Φ restpektif Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 Arkadaslar, Hasan Cemal'i okuyor musunuz bilmiyorum. Yazilarinda, sagduyulu yaklasimiyla, demokrat insanlara onemli uyarilarda bulunuyor. Forumlar ayni zamanda bazilarimizin gozunden kacmasi muhtemel yazilari onemine binaen gundeme getirme ortamlaridir. Daha once okumayan arkadaslarin alintilayacagim yazilari dikkatle okumalarini oneririm. Sagduyu adina... Organize çekirdek! Kimine göre, eşi emsali görülmemiş bir halk hareketi yaşanıyor; Ankara ve İstanbul'dan sonra İzmir'de yapılan büyük meydan mitinglerinin bir tarifi de böyle. Ama aynı zamanda deniyor ki: Bu 'halk hareketi' lidersiz, partisiz ve de parasız pulsuz, kendiliğinden oluşan bir harekettir. Acaba öyle mi?.. Öyleyse, tehlikeli bir durum! Çünkü başıboş kalabalıklar her yana çekilebilir. Meydanları dolduran kitleler başıboş kaldıklarında nereye doğru hareketlenecekleri belli olmaz. Tehlike şundan kaynaklanır: Arka planda eğer bazı çekirdek güçler varsa, o organize güçler, meydanları dolduran toplulukları bir anda olmadık hedeflerin aleti yapabilirler. Bazı olmadık maceraların kitle tabanı olarak onları kullanabilirler. Bambaşka niyet ve kaygılarla meydanları coşkuyla dolduranların büyük çoğunluğu bu tehlikenin farkında olmayabilir. Bunlar tarihte yaşandı. Ülkemizde yaşandı. Yine yaşanabilir. Tehlike, demokrasi derken demokrasinin köküne kibrit suyu ekebilecek 'darbe tertipleri'ne alet olmaktır. Tehlike, laik cumhuriyete sahip çıkayım derken, Türkiye'yi bir cehennem kuyusuna itebilecek cepheleşme ve kutuplaşmalara yol açmaktır. Tehlike, coşku ve heyecan fırtınası içinde dalgalanırken, miting kürsüsünden yükselen bazı sesleri kulak arkası etmek ya da önemsememektir. Tehlike, en halisane niyetlerle demokrasi diye laiklik diye, bayrak sallarken, soğukkanlı düşünceyi sloganlara kaptırmak, arka plandaki bazı maceracı ayak seslerini duymamak ya da duymazlıktan gelmektir. Tehlikeleri niye yazıyorum? Mitingleri küçümsediğim için değil. Yaşanan coşkuyu, heyecanı görmezlikten geldiğim için değil. Laiklik ve çağdaş yaşam konusundaki duyarlık ve tedirginlikleri hissetmediğim için değil. Biliyorum. Bu coşku ve heyecan eğer sivil toplumun gücü olarak demokrasinin sağlıklı kanallarına akıtılabilirse, Türkiye siyaseti AKP'ye de alternatif üretebilecek daha sağlıklı ve istikrarlı, daha demokratik bir raya oturabilir. Ama tersi de geçerlidir. Tehlike dediğim budur. Onun içindir ki: Bugün başıboş, sahipsiz diye nitelenen o kalabalıkların arkasındaki 'organize güçler'e dikkat edin. O 'organize çekirdek güçler'in kökleri, Nokta'nın yayınlarıyla su yüzüne vuran -ve eski Genelkurmay Başkanı Özkök Paşa'nın da tekzip etmediği- 'darbe tertipleri'ne kadar uzanıyor olabilir. Dikkat edin o çekirdeğe! O organize güçlere... Sadece kürsünün önünde coşkuyla dalganan kalabalıkların heyecanına kapılmayın. Aynı zamanda kürsüden gelen seslere kulak verin ve kürsünün, perdenin arkasında ne olup bittiğine de bakmaya çalışın. Ve kürsünün arkasından gelen bir takım ayak seslerine kulak verin. Gereken özeni eğer göstermezseniz, mitinglerin çoşku ve heyecanı içinde maalesef olmadık tertiplerin aleti durumuna da düşebilirsiniz. Bir tehlike de budur. Farkında mısınız?.. Organize çekirdek ile Türkan Saylan! Dünkü yazım, acaba mitinglerin arkasında organize çekirdek güçler var mı sorusuyla ilgiliydi. Bir tehlikeye işaret etmiştim. Böyle bir 'çekirdek güç', büyük kalabalıkları gerektiğinde demokrasi karşıtı maceracı hareketlerin kitle tabanı olarak kullanmayı kafasına koymuş olabilirdi. Dikkat çekici bir nokta var. Mitingler İzmir'le birlikte, yani tam zirvedeyken kesildi. Neden devam edilmedi? Ne düşünüldü? Mitinglere devam edilir de, heyecan ve coşku inişe geçerse, ilerisi için ya da gelecek tertipleri konusunda iyi olmaz diye düşünülmüş olabilirdi. Eğer öyleyse, çekirdek güç açısından akıllıca bir taktikti, işi tepe noktasında kesmek... Belki bu sayede, yarın -veya seçim sonrası- yine "Laiklik elden gidiyor!" avazeleriyle düğmeye basıldığında, bunun için muhtıralar yayınlandığında, meydanlar yine İzmir'deki gibi dolabilirdi. Üstelik gerekiyorsa, böylesine coşku ve heyecan ortamında tank sesiyle uyanmak da gündeme, 12 Eylül'den daha büyük bir kitle desteği ile daha kolay