Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 geçmek istiyorsan seni zorla tutan yok. ama verdiğin yanıtlar tutarlı ve tatmin edici değil. zafer kazanmış havasına erken giriyorsun.bu seni hayal kırıklığına sevketmesin... Yok canım;biz zafer peşinde koşanlardan;gururunu besleyenlerden değiliz... Ben de sizin yanıtlar konusunda aynısını düşünüyorum bu arada;demek ki sorun sadece ben de değil... Alıntı
Misafir rua Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 Yok canım;biz zafer peşinde koşanlardan;gururunu besleyenlerden değiliz... Ben de sizin yanıtlar konusunda aynısını düşünüyorum bu arada;demek ki sorun sadece ben de değil... benim yanıtlarımda zafer havasımı var. öyle olsa "süper yanıt verdim, kimseye söyleyecek söz bırakmadım, ben de bu iş böylece geçerim" derdim. Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 benim yanıtlarımda zafer havasımı var. öyle olsa "süper yanıt verdim, kimseye söyleyecek söz bırakmadım, ben de bu iş böylece geçerim" derdim. ama verdiğin yanıtlar tutarlı ve tatmin edici değil Demişsiniz;ben de buna karşı yazdım o cümleyi... Alıntı
Misafir rua Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 canım tutarlı bulmak zorunda mıyım çok ilginç yanıtlar geliyor bazen arakadaşım bak, söylediğim sence garip mi? özet olarak: din kavramını cumhurbaşkanlığı seçimine neden karıştıryorlar? diyorum. laikliğin tanımını neden tekrar yapıyorlar, bu güne kadar hep yanlış yapıldıda siyasete yeni başlayan, siyaset felsefesiyle ilgili yarım yamalak ( onlarda yanlış) bilgi sahibi RTE mi yapacak bu tanımların doğrusunu. din şu ya da bu şekilde siyasete alet edilemez. çünkü din bir ideoloji değildir. siyasetin konusu,siyasal bir akım değildir. vicdani bir algılayış, bir seçimdir. oysa siyaset vicdani bir seçim değil ideolojik bir taraf tutmadır. laiklik siyasal bir kavramdır ve hatta, RTE nin dediği gibi siyasete alet edelimez değil, anayasa hükümleri gereğince siyasetin unsuru olmak zorundadır. yani kimse "ben liakliği hiçbir şekilde söz konusu etmeyen, savunmayan parti programında devletin temel ilkelerinden laikliği siayset konusu yapmayan bir parti kuracağım ve herhangi bir şekilde de savunmayacağım diyemez. bu suçtur. bu bizim erdoğan ın siyaset bilgisi olmadığı gibi hukuk temel hukuk bilgisi de yok ve devletimizin yerleşmiş devlet geleneklerini de bilmiyor. bunu iddia ederk söylüyorum bakın; hukuk, siyaset bilmiyor ve devlet geleneklerini de bilmiyor.üstüne basarak iddia ediyorum. tayyip erdoğan ın geldiği ekol, gelenek ya da kültür ne derseniz deyin, farklı bir ekoldur. milli görüş ekolünden gelir bunlar: tam bağımsızlık, laiklik, kemalizm, demokrasi gibi kavramları bilmez bunlar. bunlar nakşi tarikatlerine kıbrısilere vs. bu tür hayatı tümüyle şer'i geleneklere göre idare edilmesine inanırlar. çağdaş devlet anlayışını tanımazlar. o ne derse desin. demokrasiyi türk milletine o mu öğretecek. o kim ki türkiyeye bu tür kavramlar üzerinden rehberlik yapacak. kemalist düşünüş varken tayyip erdoğan a görev düşmez. kimse de biz dindar cumhurbaşkanı sececeğiz deyip türkiyenin yerleşmiş devlet kültürüyle, toplumsal değerleriyle, ataürk ilkeleriyle şekillenen anlayışıyla alay edemez.kavramları yeniden tanımlamaya falan kalkamaz.onu yaparlarsa böyle milyonlarca insan meydanlarda bayrağı suratlarına vura vura sallar. erdoğan ve partilileri haddini fazlasıyla aşıyorlar. memleketi babasının ona mirası zannederek gaflet ve dalalet içinde olduğunu belli ediyor. Alıntı
