız, kuran ayetleri dünyanın neden yaratıldığını açıklar, Dünya bir imtihan sahasıdır. Sebebide insanı yaradan Rabbimizin kendine kulluk etmesi için yarattığı insanı çeşitli durumlar ile mukayese etmesidir. Bu noktada herşeyi gören bilen, Alemlerin Rabbi olan ALLAH, şüphesiz ki insanların vicdanına peygamberler dışında müdahale etmemektedir... yani sınavda kopya vermez... Şimdi gelelim vahşet dediklerinize, vahşet dediğiniz sizi dünya hayatının bedbahd inançlarından, insan haklarına tecavüzden vs durumlardan uzaklaşmanız için yapılan uyarılardır. Bu doğrultuda, senin hakkına tecavüz eden ceza çekmelidir, Allah ı inkar eden de öyle, 9 aylık bebeğe tecavüz edende.. Ki siz nedense hep vahşeti görüyorsunuz, neden CENNETİ görmezsiniz Orda derki, şüphesiz bana iman eden herkesi oraya dolduracağım, Yani oraya gitmek için iyi amllerde bulunmak ve iman etmek gerek. Şimdi ben bu durumu korku olarak nitelendiriyorum, Ateist düşünce sistemi insanda inanmasada bir korku yaratır, vicdanlar patır patır dökülür.. ve insan işte şekil-a da görüldüğü gibi, bune vahşet bune iş diye sorgular.. ama cennet için bune mükafat, bune ihtişam demez.. Orda olamayacağını bilir çünkü.. Aslında siz suçlu değilsiniz, suçlu islamı bu hale getiren haysiyet yoksunu emeviler, islamı mezhep diye, tarikat diye, şeyh diye, kara çarşaf diye, 4 kadın-1erkek eşitliği diye, 5 vakit namaz diye, çarpıttılar... namaz kılarken ezbere okunan arapca kelimelerden medet umdular. kuranı duvarlara süs yaptılar kadını toplumda imha ettiler şeriat diye içi boş bir irin küpü icad ettiler islamı yokettiler işte sizlerde bu islamı gerçek din sayıp soğudunuz.. islam bu değil, islamda günümüzdeki uygulamaların hiçbiri yok namaz da buna dahil.... şimdi açık konuşayım, siz islamı sakallılardan öğrendiniz, vede hep bir kin duydunuz.. işte o sakallılar, kuranda onlar müşrikler diye anılır... gerçek din kuran islamıdır hadisden arındırılmış mezhepsiz tarikatsız çağdaş kuran islamı, işte kurtuluşun formulü..
  12. sayın göçmen kızı, cevap çok basit.. Kainat yaradılış temelleri doğrultusunda sınırlı bir hayata tabii tutulmuştur. Dolayısı ile bizler doğar-büyür ve ölürüz. Bu noktada zihinsel faaliyetlerimizde herşeye bir sınır biçeriz, yani sınırlı bir beynimiz ve sınırlı bir taabiatımız var. İşte bu noktada bu sınırsızlık bizlerde bu tip sorular doğuruyor, İşte acziyetimiz bu. Bizler doğup öldüğümüz için, herşeyi öyle kabul ederiz. Kısacası sınırların içinde kaybolup gideriz. Ama bir düşünün, bu sınırları yaratan yüce yaradıcı sınırsız olamazmı. Bi güç düşünün ki başı ve sonu yok. İşte beynimiz bunu almaz. İnsan beyni sınırlarla dolu olduğundan bize devamlı ALLAH nasıl var oldu diye sorgular yöneltir. Bilinmelidirki doğan ve ölen varlıklar olarak, bu kadar sınırlı düşünmek çok doğal- iş ki sınırların ötesinde bir gücün varlığına iman etmekde, İşte bu doğrultuda bizim sınırlarla donanmış kainatımız ile, Allah ı mukayese etmek yanlıştır. düşünün kainatta 1000 yıl yaşayan varlıkların olduğu bir gezegen olabilirmi, olabilir peki 50000 yıl yaşayan, neden olmasın değilmi onların sınırları nasıl acaba. kainatın ötesinde sonsuz hayatları olan varlıklarda olabilir değilmi, emin olun eğer biz ölümsüz olsa idik, ALLAH ı daha iyi idrak edebilirdik belki, ölümlülüğün getirdiği dezavantaj, sınırları yargılama güdüsü.. sınırları azıcık zorlayın, anlayacaksınız saygılarımla
  13. ilk gönderdiğim mesajlar, tamamen fikri destekcisi olduğum kurandakidin kitabına aittir. temel olarak belirtmeliyim ki, hadis ve sünnet kaynaklı din, kerbelada peygamber torunlarını şehid eden haysiyetsiz emevi dinsizliğinin ürünü vede yapmaya çalıştığı kurgudur. KAB-EL AHBAR adlı vehb bin münebbih adlı hadis nakilcilerinin hayatları incelendiğinde, bunların 4 halife devrinde değil, emevi devrinde ortaya çıkmış ibrani kökenli yahudiden dönme sahtekarlar oldukları görülür. bu sahtekarlar ebu hureyreyi de yetiştirmişlerdir, akabininde de 2milyon hadisi ortaya dökmüşlerdir. düşünün 2milyon hadis, peygamberimiz 20 yıl peygamberlik yaptı. günde kaç hadis ediyor. akıl mantık işimi bu... kuran merkezli islam dönüşümü ise bu hadislerdeki çelişkilerin, ve kurana aykırılığın sadece ve sadece kuran ile çözüleceğini belirtir. Hadis kökenli emevi dinciliği günümüzdeki fırkalaşmanın baş mimarıdır. tarikat ve cemaatlerin risale-i nur ların egemen olduğu islam sizce kurandan uzaklaşmamışmıdır. kuran sünneti redd-i inkarda bulunmaz, ama sadece ALLAH ın sünnetinin baki kalacağını söyler. işte bu noktada islamı zenginleştirdiğini sanan, aslında hiziplere bölen bu hristiyan özentisi mezhepciler herdaim kuran ı duvarlarına süs olarak asmışlardır, yahut anlamını anlamaya gayret etmeden ezbere farklı dilde okumuşlardır. neticesinde namazın kılınışını dahi göremeyecek kadar aciz hale gelmişlerdir, çünkü risale varken, buharinin uydurma kitabı varken kuran neden okunsun. hem kuran eksiktir, hadis olmasa namazı nasıl kılacağız değilmi.. işte bunlar tamamen fakir avuntusudur. okumadan önyargılı olmak, kendini peygamber torunlarının katili olan emevilerin dinine teslim etmek... işte kuran da namaz.. Kur'an-ı Hakim'de vakte binaen üç değişik namaz/salat ismi geçmektedir. Bunları sıralayacak olur isek: Salat-el Fecr-SABAH NAMAZI, Salat-el Vusta- ORTA NAMAZ. ve Salat-el İşa-AKŞAM NAMAZIdır Genel anlamıyla baktığımızda, Salat(sala) kelimesi; hem dua hem namaz hem de destek anlamlarını içerir. Fakat Yüce Allah, vakte bağlı farz namazlarından bahsederken dua ile ayrımı bilinsin diye, "sala" kelimesini "ikame" fiiliyle birlikte kullanır. Yani Türkçe anlamıyla "salayı ikame etmek" anlamına gelir. Sadece "sala", yani dua için, ikame/yerine getirme fiiline gerek yoktur. Yani hiç bir fiil/hareket gerçekleştirmeden kalben de Allah'a dua edebiliriz. Ama salayı ikame etmek deyince bunun fiili bir hareket olduğu anlaşılır. Bu yüzden ben şahsen, salayı ikameyi, Allah'a beden dili ile dua etmek olarak nitelendiriyorum. Rüku ile O'na boyun eğmek, secde ile O'nu Yücelterek tenzih ettiğimizi beden dili ile tasdik etmektir. Bu benim şahsi tanımlamamdır katılan olur katılmayan olur bu önemli değil. Şimdi demek ki: Kur'an-ı Hakimde sala kelimesi ikame ile birlikte kullanıldığında biz bunun bizlere belirli vakitlerde yapmamız gereken NAMAZ olduğunu anlıyoruz. Şimdi salayı ikame geçen ayetlerden bir kaç örnek verelim: الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ 2/3 Onlar ki gayba inanırlar. Namazı kılarlar (salayı ikame ederler) ve kendilerine rızk olarak verdiğimiz şeylerden de infak ederler. وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَءَاتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ 2/43 Ve namazı kılınız (salayı ikame edin), zekâtı da veriniz ve rüku' edenler ile beraber rüku' ediniz. وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَءَاتُوا الزَّكَاةَ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ 2/110 Namazı kılın (Salayı ikame edin), zekâtı verin, kendi hesabınıza önceden gönderdiğiniz her iyiliği Allah katında bulursunuz. Hiç şüphesiz Allah yaptıklarınızı görür. إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ ءَامَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ 5/55 Sizin velîniz ancak Allah'tır. Ve O'nun Resulüdür ve imân edenlerdir. O imân edenler ki, namazı kılarlar (salayı ikame ederler) ve zekâtı verirler ve onlar rükua varanlardır. وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 6/72 Ve namaz kılın (Salayı ikama edin), ve O'ndan ittika ediniz/korkunuz, ve O, ki, huzurunda haşrolunacağınız O'dur. وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ 21/73 Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi. Kur'anda diğer elçiler için salat-ı ikame tabiri bulunmaz. Sadece SECDE kelimesi geçer. Salat-ı ikame İbrahim (AS) ile anılmaya başlar. Rabb'imiz namazı Hz. İbrahim'e öğretmiş ve bu namaz kılma uygulaması nesiller boyu tevatüren gelmiştir. Yani bu uygulama zaten devam ede geldiğinden Kur'an sil baştan/sıfırdan namaz tarifi yapmamıştır. Bu bağlamda şu ayetlere bakacak olur isek: يَامَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ 3/43 Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et. التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ 9/112 Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele! يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ 22/77 Ey iman edenler; rüku edin, secde edin, Rabb'inize kulluk edin ve hayırlı fiiller işleyin ki kurtuluşa eresiniz. وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا 25/64 Ve onlar ki Rableri için secde edenler ve kıyamda bulunanlar olarak gecelerler. مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِمْ مِنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنْجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ ءَامَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا 48/29 Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vaat etmiştir. "Rüku edenler birlikte rüku, secde edenler birlikte secde ediniz!" Demek ki süregelen bir uyguluma var ki böyle deniyor. Ve böyle yapmaya devam edin diyor Allah. Şayet bilinmemiş/tamamen unutulmuş uygulama olsa idi, bunun öce ayrıntılı tanımı yapılırdı. Lakin gerek görülmemiş. Ama Allah bu konuda olmazsa olmaz kuralları vermiş. Nedir bu kurallar: 1- Kıyam - Rüku - Secde 2- Kur'andan ayet/ler okumak. Demek namazdaki diğer ince ayrıntılarda gelenek olan değişen/yanlış olan bir şey yoktu. Yalnız 2. maddeye dikkat ederseniz: Namaz içinde mutlaka Kur'andan ayetler okunacak. Risalet öncesi ortada henüz Kur'an yok!!! mevcut olanlar ise Muharref!!! Bilenenler ise Allah'ın ismi, Sıfatlarından bir kısmı, ve Tekbir.....vs gibi. Bu sebepten İbrahim (AS)dan geleneksel babadan oğula görsel/uygulama olarak devam eden salat-ı iqame uygulamasında "Rüku&secde edenlerle birlikte.....ediniz" diyerek devamını emretmiş ek olarak artık Kur'an indiğinden dolayı, salat-ı iqame içinde SADECE KUR'AN AYETLERI OKUNMASIna dikkat çekilmiştir. Ehli Sünnetçiler veya sünneti/hadisi din sayan çoğunluğa şu ayetleri okuduğumuzda: 17/41 Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır. 17/89 And olsun ki, biz Kuran'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık. Öyleyken insanların çoğu nankör olmakta direndiler. 18/54 And olsun ki, Biz bu Kuran'da insanlara türlü türlü misali gösterip açıkladık. İnsanın en çok yaptığı iş tartışmadır. 54/22 And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? 39/27Yemin ederim ki bu Kur'anda insanlar için her türlüsünden temsil getirdik, gerek ki iyi düşünsünler 54/17 And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? 21/10 Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki. bütün şanınız ondadır; hala akıllanmayacak mısınız? 17/41 Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır. 39/23 Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitab'ı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rabb'lerinden korkanların bu Kitap'dan derileri ürperir; sonra hem derileri hem de kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir; O'nunla dilediğini doğru yola iletir. Allah kimi de saptırırsa, onu doğru yola eriştirecek kimse bulunmaz. ....Evet bu ayetleri onlara okuduğumuzda "Amenna" dedikleri halde, Amerika'da, Almanya'da, Hollanda'da yaşayan Müslümanlarımızdan tutunda tâ Türkiye'de yaşayanlara kadar, anlaşmışçasına hep aynı soruyu sorarlar: "İyi diyonda kardeşim, hani Kur'anda Namazı nasıl kılacağımız yazıyor mu?" "Kur'anda Hac uygulaması anlatılıyor mu?" "..........................vs." Şimdi sıra, bana e-mail ile en çok sorulan soruya geldi. Kur'ana göre bir vakit namazının tarifini yapmam hakkında istek nedeniyle ben kendi kıldığım namazı tarif ediyorum: (Örnek: Sabah Namazı) Abdest var sayarak en baştan şahsım olarak kıldığım namazı anlatıyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim seccade/namazlık kullanmıyorum. Temiz olan halının üzerinde kılıyorum... Yönümü kıbleye döndükten sonra: Niyyet ettim salat-ı Fecri ikame etmeye......veya....Niyet ettim vaktin salasını ikame etmeye. Allah-u Ekber diyorum ==>74/3, 87/15 Ellerinizi dilerseniz bağlarsanız, dilerseniz bağlamazsınız. Ben bağlıyorum (Size kalmış) Sonra Euzu-Besmele çekiyorum. Özellikle Euzu... okunmalı! ==> 16/98 Sonra dilediğim sureyi/ayeti okuyorum. İşim varsa kısa, yoksa uzun sureleri TERCIH ediyorum.( Subhaneke Duası YOK!) Sonra Rükuya varıp Subhane Rabb'iyel Azim Diyorum(Kaç defa tekrar edeceğiniz size kalmış ister 1 ister 100 kez)==> 7/206 Rükudan Kıyama doğru durduktan hemen sonra secdeye varıyor ve Subhane Rabb'iyel Âla we BiHamdihi diyorum==> 7/206, 15/98, 25/58, 32/15 (yine kaç defa tekrar edeceğiniz size kalmış) Secdeler bittikten sonra, ikinci son rekata kalkıp, aynen 1. rekattaki gibi yapıyorum ve nihayet secde bittikten sonra ettehiyatu dua olup, Kur'andan olmadığı için bu kısımda ayet okuyorum. Ben şahsen burada Enam/161. ayeti okuyorum. Sonra sağıma ve soluma "SELAM!" vererek namazı tamamlıyorum. Şimdi tam bu kısımda bilmeyen/yeni arkadaşlar namazdan sonra tesbih var mı? diye sorabilirler. Böyle bir emir yoktur fakat, Şu ayete birlikte bakalım: son yazdığım bu yolda değer verdiğim bir dostun kendi araştırmasıdır.. ki tamamen geçerlidir vede uygulanması gereken namaz şekli budur. al sana kuran da namaz...
  14. http://www.turkish-media.com/forum/index.p...howtopic=100238 genç çınar .
  15. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki: Kur'ana göre namazı anlatırken, Kur'anı yeni tanıyan ve bu yolda gitmeye çalışanların anlayabilmeleri için sade/anlaşılır/basit anlatmaya çalıştım ve uygulamaya yönelik çok soru geldiği için ayrıca örnek namaz tarifi yaptım. Hem de bu konuda orta düzeyde araştırma yapan kardeşlerimiz için orijinal ayetlerle örnek vermeye çalıştım. Kısaca her düzeyden inananlara hitap etmeye çalıştım. Elbette kusurlarımız olabilir. Varsa kusurlarımız Allah'tan şimdiden af dileriz. Amacımız; hikayelerden müteşekkil, Allah'ın kitabında anlatmadığı din ve uygulamalardan sıyrılmak ve onun eksiksiz, tam ve anlaşılması kolay dediği Kitap'tan GERÇEK Dini ve uygulamalarını izhar edip yaymaktır.. Halkımızın "alim" olarak bildiği ilahiyat profesörlerini, Allah'ın kolay-anlaşılır ve EKSIKSIZ/TAM dediği Kitabındaki ISLAMı ve uygulamalarını anlatmaya davet ediyoruz. Onlar istemese dahi taşıdıkları etiket nedeniyle Allah katında bu halka karşı sorumlu olduklarını hatırlatmak zorundayım. Kur'andaki ISLAM bilinmesine rağmen, gelenekten gelen bir kısmı tutarlı da olsa büyük kısmı Kur'ana ve Efendimize hakaret ve onları 2. plana atan uydurmalardan kopamayan, Söze Kur'anla başlarken dahi, islamın 2. kaynağı sanılan bu uydurmaları dönüp dolaşıp zorlama yorum ve tevil ile Kur'anla örtüştürme gayretlerini hayretle izliyoruz. Bu "alim"lerimizin vebal altında olduklarını bir kez daha hatırlattıktan sonra konumuza dönüyoruz. Kur'an-ı Hakim'de vakte binaen üç değişik namaz/salat ismi geçmektedir. Bunları sıralayacak olur isek: Salat-el Fecr-SABAH NAMAZI, Salat-el Vusta- ORTA NAMAZ. ve Salat-el İşa-AKŞAM NAMAZIdır. Genel anlamıyla baktığımızda, Salat(sala) kelimesi; hem dua hem namaz hem de destek anlamlarını içerir. Fakat Yüce Allah, vakte bağlı farz namazlarından bahsederken dua ile ayrımı bilinsin diye, "sala" kelimesini "ikame" fiiliyle birlikte kullanır. Yani Türkçe anlamıyla "salayı ikame etmek" anlamına gelir. Sadece "sala", yani dua için, ikame/yerine getirme fiiline gerek yoktur. Yani hiç bir fiil/hareket gerçekleştirmeden kalben de Allah'a dua edebiliriz. Ama salayı ikame etmek deyince bunun fiili bir hareket olduğu anlaşılır. Bu yüzden ben şahsen, salayı ikameyi, Allah'a beden dili ile dua etmek olarak nitelendiriyorum. Rüku ile O'na boyun eğmek, secde ile O'nu Yücelterek tenzih ettiğimizi beden dili ile tasdik etmektir. Bu benim şahsi tanımlamamdır katılan olur katılmayan olur bu önemli değil. Şimdi demek ki: Kur'an-ı Hakimde sala kelimesi ikame ile birlikte kullanıldığında biz bunun bizlere belirli vakitlerde yapmamız gereken NAMAZ olduğunu anlıyoruz. Şimdi salayı ikame geçen ayetlerden bir kaç örnek verelim: الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ 2/3 Onlar ki gayba inanırlar. Namazı kılarlar (salayı ikame ederler) ve kendilerine rızk olarak verdiğimiz şeylerden de infak ederler. وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَءَاتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ 2/43 Ve namazı kılınız (salayı ikame edin), zekâtı da veriniz ve rüku' edenler ile beraber rüku' ediniz. وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَءَاتُوا الزَّكَاةَ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ 2/110 Namazı kılın (Salayı ikame edin), zekâtı verin, kendi hesabınıza önceden gönderdiğiniz her iyiliği Allah katında bulursunuz. Hiç şüphesiz Allah yaptıklarınızı görür. إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ ءَامَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ 5/55 Sizin velîniz ancak Allah'tır. Ve O'nun Resulüdür ve imân edenlerdir. O imân edenler ki, namazı kılarlar (salayı ikame ederler) ve zekâtı verirler ve onlar rükua varanlardır. وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 6/72 Ve namaz kılın (Salayı ikama edin), ve O'ndan ittika ediniz/korkunuz, ve O, ki, huzurunda haşrolunacağınız O'dur. وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ 21/73 Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi. Kur'anda diğer elçiler için salat-ı ikame tabiri bulunmaz. Sadece SECDE kelimesi geçer. Salat-ı ikame İbrahim (AS) ile anılmaya başlar. Rabb'imiz namazı Hz. İbrahim'e öğretmiş ve bu namaz kılma uygulaması nesiller boyu tevatüren gelmiştir. Yani bu uygulama zaten devam ede geldiğinden Kur'an sil baştan/sıfırdan namaz tarifi yapmamıştır. Bu bağlamda şu ayetlere bakacak olur isek: يَامَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ 3/43 Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et. التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ 9/112 Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele! يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ 22/77 Ey iman edenler; rüku edin, secde edin, Rabb'inize kulluk edin ve hayırlı fiiller işleyin ki kurtuluşa eresiniz. وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا 25/64 Ve onlar ki Rableri için secde edenler ve kıyamda bulunanlar olarak gecelerler. مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِمْ مِنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنْجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ ءَامَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا 48/29 Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vaat etmiştir. "Rüku edenler birlikte rüku, secde edenler birlikte secde ediniz!" Demek ki süregelen bir uyguluma var ki böyle deniyor. Ve böyle yapmaya devam edin diyor Allah. Şayet bilinmemiş/tamamen unutulmuş uygulama olsa idi, bunun öce ayrıntılı tanımı yapılırdı. Lakin gerek görülmemiş. Ama Allah bu konuda olmazsa olmaz kuralları vermiş. Nedir bu kurallar: 1- Kıyam - Rüku - Secde 2- Kur'andan ayet/ler okumak. Demek namazdaki diğer ince ayrıntılarda gelenek olan değişen/yanlış olan bir şey yoktu. Yalnız 2. maddeye dikkat ederseniz: Namaz içinde mutlaka Kur'andan ayetler okunacak. Risalet öncesi ortada henüz Kur'an yok!!! mevcut olanlar ise Muharref!!! Bilenenler ise Allah'ın ismi, Sıfatlarından bir kısmı, ve Tekbir.....vs gibi. Bu sebepten İbrahim (AS)dan geleneksel babadan oğula görsel/uygulama olarak devam eden salat-ı iqame uygulamasında "Rüku&secde edenlerle birlikte.....ediniz" diyerek devamını emretmiş ek olarak artık Kur'an indiğinden dolayı, salat-ı iqame içinde SADECE KUR'AN AYETLERI OKUNMASIna dikkat çekilmiştir. Ehli Sünnetçiler veya sünneti/hadisi din sayan çoğunluğa şu ayetleri okuduğumuzda: 17/41 Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır. 17/89 And olsun ki, biz Kuran'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık. Öyleyken insanların çoğu nankör olmakta direndiler. 18/54 And olsun ki, Biz bu Kuran'da insanlara türlü türlü misali gösterip açıkladık. İnsanın en çok yaptığı iş tartışmadır. 54/22 And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? 39/27Yemin ederim ki bu Kur'anda insanlar için her türlüsünden temsil getirdik, gerek ki iyi düşünsünler 54/17 And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? 21/10 Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki. bütün şanınız ondadır; hala akıllanmayacak mısınız? 17/41 Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır. 39/23 Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitab'ı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rabb'lerinden korkanların bu Kitap'dan derileri ürperir; sonra hem derileri hem de kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir; O'nunla dilediğini doğru yola iletir. Allah kimi de saptırırsa, onu doğru yola eriştirecek kimse bulunmaz. ....Evet bu ayetleri onlara okuduğumuzda "Amenna" dedikleri halde, Amerika'da, Almanya'da, Hollanda'da yaşayan Müslümanlarımızdan tutunda tâ Türkiye'de yaşayanlara kadar, anlaşmışçasına hep aynı soruyu sorarlar: "İyi diyonda kardeşim, hani Kur'anda Namazı nasıl kılacağımız yazıyor mu?" "Kur'anda Hac uygulaması anlatılıyor mu?" "..........................vs." Tabi bu soruların altındaki mantık şudur: Kur'anda her şey yok, hadisler olmazsa Kur'an tek başına asla yeterli değil" Hani yukarıdaki ayetlerde Allah : "Biz bu kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık" derken "Amenna" diyordunuz. Ardından bu kıvırma niçin? Tabi hadislerdeki Namaz tasvirini bekledikleri için bunu Kur'anda asla bulamayacaklar. Çünkü Kur'an gerçekten Aktif olan/Çalışan Akla hitap eder. Bir de Gönülleri/Vicdanları Temiz olanlara. Neyse bu iddia sahiplerine "bana öyle bir hadis getir ki; namazın nasıl kılındığını başından sonuna kadar anlatmış olsun" Fakat, böyle bir hadis getiremediler, getiremezler de. Çünkü bu ehli sünnetçilerin kendileri de biliyor ki; hiç biri namaz kılmayı hadislere bakarak öğrenmediler. Namazı Kılanlardan (anne-baba-hoca-imam/atalar) öğrendiler. Ya da ilmihalden öğrenildi ki; ilmihalde anlatılan da yine gelenekten gelen uygulamalardan müteşkkil tasvirdir. Bizler de diyoruz ki; kardeşler! işte aynen böyle bu uygulama İbrahim (AS)'dan bu yana uygulamalı olarak bizlere kadar gelmiştir. Fark sadece şudur: Son Elçi Hz. Muhammed (SAV)'e elçilik verilmeden önce az sayıdaki hanifler bu namaz uygulamasını devam ettiriyordu. Bu yüzden Kur'anda: "Rüku edenlerle rüku, secde edenlerle birlikte secde edin" diyor yani bu uygulamayı devam ettirin ama artık Kur'an indiğinden dolayı, namazda "KUR'ANDAN (AYET/LER) OKUYUN" diyor Yüce Allah. Ve hem de "Kolayınıza Geleni" Yani işi en baştan özetleyecek olur isek: İbrahim (AS) dan bize kadar gelen ve BILINEN bu uygulamayı, zaten bilinip uygulandığından, sil baştan bir tarifi ön görmemiş Yüce Allah......Devam edin diyor ve bizlere bu uygulamanın olmazsa olmazlarını veriyor. =>Kıyam-Rüku-Secde, =>Namazda SADECE KUR'ANDAN OKUMAK...Bir de Namaz vakitleri ve sayısı konusu var. Allah'ın zikrettiği namazlar ki yukarıda bahsettik. Namaz vakitlerini anlatan ayetlerin tamamını toplayıp baktığınızda göreceksiniz ki; 3 vakit anlatılmaktadır (Ayrıntı için TIKLA) üçün ortası ikidir, yani salat-ı vusta/orta namaz ki halkımızca bilinen adıyla buna buna öğle namazı da diyebiliriz. Allah sadece Kur'andan dediğine göre; demek ki, subhaneke, ettehiyatu, Allahumme salli-barik.....vs gibi DUALAR okunmayacak. Bunların içeriği kötü olduğundan mı? Elbette hayır. Amma Rabb'imiz; Kur'andan diyorsa, uzatmaya, fetva aramaya gerek yok. Bu duaları namaz dışında dilediğiniz kadar okuyunuz, sorun YOK! Yanlış olan hususlardan biri de Kaçırılan/kılınamayan, Namazın kaza edilmesi. Kur'anda kılınamayan namazın kazasının gerektiğine dair emir/bilgi bulunmamaktadır. Bunu Allah böyle istediği için böyledir demek yerine, şu şekilde algılandığını görüyoruz: "Bakın Kılınmayan namazın kazası gerektiği halde, Kur'anda yok hadisler olmasaydı biz bu kazanın gerekliliğini nerden bilecektik" Biz de diyoruz ki: Tutulmayan/Bozulan Orucun kazasından bahseden Allah: (ayete bakınız) 2/184 Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Tekrar ediyorum, Tutulmayan/Bozulan Orucun kazasından bahseden Allah Namazın kazasından bahsetmiyorsa namazın kazası olmaz. İşte bu yüzdendir ki; Namaz Savaş esnasında dahi terk/tehir edilmiyor. Ancak kısaltılabiliyor ki: Bununla ilgili ayet bize namazın; olağan üstü hallerde nasıl kısaltılacağını hem de normalde kaç rekat olması gerektiğini uygulamalı olarak anlatıyor. 4/101 Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. (elmalı meali) 4/102 Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir ****** olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. (elmalı meali) Yukarıdaki ayetten de anlaşıldığı gibi (...onlara namaz kıldırdığında...) Hz Muhammed (SAV) imam ve önce sahabenin bir kısmı geliyor TEK rekat ile namazı tamamladıktan sonra, kılmayan diğer kısım sahabe Efendimizin ardından saf tutup TEK rekat namazını kıldıktan sonra namaz tamamlanmış oluyor. Sahabe tek rekat ile namazı yarı yarıya kısaltılmış haliyle kılıyor. İmam olan efendimiz ise 2 rekatla namazı tamamlamış oluyor. Ayetlere yeniden bakalım: - .....içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun.... - .....Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar..... Ayet son derece açık ne açıklama ne de tevile gerek var. Bunu yetersiz görenler, Allah'ın ayetini sözde TAM, pratikte ise açıklanmaya muhtaç/eksik görenlerdir ki; bunlar bilerek veya bilmeden Allah'ın ayetlerini (hadis yoluyla) hükümsüz bırakma çabası içerisindedirler. 34/5-Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlar için de pislikten acı bir azap vardır. Bu ayeti ibret ile tefekkür etmek lazım. Acaba Allah'ın ayetini kimler, hükümsüz bırakmaya çalışır. Atesitin, hristiyanın, yahudinin Kur'anla işi olmaz. Onlar kitabı bir bütün olarak yalanlarlar. Ayete dikkat edin lütfen, ayetlerin hükümsüz/tesirsiz bırakmak için çaba gösterenlerden bahsediyor Allah, inkar edenlerden değil!!! Tam yeri gelmişken, yaşadığım bir olaydan bahsedeyim ki; buna benimle birlikte bir kaç dostum da şahit oldular. Internetten sesli sohpet ederken konuştuğumuz odaya kamil yaşta (müftünün) biri girdi. Konuştuğumuz konu aşağı yukarı bu konuydu. Namazın 3 vakit değil 5 vakit olduğunu, hadissiz namaz meselesinin anlaşılmayacağını iddia eden bu zata, hadisler ile Kur'an ayetlerinin nasıl çeliştiğine bir örnek verdim. Ayrıca, hadislere bel bağlamanın/iman etmenin aslında Hz Muhammed'e saygı değil, saygısızlık olduğunu, çünkü çok sayıdaki hadislerin Efendimizi; (onu tenzih ile) Şevhete düşkün, ********, Allah ile pazarlık edebilen......vs. konumuna koyduğunu söyleyip şöyle bir örnek verdim. Ona dedim ki sizce aşağıdaki hadisteki çirkin davranışı efendimizin yapmış olması mümkün müdür? Ve siz sünnettir diye aynını yapar mısınız? Aldığım cevap beni şok etti. Önce ilgili hadisi vereyim: (2722)- Abdullah İbnu'ş-Şıhhîr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte namaz kıldım. Namazda onu öksürerek boğazını temizleyip (yere attığını ve) sol ayağıyla sürttüğünü gördüm. (2723)- Ebû Dâvud'un rivâyetinde şöyle gelmiştir: "...Sol ayağının altına tükürdü, ayakkabısıyla sürttü. (2724)- Ebû Dâvud'un Ebû Nadra'dan kaydettiği bir rivâyette: "Elbisesine tükürdü, kıvrımları arasında ovaladı" denmiştir. Soru şuydu: Sizce Efendimiz Namazın ortasında boğazını temizlemek için öksürüp balgamını ağzına aldıktan sonra, bu balgamı elbisesine tükürüp, elbisesini ovmuş olabilir mi? dedim: "evet, hadis öyle yazmışsa öyledir" dedi. Ben de madem öyle, yani Efendimizin yaptığını yapmak sünnet ise siz de namaz ortasında balgamınızı/sümüğünüzü elbisenize tükürüp elbisenizi ovar mısınız? diye sordum. Ve bana, "Evet" dedi. "Efendimiz yapmıştır ve ben de aynısını namaz içinde yaparım yaparım" dedi ve bunu yemin ile söyledi. Şu zihniyete bakar mısınız? Normal şartlarda dahi yapılmayan bu ********* hareketi, efendimizin Namaz ortasında yaptığı iftirasını atan ve sanki efendimiz yapmış gibi sorgulamadan, Kur'an göz ardı edilerek inanılan bu hadis yazarının ve buna Allah'ın emri gibi iman edenlerin, ahirette Efendimize verecek hesapları olacaktır! Bu yalanın elbette bir yaptırımı olacaktır. Oysa Kur'andaki Hz Muhammed için Yüce Allah der ki: وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ 68/4- Ve Kuşkusuz Sen; yüce/Azim bir ahlak üzeresin. Evet, Burada Sormak lazım. Allah'ın Azim ahlak üzeresin dediği bir Elçi, Namaz ortasında bu ********* hareketi yapmış olabilir mi? Bu mümkün mü? Hiç mi aklınız ve azıcık dahi vicdanınız yok. Sağlamlığına Allah'ın söz vermediği bir takım isim/etiket/unvan yapmış Ebu hureyre/Buhari/Muslim/Ebu davud/tirmizi/İbni mace....nin sözlerine Allah'ın Kelamıyla çatışmasına Rağmen, Allah'ın Kelamı gibi iman ediyorsunuz? 68/37- Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz? Unutmayın ki Allah SADECE KUR'ANIN KORUNACAGINA SOZ VERMISTIR!!! Kur'an dışındaki hiç bir kaynağın masumiyeti yoktur! Allah'ın koruyacağına dair sözü de yoktur! 68/39- Yoksa, "ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var? Allah'ın Hikmetli, TAM dediği ve eksik olan HIC BIR SEY bırakmadık dediği Kitap'da birileri eksiklik ve (haşa) Allah'ın açıklarını bulmuş olmalı ki Kur'ana yama yapmaya çalışıyorlar. Onlara ayetlerden okuduğumuz zaman adeta arı sokmuş gibi rahatsızlandıklarını görüyoruz. Biz Allah'ın ayeti diyoruz, Onlar Buhari'nin sözü diyor, Biz Allah'ın ayeti diyoruz, onlar Müslim'in sözleri diyor, Biz; Ya Huuuu ALLAH'IN AYETİ diyoruz, onlar Tirmizi'nin sözü diyor..........Bu konuda yine ibret verici diğer ayete de baktıktan sonra, konumuza dönelim. 22/51 Ayetlerimiz konusunda acze düşürücü çabalar harcayanlar, onlar da alevli ateşin halkıdır.