gelebilirdi. Organize çekirdek başlıklı dünkü yazımı yazarken aklımdan geçen bunlardı. İlginç bir nokta da şuydu: Miting organizasyonlarında adı en ön sıralardaki Prof. Dr. Türkan Saylan, mitinglerin 19 Mayıs'ta Samsun'la devam etmesini savunmuş, fakat anlaşılan kısa adı ADD olan Atatürkçü Düşünce Derneği'yle ters düşmüştü. Çünkü miting organizasyonlarının başını çeken ADD, şimdilik kaydıyla frene bastı. ADD'nin Başkanlığını, '2003-2004 darbe tertipleri'nde adı özellikle geçen emekli Jandarma Komutanı Orgeneral Şener Eruygur yapıyor. Eruygur Paşa, miting kürsülerde hiç gözükmedi, arka planda kalmayı tercih etti. Kim bilir belki de, Nokta'nın kapatılmasına yol açan darbe tertipleri ile ilgili yayınlarda adı geçtiği geçtiği için miting kürsülerinde gözükmedi. Eruygur Paşa'nın yerine, onunla aynı görüşleri paylaştığı belli olan ADD Başkan yardımcısı (ve CHP milletvekili aday adayı) Prof. Dr. Nur Serter mitinglerde sahne aldı. Buna karşılık Prof. Dr. Türkan Saylan'ın İzmir mitinginde kürsüye çıkıp konuşma yapmasına izin verilmedi. Neden? Prof. Saylan, İzmir öncesi mitinglerde darbe sözcüğünü de ağzına aldığı, "Darbeye de karşıyız!" dediği için mi? Bilemiyorum. Oysa, Prof. Türkan Saylan hem asker müdahalesini savunan, hem de mitinglere asker katkısını saklamayan bir kişi... Kendisine soruluyor: "Cumhuriyet mitinglerinden önce medyaya, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sivil toplum kuruluşları eliyle halkı meydanlara döküp darbe ortamı hazırlamayı amaçladığı yönünde belgeler yansıdı biliyorsunuz. Dönemin kuvvet komutanlarından Şener Eruygur da şu an mitinglerin başını çeken ADD'nin Başkanı. Bunlar zihninize bir soru işareti düşürdü mü?" Prof. Saylan: "Asla! Herkes bir görev yapar, ayrılınca vatandaştır. Biz Şener Paşa'yı herhangi bir asker olarak görmüyoruz. Doktor da olabilirdi. Darbeyle ilgili hiçbir açıklık yok. Zaten biz bağırdık 'darbeye karşıyız' diye." Soru: "Daha sonra da muhtıra için 'iyi oldu' dediniz ama..." Prof. Saylan: "Onu muhtıra olarak görmüyorum. Bu ordunun bir görevidir kardeşim." Soru: "Yurt içinde ve dışında herkes muhtıra olarak değerlendirdi ama..." Prof. Saylan: "Bu bir uyarıydı. Siz istediğinizi söyleyin. Orduya karşı olanlar, özellikle AKP, Avrupa Birliği'ne sürekli olarak, 'Ordudan bizi kurtarın, Genelkurmay baskı yapıyor' diyor. Bizim ordumuz bir yandan savaşır, sınırlarımızı korur. Bir yandan cumhuriyeti ve laik düzeni korur. Bir yandan da sivil toplum örgütü gibi çalışır. Ben askerin açıklamasını muhtıra olarak değil, bir katkı olarak görüyorum." Soru: "Neye katkı?.." Prof. Türkan Saylan: "İnsanların meydanlara toplanmalarına bir nevi katkı yapmıştır. Birçok insanın uyanmasına neden oldu." (Star gazetesi, Fadime Özkan'ın röportajı, 15 Mayıs 07, s.11) Demokrasiyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan görüşler... Olabilir. İlginç olan bir başka nokta, bu görüşlerin sahibi Prof. Türkan Saylan'ın da İzmir mitinginde konuşturulmaması... Neden? Darbeye de karşı olduğunu söylediği için mi? Organize çekirdek mi? 'Organize çekirdek güçler'e dikkat etmeye devam edin... Dün bugün mü? Bugün 19 Mayıs. Tarihimizde güzel ve anlamlı bir gün. Atatürk, düşman işgaline karşı İstiklal Savaşımızı başlatmak üzere 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak bastı. Meydanlara bakıyorum. Atatürk'ün kalpaklı resminin yer aldığı bayraklar... Kalpak Kuvâyı Milliye'nin, yani Kurtuluş Savaşımız sırasında işgalcilere karşı halk direniş kuvvetlerinin simgesi sayılır. Bugün bile neden hâlâ Atatürk'ün kalpaklı resimleri bayrakların üstünde?.. Türkiye yine işgal altında mı? Bir yanda vatanseverler... Karşı tarafta düşmanla işbirlikçileri, vatan hainleri... Öyle mi? Bunca yıl sonra bugün yine cephelere mi bölünüyoruz? Meydanlarda dalgalanan kalpaklı Atatürk resimlerinin yer aldığı bayraklara, haykırılan bazı sloganlara bakınca öyle olduğu anlaşılıyor. Sanki bir savaşın eşiğindeyiz. Meydanlarda bir taraftan şenlik havası yaşanıyor; iyi güzel. Laik cumhuriyete ilişkin duyarlık ve kaygılar ifade ediliyor; iyi güzel. Demokratik bir hak kullanıyor, barış içinde; iyi güzel. Ama diğer taraftan, özellikle kürsülere kulak verince, savaş narası gibi nutuklar da, demokrasiyi hiçe sayan söylemler de kulağı tırmalıyor. Yoksa dün bugün