Φ denizz Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2007 canım tutarlı bulmak zorunda mıyım çok ilginç yanıtlar geliyor bazen arakadaşım bak, söylediğim sence garip mi? özet olarak: din kavramını cumhurbaşkanlığı seçimine neden karıştıryorlar? diyorum. laikliğin tanımını neden tekrar yapıyorlar, bu güne kadar hep yanlış yapıldıda siyasete yeni başlayan, siyaset felsefesiyle ilgili yarım yamalak ( onlarda yanlış) bilgi sahibi RTE mi yapacak bu tanımların doğrusunu. din şu ya da bu şekilde siyasete alet edilemez. çünkü din bir ideoloji değildir. siyasetin konusu,siyasal bir akım değildir. vicdani bir algılayış, bir seçimdir. oysa siyaset vicdani bir seçim değil ideolojik bir taraf tutmadır. laiklik siyasal bir kavramdır ve hatta, RTE nin dediği gibi siyasete alet edelimez değil, anayasa hükümleri gereğince siyasetin unsuru olmak zorundadır. yani kimse "ben liakliği hiçbir şekilde söz konusu etmeyen, savunmayan parti programında devletin temel ilkelerinden laikliği siayset konusu yapmayan bir parti kuracağım ve herhangi bir şekilde de savunmayacağım diyemez. bu suçtur. bu bizim erdoğan ın siyaset bilgisi olmadığı gibi hukuk temel hukuk bilgisi de yok ve devletimizin yerleşmiş devlet geleneklerini de bilmiyor. bunu iddia ederk söylüyorum bakın; hukuk, siyaset bilmiyor ve devlet geleneklerini de bilmiyor.üstüne basarak iddia ediyorum. tayyip erdoğan ın geldiği ekol, gelenek ya da kültür ne derseniz deyin, farklı bir ekoldur. milli görüş ekolünden gelir bunlar: tam bağımsızlık, laiklik, kemalizm, demokrasi gibi kavramları bilmez bunlar. bunlar nakşi tarikatlerine kıbrısilere vs. bu tür hayatı tümüyle şer'i geleneklere göre idare edilmesine inanırlar. çağdaş devlet anlayışını tanımazlar. o ne derse desin. demokrasiyi türk milletine o mu öğretecek. o kim ki türkiyeye bu tür kavramlar üzerinden rehberlik yapacak. kemalist düşünüş varken tayyip erdoğan a görev düşmez. kimse de biz dindar cumhurbaşkanı sececeğiz deyip türkiyenin yerleşmiş devlet kültürüyle, toplumsal değerleriyle, ataürk ilkeleriyle şekillenen anlayışıyla alay edemez.kavramları yeniden tanımlamaya falan kalkamaz.onu yaparlarsa böyle milyonlarca insan meydanlarda bayrağı suratlarına vura vura sallar. erdoğan ve partilileri haddini fazlasıyla aşıyorlar. memleketi babasının ona mirası zannederek gaflet ve dalalet içinde olduğunu belli ediyor. her şeye dine uygun olmalıdır rua.cumhurbaşkanıda muhakkak dindar. mesele içki içilmemeli,kılığımızı ,kıyafetimizi dini kurallara uygun seçmeliyiz,açık ve canlı renkler desenler tercih edilmeyecek,,ekmek keserken,su içerken bile kurallar var,saçımız,sakalımız kafana göre olmaz çeşitli şekiller var dışına çıkılmayacak.taharet musluğunun yeri bile kurallara göre seçilmeli.fazla neşeli hayattan zevk alan bi profil sergilemiyceksin,şöyle ağır olmalı değilmi.yazın deniz kıyısına falan inilmeyecek çıplak kadınlar falan görülür eeeee ne olucak sonra abdes.her şey dine göre belirlenmeli.tatil için yaylaya çıkılabilir islamidir.diş fırçalama mesela misvak ,çok önemli .cinsellik düşünülmeyecek,cinler periler rahatsız edilmeyecek.karşı cinsle göz teması dahi kurulmayacak.faiz alınmayacak(kar payı olabilir)yatağında sağa dönük yatıcaksın,marketten aldığın tavukta islami usullere göre kesilmiş olmalı.vs ,vs, vs, vs,vs, hayatlarındaki her hareketi,her davranışı ,yaşam tarzlarını bu tarz kurallarla çerçeveleyenler tabiiki cumhurbaşkanınıda dindar olmasını istiyecekler. Alıntı