  16. bu safsatalar tamamen islam adına yapılmış küfürlerdir , bunlar şirk ve bid-at ile dolu inanışlardır. herkes aklını başına alsın , kimse ALLAH ın muhasebeciliğine soyunmasın. ibadetin kabulü , ALLAH a mahsustur..
  17. Toplumsal yapıları ve insanlık tarihini sosyolojik olarak incelediğimizde her toplumun çeşitli inanışları benimsediği görülür ki , yazılı metinlere sahip birçok dini inanış tarihin derinliklerinden bu yana bilinmektedir. İnsanlık tarihinde etkili olmuş dinlerin toplumsal yansımalarının çok farklılaşmış ve göreceli olduğu fikri bu bağlamda öne sürülebilir. Her dönem ilahi ve batıni dinler toplumları etilemiştir ve kitlelerin manevi ortak paydalara sahip olmasını sağlamıştır. Bu bağlamda dinlerin yazılı metinlerinin geri planda oluşu da çok vahim bir durumdur. Bunu yüce dinimiz İslamiyetde de görmekteyiz ki , ibrani ırkının bu konuda daha vahim bir durumda olduğu söylenebilir. Toplumlar dini her dönem bir ihtiyaç olarak görmüşlerdir , din insanların içsel bütünleşmeleri ve dünyadaki maddi yapıdan sıyrılmalarını sağlamıştır. Durumu bu yönden incelersek , şamanizm den bu yana ilahi ve batıni tüm dinler çok çeşitli akımlar etkisi altında farklılaşmıştır. Yüce dinimiz islam ın tek kaynağı olan kuran dışında , farklılaşmış ve yozlaşmış olması aslında toplum tarihinin doğurduğu bir sonuçtur. Arap tarihi içerisinde , arap toplumunun araştırmadan ve okumaktan uzak oluşu elbette budurumdan nemalanmak isteyen emevi dinciliğini harekete geçirmiştir. Neticesinde kuran günümüzde 40 bohça içerisine sarılıp duvara asılan bir kitap haline gelmiş , daha doğrusu getirilmiştir . Bu emevi yapısı temel olarak ebu süfyan mantalitesinin ürünüdür. Harb ile dize getirilemeyen islam yozlaştırılarak devre dışı bırakılmaya çalışılmıştır. Lakin emevi dinsizliğinin ürünü olan kerbela harbinde peygamber torunları katledildiği halde , islam toplumu emevi sancaktarlığının eteğinin dibinden sıyrılamamıştır. Bu yapı neticesinde günümüzde oluşmuş olan mezhep farklılıkları islamiyeti hristiyanlaştırma çalışmasından başka birşey değildir. Kuran ı selim bir şekilde inceler isek , göreceğizki seyh , imam , hocaefendi , mürid , tekke , cemaat , dergah gibi kavramlar tamami ile kuran ın içeriğinde mevcut değildir. Günümüz islam dünyasının en temel problemi olan bu mevkileşme ve sınıflandırma tamamen kuran ahlakına aykırı bir durumdur ki , uzun dönemlerce planlaştırılmış bir kurgunun ürünüdür. Kurana dokunma korkusu topluma aşılandığı müddetce de bu sınıflandırmaların içerisindeki ünvanlar , herdaim toplumu bid-at larına esir etmeye devam edecektir. Dinlerini parça parça edip hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir. 6 Enam Suresi 159 Görüldüğü gibi bu bölünme ve parçalanma günümüzde toplumu dindar , dinsiz ayrımına itmiştir. Şüphesiz ki dindarlık tamami ile Allah ile kul arasındaki bir durum olmakla beraber , üçüncü kişileri kesinlikle ilgilendirmez. Mizan daki durum tamamen kişilerin kendi kendilerinin imanından sorumlu oldukları bir durumdur. İşte toplum görüldüğü üzre İslamın tek kaynağı olan Kurandan tamamen koparılmış ve neticesinde de şeyh ve hocaefendilerin etekleri altına sokulmuştur. Bu bir iki kişinin yapacağı bir faaliyet değildir ki , planlı ve programlı olarak işlemektedir. İslamiyet çerçevesinde kuran tek kaynaktır , lakin kuran ile çelişen hadisler ve kişisel yorumların çok fazlaca olduğu kaynaklar tamamen bid-at dır ve apaçık bir hurafedir. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra çekişmeye girip fırkalar (mezhepler) halinde parçalananlar gibi olmayın. 3 Ali İmran Suresi 105 Fırkalaşma cemaatleşme , kuran dışı kaynakları önplana itme , kuran ı sadece ölülere okunan bir kitap haline getirme , anlamlarını bilmediği halde kuranı kendi dili dışında okuma maalesef ki bugün dindar kimliğinin önplana çıkmasını sağlamıştır. Bu maalesef ki düşünsel yetkileri elinden almış toplumların ilgisini çekmektedir . Kurumlaşmış olan cemaatlerin her geçen gün büyüme içerisinde oluşu da bunun neticesidir. Bilinmelidir ki kuran şunu apaçık bir şekilde belirtir , Ve derler ki: “Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de, böylece onlar bizi yoldan saptırdılar.” 33 Ahzab Suresi 67 Sonuç olarak zihinsel devrim öngörülmelidir ve bu yönde her vatandaş ve müslüman yoğunlaşmalıdır , maalesef kuran da olmadığı halde şu tip bir yapılanma mevcuttur , toplumun inandığı gerçek dindar kişi , 1) Mürşidine (şeyhine) tam teslim olmak ve hiç kimseyi mürşidinden üstün bilmemek. 2) Zeki ve idrak kabiliyeti yüksek olmak. 3) Şeyhinin hizmetinde hareketli ve atılgan olmak. 4) Sözünde sadık ve güvenilir olmak. 5) Malı ve mülkünü şeyhinin hizmetine vermek. 6) Mürşidin (şeyhin) ve tarikatın sırlarını gizli tutmak. 7) Canını şeyhi yolunda vermeye her an hazır olmak. gibi vasıflara sahip olmalıdır düşüncesi hakimiyet sürmektedir. Bilinmelidirki bu safsatalar kesin suretle islamdışıdır. Benim dindarlığım benim için geçerlidir ki , hiç kimse başka birinin manevi yapısı hakkında kesinlikle ve kesinlikle fikir sahibi olamaz. İslamiyetin özü de sözü de kurandır. Gerçek dindar onu okuyan ve hayatında tatbik edendir. Eren Erdem
  18. 31 Mart vakası , Gerici isyanı olarak tarihe geçmiştir. Akabininde bu vaka nın kahramanı olan Derviş Vahdeti de bilindiği üzre nakşibendi tarikantından idi. 1924 yılında kaldırılan hilafetin sonrasındaki gelişmeler incelendiğin de ise karşımıza çıkan manzara fazlaca vahimdir . Derviş in çıkardığı Volkan gazetesinde yazan Said Nursi de aynı yönde düşünsel ve toplumsal aktiviteler içerisinde bulunmaktaydı. 1925 yılında tamamen bu hareketin desteği ve İngiliz ortaklığıyla başlayan Şeyh Sait isyanı sürecinde Nakşiler birçok Tükmen-Alevi köyünü basıp yağmalamış vede talan etmişlerdir. 1930 Yılında azgınlık hat safhaya yükselmiş vede Menemen dolaylarında Kubilay adlı vatan sevdalısı , memleket aşığı bir öğretmen-yedek subay sehit edilmiş vede kesik kafası sokaklarda bu hain ve nankör eller aracılığıyla dolaştırılmıştı. Bunu aslında dini kurtarmak olarak algılayan bu gerici zihniyetin hareketi bende şunu uyandırmıştır , Gerilikte sınır yoktur. 31 Martçı Saidi Nursi(kürdi), 1925'te Şeyh Sait isyanıyla mahkum olmuştu. Saidi Kürdi, Nakşiliğe dayanan Nurculuğu yaymaya çalışan bir laiklik ve cumhuriyet düşmanıydı. Aslında hareketin özünde Türk düşmanlığı yatmaktaydı. İşte Saidi Kürdi’nin takipçisi Fethullah Gülen de bu ekolün devamcısıdır. Derviş Vahdeti ve Saidi Nursi(Kürdi)’nin üstlendiği misyonu(!), günümüzde AKP ve Nur cemaati üstlenmiş görünmektedir. Temel yanılgısı İslam ı anlamamak , yahut işine geldiği gibi yorumlamak olan bu temelsiz ve dayanaksız olguların en büyük partizanları tarih boyunca Türk topraklarına göz dikmiş olan emperyalist güçler olmuştur. Bunu anlamak için alim olmak gerekmez , ki günümüzde de apaçık şekilde kendilerini ortaya koymuşlardır. Bu gerici zihniyet ülkemizde bir asırdır örgütleniyor.Devleti ele geçirme sürecinde,şimdi sıra parçadan bütüne doğru gitmeye geldi! Washington'da düzenlenen Abant Platformunda Nakşiler, Nurcular ve Süleymancılar tarafından, M.Kemal ATATÜRK'ün kurduğu laik cumhuriyet tartışılmış(!) ve Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Afganistan'ın, Irak'ın, Mısır'ın, Özbekistan'ın, Azerbaycan'ın vb. ülkelerin örnek alacağı "din eksenli" cumhuriyete geçiş yolları aranmıştır! Yani onlara göre sorun, "laik Cumhuriyet"tir!.. Çünkü "Abant Grubu" denilen misyonun amacı da; "ABD'nin bölgedeki emperyalist çıkarlarına ideolojik bir destek sağlamak"la ilgilidir! İşte temeli bu kurgu ile oluşmuş olan bu ılımlı islam adı altında ki haçlı oyununun amacı , büyük israil devletine hazırlanacak zemin için geçirilecek süreçte , bölgenin laik yani güçlü sistemini yitirmesi vede neticesinde oluşturulacak feodal yapının işletilmesidir. Feodalite örneği olan ABD görüldüğü üzre tek bir liderin kuyruğu vazifesi ile her yöne gidebilmektedir . İşte ortadoğudaki örnek model budur , feodal yapıyı işletmek vede her devlete bir işbirlikçi lider tayin etmek. Clinton'un My Life (Yaşamım) adlı kitabından Türkiye ile ilgili önemli bölümlerin temel kavramları üzerinde durmak istiyorum. ABD, Balkanlar'da oluşturduğu barışın ekonomik meyvelerini toplamak istemektedir. Türkiye'yi, Yirmibirinci Yüzyıl'ı etkileyecek önemli ülkeler arasında ve gelişmekte olan on ekonomi içinde görmekte, ekonomik çıkarları açısından Türkiye pazarını önemsemektedir. Türkiye'nin laik, Müslüman ve demokratik kimliğini önemsemekte, yani laikliği vurgulamakta, Orta Doğu, İslam radikalizmine teslim olduğu takdirde, istikrarlı ve demokratik bir Türkiye'nin Avrupa için bir "savunma mevzii" olacağını düşünmektedir. görüldüğü üzre Türkiye laik , müslüman ve demokratik olarak görülmektedir. Çok muhtemeldir ki tüm dünya bunu bu şekilde düşünmektedir . Temelinde laiklik olan devlet yapıları daha kararlı vede güçlü olduğundan da günümüzde pkk ile işbirliğine sokulan amerikancı radikal islam örgütleri güçlü bir sanrının ortaya çıkmasını sağlamışlardır , bunun adı , siyasal islamdır. Düşünsel kapasitemizi zorlar isek , düşmanımıza karşı silah ile mücadele veremiyor , sağ - sol , alevi sunni diye bölemiyor isek , bir yol daha deneyebiliriz. Bunun şimdiki bilinen adı da ılımlı islamdır vede tamamen patentli bir american sunumudur. Şimdi olaylara biraz dinsel bakalım , İslamın ılımlısı olmaz , çünkü kuran mevcut İlahi yapısını muhafaza etmektedir vede hükm ler olduğu gibi yerinde sabit durmaktadır. İslami bakış pencerelerinin ardına gizlenen emperyalist güçler yüzyıllar boyu yahudi kökenli emevi uydurmacılığı ile maalesef ki kuran ı kerim i okunmayan bir kitap haline getirmeyi başarmıştır. İşbu temel üzerine cemaatcilik vede tarikatcılık gibi sahte vede gerici kurumlarıda destekleyerek , islamiyet bünyesine sayısız ilavelerde bulunulmuş vede günümüzde dinimiz tamamen sahte peygamberlerin dilinin ucundan öğrenilecek bir kurum haline gelmiştir. Bu temeli sağlam oturtulmuş bir ABD - İSRAİL projesidir , ki emevi ruhu yüzyılımızda tekrardan dirilmiş ılımlı islam adı altında amerikadan yönlendirilecek bir islam modeli gündeme gelmiştir. Ancak bilinmelidir ki kuran , kesin suret ile günümüzdeki maddi yani insan kelamını yansıtan , yozlaşmış incili tamamen reddeder bir durumdadır. Temel olguları değişmemiş tek ilahi kitab dinimiz islam ın buyruğu ve tek yazılı kaynağı olan kuran dır. Ilımlı islam projesinin temelinde olan , kuran ve islam uygulamalarının belirli periyotlar ile hafifletilmesi vede , kitabı tanımadığı halde islama incilin kabul ettirilmesi , akabinindede israilli bir mehdi ile oluşturulacak yeni dünya düzeninde islamın 3. din ve kuranın kabul edilmeyen bir kaynak haline gelmesi durumu ve bu durumun destekçileri , Allah ve kulları bilsin ki herdaim toplumun vicdanındaki dar ağaçlarda sallanıyor olacaklardır. Kuran kaynaklı ve emevi sahtekarlığından uzak olan islam , ki günümüzde uygulanmamaktadır , kesin suretle bu tip bir projenin ortasında olamaz. Ancak cemaatci vede fırkacı , yozlaşmış islam ise zaten bu amaca hizmet etmektedir. Toplum bilsin ki , millet fırkacı zihniyete prim verdikçe ve onun işbirlikçilerinin fetva ve cemaatlerinde diz çöktükce , islam dahada yozlaşacak tır. Kurtuluşun yolu kuran dır . Buraya kadar üzerinde durduğum projeden sıyrılmanın tek bir yolu mevcuttur , buda kuran dır. Acil suretle günbümüz emperyalist güçlerin ılımlılaştırmaya çalıştığı , kuran dışı kaynaklar edinen toplumların inandığı yozlaşmış islami mantalitenin değişmesi adına büyük bir dini reform çalışması yapılmalıdır. Aksi taktirde bilinmelidir ki , haçlı haysiyetsizliği elini dinimizden çekmeyecektir. Eren Erdem
  19. KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN DİNİN KAYNAĞINI BELİRLEMEK Bu farklılıkları ortaya çıkarmak için önce dinin kaynağını belirlemek gerekir. Kuran'ın, dinin tek kaynağı olduğunu anladıktan sonra bize din adına yöneltilen soruların cevaplarını, delillerini Kuran'dan arayacağız. örneğin biri bize haremlik selamlık şeklinde kadınların erkeklerle ayrılması dinde var mı diye sorarsa, Kuran'ı okuyup inceleyeceğiz ve böyle bir yasağı bulamadığımızdan dolayı dinde böyle bir yasağın olmadığını söyleyeceğiz. Oysa geleneksel din yapısını savunanlar dini Kuran'dan değil, ilmihal kitaplarından, şeyhlerinden ve uydurmalarla dolu hadislerden öğrenmektedirler. Kuran'ın dışındaki bu kaynaklara göre ise haremlik selamlık dinin bir şartıdır, farzdır. Tüm bunları incelediğimizde tüm sorunların çözümü olan şu temel soru karşımıza çıkıyor: "Kuran, dinin kaynağı olarak yeterli mi?” Kuran yeterlidir. çünkü eksiği, gediği yoktur ve din adına tüm izahları kapsar. üstelik Kuran, dinin tek kaynağı olduğunu ve her şeyi açıkladığını kendisi söyler. Oysa karşıt görüşte olanlara göre Kuran'ın yanında hadis, icma ve kıyas olmazsa din eksik olur. Bunlardan Kuran ve Hadis temel kaynak olarak alınır. Biz kitabımızda hadis diye adlandırılan Kuran dışı sözlerin güvenilir olmadığını ispatlamaya ağırlık vereceğiz. çünkü hadislerin bile Kuran'ın yanında Kuran'a ilaveler yapan ikinci bir kaynak olamayacağını gösterirsek diğerleri otomatik olarak devre dışı kalacaktır. . Kuran gelenekçi İslamcılara göre yetersizdir. Aslında Kuran'ın yeterliliğini ispat etmeye sadece kitabın bu bölümünde Kuran’dan alıntı yaptığımız ayetler bile yeterlidir. Kuran'ın yeterli olduğunu, her şeyi açıkladığını ve gerekli teferruatları verdiğini başta Kuran'ın kendisi söylemektedir. Kuran dışında diğer kaynaklara ihtiyaç olduğunu söyleyerek Kuran'ı yetersiz ilan etmek, başta Kuran'ın bu ayetlerine karşı gelmektir. Fakat biz sırf bu ayetler bile delil olarak yeterlidir deyip geçmeden, Kuran'ın din konusundaki otoritesine eş koşulan hadislerin (sözlerin) nasıl çelişkili, mantıksız ve Peygamber'e iftira olduklarını da örnekleyerek, Kuran dışındaki dini arayışların hatasını her yönden göstereceğiz. KURAN'I YETERSİZ GÖRENLER Kuran'a yeterince güveni olmayanlar; falanca mezhepten, filanca tarikattan olduklarını söyleyerek görüşlerimize karşı çıkanlar olacaktır. Hadisçiler, hadis kitapları bilinmeden, fıkıhçılar fıkıh kitapları olmadan, tefsirciler bol hadisli tefsirler okunmadan İslam bilinemez, halk dini anlayamaz demeye devam edeceklerdir. Din tüm insanların anlaması için mi yoksa sadece üç dört kişinin anlaması için mi indirildi? Peygamber'imizin mezhebi var mıydı? Dört halifenin mezhebi neydi? Kuran'da Hanefilik, Şafilik, Alevilik, Şiilik, Vahhabilik şeklinde mezhepler mi var, yoksa tek bir dinden mi bahsediliyor? Kuran dinin rehberi diye kendinden mi bahsediyor, yoksa Buhari'den Müslim'den, Oniki İmam'ın eserlerinden, ilmihallerden, Muvatta'dan mı bahsediyor? Kuran ayetlerini inceleyip, bu soruların cevabını bulalım ve Kuran'ın dinin tek kaynağı olarak yeterli olup olmadığını tespit edelim. Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik.. 16 Nahl Suresi 89 Görüldüğü gibi ayette Kuran'ın her şeyi açıkladığı, bizi doğruya ilettiği söylenmektedir. Kuran her şeyi açıklıyorsa Buhari, Müslim diye kaynaklara, ilmihal kitaplarına ne gerek var? Allah her şeyi Kuran’da açıkladığını söylerken niye hâla Hanbeli, Şafi, Şii, Hanefi, Caferi, Maliki diye mezheplerden medet umuyoruz? Neden Allah Kuran’da bize Müslüman (İslam olan) diye isim takmışken Sunni, Şii, Hanefi, Şafi diye isimleri kullanıp Allah'ın bize verdiği ismi yetersiz görüyoruz? HÜKÜM YALNIZ ALLAH'INDIR Hüküm yalnız Allah'ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar. 12 Yusuf Suresi 40 26Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz. 27Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. 18 Kehf Suresi 26,27 Hüküm Allah'tan başkasına bırakılırsa, dosdoğru dinden sapılmış olunur. Mezhep içtihatlarıyla, icma, kıyas başlıklarıyla veya hadislere dayandırılarak verilen hükümler Allah'ın hükmü değildir. Bu mezhepleri dine eşitlemek, Allah’ın hüküm koyucu yetkisini başkasına vermek demektir. Allah’ın hüküm konusunda hiçbir ortağı yoktur. Kişilerin şahsi hükümleri din olamaz. Kehf suresi 27. ayetten Allah'ın hükmüne uymanın Allah'ın vahyine uymakla yerine getirilebileceğini anlarız. Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur, ama mezhepler nasih mensuhla (), uydurma hadislerle Allah’ın hükümlerini değiştirmeye yeltenmişlerdir. Allah'ın hükümleri Allah'ın vahyi olan Kuran'dadır. Zaten Allah'ın sözü olduğu iddia edilebilecek başka bir kaynak yoktur ki bu kaynağın Allah'ın hükmünü kapsadığı iddia edilebilsin. Hükmün yalnız Allah'ın olması (12 Yusuf Suresi 40) ve Allah'ın hükmüne kimsenin ortak kılınmaması (18 Kehf Suresi 26) için Allah'ın hükümlerinin hepsini içeren Kuran'ı dinin tek kaynağı yapmak zorundayız. Eğer Allah'ın hükmü olmayan, Allah'ın olmayan kitapları, dini hüküm kaynağı yapıyorsak (İster mezhep ilmihali, ister hadis kitabı olsun) Allah’ın kitabı Kuran’la çeliştiğimizi bilmeliyiz. Bu kitapların Buhari, Müslim, Ebu Davud gibi adları ve mezheplerin Hanefi, Şafi, Caferi gibi adları, bu hükümlerin sahiplerinin Allah değil, bu şahıslar olduklarını daha baştan adlarıyla ortaya koymaktadır. Allah'a çağıran, yararlı işler yapan ve ben Müslümanlardanım diyen kimseden daha güzel söz söyleyen kim vardır? 41Fussilet Suresi 33 Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. 6 Enam Suresi 115 Allah’ın dini, Kuran’ın indirilmesinin bitişiyle Peygamber’imiz hayattayken tamamlanmıştır. Kuran yazdırılmış, ezberlenmiş ve başı sonu belli bir kaynak olarak rehberimiz olmuştur. Peygamber döneminde yazılması yasak olan hadisleri toplayan kitaplar Peygamber'in vefatından yüzikiyüz yıl sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Kuran’ın ayetine göre Allah’ın sözleri değiştirilemez bir şekilde tamamken, nedense insanlar bununla yetinmeyip yeni sözler aramışlardır. Bu zihniyete göre İmam Şafi'nin içtihatları, Oniki İmam’ın fetvaları veya Hanefi imamların izahları ile din tamamlanmıştır. Bunlara göre din daha evvel tamam değildir ki bu şahısların yorum, içtihat ve izahları insanlara gereklidir. Ayrıca geleneksel İslam'ın savunucuları bununla da yetinmeyip, nasihmensuh kılıflı izahları sonucunda hadislerle Kuran’ın izahlarını iptal edip, yerine kendi izahlarını ve hadisleri koymuşlardır (Bakınız 25. ve 26. Bölüm). Böylece Allah’ın sözlerini değiştirebilecek hiç kimse olmadığıyla ilgili olan yukarıdaki ayetle çelişmişlerdir. KURAN HER DETAYI İÇERİR Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah'ın dışında bir hakem mi arayayım? 6 Enam Suresi 114 Kuran ana konuları verip, yan konular için bizi başka kitaplara, şeyhlere, ilmihallere, kütübi sitteye havale etmiyor. Kendisinin detaylandırılmış olduğunu söylüyor. Eğer ki bir yasağı, detayı, ibadeti Kuran’da bulamazsak; bu, o yasağın, detayın, ibadetin dinimiz ile alakası olmadığı anlamına gelir. örneğin ipek giymek veya midye, karides yemek ile ilgili Kuran'da bir ifade olmaması, ipeğin giyilebileceğini, midye ve karidesin yenebileceğini gösterir. Kuran'da bir fiilin yapılmamasına dair izah aramak gerekir, yapılması gerektiğine dair izaha gerek yoktur. örneğin ipeğin giyilmesinin yasak olduğuna dair izahın bulunamaması yeterlidir. Ayrıca ipek giyilebilir manasında bir ayete gerek yoktur. Bu mantığı şu ayette de gözlemleyebiliriz. Ey iman sahipleri; size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetti. Allah Bağışlayandır, Merhametlidir. 5 Maide Suresi 101 Allah kullarına güçlük çıkarmak istemediği için birçok konuda açıklama yapmamıştır. Eğer açıklama yapsaydı, o konularda da üzerimize sorumluluk binerdi. Allah birçok ayette dinin kolay olduğunu, insanlara güçlük çıkarmak istemediğini söylemektedir. Oysa hadis uydurucuları ve mezhepçiler sanki Allah unutmuş gibi Allah'ın açıklama getirmediği konuları açıklayarak, din adına zorluklar üretmişlerdir. Dinin yasakladığı her şey kötüdür, ama din her zararlı fiili yasaklamak zorunda değildir. Dinin açıkladığı hususları yerine getirmek bir sorumluluktur. Bu yüzden, dinde açıklanmayan hususların Allah'ın bize verdiği özgürlük alanları olduğunu anlamalı ve acilen Kuran dışında dine yapılan ilaveleri temizlemeliyiz ALLAH UNUTMAZ Rabbin asla unutkan değildir. 