mü? Bir zamanlar biz de Atatürk'ün kalpaklı resimlerini severdik. Çıkardığımız devrimci dergilere, yayınladığımız devrimci bildirilere Kurtuluş Savaşı'nın simgesi olarak gördüğümüz Atatürk'ün o kalpaklı resimleri koyardık. Çünkü biz de İkinci Kurtuluş Savaşı'nı başlatmıştık 1960'ların sonuna doğru. Biz kim miydik? Devrimci gençler! Arka plandaki büyüklerimiz, -ya da organize çekirdek güçler- her daim 'devrimci gençler'in sırtını sıvazlardı. Bildirilere kalpaklı resimlerin koyulmasını, yeni kurulan örgüt isimlerinde mutlaka ordu sözcüğünün (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu gibi) geçmesini isterlerdi. Devrimci gençler de meydanları doldurur, slogan atarlardı: "Ordu gençlik el ele, milli cephede!" Devrimci gençler, devrim adına meydanlarda koşturup eylem koyarken, organize çekirdek kapalı kapılar arkasında darbe planları yapardı. Deniz Gezmiş de dalgasını geçerdi bizim büyüklerimizle: Marksist cunta diye... 19 Mayıs'ları severdik. Samsun'dan başlayan İkinci Kurtuluş Savaşı yürüyüşleri, bağımsızlık yürüyüşleri yapardık Ankara'ya, Anıt Kabir'e doğru... 'Amerikan emperyalizmi'ne karşıydık; NATO'ya karşıydık. Dergilerimizde 'azınlık komprodorları'nın maskelerini de indirirdik, adı Mıgırdıç olan, adı Moreno olan, adı Sürenyan olan... Çünkü biz 'millici'ydik. Türkiye işgal altında idi. İrtica, 'Nurcu Başbakan Demirel' eliyle devleti sinsice ele geçiriyordu. Atatürk'ün kalpaklı resimleri... Meydanlarda tam bağımsız Türkiye sloganlarıyla dalgalanan kalabalıklar... İkinci Kurtuluş Savaşı diye koşturan devrimci gençler... Ana baba günleriydi. Kamuoyu şaşkındı. Özellikle büyük şehirlerde oluşturulan anarşi havasından memnun organize çekirdek ise kapalı kapılar arkasında darbe planlarıyla haşır neşirdi. 'Organize çekirdek'in liderlerinden birini, kendi bekar evimde Ankara yakınlarındaki Mürted Hava Üssü'nün Komutanı Korgeneral'le gizliden gizliye buluşturuyor, gözcülük yapıyordum apartman kapısında, takip var mı yok mu diye... Sonra muhtıra verildi. 12 Mart Muhtırası! Demirel gitti, asker geldi. Darağaçları kuruldu. Deniz Gezmiş'ler idam edildi. Lorca'nın şiirindeki gibi, "Günleri ve mevsimleri, düşlerimize göre yeniden yaratacağız" derken, bir dipsiz kuyuya yuvarlanmıştık. Dün bugün olabilir mi? Sanki yine düşman işgali! Atatürk'ün kalpaklı resimleri... Atılan sloganlar... Organize çekirdek güç... Bildik isimler... 2003'e giden darbe tertipleri... Bir yandan vatan haini listeleri... Türkiye'yi cepheleştirme, kutuplaştırma çabaları... Ve 27 Nisan Muhtırası! Dün bugün mü? Değil olamaz. Dünü bugün hâlâ yaşamak isteyenler başarısızlığa mahkumdur. Ve demokrasi tarihidir, bu başarısızlığın bir numaralı tanığı... Hasan Cemal - Milliyet Gazetesi'nden.. Alıntı
Φ denizz Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 hasan cemali 20 senedir okurum.önce cumhuriyette,şimdide milliyette.kendileri son dönemde başbakanlık uçağına sıkça alınan iliştirilmiş gazetecilerden oldu çıktı.akp ihtidarına karşı yapılan sivil eylemleri en fazla eleştiren yazıları yazanlardan biri hasan cemal.mitingleri düzenleyen komiteyi darbe tezgahlamak isteyen kişiler,katılımcılarıda başıboş,sahipsiz kitleler olarak tarif etmek ne kadar insafa sığar.tam tersi meydanları dolduran kitleleri ülkemin en sağduyulu ,bilinçli,eğitimli,demokrasiye en fazla sahip çıkıcak insanlar olarak görüyorum.hasan cemal,i akp ye angaje gazeteciliğin son derece rafine ve usta kalemlerinden biri olarak görüyorum artık.inandırıcılıktan yoksun,samimiyetsiz ve geçmişinden pişman her insan gibi,arkada bıraktıklarına kin ve öfke dolu.yeni girdiği kulvar kendisine hayırlı olsun Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 evet Hasan Cemal'in bu yazılarını okudum ve işin nasıl kotarılmak istendigini bizzat zamanında yaşadıgı için gayet iyi biliyor. 'kimse kızmasın kendimi yazdım' adlı kitabında detaylarıyla anlatıyor aslında bu tür olayları...Türkiye hiç degişmiyor, darbeci gelenekse hiç ama hiç degişmiyor. Ve insan baya sıkılıyor.... 27 Nisan sürecinden üç ya da beş sene sonra birilerinin ortaya çıkıp: 'nasıl dolduruşa geldiklerini' çok dinleriz nasılsa...biraz sabır. Alıntı
