Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

EN UZAK MESAFE HANGİSİDİR ?

 

En uzak mesafe

 

Ne Afrika’dır,

 

Ne Çin,

 

Ne Hindistan, ne seyyareler

 

Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan...

 

En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir

 

Birbirini anlamayan...

 

CAN YÜCEL

 

 

 

 

 

 

 

Yanıbaşımızda Yaşayıp Uzağımızda Kalanlar

 

Şair Can Yücel’in dizelerinde anlatmış olduğu gibi, birbirlerine fiziksel olarak dokunup, değecek kadar yakın mesafede oldukları halde, aralarında iki kıta arasındaki mesafeden daha uzak mesafe oluşturmaz mı bazı insanlar?

 

Anlaşmak, birbirini anlamak demektir. Birbiriyle anlaşan insanlar birbirlerine “yakın”dır. Onlar birbirlerini anlar, dinlerler. Birbirlerinin farklı düşünmesini, farklı zevklerini, farklı bakış açılarını, farklı öğrenme biçimlerini, farklı sevgi dillerini takdir ederler. Ortaya çıkan sorunlarını çözmeye odaklanırlar. Karşıdakinin duygularını anlamaya çalışır, içinde bulunduğu koşulları ve bu koşullar altındaki davranışın nedenlerini kavrayabilirler.

 

Oysa birbirlerine fizikselliğin dışında “Yakın” olmayanlar birbirleriyle sağlıklı iletişim kuramaz, yeterice konuşmaz, birbirlerine karşı düşünce ve duygularını ifade edemezler . Anlatamazlar kendilerini. Ya da anlatmaya çalışırlar ama dinlemez karşıdaki. İşitir de, duyduklarına kendine göre anlam verir. Kendince verdiği anlam, karşısındakinin söylemek istediğinden bambaşkadır belki de. Bunu yansıttığında, karşısındaki yanlış anlaşılmış olmaktan dolayı üzüntü duyar, alınganlık gösterir. Hayal kırıklığı yaşar. İçinde yaşadığı bu duygular elbette ses tonuna, seçtiği sözlere, beden diline varana kadar yansır.

 

İşte birkaç şanssız deneyimden sonra insanlar yanlış anlaşılmaktan korkarak konuşmamayı ve kendini ifade etmemeyi öğrenirler. Bu ilişkide en iyisi hiç konuşmamak, der ve suskunluğu seçerler. Aradaki mesafe sustukça açılır, gittikçe daha da uzaklaşır insanlar birbirinden.

 

Tıpkı iki kıta arasındaki mesafe gibi olur yan yana iki insan arasındaki mesafe.

 

Bilinçli ve sağlıklı bir seçim yapmadan kurulan evliliklerde bu durum, ne çok yaşanır.

 

Yıllardır aynı evde yaşayıp, bir yastığa baş koyan, ama hiçbir ortak yönü, ortak beğeni ve zevkleri bulunmayan, birbirini anlamayan, sevgiyi, mutluluğu hiç tatmamış iki insan arasındaki o mesafeyi düşünüyorum da...

 

İşte en uzak mesafe, bu olsa gerek.

Gönderi tarihi:

Aynı evi, aynı işyerini, aynı okulu, aynı sosyal çevreyi, aynı ortamı paylaşan insanlar arasındaki en büyük mesafedir; İLETİŞİMSİZLİK.

 

İletişimsizliğin en önemli nedenleri ise;

 

Eğitimsizlik, bencillik-bireycilik, güvensizlik, sevgisizlik, düşünce tembelliği hoşgörü ve saygı eksikliğidir.

Gönderi tarihi:

İNSANLAR ARASINDA EN UZAK MESAFE;

 

İLETİŞİMSİZLİK

 

İletişimin iki düzeyi vardır. Olayların algılandığı, yorumlanıp anlamlandırıldığı bireylerin öznel iç dünyaları ve bireylerin o durumda göstermek veya söylemek istediği mesajlardan oluşan sosyal dış dünyaları.