19 Meryem Suresi 64 Rabbimiz Allah, her şeyi bilir ve bu, bizim din adına tüm ihtiyaçlarımızı bildiği anlamına gelmektedir. Allah'ın açıklamadığı konular haşa unutkanlığından değil, bizi o konularda özgür bırakmak istemesinden kaynaklanır. Allah'ın açıklamadığı konuları açıklayarak dine yeni ilaveler, yeni detaylar getirenler, kendilerini Allah'tan daha mı akıllı sanıyorlar, yoksa bu ayeti ve Allah'ın kainattaki tüm ayetlerini görmezlikten gelip, Allah'ın indirdiğinin kendilerince eksiğini mi kapıyorlar? örneğin; Allah kadına "Şuradan şuraya kadar örtüneceksin” şeklinde bir üniforma tarif etmemişken, bu üniformayı Allah adına tarif etmiş olanlar ne yapmak istediler? Niye Allah'ın kitabı Kuran'ı yetersiz görüp kendi görüşlerini dine soktular? Bu soruların niyesi belki tartışılır ama Kuran'da olmayan izahların dinde olmadığı, bu örnekte görüldüğü gibi kadına bir üniforma biçmenin Allah'a, Kuran'a, dine iftira olduğu tartışılamaz. Kendilerine okunmakta olan Kitap'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? 29 Ankebut Suresi 51 Ne yazık ki geleneksel İslamcılara Kuran yetmiyor, yetmiyor, yetmiyor... Ne yapıp edip, gerektiğinde ayetleri çekiştirip, içinde binlerce uydurma olan hadisleri, dine ilave bir sürü hükmü uyduran mezhep imamlarının görüşlerini din diye yutturmak isteyenlere, Kuran yetmiyor. çünkü Kuran kadını gelenekçilerin istediği gibi kapatmıyor, haremlik selamlık yapmıyor, sanata, heykele yasak getirmiyor, sarığın, sakalın, cübbenin, Arap geleneklerinin makbul olduğunu söylemiyor. Bu yüzden birçok kişi Kuran Müslümanı olmaktansa Hanefi, Şafi, Şii olmayı tercih ediyor. çünkü Kuran'da olmayan bu yasaklara, bu örf dinselleştirmeciliğine, bu mezhepler geçit veriyor. Kişiler Kuran’ı açıp dini öğreneceklerine, kafalarında din oluşturup Kuran’da arıyorlar, sonra bu dini Kuran’da bulamayınca, bak Kuran eksikmiş diyorlar. Ne yazık ki yukarıdaki ayette geçtiği gibi bazı dinsizlere de, bazı dincilik şampiyonlarına da Kuran yetmiyor. EKSİKSİZ KİTAP Kitap' ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. 6 Enam Suresi 38 Allah Kitap’ta eksik olmadığını söylerken, Kuran'ı ölülerin arkasından okunan bir kitap gibi kullanıp, Kuran'ın manasından çok musikisine önem verenler, ne yazık ki bu ayetlerin manasını anlayamıyorlar. Kuran'ın yerine ilmihal kitabını, mana yerine musikiyi, canlılar yerine ölüleri, Kuran İslâm'ı yerine mezheplerin İslâmı'nı ön plana alanlar Kuran'ı, manayı ve canlıları ön plana almadıkça bu ayetlerin açık manasını da anlayamayacak gibi gözüküyorlar. 154 Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? 155 Hiç mi hatırınıza getirmiyorsunuz? 156 Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var? 157 Şayet doğru söylüyorsanız kitabınızı getirin. 37 Saffat Suresi 154-157 36 Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz? 37 Yoksa okuyup, ders almakta olduğunuz bir kitabınız mı var? 38 İçinde keyfinize uyanın sizin olduğu. 68 Kalem Suresi 36,37 Sen de aralarında, Allah' ın indirdiğiyle hükmet. 5Maide Suresi 49 Ayetlerden, dini hükümlerin Allah'ın indirdiğine dayanması gerektiğini görüyoruz. Allah'ın indirdiği kitaba dayanmayan hükümler, dinen temelsizdir. Yani dinen bir hüküm oluşturmazlar. Eğer Peygamber'in bir söz veya davranışı Kuran'a ilave bir hükme delil gösteriliyorsa, bilin ki o hadis ya Peygamber'e iftiradır, ya da Peygamber'in şahsi tercihi olan, dinen hüküm ifade etmeyen bir mesele dinselleştirilmiştir. Maide Suresi 49. ayetten anladığımız üzere Peygamber sadece Kuran'la hüküm verir ve sonuç olarak Kuran'da tüm dini hükümler vardır. Bir tek Kuran'ı dini kaynak yaparsak başka bir kaynağa, otoriteye ihtiyaç duymadan dinimizi buluruz. O yalnızca bir öğüt ve Mübin(apaçık) bir Kuran'dır. 36Yasin Suresi 69 Kuran'ın sıfatlarından biri olan Mübin, “beyan” kökünden olup apaçık, açık açık gösteren manalarına gelmektedir. Aynı ifadeye 27Neml 1, 28Kasas 2, 26Şuara 2 gibi ayetlerde de rastlarız. Kuran'ın apaçık olduğunu ifade eden bu ayetler, Kuran'ın tek başına anlaşılamaz olduğunu, ancak hadislerle, esbabı nuzul hikayeleriyle, mezhep imamlarıyla Kuran'ı anlayabileceğimizi söyleyenlere cevap vermektedir. 27Neml Suresi 79. ayette ise Peygamberimiz'e "Sen mübin gerçek üzerindesin.” deniliyor. Peygamberimiz'in insanlığa tanıttığı gerçeğin açıklayıcısı Kuran’dır. Bu yüzden Peygamberimiz'e izafe edilen her şey ancak Kuran'dan onay aldığı takdirde geçerlidir. Mübin olan Kuran; hem dini, hem Peygamber'i tanımamızda hepimize tek başına yeterlidir. KURAN'A UYAN PEYGAMBER'E DE UYMUŞ OLUR De ki " Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.” 21 Enbiya Suresi 45 Böylece biz seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete sana vahyettiklerimizi okuman için gönderdik. 13 Rad Suresi 30 Bu Kuran, bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu. 6Enam Suresi 19 Onlara ayetlerimiz açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar "Bize bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir.” dediler. De ki "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece vahyolunana uyuyorum.” 10Yunus Suresi 15 Ayetlerde görüldüğü gibi, Peygamber'in açıkladığı ve uyduğu vahiy Kuran'dır. İnanmayanların reddettiği, değiştirilmesini istedikleri de Kuran’dır. Peygamber’in vazifesi kendisine vahiy olarak gelen Kuran’ı okumaktır. Peygamber’e uymak; Kuran’a uymak, Kuran’ın sistemine göre inanmak, hareket etmek ve yaşamaktır. Peygamber’imiz Kuran’da en çok “Resul” kelimesiyle tanıtılır. Resul Türkçe’de “elçi” kelimesinin karşılığıdır ki Allah bu kelimeyle, Peygamberimiz'in vazifesi olan Allah'tan aldığı mesajı insanlara iletmeyi vurgular. Ayetlerden gördüğümüz gibi bu mesaj Kuran'dır. Başka hiçbir kaynağa, hiçbir kitaba gönderme yoktur. Allah, Kuran dışında başka uyulması gereken vahiyler, kaynaklar olsaydı, onları da belirtir, onlara da uymamızı isterdi. Oysa bugünkü manzaraya baktığımızda yüzlerce cilt hadis ve fıkıh kitabının dinin kaynağı sayılarak Kuran'a eş koşulduğunu görüyoruz. Böylece Kuran'ın din konusundaki otoritesi ve kaynaklığı %100 iken, Kuran birçok kaynağın arasındaki bir kaynağa indirgeniyor. öyle ki Kuran’ın oluşturulan bu yeni yapıda hacim olarak payı %1’in bile çok altındadır. Gördüğümüz tüm bu ayetler, Kuran'ın değerini düşüren, Peygamber'e yalan sözler(hadisler) atfeden, Peygamber'e iftira eden bu mantığa karşı çıkar. KURAN KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA ÇIKARIR 4 Dosdoğru bir yol üzerindesin. 5 Aziz ve Rahim' in indirdiği üzerindesin. 36 Yasin Suresi 4,5 Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura (aydınlığa), O övgüye layık, Aziz olanın yoluna çıkarman için sana indirdik. 14İbrahim Suresi 1 Bu kitap (Kuran) insanları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Allah'ın indirdiği (Kuran) üzerinde olan dosdoğru yol üzerinde olur. Kuran'a uyanlar bu ayetler gibi birçok ayetten güç ve destek alırlar. Peki Fetavayı Hindiyelere uyanlar, Tirmizi, Muvatta, Buhari, Müslim gibi kitaplara uyanlar ve bunları Kuran gibi dinin kaynağı gösterenler, böylece Kuran'ın dindeki tekelini bozma girişiminde bulunanlar nereden güç ve destek alıyorlar? Kuran, Peygamber döneminde yazıldı, ezberlendi. İçinde hiçbir çelişki ve mantığa aykırılık yoktur. Diğer hiçbir kaynak, Peygamber hayattayken yazılmadı. Üstelik ileride hadisleri ve mezhepleri inceleyen bölümlerde göreceğimiz gibi bu izahlar Kuran'la, kendi aralarında ve mantıkla çelişirler. Nerede çağın ve aklın çok önünde olan Kuran? Nerede çağın gerisinde, İslam'dan insanları kaçırmış uydurma hadisler ve mezhepler? YAHUDİLERDE VE HIRİSTİYANLARDA DA AYNI TİP DEJENERASYONLAR VAR İçinde Allah' ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında iken, nasıl oluyor da senin hakemliğine başvuruyorlar. 5Maide Suresi 43 İncil bağlıları Allah' ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Allah' ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapkınların ta kendileridir. 5Maide Suresi 47 Allah evvelki din sahiplerine de Peygamberleri aracılığıyla kitaplar, sayfalar indirmiş ve kitaplarına uymalarını söylemiştir. Yahudiler Kuran gibi detaylı ve her şeyi açıklayan Tevrat’ı aldılar. Ancak Allah’ın sözleriyle yetinmediler. Bakara Suresi 67. ile 71. ayetler arasında gördüğümüz Yahudilerin teferruatsever yaklaşımları Hz. Musa'nın vefatından sonra da devam etti. Bu tavırları sonucu Mişna (Söz, Hadis) ve Gamara (Pratik, Sünnet) denilen dini kaynaklar ürettiler. Hadis ve sünnet adı altında kutsala fatura edilen uydurma dolu izahlarla dini teferruata boğma, bir tek bizim dinimize özgü değildir. Kuran, Hıristiyanların Hz. İsa’yı ve din adamlarını Rabler edindiğini söyler ve dine ilave olarak uydurdukları ruhbanlığa sonra kendilerinin de tam olarak uyamadığını anlatır. Kuran'da tüm bu kıssalar bize öğüt almamız için açıklanmıştır. Oysa kendini dinde otorite ilan eden bazıları "Bu Hıristiyan ve Musevilere olmuş, bize olmaz” diyerek sanıda bulunmaktadırlar. Acaba Kuran'dan bir delilleri var mı? Tabi ki yok. Zaten delil yerine sanı ile konuşmaya meraklı bu otoritelerin(!) delile ihtiyacı yoktur. çünkü kendileri ve evvelki otoriteleri zaten delildir. Bu tipler kelle saymaya çok meraklıdır. Bunların çoğu "Bu kadar insan böyle diyor siz onlardan daha mı akıllısınız?” izahıyla geleneklere, kelle sayım sonucuna güvenirler. Hıristiyanların çoğu “Hz. İsa Allah’ın oğlu” derken, bunun bir mecaz olduğunu, Allah’ın oğlu olamayacağını, Hz. İsa'nın sadece Allah'ın sevgili bir kulu ve Peygamber'i olduğunu söyleyen Hıristiyanlar da vardır. Peki bu azınlık Hıristiyanlar mı, yoksa Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia eden, Katolik ve Ortodoks din adamlarını Rabler edinmiş bu çoğunluk mu haklıdır? üstelik Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia edenlerin sayısı geleneksel İslam'ı savunanlardan çok daha fazladır. Hıristiyan çoğunluk: "Bakın ne kadar çok kişi Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu kabul ediyor. Bizim Saintlerimiz, evliyalarımız çok fedakâr, çok büyük adamlarmış. Onlar böyle diyor yanılıyor da, siz üç beş adam bizim Saintlerimizden, mürşidlerimizden, papazlarımızdan daha mı iyi biliyorsunuz?” demektedirler. Geleneksel İslam'ı savunanların izah tarzıyla bunların tıpatıp aynı olması hiç de şaşırtıcı değildir. çoğunluğa uymanın saptırmaya yol açacağını belirten Kuran ayetleri ve Hıristiyan çoğunluğun çizdiği bu manzara umarım kelle sayıcıları ve delil yerine evliyaya(!) güvenenler için yeterlidir.(Hz. ömer'in, hadisleri "ümmetimin Mişna'sıdır” diyerek yakması için 11. Bölüme, Hıristiyan ve Musevilerle ilgili konular için 29. Bölüme, kelle sayma meraklılarına cevap için 33. Bölüme bakın.) Andolsun ki size beyyine (açıklayıcı, açık delil) ayetler, sizden önce gelip geçenlerden örnekler ve korunup, sakınanlar için de bir öğüt indirdik. 24Nur Suresi 34 ... Ta ki ölen beyyine (açık delil) üzerine ölsün, yaşayan da beyyine (açık delil) üzerine yaşasın. 8Enfal Suresi 42 Kuran'a göre insan beyyine (açık delil) üzere olmalıdır. Yani gelenek diye, böyle gördük, biz de böyle yapıyoruz diye uygulamalar, kelle sayımı ile gerçeği bulmalar Kuran'ın İslamı ile bağdaşmaz. Kuran'a göre, Kuran'ın kendisi beyyinedir(açık delildir). Demek ki Kuran'ı dinin kaynağı yapanlar açık delile uymuş olurlar. Bunları Kuran'da türlü türlü şekillerde (sarf) açıkladık ki öğüt alıp hatırlasınlar. Fakat bu sadece kaçışlarını artırıyor. 17İsra Suresi 41 Andolsun bu Kuran'da her örnekten insanlar için türlü türlü açıklamalarda (sarrafna) bulunduk. İnsanların çoğu ise tanımamakta ayak diretmektedirler. 17İsra Suresi 89 Bak iyice kavramaları için ayetleri nasıl türlü şekillerde açıklıyoruz(nusarriful). 6Enam Suresi 65 Bilgiyle uzun uzadıya, etraflıca açıkladığımız (fassalna), inanan bir toplum için doğruya iletici ve rahmet olan bir kitabı onlara getirdik. 7Araf Suresi 52 Bu bir kitaptır ki, Hakim ve Her şeyden Haberdar olan, ayetlerini hüküm ifade edici (muhkem) kılmış ve sonra detaylandırıp(fussilet) açıklamıştır. 11Hud Suresi 1 KURAN'IN AÇIKLAMADIKLARI DİN DIŞI ALANDIR Yukarıdaki ayetlerden Kuran’ın detaylı, etraflıca, türlü türlü şekillerde gerekli açıklamaları yaptığını Kuran’ın kendisinin söylediğini görüyoruz. Ayetlerde Kuran’ın etraflıca, türlü türlü şekillerde, detaylı bir biçimde açıklamalar yaptığını vurgulayan kelimelerin Arapça'sını parantez içinde verdik. “Kuran başka kitaplara gönderme yapar, Kuran ana kitaptır, detayları başka kitaplardan öğreniriz.” demek tüm bu ayetlere karşı çıkmak, bu ayetleri yok saymak demektir. Aynı şekilde “Kuran’ı biz anlayamayız” tipi izahlar da Kuran ile çelişir. Kuran’ın izahlarına göre iman edenler Kuran’ı anlar. Kuran’ı anlamamak iman etmeyenlerin bir özelliğidir. Kuran’ı incelediğimizde gerekli tüm teferruatların Kuran’da yer aldığını görürüz. örneğin Kuran, zorda kalıp başka yiyecek bir şey bulamayanların aşırıya gitmemek kaydıyla haram olan leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanları yiyebileceğini söyler. KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN Hacca giderken başında hastalık olduğu için saçını kısaltanların ne yapması gerektiği de Kuran'da geçer. Teyze ve anne ile evlenmenin haram olduğu da Kuran'da vardır. Peygamber'in sırf kendisine farz olan gece ibadeti de Kuran'da geçer. Ebu Leheb'in Müslüman olmayacağı, Rumların yakın zamanda savaşı kazanacakları tipinde ancak Peygamber'imiz döneminde gözlenebilecek olaylara da Kuran değinir. Yukarıdaki örnekler ve daha birçok örnek, Kuran'ın tüm teferruatları verdiğinin delilidir. Kaç kişi domuz, leş gibi yiyecekler ile başbaşa kalıp başka hiçbir helal gıda bulamayacak kadar zor durumda kalıp, bunları yemek zorunda kalacaktır? Hacdayken hastalığı yüzünden saçını kısaltacak olan kişi sayısı binde bir bile değildir. Yani her bin kişiden birinin hayatta bir kere rastlaması ihtimali bile zor olacak bir detay Kuran'da vardır. Teyze ve anne ile evlenmeye kalkmanın çirkin olduğu aşağı yukarı herkesin bildiği, onbinde bir insanın bile kalkışmayacağı bir *********liktir. Kuran bu konu zaten bilinir dememiş, bunu da açıklamıştır. Yahudilere Cumartesi yasağı gibi yasakların da koyulduğunu belirten Kuran, hiç mümkün müdür ki inananlarına tüm yasakları belirtmesin? Hiç mümkün müdür ki Hacda saçını kısaltan adama yol göstersin de, kıyafet ve diğer hususlarda bir yasak varsa bunu kadınlara açıklamasın? Hiç mümkün müdür ki zorda kalana yukarıda belirttiğimiz izni açıklasın da midye, karides diye bir yasak varsa bunun açıklamasını başka kaynaklara bıraksın? Hiç mümkün müdür ki Peygamber'e özel farz ibadet açıklansın da tüm Müslümanlara farz olan tüm namazlar Kuran'da yer almasın? Allah'ın gönderdiği bir kitap var ve onun din adına tüm bilgileri içermediğini iddia edenler var. Allah'ın eksik ve başka kaynaklara ihtiyacı olan bir kaynak göndermesi mümkün mü? Allah'tan olanın, insanın yazacağı kitaplardaki açıklamalara, tefsirlere muhtaç olduğu hiç düşünülebilir mi? Eğer ki din adına Kuran'ın hacminden fazla bilgilere ihtiyacımız olsaydı Allah, Kuran'ı 23 kat daha kalın yapabilirdi. Böylece bizi yine başka kaynaklara muhtaç etmezdi. Kuran eğer ki dini açıklamada yetersizse niye indirildi? Allah dinin sadece bir kısmını açıkladı da, diğer kısmı için başkalarına mı muhtaç kaldık? Allah'ın kelimeleri tükenmez, Allah kelime sıkıntısı çekmez. Allah hiç kimsenin mezhebine, hadisine ihtiyaç kalmaksızın dinini tam olarak açıklamıştır. Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa ve deniz de arkasından yedi deniz daha katılarak kullanılsa; yine de Allah'ın kelimeleri tükenmez. Allah üstündür, bilgedir. 31Lokman Suresi 27 KURAN'IN ANLAŞILMASI İÇİN TEFSİR, HADİS, İLMİHAL … KİTAPLARINA İHTİYAÇ YOKTUR 32 Kafirler dediler ki "Kuran ona toptan, tek bir defada indirilseydi ya” Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça düzenleyip okuduk. 33Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, biz sana gerçeği ve en güzel yorumu (ahsena tefsir) getirmiş olmayalım. 25 Furkan Suresi 32,33 Görüldüğü gibi kafirler hep Kuran ile uyarılmışlardır,bu yüzden kafirlerin itirazları da hep Kuran'a karşıdır. Yapılması gereken yorumlar da Kuran'ın içindedir. "En güzel yorum” ifadesinin Arapçası "ahsena tefsir”dir ve "tefsir” kelimesinin Kuran'da geçtiği tek yer yukarıdaki alıntıladığımız ayettir. Böylece Allah, Kuran'ın tefsirinin en güzel şekilde yine Kuran'la yapılacağının dersini vermektedir. Oysa Kuran'a eş koşulan birçok hadis de "Kuran tefsiri” diye satılan kitaplarda geçer. Kuran en güzel yorumu içerirken ayrıca başka yorum kitapları (tefsir kitapları) dinin kaynağı olamaz. Dinimiz tefsir kitapları olmadan da anlaşılır ve tastamamdır. Daha evvel belirttiğimiz sarf(türlü şekillerde açıklama), fussilet(detaylandırma) tipi kelimelerin Kuran için kullanılması da, Kuran'ın hiçbir hadis kitabına, mezhep kitabına, tefsir kitabına ihtiyaç duymaksızın her detayı içerdiğini gösterir. 1 Rahman 2 Kuran'ı öğretti 55 Rahman Suresi 1,2 17 Şüphesiz onu toplamak ve okutmak bize düşer. 18 O halde biz onu okuduğumuzda sen de onun okunuşunu izle. 19 Sonra onu açıklamak da bize düşer. 75 Kıyamet Suresi 17,18,19 Allah Kuran’ın öğretilmesini de, açıklanmasını da üzerine almıştır. Kuran, kendi kendini açıklar. Kuran’ın bir ayetinde anlaşılması gerekli konu tamamlanmadıysa, başka bir ayetin ilave yapmasıyla, o ayeti açıklamasıyla konu anlaşılır. Yoksa Kuran'ın, Kuran dışı hadis, tefsir, içtihat başlıklı kitaplara ihtiyacı yoktur. Bu kitaplardan, bu kaynakların gereğinden Kuran hiç bahsetmez. Kuran, Allah’ın kendisini öğreteceğini, açıklayacağını ve kendi içinde en güzel yorumu(ahsena tefsir) yaptığını söyler.(Kuran'ın kendi açıklamasına şu konuyu örnek verebiliriz. 1 Fatiha Suresi 4. ayet "Din gününün sahibidir O” şeklindedir. Din gününün ne olduğunu anlamayan kişiler tüm Kuran'da bu terimi araştırırlar. Bu terimin 15Hicr Suresi 35. ayet, 26 Şuara Suresi 82. ayet, 37 Saffat Suresi 20. ayet, 38 Sad Suresi 78. ayet, 83 Mutaffifin Suresi 11. ayet ve diğer geçişlerini inceleyenler bu terimin öldükten sonraki yeniden dirileceğimiz günü ifade ettiğini anlarlar. Bu örnekte olduğu gibi din adına anlamamız gereken tüm bilgi Kuran'ın içindedir. Kuran kendi kendini açıklar.) PEYGAMBERİMİZİN ŞİKAYETİ Kuran'ı dinin merkezine koymalı ve Peygamberimiz'e uymanın, Kuran'a uymakla olacağını bilmeli, Peygamberimiz'i ve dinimizi iftiralardan kurtarmalıyız. Peygamberimiz'in Allah'ın huzurunda ümmetinden tek şikayeti ayette şöyle geçer: Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular. 25 Furkan Suresi 30 Gerçekten de Peygamberimiz'e uyduğu söylenen birçok kişinin sergilediği manzara budur. Sözde Kuran el üstündedir, kutsaldır, fakat Kuran aslında hayata uygulanmayan, dini tek başına belirlemeyen bir kitap olmuştur ve yüzlerce dini kitaptan birine çevrilmiştir. Kişiler dinlerini ilmihal kitaplarından öğrenmekte, Kuran ise anlaşılmak için değil, sadece seslendirilmek için okunmakta, böylece devre dışı tutulmaktadır. Tüm bu ayetler ve açıklamalar, Kuran'ın dinin tek kaynağı olduğunu başta kendisinin açıkladığını göstermektedir. İleride Kuran'ın dinin biricik kaynağı olduğuna dair burada belirtmediğimiz delilleri de konuların içinde göstereceğiz. Aslında Kuran'daki bu ayetler, Kuran'ın tek kaynak olduğunu ve İslam'ın eğer bir şey İslamı olacaksa Kuran İslamı olması gerektiğine delil olarak yeterlidirler. Peygamber'e iftira olarak uydurulan hadisler başta olmak üzere, mezhepler, tarikatlar ve gelenekleri irdeleyerek, Kuran dışında kaynak kabul etmenin sonunun nasıl felaket olduğunu gözler önüne serdim.