Φ restpektif Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 27 Nisan sürecinden üç ya da beş sene sonra birilerinin ortaya çıkıp: 'nasıl dolduruşa geldiklerini' çok dinleriz nasılsa...biraz sabır. Aslinda her darbeden ve ulkeyi yillarca geriye goturen, kanli olaylardan sonra darbelere destek cikmis yazarlar yanildiklarini itiraf etmislerdir. Ama gel gor ki hicbir sey degismiyor. Yine ayni kisiler her seferinde darbecilere canak tutmaktan geri durmuyorlar. Isteyen darbelerle ilgili yazilmis kitaplara goz atabilir; ozellikle gazete yazarlarinin darbe oncesi kiskirtma ve tahrik, darbe sirasinda askere destek, sonrasinda ise pismanlik ve piskinlikle elestirilere nasil gectikleri rahatlikla gorulebilir. Bunlar ya gercegi bir turlu goremiyor, ya da bile isteye rol aliyorlar. Ucuncu bir ihtimal yok... Alıntı
Φ kgurleyen Gönderi tarihi: 24 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 24 Mayıs , 2007 Yukarıda ki yazısında, ''..bir zamanlar bizde Mustafa Kemal'in kalpaklı resimlerini severdik...'' diye geçmiş zaman kipini kullanan eski solcu,yeni küresel sermayenin ve emperyalizmin Türkiye görevlisi, ''dezenformasyon ustası'' Hasan Cemal'in yazılarını dikkatle okumamızı ve dersler çıkarmamızı öneriyor restpektif arkadaş.... AB demokrasisini,(Türkiye coğrafyasına kuşbakışı bakmayı insanımıza unutturarak) Ulusumuza dayatmakla görevlendirilmiş bu dönek ve liboş yazarlardan öğreneceğimiz hiç bir şey yoktur Sayın restpektif.... Geçmiş yıllarda, Mustafa Kemal'in kalpaklı resimlerini taşıyıp, ''Tam Bağımsız Türkiye'' diye bağırtılarak, yığınları kışkırtan gizli organizasyonların dolduruşuna geldiklerini ve tuzağa düşürüldüklerini, bu nedenle de, askeri darbelere malzeme olduklarını anlatmaya çalışıyor dönek yazar.... Bu anılarını da, şimdi meydanları dolduran milyonlarca yurtsevere aktararak güya onları, olası darbelerin piyonları olmaktan kurtarmaya çalışıyor... Aslında bütün amacı; meydanları dolduran milyonlarca Kemalist-Cumhuriyetçi insanın içine kuşku düşürerek onların bir daha bu denli görkemli-bilinçli ve aydınlık mitingler yapmamasını sağlamaya çalışmaktır.... Çünkü görevlendirildiği yerlerden iyi fırça yedi bu dönek ve liboş yazarlar....Yıllardır Ulusumuzun, Mustafa Kemal'le ve Tam Bağımsızlık bilinciyle bağını koparmakla görevlendirilen bu gazeteciler dezenformasyonun her türlüsünü yapmalarına karşın Milletimizin Kıbrıs Türkleri gibi ''light'' laşmasını başaramadılar.... Yıllarca , Silahlı Kuvvetlerimizi ''Cumhuriyeti Korumak ve Kollamak'' görevine yabancılaştırmak adına,AB demokrasisini öne sürerek etkisizleştirmeye çabaladılar...Darbeci Ordu fobisi yaratarak Fettulahçılarla kol kola çalıştılar...Mossad+Barzani lobilerinin himayesinde, Kürt kartıyla oynayıp Ülkemizi Federal yapılara dönüştürmenin kaldırım taşlarını döşediler..... Şimdi meydanlarda,aramızdan çıkan kadın liderleri karalamaya çalışıyorlar aynı pis ''bilgi kirliliği'' metoduyla... İplikleri pazara çıkmıştır ve hiç bir saygın çevrede itibarları yoktur....İşbirlikçi basının konjonktüre göre taşıyabileceği safra yazarlar haline gelmişlerdir ve dip dalga yükseldikçe atılacaklardır..... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 26 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 26 Mayıs , 2007 Yukarıda ki yazısında, ''..bir zamanlar bizde Mustafa Kemal'in kalpaklı resimlerini severdik...'' diye geçmiş zaman kipini kullanan eski solcu,yeni küresel sermayenin ve emperyalizmin Türkiye görevlisi, ''dezenformasyon ustası'' Hasan Cemal'in yazılarını dikkatle okumamızı ve dersler çıkarmamızı öneriyor restpektif arkadaş.... AB demokrasisini,(Türkiye coğrafyasına kuşbakışı bakmayı insanımıza unutturarak) Ulusumuza dayatmakla görevlendirilmiş bu dönek ve liboş yazarlardan öğreneceğimiz hiç bir şey yoktur Sayın restpektif.... Geçmiş yıllarda, Mustafa Kemal'in kalpaklı resimlerini taşıyıp, ''Tam Bağımsız Türkiye'' diye bağırtılarak, yığınları kışkırtan gizli organizasyonların dolduruşuna geldiklerini ve tuzağa düşürüldüklerini, bu nedenle de, askeri darbelere malzeme olduklarını anlatmaya çalışıyor dönek yazar.... Bu anılarını da, şimdi meydanları dolduran milyonlarca yurtsevere aktararak güya onları, olası darbelerin piyonları olmaktan kurtarmaya çalışıyor... Aslında bütün amacı; meydanları dolduran milyonlarca Kemalist-Cumhuriyetçi insanın içine kuşku düşürerek onların bir daha bu denli görkemli-bilinçli