cantürk tarafından postalanan herşey
-
İslamiyetin çöküşü
BÖLÜM-3---- HADİS MANTIK ÇELİŞKİLERİ Bu bölümden önceki bölümlerde verdiğimiz örnekler, Kuran’ın korunmuş, tutarlı, tamamlanmış, çelişkisiz ve dinin tek kaynağı olma vasıflarına sahip olduğunu; buna karşın hadislerin korunmadığını, tutarsız, çelişkili olduklarını ve sadece zan olan hadislerin dine kaynak olamayacaklarını, üstelik Kuran yeterli ve detaylı olduğu için buna gerek de olmadığını ortaya koymaktadır. Bundan sonraki bölümlerde vereceğimiz örneklerle bu tezi iyice ispatlayacağız. Bu bölümde ise hadislerin mantıkla çeliştiklerini göstermeye çalışacağız. Kuran’a göre insanlar sürekli akıllarını çalıştırmalı, gerek evrende, gerek kendi yaratılışlarında, gerekse Kuran’da Allah’ın delillerini görmelidirler. Akıllarını çalıştırmadan toplumdaki kelle sayısına, törelere, geleneklere, kabullere göre din oluşturanların, hatalı olduğunu Kuran’dan anlıyoruz. Kuran’a göre Allah’ın nimeti olan akıl, evrenle ve evreni, hayatı değerlendirmede rehberlik eden Allah’ın kitabıyla, mükemmel bir uyum içindedir. Bu uyumun bir parçası olan aklın dinle çeliştiğini söylemek, aklı bir kenara atıp dini anlamaya kalkmak, aklı çalıştırmada değil, aklı kullanmamada erdem aramak, dine akılsızca uygulamaları sokanların veya din düşmanlarının tezidir. Akıl dinle nasıl çelişir? Akıl Allah’ın bize hediyesi değil mi? Kuran defalarca bize aklınızı çalıştırın demiyor mu? Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır. 10 Yunus Suresi 100 Bu ayet İslâm adına dine sokulan pisliklerin sebebini de göstermektedir. Mantıkla çelişen yüzlerce hadisi kitabımıza sığdıramayacağımız için sadece on tane örnek hadis ile yetineceğiz. Bu hadisleri incelememiz, aklını kullanmayanların üzerine yağan pisliği anlamamızı daha iyi sağlayacaktır. Anlattıklarımıza, geleneksel İslâmcılar her seferinde: “Bunlar Peygamber düşmanı, Peygamberimiz’in sözlerini inkar ediyorlar, Peygamberimiz’i kaale almıyorlar” sözleri ile iftira atmaktadırlar. Örnek verdiğimiz her hadiste şunu bir kez daha iyice düşünün: Bu hadisleri inkar, Peygamber’i iftiralardan kurtarmak mıdır, yoksa Peygamber’e iftira atmak mıdır? Hadisleri kabul Peygamber’e atılan iftiraları onaylamak ve kabul olmuyor mu? Hadisler dinin kaynağıdır diyenler bu iftiraların ortağı değil midir? Lütfen hadislerin Kuran’la, mantıkla ve kendi içlerindeki çelişkilerine dair bu bölümleri bir de bu soruları düşünerek okuyun. 1 YERYÜZÜNÜN ÜSTÜNDE OLDUĞU BALIĞIN CİĞERİ Hadis: “Yer yüzü balığın sırtındadır. Cennete girecekler ilk olarak bu balığın ciğerinden yiyecektir.” Buhari 3/51 Kuran’ın dünyanın yuvarlaklığına, Dünya’nın, Güneş ve Ay’ın hareketlerine, uzayın yaratılışına dair mükemmel izahlarına karşı hadislerdeki dünyanın öküzün ve balığın üzerinde olduğu saçmalığını tevil edenler (yorumla geçiştirmeye çalışanlar), balığın ciğerinden yenmesini ve balığın sallanıp deprem yapmasını nasıl tevil edecekler? Bu konuya açıklık getirecek arkadaşlar lütfen şu konuya da açıklık getirsinler. Bir hadiste Arş’ın 8 dağ keçisinin sırtında olduğu söyleniyor.(Bakın Ebu Davut Sünnet 19, Tirmizi Hadis no: 3320, İbni Mace Mukaddime 193) Bu dağ keçileri acaba nasıl keçilerdir? Ayrıca dağ keçilerinden bahseden hadiste yer ile gök arasının ya yetmiş bir, ya yetmiş iki, ya yetmiş üç yıllık mesafe olduğu geçiyor. Bu mesafe acaba yürüyerek yetmiş üç yıl mı, yoksa deve üstünde yetmiş üç yıl mı? 2 ALLAH = ZAMAN, HİÇ OLUR MU? Hadis: Peygamber’e Allah’ın yerleri ve göğü yaratmadan önce nerede olduğu soruldu, Peygamber ; “Bir bulut içerisinde idi, üstü hava, altı hava idi.”dedi. Hanbel 4/11 Hadis: Allah zamandır. Muvatta 56/3 Niye bu tarz saçma izahlar Kuran’da geçmiyor da hep hadislerde var? Dört hak mezhep diye sunulan mezheplerden birinin kurucusu Hanbel’dir ve hadis kitabı Hanbel de ona aittir. İkinci hadis kitabı da yine dört mezhepten birinin kurucusu olan Malik’in Muvatta’sıdır. Yukarıdaki iki hadisi kitaplarına alanların kurdukları mezhepler de ortadadır. Atomlardan oluşan hava da, maddenin değişiminden ibaret zaman da madde ile beraber yaratılmıştır. “Allah’ın kendisi zamandır, Allah bulutta idi etrafı ise havaydı” diyenlerin bilgi seviyeleri ve Kuran’ı hiç anlamadıkları, hava ve zamanın ne olduğundan habersiz oldukları da ortadadır. 3 HZ. MUSA AZRAİL’İ TOKATLADI MI? Hadis: Ölüm meleği Musa’ya gelerek: “Rabbine icabet et” dedi. Bunun üzerine Musa ölüm meleğinin gözüne tokat vurarak onu çıkarttı. Melek hemen Allah’a dönerek “Sen beni ölmek istemeyen bir kuluna göndermişsin, o benim gözümü çıkardı” dedi. Sahihi Müslim 10/176 Mantıkla hiç bağdaşmayan bu hadis aynı zamanda Hz. Musa’ya hakarettir. Allah’ın üstün ahlaklı bir Peygamber’i nasıl olur da ölümden kaçar. üstelik de meleğin gözünü kör edip ölümden kurtulur. Hiçbir yanlışı olmayan hadis kitabı diye tanıtılan Müslim’de ve diğer meşhur hadis kitaplarında bu hadis geçmektedir. Bu hadisi doğru diye kitaplarına alanların hiç şüphesiz hiçbir hadisine de, hiçbir sözüne de güven olmaz. 4 PEYGAMBERİMİZ HİÇ ZALİM OLUR MU? Ureyne ve Ukeyle kabilelerinden bir grup Medine’ye gelerek Müslüman oldular. Medine’nin havası onlara dokununca Peygamber onlara deve sidiği içmelerini öğütledi. Adamlar develeri dağıttılar ve çobanı da öldürdüler. Peygamber onları yakalattı, ellerini ve ayaklarını kesti, gözlerini oydu, çölde susuz ölüme terk etti. Biz onlara su vermek isteyince, Peygamber bizi engelledi.” Buhari Tıp5/1, Hanbel 3/107,163 Gözleri oymak, çölde susuz ölüme terk etmek hangi Kuran ayeti ile bağdaşır. Kendi yaptıkları canilikleri hoş göstermek için bu hadisi uyduranlar, Peygamber’i cani gibi gösterip, Peygamber’e hakaret etmiş oluyorlar. 5 YANGIN NASIL SÖNER Hadis: “Yangın gördüğünüzde tekbir getiriniz, zira tekbir (Allahuekber demek) onu söndürür. Ramuzel Hadis Ramuzel Hadis diğer hadis kitapları kadar ünlü olmadığı için, bu kitabımızda Ramuzel Hadis’ten hadislere az yer verdik. Fakat ülkemizde en çok satan hadis kitaplarından biri de bu kitaptır ve alıntıladığımız hadis gibi birçok hadisi içermektedir. Eğer bu hadisi birileri doğru kabul ederse itfaiye ekipleriyle beraber (Belki de itfaiye ekibi olmadan) tekbir getirecek bir koroyu da yangın yerine götürmeleri gerekirdi. 6CİNSEL MÜNASEBETLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİR UYARI Hadis: “Sizden birisi cinsel münasebette bulunduğu zaman eşinin cinsel organına bakmasın, zira cinsel organa bakmak körlüğe sebep olur.” Feyzul Kadir 1326 Bu garip uydurmayla dinle dalga geçmek isteyenlerin eline ilginç bir malzeme verilmiştir. Belki de bu hadisi uydurarak Peygamber’e iftira edenin amacı da dinle dalga geçmekti. İnsanların hayatına ve cinselliğine Kuran’ın getirmediği zorlukları ve yasakları getirmek, insanlığa yapılmış bir zulümdür. Cinsel hayatı kısıtlayıcı bu tür hadislere karşın, Peygamber’in ve arkadaşlarının cinsel hayatını olağanüstü bir tarzda anlatan münasebetsiz hadisler de vardır. Bu hadislerden birine göre sahabeler Hacc’ı bitirip, kadınlarına yöneldiklerinde cinsel organlarından spermler damlıyordu.[buhari, Hacc, 81; Müslim Hacc, 141] Diğer bir hadise göre Peygamber’imiz 30 erkeğin cinsel gücüne sahipti [sahihi Buhari]. Başka bir hadise göre ise Peygamber nerede güzel bir kadın görse hemen eve koşar, hanımı Zeynep’le cinsel ilişkiye girerdi. [buhari, Hibe, 8]. Bu hadisleri kabul etmek mi, yoksa reddetmek mi Peygamber’e saygısızlıktır, karar sizin! 7 CERAHAT YALAYAN KADIN Hadis: “Eğer erkeğin tepesinden tırnağına kadar cerahat aksa, kadın da bunları ağzı ile temizlese, yine de erkeğin hakkını ödemiş olmaz.” İbni Hacer el Heytemi 2/121 Geleneksel İslâm’da en çok hadis uydurulan konuların başında kadınlarla ilgili konular gelmektedir. Kuran’da, kadınlara yönelik kendi bakış açılarını bulamayıp, kadınları sokmak istedikleri şekli dinselleştirmek isteyenler, bol bol hadis uydurmuşlardır. Kitabımızın 21. bölümünde detaylı bir şekilde işlediğimiz kadın konusunda, uydurulan diğer hadislerden örnekleri de bulabilirsiniz. 8 NE YAPTIN EY KEÇİ? Hadis: “Zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmelerini emreden ayet Hz. Ayşe’nin döşeğinin altındaki sayfada yazılı bulunuyordu. Peygamber ölünce Hz. Ayşe onun gömülme işlemleri ile meşgulken, evin açık kapısından içeri giren bir keçi o sayfayı yedi. Böylece taşlayarak öldürme cezası Kuran’dan çıktı. Ama hükmü devam etmektedir.” İbni Mace 36/194,Hanbel 3/61,5/131 Bu hadis ve taşlayarak öldürmeyi savunan diğer saçma hadisler dinimize büyük zarar vermişlerdir. Bu hadislerle: 1 Kuran’ın zina edenlerle ilgili hükmü iptal edilmektedir. 2 Kuran’ın hükmüne ilaveten yeni bir hüküm getirilmektedir. 3 Kuran’ın eksik olduğu iddia edilmektedir. 4 Kuran’ı eksiltenin bir keçi olduğu gibi bir saçmalık savunulmaktadır. Kuran’ı yeterli kabul etmemenin sonucunda, en ünlü hadis kitaplarına uydurma hadisler sokarak savunulan bu inanılmaz iddiayı, önemine binaen 26. Bölüm’de özel olarak işleyeceğiz. 9 NE TAŞTIR BU TAŞ? Hadis: “Hacerül Esved cennettendir. O kardan daha beyaz idi ve müşriklerin günahı onu kararttı.” Hanbel 1/307 Hadis: “Hacerül Esved Allah’ın yeryüzündeki sağ elidir. Onunla insanlardan dilediği ile tokalaşır.” Camiüs Sağır 1/151 Hacerül Esved taşı için uydurulan bu tip hadisler, hac sırasında Kabe’de ilkel hareketlerin sergilenmesine sebep olmaktadır. Hacerül Esved taşına dokunmak için birbirini ezenleri dinimizi bilmeyenler görse, bazı insanların bu taşı put edindiklerini bile zannedebilirler. Bu hadisler daha evvel de alay konusu olmuştur. Hadislerin güvenilmez olduğunu Abbasiler döneminde savunup, sonra siyasi konjonktürde yok olan Mutezileler: “Bu hadise göre Hacerül Esved denen taş müşriklerin günahı yüzünden Kabe putperestlerin elinde iken karardıysa, şimdi Kabe Müslümanların elinde olduğuna göre bu taşın beyazlaması gerekir.” diyerek bu hadisi savunanlarla alay etmişlerdir. 10 GEL DE ÇIK İŞİN İÇİNDEN! Hadis: “Kalbinde hardal tohumu kadar kibir bulunan cennete giremez. Yine kalbinde hardal tohumu kadar iman olan da cehenneme giremez.” Buhari 81/51 Kişiyi en ufacık fiilinde cennete gönderen bir sürü hadis vardır. Kişiyi en ufacık bir fiilinde cehenneme gönderen de bir çok hadis vardır. Bu mantıksız yaklaşımlar kimi zaman yukarıdaki örnekte olduğu gibi tek bir hadiste de buluşabilmektedir. Peygamber’e yapılabilecek en büyük hakaret bu hadisleri onun söylediğini söylemektir. Peygamber’in bize tek yazdırdığı, mesaj olarak Allah’tan getirdiği Kuran dinimizin tek kaynağıdır. And olsun ki size hatırlatıcı bir kitap gönderdik. Hala aklınızı çalıştırmayacak mısınız? 21 Enbiya Suresi 10
-
İslamiyetin çöküşü