Misafir rua Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 her şeye dine uygun olmalıdır rua.cumhurbaşkanıda muhakkak dindar. mesele içki içilmemeli,kılığımızı ,kıyafetimizi dini kurallara uygun seçmeliyiz,açık ve canlı renkler desenler tercih edilmeyecek,,ekmek keserken,su içerken bile kurallar var,saçımız,sakalımız kafana göre olmaz çeşitli şekiller var dışına çıkılmayacak.taharet musluğunun yeri bile kurallara göre seçilmeli.fazla neşeli hayattan zevk alan bi profil sergilemiyceksin,şöyle ağır olmalı değilmi.yazın deniz kıyısına falan inilmeyecek çıplak kadınlar falan görülür eeeee ne olucak sonra abdes.her şey dine göre belirlenmeli.tatil için yaylaya çıkılabilir islamidir.diş fırçalama mesela misvak ,çok önemli .cinsellik düşünülmeyecek,cinler periler rahatsız edilmeyecek.karşı cinsle göz teması dahi kurulmayacak.faiz alınmayacak(kar payı olabilir)yatağında sağa dönük yatıcaksın,marketten aldığın tavukta islami usullere göre kesilmiş olmalı.vs ,vs, vs, vs,vs, hayatlarındaki her hareketi,her davranışı ,yaşam tarzlarını bu tarz kurallarla çerçeveleyenler tabiiki cumhurbaşkanınıda dindar olmasını istiyecekler. evet. gerçekten bunlar abartı değil. herşeylerini böyle çok büyük bir bölümü batıl olan kurallara göre yaşıyorlar. hatta bir ara helal et kavramını ortaya atmışlardı yanlış hatırlamıyorsam. et ürünlerinin üzerinde helal üründür falan gibi bir şey yazılsın demişlerdi. biri çıkıp "böyle şey olur mu" dediğinde de, mağdur rolünü oynuyorlar. hatta türkiye de belli bir kitlenin mağdur edildiği imajını yaratıyorlar. Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Bulursam bugün, bulamazsam yarın buraya cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili meseleleri taşıyacağım. Anayasanın lafzı ve gerekçe kısmını bu uzun alıntıda görebilirsiniz sanırım. Gerisine de değineceğim. Ben her ahvalde Cumhurreisini halkın seçmesini isterim uzun süredir de bunu söylüyordum. Bu ayrı bir tartışmanın konusu... Tarihte Cumhurreisi seçilemediği için seçime gidilmiş bir dönem vardır. 1982 Anayasası bu eksikliği görmüş ve bunu ortadan kaldırmanın yolunu aramıştır. Zaten son turda Üye tam sayısının salt çoğunluğu ile seçim şartı bu gerekçeye binaen konmuştur. Meclis bir şekilde Cumhurbaşkanını seçmelidir diyerek. Ama en son 276 dahi bulunamazsa o zaman seçime gidilsin demiştir. Yani Cumhurreisinin meşruluğunu anayasamız 276'nın altına düşürmek istememiştir. Şimdiki anayasa mahkemesinin yorumuyla Cumhurreisini meclisin seçmesi neredeyse imkansız hale gelmiştir. Çünkü 367 zor bulunacak bir sayıdır. Mutabakat ise ayrı meseledir. Herkesin üzerinde mutabık olacağı bir aday her zaman bulunamayabilir. AKP halk seçsin demese (zorda kaldığı için yapmıştır) idi ne olacaktı. Yani seçim yapıldı yeni meclis kuruldu. Ne olacak, Cumhurbaşkanı nasıl seçilecek bunu düşünen var mı? Alıntıya bakacağız...Ne derece hukuki ve meşru bir karar, yoksa siyasi bir karar mı? Alıntı
