Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

EGER ABD DÜNYAYI HÜKMETTIGINI SANIYORSA


Efendi Türkler

Önerilen İletiler

3648947.gif

 

Teslim olan teröristlerden çarpıcı itiraflar 1 Temmuz 2007

 

 

A.A.

 

Irak'ın kuzeyindeki terör örgütü kamplarından kaçarak önceki gün güvenlik güçlerine teslim olan PKK mensubu 4 terörist, terör örgütüyle ilgili çarpıcı itiraflarda bulundu.

 

 

Şırnak'ın Silopi ilçesindeki Verimli Jandarma Karakolu'nda, basın mensuplarına terör örgütüyle ilgili itiraflarda bulunan teröristler, özellikle son günlerde sınır ötesi operasyon söylentileri üzerine örgüt mensuplarının korkuya kapıldığını belirttiler.

 

“KAMPLAR BOŞALTILDI”

 

Türkiye'de gündeme gelen sınır ötesi operasyon söylentilerinin, terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki kamplarında, özellikle örgüt üyeleri arasında paniğe yol açtığını ifade eden 1'i kadın 4 terörist şöyle konuştular:

“Biz terör örgütüne kandırılarak katıldık. Örgütte yaşananlar karşısında gerçekleri gördük. Bize, 'teslim olursanız Türkiye'de kötü muameleyle karşılaşırsınız' denildi. Ancak biz buna rağmen gelip güvenlik güçlerine teslim olduk. Bize söylenenlerin hiçbirinin doğru olmadığını gördük. Burada hiçbir kötü muameleye maruz kalmadık. Bizim gibi yüzlerce örgüt üyesi var. Eğer onlara bir güvence verilirse inanıyoruz ki hepsi gelip teslim olur. Son günlerde sınır ötesi operasyon söylentileri örgüt içinde korkuya neden oldu. Bütün kamplar boşaltıldı.”

 

“MAYINLAR KUZEY IRAK'TAN”

 

Örgüte inançları kalmadığı için Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye gelip güvenlik güçlerine teslim olduklarını belirten teröristler, “Örgüt, son zamanlarda kullandığı uzaktan kumandalı mayınları Irak'ın kuzeyinden temin ediyor. Bunun yanı sıra Kandil Dağı'ndaki kampa 2 ABD zırhlı aracının silah getirdiğine şahit olduk. Biz bazen kendi aramızda konuştuğumuzda, kamp sorumlusu bize, 'Siz ajan mısınız?' diyordu. Kampta konuşmalar en az 4-5 kişi arasında yapılıyordu. 2 kişi birbiriyle konuşsa hemen, 'Bunlar ajan' deniliyordu. Bu baskılara dayanamadık. İyi ki teslim olmuşuz” dediler.

 

“BASKILAR NEDENİYLE BAZI ÖRGÜT ÜYELERİ İNTİHAR ETTİ”

 

Örgütün kamplarında çok zor şartlarda yaşadıklarını anlatan teröristler, şunları kaydettiler:

 

“Türkiye, İran, Irak ve Suriye'den genç kız ve erkekler kandırılarak dağa çıkarılıyorlar, Kandil Dağı'ndaki kampa getiriliyorlar. Burada kamp sorumlusu 'Kava' kod adlı örgüt üyesi, genç kızlara ilaç vererek onları uyuşturup sonra tecavüz ediyordu. Örgüt üyelerine her gün bulgur pilavı ve fasulye veriliyordu. Kaçma eğiliminde olanlar eğer fark edilirse hemen hapis cezasına çarptırılıyordu. Hapishane denilen yerde aç susuz bırakılıyorlardı. Bu baskılar nedeniyle bazı örgüt üyeleri intihar etti. Su olmadığı için ancak 3 ayda bir banyo yapma fırsatı buluyorduk. Ne seninle ilgilenen doktor var ne de ilaç.”

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sanıyorsa, he... :lol:

 

Maalesef dünya hakimiyetinin önemli bir parçası onların...

 

Buna son verecek Türkiye demişsiniz...

 

Nasıl???

 

:zorro:

 

Sana göre ,Demekki hükmediyor ..

 

Ozaman hükmedilmeyeceksin...caresi sende ..nasil hükmedilmek

 

Nasıl???

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sana göre ,Demekki hükmediyor ..

 

Ozaman hükmedilmeyeceksin...caresi sende ..nasil hükmedilmek

 

Nasıl???

 

Bu benden gelen değil, onların gücü...

 

Size soruyorum tekrar, nasıl Türkiye ABD'yi sizin söylemek istediğiniz gibi alt eder???