ve aydınlık mitingler yapmamasını sağlamaya çalışmaktır.... Çünkü görevlendirildiği yerlerden iyi fırça yedi bu dönek ve liboş yazarlar....Yıllardır Ulusumuzun, Mustafa Kemal'le ve Tam Bağımsızlık bilinciyle bağını koparmakla görevlendirilen bu gazeteciler dezenformasyonun her türlüsünü yapmalarına karşın Milletimizin Kıbrıs Türkleri gibi ''light'' laşmasını başaramadılar.... Yıllarca , Silahlı Kuvvetlerimizi ''Cumhuriyeti Korumak ve Kollamak'' görevine yabancılaştırmak adına,AB demokrasisini öne sürerek etkisizleştirmeye çabaladılar...Darbeci Ordu fobisi yaratarak Fettulahçılarla kol kola çalıştılar...Mossad+Barzani lobilerinin himayesinde, Kürt kartıyla oynayıp Ülkemizi Federal yapılara dönüştürmenin kaldırım taşlarını döşediler..... Şimdi meydanlarda,aramızdan çıkan kadın liderleri karalamaya çalışıyorlar aynı pis ''bilgi kirliliği'' metoduyla... İplikleri pazara çıkmıştır ve hiç bir saygın çevrede itibarları yoktur....İşbirlikçi basının konjonktüre göre taşıyabileceği safra yazarlar haline gelmişlerdir ve dip dalga yükseldikçe atılacaklardır..... Bu liboslara,Mehmet Barlas,Cengiz Candar,Cüneyt Ülsever,Taha Akyol.M.Ali Birand;Fatih Altayli,Fehmi Koru,ve daha bircok isim ilave edilebilir. saygilarla Alıntı
Φ dinazor Gönderi tarihi: 26 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 26 Mayıs , 2007 Liboşlar... Sanırım bu kelimenin etrafında biraz dolaşıp, orasından burasından bakmak iyi olacak. Bu kelimeyi üreten güzel zekaya teşekkür ediyorum. Arıca Oş'la biten bir kaç kelime daha var. O kelimeleri bilmek de Liboşu anlamakta etkili oluyor. Ve içlerinde Oş suz olanları da var. Varoş, galoş, sarhoş, godoş gibi. Liboşun Lib kısmı Yabancı kelimelere dayanıyor olsa gerek. Liberal, Liberty, Bu kelimelerde, özgür para gibi bir şey, hür Fil belkide. Oş kısmı ise sulandırılmış bir etki yaratıyor cıvık ve kaygan. Tam olarak erkeklikten vaz geçilmiş bir durumuda kesinlikle çağrıştırıyor. Bu cıvık ek hangi kelimenin sonuna konsa sanki onu yoldan çıkartıyor. Tayyoş, Büloş, Apoş ve onun Totoşları gibi. Eğer ki oş Amerikalıysa orada Bush oluyor Buş okunuyor. Lar ise çokluk anlatıyor. Sonuç olarak benim hayal dünyamda, birden bire; Cıvık kaygan bir zeminde özgürce debelenen filler görüntüsü oluşuyor. Bu filo liboş floş... Oş zemininde birbirine dolaşan filoşların hortumları. Onlara değer vermemizi engelliyor. Tabi ki totoşlarda birbirine karışıyor. Bir Oş'un oluşmasında hamamlarımızın kullanılıyor olmasıda manidardır. Böyle olmasını biz istemedik. Ve hatta gelin yapmayın diyenlerde biziz. Ey halk gel gör ki bu liboşlar sana benzemez. Sana benzemediği de çok hayırlıdır. Sana benzese sende ona benzerdin... Sonuç olarak Bu Oş'lardan tanrım beni korusun. Bu Oş'lara saygı duymuyor olmak benim gönlümü hoş ediyor. Kimse benden, bunlara saygı duymamı beklemesin. Olurum nahoş... Dokunulmazlıklar da kalktı mı ya hepsi olur kaç be koş. Gerçi... Kalkmadanda dokunuruz... Dokunmadık mı? Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 26 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 26 Mayıs , 2007 Şimdi meydanlarda,aramızdan çıkan kadın liderleri karalamaya çalışıyorlar aynı pis ''bilgi kirliliği'' metoduyla... İplikleri pazara çıkmıştır ve hiç bir saygın çevrede itibarları yoktur....İşbirlikçi basının konjonktüre göre taşıyabileceği safra yazarlar haline gelmişlerdir ve dip dalga yükseldikçe atılacaklardır..... Aslında bütün amacı; meydanları dolduran milyonlarca Kemalist-Cumhuriyetçi insanın içine kuşku düşürerek onların bir daha bu denli görkemli-bilinçli ve aydınlık mitingler yapmamasını sağlamaya çalışmaktır... Başlığı açan arkadaşımız H.C nin bu yazısını okuyunca ajitasyonun etkisinde kalarak ya kafası karışmış yada bilinçli bir şekilde H. C. ile aynı yaklaşımları uygulamaya çalışıyor... Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2007 chp ve benzerleri askeri vesayet altında olan sözde demokrasiye teşne olduklarını göstermişlerdir. zımmi olarak G.Kurmay sitesinde yayınlanan ve demokrasiyi rafa kaldıran bildiriye ses çıkarmadıgından dolayı chp si darbe yanlısı ve askerin siyasete müdahale etme taraftarı oldugunu da göstermiştir. chp si normal demokratik sistemlerde bulunmayacak refleklere sahip bir parti oldugunu gene kanıtlamış oldu. aslında chp bir parti oldugu bile tartışmalıdır, siyasi alanı genişletmesi gereken partilerin tam tersi , siyasi alanı daraltması ve siyaseti bogmak istemesi ancak bize özgü demokrasilerde kabul görürdü. başka degil. askeri ve bürokratik vesayete sırtını dayamış bir parti, hangi sayıda oy alırsa alsın halka hizmet etme açısından; halk her zaman bu partinin destegini gördügü kurumlardan sonra gelecektir. türkçesi chp zihniyetinde halk hiç bir zaman öncelik degildir. burada degişen bir şey yok. birey degil devlet temelli siyasetin getirecegi yerde az demokrasi, az refah, az özgürlük olacaktır. bu az olanlar ise her zaman ki gibi seçkinler için olan azlardan olacaktır. chp bundan başka bir şey degildi ki... bakın Osmanlı devlet anlayışına imajın dışında her şey yerli yerinde... pardon, saltanat kalkmışmıydı... Alıntı
Φ restpektif Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2007 Eski darbe oncesi sinsi senaryolara oranla bircok aydinin gazete yazarinin demokratik tavirlarla hareket etmesi sevindiricidir. Toplumu hamasi duygularin aksine sagduyuya davet eden elestirel yaklasimlar, elestiriye hic de acik olmayan cevrelerde buyuk bir cesaret ister. Goruyorsunuz, bir forumda dahi elestiri mekanizmasini kilitleyen sabit fikirler sozkonusu olabiliyor. Dusunsel derinlikten yoksun yazar cizer takimi el ustunde tutuluyorken, bazi aydinlar mantikla uyusmayan suclamalara maruz birakilabiliyorlar. Tek neden ayni dusunmemek. Ayni dusunmediginizde satilmis, donek, bazi yerlerden emir alan, yardakci, seriatci vs oluveriyorsunuz. Hasan Cemal'in yazilari bu sekilde okunmayi hic hak etmiyor. Hic de yabana atilmayacak goruslerin bir tanesine bile deginmeden dogrudan sahsa yonelik iftiralar, dusunmesini ogrenmeden fikir sahibi olmus zihniyetlerin sonucudur. Bir muddet ogretmenlik yapmis biri olarak ogrencilerime surekli ozgur dusunmenin onemini anlatmaya calistim. Insanligin hepsi ayni seyi soylese dahi kafalarindan "acaba"yi eksik etmemelerini onerirdim. Cunku cagdas dusunce dedigimiz sey supheci yaklasimda ozetini bulur. Aksi bilimsel degildir. Cumhuriyet mitingleri icin de sahsen kafamda bircok soru isareti olustu. Hicbir olayi birbirinden ayri degerlendiremeyecek bir ortam olustu. Bu baglamda benzer sorulari ve supheleri dile getiren aydinlarimiz da oldu. Uzerinde durulup dusunulecegi yerde "bizden degil" deyip bir tarafa atmak cagdisi bir yaklasimdir. Yapilan yorumlardan oturu bunu belirtmek istedim. Turkiye'de siyaset surekli ikmale kalip tekrarlamak durumunda kaldigi siniftan gecemedigini, gecmeyi hak etmedigini bir kez daha gostermistir. Gerek Hasan Cemal'in, gerekse de diger akli basinda yazarlarin vurguladiklarindan da yeniden anladim ki; siyasete sinif atlatmayi ancak halk basaracaktir. Ne zaman mi? Bu halk ozgur dusunme yetenegini gelistirip manipulasyonlara alicilarini kapattigi zaman... Selam ile.. Alıntı
Φ dinazor Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2007 Fikri Eski darbe oncesi sinsi senaryolara oranla bircok aydinin gazete yazarinin demokratik tavirlarla hareket etmesi sevindiricidir. Toplumu hamasi duygularin aksine sagduyuya davet eden elestirel yaklasimlar, elestiriye hic de acik olmayan cevrelerde buyuk bir cesaret ister. Goruyorsunuz, bir forumda dahi elestiri mekanizmasini kilitleyen sabit fikirler sozkonusu olabiliyor. Dusunsel derinlikten yoksun yazar cizer takimi el ustunde tutuluyorken, bazi aydinlar mantikla uyusmayan suclamalara maruz birakilabiliyorlar. Tek neden ayni dusunmemek. Ayni dusunmediginizde satilmis, donek, bazi yerlerden emir alan, yardakci, seriatci vs oluveriyorsunuz. Hasan Cemal'in yazilari bu sekilde okunmayi hic hak etmiyor. Hic de yabana atilmayacak goruslerin bir tanesine bile deginmeden dogrudan sahsa yonelik iftiralar, dusunmesini ogrenmeden fikir sahibi olmus zihniyetlerin sonucudur. Bir muddet ogretmenlik yapmis biri olarak ogrencilerime surekli ozgur dusunmenin onemini anlatmaya calistim. Insanligin hepsi ayni seyi soylese dahi kafalarindan "acaba"yi eksik etmemelerini onerirdim. Cunku cagdas dusunce dedigimiz sey supheci yaklasimda ozetini bulur. Aksi bilimsel degildir. Cumhuriyet mitingleri icin de sahsen kafamda bircok soru isareti olustu. Hicbir olayi birbirinden ayri degerlendiremeyecek bir ortam