 

İletişim durumlarında karşımızdaki bireyin gösterdiği sosyal dış dünyayı görürüz, o yüzden mesaj alırız. Fakat gösterilen o sosyal yüzün arkasında, gerçekte bir öznel iç dünya vardır ve mesajın gerçek anlamı bu iç dünyada oluşur.

 

Gösterdiğimiz yüzler sosyal ortama uygun yüzlerdir. Birey, kendi öznel iç dünyasının doğrudan farkındadır. Öznel iç dünya bizim mahrem dünyamızdır, ancak bizim tarafımızdan gözlemlenebilir.

 

İletişim anlamını ve anlamsızlığını bu iç dünyadaki algı ve yorumlarda bulur. İç ve dış dünya arasındaki fark iç çatışma yaşanmasına neden olur. İç dünyasını, yani gerçek duygu ve düşüncelerini ifade edebilen bireyin, iç dünyası ile dış dünyası arasındaki fark fazla olmadığından iç çatışması azdır.

 

Bu birey sosyal yaşamında da kendidir. Sosyal yaşamı özgündür. Özgün yaşamı olmayan insan, iç dünyasında hissettikleri ve düşündüklerini davranışına yansıtamaz, bu insanın söyledikleri ve yaptıkları kendi iç dünyasının değil, başkalarının ondan beklentilerinden kaynaklanır. Bu birey, başkalarının kendisinden duymak istediklerini söyler, onların beklentilerine uygun davranır.

 

Kendini yalnız hisseder. Bu durumdan tüm metabolizması olumsuz etkilenir. Dış dünya ile iletişim çatışması devam ettiği sürece, iç çatışması devam eder ve bu kısır döngü artarak sürer.

 

İletişimsizliğin en önemli nedenleri, eğitimsizlik, bencillik, güvensizlik, sevgisizlik, düşünce tembelliği hoşgörü ve saygı eksikliğidir.

 

İnsanların birbirine güven duymadığı toplumlarda, kişilerarası, grup, örgüt ilişkilerinde, büyük-küçük, ast-üst, memur-amir gibi itaat ve tahakküm kurma anlayışına dayalı ortamlarda bireylerin iç çatışmaları fazladır. Tahakküm ve itaat kültüründe ezenler ve ezilenler vardır. Birey sürekli denetlenerek istenilen kalıba uygun davranması sağlanmaya çalışılır.

 

İnsan bir yandan iletişim kurar, sosyaldir. Diğer yandan bencildir, ben merkezcidir.

 

Olayları karşısındakinin bakış açısıyla değil, kendi ben merkezci bakış açısı ile algıladığından empati kuramaz. İletişim çatışmalarında bireylerin ben merkezci davrandıkları çok net olmamakla birlikte genellikle fark edilir

 

Karşımızdaki bireylerin dünyayı ve olayları algılama ve düşünme biçimlerinin yanlış olduğunu, bizim algılama ve düşünme biçimimizin ise tek doğru olduğunu düşünmek zihinsel ben merkezciliktir.

 

Zihinsel ben merkezcilik fiziksel ben merkezciliği besler. Zihinsel ben merkezcilik bireylere özgü değildir. İçine doğduğumuz toplum sosyalleşme süreci içerisinde bize bunu öğretir.

Gönderi tarihi:

En uzak mesafe, sanıldığı gibi kilometrelerce uzaklık değil, insanlar arasında iletişimsizliktir.

 

Birbirini anlamayan, anlamak istemeyen, birbirine saygısı güveni olmayan. Birbirinine kin, nefret, düşmanlık güden, ötekine ve farklı olana tahammül edemeyen insanlar arasındaki, o derin uçurumdur.

 

İnsanların birbirine güven duymadığı toplumlarda, kişilerarası, grup, örgüt ilişkilerinde, büyük-küçük, ast-üst, memur-amir gibi itaat ve tahakküm kurma anlayışına dayalı ortamlarda bireylerin iç çatışmaları fazladır. Tahakküm ve itaat kültüründe ezenler ve ezilenler vardır. Birey sürekli denetlenerek istenilen kalıba uygun davranması sağlanmaya çalışılır.