  20. Bu listedeki örnek 200 tane ilaveyi görünce dinimize yapılan ilavelerin boyutunu daha da iyi anlayacağız. Dine yapılan ilaveler şu ya da bu kesim tarafından veya halktaki batıl inançlar yüzünden din sanılmış veya din olarak gösterilmiştir. Bu ilavelerin birçoğu toplum hayatını zorlaştırıcı mantıksız ilavelerdir. Fakat bu ilavelerin arasında topluma, sağlığa yararlı ifadeler de olabilir. örneğin dişleri misvakla temizlemek sağlık açısından çok yararlı bir uygulama olabilir. Fakat Kuran'da olmayan bir şeyi(bu örnekte misvağı) bir sevap kaynağı, dinin makbul tuttuğu bir ibadet gibi göstermek de hatadır. Bu yüzden bu listede gördüğünüz her şeyin yapılmaması gerektiğini sanmayın. Kişiler misvak kullanabilir, cübbe giyebilir, karides yemeyebilir, ama yeter ki bunların dinle bir ilgisi olduğunu iddia etmesinler. Kuran din adına her türlü detayı verir. Bunun dışında yapılan her ilave din açısından bir hatadır. Kendimizce sağlığa yararlı bir çok uygulama sayabiliriz. Fakat bunları din yapmaya kalkarsak o zaman dine kendisinde olmayan ilaveler yapıp dini dejenere etmiş oluruz. Kuran tek kaynaktır. Yalnız ve yalnız Kuran diye niye ısrarla tekrarladığımızı, dine ilavelerin bir kısmını kapsayan 200 örnekli bu listeyi okuyunca daha da iyi anlayacaksınız. Bunun dışındaki dine ilaveleri bulmada yöntemimiz bellidir. Kuran'dan delillendirilmeyip sünnet, sevap, günah, mekruh, haram tipi izahlarla dinle ilişkilendirilmeye çalışılan her şey ilavedir. Şimdi listemizi görelim. BUNLAR KURAN'DA = DİN'DE YOK 1 Kuran'ın tek başına yetersiz olduğu iddiası 2Hadislerin dinin kaynağı olması 3Mezhep alimlerinin fetvalarıyla helal haram belirlenmesi 4Mezhep çıkarımlarına göre dini uygulamaların yapılması 5Mezhepleri dinle eşitlemek 6Kuran'ı musiki kitabı gibi anlamadan okumak 7Kuran'ı ölüler için okunan bir kitaba çevirmek 8Peygamber'in hadislerle Kuran dışı hükümler oluşturması 9Tüm canlıların Peygamberimiz sayesinde yaratılmış olması 10Peygamberler'i yarıştırma, Peygamberimiz'i en üstün Pey gamber ilan etmek 11Peygamberimiz'in, Peygamberlik öncesi hayatını bile taklide kalkmak 12Kuran eksiktir, detaylar başka kitaplardadır demek 13Bazı kimseleri evliya kabul edip Cennetlik ilan etmek ve mezarlarında anormal saygı gösterileri yapmak 14Tarikat şeyhlerini ilahlaştırmak 15Tarikatlardaki rabıta gibi uygulamalar 16Bir tek Sünniler'in veya bir tek Şiiler'in Cennetlik olduğunu iddia etmek 17Yahudi ve Hıristiyanlar'ın hepsini Cehennemlik ilan etmek 18Dine Arap geleneklerini sokmak 19Şahsi görüşlerine uydurmak için dini reformla değiştirmeye kalkışmak 20Kuran dışında Peygamber’in sünneti başlığıyla ayrı hükümler oluşturmak 21çoğunluğun her zaman doğru olduğunu savunmak 22Mezheplerin tarihsel sürecini mezheplerin doğruluğuna delil saymak 23Hanefilik diye bir mezhep 24Şafilik diye bir mezhep 25Hanbelilik diye bir mezhep 26Malikilik diye bir mezhep 27Caferilik diye bir mezhep 28Sünnilik, Şiilik veya herhangi başlıklı bir mezhep 29Maturudiye, Eşariye veya itikadi herhangi bir mezhep 30Mecelle diye bir kaynak 31Aklı inkar etmek, taklitçiliği üstün tutmak 32Bilim düşmanlığı 33Sanat düşmanlığı 34Buhari diye bir hadis kitabına uymak 35Müslim diye bir hadis kitabına uymak 36Kütübü Sitte veya başka hadis kitaplarına uymak 37Peygamberimiz'in dışında dinimizin kutsal kişileri 38Sahabelerin (Peygamberimiz'i gören herhangi bir Müslüman) hangisine uyarsak uyalım doğruya erişeceğimiz iddiası 39Başörtüsü takmak 40Peçe takmak 41Haremlikselamlık uygulaması 42Kadının tek başına seyahat edememesi 43Kadının, erkeğin tüm vücudu irinle kaplı olsa, o vücudu yalayarak temizlese, yine de erkeğin hakkını ödeyemeyeceği düşüncesi 44Allah'tan başkasına secde edilseydi, kadının kocasına secde etmesinin gerekeceği iddiası 45Kadının yönetici, devlet başkanı olamayacağı 46Kadının yöneticileri seçme hakkının olmadığı 47Kadının sesinin erkek tarafından duyulmaması gerektiği 48Kadının Cuma namazını kılmaması 49Kadının aybaşılıyken namaz kılmaması, oruç tutmaması, Kuran okumaması, camiye girmemesi 50Kadınları çarşaf, pardesü gibi üniformalarla örtmek 51Kadınla erkeğin el sıkışma yasağı 52Kadının kalktığı yere soğumadan oturulamayacağı 53Kadının kapalı bir yerde, erkekle baş başa kalmasının haram olması 54Kadının, köpek ve domuzla beraber namazı bozan unsurlardan olması 55Kadınların çoğunun Cehennemlik olması 56Kadınların şerli olması 57Kadınların eksik akıllı olması 58Kadınlara evde hapisvari hayat yaşatmak 59Kadınların kocası dışında erkeklerin duyacağı koku sıkmasının haram olduğu 60Kadınların makyaj yapamayacağı 61Kadının kocasına her işte itaatinin farzlaştırılması 62Kadının kocasının cinsel çağrısına her seferinde cevap vermesinin mecburi olması 63Şahitlikte, bir erkek eşittir iki kadın ilkesinin uygulanması 64Kadının ailesinden izin almadan evlenmesinin yasaklanması 65Zina edenin taşlanarak öldürülmesi 66Zina ayetinin bir keçinin yemesiyle yok olduğu 67Maymunların bile zina edenleri öldürdüğüne dair izahlar 68Erkeklerin altın takmasının haram olması 69Erkeklerin ipekli giysiler giymesinin haram olması 70Yemekte altın, gümüş takımların kullanılmasının yasak oluşu 71Heykel yasağı 72Resim yasağı 73Satrancın yasak oluşu 74Müzik enstrümanları ve müzik ile ilgili yasaklar 75Midye, karides gibi deniz ürünlerinin haramlaştırılması 76At, eşek, vahşi hayvan etlerinin haramlaştırılması 77Böbrek ve koç yumurtasının mekruh sınıfına sokulup, yenmesinin çirkin gösterilmesi 78Sigaranın mekruh olması veya haramlaştırılması 79Mekruh diye haramlardan ayrı yasaklar listesi ve üç mekruh eşittir bir haram izahı 80Cinsel ilişkinin örtü altında olmasının gerekliliği 81Eşlerin cinsel ilişki esnasında bile birbirlerinin cinsel organlarına bakamayacağı 82Mastürbasyonun yasaklanması 83Doğum kontrolünün yasaklanması 84Yıkanırken bile kişinin cinsel organının açıkta olmaması gerektiği, meleklerden utanması gerektiği, peştemalle yıkanmak gerektiği 85Erkeklerin sünnet olması 86Kadınların sünnet olması 87Sakal bırakmanın sevaplığı 88Sakal kesmenin haram olması 89Saçları ortadan ayırmada sünnet sevabı arama 90Saçları yağlamanın sevaplığı 91Saçlara, sakala kına yakmanın sevaplığı 92Erkeklerin sürme çekmesinin sevaplığı 93Yüzü koyun yatmanın şeytan işi olması 94Yer yatağında yatmak 95Sağ ayakla evden çıkmak, eve girmek, yatağa girmek 96Sol ayakla tuvalet gibi pis yerlere girmek 97Tuvalet temizliğinin suyla olmasını farzlaştırmak 98Oturarak küçük tuvalet yapmak 99Tuvaletin kıbleye karşı yapılmasının haram olması 100Sol elle yenenleri şeytanın yemesi 101Sarık sarmak 102Misvak kullanmak 103Cübbe giymek 104Entari giymek 105Şalvar giymek 106Beyaz, yeşil, siyah renkli giysilerde sevap aramak 107Sarı, kırmızı renkler giymemek 108Hurma, kabak gibi yiyeceklerde sünnet sevabı aramak 109Yemeği yer sofrasında yemek 110Yemeği aynı kaptan yemek 111Elle, üç parmakla yemek 112Suyu üç yudumda içmek 113Suyu oturarak içmek 114Yemeğin bitiminde parmakları yalayarak temizlemede sünnet sevabı aramak 115Alkollü koku sürmemek 116Kolonya kullanmamak 117Kara köpekleri öldürmek 118Köpekleri eve sokmayı yasaklamak 119Geceleri aynaları kapamak 120Kuran'la veya Kuran'sız büyü yapmak 121Muska yazmak, taşımak 122Kuran'ı üfürük kitabı gibi kullanmak 123Islık çalmanın şeytan işi olması 124Tahtaya vurmaktan, nazar boncuğundan hayır beklemek 125Falcıları, cincileri dindar hoca sanmak 126Ramazan ve Kurban bayramları 127Merdiven altından geçmemek, kara kediyi, kara köpeği uğursuz saymak, kurşun dökmek 128çamaşırı belli günlerde yıkamanın, cinsel ilişkiye belli günlerde girmenin gerekliliğini iddia etmek 129Mevlit 130ölünün 7., 40., 52. günlerinde törenler yapmak 131Kabir azabı ile ilgili hikayeler, kabir azabının kendisi 132Sırat köprüsünün kıldan ince olduğu, kesilen kurban üzerinde sıratın geçileceği izahları 133üzerine idrar sıçratanın en çok kabir azabı çekecek kişi olması 134ölünün yerine oruç tutmak 135ölünün yerine Hacca gitmek, birisini göndermek 136ölünün arkasından ağlayınca ölüye azap olması 137Kıyametin saati hakkında açıklamalar 138Mehdi 139Deccal 140Dabbenin fil kulaklı, hınzır gözlü, öküz başlı olduğu 141İsa'nın yeniden yeryüzüne geleceği 142Yecüc ve Mecüc'ün Türkler olması 143Irkçılık, Arap ırkını üstün görmek 144Yecüc ve Mecüc'ün yerin altında bir karışlık adamlar olması 145Kuran'da belirtilmeyen namaz vakitlerini farzlaştırmak 146Kuran'da geçmeyen rekat sayılarını farzlaştırmak 147Namazın yalnız Arapça kılınması gerektiğini iddia etmek 148Namazı kadının kıldıramaması 149Rüku ve secdede hep aynı şeyleri söylemenin gerekliliği 150Fatiha Suresi'ni her rekatta okumayı farzlaştırmak 151Namazdaki son oturuşu farzlaştırmak 152Namazın farzı, sünneti, vacibi gibi ayrımlar listesi 153Namazda el bağlama şeklini, ayakların kaç santim araklıklarla duracağını belirlemek 154Orucu kasten bozanın iki ay kesintisiz oruç tutması gerektiğini söylemek 155Teravih namazı, bayram namazı 156Haccı birkaç güne sıkıştırıp insanları perişan etmek 157Hacda şeytan taşlamak 158Kurban bayramında kurban kesmek 159Belli haramların Hacdan sonra başladığı düşüncesi 160Zemzem suyunda, okunmuş şeker, tuz gibi maddelerde sevap aramak 161Zekata 1/40'lık ölçü getirmek 162Deveye, koyuna tarım ürünlerinin her birine ayrı ayrı zekat ölçüsü getirme 163Abdesti, tuvaleti yapma dışında başka şeylerin de bozduğu iddiası 164Boy abdestini cinsel ilişki dışında başka şeylerin bozduğu iddiası 165Abdestin sırasını farzlaştırma 166Abdestte ve boy abdestinde ağız burun çalkalamayı farzlaştırma 167Abdestte ayağın topuklarla beraber yıkanması gerektiği 168Boy abdestinde önce sağ, sonra sol tarafa üçer defa su dökmek gibi teferruatlar getirmek 169Abdestin, boy abdestinin namaz dışında Kuran okumak için de mecbur tutulması 170Boy abdestsiz atılan her adımda günah olması 171Diş dolgusu olanların abdest ve boy abdestinin geçersiz olması 172Dövmesi olanların abdestinin ve boy abdestinin geçersiz olması 173Deprem ve selde ölenlerin şehit olması 174Karın ağrısından ölenlerin şehit olması 175Dünya'nın öküz ve balık üstünde olduğu 176Depremin bu balığın sallanması sonucu olduğu 177Ay'a gidilemeyeceği 178Güneş'in batışının, Güneş’in secde etmek için kaybolması olarak açıklanması 179Güneş ve Ay tutulmalarının, Güneş ve Ay'ın kulplu arabalarla çekilmeleri olarak tanımlanması 180Boğa, aslan, kartal suretinde meleklerin var olduğu iddiası 181Cebrail'in 600 kanadına ilişkin açıklamalar 182Allah'ın Cennette baldırını açması 183Allah'ın Peygamber'in sırtına dokunması 184Allah'ın özel günlerde yeryüzüne inip, insanlarla tokalaşması 185Allah'ın Peygamber'le sıkı bir pazarlık sonucu namazı elli vakitten, beş vakite indirmeye razı olduğu 186Halifelik müessesesi 187Saltanat, halkın siyasi otoriteye kullaştırılması 188Cami imamı, müezzini gibi sınıflar 189Arap dilini Cennet dili, harflerini Cennet harfi diyerek kutsallaştırmak 190Darül harp iddiasıyla terör yapmak 191Darül harp iddiasıyla kendi dışındakileri soymak,haklarını çiğnemek 192Namaz kılmayanı öldürmek veya dövmek 193Orucu zorla tutturma, tutmayanı dövme 194Makyajlı açık kadınları dövmek, makyajı yasaklamak 195Müslümanlığı bırakanları öldürmek 196Mezhebini değiştirenlere, bırakanlara sopa cezası uygulamak 197Sırf ganimet için fetihlere kalkışmak 198İçki içenleri dövmek 199Baskıyla dini yaşatmak 200Dinimize İslam dışında şeriat gibi, mezhep isimleri gibi isimler takm
  21. KÖPEK ETİ YEMEK VE ÇOKEŞLİLİK Daha evvel de dediğimiz gibi çokeşlilik bir serbestiyettir, mecburiyet değil. Yukarıdaki örnekleri vermemizin nedeni çokeşliliği savunmak değil, kimi durum, şart ve kültürlerde kadınların da bunu istediğini göstermektir. Kuran’da yalnız leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların yasaklandığını görürüz. Bunun dışında her yiyecek helaldir. Bizim sevmediğimiz birçok yiyecek, örneğin köpek eti helaldir. Fakat bizim sevmediğimiz köpek eti Çin’de sevilen bir yemek türünü oluşturur. Aynı çokeşlilik gibi bize çirkin gelen köpek eti yemek bir başka yerde, şartta insanların kabulü olabilmiştir. Dinimizin yasaklamadığı her şey helal olduğu için bize çok garip gelebilecek bir çok helal olabilir. Helal dinen yapılmasında günah olmayan davranışları ifade eder. Yoksa helal dinen makbul olan bir davranışı ifade etmez. Bu çok önemli noktayı anlamayanlar dini, yasaklamadığı bazı şeyler için, kendi kültürlerine göre eleştirmeye kalkmış ve böylece değişik kültürlerde, değişik zamanlarda büyük kolaylık getiren serbestlikleri anlayamadıklarını göstermişlerdir. Dinimize göre saçımızı yeşile boyatırsak, bir davete futbol şortuyla gidersek, bir toplulukta sesli bir şekilde yellenir veya geğirirsek bir günah işlemiş olmayız. Bu fiillerin günah olmamasının sebebi Kuran’ın hiçbir ayetinin bunları yasaklamamasından kaynaklanır. Hawai’de şort giyerek düğüne gitmek, kızılderili kabilelerinde yeşil gibi renklerle kafayı boyamak, kimi kültürlerde geğirmek, kiminde yellenmek normal karşılanabilir. Kuran’ın bu fiilleri günah olarak belirtmemesi sayesinde tüm bu ayrı kültürlerde Müslüman olanlar, kendi kültürleriyle bu noktalarda zıt düşmeden dinlerini yaşayabilirler. Kuran bu fiillere sahip de çıkmaz, bu fiilleri tavsiye de etmez. Yani “Din köpek eti yiyin” diyor, “Din düğünlere şortla gidin” diyor, “Saçınızı yeşile boyayın” diyor, “Yellenin, geğirin” diyor şeklindeki açıklamalar ne kadar hatalıysa “Çokeşlilik dinde vardır” şeklinde dine karşı yapılan bir eleştiri, o kadar hatalıdır. Dinin emri, tavsiyesi ayrıdır, din yasaklamadığı için serbest olan fiil ayrıdır. Doğal şartlarda, savaş olmadığı zamanlarda insan nüfusunun bire bir eşlemeye yakın şekilde kadın ve erkeklerden oluştuğunu görüyoruz. Bu da tekeşliliğin insanların genelinin tercihi olacağını, çokeşliliğin bir istisna olacağını tabiat kanunu olarak göstermektedir. Kuran’da Allah, kadınlar arasında adalet yapamazsak tek bir eşle evlenilmesini söyler. (4Nisa Suresi3. ayet) Böylece kadınlardan birini ön plana alacak, diğer kadınları sömürecek evlilik modeline yasak getirilir. Bazı durumlarda ailesi ölen kız çocuklarına miras kalır ve bazı erkekler evlilik yoluyla bu maddi serveti ele geçirip yetim kızın mallarını çarçur edebilir. Kuran buna benzer durumları engellemek için Nisa suresinin aynı 3. ayetinde “Yetimler konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın.” der. Yani Kuran gerekirse çok evlilik yapılmasını, başka kadınlarla evlenilmesini; fakat hiçbir durumda yetim kızların hakkına tecavüz edilmemesini söyler. Bu ayet, gördüğümüz gibi, yetim kız çocuklarıyla ve onların mal varlıklarının sömürülmesiyle ilgilidir. Çokeşlilik, Kuran’ın geniş serbestiyet çemberinde yer alır, Kuran’ın tavsiye veya yasaklarından biri değildir. Çokeşliliği sevmeyen sevmez, yapmayan yapmaz. Kuran, yazımızın başında dediğimiz gibi ayrı kültürlerin, ayrı zaman dilimlerinin, hem savaş hem de barış ortamının, hem tarım hem de endüstri toplumunun, hem büyük devletlerin hem de küçük ada halklarının dinidir. Kuran’ın İslam’ı tek bir medeniyetin, bir tek endüstri toplumunun, bir tek barış ortamının dini değildir. Nasıl Emevi ve Abbasi uydurmacıları Kuran dışı ilavelerle dinimizi kendi kabile ve yüzyıllarına göre dondurup sakalı, cübbeyi, sarığı dine soktularsa, bazıları da günümüzün görüşlerini dine sokma arzusundadırlar. Oysa Emevi ve Abbasiler kendi dönemlerinde sakal bırakıp, cübbe, sarık giyip, çokeşli bir şekilde evlenebilirlerdi. Günümüzde de sakal traşı olunup, pantolon, ceket, kravat giyilip, tek eşle evlenilebilir. Her iki ayrı uygulama da İslam’a aykırı değildir ve yine her iki ayrı uygulama da İslam değildir. Bu değerlerin hiçbiri İslam’ın zaman üstü değer ve kurallar sistemiyle ilintili değildir. Oysa Allah’ı tek bilmek, fakirlere yardım etmek, oruç tutmak Kuran’ın emirleri olduğu için hem Emeviler’i, hem Abbasiler’i, hem günümüzü, hem de bizden sonrakileri yükümlü kılar. PEYGAMBERİMİZİN EVLİLİKLERİ Peygamberimiz’in birçok hanımla evlenmesine ve bunlarla ilgili anlatılan hikayelere gelince; Kuran’da Peygamberimiz’in hiçbir hanımının ismi geçmez. Peygamber’in 9 yaşında bir kızla evlendiği de Kuran’da değil, uydurmalarla dolu hadislerde geçer. Peygamberimiz’in hanımlarıyla ilgili anlatılanların %99’u hadis kaynaklıdır. Yani bu hikayeler doğru veya yanlış olsalar da güvenilir değillerdir. Peygamberimiz’in uygunsuz bir şey yapmayacağı apaçık ortadadır. Kuran’da Peygamber’imiz için “Bundan sonra güzellikleri ne kadar hoşuna gitse de evlenmen sana helal olmaz.” (33 Ahzab Suresi 52) diye yasak getiren ayet bulunmaktadır. Bu ayet inmeden önce diğer inananlar için helal olan her şey, Peygamber için de helaldi. Bu ayetle diğer insanlara getirilmeyen bir kısıtlama Peygamber’e getirilmiştir. Ahzab suresi 28. Ayette ise Peygamberin bir hanımı şayet ondan boşanmak isterse, boşanmanın maddi bedelini karşılayıp boşaması söylenir. Yani diğer hanımlar gibi, Peygamber’in hanımları da kendi gönül rızalarıyla evlenmişlerdir ve istedikleri an nafaka alıp boşanabilmektedirler. Kendi döneminin şartları, kendi kısmeti ölçüsünde, Kuran’a ters düşmeden, Peygamber de evlilik yapabilir ve yapmıştır. Bizi alakadar eden her bilgi Kuran’da mevcuttur. Bunun dışındakilerle din adına uğraşmak abesle iştigaldir. Peygamberimiz’in elçi sıfatıyla bize getirdiği Kuran, dinimizi oluşturur. Uydurma hadislerin de karıştığı kesin olan Peygamberimiz’in özel hayatıysa ancak o dönemde ve o dönemin şartlarında yaşayarak değerlendirilebilir. Günümüzde hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğu belli olmayan hadislerle Peygamber’in özel hayatı hakkında tartışmaya imkan yoktur. Hadis uydurmacılığının bıraktığı kötü miraslardan biri de bu gereksiz tartışmadır. Kuran’a dönüş, diğer hastalıkları tedavi ettiği gibi bu yarayı da kapayacaktır. KADINLARIN ŞAHİTLİĞİ Kuran’la ilgili gelenekçilerin çarpıttığı konulardan biri de kadının şahitliği konusudur. Kuran kadın ile erkeğin şahitliğini bir tutar, hiçbir yerde bir erkeğin şahitliği iki kadına eşittir diye geçmez. Örneğin zinanın tespitinde 4 şahit gerekir ve Kuran’da bu şahitler 4 kadın veya 2 erkek, 4 erkek veya 8 kadın gibi ifadeler kullanılmadan 4 şahit diye belirtilir. Yani herhangi 4 şahit işlevi görür, kadın erkek ayrımı yapılmaz. İstisnai, yanlış anlaşılan konu ise Bakara suresi 282. ayette, vadeli borçlanmalarla ilgili konuda geçer. Bu ayette borçların yazılması ve yazıcı ile şahitlerin bu görevden kaçmamaları geçer. Ayrıca ayetin sonunda yazıcıya ve şahitlere zarar verilmemesi gerektiği geçer. Görüldüğü gibi maddi menfaatlerin söz konusu olduğu bu konuda şahitlik insanların kaçındığı bir görevdir. Allah da bu kaçınılan görevi erkeklere yükleyip, iki erkek şahit bulunmasını söyler. Dikkat edin ayette iki erkek veya dört kadın şahit bulun diye geçmez, direkt iki erkek şahit bulunulması geçer. Böylece ticaretle daha az uğraşan ve baskılara karşı daha hassas olan kadın bu kaçınılan vazifeden korunur. Eğer iki erkek bulunamaz ve bir erkek bulunursa o zaman bir erkek ve iki kadın bulunması gerekir. Böylece hem şahit sorunu çözülür, hem olumsuz bir durumun ortaya çıkışı ihtimalinde bir erkekle bir kadının karşı karşıya kalması önlenip kadın korunur. Ortaya borcun miktarı konusunda bir yanlış anlama çıktığını düşünelim. İki şahidin farklı şahitliği durumunda kadın, erkekle karşı karşıya kalacak ve iki taraftan birinin yalancı olduğunun kesin olduğu bir ortamda yoğun stres ve baskı altında kalacaktır. Oysa bir erkek, iki kadın şahitle şahit sayısı üçe çıkınca mesuliyet dağılacağı için şahitlikteki stres azalacak ve baskı yapmak isteyen art niyetli kimselerin bu sefer iki kişiden birini değil, üç kişiden ikisini kandırmaları gerektiği için işleri zorlaşacaktır. Kadınların baskılardan korunmasını sağlayan bu uygulamayı anlamayanlar; kadını baskılardan koruyup, kaçınıldığı belirtilen bir mesuliyeti erkeğe yükleyen bu ayeti anlamayarak, bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşittir diyerek Kuran’ı çarpıtmışlar ve evvelki uydurma izahlarından kaynaklanan bakış açılarını bu alana da sokmuşlardır. Oysa bu ayet dışında Kuran’da geçen diğer şahitliklerde kadın, erkek ayrımı yoktur. Eğer böyle bir ayrım olsa Allah bunu ya her şahitlikle ilgili ayette belirtir, ya da bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşittir diye genel bir hüküm koyardı. Böyle bir hükmün olmaması böyle bir durumun da olmadığını gösterir. Ticaretle tarihin her döneminde daha az alakalı olan kadın, ticaretle alakasının azlığı veya baskıya uğraması sonucu doğru şahitlikten saparsa diğer kadının hatırlatması sonucu bu zorluğu aşabilir ve mesuliyeti paylaşıp mesuliyetini azaltır. Ayette “Yazana da, şahitlik edene de zarar vermeyin. Yapacak olursanız doğru yoldan sapmış olursunuz.” şeklindeki ifadeyi şahide ve yazıcıya yapılan baskıyı ve bu bağlamda ayetin mantığını anlamak için gözönünde bulundurmamız gerekmektedir. KADINLAR DÖVÜLÜR MÜ? Kuran’da geçen kadınla ilgili en yanlış anlaşılan ayetlerden biri de Nisa Suresi 34. ayet olmuştur. Bu ayeti iki yazardan alıntılarla inceleyelim. Prof. Yaşar Nuri Öztürk şöyle demektedir: “Bu ayet erkeklerin mutlak anlamda üstünlüklerinden değil, varlık yapılarındaki bir farklılıktan bahsediyor. O da erkeklerin kadına “kavvam” yani koruyucu, kollayıcı, gözetici olmalarıdır. Ne var ki Kuran ayetlerini, kadını horlamak için pervasızca tevil eden ve sürekli anlam kaydırmaları yapan çoğu müfessirler bu kavvam kelimesini hakim, yönetici gibi Kuran’daki kullanımına uymayan anlamlar vererek erkek despotizmine gerekçe yapmışlardır. Aynı ayetteki “fadribu” kelimesi Kuran’da kullanılan anlamlarından yalnız bir tanesiyle kayıtlanmış ve emirden hep dövmek çıkartılmıştır. Bütün tevillerini ve yorumlarını kadın aleyhine yapan yaklaşımlardan zaten başka bir şey beklenemezdi. Oysa ki, kelimenin diğer anlamları ayetin amacını ve düzenlenen konunun maksadını çok daha doyurucu biçimde önümüze koymaktadır. İşin esası şu ki, Kuran birçok yerde sergilediği kelam mucizesini burada da sergileyerek, bir tek kelimeyle birkaç alternatifi birden vermiştir. Biraz teknik detay verirsek şunları söyleyeceğiz: “Fadribu” emrinin kökü olan “darb” kelimesinin 30’a yakın anlamından en önemlileri “vurmak, dövmek, huruc(çıkmak), zehab(gitmek) ve dolaşmaktır”. (Bakın İbn Mansur, Lisanul Arab, Darb Maddesi) Durum bu olunca konumuz olan ayetteki emri bu anlamların muhtemel olan herbiriyle değerlendirmek gerekmektedir. Buna göre emri aynı zamanda ifal kalıbından da anladığımızda ifade ettiği manalar şunlar olur. 1 Onları evden çıkarın , 2 Onları bulundukları yerin dışına gitmek zorunda bırakın, 3 Onları dövün. Kuran böylece içinde bulunulan duruma ve karşılaşılan şartlara göre bu üç seçenekten birinin kullanılmasını istemektedir. Ve dikkat edilirse ilk iki seçenek düzenlenen konuda sonuç almak bakımından hem insan psikolojisine hem de hukuk mantığına daha uygundur.” (Yaşar Nuri Öztürk, Kuran’daki İslam, sayfa 552554) Dr. Edip Yüksel ise aynı ayetin yanlış anlaşılması ile ilgili şu izahları yapar: “Ayette geçen (erricalü kavvamune alennisai) ifadesinin erkekler kadınları gözetir, yahut kadınların geçiminden sorumludur biçiminde çevrilmesi gerekirken gördüğüm tüm Türkçe mealler buradan erkeğin kadınlar üzerinde otoriter olduğu anlamını çıkarmışlardır. Nisa 135’te geçen “kavvam” kelimesine “gözeten, tam yerine getiren, ayakta tutan” gibi anlamlar veren meallerimiz neden Nisa 34’te geçen aynı kelimeye “hakim, yönetici” gibi farklı anlamlar vermektedirler. 