 

Nasıl??? :devil:

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Artık süper güç yok!

 

Eğer ABD'nin dünyaya hükmettiğini sanıyorsanız, büyük bir yanılgı içindesiniz! Çünkü ABD artık sadece beyaz perdede dünyaya egemen!

 

Çin ve Hindistan gibi 'silkinen devlerin' dünya ekonomisinde belirleyici aktörler olması Batı'yı ürkütüyor. Çünkü eninde sonunda Batı'nın küresel hâkimiyetine set çekecek bir güç kayması yaşanıyor ve yaratılan ekonomik zenginliğin büyük bölümü artık Batı'da değil Batı dışında yaratılıyor.

 

Dünyanın ezberi 11 Eylül'de bozuldu

 

BAŞLARKEN...

Zihinlere yerleştirilmiş bir ezber var: ABD her şeye muktedir, karşı konulmaz bir güç. Dünyayı dilediği gibi yönetiyor. Dilediği anda dilediği ülkeye saldırıyor. ABD'nin gözden çıkardığı ya da karşısına aldığı hiçbir lider ayakta kalamıyor. Küreselleşme sürecine ve dünya ekonomisine de ABD yön veriyor, kimse onun çizdiği senaryonun dışına çıkamıyor.

Şimdi bir de son beş yılda yaşananları hatırlayalım:

 

Amerika bundan tam beş yıl önce, 11 Eylül 2001 günü tarihinin belki de en büyük şokunu yaşadı, ABD'nin gücünü simgeleyen New York'taki İkiz Kuleler yerle bir oldu.

 

Şoktaki Amerika bu saldırıya karşı en ilkel tepkiyi gösterdi, kendisine saldıranların kaynağını kurutmak için "teröre karşı savaş" ilan etti.

11 Eylül saldırısını bahane ederek önce Afganistan'a, sonra Irak'a saldıran ABD'nin hedefi, üstün askeri gücüyle bütün potansiyel düşmanlarını sindirmek ve küresel hâkimiyetini ilan etmekti.

 

Ancak ABD, küresel düzenin tek hâkimi olduğunu kanıtlamak amacıyla atıldığı maceranın daha ikinci durağında, Irak'ta tam bir çıkmaza saplandı.

 

ABD, demokrasi ve özgürlük getirmek vaadiyle geldiği Ortadoğu'yu büyük bir kargaşanın eşiğine getirdi ve düşman saydığı İran'ın güçlenmesine yol açtı.

ABD dünyada en sevilmeyen ülke haline geldi.

 

ABD'nin gücünün küresel düzene hükmetmeye yetmediği anlaşıldı.

Bu tam bir fiyasko tablosu ama dünyada ve Türkiye'de birçok kimse, 'muktedir Amerika' efsanesine inanmaya devam ediyor. ABD'nin, 11 Eylül saldırısı dahil, dünyada olup biten her şeyi planladığını ve kontrol ettiğini iddia eden komplo teorisi bezirgânları da hâlâ ilgi görüyor.

Son beş yılda yaşananlar, ABD'nin küresel düzeni sağlayamayacağını göstermenin ötesinde, Batı'nın kendi değerlerini savunmada acze düştüğünü de gösterdi. Ebu Gıreyb ve Guantanamo'dan dünyaya yayılan işkence görüntüleri, ABD'yi "en çok nefret edilen ülke" haline getirmekle kalmadı, Batı'nın itibarını da sarstı.

ABD'den farklı olarak, Batı'nın uygar yüzünü, "yumuşak gücü"nü temsil etme iddiasındaki Avrupa Birliği'nin de, kendi ekonomik sorunlarıyla ve iç çelişkileriyle boğuşurken küresel oyunda etkili olamadığı görüldü.

Öte yandan ABD'nin ve Batı'nın ekonomik alandaki tartışılmaz üstünlüğüne de gölge düştü. Çin ve Hindistan gibi ülkelerin ekonomideki atılımı göz kamaştırırken hızla tırmanan petrol fiyatları Rusya ve İran gibi petrol ihracatçısı ülkelerin önemini artırdı. Küreselleşmeden en fazla kimin yararlandığı da tartışmaya değer bir konu haline geldi.

Son beş yılda yaşananlar, küresel ekonomideki güç dengelerinin de temelinden sarsılmakta olduğunu gösterdi.

 

Uzun lafın kısası, eski ezberleri bozan yeni bir dünya oluşuyor. Bu dünyayı anlayabilmek için bizim de eski ezberlere takılmaktan kurtulmamız gerekiyor.