 

 

Sevginin, içtenliğin, doğallığın, duyguların aşındığı, yok olmaya yüz tuttuğu, teknoloji ile birlikte mekanikleşmenin-robotlaşmanın yaşandığı günümüzde,

 

bu soru bence bir nevi ayna tutuyor yaşama ve insanlığa.

 

Mutluluğa olan mesafelerin kısa sevgiye, barışa, kardeşliğe ve "öz"sel insanlığımıza olan uzaklıkların yakın olması dileğiyle.

Gönderi tarihi:
EN UZAK MESAFE HANGİSİDİR ?

 

En uzak mesafe

 

Ne Afrika’dır,

 

Ne Çin,

 

Ne Hindistan, ne seyyareler

 

Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan...

 

En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir

 

Birbirini anlamayan...

 

CAN YÜCEL

Yanıbaşımızda Yaşayıp Uzağımızda Kalanlar

 

Şair Can Yücel’in dizelerinde anlatmış olduğu gibi, birbirlerine fiziksel olarak dokunup, değecek kadar yakın mesafede oldukları halde, aralarında iki kıta arasındaki mesafeden daha uzak mesafe oluşturmaz mı bazı insanlar?

 

Anlaşmak, birbirini anlamak demektir. Birbiriyle anlaşan insanlar birbirlerine “yakın”dır. Onlar birbirlerini anlar, dinlerler. Birbirlerinin farklı düşünmesini, farklı zevklerini, farklı bakış açılarını, farklı öğrenme biçimlerini, farklı sevgi dillerini takdir ederler. Ortaya çıkan sorunlarını çözmeye odaklanırlar. Karşıdakinin duygularını anlamaya çalışır, içinde bulunduğu koşulları ve bu koşullar altındaki davranışın nedenlerini kavrayabilirler.

 

Oysa birbirlerine fizikselliğin dışında “Yakın” olmayanlar birbirleriyle sağlıklı iletişim kuramaz, yeterice konuşmaz, birbirlerine karşı düşünce ve duygularını ifade edemezler . Anlatamazlar kendilerini. Ya da anlatmaya çalışırlar ama dinlemez karşıdaki. İşitir de, duyduklarına kendine göre anlam verir. Kendince verdiği anlam, karşısındakinin söylemek istediğinden bambaşkadır belki de. Bunu yansıttığında, karşısındaki yanlış anlaşılmış olmaktan dolayı üzüntü duyar, alınganlık gösterir. Hayal kırıklığı yaşar. İçinde yaşadığı bu duygular elbette ses tonuna, seçtiği sözlere, beden diline varana kadar yansır.

 

İşte birkaç şanssız deneyimden sonra insanlar yanlış anlaşılmaktan korkarak konuşmamayı ve kendini ifade etmemeyi öğrenirler. Bu ilişkide en iyisi hiç konuşmamak, der ve suskunluğu seçerler. Aradaki mesafe sustukça açılır, gittikçe daha da uzaklaşır insanlar birbirinden.

 

Tıpkı iki kıta arasındaki mesafe gibi olur yan yana iki insan arasındaki mesafe.

 

Bilinçli ve sağlıklı bir seçim yapmadan kurulan evliliklerde bu durum, ne çok yaşanır.

 

Yıllardır aynı evde yaşayıp, bir yastığa baş koyan, ama hiçbir ortak yönü, ortak beğeni ve zevkleri bulunmayan, birbirini anlamayan, sevgiyi, mutluluğu hiç tatmamış iki insan arasındaki o mesafeyi düşünüyorum da...

 

İşte en uzak mesafe, bu olsa gerek.