5, Maide Suresi 8. ayette geçen “kavvam” kelimesine de aynı şekilde “gözeten, ayakta tutan” anlamını veren meal yazarlarımız, neden kadınlar söz konusu olunca kelimenin anlamını değiştirip sertleştirme ihtiyacı hissetmişlerdir? “Kavvam” kelimesi “kvm” kökünden türer. Bu kökün türevlerinin geçtiği tüm ayetleri incelersiniz hiçbir yerde yönetici hakim anlamını bulamayacaksınız. Aynı ayetteki “badehum” kelimesindeki “ hum” zamirini sadece erkeklere gönderdiğinizde anlam şöyle olur: “ Allah, erkeklerin bazısını bazılarına üstün kılmıştır.” Bu anlam kuşkusuz ayetin içinde bulunduğu metinle uyuşmamaktadır. Ancak “ badehum” kelimesindeki “hum” zamirini erkek ve kadınlardan oluşan karma bir topluluğa gönderdiğinizde anlam şöyle olur: “Allah, erkeklerin ve kadınların bazısını bazılarına üstün kılmıştır.” Türkçe’ye en uygun çeviri şöyle olabilir: “Allah, her birine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir.” Nisa 34 ayetindeki “idribuhanne” kelimesi “ o kadınları dövün” diye çevrilmiş. Bu kelime üzerinde incelemeye geçmeden önce karı koca ilişkisi üstüne Kuran’ın bir değerlendirmesini hatırlatmak isterim. 30, Rum suresi 21. ayette şöyle geçer: “Kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması O’nun ayetlerindendir. Düşünen bir toplum için bunda işaretler vardır.” Görüldüğü gibi evliliğin amacı sevgi ve merhamete dayalı huzurdur. Herhangi Arapça bir sözlüğe bakarsanız bu kelimenin altında uzun bir anlamlar listesini bulacaksınız. Denilebilir ki “daraba” kelimesi Arapça’da en zengin anlama sahip kelimedir. Arapça’da parayı Daraba yaparsın yani basarsın. Nitekim “darphane” Arapça, Farsça bileşimi bir kelimedir. Arapça’da greve gitmek “Drab” tır. Türkçemizde de vurmak kelimesi aynı şekilde değişik anlamlarda kullanılır. Tutmak ve çalmak da öyle. Radyoyu çaldım diyen birisi bu ifadeyle ya hırsızlığını itiraf eder, ya da radyoyu kullandığını bildirir. Nitekim “idrib” kelimesi de “çık dışarı” anlamına gelir. Kuzey Afrika’da Arapça konuşanlar hala “ Daraba” fiilinin emir kipini bu anlamda kullanmaktadırlar. Çok anlamlı bir kelimeyle karşılaştığımızda uygun olan anlamını metnin içeriğini, kullanış biçimini ve sağduyuyu dikkate alarak seçeriz. Örneğin 13, Rad suresi 17. ayetindeki “ Daraba” kelimesini açıklamak yerine dövmek olarak anlasaydık saçma bir sonuçla karşılaşırdık: “ İşte Allah hakkı ve batılı böyle döver.” Nisa 34’teki “nuşuz” kelimesi de meallerde şirretlik, itaatsizlik olarak çevrilmiş. Halbuki bu kelime flörtten başlayarak gayri meşru cinsel ilişkiye kadar uzanan sadakatsizlik ve iffetsizlik anlamını da içerir. Nitekim Nisa 34 ayetini dikkatle incelediğimizde bu ikinci anlamın sözün gelişine daha uygun olduğunu görüyoruz. Nisa 34 ayeti sadakatsiz ve iffetsiz davranan eşine kocasının nasıl davranacağını öğretiyor. Bu uygunsuz tavrın başlangıcında koca öğüt vermeli. Eğer kadın başkasıyla flörte devam ederse kocası yatakları ayırmalı. Eğer bu da yarar sağlamaz ve kadın işi zinaya kadar götürürse, o zaman kocası onu evden çıkarmalı. Erkeğini kandırarak evlilik anlaşmasına ihanet eden bir kadını dövmek nihai bir çözüm olamaz. Ancak ondan ayrılmak ameliyat gibi sıkıntılı da olsa bir çözümdür.” (Dr. Edip Yüksel, Türkçe Kuran Çevirilerindeki Hatalar, sayfa 1320) Yaşar Nuri yorumuyla beraber “ Darabe” köklü kelimeye iki ayrı manasını çizgiyle ayırarak ayeti çevirir ve uygun mananın düşünülüp, araştırılmasını mealinde bize bırakır. Erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar. Allah’ın kendilerini koruduğu gibi gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür. 4 Nisa Suresi 34 Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk çevirisi Edip Yüksel ise yukarıda alıntıladığımız açıklamalarından sonra ayeti şöyle çevirir: Erkekler kadınları gözetmekle yükümlüdür. Zira Allah, herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar (Allah’ın yasasına) boyun eğer ve Allah’ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsa korurlar. Onur ve namusları konusunda endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın, nihayet onları çıkarın. Ancak sizi dinleyip vazgeçerlerse onlara karşı bir yol aramayın. Allah yücedir, büyüktür. 4 Nisa Suresi 34Dr. Edip Yüksel’in çevirisi KADIN VE MİRAS Kuran’ı bütünsel olarak değerlendirmemek yüzünden kadınlarla ilgili yanlış anlaşılan diğer bir konuysa miras meselesidir. İlk anlaşılması gereken mesele, Kuran’a göre mal, para v.b.’nin paylaşımında önceliğin vasiyette olduğudur. Kuran’ın bu açık hükmünü geleneksel İslamcılar “Varise vasiyyet yoktur.” şeklinde uydurma bir hadisle ortadan kaldırma cüretini göstermişlerdir. Kuran’a göre önce vasiyet ve borçlar halledilir. 5Maide suresi 106. ayette, 2Bakara suresi 180. ayette vasiyet yapılmasının söylendiğini görebiliriz. 4Nisa suresi 11. ve 12. ayette de Allah tavsiye ettiği paylaşmayı anlatırken, bu paylaşmanın vasiyet ve borçların halledilmesinden sonra olduğunu söyler. Kadın ve erkek mirasını incelerken Kuran’ın tüm sistemi içinde para akışını, maddi ilişkileri anlarsak mirastaki paylaşmayı daha iyi anlarız. Kuran’a göre erkek evlenirken kadına mehir verir. (Mehir kadına verilir, kadının ailesine değil) Kuran mehirin miktarını belirtmediği için örneğin maddi ihtiyaç halinde olan, evini yurdunu terkedip evlenecek olan kadın yüksek mehir olarak ev, araba v.b. isteyebilir. Koca adayıyla bu mehirde anlaşırsa evlilik olur. Yok kadının durumu iyiyse ve böyle bir mehire ihtiyacı yoksa mehir bir yüzük, bir hediye, bir takı v.b. de olabilir. Kuran mehirin uygun bir tarzda verilmesini ister, miktarını belirlemeyerek birçok konuda oluşturduğu esnek ortamı burada da oluşturur. Mehir iki tarafın üzerinde anlaştığı bir miktardır. Fakat her durumda erkekten kadına bir maddiyat transferi mehirle gerçekleşir. Ayrıca Kuran’a göre erkek, kadının ve çocukların geçimini üstlenir. Eğer boşanma olursa çocukların masrafları, anne çocuğu emziriyorsa annenin de masrafları, Kuran’a göre erkeğin yükümlülüğündedir. Yani Kuran’a göre erkek hem mehirle hem de karısının ve çocuklarının masraflarını karşılamakla kadına yüklenmeyen bu masraflardan sorumlu tutulur. Dul kalan kadınların ise aldıkları mehir ve diğer varlıkları geçinmelerine yeterli değilse, ihtiyaçları varsa uygun tarzda geçindirilmeleri Allah’tan korkan herkesin vazifesidir.(2Bakara suresi 241) Görüldüğü gibi erkeğin parası, maddi varlığı sürekli bölünür ve üzerinde birçok sorumluluk vardır. Buna karşı Allah, erkek çocuğa, kız çocuğunun iki katı miras önerir.(4Nisa suresi 11) Miras ile ilgili teferruatlar Nisa suresi 11.,12. ve 176. ayette okunabilir. Mirasçı olan anne, baba ise mirastan ikisi de altıda bir olarak eşit hisse alırlar. Görüldüğü gibi Allah erkeğin malını böleceği, iş kurmak için sermaye gerekeceği yaşlarda kız kardeşinin iki katı önermektedir. Fakat çocuğu ölen anne ve babalarda böyle endişelerin olması pek muhtemel değilken önerilen miras her birine hem erkek babaya, hem kadın anaya altıda birdir. Kimi insanların şu anda devir böyle, artık kadınlar da çalışıyor, oğlumun hanımı da, kendi de zengin, kızımın kocası da kendisi de fakir gibi kendi özel şartlarını ifade eden durumları oluşabilir. Daha evvel de dediğimiz gibi Kuran’da aslolan vasiyettir, tüm bu miras dağıtımları vasiyet ve borçlardan geri kalan içindir. Kişilerin bu tarz özel durumları, özel istekleri varsa vefat etmeden kızlarına bırakacakları vasiyetle oğullarıyla mirası dengeleyebilir ve Kuran’ın izin verdiği bu esneklikten yararlanabilirler. Bu konuda da gördüğümüz gibi sorun Kuran’a şartlı yaklaşımlarda ve Kuran’ı bütün olarak kavramaya çalışmamaktadır. Yoksa Kuran her konunun en mükemmel şekilde çözüleceği şartları sağlamıştır. BİRBİRİMİZİN GİYSİLERİYİZ Kuran’ın kadınerkek ilişkisi hakkındaki hükümlerinde bir yanlış anlama da cinsel ilişkinin tarlaya tohum ekmeye benzetilmesini anlamama yüzünden olmuştur. 2Bakara suresi 223. ayette “Kadınlar sizin tarlanızdır, tarlanıza dilediğiniz şekilde varın.” şeklindeki açıklamayla, cinsel ilişkinin her şekilde yapılabileceği, bu konuda hiçbir kısıtlama olmadığı anlaşılır. Bu ayet her şeyi kısıtlamaya meraklı gelenekçilerin cinsellik alanını da kısıtlamaya çalışması önünde set olmuş bir ayettir. Bu ayete rağmen Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi bazı gelenekçiler cinsellik alanında hangi gün cinsel ilişki yapılabileceğine kadar teferruatlar ve yasaklamalar ile insanların cinsel hayatlarına da burunlarını sokmuşlardır. Oysa ayet cinselliği sınırlayıcı görüşleri yıkar. “Tarla” kelimesinin Türkçe’de kulağa kaba gelmesi bizi aldatmamalıdır. Eğer “tarla” sözcüğü kulağınıza kaba geliyorsa “ürün alma alanı” şeklinde bir tamlamayı ayette aynı yere koyun: “Kadınlarınız sizin ürün alma alanınızdır. O halde ürün alma alanınıza dilediğiniz şekilde varın.” Bu deyim uzun anlatımlı olsa da ayetin Arapçasının aynı manasını verir. Toprağa tohum bırakılınca canlı olan fidanı netice verir, hanımın içine eşinin spermlerini bırakmasıyla evliliğin fidanı olan çocuk ortaya çıkar. Bu yüzden bu benzetme insanları düşünmeye sevkeden, gereksiz yasaklara set çeken çok güzel bir benzetmedir. Kuran’da bu tip düşündürücü güzel benzetmeler sıkça yapılır. Başka bir ayette de kadınla erkek birbirlerinin giysileri olarak tanıtılırlar. Onlar sizin giysileriniz, siz de onların giysilerisiniz. 2Bakara Suresi187 KURAN’IN İSLAMI’NA GÖRE KADININ YERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Bu bölümün başında uydurma hadisler ve mezhepler aracılığıyla bedeviliğin kadına bakışının nasıl dine sokulup, kadının; seyahat edemez, evde oturmaya mahkum, hiçbir yönetici sıfatı olmayan, erkeğe itaati farzlaştırılan, sesini bile erkeğe duyurmaması gereken, kalktığı yere bile soğumadan oturulamayan.... bir konuma getirildiğini gördük. Bu zihniyetin oluşturduğu kafa yapısının, Kuran’ın izahlarını çekiştirmesi ve uydurma hadislerle karıştırması sonucu oluşan yanlış anlamaları bunun ardından inceledik. Böylece mezheplerin, geleneklerin uydurmalarla dolu İslam’ından, zihnimizi arındırmanın, Kuran’ı tam ve sağlıklı anlamak için en önemli şart olduğunu kavradık. Sadece ve sadece Kuran’a giderek kadının yerini anlamaya çalıştığımızda sağlıklı sonuca varacağımıza eminiz. Allah’ın bir kısmınızı bir kısmınızdan üstün kıldığı şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay, kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. 4Nisa Suresi 32 Ayetten de anlayacağımız gibi kadının erkeğe, erkeğin de kadına üstün olduğu alanlar vardır. Bir cinsin diğerine her alanda üstünlüğünü savunmak veya her iki cinsin her alanda eşitliğini iddia etmek yaratılışın kanunlarıyla, aklın gerekleriyle çelişen iddialardır. Eşitlik sloganlarıyla erkeğe çocuk doğurtmaya, kadına savaşta erkeklerle aynı vazifeleri yüklemeye kalkıp her iki cinsin farklılıklarını iyi değerlendiremezseniz her iki cinse de zulmetmiş olursunuz. Her iki cinsi de yaratan Allah, her iki cinsin farklılıklarını ve bu farklılıklara rağmen (aynı zamanda farklılıklar sayesinde) nasıl ahenkle bir arada olacaklarını (2Bakara suresi 187. ayetin belirttiği gibi nasıl birbirlerinin elbiseleri gibi olacaklarını) en iyi şekilde bilir. Yine Kuran’ın mucizevi anlatımıyla sorarsak: “Yaratan yarattığını bilmez mi?” Elbetteki Yaratan yarattığını bilir ve her şeyi bilen yaratıcı, mesajı Kuran’da kadınerkek ilişkilerini de her şeyi olduğu gibi en mükemmel şekilde düzenlemiştir. Bu düzenlemelerdeki mükemmeliyet kimi zaman bir hüküm getirilerek, kimi zaman ise hüküm getirilmeyerek olmuştur. Kuran’ın her döneme, kültüre, zamana ve topluma uyumu böylece sağlanmıştır. Kuran’ın hüküm getirmesi gibi, gerekmeyen konularda hüküm getirmemesinin mucizeliğini kavrayamayan gelenekçi, mezhepçi, kökü Emevi ve Abbasilere dayanan zihniyet; bugün gördüğümüz dejenerasyonu ne yazık ki İslam adına ortaya çıkarmış ve geniş kitlelere “İslam budur” diye yutturmuştur. ÜSTÜNLÜK CİNSİYETTE DEĞİL, İYİ FİİLLER GERÇEKLEŞTİRMEDE Kuran’ın genel zihniyetinin ve bedevi zihniyetinin mantıklarının temelini anlarsak; Kurani izahla, uydurma izahları daha rahat ayırt edebiliriz. Bunun yanında her izahı Kuran’dan teker teker inceleyerek konuyu siz de araştırabilirsiniz. Örneğin Müslim’deki namazı kadının, kara köpeğin ve domuzun bozduğuna dair izahı ele alalım. Böyle bir izahı duyduğumuzda (Kuran’ın temel zihniyetine aykırı olduğunu bilmemize rağmen, iyice tetkik edip tam bir malumata sahip olmak için) Kuran’da böyle bir izahın olup olmadığını araştırırız. Kuran çevirilerinin arkasındaki fihristlerde abdest, kadın, köpek,domuz gibi kelimeleri taramamız işimizi kolaylaştırır. Kuran’da bu izahı bulmamamız bu izahın uydurma olduğunu ilan edebileceğimiz manasına gelir. Üstelik Kuran’dan abdestin sadece tuvalete gidince alınması gerektiğine dair izahı buluşumuz ve Allah’ın hiçbir şeyi unutmadığı, Kuran’ın her detayı verdiğine dair ayetleri hatırlamamız bu kanaatimizi şüphesiz kılar. Kuran’da, Allah’tan olmayan bir hükmü Allah’ın hükmü gibi gösterenlerin zalim olduğu söylenir. Şimdi gelenekçi İslamcılara sorularımıza devam edelim. Siz bu abdesti kadın, köpek, domuz bozar izahını yapan Müslim’in ve benzerini yapan Buhari’nin, bu izaha dayanan mezheplerin zalim olduğunu kabul ediyor musunuz? Eğer kabul etmiyorsanız, bu izahın doğru olduğunu mu kabul ediyorsunuz? Eğer her ikisini de kabul etmek gibi mantıksal bir çelişkiye düşüyorsanız; mezhep imamlarının, Buhari’nin, Müslim’in Allah’a yalan olan göndermelerde bulunup yeni dîni hükümler oluşturduklarında bu hatalarının affedildiğine dair özel bir af olduğunu mu iddia ediyorsunuz? Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim iyi fiiller gerçekleştirirse onlar cennete girecek ve onlar bir çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar bile haksızlığa uğramayacaklardır. 4Nisa Suresi 124 Erkek olsun, kadın olsun, her kim inanmış olarak iyi fiiller gerçekleştirirse onu mutlaka güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle mutlaka veririz. 16Nahl Suresi 97 İslam’a göre asıl hayat ahiret hayatıdır. Dünya hayatı kısa bir yolculuk, ahiret ise asıl varılacak yerdir. Gerek yukarıdaki ayetler, gerek diğer ayetlerde erkek veya kadın olmanın değil, iyi fiiller gerçekleştirmenin üstünlük sebebi olduğunu görüyoruz. Kadının doğuştan dezavantajlı olduğunu, cehennemin çoğunluğunu oluşturduğunu iddia eden zihniyet; tüm bu ayetlerle, yani Kuran’la, yani Allah’ın diniyle çelişir.