 

Dünyaya dikkatle bakarsanız döndüğünü fark edeceksiniz. Yaşanmakta olan büyük değişim ve dönüşümün, dünyayı farklı bir yer haline getirmekte olduğunu hissedeceksiniz. Batı'nın 200 yıllık küresel hegemonyasının sarsılmakta olduğunu göreceksiniz.

Batı'nın kendi tetiklediği küresel dönüşüm sürecinde, dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Batı'dan Doğu'ya doğru kaymakta. Bugün Batı'yı ürküten şey yalnızca terör tehdidinin artması, radikal İslam'ın yükselişi, Venezüela'da Hugo Chavez, İran'da Ahmedinecad gibi liderlerin Amerika'ya meydan okuması, petrol zengini Rusya'da Putin'in diklenmeye başlaması değil. Çin ve Hindistan gibi "silkinen devlerin" dünya ekonomisinde belirleyici rol oynayan aktörler haline gelmekte olması da ürkütüyor Batı'yı.

 

Ürkütüyor çünkü eninde sonunda Batı'nın küresel hâkimiyetine set çekecek bir değişim, bir güç kayması olayı yaşanıyor dünyada. Küreselleşmenin tetiklediği gelişmeler sonucunda bugün gelinen noktada, dünyada yaratılan ekonomik zenginliğin, katma değerin daha büyük bölümü artık Batı'da değil Batı dışında yaratılıyor.

 

Ayrıcalığı kaybediyor

 

Olay, ekonomideki güç kaymasından ibaret de değil. Türkiye 2023 kitabının yazarı Mehmet Öğütçü'nün de değindiği gibi, Çin ve Hindistan gibi ülkeler, "kendi değer sistemlerini artan bir özgüvenle birlikte, daha belirgin şekilde öne çıkartıyor. Adam Smith'in 'görünmez eli' artık Konfüçyüs'le, Taoizm ve Budizmle el sıkışmak zorunda." (Dünya gazetesi, 2 Haziran 2006).

 

Evet, bu sürecin henüz başındayız ama Batı şimdiden, ekonomiden kültüre her alanda tek başına söz sahibi olma ve dünyayı yönlendirme ayrıcalığını kaybetmek üzere olduğunu hissetmeye başladı. Bu nedenle tedirgin, hatta hırçın olabiliyor.

 

ABD'nin şuursuz saldırganlığı, kendi değerlerini tehdit altında gören Avrupa'nın yabancıları dışlama eğilimi, hep bu ruh halinin yansımaları. Danimarka'da patlayan "karikatür krizi"ni de bu ruh halinin bir yansıması olarak görmek mümkün belki de.

 

Batı zorlanacak

 

Batı bu süreci yaşarken çok zorlanacak. Üstün olmaya, küresel ölçüleri belirlemeye, bütün önemli kararları vermeye ve gereğinde zor kullanarak herkese kabul ettirmeye alışmış olan Batı, şimdi bu ayrıcalığını kaybetmeye başladığını hissediyor. Batı'nın kendine tabi saydığı, düne kadar Batı ile boy ölçüşmesi söz konusu bile olamayan ülkelerde insanların şimdi bir yandan Batı'nın kimi değerlerini sorgulamaya, diğer yandan Batı'yı kendi oyununda yenmeye kalkışması kolay sindirilecek gelişmeler değil Batılılar için.

Batılı olmadıkları halde, 19. yüzyıldan beri Batı'nın yönlendirdiği bir dünyada yaşamış olan insanlar ise 150 - 200 yıllık bir ezilmişliğin verdiği uyuşukluğu üzerlerinden atıp cesaretle yeni ufuklara yöneliyor şimdi. Batı'yı kendi oyununda yenebileceğini, ekonomiden kültüre ve sanata kadar her alanda söz sahibi olabileceğini göstermek istiyor.

 

Küresel düzenle bütünleşme ve Batı ile yarışma kulvarına giremeyen İslam dünyasında ise teröre ve şiddete de başvurarak Batı'ya yıkıcı darbeler vurma motifi öne çıkabiliyor.

Türkiye, bu süreçte çok ilginç bir yerde duruyor. Bir yandan bizim insanımızda da Batı'nın 200 yıllık hegemonyasına karşı bir tepki birikimi var. Öte yandan bizim seçkinlerimiz bu uzun dönem boyunca Batı'yı model olarak almış kendine.