BÖLÜM -2 ------ HADİS - HADİS ÇELİŞKİLERİ Bir evvelki konuda gördüğümüz gibi Allah Kuran’ın korunduğunu ve içinde çelişki olmadığını söylemektedir. Allah, Kuran’ın çelişkisiz olmasını Kuran’ın kendi katından oluşuna delil gösterir. Böylece dinin kaynağının çelişkisiz ve korunmuş olması gerektiği anlaşılır. Bu mantıktan hareketle Kuran ile hadislerin çelişkilerini ortaya koyup hadislerin dinin kaynağı olamayacağını gösterdik. Bu bölümde ise hadislerin kendi aralarındaki çelişkilerini de gösterip hadislerin çelişik ve korunmamış olduklarını, dolayı-sıyla dinin kaynağı olamayacaklarını bir kez daha ispat edeceğiz. Böylece hadislerde doğru ile yalanın ayırt edilemeyecek şekilde karıştıklarını bir kez daha anlayacağız. Herhangi bir hadis Kuran, başka bir hadis ve mantıkla çelişmiyorsa dahi zandır. Din ise zanna ta-bi olarak oluşturulamaz. Bu yüzden hiçbir hadis; din olarak algıla-namaz, hiçbir hadis din adına bir şey ifade edemez. Yer yüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahminde bulunup saçmalıyorlar. 6- En’am Suresi 116 Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Doğrusu zan gerçek adına hiçbir şey ifade etmez. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını bilendir. 10- Yunus Suresi 36 Ey iman edenler ! Zandan çok sakının çünkü; zannın bir kısmı günahtır. 49- Hucurat Suresi 12 Ayetlerden insanların çoğunluğunun zanna (sanıya) uyabileceğini, fakat bunun bir şey ifade etmeyeceğini görüyoruz. Dini hadislere bina etmeye çalışmak; dini, zan gibi temelsiz, çürük bir temele bina etmektir. Oysa elde Kuran gibi her açıdan mucize, korunmuş, çelişkisiz, sapasağlam bir temelimiz vardır. Şimdi de hadislerin ken-di içindeki çelişkilerini, seçtiğimiz 10 örnekle görüp, bu temelin çü-rüklüğünü, dolayısıyla temel olamayacağını anlayalım. 1- ORUÇLU İKEN KAN ALDIRILIR MI? 1. çelişik Hadis:“Kan aldırmak yapanın da yaptıranın da orucunu bozar.” Tirmizi Oruç 60/Ebu Davud Oruç 28/Buhari Oruç 32 2. çelişik Hadis:“Peygamber’imiz oruçlu iken kan aldırmış-lardır.” Ebu Davud Oruç 29-30/Tirmizi Oruç 59/Buhari Tıp 11 Peygamber eğer kan aldırmanın orucu bozduğunu söyleseydi, hiç şüphesiz kendisi kan aldırmazdı. üstelik Kuran’da orucu; yemek, içmek ve cinsel ilişkinin bozduğu geçer. Yani birinci çelişik hadis ikinci hadisle olduğu gibi Kuran’la da çelişmiştir. Fakat en doğru denen altı hadis kitabının üçünden yaptığımız bu alıntı, çelişik hadislerin en doğru denen kitaplara nasıl girdiğinin bir delilidir. 2- TUVALET HANGİ YÖNLERE KARŞI YAPILABİLİR? 1. çelişik Hadis:“Gerek küçük, gerek büyük tuvaletinizi yaparken kıbleye dönmeyin.” Hanbel 3/12 2. çelişik Hadis:“Peygamber’imiz bir takım insanların küçük ve büyük tuvaletleri için kıbleye dönmeyi hoş karşılamadıklarından, bu bidatı (hurafeyi) kaldırmak için tuvaletini kıbleye doğru yaptırdı.” Buhari 4/11 Bir hadiste kıbleye karşı tuvaleti yapmanın hurafe olduğu anla-tılırken, diğer bir hadiste ise Peygamber hurafe uygulayıcısı olarak gösterilmiş oluyor. Görüldüğü gibi hadisleri Peygamber’e atfetmek aslında Peygamber’e bir çok iftirayı beraberinde getirmiştir. 3- ORUÇLU İKEN HANIM ÖPÜLÜR MÜ? 1. çelişik Hadis:“ Peygamber oruçlu iken hanımlarını öptü.” İbn-i Kuteybe- Hadis Müdafası 372 2. çelişik Hadis:“Oruçluyken hanımını öpenin durumu sorul-duğunda Peygamber; “Orucu bozulmuştur” dedi.” İbn-i Kuteybe Hadis Müdafası 372 Bu hadisler aslında İbn-i Kuteybe’nin dışında Kütüb-ü Sitte denilen meşhur altı hadis kitabında da vardır. Fakat biz bu hadislere, İbn-i Kuteybe’nin çelişik ve mantıksız hadisleri zorlama yorumlarla kurtarmak çabasından ibaret olan eserinde rastladık. Eğer hadislerin mantıksızlığını ve çelişikliğini bu hadisleri savunan birinin eserinden öğrenmek istiyorsanız size de İbn-i Kuteybe’nin “Hadis Müdafası” kitabını tavsiye ederiz. Bir hadise göre Peygamber oruçlu iken hanımını öpüyor, diğer hadis oruçlunun öpüşemeyeceğini söylüyor. Belli ki bu hadislerden en az biri uydurmadır. İkisini de doğru olarak almak Peygamber’i ne yaptığını bilmez, çelişkili hareketleri olan, (haşa) bunakvari bir kişi yerine koymak olur. Bu yüzden Peygamber’e en büyük iltifat, hadisleri bir kenara atıp Kuran’ı ele almakla olur. 4- BİR NAMAZ İKİ KERE KILINIR MI? 1. çelişik Hadis:“Biriniz evinde namazı kılar da sonra namaz kılmakta olan imama yetişirse, onun arkasında namaza dursun. İkinci kıldığı onun için nafile olur.” İbn-i Kuteybe Hadis Müdafası 366 2. çelişik Hadis:“Bir namazı günde iki defa kılmayın.” Ebu Davud 2/56 İkinci hadis hem birinci hadisle, hem de Kuran’la çelişir. Ku-ran’da namaz kılmak övülmüştür. Fazladan kılınan namazın ne zararı olabilir. Kimi durumlarda kılınacak olan namazın kılınmamasına neden olacak bu hadis, kişilerin Allah’ı daha çok anmasını engellemektedir. 5- KüçüK TUVALET NASIL YAPILIR? 1. çelişik Hadis:“Kim size Peygamberimiz’in ayakta küçük tuvaletini yaptığını söylerse inanmayın. Süneni Nesei 1-2/25 2. çelişik Hadis:“Peygamber’imiz bir kavmin süprüntüsüne varıp ayakta küçük tuvaletini yaptı.” Buhari 1/167 Birinci hadisin anlattığı ve Kuran’da olmayan bu uygulamanın aslında bizi hiç ilgilendirmemesine rağmen, geleneksel İslam anla-yışında ağırlığı olduğunu görüyoruz. Peygamber’in ayakta küçük tuvaleti yasakladığı söylenen uydurmalara binaen, bazı kişilere ra-hatsızlık vermesi muhtemel olan oturarak tuvalet yapmaya ‘Sünnet’ denmiş ve bundan sevap umulmuştur. Ayakta tuvaleti yapmak ise çirkin görülmüştür. 6- SU NASIL İçİLİR? 1. çelişik Hadis:“Peygamber ayakta su içilmesini yasakladı.” Ebu Davud 4/No:3717 2. çelişik Hadis:“Peygamber’i sizin benim gibi ayakta su içerken gördüm.” Ebu Davud 4/No:3718 Bu örnek hadislerde de birinci hadis, kendisiyle çelişen ikinci hadis de olmasına rağmen daha çok itibar görmüştür. Günümüzde de geleneksel İslam’ı yaşayanların suyu oturarak ve üç yudumda içtiklerini ve bundan da sevap beklediklerini gözlemleyebiliriz. 7- AYBAŞILI KADIN CAMİYE GİREBİLİR Mİ? 1. çelişik Hadis: Peygamber’imiz caminin bahçesine girerek şöyle dedi: “Şurası muhakkak ki cami ne cenabete, ne aybaşılıya helal değildir.” Müslim Hayz 11, Ebu Davud Taharet 104 Tirmizi Taharet 101, Nesai Hayz 18 2. çelişik Hadis:Peygamber’in hanımı anlatıyor: “Peygam-ber’imiz bizden biri aybaşılı olduğu halde onun kucağına başını koyar, Kuran okurdu. Bizden birimiz aybaşılı iken camiye gidip Pey-gamber’e birşeyler götürürdük.” Nesai, Hayz, 19 Bir hadise göre aybaşılı kadın camiye girebilirken, diğer hadise göre aybaşılı kadın camiye giremez. 8- HACDA İHRAMLI OLAN EVLENEBİLİR Mİ? 1. çelişik Hadis:“Peygamber Meymune ile evlendiği zaman her ikisi de ihramlıydı.” Nesei 5-6/179 2. çelişik Hadis:“İhramlı olan bir kişi [Hacda olan] ne evlenebilir, ne kız isteyebilir, ne de başkasının nikahını kıyabilir.” Nesei 5,6/249 Kuran’da haccın nasıl yapılacağı açıklanmıştır. Kuran ile yetinmeyip, hadislere din bina edilmeye kalkışılınca ortaya çıkan çelişkiler yumağı ortadadır. 9- ERKEKLERİN BALDIRI GÖZüKEBİLİR Mİ? 1. çelişik Hadis:“Baldırları açık olan bir sahabeye Peygam-ber’imiz rastlamış ve ‘Baldırlarını ört. Baldırlar da avret yerlerindendir.’ demiştir.” Tehzibut Tezhip 2/69 2. çelişik Hadis:“Peygamber’imiz evde baldırları açık yan üstü yatıyorlardı. Ebu Bekir izin istedi Peygamber hiç istifini bozmadan izin verdi. Ömer istedi aynı şekilde ona da verdi.” Hanbel 1/71 Hadislerden birine göre baldırları örtmek lazımdır. Diğer hadiste ise Peygamber’in yanına birileri gelmesine rağmen baldırları-nı örtmediği gözükür. Nitekim bazı mezhepler birinci hadisi alıp erkeklerin dizle göbek arasını örtmelerinin farz olduğu şeklindeki bir zorluğu dine sokmuşlardır. 10- ÖLÜ HAYVANIN DERİSİ NE OLACAK? 1. çelişik Hadis:Peygamber’imiz; “Deri işlendi mi temiz olur” dedi. Sonra ölü bir koyuna rast geldi ve “Onun derisinden faydalansanıza” dedi. Buhari 72/30 2. çelişik Hadis: Peygamber’imiz “Ölü hayvanın ne derisinden ne de sinirinden faydalanınız.” dedi. Hanbel 4/310,311 Kuran’a göre leşi yemek haramdır. Leşin derisinin haramlığına dair Kuran’da bir ifade yer almaz. Bu konuda söylenen iki hadiste ise birine göre leşin (ölü hayvanın) derisi kullanılamaz, diğerine göre kullanılabilir. Elimizde çelişkisiz Kuran varken, bu çelişkiler yığınına dönmüş hadislerle uğraşmak bizi Kuran’dan uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Bu yüzden Allah’ın elçisi Peygamber’imiz Hz. Mu-hammed’in ahirette toplumundan tek şikayeti şöyledir: Elçi de şöyle der; “Ey Rabbim, benim toplumum bu Kuran’ı devre dışı tuttular.” 25- Furkan Suresi 30
-
İslamiyetin çöküşü
HADİS UYDURMACILIĞI BÖLÜM 1----- HADİS KURAN ÇELİŞKİLERİ Biz Kuran'ın Allah sözü olduğunu nereden biliyoruz? Kimisi, Kuran öyle söylüyor diyebilir. Peki birileri Allah'a iftira olarak başka kitapları göstererek: “Bu da Allah katındandır.” derlerse ne diyeceğiz? Biz Kuran'ın Allah sözü olduğunu ancak Kuran'ı inceleyip, Kuran'ın içerdiklerini değerlendirip iddia edebiliriz. Allah'ın mesajının doğruluğunu tartışmak bizzat mesajın kendisiyle alakalıdır. Aynı mantıkla, hadisleri incelersek Allah'ın dininin kaynağı olmaya layık olup olmadıklarını görürüz. Nasıl Kuran'ın dinin kaynağı olup olmadığı bizzat Kuran'ın irdelenmesiyle tartışılabilirse, hadislerin dinin kaynağı olup olmadığı mevzusu da hadislerin irdelenmesiyle karara bağlanabilir. Kitabımız boyunca Kuran'ı ve hadisleri inceleyip dinin kaynağının ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini açığa kavuşturmayı amaçladık. Bu bölümde ve bundan sonraki bölümlerde göstereceğimiz hadisler, hadislerin dinin kaynağı olmaya ne kadar layık(!) olabileceklerini ortaya çıkaracaktır. eleştirdiğimiz hadisler, hadisçilerin kabul ettiği, en ünlü hadis kitaplarının hadisleridir. Hadisçilerin reddettiği, yalandır(mevzudur) dediği hadisleri almadık. örneğin "Allah kendisini yaratmayı isteyince atı koşturdu ve onu koşturup terletti. Sonra kendisini bu terden yarattı.” veya "Allah melekleri iki kolunun ve göğsünün kıllarından yarattı.” veya "Allah'ın gözleri hastalandı, melekler Allah'ı ziyarete geldi.” veya "Allah'ı rüyada gördüm. Uzun saçlı güzel bir genç suretindeydi. Yeşil bir elbise giymiş, altın nalınları vardı.” hadisleri bunlara örnektir. (Hadis Müdafası İbni Kuteybe sayfa 66 – 67) Meşhur hadisçilerin bu tarz uydurma hadisleri nakledenleri yalanladıkları ve bu hadisleri kabul etmedikleri doğrudur. Fakat bu bölümde ve bundan sonraki bölümlerde en ünlü, en doğru, en güvenilir hadis kitaplarındaki hadisleri görünce, hadis kitaplarında doğru ile yalanın ayırt edilemeyecek şekilde karıştığını, hadis toplarken gösterilen doğru ile yalanı ayırt etme çabasının bir işe yaramadığını anlayacağız. Zaten Kuran yeterli, eksiksiz, tüm teferruatları içeren kitabımız olduğuna göre böyle çabalara da gerek yoktur. Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkasının katından olsaydı elbette içinde bir çok çelişkiler bulacaklardı. 4 Nisa Sûresi 82 Hiç şüphesiz Hatırlatıcı'yı biz indirdik biz. Onun koruyucuları da gerçekten biziz. 15. Hicr Sûresi 9 Nisa suresindeki ayetten dinimizin kaynağının çelişkisiz olduğunu öğrenebiliriz. Allah Kuran'ın çelişkisiz olduğunu söyleyerek hem Kuran'ın doğruluğunu, hem de dinin kaynağının sahip olması gereken özelliği öğretiyor. Kuran ile çelişen hadislerin olması, hadislerin Allah katından olmadığının ve dinin kaynağı olamayacağının ispatıdır. Ayrıca Hicr suresindeki ayetten Kuran'ın korunduğunu , böylece dini kaynak olarak korunmuş bir kitaba sahip olduğumuzu anlıyoruz. , hadislerin Kuran'la, kendi içlerinde ve mantıkla çelişkilerini sergilememiz sonucunda hadislerin korunmadığını ve binlerce uydurma ile düzeltilemeyecek şekilde karıştıklarını göreceğiz. Yani bu bölümlerde hadislerin dinin kaynağı kabul edilmesinin korkunç sonucunu görüp; çelişkisiz ve korunmuş olan dinimizin tek kaynağı Kuran'a, yalnız Kuran'a dönmenin gerekliliğini daha da iyi kavrayacağız. 1 ALLAH'IN BALDIRI OLUR MU? Kuran : " ... O'nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur.” 42 Şura Suresi 11 Hadis: "Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.” Müslim İman 302, Buhari 97/24,10/29, Hanbel 3/1 Bu hadisin hangi kitaplarda geçtiğine iyice dikkat edin. Hadis kitaplarının sözde en doğrusu olarak gösterilen, tek hadisini inkar edenin kafir olacağı söylenen Müslim ve Buhari'de. Hadisçilerin mantığına göre bu hadisi inkar eden kafir, bu hadise inanan gerçek Müslüman olacaktır. Allah'a hiçbir şeyin benzemediğini söyleyen ayete karşın, hiçbir mecazi ifadeyi çağrıştırmadan, Allah'ın baldırı olduğunu ve ahirette baldırını açacağını söylemenin saçmalığını uzunca anlatmaya gerek var mı? 2 ALLAH EL SIKIŞIR MI? Kuran: "Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.” 