olustu. Bu baglamda benzer sorulari ve supheleri dile getiren aydinlarimiz da oldu. Uzerinde durulup dusunulecegi yerde "bizden degil" deyip bir tarafa atmak cagdisi bir yaklasimdir. Yapilan yorumlardan oturu bunu belirtmek istedim. Turkiye'de siyaset surekli ikmale kalip tekrarlamak durumunda kaldigi siniftan gecemedigini, gecmeyi hak etmedigini bir kez daha gostermistir. Gerek Hasan Cemal'in, gerekse de diger akli basinda yazarlarin vurguladiklarindan da yeniden anladim ki; siyasete sinif atlatmayi ancak halk basaracaktir. Ne zaman mi? Bu halk ozgur dusunme yetenegini gelistirip manipulasyonlara alicilarini kapattigi zaman... Selam ile.. Öğretmenim; Yazınızı okuduktan sonra şüphelendim. Acaba haksızlık mı ediyorum diye bir an durdum. Sizden; aşağıda ki sıralı kavramları bu platformda işlemenizi istesem. Çok mu ileri gitmiş olurum? Vatan, Bayrak, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik, Devrimcilik. Saygı nedir? Erdemler nelerdir? Şeref nedir? Emek nedir? İnsan nedir? Bunlarla ilgili yeterince bilgiye sahip olduğunuzu var sayıyorum. Lütfen bizler için faydalı olacak değerlerinizi aktarırsanız aydınlanırız. Bir müddet bekliyorum sizi. Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2007 85 yıldır bu halk vergi veriyor, çocuğunu askere veriyor, savaşlarda öldürülüyor, hukuksuz mahkeme kapılarında sürünüyor, darbelerle adam ediliyor. 85 yıldır bu halkın sırtına semer vuranlar bugün yine toplumu gererek oligarşik güç devşirme peşindeler. Cumhurbaşkanlığı seçim süreci, genel seçimler, Anayasa Mahkemesi, başörtüsüne düşmanlık üzerinden yürüyen bir askeri strateji var. Bu resmen askeri mantık ile inşa edilmiş bir psikolojik yıpratma savaşı. Muhtıra metninde gördüğümüz üzere aziz Kuran’a hakaret ediyorlar, başörtüsüne sövüyorlar ve İslami değerlere düşmanlıkta Ebrehe ile yarışıyorlar. Hepsini de bilinçli bir plan dahilinde, stratejik reel hesaplar çerçevesinde yapıyorlar. Geleceği kuracak olan irade ancak korkusuzca tabuların ve tehditlerin üzerine giden irade olabilir. Bedelsiz özgürlük olmadığı gibi, suyun akıntısına kendimizi bırakırsak sürecin inisiyatifi bize vereceğini düşlemek de beyhudedir. Tarih ancak mücadele verenlerin sepetini doldurur ve yelkensiz gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez. Haluk Özdalga: Baykal'ın CHP'si sosyal demokrat değil ... CHP eski genel sekreter yardımcısı. .............GİYİM KUŞAM CUMHURİYETÇİLİĞİ CHP'nin sosyal demokrasiden koptuğuna dair başka ne tür tespitleriniz var? Birinci gerekçem demokrasiydi. Diğerlerini de sayayım. Sosyal demokrat partiler dünyanın her yerinde insan haklarının ve özgürlüklerin en önde gelen savunucusudur. Baykal'ın CHP'si insan haklarının ve özgürlüklerin genişlemesine açık bir şekilde direniyor. Bugünkü CHP'liler cumhuriyetçi de değil, çünkü halka güvenleri yok, halkı ehil görmüyorlar. Onlarınki gardırop cumhuriyetçiliği, giyim kuşam cumhuriyetçiliği. Ayrıca sosyal demokrat partiler devletin değil halkın partisidir. CHP ise şüphesiz bir şekilde devletin partisi. Dünyada sosyal demokrat partiler yerel yönetimlerin güçlendirilmesini savunurken CHP buna da karşı. Yine sosyal demokrat partiler piyasa ekonomisini, dünyaya açılmayı savunurken, Baykal'ın CHP'si piyasa ekonomisine, AB dahil dışa açılmaya şiddetle karşı. Sosyal demokrat partiler değişimden yanadır ve değişimin öncülüğünü içinde yaşadığı toplumun değerleriyle barışık olarak yaparlar. CHP ise ne değişimden yana ne de toplumun değerleriyle barışık. Sosyal demokrat partilerin öncelikli görevleri arasında insanların aşını ve işini çoğaltmak gelir. CHP'nin aşla, işle uğraştığını hiç görmedik, ama eşlerle uğraşıyor. Sosyal demokratlar evrenselci, cihanşümul duygular taşırlar. Bütün insanları kardeş görürler. CHP ise etnik milliyetçiliğe oynuyor......... ...Nedir seçkinlerin gizli gündemi? Gizli gündemleri, laiklik korkusunu tahrik ederek ve yayarak, Türkiye'de seçkinlerin iktidarını sürdürmektir. ... Alıntı