Φ restpektif Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Yazilar cok uzundu ama bir kismini okumaya calistim. Tartismaya girmeden once bir konu hakkinda aydinlanmam gerekiyor; Takip edebildigim kadariyla Cumhuriyet mitingleri ilkin Tayip Erdogan'in olasi cumhurbaskanligi adayligina karsi tertiplenmisti. Erdogan'in aday olmayacagi kesinlesince, bu kez AKP'ye karsi bir hal aldi ve bildigimiz kaygilarin seslendirildigi mitinglere donustu. Dolayisiyla Erdogan'in bu bir anda ortaya cikan kaygilar karsisinda sasirmasi dogal. Sorum ise su: Farzedin ki Turkiye ile uzaktan yakindan bir alakam yok. Tamamen uzak diyarlardayim ve gelismeleri sadece rastlantisal TV ve gazeteler yoluyla ogrenebildim. Bana AKP Hukumetinin yaptigi icraatlardan bu kaygilari hakli cikaracak ornekler verebilir misiniz? Yalniz vereceginiz ornekleri onceki sag partilerin icraatlariyla karsilastirmanizi oneriyorum. Ki Turkiye uzun zaman sag partiler tarafindan yonetildi. Ben yine uzaktan bakan birisi olarak, diger sag partilere nazaran AKP'nin daha cagdas bir cizgide oldugunu goruyorum. Niyetlerden degil icraatlardan ornek veriniz lutfen, somut ornekler. Cunku demokrasilerde kanunlar onemlidir, hukukun ustunlugu onemlidir. Hukuk disi uygulamalari hukuksal gerekceleriyle belirtirseniz o zaman seriat kaygilari neyin nesidir, belki ben de anlayabilirim. Benim dusuncem, birilerinin iktidari illa ki askerin golgesinde kotarmaya calistigidir. Halkin hassasiyetleri uzerinde siyaset muhendisliginin devrede oldugudur. Mitinglerde demokratik haklarini kullanarak ayni zamanda askeri darbeye de karsi olan onca insanin hassasiyetleri kursulerdeki konusmalarla, nereye dogru yonlendirilmek istendigiyle uyusmuyor, bunlari gormek lazim. Turkiye'de hicbir askeri darbenin ABD'siz yapilmadigini ve bu darbelerin ulkeyi nerelere goturdugunu hatirlamak gerekiyor. O yuzden askeri secilmise tercih etmenin hicbir demokratik gerekcesinin olmadigina inaniyorum. Bu konuda iyi dusunulmeli... Laiklik tanimina gelince; Politika Bolumu'nde Erdogan'in aciklamasindan cok once, "Laik Devlet Sadece Laiklerin Mi Devletidir?" basligi altinda ben de kisinin degil ancak devletin laik olabilecegini yazmistim. O yazimin bir kismini buraya da alayim ki tekrarlardan kacinayim: ""Laiklik" dini olmayan, herhangi bir dini referans almayan anlamina gelir ve devletin yonetim seklini tamamlayici bir unsur olarak ortaya cikmistir. Daha acik bir ifadeyle; devletin dini olmaz ama vatandaslarin olabilir, devlet ise vatandaslarinin sahip oldugu tum inanclara veya inancsizliga karsi esit mesafede durur. Dini olmamak bir devlet acisindan laisizm olarak ifadesini buluyorken, herhangi bir vatandasin hicbir dine inanmamasi ise ateizm vb gibi kavramlarla aciklanir. Ateizmi veya inancsizligi laiklik anlaminda ele aldiginizda devletin her kesime karsi tarafsizligini bozmus olursunuz. Zira, kimine gore ateizm bir inanc sekli olarak kabul edilmese de, sonucta hayat tarzini dogrudan etkiledigi icin devleti bir kesimin benimsedigi yasamin temsilcisi veya o kesimi devletin sahibi kilarsiniz ki, bu adalet ilkesine aykiridir. Insanlarin laik veya anti laik diye siniflandirilmalari bu zihniyetin sonucudur. Oysa laik olan sadece devlettir, olay inancli olmak veya olmamak degildir. Hayatini herhangi bir inanca gore kurmayan bir insan laik olamadigi gibi, herhangi bir inanc dogrultusunda yasayanlar da anti laik olmazlar. "Anti laik" ancak devletin tarafsizligina karsi olan ve kendi hayat tarzini digerlerine empoze edenler icin