 

Sedatsan...

yazdıklarına bütün kalbimle katılıyorum..evet..en uzak mesafe odur işte.. -_- ve ne yazık ki o mesafeyi yakınlaştırmak için gösterilen onca çaba da çoğu zaman işe yaramaz..Mevlana'nın şu sözü tam da bu durumu açıklıyor .."ne kadar bilirsen bil..söylediklerin karşındakinin anlıyabildiği kadardır.."ya da bazen anlamak istediği gibi anlar insanlar..işlerine gelmezde ondan..sonuç olarak belki çok uzağında bir insanla bile aranda çabucak köprü kurabilirken yanıbaşındakiyle iki yabancıdan öteye gidemezsin..işte bu çok acıdır.. -_-

  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Ne renk olursa olsun kaşın gözün

 

Karşındakinin gördüğüdür rengin..

 

Yaşadıklarını kar sayma:

 

Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

 

Ne kadar yaşarsan yaşa,

 

Sevdiğin kadardır ömrün..

 

Gülebildiğin kadar mutlusun

 

Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin

 

Sakın bitti sanma her şeyi,

 

Sevdiğin kadar sevileceksin.

 

CAN YÜCEL

Gönderi tarihi:

Her insan bir kulturun icinden gelmistir. Az veya cok kendi toplumunun temel ozelliklerini almistir. Dusunceler de oyle. Kisi uzun sureclerin icinden gecerek birtakim fikirleri edinir. her insan kendisine yabanci gelen, deger yargilariyla ortusmeyen, ilk kez duydugu, mantiginin yatmadigi baska fikir ve hareketlere karsi mutlak surette dogal bir refleks ortaya koyacaktir. Bu dogal refleks yadirganmamali. Karsi cikacak, itiraz edecek, duygusal tepkiler verecektir.

 

Ama hayat akip gidiyor. Hersey surekli hizlanarak geciyor gozlerimizin onunden. Tipki surekli hizini arttiran bir tren gibi. Hareket edene adim atmadigimiz surece, yerimizde durmakta israr ettigimizde gorusum alanimiz baktigimizla sinirli kalmaya mahkumdur. Bu durum sabit fikirlere neden olur. Trene atlamaktan korkmamali ve bakislarimizi zenginlestirmeliyiz. Zihni darliktan cikarip genis perspektifler kazandiran da budur iste. O zaman dusunsel reflekslerimiz dogalligini yitirmez, her an yeni seylere hazirlikli olarak kendimizi de bu hizla akan degisimin icinde konumlandirabiliriz.

 

Insanlar arasindaki mesafenin en uzak mesafe olusu farkli dusunce ve fikirlerden, bakis acilarindan oturu degildir. Mesafeyi yaratan sey, farkliliklara karsi tahammulsuzluktur. Insan elbette belirli dusuncelere sahip olacaktir ama o trene binmeli ve aslinda hicbir seyin kendi gordugunden ibaret olmadigini, henuz goremedigi bircok sey oldugunu idrak etmelidir. Degisik olana gosterdigi tepkiyi kendisine de gostermeli. Baska dusunceleri sorguladigi gibi kendi dusuncelerini de sorgulamali. Kendini sorgulamak sabit bakislardan kurtulmakla, farkliliklara acik olmakla olur ancak. Bu durum ise aramizdaki mesafeleri anlamsiz kilacaktir. Kendimizi akisa birakmali, yaya kalmamali...

 

Sedatsann'in paylastigi yazilar bence sabit bir baslikta kalmayi hakeden turden. Uzerinde durdugumuz zemin oncelikli olmali cunku. Nerede durdugumuzu bilmeliyiz. Uzaklasimla degil yakinlik temelinde olmali iliskiler.

 

Saygiyla..