  22. KADINLARLA İLGİLİ MEZHEP VE HADİS KÖKENLİ UYDURMALAR Bu uydurmaların yapılışındaki en temel hedef kadının erkeğine kayıtsız, şartsız itaatini sağlamak olmuştur. Uydurma hadislerle kadının erkeğe her konuda itaati farzlaştırılmış ve bir ibadet gibi sunulmuştur. Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, erkeklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı kadınların erkeklere secde etmelerini emrederdim. Tirmizi, Rada, 10/1159; Ebu Davud, Nikah 40/2140 Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 76; İbn Mace, Nikah 4/1852 Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz. İbni Hacer El Heytemi 2/121 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239 Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz. Hafız ZehebiBüyük Günahlar Sayfa 187 En titiz hadis çalışması olan Buhari’de birinci alıntıladığımız hadisi görmemiz, Kuran yalnız ve yalnız Kuran diye niye defalarca tekrar edip durduğumuzun anlaşılmasını bir kez daha sağlayacaktır. Yukarıdaki uydurmaları Peygamber’e fatura edenler, ne yazık ki bu uydurmaların reddi olan Kuran İslam’ını Peygamber düşmanlığı, bu uydurmaların kabulü olan hadislerin, mezheplerin, geleneklerin İslam’ını ise Peygamber’i sevme şampiyonluğu ilan ediyorlar. Böylece kadınları eksik akıllı ve eksik dinli ilan edenler, kimin dinde ve akılda eksik olduğunu gösteriyorlar. KURAN’IN DİNİNDE KADINUYDURULAN DİNDE KADIN Kadınların dinleri ve akılları eksiktir. Sahihi Buhari Çok lanet ediyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı başında bir erkeğin aklını sizin kadar çelebilen aklı ve dini eksik başka bir varlık görmedim. Müslim, İman, 34/132 İbn Mace, Fiten 19/4003 Kadınları erkeğin kölesi yapan zihniyet bununla yetinmeyip kadınların çoğunu cehennemlik, dinen eksik ilan edip Kuran’ın açık izahlarıyla da çelişir. Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir. Sahihi Buhari Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz ve çok istiğfar ediniz. Çünkü ben Cehennem halkının çoğunun sizler olduğunu gördüm. Müslim, İman, 34/132 İbn Mace, Fiten 19/4003 KADINA CENNET VİZESİ KOCADAN Bu hadisler gibi kadınların çoğunun cehennemlik olduğunu iddia eden hadislerin yanında, kadının cennete gidişi için kocasının kendisinden memnuniyeti şart olarak gösterilir. Bir kadın kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse Cennete girer. Riyazus Salihin Kadınların hayırlısı, erkeklerin yaramazlıklarına, kötü huylarına sabredendir, bu sabır onların cennete girmesine sebeptir. Kadınlara Dini Bilgiler sayfa:88 Müslim de, Buhari de, Tırmızi de, Muvatta da, Şii kaynaklar da, Emevi ve Abbasi döneminde uydurulmuş, bazı kişilerin kadına kendi bakış açılarını dinselleştirmeye çalışmalarının ürünü olan, bu tip uydurmalarla doludurlar. Oysa Kuran’ın hiçbir yerinde biraz önce örneklediğimiz tipteki hadisler gibi kadınların çoğunun kötü, cehennemlik, dinen eksik olduğu geçmez. Kuran, üstünlüğü erkek veya kadın olmaya değil, Allah’a yakın olmaya, Allah’ın dininde titizliğe bağlar. Ey insanlar ! Biz sizi bir erkek, bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız takvaca en ileride olanınızdır. 49Hucurat Suresi 13 Ayetten de anlayacağımız gibi Kuran üstünlüğü bir ırka, bir kabileye veya erkek, kadın gibi bir cinsiyete değil, Allah’ın dinine titizlik, Allah için hatalardan sakınma tipi manalara gelen takvaya bağlamıştır. Oysa buraya kadar gördüğümüz hadislere göre kadın olmak daha baştan cehennemlik olma ihtimalini arttıran bir unsurdur. Bu zihniyet, eksik ve cehennemlik ilan ettiği kadını ezik karakterli bir varlığa dönüştürüp, erkeğin kumandasına verir ve kumandaya itaati de din diye insanlara dayatır. Kuran’ın İslam’ının bu uydurulmuş dinden neden ayrılması gerektiğini daha da iyi anlamak için en itibarlı (!) uydurma kaynaklarını inceleyelim: Namazı bozan şeyler kara köpek, eşek, domuz ve kadındır. Sahihi Müslim, Salat 265; Tirmizi Salat 253/338 Ebu Davud, Salat, 110/720 Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta. Ebu Davud, Tıb, 24/3922; Müslim, Selam, 34/115 Buhari, Nikah, 17/4805 Kadını uğursuz, namazı bozucu ilan eden zihniyetin iki meşhur yazarı İmamı Şarani ve İmamı Gazali ise kadının neden evde tutulması gerektiği ile ilgili şu aydınlatıcı (!) bilgileri ilerideki nesillere miras bırakmışlardır. DİŞSİZ, TİPSİZ, YAŞLI KOCALARIN KURTULUŞU İçinizden biri yaşı ileri, ağzındaki dişleri dökülmüş, görünüş itibariyle de çok çirkin olabileceği gibi aksine karısı da genç ve güzel olabilir. Bu genç ve güzel kadın çarşıya çıktıktan veya davet edildiği düğün ve ziyafetten evine döndükten sonra dışarıda gördüğü yakışıklı erkeklerle yaşlı, dişleri dökülmüş kocasını kıyas ederek kocasının yüzüne dahi bakmak istemez. Belki kocasının kendisini öpmesini ve cinsel ilişkide bulunmasını dahi istemez. İşte genç kadının erkeklerin çokça bulunduğu çarşı, pazar, şenlik ve toplantı gibi yerlere gitmesinin kadın üzerinde yapacağı etki en azından budur. İmam ŞaraniUhudül Kübra sayfa:773 Dövme yapan ve yaptırana, yüzdeki tüyleri aldıran ve estetik için dişlerini seyrelttiren kadınlara Allah lanet etsin. Sahihi Buhari Takma saç takan, taktıran, kaşları incelten, kaşlarını incelttiren, dövme yapan ve dövme yaptıran lanetlenmiştir. Ebu Davud, Tereccul, 5 Eğer bir kadın peruk takarsa, eğer kol ve yüzüne dövme ya da ben yaparsa, yüzünden ve kaşlarından cımbızla kıl aldırırsa, yüzüne güzellik vermek için şekil değiştirirse lanetlenmiştir. İmam Şarani – Uhudul Kubra – Sayfa 313, 867, 889 Bir hadise göre Ashabı Kiram karılarının pencere ve kapı aralıklarından dışarıyı seyretmelerini ve erkek görmelerini önlemek üzere evlerinin pencerelerini sıkı sıkıya kapatırlar, dışarıya bakanlara dayak atarlardı. İmamı Gazaliİhyayı Ulumuddin 2/122 Kadınları zarar vermeyecek miktarda aç, aşırı gitmeyecek kadar da kıyafetsiz bırakınız. Çünkü kadınlar iyice doyar, güzelce giyinirlerse onlar için dışarı çıkıp gezmekten daha sevimli bir şey yoktur. Fakat onlar biraz aç, biraz da çıplak kalırlarsa onlar için evde oturmaktan hayırlı bir şey yoktur. İbnül Cevzi, Mevzuat, II/282283; Suyuti, Leali, II/154 İbn Arrak, Tenzihü’şŞeria, II/212213 Kadınlarınıza evlerinin kapısında oturmamaları için yeni elbise yaptırmayın, çünkü elbiseleri güzel ve yeni olursa kalplerine dışarı çıkmak arzusu gelir. İmamı GazaliKimyayı Saadet sayfa:178 İbn Ebi Şeybe, Musannaf, IV/II, 420 Dışarı çıkması kesin gereken kadın ise kocasından izin aldıktan sonra dışarı çıkacak ve şu kurallara kesin uyacaktır: 1Sıkı sıkıya örtünüp kötü giysilere bürüne, 2Hiç çıkmamış gibi davrana, 3Başını öne eğip kimsenin yüzüne bakmaya, 4Kalabalığa karışmaya, 5Erkeklerin bulunduğu yerlere yanaşmaya, 6Herkesin dolaştığı sokaklardan uzak dura, 7İşini bir an önce bitirip evine döne, İmamı Gazali – İhyayı Ulumuddin – 2/290 Bu uydurma izahlarla; kendi görüşünü, kadınlara olan aşırı kıskançlıklarını dîni bir buyruğa çevirip, topluma dini bu şekilde sunanlar, dinsizlerin dinimize saldırısı için ortam hazırlamışlar ve birçok kimsenin dinimize olan inancının sarsılmasına sebep olmuşlardır. Halkımızın bir kısmı ise bu izahları gösterip dinimize saldıranlara kızmakta, fakat bu izahları yapanları, örneğin bir İmamı Gazali’yi baştacı yapmaktadır. Biz Kuran’ı tek kaynak kabul edip, geri kalan izahları, Şaraniler’i, Gazaliler’i reddetmedikçe Kadın ve Şeriat budur diye kitap yazanlara da kızmaya ne kadar hakkımız olabilir? Bakın meşhur Gazali kadının kaç çeşit olduğunu nasıl açıklıyor ve halkı nasıl bilgilendiriyor. KADININ EN MAKBULÜ KOYUN CİNSİDİR Kadın sekiz sıfatlıdır: 1Giyim kuşam hevesinden maymun. 2Fakir düşmeye razı olmadığından köpek. 3Kocasına ve diğer insanlara kibrinden yılan. 4Gece gündüz koğuculuk yaptığından akrep. 5Evden eşya sattığından fare. 6Erkeklere hile kurduğundan tilki. 7Kocasına itaat ettiğinden dolayı koyundur. İmamı Gazali İhyayı Ulumuddin Bu izahlardan sonra en makbul kadının koyun cinsi olduğu açıklanır. Her türlü özgürlüğü elinden alınan kadının, Allah’ın farz kıldığı hacca bile tek başına gitme özgürlüğü yoktur. Kadının 90 km’den uzağa yanında namahrem biri olmadan (baba, amca, dayı, kardeş, koca gibi) gitmesi haram ilan edilir. Bu yüzden kadınlar namahremlerinden birini ikna edemezse bu farzı bile yapamaz konuma gelirler. Oysa Allah haccı erkek, kadın ayrımı yapmadan ve böyle bir şart belirtmeden farz kılmıştır. Kadının camiye gidip namaz kılması da , camiye gitmek için kadınların evden çıkması gerektiği için engellenmeye çalışılmış ve bununla ilgili de hadisler uydurulmuştur. Bu hadislere göre kadının evde namaz kılması, camide kılmasından daha sevaptır, hatta evde bile yatak odasında kılması, oturma odasında kılmasından daha sevaptır. Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. 9Tevbe Suresi 71 Ayetten de anlayacağımız gibi Allah iman eden erkek ve kadınların, cins, mahrem, namahrem ayırımı yapmadan dost olmalarını istiyor. Peki camiye gitmek için bile evden çıkması, birazdan göreceğimiz izahlara göre erkeklerle konuşması bile engellenen kadın bu dostluğu ne zaman ve nasıl kuracaktır? Hayat sahnesinde yanyana faaliyetin, yardımlaşmanın, beraber hizmetin insan neslinin yarısı olan kadının dışlanması ve diğer yarısı olan erkeklerle irtibat ve dayanışmasının kesilmesiyle sağlanması mümkün müdür? Aynı ayetin devamında bu dostluğu sağlayanların Allah’ın rahmetini kazanacağı söylenir. Eğer bugün Müslüman olduğunu iddia eden toplumlardan rahmet kesilmişse kanaatimce birçok sebebinden biri de bu ayetin gereklerinin yerine getirilmemesidir. Hanefilerden bazıları kadının sesinin de avret olduğu görüşündedirler. Fıkhus Siyre sayfa:400 Bir hadis şöyledir: Ancak ve ancak mahremleriniz olan erkeklerle konuşacaksınız. İbni Kesir 4/355 AĞZINDA ÇAKIL TAŞIYLA KONUŞMA Bırakın kadın erkek Müslümanlar’ın arkadaşlık etmesini; haremlik selamlıkla, kadınlar erkeklerden tamamen soyutlanmış ve kendi aralarında konuşan kadınların sesinin bile erkekler tarafından duyulmaması gerektiği söylenmiştir. Bu arada çok zaruret olursa kadının ağzına çakıl taşı alıp sesi tanınmadan erkeklere o da zaruret miktarı bir şeyler söyleyebileceği izahını yapan daha insaflılar(!) da vardır. Camiye gitmesi, tek başına hacca gitmesi, erkeklerle konuşması engellenen kadının, aybaşı olduğu zamanlarda namaz kılamayacağı, Kuran okuyamayacağı, oruç tutamayacağı izahlarıyla da bu ibadetleri engellenir. Oysa Allah Kuran’da aybaşı olan kadınla cinsel ilişkiye girilmemesini ister. Eğer Allah aybaşılı kadının namaz kılmasını, Kuran okuyup, oruç tutmasını istemeseydi hiç şüphesiz bunları da bildirirdi. Fakat aybaşılı kadını pis gören mantık, –İsrailiyat kökenli uydurmalar aracılığıyla– Kuran’a aykırı bu uygulamayı da dinimize sokmuştur. (İsrailiyat kökenli uydurmalar için 5. Bölümün 10. Maddesine bakınız) Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. De ki: O bir ezadır. Aybaşı halinde kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın. 2Bakara Suresi222 Kuran her türlü detayı verirken, Kuran’da olmayan zorlukları dine sokarak ilaveler yapanlar kadının namaz kılmasını, oruç tutmasını, Kuran okumasını aybaşı durumunda engelleyerek, kadınerkek ayrımı yapılmadan farz kılınan Cuma namazına gitmelerini engelleyerek, eksiltmeler de yapmışlardır. Oysa Kuran’ın dininde ilave gibi eksiltme de hoş karşılanmaz. Kadın bu kadar kötülendikten sonra hiçbir fikrine değer verilmeyen bir varlığa çevrilmiş ve “Kadınlara itaat eden helak olur.” şeklinde Kuran’dan onay alamayacak uydurma hadisler, Kuran’ın ahlakıyla ahlaklanmış olan Peygamberimiz’e atfen uydurulmuştur. Kadınlara danışmayın, onlara muhalefet edin. Kadınlara muhalefet edin, zira kadınlara muhalefet berekettir. Kadınlara Dîni Bilgiler 44,45 Suyuti, Leali II, 147; İbn Arrak, Tenzihü’ş Şeria II, 210 Kim ki karısına itaat ederse Allah (cc) onu yüzüstü Cehenneme atar. İbn Arrak II, 215 KADIN İMAM DA OLUR, MÜEZZİN DE, DEVLET BAŞKANI DA Kuran kadınların hiçbir göreve talip olmasını engellemez. Kadın cumhurbaşkanı da , halife de, kadı da, yargıç da, imam da, müezzin de olabilir. Çünkü Kuran’da yasaklanmayan her şey serbesttir. Serbestlik asıl olan, yasak ise istisnadır. Yasak için vahye yani Kuran ayetine ihtiyaç vardır. Böyle bir yasak olmadığına göre kadın topluma namaz kıldırıp imam da olur, tüm milleti yönetecek cumhurbaşkanı veya başbakan da olur... Gerek Müslüman memleketlerde, gerek diğer ülkelerde kadınların neden devlet yönetiminde ikinci sırada kaldığı tartışılması uzun bir konudur. Fakat şurası açıktır ki Kuran’ın dininde buna hiçbir engel yoktur. Başlarına bir kadını geçiren bir kavim asla iflah olmaz. İbni Hanbel Müsned 5/43,50; Tirmizi Fiten:75 Nesai Kudat:8; Buhari Fiten:18 Birçok hadis kitabına girmiş yukarıdaki uydurma, Kuran’ın getirmediği hükümleri kadın aleyhine uyduran gelenekçiler tarafından dinimizin içine sokulmuştur. Tahminimiz odur ki, bu uydurma Hz. Aişe’nin Cemel olayında orduya kumanda etmesi üzerine karşı tarafta yer alanların uydurduğu siyasi kaygılı bir uydurmadır. Bunu gören Süleyman Ateş şu açıklamayı yapar: “Şimdi bu hadiste taşlanan Hz. Aişe’dir. Peygamber Aleyhisselam gerçekten öyle söylemiş olsaydı, Hz. Aişe’nin Cemel olayına katılmaması, Talha ve Zübeyr’in de onu başlarına geçirmemeleri gerekirdi. Kuran’a ters, olaylara aykırı olan bu hadisin doğruluğu şüphelidir. Diğer sahabilerin bilmediği ve uygulamadığı bir hadis, nasıl din hükmü olur?” (Süleyman Ateş’in Kuran Tefsiri, 6/399400) Siyasi kaygılarla bu tip hadisler uydurup Allah’ın dinine kendi görüşlerini katanlar Kuran’ın Saba melikesini tarifini de gözardı ederler. Neml suresi 22. ve 44. Ayetler arasında Saba kavminden ve onlara hükmeden kraliçeleri Saba melikesinden bahsedilir. Ayetlerin açıklamalarında Saba melikesinin zekasını, topluma doğruyu buldurmadaki becerisini, kavmini tehlikeye atmayışını, tedbirli yaklaşımlarını görürüz. Kadınların yönetici olamayacağına, kadınlara muhalefetin iyi olduğuna dair yüzlerce gelenekçi hüküm ve uydurmaya karşı Kuran’da bu manada tek bir cümleye, tek bir onaya dahi rastlanmaz. Kadınlara yazıyı öğretmeyin. Dikişi ve Nur Suresini öğretin. İbnü’l Cevzi, Mevzuat II, 269 Siz bakmayın bugün gelenekçi İslam’ı savunup da kızlarını üniversiteye sokmaya çalışanlara! Gelenekçi dinin görüşü yukarıdaki gibidir. Eğer Ehli Sünnet alimlerini dikkate almıyorsanız niye hala Ehli Sünnet olmaya devam ediyorsunuz? Sizin dini anlamada yönteminiz nedir? Dini kimden, nereden, neye göre anlıyorsunuz? Eğer Ehli Sünnet alimlerine saygınız, inancınız tamsa bize kızmayın. Biz görmezden geldiğiniz bazı izahları da açıklayıp inancınızın gereğini yapmanıza yardımcı oluyoruz! Lütfen Sunniyim, Hanefiyim diyorsanız bu izahları da unutmayın, uygulayın! Bir de şu konuda lütfen bizi aydınlatın: Ehli Sünnet’e göre kadın, erkek, karışık olarak oturmak haramdır. Hatta bazı izahlara göre kadının sesinin duyulması da haramdır. Peki başörtülü kızları üniversiteye göndermekle bu kızları harama sokmuş olmuyor musunuz? Üstelik bu kızları harama sokmak için eylem bile yapıyorsunuz! CİNSELLİĞİ SAĞLAMA ALMAK İÇİN HADİS UYDURMA Kişi kadınını yatağa davet eder de kadın kaçarak eşi sinirli bir şekilde gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lanet eder. Sahihi Buhari 9/36 Karısının cinsel ilişki teklifini reddedeceğinden korkanlar bu uydurmayı Peygamber’e fatura ederek karılarına “Bak Peygamber böyle demiş, sakın bana karşı gelme” diyerek kadınları bu konuda da uydurma dinleriyle terbiye etmektedirler. Ezilen kadının boşanma hakkı da elinden alındığı için tüm zulümlere karşı kadının hiçbir sığınağı kalmaz. Bir kadın kocasından boşanırsa o kadına cennet kokusu haram olunur. Kadınlara Dîni Bilgiler sayfa 61 Oysa Kuran’da geçen “Boşanmış kadınlar” tipi ifadeler (2Bakara Suresi228, 241) hem kadının erkeği, hem erkeğin kadını boşaması manasına gelebilir. Kuran, bir tek erkek boşayabilir demediğine göre, demek ki kadın da erkek gibi aynen bu haktan faydalanabilir. Bir hadis de şöyle der: “Camiye gelirken kokulanan kadın evine dönüpte cünüplükten ötürü boy abdesti alır gibi yıkanmadıkça, Allah katında onun namazı kabul olmaz.” Avnül mabül 11/230 Erkeklerin güzel koku sürmesinde sevap bulanlar, aynı şeyi kadın yapıp koku sürünce hemen günah diye damgalarlar. Erkek güzel kokudan tahrik olur diye de hemen açıklama yaparlar. Peki kadın erkeğin sürdüğü güzel kokuyu koklayıp tahrik olamaz mı? Madem böyle tahrik sorunu var, neden Allah bu konuyla da ilgili bir ayet indirip, kadının koku sürmesini yasaklamadı? Cevabı aslında basit: Çünkü Allah bunu yasaklamak istemedi. NEREYE OTURABİLİRİZ? Kadının yeri soğumadıkça erkek, kadının oturduğu yere oturmamalıdır. Kadınlara Dîni Bilgiler sayfa 24 Günümüzde de otobüs ve minibüslerde gelenekçi dinin uygulayıcılarının, bu hadisten kaynaklanan hareketleriyle sergiledikleri komik manzaralara şahit olabiliriz. Aslında haremlik, selamlık ve diğer tüm izahlara göre aynı otobüs ve minibüse binmemeleri gerekenler, başka çıkar yol bulamayıp aynı toplu taşıma araçlarına binince yine de bu önemli uygulamalarından vazgeçememektedirler. KADINLARLA İLGİLİ KONULARDA KURAN’LA İLGİLİ BAZI YANLIŞ ANLAMALAR Kuran’ın kadınla ilgili açıklamalarındaki yanlış anlaşılan bilgiler ilk insanlar Adem ve Havva ile ilgili konulardan başlar. Kuran’ın hiçbir yerinde Havva’nın Adem’i kandırdığı ve günaha soktuğu şeklinde bir izah yoktur. Araf Suresi 11. ve 28. ayetlerin arasını okursak Adem ile Havva’nın her ikisini birden kandıranın şeytan olduğunu görürüz. Bu arada kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığına dair izah da Kuran’da yer almaz. Kuran’la ilgili yanlış iddialardan biri Kuran’ın erkeklere hitap ettiğidir. Kuran ayetlerinin %90’dan fazlası genele; yani erkek ve kadın karışık olarak tüm insanlara veya inananlara hitap eder. Bunun yanında sadece Peygamberimiz’e, sadece kadınlara, sadece erkeklere hitap eden ayetler de vardır. Kuran’ı insanlara ulaştıran Peygamber’imiz erkektir ve erkekler topluluğunun bir alt kümesidir. Erkeklere hitap eden bazı ayetlerdeki üslup bu nokta gözönünde bulundurularak okunursa daha iyi anlaşılır. Kuran’ı eline alıp okuyan herhangi bir kişi, Kuran’ın genele hitabını, sadece bir cinse hitap etmediğini rahatça anlar. Kuran’ı şarkı kitabı gibi okuyan veya hiç okumayanların bu tip iddiaları hiç şüphesiz cehaletlerinin bir ürünüdür. Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özüsözü doğru erkekler, özüsözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, korunup sakınan erkekler, korunup sakınan kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça hatırlayan erkekler ve Allah’ı çokça hatırlayan kadınlar; bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ödül hazırlamıştır. 33Ahzab Suresi 35 Kuran’ın büyük bölümü genele hitap olsa da, bu ayette olduğu gibi Allah’ın kadın ve erkeği ayrı ayrı vurguladığı ayetler de mevcuttur. TARİHTE ÇOKEŞLİLİK Kuran’la ilgili yanlış anlaşılan diğer bir konu ise erkeklerin çokeşli evliliğidir. Öncelikle şunun bilinmesi gerekir ki İslamiyet çok büyük bir zaman dilimine, geniş bir coğrafyaya, çok farklı iklimlere, ufak bir kabileye olduğu gibi büyük bir imparatorluğa, hem tarım, hem de endüstri toplumuna, hem savaş hem de barış ortamlarına, apayrı alışkanlık ve kültürlerin olduğu insanlara gelmiştir. Kuran’ın bu her türlü devir, şart, ortam ve kültüre uyumu ise Kuran’ın serbestiyet dairesinin geniş olmasıyla sağlanır. Buraya kadar bu geniş helal dairesinin, geleneksel İslam anlayışıyla sınırlanıp, bir Arap İslam’ı yaratılmaya çalışıldığını gördük. Örneğin belli yörenin kıyafeti olan sarığın, cübbenin, sakal bırakma alışkanlığının dinselleştirilip; böylece İslam’ın her yöreye, şarta, kültüre uyumunun engellendiğini gördük. Oysa Kuran’ın verdiği serbestiyetlikle herkes kendi kimonosunu, ceketini, kravatını, entarisini giyebilir. Kuran’ın bu noktadaki özgürlüğü Kuran’ın İslam’ının her bölgeye, her kültüre uyumunu sağlar. Çokeşlilik de aynen böyledir. Çokeşlilik İslam’ın yasaklamadığı bir konudur, yoksa İslam’ın emrettiği veya tavsiye ettiği bir konu değildir. Çokeşlilik birçok kültürde, zaman diliminde, özellikle erkeklerin savaşta ölüp, kadınerkek oranının bozulduğu zamanlarda kadınların da talebi olmuştur. Tarım toplumlarının birçoğunda çok çocuklu aile, gücün simgesi olduğu için, bu toplumlarda kadınların çocuk ve ev işlerindeki yüklerinin hafiflemesi için kocalarını evlenmeye teşvik ettiği bile görülmüştür. Unutulmamalıdır ki çokeşliliği yaşayan tek bir erkekken, kadınlar en az iki kişidir. Evlilik müessesesi de ortak bir istek veya çıkara dayandığına göre çokeşliliği bir erkek isterken en az iki kadın da bunu istemiş, kabullenmiş veya çıkarı olmuş demektir. Yani çokeşliliğin kimi ortamlarda yasaklanmasına bir erkeğe karşı en az iki kadın karşı çıkacak demektir. Bazıları kadınların isteği olmadan aile baskısıyla evlendirildiklerini veya daha sonra boşanma hakları ellerinden alındığı için isteseler de ayrılamadıklarını söyleyebilir. Bu zulümler bizim konumuz değildir, çünkü bunlar İslam’ın değil erkek egemen toplumun sonucudurlar. Dinimize göre evliliğe kadın da karar verir, kadının boşanma hakkı da vardır. Yani kadın, kocası çokeşlilik yaparsa veya evliliğinde yolunda gitmeyen bir şey olursa kendisi de boşanabilir. Kadının boşanmasının yasaklanması, kadının evliliğindeki söz hakkının ailesine verilmesi gibi sonuçlar geleneğin sonucudur, Kuran’ın dininin değil. Çokeşlilik sadece tarım toplumlarında, Doğu kültürel ortamında değil Batı Avrupa’da da kimi şartlarda savunulmuştur. Dünya yakın tarihinin iki savaşının sonucunda oluşan ortamda bunun sonuçlarını yaşayanlar, İngiltere’nin Daily Mail gazetesindeki bir makalede kadın sayısının erkeğe oranla çok arttığını ve çokeşliliğe izin verilmesinin tek çıkar yol olduğunu savunuyorlardı. 1949’da Bonn halkı, hem de sosyal kadın kuruluşları, ilgili mercilere başvurarak çok kadınla evliliğe izin veren bir maddenin anayasaya konmasını istiyorlardı. Kadın kuruluşlarının benzer faaliyetleri Fransa’da da yaşandı. Daha geriye gidersek 1560’da Fransa Meclisi’nin, Normberete Wastefaya anlaşmasından sonra çok kadınla evlilik konusunda karar aldığını görüyoruz. Avrupa’da sözde tek hanımla evlilik uygulamalarını ve savaşlardan sonraki acı tabloları değerlendiren Avrupalı kadın yazar Annie Beasant ise şöyle demektedir: “Bir tek kadınla evlilik Batı’da sözde kalmıştır. Gerçekte sorumsuz bir çok evlilik usulü alıp yürümüştür. Erkek metresinden bıkınca savar, o da zamanla hafif kadın halini alır. Zavallı metresin durumu, çok hanımlı bir aile yuvasındaki mevki sahibi kadının yanında çok acıklıdır. Sokakları dolduran binlerce zavallı kadın gördüğümüzde anlıyoruz ki çokeşliliğe izini kötülemek, Batılıların ağzına hiç yakışmıyor. İğfal edilmiş, sığınılacak bir yer ve sevgiden yoksun, gayri meşru çocuğu ile ortada, miras hakkından yoksun, herkesin zevkine kurban olup yaşamaktansa bir erkeğin meşru hanımlarından biri sıfatıyla sevgi görüp aile yuvasında yaşamak daha saygındır.” Sorun da biraz buradan kaynaklanıyor, kadınların bir kısmı kendilerini hep üstüne bir kadın alınan ilk eş gibi görüyorlar. Oysa Annie Beasant’ın çizdiği tablodaki kadının durumuna düşen de bir kadındır. Her durumda hanımlardan çokeşliliği çirkin görenler çoğunluktadır. Onlar çokeşlilik yapmayabilirler, böyle istekleri olan adamlarla evlenmezler, yapmaya kalkan olursa ondan boşanırlar.
