Küçücük evimizin girişindeki oturma odasındayım. Sobanın yanında bir masanın başına oturmuşum, ağabeyimin getirdiği parçaları birleştirerek uçak yapıyorum. Pille çalışan motoru bile var. Uçağım uçacak! Yıl 1950 değilse 1951'dir.
Kapı çalınıyor, faytondan inen ince uzun bir bayan giriyor içeri. Esmer mi esmer, kara kuru. Babam "Kara Kızım, hoş geldin." diyor ve uzun, sessiz bir kucaklaşma oluyor. Annem acele yemek hazırlıyor. Sofra kuruluyor, ama o neredeyse hiçbir şey yemiyor, konserden sonra, diyor. Konser? Ne demek bu?
Neden sonra benimle konuşmaya başlıyor, sorular... sorular... Çocukça yanıtlar.
Ama sıcak, korkusuz, yabancılık çekilmeyen sıcak bir söyleşi ve yakınlaşma oluyor çocukla onun arasında. Çocuk yaramaz! Hiç ilgisi olmayan yer ve anda bir soru soruyor:
- Sen Atatürk'ü gördün mü?
Atatürk bizim kanımızda dolaşıyor da yüzünü görmek...
- Gördüm
- Korktun mu?
- Evet
- Çok mu korktun?
- Evet, çok korktum.
- Nerede gördün? Neden korktun?
Sonra anlatıyor neden korktuğu:
- Atatürk bir gün İstanbul'a gelmiş. Beni çağırmışlar. Ben o sıralarda üç dört plağı yayımlanmış, müzik dünyasıyla yeni tanışmış bir ses sanatkarıyım. Beni özel olarak alıp Atatürk'ün sofrasının kurulduğu bir yere götürdüler. Sonra çağırdılar beni. Yanında boş bir iskemle vardı. "Gel, yanıma otur bakalım" dedi. Gözlerine bakamıyordum, büyülenmiştim. İncecik bir ses, nazik, sevecen, askerden çok şairi andıran biri idi ama ne de olsa Atatürk'tü. Çekingenliğimi anlamış kalkıp beni yanına oturtmuştu. Sesimi beğendiğini, plaklarımı dinlediğini söyledi. "Bu akşam benim için bir şarkı okur musun?" dedi. "Emredin paşam, ne isterseniz okurum." diye yanıtladım ama ellerim buz gibi, aklım başımdan gitmiş, onca erkeğin arasında bir kız çocuğuyum. Yurdumun Atası, kolay değil bu sofrada onunla yan yana oturmak.
- O halde bana Mâni oluyor hâlimi takrire hicabım adlı parçayı oku.
- !!!
Ben bu parçayı bilmiyordum. Şimdi ne olacak? Yer yarılsa yerin dibine insem. Daha iyisi hemencecik ölsem de hicabımı tekrar yaşamasam.
"Bilmiyorum o parçayı paşam" diyebilidim ama dünyam kararmıştı. Ben nasıl oldu da 'Ne isterseniz okurum' demiştim. Ne büyük ve affedilmez bir yanlıştı bu yaptığım!
Bana daha da yaklaşarak bu şarkıyı çok net bir şekilde okudu. İnanın bütün güfteyi ve şarkıyı ondan o sofrada öğrendim. Daha sonra da birlikte okuduk. Bana, çağrısına geldiğim ve şarkı okuduğum için teşekkür etti üstelik. Bu güzel şarkıyı onu her hatırlayışımda okurum.
Çocuk dayanamadı:
- Bana da okur musun?
- Söz veriyorum bu akşam okuyacağım.
Yemekten sonra faytonlar geldi. Tayyare sinemasına gittik. Saz heyeti son derece etkileyici bir giriş yaptı. Safiye Ayla sahneye çıktı; gerçekten büyüleyici bir sesle kısaca yukarıda yazdıklarımı anlattı ve;
- Şimdi aziz Atamızın ruhunu şad etmek ve sevgili Halit Umar'a verdiğim sözü tutmak için sizlere Mâni Oluyor Hâlimi Takrire Hicabım adlı şarkıyı okuyarak programıma başlıyorum, dedi.