  • 2 ay sonra...
Gönderi tarihi:

İki cins arasında yaşanan ilişkilerde cinselliğin ve fiziki görüntünün ön planda tutulması insanları mutsuzluğa götürür gibi söylemler olmasına rağmen erkeklerin bunu daima incelikten yoksun cinselliğe indirgemesi kaçınılmaz bir gerçektir..Sevgi insana yakışan bir erdem olmasına rağmen bu sevginin belirli konulara endekslenmesi -cinsellik,fiziki görüntü,iyi mesleğe sahip olmak vs.gibi- bir süre sonra ilişkide kopukluklara ve uzaklaşmalara neden olacaktır.Sevgi birliktelik içinde tarafların pozisyonlarını geliştirmesine ve güzelleştirmesine engel oluyorsa zaten sağlam temelllere oturmadığının bir göstergesidir.Bu durumda zaten sevgi sağlam temellere oturmadığından bir gün inceldiği yerden kopacaktır.İnsanlar arasındaki ilişkilerde açıklık,samimiyet ,dürüstlük yakınlaşmanın ön şartıdır.Aksi durum ise yalan ,samimiyetsizlik gibi aradaki mesafenin artmasına sorunların konuşarak çözümüne engel olmaktadır.Hele hele çıkar ilişkisi üzerine kurulan ilişkiler sevgi için öldürücü darbedir.Kendine güvenen insanın yapay ve zorlama davranışlara zaten ihtiyacı olmayacağından etrafa yaydığı enerji de pozitif olacaktır.Sevginin yokluğu ilişkideki en büyük eksikliktir.Böyle sürdürülen ilişkilerde de taraflar birbirlerine yeterince anlayış ve özen gösteremeyeceklerinden ,tarafların ihtiyaçları ve istekleri görmezden gelinecek ve birbirlerini yaralamaları da daha yoğun olarak yaşanacaktır

 

 

İnternette Masumi Toyotome adlı bir Japonun yazdığı bir hikayeyi okumuştum.Kısaca burada bundan bahsetmek istiyoru.Şöyle diyor;

 

Sevgi üç türlüdür.

 

Birincisi "EĞER" türü sevgidir.

 

İyi olursan annen baban seni sever ,başarılı olursan seni severim,eş olarak ibeklentilerimi karşılarsan seni severim.Yani kısaca şarta bağlı sevgi.En çok rastlanan sevgi türü.Bencil ve karşılık bekleyen sevgi türü.Evliliklerin bir çoğuda bu tür sevgiye dayanıyor.

 

İkincisi "ÇÜNKÜ" türü sevgi.

 

Seni seviyorum çünkü güzelsin,seni seviyorum çünkü şöylesin ,böylesin.Aslında bu tür sevginin "EĞER" türü sevgiden bir farkı yok.Eğer türü sevginin temelde bir beklenti içinde olunmasından ötürü insanlara yük getirdiği düşünülsede "ÇÜNKÜ" türü sevgİ de daima daha çok insan tarafından sevilmek isteneceği için bir tür yük getirmektedir insanlara.

 

Üçüncüsü ise "RAĞMEN" türü sevgi

 

 

Bu üçüncü tür sevgide, insan bir şey beklediği için değil,

bir şeyler eksik olmasına rağmen sevilir.Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insani olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Tabii bu, sevgiyle karşılanması şartı ile. Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin bir konum elde ederek sevgiyi kazanması gerekmiyor.

 

Ve yazar hikayenin sonunda şöyle bir cümle yazmış:

 

DÜNYADAKİ EN BÜYÜK KITLIK, RAĞMEN TÜRÜ SEVGİNİN YETERİNCE OLMAYIŞIDIR.

Gönderi tarihi:

Unutma ki bu hayatı güzelleştirecek olan da, çekilmez hale getirecek olan da sensin.

 

Unutma sen bu dünyada başlı başına bir yaşamsın ve bu yüzden bile varlığın çok özel. Çünkü sen, İNSANSIN.

 

Mesafelerin kısalması, "insan ile insanın" yalansız, riyasız, çıkarsız, aracısız, vasıtasız birlikte olmasını,

 

bilgiyi, düşünceyi, ekmeği, yaşamı, yeryüzünü, güzellikleri çoğaltarak paylaşmasını dilerim.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.