  23. BAZI ÖNEMLİ HADİS UYDURUCULARI Peygamberimiz?in hadisleri, eğer Kuran-ı Kerim gibi dinin te-mel bir kaynağı ve her Müslüman?ın bilmesi ve uyması gereken bir esas olsaydı, Peygamber?imiz kendinden sonrakilere ulaşması için sahabeden bunların hem yazılmasını, hem ezberlenmesini isterdi. Peygamberimiz?in bunu istemek bir yana, hadislerin yazımı-nı yasakladığını daha önceki bölümlerde gördük. Eğer Peygam-ber?imiz bunların ezberlenmesini isteseydi, sahabenin Peygamber?e en yakın olanlarının; Ebu Bekir?in, Ömer?in, Osman?ın, Ali?nin, Zübeyr?in, Zeyd bin Sabit?in, Selman el Farisi?nin onbinlerce hadis nakletmesi beklenirdi. Oysa bu sahabelerin söylediği iddia edilen sözler çok azdır. Örneğin birazdan göreceğimiz hadis uydurucula-rından Ebu Hureyre?nin söylediği iddia edilen hadislerin üçte, dörtte biri bile dört büyük halife ve diğer önemli sahabelerin hepsinin söylediğinin toplamına birden atfedilmez. İşte bu Ebu Hurey-re?yi ve İsrailiyat adındaki Musevi hikayelerini ve Mesihhiyat adın-daki Hıristiyan hikayelerini dine sokan birkaç uydurucuyu bu bölümde inceleyeceğiz. Bunu yaparken bu hadis uydurucular çok fazla miktarda hadis naklettikleri için naklettikleri binlerce hadisin tümünün neden güvenilir olmadığını anlayacağız. Ayrıca hadisçilerin hadis toplarken, hadis nakleden kişileri söyledikleri kadar iyi incelemediklerini bu bağlamda anlayıp, böylece hadisçilerin tüm çalış-malarının da güvenilmez ve şüpheli olduğunu kavrayacağız. 4. Bölümde hadisleri incelerken Peygamber?i her görene sahabe denildi-ğini ve her sahabenin kesin adil ve doğru sözlü kabul edilip, her sahabeden her hadisin alındığını gördük. (Sahabe kelimesinin bu ta-nımı benimsenerek yaygınlık kazanmıştır. Sahabe kelimesini, sade-ce Peygamberimizin yakın çevresi için kullananlar da olmuştur.) Oysa Kuran, Peygamber?in döneminde birçok münafığın inanmadığı halde kendini inanmış gibi gösterdiğini, birçok zayıf inançlı, inancı oturmamış kişinin, inandıklarını söylemelerine rağmen Pey-gamber?e zorluklar çıkardıklarını haber vermektedir. Ne yazık ki yüzlerce Kuran ayetiyle çelişen, dine binlerce ilave yapan hadisçiler, bu ayetlerin manasını görmezden gelerek tüm sahabeyi tartışıl-maz ilan etmişler, hangi sahabeye uyulursa uyulsun kurtuluşun bu-lunacağını söylemişlerdir. Oniki İmamın masum ilan edilmesinde Şiiler?in hatasını çok iyi tespit eden Sunniler, ne yazık ki bütün bir nesli, hem de Kuran?ın birçok ayetiyle eleştirdiği kişilerin ve hatta münafıkların da içinde bulunduğu belirtilen bir nesli toptan tartışıl-maz ilan ederek, Şiiler?den çok daha büyük bir hataya düşmüşler ve Şiiler?e getirdikleri doğru eleştiride bile gülünç olmuşlardır. Gelin sahabe damgasıyla mühürlendiği için her sözüne itibar edilmiş olan ve mevcut binlerce hadisi olan Ebu Hureyre?yi inceleyelim ve bu zihniyetin bizi nereye, nasıl götürdüğünü anlayalım. EBU HUREYRE?YE GüVENİLMEZSE TüM HADİS KİTAPLARI GüVENİLMEZ OLUR Ebu Hureyre?nin Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında kendi anlattıklarından başka bir şey bilinmez. Müslüman olduktan sonra fakirliğinden dolayı Ashabı Suffe?den olduğu bilinir. Müs-lim?in Fezailus Sahabe?deki 159. Bölüm?ünde Ebu Hureyre?nin sırf karın tokluğuna Peygamber?le beraber olduğu anlatılır. İbn Hazm sırf Baki bin Mahled?in müsnedinde Ebu Hureyre?ye ait 5374 hadis olduğunu söyler. Buhari bunlardan 446?sını kitabına almıştır. Ebu Hureyre?nin anlattıklarından, en çok korktuğu kişinin Hz. Ömer olduğunu görüyoruz. Hz. Ömer?in Ebu Hureyre?yi hadis naklinden dolayı tehdit ettiği ve tartakladığı hadis kitaplarında an-latılır. Ebu Hureyre: ?Size naklettiğim şu hadisleri Ömer zamanın-da anlatsaydım değneği ile beni döverdi.? der (Ez Zehebi ? Tezki-retul-Huffaz). Ebu Hureyre?nin şöyle dediği geçer: ?Ömer ölünceye kadar Allah?ın Resulu buyurdu diyemezdik.?(Müslim, Sahihi Müslim, 1. cilt, sayfa 34). Müslim?i eğer görebilseydik kendisine şöyle sorardık: Ey Müslim, sen Sahihi Müslim diye tüm hadislerinin doğru olduğunu iddia ettiğin bir kitap yazdın, cerh ve tadille ki-tabında hadis nakledenleri incelediğini söyledin. Ebu Hureyre?yi kendin de görmemene rağmen, onu gören ve halife olan Hz. Ömer?in onu yalancılıkla ithamını, Ebu Hureyre?nin şüpheli bir şa-hıs olması için neden yeterli görmedin? Demek ki senin sahih de-diğin hadisler bu kadar sağlam temellere dayanıyor. Ne yazık ki Müslim de tüm sahabenin yıldızlar gibi olup, hangisine olursa olsun uyulabileceği şeklindeki asılsız inanca kanmış. Veya Ebu Hureyre ve diğerlerine gerçekte sıkı ölçüler uygulasa elinde hiçbir ha-dis kalmayacağını gördüğü için ve de özellikle Ebu Hureyre?den hatırı sayılır derecede çok hadis geldiği için, bu açık gerçekleri görmezlikten gelmiş. Ebu Hureyre?yi yalancılıkla suçlayan bir tek Hz. Ömer değildir. Hz. Aişe?nin de onu defalarca suçladığını Ebu Hu-reyre?ye sahip çıkan hadis kitaplarında bile görebiliriz. Hz. Aişe Ebu Hureyre?ye: ?Sen Peygamber?den duymadığım hadisler rivayet ediyorsun!? dediğinde ona edepsizce bir cevap verir: ?Ayna ve sürme seni Peygamber?le ilgilenmekten uzak tuttu.?(Zehebi, Siyeru Alemin Nubela 2. cilt, sayfa 435). Hz. Ali şöyle demiştir: ?Yaşayanlar arasında Allah Resulu?na en fazla yalan isnad eden Ebu Hurey-re?dir.?(İbni Ebul Hadid, Şerhu Nehcul Belağa, 1. cilt, sayfa 360). Yine Hz. Ali onun ?Sevgili dostum bana haber verdi ki? diye Pey-gamber?den bahsettiğini duyunca: ?Peygamber ne zaman senin sevgili dostun oldu?? demiştir. İbn Mesud gibi meşhur bir sahabe ise onun ?Ölü yıkayan ve taşıyan kişi abdest alsın.? sözünü kabul etmeyerek hakkında ağır sözler söylemiş ve sonra şöyle demiştir: ?Ey insanlar, ölülerinizden dolayı necasete (pisliğe) bulaşmazsınız.? ATIN KANDIRILMASI HZ. ÖMER?İN KÖTEĞİNDEN DAHA MI ÖNEMLİ? Hadisçilerin hadis nakledilen kişilerin doğruluğunu tespit etmek hususunda ne kadar titiz oldukları şu hikayeyle anlatılır: ?Meşhur bir hadisçi, kendisinden hadis naklettiği bir kişiyi görmek için onun bu-lunduğu yere seyahat etmiş. O yere vardığında, bu kişinin atına yiyecek verecekmiş gibi yapıp atı çağırdığını ve sonunda ata yiyecek vermediğini görmüş. Atı kandıran insanları da kandırabilir diye onun naklettiği hadisi almamış.? Bu hikayeyi dinleyen bizlerin ?Aman hadisçiler ne titizmiş!? deyip, onların yalancı hiç kimseden söz almadıklarını, böylece naklettikleri hadislerin ne kadar güvenilir olduğunu görmemizi umarlar. Buraya kadar birçok yerde hem sebebi, hem de sonucu ile hadislerin nasıl uydurmalarla karıştığını gösterdik. İleri sürülen bu mantık hiç şüphesiz geçersizdir. Yüzbinlerce hadisten hadislerini seçtiğini söyleyenlerin bu şundan, şu ondan, o öbüründen şeklinde giden hadislerin nakilcilerinin önemli kısmı ha-dis kitapları toplandığında vefat etmişti. Geri kalanların çoğu ise İslam coğrafyasının dört bir yanına dağılmıştı. Bunların hepsini ziyaret etmek ve doğru sözlü olduklarını tespit etmek özellikle o dönemin ulaşım şartları düşünülürse mümkün değildir. Ziyaret mümkün olsaydı bile, bu kısa ziyaretler bir insanın ne kadar doğru sözlü oldu-ğunu tespit için elbette ki yetersizdir. Herhalde her hadisçi atını kandıran bir hadis nakilcisini tespit edecek kadar şanslı değildi! Bizim örneğimiz olan Ebu Hureyre?ye gelecek olursak; atını kandıran hadis nakilcisini kabul etmemekle hava atan hadisçiler, Hz. Ömer ve Hz. Ali gibi iki halifenin yalancılıkla itham ve dayaklarına, Peygam-ber?in hanımı Hz. Aişe?nin bu şahsın izahlarını reddine rağmen na-sıl kendisini kabul ediyorlar? Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Aişe?nin bu ta-vırları atın kandırılmasından daha mı az önemli? Hz. Ömer?in Ebu Hureyre?yi atadığı valilikten hırsızlıkları nedeniyle geri çağırttığı anlatılır. Hz. Ömer Ebu Hureyre?ye hitaben: ?Seni Bahreyn?e vali yaptığımda ayağında bir çift ayakkabı yoktu. Sonra duydum ki sen 1000 dinara, 600 dinara atlar satın almışsın. Sen Bahreyn?in en ücra köşesinden, insanlar vergilerini, Allah ve Müslümanlar için değil de, senin için versinler diye mi geldin?? der (Zehebi, Siyer). Ebu Hureyre?nin bizzat kendisinin aktardığı bir hadiste ise Hz. Ömer ona şöyle demiştir: ?Ey Allah?ın ve Kitabının düşmanı! Allah?ın malını çaldın değil mi? Yoksa senin on bin dina-rın nereden olacak?? (İbni Sa?d, Tabakat, 4. cilt, sayfa 59). Ne ya-zık ki Ebu Hureyre Hz. Ömer?in kendisine çıkışmalarını böyle an-latır, ama hadisçiler Hz. Ömer?in bu çıkışlarına rağmen Ebu Hu-reyre?yi birinci dereceden güvenilir kabul edip, en çok hadisi ondan naklederler. Bir de cerh ve tadil ilmiyle güvenilmeyen hiçbir kimseden hadis nakletmediklerini söylerler. Hz. Ömer?in ?Allah?ın ve Kitabı?nın düşmanı? ilan ettiği şahsı en güvenilirler arasında kabul eden hadisçilerin, cerh ve tadil uygulamalarının ne kadar titizlikle yapıldığı görülmektedir. EMEVİLER EBU HUREYRE?NİN ALTIN çAĞIYDI Hz. Ömer?in ve daha sonra Hz. Ali?nin öldürülmelerinden son-ra Emeviler dönemi Ebu Hureyre?nin altın çağı olmuştur. Emeviler Ebu Hureyre?ye el Akik?te bir köşk inşa edip arazi vermişlerdir. Muaviye dönemindeki bu ikramlara karşılık İbni Kesir?in el Bidaye ve?n Nihaye eserindeki şu hadisler Ebu Hureyre?nin nasıl karşılık verdiğini göstermektedir: Ebu Hureyre rivayet eder ki: ?Allah?ın Resulu Muaviye?ye bir ok verdi ve şöyle dedi: Bu oku al ve cennette beni onunla karşıla!? Ebu Hureyre?den yine şu hadis rivayet edilmiştir: ?Allah?ın Re-sulu şunu derken duydum: Allah vahyini üç kişiye emanet etti: Ben, Cebrail ve Muaviye? Tüm bu delillere rağmen ?Her sahabe doğrudur? yanlış inancı-nın hadisçileri sürüklediği nokta ortadadır. Ebu Hureyre kimdir ki, Peygamber?in en yakınlarının bile nakletmediği en garip uydurmaları Peygamber?le az görüşmesine rağmen nakletmiştir. Örneğin şu garip hadis Ebu Hureyre?den gelen mantıksız hadislerin yüzlercesinden biridir: Ebu Hureyre Peygamber?in kendisine şunu dediğini nakleder: ?Ölüm meleği Musa?ya gönderildi. Musa?nın yanına gelince O ona vurdu. Melek Rabbinin yanına döndü ve şöyle dedi: Beni ölmek istemeyen birisine gönderdin. Allah Musa?nın kör ettiği meleğe gözlerini verdi ve şöyle dedi: ?Git ve ona elini bir öküzün üzerine koy-masını söyle. Elinin kapladığı yerdeki kıl sayısınca ona yıl olarak ömür verildi!? Melek: ?Evet, Rabbim. Sonra ne olacak?? Allah: ?Sonra, ölüm? dedi.? Ne yazık ki Ebu Hureyre?yi kurtarma derdinde olanlar bir yandan böyle bir mantıksızlığı İslam?a fatura edip zarar veriyorlar, di-ğer taraftan Ebu Hureyre?yi kırmamak için Hz. Musa?yı Allah?ın takdirinden kaçan, meleğin gözüne tokat atıp kör eden bir insan olarak gösteriyorlar. Ebu Hureyre?ye bir çok sahabe (Peygamber?i gören Müslüman) muhalefet etmiştir. Örneğin Ebu Hureyre?nin ?Av ve çoban köpekleri dışındaki köpekleri öldürün? hadisine tarla köpeklerini de eklemesi üzerine İbni Ömer, Ebu Hureyre?nin tarlaları olduğu için böyle bir yalanı uydurduğunu söylemiştir (Cemal Sait Aktaş, Hadis Kritiği Makalesi). Ebu Hureyre?den nakledilen hadislerin eleştirisine bu kitabı ayırsak başka bir şey yazmaya yer kalmaz. Ebu Hureyre?nin geleneksel İslam için önemini, bu yapının en ateşli savunucularından ve ülkemizde en çok satan gelenekçi, hadisçi İslam?ın kitaplarından Saadeti Ebediye- Tam İlmihal kitabının yazarı Hüseyin Hilmi Işık şöyle anlatmaktadır: ?Ebu Hureyre?yi inkar eden şeriatın yarısını inkar eder, çünkü hükümlerin çıktığı hadislerin yarısını Ebu Hureyre nakletmiştir.? Bize göre itiraf, Hüseyin Hilmi Işık Bey?e göre şeriata sahip çıkma olan bu söz, neden Ebu Hureyre?yi bir alt baş-lık yaptığımızın sebebidir. Allah?a şükür ki dinimiz tek başına yeterli olan Kuran?dadır ve ne Ebu Hureyre?nin, ne de başkalarının hadislerine ihtiyacımız yoktur. İSRAİLİYAT VE MEŞHUR UYDURUCULARI Özellikle Yahudilikten İslam?a geçenler, Yahudilikteki birçok hikayeyi, uydurmayı hadis adı altında İslam?a taşıdılar. Bunu İslam?ın saflığını bozmak için yaptıkları görüşü hakim olsa da, eski adetlerinden, eski dinlerindeki inançlardan kurtulamayıp, kendilerince katkı sağlamak veya dinimizi Yahudileştirmek gibi niyetlerle de yaptıkları düşünülebilir. İbni Haldun, Mukaddime adlı eserinde konuyla ilgili şu açıklamaları yapar: ?Hadis nakil tefsirleri yanlış doğru, makbul merdud her şeyi içeriyordu. Bunun sebebi şuydu; Araplar ne kitap, ne de ilim ehlinden değillerdi. Onlara hakim olan yaşam tarzı bedevilik ve cahillikti. Yaratılışın esrarı, kainatın durumu, v.b. konularda bir şey öğrenmek istediklerinde bunu kendilerinden önce Kitap verilenlere sorarlar ve bu konularda onlardan ya-rarlanırlardı. Bunların aralarında Kab el Ahbar, Vehb İbni Münebbih, Abdullah bin Selam vardı. Hadis nakilli tefsirler bu tür kişilerden yapılan nakillerle dolmuştur. Tefsirciler bu hususta gevşek dav-ranmış ve tefsirlerini bunların nakilleriyle doldurmuşlardır.? İbni Haldun?un dediğini günümüzde Türkçe?ye çevrilen birçok tefsirde görebiliriz. KAB EL AHBAR?A DAYANDIRILAN DİN Kab el Ahbar İsrailiyat?ı, Yahudi uydurmalarını dinimize en çok sokan kişidir. Peygamberimiz?in vefatından sonra Hz. Ebubekir veya Hz. Ömer dönemlerinden birinde İslam?a girdiği söylenir. İsrailiyat hakkındaki bilgisi ve bitmek tükenmek bilmeyen hikayeleri onu, devrinde ilgi odağı haline getirmiştir. Peygamber?e iftira ederek söylenen hadislerin birinde ?İsrailoğullarından hadis naklinde bulunun, bunda zarar yoktur.? denir. Bu hadisi Abdullah bin Amr?ın nakletti-ği söylenir. Tırmizi, Ebu Davud, Buhari bu hadise yer vermiştir. Birazdan göreceğimiz gibi Abdullah bin Amr, Kab el Ahbar?ın talebelerindendir. Uyduracakları binlerce İsrailiyat?tan önce bu hadisi uyduranlar, daha sonraki uydurmalarını buna bina etmişlerdir. Kab el Ahbar bunların en önde gelenidir. Kendisi yalnız hadis nakil etmekle kalmamış, daha evvel incelediğimiz Ebu Hureyre?ye, bunun yanın-da Abdullah bin Amr, İbni Ömer, İbni Abbas gibi şahıslara da ders vermiştir. Böylece uydurmaların yayılması için bu şahısları da kullan-mıştır. Ebu Hureyre?ye karşı çıkan Hz. Ömer, aynı tavrı Kab el Ahbar?a da göstermiş ve onu sürgünle tehdit etmiştir. Hz. Ömer?in öldürülmesine kadar fikriyatını yaymakta güçlük çeken Kab Hz. Ömer?in vefatıyla kısmen ferahlamıştır. Kab?ın tüm bu hareketlerini anlatan Mahmud Ebu Reyye, Kab?ın Hz. Ömer?in öldürülmesinde parmağı olduğunu söyleyerek şu izahları yapar: ?Hz. Ömer?in bu da-hi Yahudi?yi akıllıca ve ısrarlı bir şekilde izlemesi ve ileride de göre-ceğimiz üzere bir takım çirkin emellerinin farkına varmasına rağmen sonunda o dehasının gücüyle Hz. Ömer?in uyanık ve iyi niyetli oluşuna galebe çalmış, gizli ve açık tuzağını kurmaya devam etmiştir. İş Hz. Ömer?in katledilmesine kadar varmıştır. Elde varolan verilerin hepsi bu olayın gizli bir cemiyetçe tertiplenmiş olduğunu göstermektedir. Büyük deha Kab?ın da üyelerinden biri olduğu bu cemiyetin başkanı Hürmüzandı. Malum olduğu üzere Hürmüzan Huzistan?ın kralıydı ve Medine?ye esir olarak getirilmişti. Hz. Ömer?i katletme görevi ise Ebu Lülüe?ye verilmişti.? (Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 171). Mahmud Ebu Reyye?nin İbni Kesir?den alıntılarla anlattığı bu ihtimalin kesin olarak doğru olduğunu savunacak durumda değiliz. Fa-kat Hz. Ömer?in hadisten men ettiği ve ihtimal dahi olsa Hz. Ömer?in ölümünde parmağı olan bir kişiden ve onun ders verdiği Ebu Hureyre, Abdullah bin Ömer, İbni Ömer ve diğer şahıslardan hadis nakli ne kadar sağlıklı olabilmiştir? Tüm bu şahıslardan İsrailiyatı ve diğer hadisleri nakil edenlerin bu konudaki titizliği güvenilir midir? Bu şahıslarda yanılan hadisçilerin, diğer şahıslarda yanılıp ya-nılmadıklarına nasıl karar verebiliriz? Apaçık Kuran dururken ve Kuran tek başına yeterliyken hala bu hadislerden medet ummak dine ya-pılan zulüm değil midir? Bu sorulardan sonra Kab?a geri dönersek, Kab kaynaklı uydurmalar dünyanın yaratılışı, ahiret manzaraları, Şam şehrinin önemi ve daha bir çok konuda kendini göstermiştir. KAB KAYNAKLI UYDURMALARA ÖRNEKLER: Bir adam Kab?la karşılaştı. Kendisine selam vererek dua etti. Kab ona ?Kimlerdensin?? diye sordu. Adam ?Şamlılardanım? diye cevap verdi. O zaman Kab şöyle dedi ?Belki de sen Şamlıların arasından çıkacak ve hesaba ve azaba uğratılmayacak yetmiş bin asker-den birisin! İbni Asakir-Tarih-1/57 Kab dedi ki: Allah yeryüzüne baktı ve şöyle dedi; ?Senin bir bölümüne dokunacağım.? Dağlar O?na koşuştu. Kaya aşındı. Allah bu yüzden onlara teşekkür edip ayağını üzerlerine koydu! Mahmud Ebu Reyye Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması 185 Hesap için diriltilme ve hesap, Beytul Makdis?ten olacaktır. Beytül Maktis?te gömülü olan azaba uğratılmayacaktır. Mahmud Ebu Reyye Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması 185 Kab?ın uydurduğu tefsir ve diğer kitaplara giren buna benzer uydurmaların bir kısmı kendisinden nakledilse de, talebeleri aracı-lığıyla nakledilenler doğrudan kendisinden alınanlardan çoktur. Ebu Hureyre?ye destek veren Muaviye, Kab?a da destek vermiş ve ona kıssa anlatmasını emretmiştir (İbni Hacer, İsabe 5/323). VEHB İBNİ MüNEBBİH Kab her ne kadar İsrailiyat kaynaklı uydurmalarda bir numaraysa da, onun hemen ardından Vehb İbni Münebbih gelir. Kendisi birçok sahabeye atıfla hadis nakletmiş, Ebu Hureyre, İbni Ömer, İbni Abbas da kendisinden hadis nakletmişlerdir. Ahmed Emin şöyle der: ?Sıret kitapları, en eski ve en güvenilir olanları da dahil hurafe ve İsrailiyat?tan arınmış değildir. Tam aksine bunların kronolojik sırada en önce gelenleri İsrailiyat?la en fazla doldurulmuş olan-larıdır. İlk ve en güvenilir kaynak sayılan İbni İshak?a bakalım. Bu zatın esas kaynaklarından biri de Yahudilikten İslam?a geçen Vehb İbni Münebbih?tir. İbni İshak?ın ayrıca Hıristiyan ve Mecusi kaynaklardan da büyük ölçüde yararlandığı bilinmektedir.? (Ahmed Emin, Duhaul İslam, 2. cilt, sayfa 311). Ne yazık ki herkes Ahmed Emin?in tahlil ettiği gibi Vehb?i tahlil edememiş ve bol hadis nakletmek uğruna doğrudan veya dolaylı olarak aşağıdaki gibi uydurmaları Vehb?den nakletmişlerdir. Arşı dört melek omuzları üzerinde taşırlar. Her birinin dört yüzü vardır: Öküz yüzü, aslan yüzü, kartal yüzü ve insan yüzü. Her birinin dört kanadı vardır. Bunların ikisi yüzünü kaplar ve arşa bakıp yanıvermesini engeller. Onun azameti gökleri ve yerleri kaplamıştır. Malti-Kitab et Tenbih sayfa 99 Reşid Rıza, Kab ve Vehb ikilisinin dine zararlarını ve uydurma-larını şöyle anlatır: ?İsrailiyat rivayet eden ve Müslümanları kandı-rıp aldatanların en şerlileri bu ikisidir. Yaratılış, tekvin, Peygamberler, geçmiş ümmetler, fitneler, kıyamet ve ahiret meseleleriyle ilgili olarak tefsir ve tarih kitaplarında yer almayan hiçbir hurafe yoktur ki üzerinde bu ikisinin imzası olmasın. Bu kişilerin rivayetleri arasında Tevrat ve diğer Semavi kitaplara dayandırdıklarını iddia ettikleri nakiller bu kitaplarla çeliştiğinden dolayı, bir çoklarının yalan oluşu hususunda kesin hükme vardık. Kuşkusuz önceki alimlerin bunların farkına varması mümkün değildi. Zira onlar Ehli Ki-tabın kitaplarına muttali olamamışlardır. Kuşkusuz bu iki Yahu-di?nin rivayetlerinin çoğu İsrailiyat kaynaklı hurafeler olup, tefsir ve diğer sahalarda yazılmış kitapları bulandırmışlardır. Bunlar sayesinde İslam düşmanı mülhidler, İslam?ın da diğer dinler gibi hurafeler ve evham dini olduğunu iddia etmişlerdir.? (Reşid Rıza, Mecelletül Menar). MESİHHİYAT VE MEŞHUR UYDURUCULARI Dinimize sokulan uydurmaların kaynaklarından biri Yahudi kaynaklı İsrailiyat olduğu gibi, bir diğeri de Hıristiyan kaynaklı Mesihhiyat?tır. Mesihhiyat kaynaklı uydurucuların en önemlileri Temim ed Dari ve İbni Cureyc?dir. Deccaliyet, şeytan, ölüm mele-ği, cesas, cennet ve cehenneme dair izahlar, Hz. İsa hakkında uydurmalar Mesihhiyat?tan dinimize devşirilen en önemli uydurmala-rın başında gelir. Mesihhiyat kaynaklı uydurmalara aşağıdaki hadisleri örnek gösterebiliriz: Allah Resulü halkı topladıktan sonra şöyle dedi: Allah?a yemin ederim ki sizi korkutmak veya bir şeye teşvik etmek için toplamadım. Sizi şunun için topladım. Temim ed Dari bir Hıristiyandı. Sonra gelip bana biat ederek Müslüman oldu ve bana şunu anlattı: O ********* cüzzamlı otuz kişiyle bir deniz gemisine binmiş, yolda bir ay dalgalarla boğuştuktan sonra denizin ortasında bir adaya ulaşmış-lar. Güneşin battığı yerde yer alan bu adaya girdiklerinde kendileri kıldan önü arkası ayırt edilemeyen bir hayvan karşılayıp şöyle demiş: Ben Cesase?yim. Sonra onlara manastırdaki bir adamı görmelerini önermiş. Temim ve arkadaşları manastıra girdiklerinde yaratılışça daha önce hiç görmedikleri kadar iri ve topuklarından boynuna ka-dar her yeri demirle bağlı bir adam görmüşler. Adam, onların hikayesini ve Arap olduklarını öğrenince kendilerine birçok soru sormuş. Temim ve arkadaşları da onu cevaplıyorlarmış. Sonunda: ?Ba-na ümmilerin Peygamber?inden haber verin ne yaptı?? demiş. Bunlar da ?Mekke?den çıkıp Medine?ye yerleşti.? demişler. O ?Araplar onunla savaştı mı?? diye sorduğunda ?Evet? demişler. O zaman o ?Peygamber onlara nasıl bir muamelede bulundu?? diye sormuş. Bunlar da ?Karşısında bulunan Arapları hezimete uğratarak, kendisine itaat etmelerini sağladı.? cevabını vermişler. O zaman demiş ki: ?Size kendimden bahsedeyim, ben Mesih?im, bana izin verilme zamanı yaklaştı. çıktığımda kırk günde yeryüzünü dolaşıp, Mekke ve Medine dışında kırk gece içinde uğramadık köy bırakmayacağım. O iki şehirse bana haram kılınmıştır. Onlardan birine girmek istedi-ğimde elinde kılıç olan bir melek beni karşılar ve bana engel olur. Bunları zikrettikten sonra Peygamber?imiz asasını minbere vurarak şöyle dedi: İşte Medine, işte Medine, işte Medine.? Müslim-Fiten 119/Ebu Davud-K. Melahım 15 İbni Mace-K. Fiten 33 Bu hadis Müslim, Ebu Davud, İbni Mace gibi Sunni düşüncenin tartışılmaz ilan edilmiş eserlerinde geçiyor. Okuduğunuz bu hadisi Müslim?de geçtiği için reddeden kafir oluyor, kabul eden ise sünnete, hadise, Peygamber?e bağlı kişi oluyor. Bir de bu hadislere inananlar; bunları inkar edenleri Peygamber düşmanı, kabul edenleri ise Peygamber aşkıyla yanıp tutuşan (!) kişiler olarak ilan ediyorlar. Diğer bir Mesihhiyat kaynaklı uydurma hadisi daha inceleyelim: Şeytan her insanı doğarken yaralar. Ancak Meryem oğlu İsa?yı yaralayamamış, yaralamak için gittiğinde onun örtüsüne vurmuştur. Buhari-K. Bedul Halk 11- Hanbel 2/523 Yukarıdaki hadisle Hz. İsa yüceltilirken, Peygamberimiz?in de içinde olduğu diğer insanlar şeytan tarafından yaralanmış ilan edilirler. Bu hadisten sonra Peygamberimiz?in, kalbindeki şeytanın darbesinden kurtulmak için melekler tarafından beş defa ameliyat edilip kalbindeki siyah pıhtının çıkarıldığına dair yakışıksız hadisler de nakledilir. Kimin tarafından? En doğru hadis kitabı Buhari ve Hanbeli mezhebinin kurucusu Hanbel tarafından! Yine de ısrarla savunulan şudur: Hadisleri inkar eden Peygamber?i inkar eder. En doğru hadis kitabı ise Buhari?dir! İşte en doğru hadis kitabının hadisi! İşte Kuran dışında başka hadis (söz) arayanların düştüğü durum