Eser, Besteci / şair / yazar: Leyla Hanım (Leyla Saz Hanım)
Görüntü
Ekstra Video
Yorum
İnceleme
Gönderildi
Detaylar
Mani oluyor halimi takrire hicabım
(utancım halimi anlatmaya engel oluyor)
mani oluyor halimi takrire hicabım
üzme yetişir, üzme, firakınla* harabım
mahv oldu sükunum, beni terk eyledi habım*
üzme yetişir, üzme firakınla harabım
*firakınla / ayrılık
*habım / uyku
Küçücük evimizin girişindeki oturma odasındayım. Sobanın yanında bir masanın başına oturmuşum, ağabeyimin getirdiği parçaları birleştirerek uçak yapıyorum. Pille çalışan motoru bile var. Uçağım uçacak! Yıl 1950 değilse 1951'dir.
Kapı çalınıyor, faytondan inen ince uzun bir bayan giriyor içeri. Esmer mi esmer, kara kuru. Babam "Kara Kızım, hoş geldin." diyor ve uzun, sessiz bir kucaklaşma oluyor. Annem acele yemek hazırlıyor. Sofra kuruluyor, ama o neredeyse hiçbir şey yemiyor, konserden sonra, diyor. Konser? Ne demek bu?
Neden sonra benimle konuşmaya başlıyor, sorular... sorular... Çocukça yanıtlar.
Ama sıcak, korkusuz, yabancılık çekilmeyen sıcak bir söyleşi ve yakınlaşma oluyor çocukla onun arasında. Çocuk yaramaz! Hiç ilgisi olmayan yer ve anda bir soru soruyor:
- Sen Atatürk'ü gördün mü?
Atatürk bizim kanımızda dolaşıyor da yüzünü görmek...
- Gördüm
- Korktun mu?
- Evet
- Çok mu korktun?
- Evet, çok korktum.
- Nerede gördün? Neden korktun?
Sonra anlatıyor neden korktuğu:
- Atatürk bir gün İstanbul'a gelmiş. Beni çağırmışlar. Ben o sıralarda üç dört plağı yayımlanmış, müzik dünyasıyla yeni tanışmış bir ses sanatkarıyım. Beni özel olarak alıp Atatürk'ün sofrasının kurulduğu bir yere götürdüler. Sonra çağırdılar beni. Yanında boş bir iskemle vardı. "Gel, yanıma otur bakalım" dedi. Gözlerine bakamıyordum, büyülenmiştim. İncecik bir ses, nazik, sevecen, askerden çok şairi andıran biri idi ama ne de olsa Atatürk'tü. Çekingenliğimi anlamış kalkıp beni yanına oturtmuştu. Sesimi beğendiğini, plaklarımı dinlediğini söyledi. "Bu akşam benim için bir şarkı okur musun?" dedi. "Emredin paşam, ne isterseniz okurum." diye yanıtladım ama ellerim buz gibi, aklım başımdan gitmiş, onca erkeğin arasında bir kız çocuğuyum. Yurdumun Atası, kolay değil bu sofrada onunla yan yana oturmak.
- O halde bana Mâni oluyor hâlimi takrire hicabım adlı parçayı oku.
- !!!
Ben bu parçayı bilmiyordum. Şimdi ne olacak? Yer yarılsa yerin dibine insem. Daha iyisi hemencecik ölsem de hicabımı tekrar yaşamasam.
"Bilmiyorum o parçayı paşam" diyebilidim ama dünyam kararmıştı. Ben nasıl oldu da 'Ne isterseniz okurum' demiştim. Ne büyük ve affedilmez bir yanlıştı bu yaptığım!
Bana daha da yaklaşarak bu şarkıyı çok net bir şekilde okudu. İnanın bütün güfteyi ve şarkıyı ondan o sofrada öğrendim. Daha sonra da birlikte okuduk. Bana, çağrısına geldiğim ve şarkı okuduğum için teşekkür etti üstelik. Bu güzel şarkıyı onu her hatırlayışımda okurum.
Çocuk dayanamadı:
- Bana da okur musun?
- Söz veriyorum bu akşam okuyacağım.
Yemekten sonra faytonlar geldi. Tayyare sinemasına gittik. Saz heyeti son derece etkileyici bir giriş yaptı. Safiye Ayla sahneye çıktı; gerçekten büyüleyici bir sesle kısaca yukarıda yazdıklarımı anlattı ve;
- Şimdi aziz Atamızın ruhunu şad etmek ve sevgili Halit Umar'a verdiğim sözü tutmak için sizlere Mâni Oluyor Hâlimi Takrire Hicabım adlı şarkıyı okuyarak programıma başlıyorum, dedi.
Eser, Besteci / şair / yazar: Leyla Hanım (Leyla Saz Hanım)
.....