112 İhlas Suresi 4 Hadis: "Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu. öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.” Hanbel 5/243 Yine bu hadiste hiçbir mecazi manayı çağrıştırmadan, Allah’a parmak, parmaklarına da soğukluk atfederek Allah şekilleştirilmektedir. Bu hadis1 İhlas Suresi'nin Allah'ın hiçbir şeye denk olmadığını söyleyen ayeti gibi daha birçok ayetle de çelişir. Eğer hadisteki "el” ifadesi mecazi bir manaya gelip insani eli çağrıştırmasa kabul edilebilir olurdu. örneğin "Her şey Allah'ın elindedir.” dediğimizde cümlenin akışından her şeyin Allah'ın kontrolünde olduğu anlaşılır. Fakat Allah'a parmak, parmaklara soğukluk atfeden bu hadisten böyle mecazi bir manayı kimse çıkaramamaktadır. üstelik bu hadiste Allah ile Peygamber'in el sıkışması gibi kabul edilemez bir ifade de yer almaktadır. Şimdi bu hadisleri din kabul eden hadisçiler, mezhepçiler mi gerçek Müslümandır, yoksa hadislerdeki yanlışlıkları görüp Kuran'ı yeterli gören Kuran Müslümanları mı? 3 DİN DEĞİŞTİREN öLDüRüLSüN Mü? Kuran: "Dinde zorlama yoktur.” 2Bakara Suresi 256 Hadis: "Dinini değiştireni öldürün.” Nesei 78/14,Buhari 12/1883 Allah'ın hükmünü hadisle aşmaya, Allah'ın dinini kendi kafalarına uydurmaya çalışanların bu uydurması yüzünden çok kelleler gitmiştir. Radikal dinci örgütlerin yaptığı katliamları bu örgütlerin zihinlerinde meşrulaştıran bunun gibi hadislerdir. Evlerinin bodrumunu insan mezarına çevirenleri Diyanet kınamaktadır, ama aynı Diyanet Buhari ve Nesei gibi hadis kitaplarını da övmekte, dinin kaynağı olarak göstermektedir. Bu ne biçim bir iştir? Eğer Sunniliği savunursanız bu katliamlara karşı çıkmanız boşunadır. çünkü bu katliamlara temel olacak deliller Sunni hadis kitapları ve mezhep izahlarında mevcuttur. 4 öLüNüN SUçU NE? Kuran: “Doğrusu hiçbir günahkar bir başkasının günah yükünü yüklenmez.” 53 Necm Suresi 38 Hadis: "ölü ailesinin kendisi için ağlamasından dolayı azaba uğratılır.” BuhariK. Cemiz 32,33,34 Ne akla, ne de Kuran'ın genel mantığına uymayan bu hadis de uydurmacılığın Kuran ve akılla çelişkilerine örnektir. 5 NEDİR BU KADIN DüŞMANLIĞI? Kuran: "Ben sizden erkek olsun, kadın olsun hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hepiniz birbirinizdensiniz.” 3 Ali İmran Suresi 195 Hadis: Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir. Buhari 9/1391 Kuran hayır üreten erkeğin de kadının da önünü açık tutarken, hadisler kadının önünü kapamaktadır. Kadın konusu, Peygamber'e iftira olarak uydurulan hadislerin en çok olduğu konulardan biridir. Ayrıntılı bilgi için 21. ve 22. bölümleri okuyunuz. 6 ZALİM KİM? SöYLEYİN BAKALIM Kuran: "Zulmedenler dedi ki: Siz olsa olsa büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz.” 25 Furkan Suresi 8 Hadis: “Peygamber Medine’de bir Yahudi tarafından büyülendi. Günlerce ne yaptığını bilmez durumda ortalıkta dolaştı.” Buhari 76/47 Hanbel 6/57,4/367 Muhammed Abduh ve Mutezile’nin bu hadise itirazlarına karşın Muhammed Ebu Şehbe hadisi şöyle savunur: "Eğer Abduh sihir hadisini inkar etmişse akıl ve nakil ilimlerinde söz sahibi el Maziri, el Hattabi, Kadı İyaz, İbn Teymiyye, İbnul Kayyım, İbn Kesir, en Nevevi, İbn Hacer, el Kurtubi ve Alusi gibi pek çok alim de O’nun hem rivayet ve hem de dirayet yönünden doğru olduğunu ispat etmişlerdir.” Şehbe, Buhari ve Müslim'in de hadisi kabul ettiğini anlatır ve sihir sonucu olanları hadislere dayandırarak şöyle aktarır: " Peygamberimiz'e sihir yapılmıştı. Öyle ki hanımları ile cinsi münasebette bulunmadığı halde bulunduğunu zannederdi. Süfyan bunun en şiddetli sihir olduğunu söylemiştir.” (Ebu Şehbe, Sünnet Müdafaası, sayfa 152153) Kuran'a göre ise Peygamber'in büyülendiğini söyleyenler zalimlerdir. En güvenilir (!) hadisçilerin çoğuysa Peygamber'in büyülendiğini söylemektedir. Lütfen bu önermelerden mantık kuralları içerisinde sonuç önermesini çıkarın ve zalimin kim olduğunu söyleyin. 7 MİRASTA VASİYET VAR MI? Kuran: "Ey iman edenler!Herhangi birinize ölüm gelip çattığında vasiyet zamanı aranızda tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet sahibi iki kişi yahut, yolculuk etmekte iken ölüm musibeti başınıza geldiyse sizin dışınızda iki kişi” 5 Maide Suresi 106 Hadis: "Varis için vasiyet yoktur.” Hanbel 14/238 Kuran'da hem Maide suresindeki bu ayette hem diğer ayetlerde vasiyet anlatılır. Vasiyetten arta kalanlar Kuran'da tavsiye edilen şekilde dağıtılır. Vasiyeti iptale yönelik bu hadis aslında Kuran'ın bir hükmünü iptale yönelik bir girişimdir. 8 EN BüYüK AZAP RESSAMLARA MI? Kuran: "Gerçekten Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise dilediğini bağışlar.” 4Nisa Suresi 48 Hadis: Cehennemde en şiddetli azaba uğratılacak kişiler ressamlardır. BuhariTesavir, 89 Kuran'a göre en büyük günah Allah'a ortak koşmadır. Allah ortak koşmayı affetmeyeceğini söylemekte, bunun dışında her günahın affedilebileceğini belirtmektedir. Bu yüzden Allah'ın en şiddetli azabına uğrayacak olanlar da ortak koşanlardır. Oysa Buhari'nin yukarıda alıntıladığımız hadisine göre en şiddetli azaba ressamlar uğrayacaklardır. (Mezhepçi, hadisçi İslam'ın sanat düşmanlığı sonucunda uydurdukları hadisleri kitabın 18. bölümünde okuyabilirsiniz.) Bu hadis başta Kuran ile çelişmektedir. Ayrıca mantık ile çelişen bu hadisin çeliştiği başka hadisler de vardır. örneğin diğer bir hadise göre cehennemde en şiddetli cezaya satranç oynayanlar çarptırılacaktır. (Büyük Günahlar, Hafız Zehebi, sayfa 9697) 9 ALTIN TAKILIR MI, İPEK GİYİLİR Mİ? Kuran: "De ki; ‘Allah'ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram etmiş? De ki: ‘ Bunlar dünya hayatında iman edenler için, kıyamet gününde ise yalnızca onlarındır. Bilen bir topluluk için biz ayetleri böyle detaylı anlatırız'” 7 Araf Suresi 32 Hadis: "Altın ve ipek ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine ise haramdır.” Müslim 2/16 Altın ve ipek hem erkek için, hem de kadın için bir süs eşyasıdır. Kuran'da hiçbir ayette yasaklanmazlar. Allah inananların dünyada da bu süslerden yararlanabileceklerini söyler ve erkek kadın ayrımı yapmaz. Her hadisinin doğru olduğu iddia edilen Müslim'in bu hadisi Kuran'ın belirttiğimiz ayeti ile çelişir. 10 DEPREMLERİN SEBEBİ OLAN BALIĞIN CİNSİ NE? Kuran: "Bundan sonra yeri yumurta biçimine soktu.” 79 Naziat Suresi 30 Hadis: "Dünya balığın üzerindedir. Balık başını sallayınca Dünya'da depremler olur.” İbni Kesir Tefsiri 2/29 68/1’in açıklamaları Kuran, mucizevi bir şekilde dünyanın yumurta biçiminde elipsoid olduğunu, ceninin oluşumunu, evrenin oluşumunu, rüzgârların aşılayıcı olması gibi bir çok konuyu açıklarken (Kuran Hiç Tükenmeyen Mucize kitabında bu konuyu çok detaylı bir şekilde işledik), hadislerde yer alan yukarıdakilere benzer hurafeler hem Kuran'la, hem de mantıkla çelişirler. Dünyayı balığa oturtan, depremleri balığın kuyruğunun sallanmasına bağlayan bu zihniyete bir soralım: Bu balık palamut mudur, yunus mudur, lüfer midir? Lütfen bir hadis daha bulup, bizi aydınlatın!
-
İslamiyetin çöküşü
BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA Peygamberimiz’in vefatından sonra din adına yapılan saptırma ve ilavelerde, kadınlarla ilgili konuların özel bir yeri olduğunu gördük. Kadınların kapanması ise kadınlarla ilgili uydurulanlar içinde özel bir yere sahiptir. Bu yüzden bu konuyu ayrı bir başlık altında inceliyoruz. İnsan memeli canlılar içinde tek çıplak doğan ve tek giyinendir. 7 Araf suresi 22. ayetten insanların giyinmesinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu öğreniyoruz. Kıyafet, zamana, toplumun geleneklerine, iklimin şartlarına, meslek gruplarına, makama, mevkiye, yaşa ve birçok faktöre göre hem toplumlar arası hem de toplum içi çeşitlilik göstermiştir. Bazı toplumlar, Hint-Avrupa ırkında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde birçok kere değişiklikler yapmışlardır. Bazı toplumlar ise, Asya toplumlarında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde çok daha az değişiklikler yapmışlardır. Toplum içi kıyafet farklılıklarınınsa en iyi örneklerinden birisi Osmanlı’dır. Osmanlı’da padişah üç sorguçlu sarık takarken, veziri azam iki sorguçlu, halk ise tek sorguçlu takabilirdi. İki veya üç sorguç halka yasaktı. Saraylının, esnafın, tekkecinin, ayrı din mensubu kadın ve erkeklerin başlıkları, kıyafetleri, renkleri Osmanlı’da hep farklıydı. Bu kıyafetlerin farklılığı kanunlar ile korunurdu. Görüldüğü gibi hem toplumlar arası, hem toplum içi kıyafetlerin farklılığı, gelenek ve şartların bu kıyafetleri oluşturması, zengin malzemeli bir tarih ve sosyoloji konusudur. SORUN GELENEĞİN DİNSELLEŞMESİDİR Daha önce değindiğimiz gibi din adına uydurulanları incelersek; toplumun belli bir dönemindeki bakış açısının ve geleneklerinin dinselleştirilmesinin bunlarda önemli bir yeri olduğunu görürüz. Bu gelenekleri dinden ayırmanın yolu Kuran’dan anlaşılan kapanmanın din olduğunu; Kuran’dan çıkmayan kapanma şekillerinin, izahların din adına uydurma, geleneklerin dine sokulması olduğunu bilmektir. Şunu bir daha belirtelim ki geleneklerin bir kıyafet oluşturmasının bir mahsuru yoktur. Yanlış olan, tarihin belli bir anının ihtiyaçlarından doğan ve o toplumu ilgilendiren kıyafetlerin, evrensel olan ve binlerce yıllık zaman dilimine inmiş olan dine maledilmesidir. Örneğin, sarığı belli bir dönemde erkeklerin kıyafetini tamamlayan bir aksesuar, sıcaktan koruyan bir başlık olarak erkeklerin tümüne yakınının giymesi yanlış değildir. Yanlış olan, sarığın dinen kutsal bir giyecek olarak giyilmesi, başkalarına dîni kıyafet diye empoze edilmesi ve Kuran’da hiç bahsedilmeyen bir uygulamanın sevap diye dine sokulmasıdır. Görüldüğü gibi sorun belli bir toplumun geleneği sonucu sarığın takılması değil, o geleneğin din olarak takdimidir. Bu temel mantığı iyice kavramamız çarşaf, peçe, başörtüsünün nasıl dinselleştirildiğini anlamamızda ve bu kıyafet şekillerini gereği gibi değerlendirmemizde faydalı olacaktır. İlk önce yapmamız gerekeni yapalım ve Kuran’da kapanmayla ilgili geçen tüm ayetleri inceleyip Kuran’ın yani dinin istediği ölçüyü bulalım. Ey ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik. 7 Araf Suresi 26 Araf 26’dan ve Araf 22’den avret yerlerini örtmenin ilk insandan beri hem erkek, hem kadın için örtünmenin minimumu olduğunu anlarız. Kadınlara özel giyinme ile ilgili ise Kuran’da 3 ayet BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA vardır. Bu 3 ayeti incelemek kadının kıyafetinin nasıl olması gerektiğini, İslam’ın neyi söyleyip, neyi söylemediğini anlamamızı sağlar. KURAN’DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR Mümin kadınlara da söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünenler hariç açmasınlar. Örtülerini yaka açıklarına koysunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, yahut babaları, yahut kocalarının babaları, yahut oğulları, yahut kocalarının oğulları, yahut kardeşleri, yahut kardeşlerinin oğulları, yahut kendi kadınları, yahut ellerinin altında bulunanlar, yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz topluca Allah’a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz. 24 Nur Suresi 31 Kadını kendi zihniyetine göre yaşatmak isteyen zihniyetin çarpıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir. Bu ayetteki “hımar” kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer “hımar” kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi “hımarürres” gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece “res” kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan “hımar” ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söyenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı ‘res’ ile vurgulanır. Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen ‘cuub’ kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa’nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) “Hımar” kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran’a maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak “felyedribne” fiilini “salsınlar” diye tercüme etmeye kalkmıştır. Böylece ayeti okuyan “başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar” şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde “darabe” kökünden türeyen “felyedribne” fiili “salsınlar” manasına gelmez. Bu fiille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuran’da salsınlar, indirsinler manasında “felyüdnine” kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi “felyedribne” fiili yerine “felyüdnine” fiilini kullanabilirdi. Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran’daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir. Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta “süsler” kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre “süsler” kelimesi ile özellikle “göğüsler” kastedilmektedir. Çünkü ayetteki tüm noktalarla mantıklı bir şekilde göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz. Birincisi, ayette yaka açıklarının kapatılması geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür. İkincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ayakların yere vurulmaması geçiyor. Ayaklar yere vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir. (sütyenin o dönemde icad edilmediğini düşünürsek bu daha da iyi anlaşılır.) Üçüncüsü, ayetten kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın özellikle iri göğüsler, çeşitli fiziksel hareketlerde, hatta rüzgarın esmesiyle elbise yapışınca bile kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır. Dördüncüsü, ayette süslerin kimlerin yanında açılabileceği söylenir. Kuran’daki diğer ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadının, babası gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu açıklamanın özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Tüm bu izahlara göğüs gibi uyan başka bir bölge bulunmadığı için süslerle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varabiliriz. Süsler kelimesinden ziynet, takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayette kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenilmeye çalışılsaydı, buna ilk karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilirdi. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi ziynet, takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken ziynet, takı ne olabilir? Araf suresi 31’de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi, takıların cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde ayetin özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını vurguladığı anlaşılır. KURAN’DA TESETTÜR KELİMESİ YOK Günümüzde kadının kapanması için kullanılan “tesettür” ifadesi de Kuran’da geçmez. İslam adına etrafında bu kadar büyük fırtınalar koparılan bir kavramın, yani “tesettür” ifadesinin İslam’ın temel kaynağı olan Kuranı Kerim’de bulunmaması önemlidir. Demek ki “tesettür” kelimesi dîni bir kavram olarak sonradan oluşturulmuştur. “Ayette geçen “humur” ve onun tekili olan “hımar” kelimesi kadınların başlarına örttükleri beze verilen özel isim değildir. Herhangi bir örtüdür. Bir şeyi örten şeye “hımar” yani o şeyin örtüsü denir.” Arapça sözlükler El Mucem ul Vasıf, El Müncid, Lisanı Arap, Tacul Arus’dan “hımar”ın temel manasının “örtmek” olduğunu göstermektedir. Anlaşılıyor ki mezheplerin yorumundan sonra “hımar” kelimesi ile sırf başörtüsünün anlaşılmaya çalışılması, bu sözlüklerde bu kelimenin bir manasının “başörtüsü” olmasını sağlamıştır. Fakat kelimenin temel manası mezheplerin kelimeleri tahrif etmesine rağmen bu sözlüklerden bile bellidir. Daha evvel açıkladığımız gibi ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu söylenir, baştan bahsedilmez. “Arapça’da kadınların başlarına örttükleri şeyin özel adı “hımar” değil “mikna” ve “nasıyf”tır. Hangi Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın “mikna(çoğulu mekani)” ve “nasıyfın” hanımların başlarını örttükleri kumaşın adı olduğu yazılıdır.” KURAN’DA ÜNİFORMA YOK Kadınların kapanması konusunun daha da iyi anlaşılması için ikinci olarak Ahzab suresinin 59. ayetini de inceleyelim: Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle cilbablarını(elbiselerini) üzerlerine giysinler. Bilinip incitilmemeleri için bu daha uygundur. 33 Ahzab Suresi 59 Bu ayetin anlaşılmasında kilit kelime “cilbab”dır. “Cilbab” Arapça’da gömlek, elbise gibi üste giyilen giysileri ifade eden bir kelimedir. Fakat hiçbir şekilde cilbab; belli bir yerden belli bir yere kadar örten giysi manasına gelmez. Gelenekçi İslamcıların kimisi kadının yüzü de dahil vücudunun tümünün örtülmesinin farz olduğunu, kimisi iki gözü, kimisi tek gözü dışındaki her yerini örtmesinin farz olduğunu, en ılımlıları ise yüz, eller ve ayaklar dışında her yerini örtmesinin farz olduğunu savunurlar. Oysa kadınların kapanmasıyla ilgili dinin tek kaynağı olan Kuran’da açıklananlar bu iki ayetle sınırlıdır. Yani kadınların başını örtmesi, peçe giymesi ve diğer anlatılan sınırlar Kuran’ın değil geleneklerin ve şahsi görüşlerin dine sokulmasının sonucudur. Eğer Allah böyle katı sınırlar çizmek isteseydi, bir ayette “Cilbabla; yüzünüz ve elleriniz dışında her yerinizi örtün” şeklinde bir sınırla kapanmanın sınırlarını çizebilirdi. Örneğin abdest ile ilgili ayette Allah, yıkanacak yerleri tek tek saymış ve “Dirseklere kadar ellerinizi yıkayın” gibi ifadelerle kesin sınırları koymuştur. Eğer Allah kapanmada da kesin sınırlar koymak isteseydi, bunu en azından bir cümleyle belirtebilirdi. Geçmiş kavimlerin başına gelenleri bile detaylarıyla anlatan Kuran, her şeyi açıkladığını kendisi söyleyen Kuran, eğer kapanmada sınırları belirlenmiş bir ölçü olacaksa ve bu bir tek cümleyle bile açıklanabilecekse, niye bu cümleyi içermesin? Bu açıklamanın olmaması, haşa Allah’ın unutmuş olmasından değil, bilakis bu tarzda kesin bir sınır koymak istememesindendir. Yukarıdaki 33Ahzab suresi 59. ayeti ele alırsak, ayette kesin hatları olmayan esnek bir ölçünün olduğunu görürüz. Ayetten, üzere alınan elbiseyle kadının bilineceğini, böylece incitilmeyeceğini anlarız. Kadın namuslu bilinirse, bilinmemeden dolayı bir incitilmeye uğramaz. Bazı insanlar namussuz, fahişe sandıkları kadınlara takılıp onları incitebilir. Ayet kadının üzerine elbise alıp bunu önlemesini sağlıyor. Peygamber’in döneminde kadınların bir kısmının çırılçıplağa yakın, göğüsleri açıkta dolaştığı, hatta İslam’ın hakimiyetinden önce putperestlerin Kabe’de haccı çıplak yaptığı söylenir. (Kurtubi, el Camiil Ahkamil Kuran 7/189) 33Ahzab suresi 33. ayetten de İslam’dan önceki cahiliye döneminde kadınların süslerini açığa vurduğunu anlayabiliriz. Kendi dönemindeki ölçüyü ve fahişe kadınların açıklığının derecesini bilen kadınlar, elbiselerini ona göre ayarlayıp bu tacizden kurtulurlar. Günümüzde de eğer böyle bir durum olursa; kadınlar, kendi yörelerini, geleneklerini, şartlarını gözönünde bulundurup, kendilerini fahişe tipli kadınlardan ayırıp tacizden kurtulurlar. Burada şuna dikkat edelim; kadınlar elbise giyip tanınmamaktan dolayı oluşan tacizden korunur. Toplumda kadın nasıl giyinirse giyinsin taciz edecek adamlar da olabilir. Ayet namuslu bilinmemeden dolayı oluşan tacizi önlüyor ve bunu önlerken “daha uygundur” tarzında yumuşak ifadeler kullanıyor. Yoksa bazı erkeklerin beğendiği bir kadını terbiyesizce taciz etmesi bu ayetin konusu değildir. Ayetin esnek ve şartlara göre ayarlanacak ifadesinden anlaşılmaktadır ki kadın cilbabını (elbisesini) öyle giyecektir ki; çıplaklığıyla fahişe mesajı verenlerden ayrılacak, tanınacak ve böylece tacizden korunup, daha uygun bir hareket tarzında bulunacaktır. Kıyafet nasıl olmalıdır sorusu görüldüğü gibi ayetin içinde gizlidir; kıyafet ayetin amacına uygun olmalıdır. Eğer ki amaç yerine sınırlar önemli olsaydı ve bunda katılık gerekseydi, Allah ayeti ona göre indirirdi. Kapanmayı temel olarak bu iki ayet tarif etmektedir. Kapanmayı tarif etmemesine rağmen, kadınların giyimine değinen son ayetse 24Nur suresi 60. ayettir: Nikah arzuları kalmamış, hayızdan kesilen kadınların süslerini göstermeye çalışmadan siyablarını (giysilerini) çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. Sakınmak için iffetli davranmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah İşitendir, Bilendir. 24 Nur suresi 60 Bu ayette geçen “siyab” kelimesi de hiçbir şekilde belli bir yerden belli bir yere kadar olan bölgeyi kapatan bir elbise manasına gelmez. Bu ayetten, belli bir yaşa gelmiş kadınların, kıyafetlerine daha az dikkat edebileceğini anlıyoruz. SICAKTA BAŞIN ÖRTÜLMESİ KÜLTÜRELDİR Görüldüğü gibi Kuran’ın tarif ettiği kapanmada, İslam adına bugün uygulanan kapanma şekillerinin, peçelerin, çarşafların, başörtülerinin tarifi yoktur. Yani bunların temeli dinimiz değil, örflerin, geleneklerin dinselleştirilmesidir. Peygamberimiz’in döneminde erkek, kadın birçok kişinin gelenek olarak başını örttüğü söylenir. Kıyafetlerin giyilişindeki temel sebeplerden birinin sıcaktan korunma olduğunu 16 Nahl suresi 81. ayette söylemektedir. Sıcak yörelerde başı örtmek, böylece güneşin etkilerinden, güneş çarpmalarından korunmak birçok sıcak iklimli bölgenin kültüründe vardır. Fakat ne yazık ki dinimizde kadının başının kapanması geleneği farzlaştırılmış, erkeğin başına sarık takması da sarıklı namaz kılanın 70 kat daha fazla sevap alacağı izahlarıyla dîni bir kıyafete dönüştürülmüştür. Oysa ne erkeğin sarığının, ne kadının başını örtmesinin Kuran’da geçmemesi, bunların dinsel bir nitelikleri olmadığının delilidir. Allah isteseydi “Erkekler sarıkla namaz kılsın” veya “Kadınlar saçlarının tek teli gözükmeyecek şekilde başörtüsü taksın” izahlarıyla konuya açıklık getirirdi. Günümüzde başörtüsü için yapılan şamatayı ve eylemleri görenler Kuran’da geçmeyen bu hükmün İslam’ın en temel hükümlerinden biri olduğunu, Kuran’da ısrarla üzerinde durulduğunu sanmaktadırlar. Geleneğin savunulması, radikal hareketlerin karşı radikalizmi artırması, başörtüsünü birçok kere gündemin birinci maddesi yapmıştır. Başörtüsünü ısrarla savunup eylemler yapanlara, her eylemin, zıtlaşmanın sonunda, uğrunda bu kadar zahmete katlandıkları şeyin, din değil de gelenek olduğunu anlatmak daha da zorlaşmaktadır. Yapılan her eylem akıllı düşünmeyi, objektifliği kenara bıraktırıp, akılcılık, Kuran’ı samimi değerlendirme yerine örfe sahip çıkmayı, inadı ön plana aldırmaktadır. Başörtüsü yüzünden okulundan ayrılan bir kıza, “Başörtüsü diye, pardesülü kapanma diye bir şey dinde yok, sen din adına Arap örf ve adetlerine, Emevi ve Abbasi döneminin uydurmalarına sahip çıkıyorsun” deyince o kız sizi ne kadar objektif değerlendirebilir? Bu yüzden hepimiz dinci yobazlık kadar, kişisel hak ve özgürlükleri kısıtlayan; başörtüsü, kıyafet yasağı gibi gereksiz uygulamalarla insanları radikal çizgilere iten yasaklamacı kafalarla da mücadele etmek zorundayız. Çünkü bu kafalar ancak dinci yobazlığın ve radikalizmin artmasına sebep olurlar. KADINLARI POŞETE SOKMA Kuran’da gerekli malzemeyi bulamayan gelenekçilik , uydurma hadislerle, uydurma yorumlarla, mezhep izahlarıyla kadınları poşete sokulmuş şekilde kapatacak malzemeyi türetmiştir. Kuran’da 33Ahzab suresi 52. ayette Peygamber’in, bu ayetin inişinden itibaren güzelliği hoşuna giden bir kadın dahi olsa, artık evlenmesinin helal olmadığı söylenir. Demek ki Peygamber’in döneminde kadınların kıyafetleri kimin ne kadar güzel olduğunu bilmeyi engellemiyordu. Oysa mezheplerin izahlarındaki çarşaftan, peçeden, başörtüsünden hangi hanımın ne kadar güzel olduğu nasıl anlaşılabilir? Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da Kuran’ın gözardı edildiğini görüyoruz. Her zaman olduğu gibi uydurma hadislerle dolu kitaplardan ise, işe gelen hadis alınmış, işe gelmeyen hadis görmezlikten gelinmiştir. Oysa hadis külliyatında Peygamber döneminde kadın ve erkeklerin aynı kaptan abdest aldıkları da geçer.(Bakın Buhari, vudu 43Ebu Davud, taharet 39 İbni Mace, taharet 36Nesai, taharet 56) Abdeste konu yerler ayak, dirseklere kadar eller, yüz ve baş olduğuna göre bu hadisten kadınların erkeklerle karışık ve başı açık oldukları anlaşılır. Oysa gelenekçi İslamcılık bu hadisi yorumlayarak atar ve kendi kafasına uygun diğer malzemelere sarılır. Peki madem kadının sizin söylediğiniz şekilde kapanmasının açık bir hüküm olduğunu söylüyorsunuz, niye ayrı ayrı kapanma şekillerini savunuyorsunuz? Neden kiminiz peçe farzdır, kiminiz ise değildir diyor? Neden kiminiz kadınların elleri gözükemez deyip yazkış kadınlara eldiven giydiriyor da, kiminiz kadınların elleri gözükebilir diyor? Neden kiminiz çarşaf dışında hiçbir şeyle kapanılamaz diyor da, kiminiz pardesü ile de olabilir diyor? Hiç şüphesiz kesin sınırlı bir hüküm olsa, böyle ayrı ölçüler çıkmazdı. Tüm bu ayrı ölçüler, hükümler kapanma konusunda geleneklerin, örfün, Emevi, Abbasi döneminin kadına bakış açısının dinselleşmesinin neticeleridir. Her bir ayrı kapanma modeli de “Allah’ın isteği tam budur.” diye savunulup sanki Allah’ın aynı konuda beşon tane ayrı görüşü varmış gibi bir komedi ortaya konulmuştur. Allah’ın kadınların giyinmesi konusundaki hükmü yukarıdaki 3 ayette bellidir ve bunlardan anlaşılan neyse kadının giyim tarzı öyle olmalıdır. Verilen esneklik de, tam bir sınırın olmaması da muhakkak hikmetlidir. Çünkü Kuran’ı indiren hikmetli olan Allah’tır ve Allah bu dini yüzlerce yıllık zaman dilimine, apayrı kültürlere, apayrı adetlere, apayrı iklimlere indirmiştir. Ayetlerdeki esneklikler dinimizin her şart ve zaman dilimine uyumunu sağlayan Allah’ın rahmet ve hikmetleridirler. Emeviler’in, Abbasiler’in kendi görüşlerini dondurup, Allah’ın görüşünü kendi bakış açılarına hapsetmeye çalışmalarından dinimizi kurtarmak hepimizin Allah’a karşı borcudur. TEK GÖZ İZAHI Buraya kadar Kuran’ın kapanma ile ilgili ayetlerini gördük. Şimdi de gelenekçilerin vardığı uçuk sonuçları görelim: Şafii ve Hanbeli mezheplerinde kadının istisnasız tüm vücudu her zaman kapanması gereken bölgedir (yüz ve eller de dahil). Hanefi ve Maliki mezheplerinde ise bir tek eller ve yüz, o da fitne olmayan koşullarda açık olabilir.(Sabuni Tefsirul Ayatil Ahkam 2/154,155) Es Suddi: “Kadın gözlerinden birini ve yüzünün açık kalan göz kısmındaki tarafını kapatır. Sadece bir göz açıkta kalır.” Ebu Hayyan: “Endülüs’te adet böyle idi. Kadının bir gözünden başka hiçbir yeri görünmezdi.”( Ebu Hayyan, El Bahrul Muhit) Şafii imamları kadının kesilmiş olan tırnaklarına dahi bakmayı yasaklamışlardır.(İbni Hacer el Heytemi, İslam’da Helal ve Haramlar 2/13) İslam’ın kadına farz kıldığı örtünme kadının yüzünü de içine almaktadır.(Fıkhus siyre sf:240) Kadının, yabancı erkeğin göğsüne, sırtına, bacağına lezzet korkusu olmasa bile bakması caiz değildir. Yüz ise fitne açısından ayaktan, saçtan ve bacaklardan daha ileridedir. Bu kısımlara bakmak ittifakla haram olduğuna göre, yüze bakmak da evveliyetle haram olması gereken bir fiildir. (Sabuni, Revai 2/156) Gelenekçilikte varılan uçuk sonuçlar saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Yukarıda gördüğümüz gibi bırakın kadının komple kapanması gerektiği, kadının kesilen tırnağının bile görülemeyeceği iddialar arasındadır. Tüm bu izahları yapan gelenekçilerin sanki dinin tek kaynağının Kuran olduğunu kabul ediyorlarmış gibi “hımar” kelimesini ve ayetleri çekiştirip, Kuran’ı kendi kafalarındaki modele örnek gösterme çabaları şaşılacak bir tutumdur. Asıl sorun kadının kalktığı yere oturulamayacağını, hiçbir yönetici vasfı olmadığını, erkeğin kölesi gibi olması gerektiğini, kadınların çoğunun cehennemlik olduğunu zanneden zihniyette olmaktır. Başörtüsü ve diğer kapanma çeşitleri gördüğümüz zihniyetin sonucudur. Fakat günümüzde başörtüsünün özel bir yer kazanması mevcut gösteri ve eylemlerin neticesidir. Yoksa başörtüsünün kadının kalktığı yere oturulamayacağı izahından bir farkı yoktur. Başörtüsünün bu kadar tartışılması çağımıza mahsustur. Çünkü uydurmaların ortaya atıldığı ilk dönemlerde tartışma konusu “Kadının hangi bölgelerinin dışındaki yerler gözükebilir?” şeklindeydi. Tartışma “Tek göz mü, çift göz mü, tamamen peçe ile mi?” şeklindeydi. Bu dönemde kadınları tamamen kapatanların çoğu başörtüsü değil, çarşaf gibi tepeden tırnağa örtüleri kullanıyorlardı. Görüldüğü gibi başörtüsünü “hımar” kelimesiyle açıklamaya kalkmak yeni bir gayrettir. Daha eski yıllarda “hımar”ı peçe şeklinde tanımlama gayretleri, bugünkü başörtüsü gayretlerinin önündeydi! Aslında Kuran bu izahların hiçbirine geçit verecek izahlar içermez. Yoksa Kuran kesilen tırnağınızı göstermeyin mi diyor? Kuran peçe ile yüzünüzü örtün mü diyor? Kuran’da saçınızın tek telini göstermeyin deniyor mu? Saçın kapanmasına dair bir açıklama var mı? Peki, başınızı örtün diye hiçbir ifade var mı? Madem ki Kuran’da tüm bu izahlar yok samimi bir şekilde Kuran dışı kaynakları kullanıp bu uygulamaları çıkardığınızı itiraf edin. Kuran’ın kadınların giyimiyle alakalı 3 ayeti de, diğer izahlar da ortadadır. Hiç olmazsa kendi fikriniz içinde samimi olun, Kuran’ı çekiştirmeyin. Ayrıca şunu da belirtelim ki Kuran’da namaz kıyafeti diye ayrı bir kıyafet yoktur. Başörtüsü, peçe, çarşaf diye dinimizde bir şey olmadığına göre, elbette ki namazda da bunları giymenin bir mecburiyeti yoktur. FUTBOL OYNAYAN ERKEKLER SEYREDİLEBİLİR Mİ? Gelenekçiler kadınların kapanması ile ilgili bu izahları yaparken, erkekler için de Kuran’da olmayan birçok zorluk getirmişlerdir. Erkeğin diz ile göbek arasını örtmesinin farz olduğu kimi mezheplerin uydurmasıdır. Gerçi Peygamber’in baldırının gözüktüğüne dair de hadis vardır ama, bazı mezhep imamları öbür hadisi beğenip erkeğin baldırı ile dizinin arası gözükemez demişlerdir. Üstelik erkeklerin birbirinin diz ile göbek arasına bakmasının da haram olduğuna kanaat getirilmiştir. Bu izaha göre futbol, basketbol gibi erkeklerin şortla oynadığı oyunları da seyretmek haram olur. Türkiye’de yaygın olan Hanefi mezhebinin koyu savunucusu televizyonlar, kendi mezheplerine göre haram olmasına rağmen; futbol, basketbol gibi sporların maçlarını hiç çekinmeden göstermektedirler. Bu da bizce bu grupların kendi inançlarında ne kadar samimi olduklarının bir göstergesidir! Erkeklerin sarı ve kırmızı giyemeyeceği de yine mezheplerin İslam’ının uydurmalarından birisidir.(Bakın Müslim libas 27 ve Mişkat 2/1247) Erkeklerin parlak olanlarının peçe giymesi gerektiği izahı da gelenekçi eserlerdeki bir izahtır. Sakal konusunda yapılan izahlar ise tam bir felakettir. Diyebiliriz ki kadında nasıl başörtüsü uydurma bir dîni sembole dönüştürülmüşse, erkekte bu sembolün bir karşılığı varsa o da sakaldır. Sakal bırakmak sünnet, başörtüsü farzdır izahları yapılabilir, ama sakalı bırakmaya sünnet diyenler garip bir mantıkla kesmeye haram demişlerdir. Türkiye’ye hakim olan en büyük mezhep Hanefiliğe ve diğer mezhepler Maliki’ye, Hanbeli’ye göre sakalı kesmek haram görülmüştür. (Halil Günenç, İslam’da Kılık Kıyafet ve Örtünme sf:177) Tabi ki diğer uydurmalar gibi erkeklerin sakal bırakması gerektiğine dair bir izah Kuran’da yer almaz. Fakat mezheplerin İslam’ını savunanlar: “Allah sakal çıkarıyor, sen kesiyorsun. Sonra Allah yine sakal çıkarıyor, sen Allah’la savaşıp bir daha kesiyorsun...” gibi enteresan açıklamalarla sakalı kesmenin, Allah’la savaşmak anlamına geldiğini halka anlatmaktadırlar. Allah’a şükür ki Allah kitabı Kuran’da her türlü detayı verdi ve böyle saçma uygulamaları savunan fıkıh ve hadis kitaplarına bizi muhtaç etmedi. Ne mutlu Kuran’ın yeterliliğini anlayanlara. Ne mutlu Kuran’a güvenenlere. Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? 29 Ankebut Suresi 51
-
İslamiyetin çöküşü
Mezheplerin Çelişkilerine 100 tane örnek Konular Hanefi Maliki Şafii Hanbeli 1 Ölü Hayvanın derisi helal midir? Haram Helal Haram Helal 2 Pislikle beslenen hayvanların eti helal midir – Helal – Haram 3 Yılan balığı yemenin hükmü nedir? Helal – – Haram 4 Erkeğin kırmızı elbise giymesinin hükmü nedir? Mekruh Helal Haram Mekruh 5 Erkeğin sarı elbise giymesinin hükmü nedir? Haram Helal Haram Haram 6 Ud, zurna, dümbelek, boru davul çalmak nedir? Mekruh helal Helal Haram 7 Karga eti yemenin hükmü nedir? Haram Helal Haram Haram 8 At eti yemenin hükmü nedir? Haram Helal – – 9 Midye yemenin hükmü nedir? Haram Helal – – 10 İstiridye yemenin hükmü nedir? Haram Helal – – 11 Istakoz yemenin hükmü nedir? Haram Helal – – 12 Kırlangıç eti yemenin hükmü nedir? Helal Helal Haram Haram 13 Kartal eti yemenin hükmü nedir? Haram Helal Haram Haram 14 Yarasa eti yemenin hükmü nedir? Haram Mekruh Haram Haram 15 Beyt-i Tavaftan öne abdest almak nedir? Vacip Farz Farz Farz 16 İlk iki rekatta Fatiha okumanın hükmü nedir? Vacip Farz Farz Farz 17 Rüku ve secdelerde tesbih etmek nedir? Sünnet – Sünnet Vacip 18 İlk iki rekatta Fatiha’dan sonra sure okumak nedir? Vacip Mübah Sünnet Sünnet 19 Fatiha’dan evvel Besmele çekmek nedir? Sünnet Mekruh Farz – 20 Namazda ayakların arası ne kadar açık olmalı? 4 parmak 2 karış 1 karış 2 karış 21 Vitir namazının hükmü nedir? Vacip Sünnet Sünnet Sünnet 22 Tüysüz bir delikanlıya değen erkeğin abdesti bozulur mu? Hayır Evet Hayır Hayır 23 Namazda selam almak abdesti bozar mı? Evet Hayır – – 24 Namaz kılan kimsenin önünden geçilmesinin haram olduğu mesafe ne kadardır? 40 kulaç 1 kulaç 3 kulaç 3 kulaç 25 Namaz içinde unutarak konuşmak namazı bozar mı? Evet Hayır Hayır Evet 26 Namazda hatayla yanlış bir kelime geçerse namaz bozulur mu? Evet Hayır Hayır Hayır 27 Namazda af ve of demek namazı bozar mı? Evet Hayır Evet Evet 28 Eti yenen hayvanların sidiği ve artığı necis midir? Evet Hayır Evet Hayır 29 Eti yenen hayvanların menisi necis midir? Evet Evet Hayır Hayır 30 Abdestin farzları kaçtır? 4 7 6 7 31 Abdesti belli bir sıra ile almak farz mıdır? Hayır Hayır Evet Evet 32 Abdesti ara vermeksizin almak farz mıdır? Hayır Evet Hayır Evet 33 Abdestin sünnetlerinin sayısı kaçtır? 18 8 30 20 34 Misvak kullanmak sünnet midir? Evet Hayır Evet Evet 35 Abdestte ellerin, yüzün ve kolların üçer kere yıkanması sünnet midir? Evet Hayır Evet Evet 36 Abdestte başın üç defa mesh edilmesi sünnet midir? Hayır Hayır Evet Hayır 37 Abdestte kulakların içten ve dıştan meshi sünnet midir? Evet Evet Evet Hayır 38 Abdestte kulaklar kaç defa mesh edilmelidir? 1 1 3 1 39 Abdesti bozan şeylerin sayısı kaçtır? 12 3 5 8 40 Cinsellik organına dokunmak abdesti bozar mı? Hayır Evet Evet Evet 41 Namazda kahkaha ile gülmek abdesti bozar mı? Evet Hayır Hayır Hayır 42 Deve eti yemek ve cenazeyi yıkamak abdesti bozar mı? Hayır Hayır Hayır Evet 43 Abdest şüphe ile bozulur mu? Hayır Hayır Hayır Evet 44 Kan akması abdesti bozar mı? Evet Hayır Hayır Hayır 45 Delikli meshin üzerinden mesh etmek caiz midir? Evet Evet Hayır Hayır 46 Gusül abdesti almayı gerektiren sebeplerin sayısı kaçtır? 7 4 5 6 47 Gusül abdestinin farzları kaç tanedir? 