Φ restpektif Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2007 FikriÖğretmenim; Yazınızı okuduktan sonra şüphelendim. Acaba haksızlık mı ediyorum diye bir an durdum. Sizden; aşağıda ki sıralı kavramları bu platformda işlemenizi istesem. Çok mu ileri gitmiş olurum? Vatan, Bayrak, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik, Devrimcilik. Saygı nedir? Erdemler nelerdir? Şeref nedir? Emek nedir? İnsan nedir? Bunlarla ilgili yeterince bilgiye sahip olduğunuzu var sayıyorum. Lütfen bizler için faydalı olacak değerlerinizi aktarırsanız aydınlanırız. Bir müddet bekliyorum sizi. Sayin dinazor, herseyden once kimseye ogretmenlik taslamadigimin bilinmesini isterim. Boyle bir dusunceye kapildiysaniz, yazimi bir tabela okur gibi okumanizdan kaynaklanmistir sanirim. Bu forumda siraladiginiz kavramlarla ilgili kisisel goruslerimi ve bakis acimi paylasmaya calisiyorum zamanim elverdikce. Yazilarimi takip ederseniz, sorularinizla ilgili onemli ipuclari yakalayabilirsiniz. Ve zaman icinde daha genis degerlendirmeler de yapmaya calisacagim. Madem bu denli ilgilendiniz, o halde yazilanlara ustunkoru goz atmanin da bir sakincasi olmaz. Dikkat ettiyseniz, yukarida "kisisel goruslerim ve bakis acim" dedim. Cunku benim meselem; birtakim kavramlara kendi getirdigim tanimlari dayatarak iste cagdas dusunce budur demek degil. Tersine cagdas dusuncenin surekli degisebilir olduguna, dunyanin ve zamanin ruhuna uygunluguna vurgu yapiyorum. Suphenize temel aldiginiz yazimda da bunu acikca belirttim: Ozgur dusunce dedim. Tedavulde olan fikirleri benimsemek degil, herseye bilimsel dusunmenin yontemi olan suphecilikle bakmanin onemine degindim. Bu baglamda farkli dusuncelere de acik olmak gerekiyor. Yine de benden bu ortamda bir ogretmenlik yapmami bekliyorsaniz, bir noktanin aydinlanmasi gerekiyor: Yazimi okuduktan sonra neyden suphelendiniz, neden? Egitimde muhatabinizin bilgi duzeyini goz onunde bulundurmak zorundasiniz. Biz buna egitimde seviye tesbiti diyoruz. Selam ile.. Alıntı
Φ gugukcuk Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2007 İzler sürekli karışıyor.Düşüncelerde aynı şekilde karışıyor.Muğlaklık kavramı yeniden sahnede yer alıyor. Toplumsal hakların kullanılmasında bireyleri şüpheci bakış açılarına sahip olmaya yönlendirilmek ve ona geçmişteki oluşumların sonradan giydirilmiş elbiselerine ölçü almak,Hasan Cemal'e hiç yakışmamış. Elbette her mitingin düzenleyicileri vardır.Bir tepkinin dile getirilmesinde,bir düşünceye taraf olmadaki mesajların en aktif iletildiği yer alanlardır. Demokratik bir haktır. Bunların altında çapan aramak,verilmesi gereken mesajı kirletmekten başka birşey değildir. Biraz objektif olmak gerekiyor. Aksi takdirde bulanık suda avlanan balıklar hep biz oluruz. Alıntı
Φ dinazor Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2007 Sayin dinazor, herseyden once kimseye ogretmenlik taslamadigimin bilinmesini isterim. Boyle bir dusunceye kapildiysaniz, yazimi bir tabela okur gibi okumanizdan kaynaklanmistir sanirim. Bu forumda siraladiginiz kavramlarla ilgili kisisel goruslerimi ve bakis acimi paylasmaya calisiyorum zamanim elverdikce. Yazilarimi takip ederseniz, sorularinizla ilgili onemli ipuclari yakalayabilirsiniz. Ve zaman icinde daha genis degerlendirmeler de yapmaya calisacagim. Madem bu denli ilgilendiniz, o halde yazilanlara ustunkoru goz atmanin da bir sakincasi olmaz. Dikkat ettiyseniz, yukarida "kisisel goruslerim ve bakis acim" dedim. Cunku benim meselem; birtakim kavramlara kendi getirdigim tanimlari dayatarak iste cagdas dusunce budur demek degil. Tersine cagdas dusuncenin surekli degisebilir olduguna, dunyanin ve zamanin ruhuna uygunluguna vurgu yapiyorum. Suphenize temel aldiginiz yazimda da bunu acikca belirttim: Ozgur dusunce dedim. Tedavulde olan fikirleri benimsemek degil, herseye bilimsel dusunmenin yontemi olan suphecilikle bakmanin onemine degindim. Bu baglamda farkli dusuncelere de acik olmak gerekiyor. Yine de benden bu ortamda bir ogretmenlik yapmami bekliyorsaniz, bir noktanin aydinlanmasi gerekiyor: Yazimi okuduktan sonra neyden suphelendiniz, neden? Egitimde muhatabinizin bilgi duzeyini goz onunde bulundurmak zorundasiniz. Biz buna egitimde seviye tesbiti diyoruz. Selam ile.. Elbette; Kurtuluş savaşımız bazı sabit fikirler doğrultusunda yapılmış bir destandır. Değer vermediğiniz kavramları anlatamaz ve bizlerle paylaşamazsınız. Bir müddet öğretmenlik yapmış olmanız da memleketimiz için çok hayırlı olmuştur. Hizmetinizin kısa sürmüş olması açısından. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.