 

Hegemonyayı düşünmek abes

 

Bu nedenle Batı ile özdeşleşmeyi hedefleyen seçkinlerimizin iş hayatında, fikir ve sanat dünyasında önemli bir ağırlığı var. Onlara göre Batı'nın gücü hâlâ rakipsiz ve Batı'nın hegemonyasının tehdit altında olduğunu düşünmek bile abes.

Oysa Batı, her şeyi kontrol ettiği günlerin geride kalmakta olduğunu hissediyor yavaş yavaş ve bunun travmalarını yaşamaya başlıyor.

 

Son 5 yılda neler değişti?

 

ABD'nin dokunulmaz olmadığı ve vurulabileceği ortaya çıktı.

El Kaide ve Hizbullah gibi devlet dışı örgütlerin gücü anlaşıldı.

ABD'nin askeri gücüyle her amacını gerçekleştiremeyeceği görüldü.

ABD'nin 'Büyük Ortadoğu Planı' çöktü ve bölgede kargaşa ortamı doğdu.

Ortadoğu'da inisiyatif ABD karşıtı güçlere geçti.

 

ABD'nin dünyayı yönetme kapasitesine sahip olmadığı anlaşıldı.

Avrupa Birliği kendi sorunlarına gömüldü, küresel rol oynayamadı.

Çin ve Hindistan gibi ülkelerin dünya ekonomisindeki önemi arttı.

ABD'nin dış açığını Çin ve Asya ülkeleri finanse etmeye başladı.

Petrol fiyatının tırmanışı Rusya, İran, Venezüela gibi ülkelerin önemini artırdı.

Ekonomik gücü artan ülkelerin siyasi ağırlığı da arttı.

ABD dünyada en sevilmeyen ülke haline geldi.

Küreselleşmenin geleceği tartışılmaya başladı.

 

Küresel ekonomide güç kayması başladı

 

Bomba haberi İngiltere'nin ünlü The Economist dergisi patlattı. Veri kullanmadaki titizliğiyle ünlü The Economist, IMF verilerini ve satın alma gücü paritesine göre belirlenen kurları esas alarak yaptığı hesaplamada, zengin - gelişmiş "birinci dünya" ülkelerinin dünya ekonomisindeki (dünya GSYİH'sindeki) payının 1870'den beri ilk kez 2005'te yüzde 50'nin altına düştüğünü ortaya koydu. Grafik 1'de de görüldüğü gibi, "yükselen ekonomiler"in dünya ekonomisindeki payı, 150 yıla yaklaşan bir aradan sonra, zengin gelişmiş ülkelerin payını geçmişti 2005 sonunda.(*)

 

The Economist'e göre, 20. yüzyıla girilirken ABD'nin büyük bir ekonomik güç olarak sahneye çıkmasından bu yana, dünyadaki ekonomik güç dengelerinde meydana gelen en önemli değişimdi bu. Dünya ekonomisinde büyük bir güç kayması yaşanıyordu ve bunun sonuçlarını GSYİH dışındaki bazı önemli ekonomik göstergelerde de görmek mümkündü. Grafik 2'de görüldüğü gibi, "yükselen ekonomiler" dünyadaki toplam döviz rezervlerinin yüzde 66'sına sahipti, dünya ihracatının yüzde 42'sini gerçekleştiriyor, dünya petrolünün yüzde 47'sini tüketiyordu.

 

'Yükselen ekonomiler' çağı

 

"Yükselen ekonomiler"in son yıllarda dünya ekonomisinin büyümesine yaptıkları katkı da zengin gelişmiş ülkelerin katkısını aşıyordu. Örneğin geçen yıl, "yükselen ekonomiler"in GSYİH'sı cari kurlarla 1.6 trilyon dolar, zengin gelişmiş ekonomilerinki ise 1.4 trilyon dolar artmıştı. Yani "yükselen ekonomiler"in dünyadaki büyümeye katkısı, cari kurlarla bile gelişmiş ekonomilerin katkısının üzerine çıkmıştı.

 

The Economist'e göre bu gelişmenin çok önemli bir sonucu da küresel işgücü arzındaki büyük sıçrama olmuştu. Çin'in, Hindistan'ın ve eski Sovyet İmparatorluğu'nun etki alanındaki ülkelerin piyasa sistemini benimseyerek küresel ekonomiye katılmasıyla küresel boyutta işgücü arzı ikiye katlanmıştı. Küresel işgücü arzındaki bu büyük artışın, zengin ülkelerdeki ücretlilerin iş bulma olanaklarını ve pazarlık gücünü azaltan ve ücretleri aşağı çeken bir etki yapmaya başladığı görülüyordu.