11 5 3 – 48 Umursamazlıktan veya tembellikten dolayı namaz kılmayanın hükmü nedir? Hapsedilir, kanatılana kadar dövülür, öldürülür Tevbe etmezse öldürülür üç güniçinde tevbe etmezse öldürülür üç güniçinde tevbe etmezse öldürülür 49 Ezanın sözleri peşpeşe okunmasa da geçerli olur mu? Evet Evet Hayır Hayır 50 Arapça bilmeyen kimsenin kendisi için ezanı kendi dilinde okuması caiz midir? Hayır Hayır Evet Hayır 51 Ezanda niyet şart mıdır? Hayır Evet Hayır Evet 52 Ezan ve kamet esnasında selam almak caiz midir? Hayır Hayır Hayır Evet 53 Fatiha suresi okunmadan kılınan namaz geçerli olur mu? Evet Hayır Hayır Hayır 54 Namazı bitirirken selam vermenin farz olduğu miktar nedir? Farz değildir 1 tarafa vermek farzdır 1 tarafa vermek farzdır 2 tarafa vermek farzdır 55 Erkeğin avret yeri neresidir? Göbeğiile diz kapağı arası Ön ve arka uzuvları Göbeğiile diz kapağı arası Göbeğiile diz kapağı arası 56 Ölünün yıkanmasının farz olması için cesedin ne kadarının bulunması gereklidir? 01.Şub 02.Mar Az da olsa olur Az da olsa olur 57 Ölüyü yıkarken ağzına ve burnuna su vermek gerekir mi? Hayır Evet Evet Hayır 58 İhramlı iken hacda ölen kişinin üstüne hoş koku sürülüp başı örtülür mü? Evet Evet Hayır Hayır 59 Cenaze namazını kimin kıldırması gerekir? Sultan Devlet Başkanı Kaldırması vasiyet edilen kişi Velisi Kaldırması vasiyet edilen kişi 60 Cenaze namazı, namaz kılmanın yasak olduğu kaç vakitte kılınmaz? 5 3 k Her vakitte ılınabilir 3 61 Ölü gömülmek için, öldüğü yerden başka bir yere nakledilebilir mi? Evet Evet Hayır Hayır 62 Oruç için dil ile söyleyerek niyet etmek şart mıdır? Evet Evet Hayır Evet 63 Ramazan orucu için hergün ayrı ayrı niyet etmek şart mıdır? Evet Hayır Evet Evet 64 Kan aldırmak orucu bozar mı? Hayır Hayır Hayır Evet 65 Zekatın farz olması için hangi mallardan borçlu olmamak şarttır? Zirai ürün dışındaki mallardan Altın ve gümüş Böylebir şart yoktur Bütün mallardan 66 Erkek ve kadının ziynet eşyalarından zekat vermeleri farz mıdır? Evet Hayır Hayır Hayır 67 Kâğıt paradan zekat vermek farz mıdır? Evet Evet Evet Hayır 68 Madenlerden ne kadar zekat verilmesi gereklidir? 01.May 01.May Oca.40 Oca.40 69 Ticarî bir eşyanın zekatının şartları kaçtır? 4 5 6 2 70 Topraktan çıkan her şey için zekat vermek farz mıdır? Evet Hayır Hayır Hayır 71 Balın zekatını vermek farz mıdır? Evet Hayır Hayır Evet 72 Vakfedilen topraktan zekat vermek farz mıdır? Evet Evet Hayır Hayır 73 Kiralanan veya emanet alınıp ekilen toprağın zekatını vermek farz mıdır? Hayır Evet Evet Evet 74 Zeytinin zekatını vermek gerekli midir? Evet Evet Hayır Evet 75 Yem ile beslenen ve çalıştırılan hayvanlardan zekat vermek farz mıdır? Hayır Evet Hayır Hayır 76 Koyun ile keçi kaç yaşlarında olursa zekatı farzdır? Koyun 1 Keçi 1 Koyun 1 Keçi 1 Koyun 1 Keçi 2 Koyun 1/2 Keçi 2 77 Kadın yanında kocası olmadan hacca gidebilir mi? Hayır Evet Evet Hayır 78 Acizlik veya zaruret yüzünden hacca gidemeyen kişinin kendi yerine başkasını göndermesi caiz midir? Evet Hayır Evet Evet 79 Haccın şartı kaç tanedir? 2 4 5 4 80 Şeytan taşlarken atılan taşın cemreye düşmemesi caiz midir? Evet Hayır Hayır Hayır 81 Müslüman olmayan bir fakire yemek verilmesi caiz midir? Evet Hayır Hayır Hayır 82 İpeğin üzerine oturmak, yaslanmak, yastık olarak kullanmak, duvar örtüsü yapmak haram mıdır? Hayır Evet Evet Evet 83 Erkek çocuğa ipek giydirmek caiz midir? Hayır Hayır Evet Evet 84 Gümüş ile süslenmiş kaptan su içmek ya da abdest almak caiz midir? Evet Hayır Hayır Hayır 85 Sakalı kesmek haram mıdır? Evet Evet Hayır Evet 86 Tavla oynamak haram mıdır? Hayır Evet Evet Evet 87 Satranç oynamak haram mıdır? Evet Evet Hayır Evet 88 Ölen bir kişinin borçları ödenmeli midir? Hayır Evet Evet Hayır 89 Kişi kendi arazisinde bulunan maddenin ne kadarını devlete vermelidir? 01.May Hiç Hiç Hiç 90 Bir araziyi gasp edip eken kimse çıkan ürünün sahibi midir? Evet Evet Evet Hayır 91 Yapılan bir sözleşmeyi değiştirme veya feshetme süresi ne kadardır? 3 gün İhtiyaç gereği kadar 3 gün Anlaşma ile belirlenir 92 Cinsi tecavüzde bulunulan hayvanın hükmü nedir? Öldürülür, eti yenmez Öldürül mez, etiyenebilir Öldürülmez, etiyenebilir Öldürülmesi gerekir 93 Şarap ve diğer sarhoş edici maddelerin içilmesinin cezası kaç değnektir? 80 80 40 80 94 Şarap kokan veya şarap kusan kişiye değnek cezası uygulanır mı? Hayır Evet Hayır Hayır 95 Dinden döndüğü için öldürülen bir kişinin malı mirasçıla-rına verilebilir mi? Evet Hayır Hayır Hayır 96 Dinden dönen kadın öldürülür mü? Hayır Evet Evet Evet 97 Terketmek, hapsetmek, aç ve susuz bırakmak suretiyle bir kişiyi öldürmek, kasten öldürmek gibi midir? Hayır Evet Evet Evet 98 Bir kadının hakimlik yapması caiz midir? Evet Hayır Hayır Hayır 99 Köpek necis bir hayvan mıdır? Hayır Hayır Evet Evet 100 Müezzin okuduğu cezandan dolayı ücret alabilir mi? Hayır Evet Evet Hayır
-
İslamiyetin çöküşü
HALA ATALARINIZIN MEZHEBİNE Mİ İNANIYORSUNUZ? Mezheplerin kendi aralarında nasıl çeliştiklerini aşağıdaki tablolardan görelim ve Allah’ın tek dininin mezhepler aracılığıyla nasıl farklı dinlere dönüştürüldüğünü anlayalım. Bu tablolarda ayrıca mezheplerin kendi içlerindeki çelişkilerine yer vermiyoruz. Örneğin Hanefi mezhebinin ilk kurucusu Ebu Hanife ile onun talebeleri Ebu Yusuf ve Muhammed’in farklı görüşleri olduğu da kabul edilir ve bunlarda da çelişki çoktur. Bu tablolarda sadece Sünni 4 mezhebin çelişkileri vardır. Şiilikle Sünniliğin ayrılıkları da ayrı bir kitap yazdıracak kadardır. Bu tablolar çelişkilerin ancak az bir kısmını göstermektedir. Mezheplerin tüm çelişkilerini anlatmaya bu kitabın hacmi çok dar gelir. Allah bizim Kuran’ın hacmi dışındakilerden dinimizi öğrenmemizi istememiş olması sayesinde bu kargaşanın, bu çelişkilerin içinde boğulmuyoruz. Siz eğer hala atalarınızdan miras aldığınız mezheplere, sırf atalarınız bunlara iman ettiği için inanıyorsanız, lütfen sunacağımız 100 örneği inceleyip mezhebinizi iyice öğrenin. Öğrendikten sonra; tüm bu çelişkilerden sonra mezhebinizi bir kenara atıp ister Kuran’la yetinin, ister bu tabloları uygulayıp bu farkları “rahmet” diye niteleyin. Uyarı bizim; akıl sizin, seçim sizin, sorumluluk sizin.
-
İslamiyetin çöküşü
MEZHEPLERDEN KURAN’IN İSLAMI İLE KURTULURUZ Mezhep taklitçiliğinin dine verdiği zararları Yaşar Nuri Öztürk “Kuran’daki İslam” kitabında şu şekilde açıklamaktadır: “Allah adına yalan uydurmanın bir yolu da mezhepleri din haline getirmek olmuştur. Mezhepler birer din, mezhep imamları tenkit üstü birer Peygamber haline getirilince İslam adıyla ortaya konan karışımın kaçta kaçının Allah’a, kaçta kaçının şuna buna ait olduğunu belirlemek, halk kitleleri için imkan dışına çıkar ve bu durum din adı altında bir kaosu insanlığın başına musallat eder. Aradan yüzlerce yıl geçmesine, insanlık boyut değiştirmiş olmasına rağmen hiç kimse bu eskimiş ve bir kısmı komedi haline gelmiş yorumlara dokunamaz. İşte zulüm ve Allah’a iftira budur. Bu zulüm yüzündendir ki gerçek İslam bilginleri, samimi din görevlileri Allah’ın saf ve berrak Kuran dinini yüzyılımızın insanına olduğu gibi anlatmaya kalktıklarında sadece zorluklarla değil engeller, iftiralar ve suçlamalarla karşılaşabilmektedirler. çare Kuran’a gidişimizi engelleyen bütün putları, patentlerine bakmadan devirmek ve hükmü yalnız ve yalnız Allah’a bırakmaktır. Buna karşı çıkanlar, görünüşte dini kabul ettiklerini söyleseler de inkarcıdırlar. çünkü ak ve berrak din yalnız Allah’ın tekelindedir (39Zümer Suresi3). Ve bu tekelden rahatsız olup Allah’ın hüküm yetkisine şu veya bu şekilde karışanlar, Allah’a karşı gelmiş olurlar.” ÇIPLAK UYARI Kitaplarında mezheplerin oluşturduğu İslam’ın, Kuran’ın dininin önünde oluşturduğu engeli gören Yaşar Nuri Öztürk “çıplak Uyarı” kitabında devşirme dinin kaosu başlığıyla somut örnekler vererek mezheplerin oluşturduğu felaketi şöyle anlatır: “Sıkıntı, Allah’ın dini ile Allah’a fatura edilen devşirme dinin karıştırılmasından kaynaklanıyor. Allah’ın dini bizzat Allah tarafından İslam diye adlandırılan ve apaçık, kuşkusuz, detaylı bir kitapla insanlığa öğretilen dindir. Kaynağı Kuran, tebliğcisi Hz. Muhammed’dir bu dinin. Kuran’daki İslam’dır bu. Devşirme dine gelince onun kaynağı tek olmadığı gibi kitabı ve tebliğcisi de tek değildir. O, Kuran’daki İslam’ın tevhidine karşı bir şirket dinidir. Kitabı birkaç tane, önderi birkaç tane, hatta ümmeti birkaç tanedir. Bir tür anonim şirket gibidir. Bunun içindir ki devşirme dinde birlik ve ahenk yerine tefrika ve kaos vardır. Devşirme dinin tüm rahatsızlığı, ondaki hüküm kaynağının tek olmayışıdır. Devşirme dinde tam bir otorite boşluğu vardır. Ona göre, buna göre, falancanın kavlince, filancanın rivayeti mucibince, üstadın beyanına göre, hazretimizin fermanı gereğince v.s. devşirme dini bir yamalı bohça haline getirmiştir. Allah’ın dinindeki: Hüküm Allah’ındır. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir. (5Maide Suresi44,45, 47,50) ilkesi saf dışı edildiği için bu şirket dinin ortaya koyduğu tabloda hakim özellik didişme ve bozgundur. Bu bozgunda hüküm yetkisinin mezhepler, hizipler, gruplar, partiler, tarikatlar ve daha bilmem neler tufanında kime veya kimlere ciro edildiği belli değildir. Bunun içindir ki bu tufanda aynı din kimliğini taşıyanların aynı niyetle icra ettikleri aynı fiil, şirketin bir elemanına göre sevap olurken, bir başka elemanına göre büyük günah olabilmektedir. İki vatandaşımız, bir gazetede din adına verilmiş bazı fetvaların kupürlerini de ekledikleri mektuplarında, bu fetvaları değerlendirdikten sonra soruyorlar. Bu nasıl şey? Allah’ın dinine fatura edilen bu fetvaların bazılarını Allah’ın dinini tenzih ederek dikkatlerinize sunmak istiyorum: Namazda Ettehiyyat okunurken Şafiler’in şehadet parmağını kaldırması sünnet, Hanefilerin kaldırması ise bazılarına göre mekruh, bazılarına göre harammış. Bu bakımdan, Hanefiler’in Ettehiyyat okunurken parmak kaldırmamaları gerekirmiş. İfadeye konuluşu bile bir kaos sergileyen bu fetvanın vermek istediği acayiplik şudur: Aynı dinin iki mensubu aynı kitabın buyruğu olan bir ibadeti icra ederken aynı duayı okuyorlar ve o duanın aynı yerinde şehadet parmaklarını kaldırıyorlar. Gel gör ki, bunu yapmakla biri sevap kazanıyor, biri haram işliyor, yani büyük günaha giriyor. Ve bunun adı İslamiyet oluyor, öyle mi? Şu fetvayı da bir okuyucunun sorusuna verdikleri cevaptan izleyelim: Dişlerinde dolgu veya kaplama olan kişiler eğer Hanefi mezhebinde iseler onların gusül(boy) abdestleri geçersizdir. Başka mezhepten iseler problem yok. Bu fetvanın önümüze koyduğu gerçek şu: Allah’ın kitabı Kuran’a bağlı olduğunu istediği kadar söylese de, eğer bir insan yakasını Hanefi keyfine kaptırmışsa, dişlerini doldurtamaz, kaplatamaz. Aksi halde ömür boyu cenabet gezmiş olur. (Kıldığı namazlar da geçersiz olur) Yok eğer her nasılsa Şafii kampına kapılanmışsa sorun yok dişlerini doldurtabilir, kaplatabilir. Şimdi sormak lazım: Dinin temel amacından biri nefsi yani insanın varlığını, sağlığını korumaktır. İnsanın kendisini tehlikeye atmaması ise Kuran’ın emirlerinden biridir. Şimdi Müslüman, bu temel emirlere uyarak sağlığını korumak için dişlerini doldurtma, kaplatma yoluna mı gitsin, yoksa mezhep hatırı için Kuran’a ters düşmek veya ömür boyu cenabet gezmek şıklarından birini mi seçsin? Hayır efendim, Şafii olup kurtulsun diyorsanız, o zaman Hanefilik sıkıntısıyla cebelleşmek niye? Peki bütün bu hengameye dalmak yerine tek ve dosdoğru yolu çizen Kuran’a bağlı kalsak ne kaybederiz? Bizzat Kuran’ın sorduğu gibi: Allah, kuluna kafi gelmiyor mu? Diyeceksiniz ki Kuran’da diş doldurtmakla ilgili hiçbir bahis yoktur. Peki öyle ise, size ne oluyor da Allah’ın dinin kaynağı yaptığı kitaba koymadığı bir şeyi din bünyesi içine çekip ikinci bir ilah gibi insanın karşısına buyruklar, tartışmalar çıkarıyorsunuz? Allah bazı şeyleri eksik mi