  24. BÖLÜM 4 ----- HADİS İLAVELERİ buraya kadarki bölümlerde belirttiğimiz çok önemli bir noktayı, bazı yanılgıları düzeltmek için bir daha belirteceğiz. Kimileri Kuran’la, diğer hadislerle ve mantıkla çelişmeyen hadisleri kullanalım diyebilir. Fakat bu diğer hadisleri nakil edenler de aynı hadisçilerdir. Bu gördüğümüz hadisleri nakledenlerin sözüne nasıl güvenebiliriz? Hadisler Kuran, diğer hadisler veya mantıkla çelişmiyorsa dahi, dini bir mantığa, cennet veya cehennem tasvirine, her hangi bir sevap veya günah kavramıyla, sünnet veya mekruh tipi bir kavramla dahi ilave getiriyorlarsa, o hadis veya hadisin yorumu uydurma demektir. çünkü Kuran, kendisinin her şeyi açıklayan, yeterli ve dinin tek kaynağı olduğunu söylemektedir. Sana her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, doğruya ileten, rahmet olan ve Müslümanlara müjde olan kitabı indirdik. 16- Nahl Suresi 89 Kuran’a ilave bir sevap veya günah kavramını ileri sürmek bu ayetle çelişir. Bu yüzden herhangi bir hadis Kuran’dan anlaşılmayan bir şeyi ifade ediyorsa veya hadisin yorumuyla Kuran’dan anlaşılmayan bir sevap, günah, sünnet, mekruh kavramı çıkartılıyorsa Kuran’ın her şeyin detaylı açıklayıcısı olmasına binaen bu hadisler veya yorumları yalandır. Burada yeni bir soru ortaya çıkabilir. Eğer bir ha-dis, Kuran, başka bir hadis ve mantıkla çelişmiyor ve dini anlayışa ilave yapmıyorsa doğru mudur? Bu sorunun cevabı: “Bilemeyiz”dir. Nasıl bilebiliriz ki; bu hadisler, tüm o yalanları nakledenlerin kita-bından alınmıştır. üstelik Kuran yeterli iken şüpheli kaynak olan hadislerle niye uğraşalım ki? Kuran’da Allah zanna tabi olmamamı-zı söylerken, niye Allah’ın bu emrini çiğneyip zan olan hadislerden medet umalım. Hicri 200-300 yıllarında toplanmaya çalışıldığında içine giren çelişki, yalan ve mantıksızlıkları gördüğümüz hadisleri, Hicri 1400’de biz mi düzelteceğiz? Tüm bu çabalar aslında Kuran’ı yetersiz görmenin ve hadise kapı açmanın dinde oluşturduğu felaketi anlamamanın sonucudur. Kuran’da geçmeyen bir mantığı veya bir uygulamayı dine ilave eden hadislere ise aşağıdaki 10 örneği verebiliriz. 1- HESAP MAKİNESİ İLE İBADET Hadis: “Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan 27 derece daha üstündür. “ Buhari Ezan 30, Müslim Mescid 249, Muvatta Cemaat 1 Eğer ki bu hadisin Kuran’la, başka bir hadis veya mantıkla çelişkisini göremiyorsanız, yine de uydurma olduğunu söyleyebilirsiniz. çünkü Kuran’da böyle bir bilgi yoktur. Misvakla(diş fırçası yerine kullanılan bir ağaç kökü) alınan abdestin, sarıkla kılınan nama-zın yirmi yedi veya yetmiş kat daha sevap olduğunu söyleyen hadisler de böyledir. 2- SOL ELE DİKKAT Hadis: “Sol elinizle yemeyiniz, içmeyiniz. çünkü Şeytan sol eliyle yer, içer.” Hanbeli 2/8,33 Bazı gelenekçi dini grupların kurslarında sol elle yemek yiyen çocukların elleri dayaktan şişirilmekte, yüzü koyun yatan çocuklar dövülüp gece yarısı kaldırılmaktadır. çocukların psikolojisini bozan bu uygulamaların sebebi ise bu ve benzeri hadislerdir. 3- DOĞAN çOCUK İLE İLGİLİ SEREMONİLER Hadis: “Hazreti Peygamber çocuğa doğumunun yedinci gününde isim konmasını, çocuğun yıkanarak pisliklerden temizlenmesini ve kurban kesilmesini emir buyurdu.” Tirmizi- Edeb 63/2834, Ebu Davud 2837 Bu hadisi okuyan bu hadiste kötü bir şey görmeyebilir. Fakat Kuran’da çocuğa yedinci günü isim konmasının veya kurban kesilmesinin gerekliliğine dair hiçbir şey yoktur. Demek ki dinde olmayan bir sevap kavramını dine ilave eden bu hadis de uydurmadır. İllaki hadisin zararlı bir şey ifade etmesi gerekmez. Hatta hadis iyi bir şeyi dahi sevap gibi dine sokuyor veya zararlı bir şeyi mekruh yapı-yorsa dine ilave getirdiği için hadisin yine uydurma olduğu anlaşı-lır. Bu tip uydurmaların sebebi değindiğimiz gibi dini sevdirmek olabilir. Fakat sebebi ne olursa olsun, insani olanı Allah’ın dinine katmak, insansal ile Allah’tan olanı karıştırmaktır ki bu dine ihanettir. 4- KARA KÖPEKLERİ ÖLDüRELİM Mİ? DEVE ŞEY-TANDAN MI YARATILDI? Hadis: “Tüm kara köpekleri öldürünüz. çünkü onlar Şeytan-dır.” Hanbeli 4/85,5/54 Kuran’daki Kehf suresinde gençler ve köpekleri anlatılır. Bu gençler övülmekte ve köpeklerin aleyhinde hiçbir şey söylenilmemektedir. Bu ayetleri eğer hatırlamazsanız, Peygamber döneminde köpeklerin mescidde dolaştığına dair hadisi de bilmiyorsanız, bu hadis size mantıksız da gelmiyorsa, sırf Kuran’da geçmeyen bir şeyi dine ilave ettiğine bakarak bu hadisi ve köpekler aleyhine diğer hadisleri reddedebilirsiniz. Bu tarz hadisler yüzünden köpeğin abdesti bozduğu gibi uydurmalar üretilmiş ve insanlar hayvanlar alemindeki en yakın dostlarından uzaklaştırılmışlardır. Aslında hayvanlar alemiyle ilgili uydurma hadisler çok fazladır. Örneğin bir hadiste horozun melek gördüğü için öttüğü, eşeğin şeytan gördüğü için anırdığı söylenir. (Bakınız Sahihi Müslim) Fa-renin aslında Yahudi olduğu, bu yüzden deve sütü içmediği başka bir hadistir.(Bakınız Sahihi Müslim Zühd) Karganın sapkın(fasık) olduğu da hadistir.(Bakınız Buhari 59/16, Hanbeli Müsned 2/52) Devenin şeytandan yaratıldığı biyolojiye (!) ışık tutacak bir hadistir! (Bakınız Hanbeli Müsned 4/85) Kedinin aslanın aksırığından, domuzun filin aksırığından yaratıldığını iddia eden hadisler de vardır. (Bakınız El Mecruhin 1/101) Tüm bu hadisler Kuran’da geçmeyen uydurmalarıyla dinin mantıksız sanılmasına sebep olmuşlardır. Şimdi sadece Kuran’dan din anlaşılmaz diyenlere soralım. Sizin dini anlamadaki yönteminize göre hadisler dinin kaynağıdır. O zaman sizin yönteminize göre en güvenilir hadis kitaplarında geçen bu izahları da kabul etmeniz gerekir. Kabul ediyor musunuz? Kabul etmiyorsanız, sadece Kuran’ın güvenilir olduğuna ve o zaman dinin Kuran’dan anlaşılması gerektiği sonucuna varırsınız. Eğer bu hadisleri kabul ediyorsanız, ne diyelim, hayırlı olsun!... 5- YEMEK TAKIMLARI GüMüŞSE DEĞİŞTİRMEK! Hadis: “Peygamber bize: ‘Altın ve gümüş kap içerisinde yemek yemeyi ve su içmeyi yasakladı.” Buhari 12/1952 Kuran’da böyle bir yasak da, hüküm de yoktur. Bu tarzda bir ilaveyi dine sokmak, Kuran’ı yetersiz görmek, Kuran’ın üzerine ilaveler yapmak manasına gelir. 6- üç PARMAK KESEN DÖRDüNCüYü DE KESSİN DAHA İYİ Hadis: “Bir kadının parmaklarını kesmenin cezası, deve cinsinden tazminat olarak şöyledir; bir parmak için on deve, iki parmak için yirmi deve, üç parmak için otuz deve, dört parmak için yirmi deve.” Muvatta 43/11 Hanbel 2/182 Erkek olsun, kadın olsun birinin parmağını isteyerek veya yan-lışlıkla kesenin ceza olarak tazminat vermesinde bir gariplik yoktur. Fakat Kuran’da yukarıdaki gibi bir tazminat belirlenmemiştir. Yani insanlar içlerinde bulundukları devir ve şartlara göre tazminatları belirleyebilir. Belli bir devirde buna benzer bir tazminat verilmiş olabilirse de bu tazminatın evrensel olduğu ve her dönemde deve üzerinden yapılması gerektiği yorumu uydurmadır, dine ilavedir. üstelik yukarıdaki tablo mantıklı da değildir. Nasıl üç parmağı kesmenin tazminatı otuz deve iken dört parmağı kesmenin tazminatı yirmi deve olur? 7- KADINLARINIZI SüNNET ETTİRDİNİZ Mİ? Hadis: “Ey Atıyye, yufkadan sünnet et, derin gitme, çünkü yufka sünnet etmek(kanın üste çıkmasıyla) yüzü güzelleştirir ve kocası için daha zevkli olur. İhyau Ulumiddin – İmamı Gazali – 1/382 Kuran’da kadının da, erkeğin de sünnet olması geçmez. Sünnetin sağlığa faydalı olduğunu düşünen sünnet olabilir, ama sünnet olmak istemeyen olmayabilir de. Bu dini bir sorumluluk değildir. Hadiste görüldüğü gibi, kadınların sünneti de hadis başlığıyla dinimize mal edilmiş bir uygulamadır. Hadise göre kadının sünneti derin kesilmemek kaydıyla yapılmalıdır. Bu uygulama yüzü güzelleştirecektir(!) ve kadının kocasının zevk almasını sağlayacaktır. Gazali’yi yere göğe sığdıramayıp ona Hüccetül İslam(İslam’ın senedi), Zeynüddin(Dinin süsü) lakaplarını takanlar, Gazali’yi ilmin doruğu görenler, hadisleri Kuran’a eş koşanlar! Kadınlarını, kızla-rınızı sünnet ettirdiniz mi? Ettirmediyseniz, niye ettirmiyorsunuz? Yoksa siz sünnete muhalefet mi ediyorsunuz? Yoksa siz sünneti be-ğenmiyor musunuz? Bu uydurma sünnetleri beğenmeyenlerin, uydurma izahlarınıza göre kafir olacağını bilmiyor musunuz? Ne ya-zık ki dine sokulan bu ilaveler dinin uygulanamaz bir sistem olarak görülmesine sebep olmuştur. Ne yazık ki Gazali gibi en çok ciddiye alınan kişiler bu izahlara yer vermiştir. 8- NE AĞAçTIR O! NE DİŞTİR O! NE DERİDİR O! Hadis: “Cennette bir ağaç vardır ki binekli onun gölgesinde yüz yıl gider.” İbn-i Mace Züht 39, Müslim Cennet 6, Tirmizi Cennet 19 Hadis: “Cehennemde kafirin azı dişi Uhud dağı kadar, derisinin kalınlığı da üç günlük mesafe kadardır.” Sahihi Müslim Hadis: “Cehennem ehli ateşte o kadar büyüyecek ki kulak memesi ile boynu arası yediyüz yıllık mesafe kadar olacaktır.” Hanbel – Müsned Hadis: “ümmetimin fakirleri zenginlerden beş yüz sene evvel cennete girecektir.” Tirmizi, İbn-i Mace Kuran’da geçmeyen bu anlatımlar, cenneti ve cehennemi anlama hususunda ilavelerdir. Kuran gerekli cennet ve cehennem tarifini yapar. Kuran gerekli izahları yapmışken bu izahları yapmak, Kuran’ın izahlarına yeterince önem verilmemesine yol açar. Hadislerde Kuran’da olmayan bir çok cennet ve cehennem manzarasına rastlayabiliriz. Bu açıklamalar ister mantıklı olsun, ister mantıksız olsun hiçbirine aldırış etmemek gerekir. Sadece uygulama alanında değil, ilave bir dini anlayış getirme alanında da hadisler kabul edilemez. 9- DEVE ETİ YİYENE ABDEST ALDIRMAK Hadis: “Peygamber deve eti yemekten soruldu, Peygamber ‘Onu yediyseniz hemen abdest alın’ dedi.” Ebu Davud 1/185 Kuran’da deve etinin abdesti bozduğu geçmez. Bu yüzden Ku-ran’a ilave olan bu dini zorlaştırıcı hüküm de dine ilavedir. Kimi mezhepler bu hadise göre deve eti yiyenin yeniden abdest alması gerektiğini söylemişlerdir. Kitabımızın 36. Bölümünde Kuran’dan anlaşıldığı şekliyle abdesti anlatacağız. 10- GAZALİ’NİN KURTULUŞ REçETESİ Hadis: “Salı günü gündüzün ortasında veya güneş yükseldiğin-de kim ki her rekatında bir Fatiha, bir Ayetel Kürsi ve üç İhlas okumak suretiyle on rekat namaz kılarsa, yetmiş gün defterine günah yazılmaz, bu yetmiş gün içerisinde ölürse şehit olarak ölür ve yetmiş senelik günahı bağışlanır.” İhyau Ulumiddin 1/539 Hadis: “Kim ki çarşamba günü güneş yükselince on iki rekat namaz kılar, her rekatında bir Fatiha, bir Ayetel Kürsi, üç İhlas ve üç Muavezeteyn okursa arşın altından bir münadi: ‘Ey Allah’ın kulu! Geçmiş günahların bağışlandı. Allah kabir karanlığı azabını ve kıyametin şiddetini senden kaldırdı, artık senin için fazla amele lüzum yok” diye bağırır ve o gün kendisi için bir Peygamber sevabı yükselir.” İhyau Ulumiddin 1/540 İslam aleminin en önemli klasiklerinden kabul edilen İhyau-Ulumiddin’de Gazali, Kuran’da geçmeyen namazları açıklamakla dine ilaveler yapmıştır. Bu hadislere göre yetmiş günde bir Salı günkü namazı kılmak veya hayatta bir kez çarşamba günkü nama-zı kılmak bir Müslüman’a yetecektir. Tek namazla yetmiş senelik günahın bağışlanması da, Peygamber sevabı da mümkün olmaktadır. Bu açıklamaları bilmeyenler İmam Gazali’nin İhyau Ulumiddin eserini alsınlar da tek bir kez namaz kılmayla kurtuluşun reçetesini öğrensinler! İmam-ı Gazali akla sığmayan bu uydurmaları yapmakta ve ısrarla aklın bu yollarda yürümeyeceğini, akılla sonuca gidenin hüsrana uğrayacağını anlatmaktadır. Gazali felsefecilerle atışırken zirvede izahlar yapmıştır. Ama fıkıh, hadis, tasavvuf alanlarında ne yazık ki aynı başarıyı gösterememiştir. SİZ BU HADİSLERİ DİNİMİZE KAYNAK OLARAK YAKIŞTIRIYOR MUSUNUZ? Hadislerin dinin kaynağı olmayacağını anlattıktan sonra hadisleri; Kuran, Diğer hadisler, Mantık İlaveler açısından inceleyip dinin kaynağı olamayacaklarını, böylece Kuran’ın dinin tek kaynağı olması gerektiğini gösterdik. Bu bölümlerde kullandığımız hadislerin kimisi hem Kuran, hem diğer hadisler, hem mantıkla çelişip, hem de dine ilaveler yapıyordu. Fakat biz dört bölümün dördüne de giren veya iki, üç maddeyi de kapsayan hadisleri tek bir başlık altında inceleyip, o madde açısından o hadislerin geçersizliğini açıkladık. Kitabı ansiklopedi yapmak istemedi-ğimiz için her bölümde sadece on örnek verdik. ümit ediyoruz ki tüm bu anlatılanlar Kuran’daki aydınlığın, hadislerdeki karanlığın kavranmasını sağlayacaktır. Şimdi hadislerin dinin kaynağı olduğunu söyleyenlere ve hadisleri dinin kaynağı yapan mezheplere uyup ben Hanefi’yim, ben Şa-fi’yim, ben Maliki’yim diyenlere soruyoruz. Siz bu hadisleri Al-lah’ın dininin kaynağı olmaya layık görüyor musunuz? Cevabınız eğer “Layık görmüyorum” ise o zaman tüm hadisleri ve mezhebinizi terk etmek zorundasınız. çünkü tüm bu verdiğimiz örnekler hadisçilere, mezhepçilere göre en itibarlı, en doğru kaynaklara dayanmaktadır. Eğer bu kaynaklar güvenilmezse, mezheplerin zihniyeti çökeceği için mezhep diye bir kurum da kalmaz. Hadis ve mezheplerin ortada kalmadığı bir ortamda ise dinin kaynağı olarak Kuran tek başına kalır. Zaten Allah’ın isteği de budur. 2. Bölüm’de Al-lah’ın Kuran’da; Kuran’ın tastamam olduğunu, her şeyi açıkladığı-nı, yeterli olduğunu, her detayı içerdiğini söylediğini gördük. Bu son 4 bölümde de dinin kaynağı olarak gösterilen hadislere örnekler verdik ki dinin tek kaynağının Kuran olduğu fikri iyice pekişsin. Dinin kaynağının Kuran olduğunu anladıysanız mezhep ve hadislere dayalı bilgilerinizi bir kenara bırakın, yalnız ve yalnız Kuran’a göre dinin teorisini ve pratiğini öğrenin. Eski bilgilerinizin geleneklere, geleneğinizin ise mezhep ve hadislere dayanabileceğini unutmayın. Bu yüzden zihninizi sıfırlayıp, Kuran’a göre dini baştan yapılandırmanız çok önemlidir. Eğer cevabınız “Layık görüyorum” ise, lütfen Kuran’ı daha çok okuyun, sonra bir de hadisleri okuyun... Ve gerçekten O (Kuran) iman edenler için bir doğruluk rehberi ve bir rahmettir. 27- Neml Suresi 77 çııÖÖçş4 HALİFENİN HADİSLERE KARŞI TAVRI DAHA EVVEL HİÇ KİMSE BUNLARI AKIL EDEMEDİ Mİ? Ne yazık ki ülkemizin üzerinde bulunduğu topraklara İslam adına ilk giren, kitabımız boyunca eleştirdiğimiz mezheplerin uydurmalarla dolu dini yapısıdır. Günümüze kadar sayısal olarak ülkemizde çoğunluğu temsil eden ve halife olan padişahlarca da kollanan Sunni mezhepler olmuştur. (Özellikle Hanefilik) Bu mezhep, merkezi yönetimin politikaları sonucu kollanmış, karşıt fikirler bastırılmıştır. Tarihsel süreçte hadislerin dinin kaynağı ilan edilmelerine, Mutezile ve Harici gibi grupların ve de bir çok kişinin karşı çıktığını görürüz. Fakat ülkemizin topraklarının uzun yıllar baskıcı Sunni yönetimlerin egemenliğinde olmasının, karşıt fikirlerin eserlerinin tahrif ve yok edilmesinin ve halkımızın tarihsel bilgisinin zayıflığının sonucunda, bu söylediklerimizi ilk duyanların çok şaşırdığını ve “Bunları daha evvel kimse akıl edemedi mi? İlk siz mi bunları akıl ettiniz?” diye sorduklarını görmekteyiz. Oysa bu fikirler tarih boyunca birçok kişi tarafından söylenmiştir. Günümüzde de birçok insan bu fikirleri seslendirmektedir. (Kitabımızda bu fikre yakın yazarların bir kısmından alıntılar yaptık.) Fakat mezheplerin İslam’ının daha organize olması ve mezhepçilerin baskısından bazılarının çekinmesi sonucu Kuran’daki İslam’ın sesi mezhepçilerin sesi kadar gür çıkamamaktadır. Kitabımızın bu bölümünü okuyanlar, Peygamberimiz’in vefatından hemen sonraki devirde 4 Ha-life’nin Kuran dışında dini kaynak oluşmaması için nasıl çabaladık-larını kavrayacaklardır. Böylece “Bu söylediklerinizi ilk siz mi akıl ettiniz?” diye soranlar, bu fikirleri Peygamber’in vefatından sonraki ilk yıllarda, 4 Halife başta olmak üzere birçok insanın seslendir-diğini anlayacaklardır. Tüm bu fikirleri tarih boyunca akıl edenler hep vardır. Ama akıl etmek istemeyenlerin uyduracakları mazeretleri de hep vardır. 4 HALİFE TEK BİR HADİS YAZDIRMADI Kuran’ın dışında başka kaynakları da dinin kaynağı ilan edenlere, Kuran’ı tek başına yetersiz görenlere, Kuran’la beraber uydurmalarla dolu hadis kitaplarından da dini anlamaya çalışanların kabulüne göre İslam’ın en mutlu dönemi önce Peygamberimiz’in zamanı, sonra ise 4 Halife dönemidir. Fakat ne yazık ki bu halifelerin üstünlüğünü kabul edenlerin uygulamaları 4 Halife ile de çelişmiştir. Daha evvel 4. Bölüm’de Peygamberimiz’in hadisleri yazdırma-dığını gördük. 4 Halife de, bırakın hadis yazdırmayı, kişilerin hadis nakletmelerini engellemeye çalışmışlar ve Kuran dışında başka kaynak oluşmamasının mücadelesini vermişlerdir. üstelik bu mücadeleyi Peygamber’in vefatından sonraki ilk yıllarda vermişlerdir. Yani uydurmaların çok daha az olduğu bir dönemde. Oysa isteselerdi Peygamber’in en azından birkaç yüz veya birkaç bin hadisini topla-yıp bir kitap yapabilirlerdi. Hem de Peygamber’i gören ve çok ya-kın olan 4 Halife eminiz ki çok az yanlışla böyle bir hadis kitabını oluşturabilirlerdi. Bu bölümde izah etmek istediğimiz ; doğru olsa bile Kuran dışında başka dini kaynak oluşturmamanın en güzel ör-neğinin, Peygamber’den sonra 4 Halife döneminde görüldüğüdür. Onlar doğru olan hadisleri bile toplamadılar, insanların Kuran dı-şına taşmasını önlemeye çalıştılar. Oysa ünlü hadisçi Darekutni’nin ifadesine göre: “Yalan hadisler arasında sağlam hadis, siyah öküzün derisindeki tek tük beyaz kıl kadardır.” Gün gelmiş yalan hadislerin çokluğu doğru olan hadisleri geçmiş ve siyasi, maddi, manevi menfaatlerin baş gösterdiği devirde, bugünün en ünlü hadis kitapları ya-zılmıştır. Oysa 4 Halife kendi gözetimleri de mümkünken bırakın tek hadis yazmayı, kimseye tek hadis bile yazdırmamış, hadis naklini de kötü görmüşlerdir. üstelik doğruların yalanlardan fazla oldu-ğu, kendilerinin ise hakem olabileceği bir ortamda. Şimdi birileri kalkıyor 4 Halife aşağı, 4 Halife yukarı onları öve öve bitiremiyor; ama Kuran’ı dinin tek kaynağı kılmak için onların bu tavırlarını uygulamaya gelince, sanki böyle bir olay olmamış, sanki kendi kaynakları bile bu gerçekleri kabul etmiyormuş gibi, tarihin bu olayla-rını görmezden geliyorlar. Gelin Hz. Ebubekir’den başlayarak sıra-sıyla 4 halifenin hadis toplamaya ve nakline karşı tavrını geleneksel İslamcıların da kabul ettiği kaynaklardan alıntılar yaparak görelim: Ebubekir Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmaz-lıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün.” Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt Görüldüğü gibi ilk halife Hz. Ebubekir, Kuran dışında başka bir kaynak ortaya çıkmamasının reçetesini şöyle yazmıştır: “Hiçbir hadis nakletmeyin.” Dikkat edin; “Şu kadar şahit olursa, şu şu haller de olursa, doğru hadisi toplayın, yalanı şöyle atın, geriye doğru-su kalsın...” diye tarifler yapmamış, kestirme şekilde hadis nakil edilmemesini istemiştir. Hz. Ebubekir döneminde yaşayanların ço-ğunun Peygamber’i görenler olduğunu, Peygamber’in birçok sözünün en taze dönemi olduğunu düşünürsek, Hz. Ebubekir’in bu konudaki tavrı daha da anlamlı olur. Hz. Ömer’in bu konudaki tavrı aynı Hz. Ebubekir gibidir, hatta diyebiliriz ki Hz. Ömer bu konuda Hz. Ebubekir’den çok daha sert de davranmıştır. HZ. ÖMER’İN UYDURUKçULARA ATTIĞI KÖTEK Hz. Ömer diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini istedi. İbni Abdil Berr, Camiul Beyanil İlm ve Fazluhu 1/64-65 Hadisler Ömer döneminde çoğalmıştı. Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunla-rın yakılmasını emrederek şunu söyledi: Kitap Ehli’nin Mişna’sı gi-bi Müslümanların Mişna’sıdır bunlar. İbni Sad/Tabakat 5/140 Hz. Ömer çok değerli bir tespitle; Museviler’in dinlerini dejenere edişlerinde Tevrat dışında Mişna adlı kitapları dini kaynak edinişlerini görmüş ve Peygamber’e fatura edilerek dinin kaynağı kılınmak istenen hadislerin bu Mişnalar’ın fonksiyonunu kazanaca-ğını anlamıştır. Buna karşı hem diliyle, hem eliyle mücadele etmiş ve bu mişnaları yakmıştır. Hz. Ömer’in yaktırdığı Mişnalar’daki doğru hadis oranı tahminimizce bugünkü en doğru kabul edilen Buhari’den de, Müslim’den de çok daha yüksektir. çünkü Peygam-ber’i görenler o dönemde hayattadır, ayrıca ileride olacak siyasi ay-rılıklar ve kargaşalar henüz olmamıştır. Geleneksel İslam’ı savunanlara soralım: Sizce Hz. Ömer Pey-gamber’i sevmiyor muydu? Peygamber’e sizin kadar (!) saygı duymuyor muydu? Günümüzde Kuran’ın yeterliliğini savunanlara ve hadislere gerek olmadığını söyleyenlere bu iddialarda bulunuyorsunuz. Peki aynı tavrı gösteren, hatta hadisleri yakan Hz. Ömer’e niye aynı eleştiriyi getirmiyorsunuz? Hiç şüphesiz ki Hz Ömer, Pey-gamber’i çok seviyordu; fakat O, Kuran’ın mesajını, Hz. Peygam-ber’in vaaz ettiği dinin özünü iyi kavramıştı. Hadisleri yakışının al-tındaki neden de Peygamber’e olan saygısızlığı değil, bilakis saygı-sıydı. çünkü daha evvel Peygamber de hadis yazımını yasaklamıştı. çünkü Kuran detaylı ve yeterli olduğunu, her şeyi açıkladığını söylüyordu. Hz. Ömer böylece dinimizi Mişnalardan, Peygamberi-miz’i iftiralardan korumaya çalıştı. Oysa günümüzde Hz. Ömer’e övgüler düzenler, hadislere uymayı; Peygamber’e saygı, Peygam-ber’e uyma, takva olmak zannediyorlar. Böylece kraldan çok kralcı olup, farkında olarak veya olmayarak Kuran’dan uzaklaşıyorlar. Bazı hadis uydurucularını göreceğimiz bundan bir sonraki bölümde, en çok kendisinden hadis nakledilen Ebu Hureyre ve Kab gibi kişilere karşı Hz. Ömer’in hadis nakillerinden dolayı şiddetli tepki ve tehditlerini, bu konudaki tavrını ve çabasını açıkça göreceğiz. (12. Bölümü okuyunuz) Hz. Ömer Irak’a yolculuğa giden arkadaşlarına şöyle demiştir: “Siz öyle bir ülkeye gidiyorsunuz ki halkı arı uğultusu gibi Kuran okur. Hadislerle onları meşgul etmeyiniz ve yollarını saptırmayı-nız.” Ahmed İbni Hanbel, Kitabul Ilel 1/62-63 Hz. Ömer şöyle der: “Ancak sizden önceki kavimleri hatırla-dım, onlar da kitaplar yazmışlar ve Allah’ın Kitabı’nı bırakarak onlara sarılmışlardı. Allah’ın Kitabı’na hiçbir şeyi karıştırmam.” diğer bir rivayette “Allah’ın Kitabı’nı asla başka bir şeyle değiştirmem.” başka bir rivayette “Ben yemin ederim ki Allah’ın Kitabı’nı hiçbir şeyle gölgelemem.” El Hatip, Takyıdul İlm Sayfa 50; İbni Sad, Tabakat, 3/206 Hz. Ömer’in bu tavrını 3. halife Hz. Osman da çok hadis nakleden Ebu Hureyre ve Kab’a karşı koyarak devam ettirmiştir. MEŞHUR SAHABELER HADİS NAKLİ İLE SAVAŞTI Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden dolayı Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit etmiştir. Tahzırul Havas 10b. 4 Halife’nin dışında Peygamberimiz’i gören birçok değerli sahabe, gerek 4 Halife döneminde, gerekse 4 Halifeden sonra arka-daşlarının hadislere karşı takındıkları tavrı benimsemişlerdir. Bu konuda İbni Abbas ve Abdullah bin Mesud adlı meşhur sahabeleri görelim: Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı.” cevabını verdi. Buhari K. Fezailul Kuran 16; Müslim K. Fezailus Sahabe 30,31 Ebu Davud K. Fiten 1, Tırmizi K. Fiten 43 İbni Abbas hadis yazmayı yasaklar ve şöyle derdi: “Sizden önceki ümmetlerin sapmaları bu şekilde kitaplar vücuda getirmek yüzünden olmuştur.” İbn Abdül Berr, Camiul Beyanil ilm 1/63-68 Abdullah bin Mesud elinde bir hadis sayfasıyla geldi. Sonra su isteyerek yazıları sildi, sayfanın yakılmasını emretti ve şunu söyledi: “Allah kime bir hadis sayfasının yerini bildirirse ve o da beni bun-dan haberdar ederse Allah’a yemin ederim ki, Hindistan’da dahi olsa o hadisi arar bulur ve yok ederdim. Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetinin Aydınlatılması s. 27 Eğer hadisler dinin kaynağı olsa yazılması, korunması ve bu faaliyetlerin emredilmesi gerekirdi. Oysa görüyoruz ki ünlü sahabeler tam tersine hadis yazımını yasaklamışlar, yazılı hadisleri yakmış-lar ve Kuran’la yetinilmesini söylemişlerdir. Sahabe sahabe diye or-talığı inletenlerin sahabenin bu hareketi ile çelişmeleri, birçok çelişkilerine şahit olanlar için hiç de sürpriz değildir. Kuran’ın yeter-liliğine dair açık ayetlerle çelişenler, Peygamber’in hadis yazmama emrine muhalefet edenler, sahabenin bu tavrıyla çelişirlerken tevil veya görmemezlikten gelme gibi bir mekanizma bulmuşlardır. Ama tüm bu mekanizmalar ve sahabelere atfedilen yalanlar 4 halife döneminden yazılı tek bir hadis sayfasının bile bize ulaşmadığı gerçe-ğini yok edemez. Gerek yukarıdaki halifelerin ve ünlü sahabelerin sözleri, gerekse bu sözlerle uyumlu hiçbir hadis kitabı oluşturma-dıkları gerçeği, Kuran dışında uydurulan kaynaklardan bu sahabelere yapılan atıflarla söylenen hadislerin, Peygamber’e olduğu gibi, bu kişilere de iftira olduğunu gösterir. HZ. ALİ DE HADİS SAYFALARINI YOK ETTİRDİ Diğer 3 halife gibi 4. halife olan ve Sunnilerin kadar, onlardan daha da fazla Şiilerin ve Alevilerin çok saydığı Hz. Ali’nin hadislere karşı aşağıdaki sözlerde göreceğimiz tavrı; inşallah Şii, Alevi ve Sunni kesimlerin Kuran’ın Müslüman’ı olup mezhep manasında Şiilik, Sunnilik ve Aleviliği bırakmalarına ve sadece Kuran’dan dini anlamalarına sebep olur. Hz. Ali minberden şu hutbeyi veriyordu: “Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yoketsinler. Zira halkı helak eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.” İbn Abdülberr, Camiul Beyanil İlm Birgün Hz. Ali’ye gelirler ve “Halk hadislere dalmış.” derler. Hz. Ali sorar: “Gerçekten öyle mi?” “Evet” derler. Peygamber’den işittim ki gelecekte vuku bulabilecek bir fitneden söz ediyordu. “O fitneden kurtuluş nedir, nasıldır?” diye sordum. Resullullah dedi ki: “Kurtuluş Kuran’dadır. çünkü sizden öncekilerin haberleri de, sizden sonrakilerin haberleri de, aranızdakilerin hükmü de ondadır. O gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş söz değildir. O’nu terkeden her zorbanın Allah boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu O’ndan başkasında arayanı Allah sapkınlığa düşürür. O, Allah’ın en sağlam urganıdır. O, hikmetle dolu Kuran’dır. O en doğru yoldur. O, boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin, karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan, ilginç özellikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır.” Sünen-i Tırmizi/Darimi
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.