 

Dönüm noktasındayız

 

The Economist, piyasa ekonomisini benimseyen "yükselen ekonomiler"deki büyük gelişmenin küresel pazarı hızla büyüterek "gelişmiş ekonomiler"e de büyük yarar sağlayacağını, yeni iş olanakları yaratacağını ileri sürüyordu. Ayrıca Çin'den yapılan ucuz ithalatın Batı'daki tüketicinin refahına katkıda bulunduğunu belirtiyordu ama madalyonun diğer yüzünde işlerini ve iş güvencelerini kaybeden, geleceğe güvenle bakamayan milyonlarca işçi vardı.

 

The Economist'in de vurguladığı gibi küresel ekonomide tarihsel bir dönüm noktasına gelmiş bulunuyoruz. Eldeki tüm veriler, zengin gelişmiş ülkelerin dünya ekonomisindeki saltanatının ciddi bir tehdit altında olduğunu gösteriyor.

 

Alintilayan

 

:shuriken: yamyam frankfurt

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu benden gelen değil, onların gücü...

 

Size soruyorum tekrar, nasıl Türkiye ABD'yi sizin söylemek istediğiniz gibi alt eder???

 

Nasıl??? :devil:

 

:zorro:

sizin gibi zaten herşeyi kabullenmiş kişiler sayesinde istediği gibi at koşturuyor...itham etmeyin diyorsunuz ama hiç söylediklerinize dikkat etmiyorsunuz...

 

söylermisiniz nasıl??? kabullendiniz ?...

 

zahmet edipte cevap vermeyin..fikirler özgür değilse kalıplaşmışsa dinlemeninde bir anlamı yok...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Artık süper güç yok!

 

Eğer ABD'nin dünyaya hükmettiğini sanıyorsanız, büyük bir yanılgı içindesiniz! Çünkü ABD artık sadece beyaz perdede dünyaya egemen!

 

Çin ve Hindistan gibi 'silkinen devlerin' dünya ekonomisinde belirleyici aktörler olması Batı'yı ürkütüyor. Çünkü eninde sonunda Batı'nın küresel hâkimiyetine set çekecek bir güç kayması yaşanıyor ve yaratılan ekonomik zenginliğin büyük bölümü artık Batı'da değil Batı dışında yaratılıyor.

.

.

.

The Economist'in de vurguladığı gibi küresel ekonomide tarihsel bir dönüm noktasına gelmiş bulunuyoruz. Eldeki tüm veriler, zengin gelişmiş ülkelerin dünya ekonomisindeki saltanatının ciddi bir tehdit altında olduğunu gösteriyor.

 

Alintilayan

 

:shuriken: yamyam frankfurt

 

Öncelikle alıntı için teşekkür ederek size bir cümlemi hatırlatıyor ve gerekli yerleri koyuya alıyorum:

Maalesef dünya hakimiyetinin önemli bir parçası onların...

Bu gerek sermayenin yeryüzüne dağılımında gerekse her türlü ilişki ve oluşumda ABD'nin hesaba katılmak zorunda olmasında en önemli etkendir...

 

Bugün Uzakdoğu yükselişte; bunu tüm ekonomistler söylüyor;yatırımcılar gözünü oralara dikiyor artık...

 

Ama sırf doğu yükselişte diye biz kendimizi şanslı mı göreceğiz kaldı ki Çin Kuzey Irak'a müdahale olayı hakkında görüşlerini de dile getirdi(fazla bilgili olmasa da)...

 

Yani ABD reddedilemez konumdadır...

 

Bazı başka arkadaşların da bana kalıpçı deyip kendi kalıplarını açmamak için benim cevap hakkımı eleştirmesini de size cevap yazarken kınıyor olmaktan üzgünüm;lütfen anlayışla karşılayın...

 

Saygılar...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadşlar malesef şu anda bize ABD Dünyaya hükmediyormuş gibi görünüyor fakat Türkiyenin bu konuya el koyması uzun zaman alır çünkü öncelikle Türkiyenin iyi eğitilmiş insanlara ihtiyacı var Eğer Türkiydeki eğitim sistemi böyle devam ederse sömürge olur gideriz...Biran önce değişim şart...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ülkede üretimi arttırırsan, adaletli bir düzen olursa, dışa bağımlı kalmazsan, bürokrasiyi bitirirsen, iş istihdamı sağlarsan ve kararlı olursan, abd' den hiçbir farkımız olmadığını herkez görecektir ! fakat bu bizim elimizde :clover: 22 temmuz' da bu belli olacak...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.