bıraktı da siz düzeltiyorsunuz?” NE OLACAK DİŞLERİ ÇÜRÜYEN HANEFİLERİN HALİ? Ne yazık ki halkın geniş kitleleri mezheplerin gerçek yüzünü, bu yapının Kuran’la çeliştiğini bilmeden mezhebe tabi olmakta, dini Kuran yerine mezheplerin izahlarına göre oluşmuş ilmihal kitaplarından öğrenmektedirler. Yukarıdaki örneği ele alırsak Türkiye’de halkın büyük bir kesimi Hanefi mezhebinden olduğunu söylemektedir. Fakat büyük bir kesimi Hanefi olan halkın büyük bir kısmı, mezheplerinin dişlere dolgu yapmayı yasaklayan izahını bilmediklerinden dişlerini doldurtmakta ve kaplatmaktadır. Böylece boy abdestleri ve dolayısıyla namazları Hanefilik dedikleri mezheplerine göre geçersizdir. Kitlelerin önüne “Ya Sunni olursun, Hanefi mezhebine uyarsın, ya da Şii, Alevi gibi sapık bir mezhepten olursun” şeklinde klişe laflarla, korkutmalarla; mezhepçilik adeta bir milliyetçilik, ırkçılık şekline dönüştürülüp sunulmuştur. Sunni olmamak adeta kafir olmakla eşdeğer gösterilmiş, bu fikrin her alternatifi de sapık ilan edilmiştir. Şiilik ve Alevilik’te de durum farklı değildir. Onlar da aynı şekilde ırkçılığa dönüştürülmüş mezhep taassuplarıyla Sünniliğe aynı şekilde yaklaşmaktadırlar. Bu kitlelerin görmezlikten geldiği ve halkın bilmesi gereken alternatif; Kuran’ın din olarak tek başına ele alınıp, tüm bu mezheplerin inkar edilmesi ve dinin yalnız Kuran’a dayanarak oluşturulmasıdır. Mezheplerin kurucuları Kuran’ı ve hadisleri kendilerine göre yorumlayıp, diledikleri hadisleri veya ayetleri seçtikleri, dinin serbest bıraktığı konularda rey ve içtihad adıyla hüküm oluşturdukları için aslında Kuran’ın da, hadisin de üzerinde bir yetkiye sahip kılındılar. Bu yetkiyi kullanışlarından bizim gibi sadece Kuran’ı yeterli görenler değil, mezhep imamlarından sonra yaşayan ve bizim her fırsatta eleştirdiğimiz hadis imamları bile rahatsız olup, mezhep kurucularına çok şiddetli eleştiriler getirdiler. Eleştirilerin odaklandığı en önemli noktalardan biri mezhepçilerin kendi görüşlerini, reylerini kimi konularda hadisin önünde tutmalarıydı. Hatta bazı hadisçiler, ehli rey fakihleri diye çağırdıkları mezhepçileri; elde ettikleri sonuçlara, kendi reylerine uygun hadisler uydurmakla eleştirdiler. En meşhur hadisçi Buhari’nin, en büyük mezhebin kurucusu Hanefi’yi eleştirmesi ve güvenilmez ilan etmesi hadisçilerin bile bazı mezhepçileri beğenmediğinin en dikkat çekici örneğidir. Sonuç olarak bugün uyulan İslam, Kuran’ın İslam’ı olmadığı gibi aslında uydurmalar ile dolu hadisler bile değildir. Bugün uyulan İslam mezhep imamlarının kurduğu ve kendi kafalarına göre tüm bu kaynakları değerlendirdikleri İslam’dır. Mezheplerin kurulduğu dönemde ne Buhari, ne Müslim hadis kitaplarını yazmamışlardı. Hadisler sahih, zayıf, hasen şeklinde ayırımlara da mezhepler oluşturulduğu zaman tâbi değillerdi. Yani mezhepler, en titiz çalışması bile birçok uydurmayla dolu olan hadislerin, en doğru hadis çalışmaları olduğu iddia edilen kütübi sitte (altı meşhur hadis kitabı) ortada yokken oluşturuldu. Yani mezheplerin izahlarında uydurmaların yüzdesi birçok hadis kitabının çok çok üstündedir. Oysa ne yazık ki halkın önemli bir kesimi tüm bunlardan habersiz, kendi mezheplerini İslam’a eşit saymakta ve bu yapıların Kuran’la çelişikliğinden habersizdirler. Kuran dini açıklamış ve birçok konuyu açıklamayarak serbest bırakmış ve böylece dinin her devre, her ortama uymasını sağlamıştır. Mezheplerse dinin serbest bıraktığı her detayı, haşa Allah açıklamayı unutmuş gibi açıklayıp, dini birçok devirle, birçok durumla, hatta insanın yaratılışıyla çelişir hale getirmişlerdir. HARİCİLERE GÖRE KADIN Birazdan göreceğimiz tablolar Kuran dışındaki konularda mezheplerin nasıl kendi aralarında çeliştiklerini göstermektedir. İslam’ın Kuran dışı kaynaklarından biri olarak “İcma” da gösterilmektedir. “İcma”yı Ehli Sünnet, tüm alimlerin bir konudaki ittifakı (ortak görüşü) olarak açıklar. Oysa aşağıdaki tablo aslında hiçbir konuda ittifakın (icmanın) olmadığının delilidir. Ehli Sünnet’in kendi içindeki mezheplerde “İcma”nın bazı konularda varlığı doğru olsa da, İslam tarihini baz alırsak, Kuran’da geçmeyen ama icma edilmiş hiçbir konu kalmaz. Kuran’a hangi konuda ilave yapılmaya veya Kuran’a aykırı bir izah getirilmeye kalkışılmışsa tarih içinde o izaha muhalefet olmuştur. Örneğin hayızlı kadının namaz kılamayacağında, namazın 5 vakit olduğunda, kadının devlet başkanı olamayacağında, zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmesinde Ehli Sünnet’in tüm mezhepleri görüş birliğindedir. Fakat bu Ehli Sünnet’in kendi içindeki görüş birliğidir. Örneğin Hariciler, hayızlı kadının namaz kılmasını, kadının devlet başkanı olabileceğini, farz namazların 5 vakitten az olduğunu, zina edenin taşlanarak öldürülemeyeceğini bu mezheplerin ilk kurulduğu yıllarda söylemişlerdir. Bu da bize Kuran’da geçmeyen her konunun nasıl güvenilmez, çelişkili olduğunu ve dolayısıyla Kuran’ın tek ve güvenilir kaynak olduğunu bir de bu yönden göstermektedir. Sırf Kuran’dan dini anlamak geçerli bir yöntem olmadığı sürece din adına birbirinden farklı mezheplerin ortaya çıkması kaçınılmaz sonuç olmaktadır. Kuran dışı mezhepler, ayrı ayrı fikirleriyle Kuran’dan sapmaktadırlar. Bu mezheplerin görüşleri, helalleri, haramları farklı olduğu için, bunların Kuran’ın İslam’ına karşı çıkışları bir birlik oluşturamaz. çünkü her biri Kuran’dan sapmışlık konusunda bir olsa da, vardıkları sonuçlar açısından farklı oldukları için kendi aralarında bir sayılamazlar. Bu yüzden her ne kadar bazıları Sunni gibi başlıklarla bu mezhepleri bir potada gösterme çabasındaysalar da birazdan sunacağımız tablolardan göreceğiniz gibi her biri ayrı uçlardadır. Bu yüzden bu mezheplerin arasındaki bir birlik ancak hayali bir birliktir, yutturmacadır, her birinin helali de, haramı da apayrıdır. MEZHEP İMAMININ RüYADA ALLAH’I GÖRDüĞü UYDURMASI Mezheplere halkı inandırmak isteyenler, kendi mezhep imamlarını öven, diğer mezhep imamlarını yeren hadisler uydurmuşlardır. Bu arada mezhep kurucularının ne kadar bilgili, ne kadar dinine bağlı olduğu şeklindeki hikayeler de mezhep taklitçilerini mezheplerine bağlı kılmak için anlatılır. Bizim gördüğümüz en insafsız uydurmalardan biri ise Ebu Hanife’nin rüyasında 100 defa Allah’ı gördüğünü söyleyen uydurmadır. Ne yazık ki mezheplere halkı bağlayacağız diye kantarın topuzu bu kadar kaçmıştır. Mezhep kurucularını anlatan bu uydurmaların hepsinin gerçekten kendi izahları mı, yoksa sonradan talebeleri ve mezhep bağlıları tarafından mı uydurulduğunu tam olarak tespit edemiyoruz. Ama her durumda ortaya çıkan tablonun korkunçluğu ve Kuran’ın yeterliliği açıktır. Biz günümüzde Hanefi mezhebi adına kabul edilenlerin Ebu Hanife ile de alakası olmadığı kanaatindeyiz. Ebu Hanife’ye tarihte “Ehli Rey” denmiştir. Bu Ebu Hanife’nin Kuran’da bulmadığı bir hususu kendi yorumu ile halletmeye çalışması sebebiyledir. Hadisi kaale almayan bir tutum olarak değerlendirilen bu davranış tarzına tüm “Ehli Hadis”, özellikle Şafi ve sonraları Buhari aşırı tepki göstermiştir. Oysa günümüzde anlatılan Hanefi mezhebi komple hadisçi bir mezheptir. Hanefi mezhebinin her izahı bir hadise dayandırılmak istenmektedir. Oysa tarihsel kayıtlara göre Ebu Hanife’nin öldürülme sebebi kendisinin “Reyci” özelliğine bağlanır. Bugünkü Hanefi mezhebini bize, Ebu Hanife’yi öldüren iktidarın yönetimi altında aktardılar. Öyle ki Hanefi mezhebinin Ebu Hanife’den sonra iki numaralı kişisi kabul edilen Ebu Yusuf , kabak sevmem diyeni öldürmeye kalkan kişi), Ebu Hanife’yi öldüren iktidarın resmi fetva makamı olmuştur. Hocasının görüşlerini kendisini iktidar yapanların devrinde hem de kendisini iktidar yapanlar aynı zamanda hocasını öldürenlerken açıklayanların açıklamaları ideolojik, çarpık ve saptırılmış olmadan kalabilir mi? Ebu Hanife’nin “Reyci” tanıtılıp, bugünkü Hanefi mezhebinin “Hadisçi” olmasının temel sebebi bizce budur. İkinci sebep de mezhep sahiplerinin kendi görüşlerini doğru çıkarmak için mezhepsel görüşleri doğrultusunda hadis uydurmuş olmalarıdır. Hadis kitaplarının bir çoğu mezhepler kurulduktan sonra yazılmıştır. Bu yüzden mezhep görüşlerini doğru çıkartmak için hadis uyduranların hadisleri “Reyci” görüşlerin, nasıl “Hadisçi” görüşe dönüştüklerini açıklar. Ebu Hanife’nin görüşleri her ne olursa olsun, kitabımız boyunca eleştirdiğimiz “Hanefilik” mezhebi diye anlaşılan, anlatılan ve uygulanandır. UYDURULAN DİNİN TEMELLERİNİ ŞAFİİ ATTI İyi bir araştırma yapılırsa bugünkü Ehli Sünnet fikirlerin, hadisçi dini yapının temelinin, ilk olarak Şafii mezhebinin kurucusu İmamı Şafii tarafından atıldığı anlaşılır. Şafii’den sonra açık bir Kurani hükmün bulunduğu birkaç durum hariç, fıkhi bir fikri bir veya birden fazla hadise dayandırmak mecburi hale geldi (W. Montgomery Watt, İslam Nedir?) Aynı yargıyı İlhami Güler şöyle açıklamaktadır: “Bu arada İslam dini düşünce tarihinde Kütübi Sitte ve özellikle Sahihi Buhari’nin neredeyse Kuran’a denk epistemolojik öneminin temelinde, Şafii’nin sünneti, gayri metluv vahye indirgemesinin büyük payı olduğunu unutmamak gerekir. Şafii’ye kadar birçok alim tarafından çeşitli şekillerde değerlendirilen ve sözlü akla tabi olan hadis kültürü, Şafii’den sonra yazım aşamasına ulaşarak bir nevi dogmalaşmaya ve önem itibariyle Kuran’a yaklaşmaya başladı. (I. Kuran Sempozyumu, sayfa 310, Arkoun Tarihiyyetu’lFikri’lArabi, sayfa 7879) Bugünkü sünnet anlayışının temelinin İmam Şafii ile atıldığını Osman Taştan ise şöyle anlatır: “Şafii’nin çıkışı bu durumu değiştirdi. Şafii Peygamber’in sünnetini toplumun sünnetinden ayırdı ve onu hukuki açıdan Kuran’ın seviyesine çıkardı. İdealde bu Hz. Muhammed’in Peygamber’liğine maksimum düzeyde bir saygı duymak ve aynı zamanda hizmet etmekti. Gerçekte ise bu tavır Hz. Peygamber ile onun toplumunun arasına kapatılması güç olan bir mesafe koymaktı. Böylece sünnet, vahiy potası içerisinde Kuran’la birleştirilmişti. Artık yapılacak olan şey sahabi sözlerini de sünnetle birleştirip vahyin kapsamına dolaylı olarak dahil etmekti... Sonuçta bu tür teorik gelişmeler aslında Kuran’a mahsus olan vahyi önce Sünnet’e sonra da sahabi sözlerine teşmil etmişti. Bir diğer ifadeyle bu durum kutsallığı ilahi kelam olan Kuran’dan beşeri kelam olan sahabi sözlerine kadar yaymaktı.” (I. Kuran Sempozyumu, 317321) Mezhepler tarihine bu kitapta geniş yer ayırmak istemedik. Bunun yerine mezheplerin vardıkları sonuçlara ve bu sonuçların Kuran’la çelişkilerine detaylı bir şekilde yer verdik. Mezhepler tarihini inceleyen her kişi Şafii’nin Hanefi mezhebine saldırılarını, Maliki, Hanbeli, Şafii mezheplerinin Ehli Sünnet adlı bir mezhebin dört ayrı kolu değil fakat her birinin apayrı birer mezhep olduklarını anlar. Birazdan göreceğiniz tablolardaki 100 örnek de mezheplerin farklılığını göstermeye yetecektir. Aslında apayrı olan bu mezhepler ilerleyen asırlarda siyasi otoritenin rolüyle ve siyasi otoritenin, Nizamiye Medresesinin Rektörü yaptığı Gazali’nin katkılarıyla tek bir mezhepmiş gibi gösterilmeye çalışılmışlardır. Ehli Sünnet veya Sünnilik adı altında dört apayrı mezhep toplanmıştır. Apayrı olduklarına inanmayan, tabloları incelesin. Tablolardaki 100 örneğimiz az gelirse bu dört mezhebin hükümlerini karşılaştıran Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı gibi kitapları okusunlar; tek ad altında toplanmaya çalışılan bu mezheplerin, apayrı hükümleriyle birbirlerinden ne kadar ayrı olduklarını bu şekilde görsünler. Allah bize tek bir din indirmişken kendi aralarında binlerce çelişkiyi taşıyan mezheplerin doğru olması mümkün mü? Apaçık, çelişkisiz, korunmuş Allah’ın kitabı yerine, mantıksız, çelişkili, tahrif edilmiş ve insan yapısı olan mezhepleri din diye kabul etmek hiç doğru olabilir mi? Bu dört mezhebin ortak noktaları; Kuran’la yetinmemek, Kuran dışı dini kaynaklar edinmek suretiyle Allah’ın dindeki otoritesini bozmaya çalışmak ve dini fırkalara bölmektir. Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, fırkalara bölünüp ayrılmayın. 3 Ali İmran Suresi 103
-
İslamiyetin çöküşü
MEZHEPLER Bir kere Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğu göz ardı edilip hadisler, içtihadlar dinin kaynağı kabul edilince, birçok mezhebin ortaya çıkması kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu ve yüzlerce mezhep ortaya çıktı. Bugün dört mezhep denilen mezhepler, işte bu birçok mezhepten zaman içinde daha çok kabul görüp, günümüze kadar gelenlerdir. Bir hadise göre erkeklerin baldırını örtmesi gerektiği, diğerine göre baldırın gözükebileceği anlaşılır. Bir hadis yorumuna göre kan akması, diğer hadis yorumuna göre ise kadın elinin değmesi abdesti bozar... Tüm bu örneklerdeki gibi farklı izahlarda doğruyu kim, nasıl bulacaktır? Kuran dışında başka kaynaklara kapıyı açarak kargaşalara yol açanlar, mezhepleri ortaya sürüp bu kargaşayı önlemeye çalışmışlardır. Böylece Kuran’ın dini, yani Allah’ın gönderdiği İslam; mezheplerin dinine, mezheplerin İslam’ına dönüşmüştür. Mezhep kurucusunun biri çıkar diz ile göbek arasını örteceksiniz hadisini alır, diğer hadisi inkar eder ve böylece dine yeni bir haram sokar. Diğer bir mezhep kurucusu ise baldırın gözükebileceği sonucu çıkan hadisi doğru, diğer hadisi yanlış kabul ederek baldırın gözükebileceğini ilan eder. Mezhep kurucularından biri Peygamber’in sivilcesinin koparılması ile ilgili hadisinden kanın abdesti bozduğu sonucunu çıkarır, dine bir ilave yapar. Diğeri ise kadın elinin değmesi abdesti bozdu yorumunu yapar, diğerinin ilavesini reddedip kendi ilavesini dine katar. Oysa bu hadisler başka türlü de yorumlanabilir. Fakat Kuran dinin tek kaynağı olduğu için buna ihtiyaç yoktur. BİZİM MEZHEPLERİN HIRİSTİYAN MEZHEPLERDEN FARKI NE? Mezhep imamları nasihmensuh ile Kuran ayetlerinin hükmünü iptal ederek ,farklı hadislerden kendilerine göre birini seçerek, kendilerine göre hadisleri yorumlayarak ve kendilerini içtihad yetkisiyle Allah’ın serbest bıraktığı konuları açıklayıcı konumuna getirerek, yepyeni bir dinsel yapı oluşturmuşlardır. Bu yeni yapının Allah’ın dini olduğu sanılsa da, ne yazık ki bu yeni yapı Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlık ne kadar Allah’ın diniyse o kadar Allah’ın dinidir. Bazıları bu mezhep imamlarının çok iyi niyetli olduğunu, din için fedakarlıklar yaptıklarını anlatarak eleştirileri görmezlikten gelmektedirler. Peki Ortodoks ve Katolik rahiplerin de iyi niyetli oldukları ve kendi mezhepleri için çalıştıkları söyleniyor, biz ne yapalım, Katolik ve Ortodoks bağnazlığı bu iyi niyet söylemlerinden ötürü Allah’ın gönderdiği Hıristiyanlıkla bir mi tutacağız? Bu mezheplerin imamları öyle bir konuma getirilmiştir ki; onlara verilen yetkiyle onlar istediğini iptal edilmiş hüküm ilan ederek, istediklerini kendilerince yorumlayarak, dilediklerini kabul ederek, uygun gördükleri durumlarda içtihad ederek Kuran’daki hükümlerden kat kat fazla hacimde sünnetler, farzlar, helaller, haramlar oluşturmuşlardır. Kuran’ın otoritesi dışında oluşturulan bu mezheplere Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli, Şii adları verilmiş, bu mezheplere uyan mukallidler(mezhep taklitçileri) ise mezheplerinin adlarıyla anılmışlardır. Oysa bakın Kuran’da ne diyor: Dinlerini parça parça edip hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir. 6 Enam Suresi 159 BİR MEZHEBE GÖRE CENNETLİK, DİĞERİNDE CEHENNEMLİK OLUYOR Kuran’da dinimize İslam adı verilip, hiziplere ayrılmamız yerilirken, kendimize Hanefi, Maliki gibi isimler vermeyi, bu mezheplerin ayrı helal, haram ve farzlarını kabullenmeyi ve her biri birbirinden farklı uygulamalara sahip olan apayrı mezheplerin herbirinin de İslam’a eşit olduğunu, birbirlerine ve Kuran’a aykırılıklarına rağmen, hepsinin de doğru olduğunu hangi akıl ve insafla açıklayabiliriz? Örneğin Hanefi mezhebinde namaz kılmaya başlamayan dövülür, Hanbeli, Şafi ve Maliki mezheplerinde ise aynı şahıs namaz kılmaya başlamazsa öldürülür. Sırf mezhepler açısından bile olaya baksak Hanbeli, Şafi ve Maliki olanların Hanefi’ye göre en büyük günah olan adam öldürme fiilini işleyip günaha girdiklerini, Hanefi olanların ise sırf dövdükleri, öldürmedikleri için diğer mezheplere göre Allah’ın bir hükmünü inkar edip zalim olduklarını söylememiz gerekir. Oysa ayrılıkta güzellik gören zihniyete göre Allah, ahirette Müslümanlar’ı mezheplerine göre ayıracak, Hanefi ise sen Hanefiydin dövdün doğru yaptın, Şafi ise sen Şafiydin öldürmeliydin, öldürüp doğru yaptın diyecektir! Namaz kılmayanı eğer Hanefi biri öldürürse katil olup cehennemlik bir fiil yapacaktır, oysa namaz kılmayanı öldüren Şafi, Allah’ın hükmünü yerine getirdiği için cennetlik bir fiil yapmış olacaktır. Yani aynı fiili yapan iki kişiden biri cehennemlik, diğeri ise mübarek kişi olacaktır. Böyle din olur mu? Böyle dine uyanların kelle sayısı ne olursa olsun, doğrulukları mümkün müdür? Ne yazık ki günümüzde bu mezheplere uyan geniş kitlelere bu soruları sormak zorundayız. Aklı kullanmak yerine taklitçiliği esas alan, Kuran’ı insanların hepsi anlayamaz, birkaç insan bunları anlayıp, insanlara aktarıyor diyenlerin, insanları getirdiği nokta budur. Allah dinini yalnız bu mezhep imamlarının anlayacağı şekilde mi indirdi ki insanların sadece hak olduğu söylenen bu dört mezhebe uymaları bir zorunluluk oluyor? Allah dinini ancak bu dört kişi anlasın diye indirdiyse, Kuran’da niye birçok defa “Ey insanlar” diye insanlara direkt hitap ediliyor da “Ey Şafi, ey Hanbeli, ey dört imam, siz bunları anlayın, benim dediklerimi anlamayan diğerlerine de siz anlatın” denmiyor? Yukarıdaki örneği ele alırsak, Kuran’ın dinde zorlama olmadığını söyleyen ayetlerine ve namaz kılmayanlara dünyevi hiçbir ceza hiçbir yerde geçmemesine rağmen; namaz kılmayanın öldürüleceğini söyleyen üç ve dövüleceğini söyleyen bir mezhebin dördü birden işe yaramaz ve yanlış olacağına, nasıl dördü birden doğru ve hak oluyor? Peki bu mezheplerin dördü birden, dördü de farklıyken nasıl gerçek İslam oluyorlar? Bazıları: “Mezheplerdeki farklılıklar ufak tefektir, biri namazda elini bağlar, biri salar. Şehirlerde olana Hanefi, köylü olana Şafi uygundur. Dolayısıyla tüm bu ihtilaflar rahmettir...” gibi izahlarla farkları ufak tefek göstererek, mezhepleri sorgulanamaz kılmayı istemekte, halka taklitçiliği yutturmaktadırlar. Oysa mezhebin birinin öldürülmesini emrettiğini biri sadece dövüyor, bir mezhebe göre helal, diğerine göre haram oluyor, birinin farz bildiğini, diğeri farz bilmiyor. Yani mezhepler helalleri, haramları ayrı birer dine dönüşmüş vaziyetteler. Mezhep imamı dilediği hadisi seçerek, nasih mensuh ile oynayarak, hadisleri keyfince yorumlayarak; Kuran’ın da, uydurmalarla dolu hadislerin de üstüne çıkmaktadır. Din, mezhep imamının bakışına göre şekillenmiş, oluşturulmuş oluyor. Ayrılığın iyilik, rahmet olduğu Kuran’a aykırı bir mantıktır ve uydurma bir hadisten gelmektedir. Oysa Kuran’da şöyle geçmektedir: Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra çekişmeye girip fırkalar (mezhepler) halinde parçalananlar gibi olmayın. 3 Ali İmran Suresi 105 AYRILIK RAHMET DEĞİL FELAKETTİR Ayrılıkta rahmet arayanlar uydurma hadisler yerine Kuran’ı, anlamak kastıyla okurlarsa, fırkalara ayrılmanın, mezhepler kurup helali, haramı, farzı birbirinden farklı yapılar oluşturmanın felaket olduğunu görürler. Ayrılığı teşvik eden diğer bir uydurma hadis “İçtihad eden yanılırsa bir sevap, isabet ederse iki sevap alır.” şeklindedir. Bu hadisle kişilerin kendi görüşünü “içtihad” adı altında dine sokması kolaylaştırılmış ve hata yapanın sevap alacağı şeklindeki rahatlatmayla, adeta “Dinde hata olur, içtihatta yanlış yapanın biraz az da olsa, yine de sevabı olur” denmiştir. Bu hadise dayanan mezhep imamları olaylardan çıkarttıkları sonuçları, kendi görüşlerini rey, kıyas, içtihad, fetva gibi isimlerle dinin bir parçası haline getirmişlerdir. Peygamber’in olduğu iddia edilen davranış ve sözler gibi, sahabelerin de davranış ve sözlerinin, aynı Kuran gibi dinin kaynağı kabul edilmesine, bunun üstüne binlerce uydurmanın sürekli uydurularak eklenmesi, sonraki safhada mezhep imamlarının şahsi görüşlerinin ve evvelden saydığımız tüm kaynaklardaki çelişkilerde, farklılıklarda kendi tercihlerini seçmeleri ve sonuçta bu son seçimlerin neticesinde oluşan yapının din ilan edilmesi, bugünkü mezheplerin İslam’ının hikayesidir. Yani mezheplerin İslam’ına göre din şunlardan oluşur: Kuran + hadis imamının seçtiği hadis + mezhep imamının nasihmensuhla yaptığı yorumlarla Kuran ve hadis hakkındaki değerlendirmeleri + mezhep imamının kıyas, içtihad ederek olaylardan çıkardığı sonuçlar + mezhep imamının sahabeyi değerlendirmesi neticesindeki çıkarımları + yeni oluşan olaylara göre sonradan yeni mezhep imamlarının verdiği fetvalar... Mezhep imamlarının tüm değerlendirmelere son noktayı koymaları, son makası vurmaları ve son eklemeyi yapmaları sonucu bizim geleneklerin dini, mezheplerin dini, hadislerin dini dediğimiz yapı ortaya çıkmıştır. Yeni gelişen olaylarda ise bu mezheplerin bağlıları olan sonraki devir imamlarının verdiği fetvalar, yaptıkları içtihadlar da sonradan dine eklenmiştir. Örneğin kolonya çıkınca necis olup kullanılamayacağı, üstümüze dökülürse namaz kılınamayacağı; televizyonun seyredilmesi ile ilgili farklı fetvalar; sigaraya hem helal, hem haram, hem mekruh diyen ayrı içtihadlar; sonradan ortaya çıkan durumlara karşı ilerki dönem mezhep imamlarınca yapılan yorumların nasıl dine ilave edildiklerinin örnekleridirler. Tüm bu hazin manzarayı daha hazinleştiren izahlardan biri de ümmetin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını ve bu fırkalardan ancak birinin cennetlik, diğerlerinin cehennemlik olacağını söyleyen hadistir. Bu hadisi nakleden de tüm bu olumsuz manzaranın baş aktörlerinden, yaptıklarına daha evvel de değindiğimiz Muaviye’dir.(Darimi, Siyer, sayfa 75) Bu hadise dayanıp her mezhep kendini cennetlik, diğerlerini cehennemlik ilan etmiştir. Sunnilerin Şiileri sapık, Şiilerin de Sunnileri sapık ve cehennemlik yetmiş iki mezhepten biri ilan etmelerinde, her iki tarafın da delil gösterdiği hadislerden biri bu hadis olmuştur. Ehli Sünnet veya Sunnilik diye anılan dört mezhebin taklitçileri ise başta birbirlerine karşı hadis uydurmalarına, birbirlerini sapık ilan etmelerine, birazdan tablolardan göreceğiniz gibi helalleri, haramları ayrı dini yapılara ayrılmış olmalarına rağmen, sonradan Ehli Sünnet, Sunnilik gibi ortak adlarla bu mezheplerin dördünün birden doğru olduğunu, böylece ancak bu dört mezhebin cennetlik olabileceklerini söylemek gibi bir tevile (yoruma) sapmışlardır. Ehli Sünnet olanlar bir mezhep imamına uyar ve adeta Kuran’daki bir hüküm gibi onun koyduğu helali, haramı uygular. Aynı şekilde bir Şii kendi imamına uyar ve adeta Kuran’ın koyduğu hükümmüş gibi onun koyduğu farzı, haramı kabul eder. İki tarafsa birbirini sapık ilan eder. Peki nedir sizin farkınız? İki taraf da Kuran’ı yetersiz bulup, imamlarına, yani bir insana uyuyor ve onun izahını Allah’ın vahyiymiş gibi kabul ediyor. İki tarafın temel zihniyeti aynı taklitçilik, ama biri %100 doğru, öbürü sapık oluyor. Sonuçta temel taklit mantığında bir fark yoktur.
-
İslamiyetin çöküşü
1-Mezhepler 2-HADİSLER 3-GELENEKÇİ YAKLAŞIM 4-İSRAİLİYAT KÖKENLİ EKLENTİLER ÇEŞİTLİ BAŞLIKLAR ALTINDA DURUMU İNCELEYELİM...