kullanilabilir. Bunlar inanclilar da olabilir inancsizlar da." Yalniz bir eklemede bulunmam gerekecek: Laikligin butun tarifleri devletle ilgili bir kavram oldugunu gosterir. Bir tek tanim getiremezsiniz ki bireyle ilgili olsun. Sonuc itibariyle, Tayip Erdogan ister samimi olsun ister moda deyimiyle takiyyeci olsun, dort temel ilkenin hicbirisinden taviz verilemez sozu cok dogru. Hukukun ustunlugu olan demokrasiden taviz verilemez, verilmemeli. Demokratik ulkelerde demokrasinin guvencesi sivil kurumlardir. Sivil kurumlar arasindaki denge mekanizmasini iyi kurdugunuzda demokrasi disi icraatlar sozkonusu olamaz ve bunun ornekleri dunyada mevcuttur. Her devletin rejimi kurulus asamasinda ordu tarafindan korunur, bu o sartlarin getirdigi bir zorunluluktur ama surec icerisinde kurumlar yerine oturur ve bu gorev el degistirir. Her on yilda ayni oyunun oynamasindan biktim sahsen. Yeter artik, gecelim demokrasiye!.. O kadar cok konuya bir anda deginilmis ki ancak bu kadarina dair goruslerimi yazabildim. Selam ile.. Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 canım tutarlı bulmak zorunda mıyım çok ilginç yanıtlar geliyor bazen laikliğin tanımını neden tekrar yapıyorlar, Defalarca söylemek mi gerekiyor;çünkü laikliği devletten bireye taşımak isteyen din karşıtı zihniyet propagandalarında hep Atatürk laikliğini sahipleniyor ama aslında çarpıtıyor... Alıntı
Φ BlackCADY Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Defalarca söylemek mi gerekiyor;çünkü laikliği devletten bireye taşımak isteyen din karşıtı zihniyet propagandalarında hep Atatürk laikliğini sahipleniyor ama aslında çarpıtıyor... Acaba öylemi yoksa devlet işlerine dini alet etmek içinmi laiklik tartışılır kılınıyor? Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Acaba öylemi yoksa devlet işlerine dini alet etmek içinmi laiklik tartışılır kılınıyor? Eğer dediğiniz gibi bir şey da varsa kaynağı yine laikliği uygunca yorumlayamayan zihniyetin doğurduğu karmaşadır... Alıntı
Misafir rua Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2007 Eğer dediğiniz gibi bir şey da varsa kaynağı yine laikliği uygunca yorumlayamayan zihniyetin doğurduğu karmaşadır... bak sonunda bu doğru işte. biz de onu diyoruz. laiklik değil sadece, demokrasi, sosyal hukuk devleti gibi kavramları da. zaten açık ve net olan tanımları yine tartışmaya açıp kafa karıştırmak yani. bravo. Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 23 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 23 Mayıs , 2007 Haftalık gazetem (dergim: daha türüne karar veremedim) gerçekhayat'ın 5-11 Ocak 2007 tarihli nüshasında Mustafa Şentop'un az sonra alıntılayacağım yazısının önçalışmasını görünce; Yok yahu bu kadar da şakla.banlık olmaz demiştim. Ne kadar olabileceği hakkında düşündüm ve Deniz Baykal ve ekibi çekilir ama yine de ilk tura 367 katılır ama bu olmasa da zaten gerek yok diye geçirmiştim aklımdan. Yani Deniz Baykal'ın dava açması kadar olabilir demiştim. Anayasa Mahkemesi bu 367 varsayımı ile dalga geçmeli idi... Yapmadı ciddi ciddi karar verdi Jet hızla. Hem de yürütmeyi durdurdu. Anayasa'yı çiğneyen karar Öncelikle belirtilmesi gerekir ki, Anayasa'nın 148. maddesinde, Anayasa Mahkemesi'nin hangi Meclis işlemlerini inceleyebileceği tek tek sayılmıştır. Bunlar, kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'dür. Anayasa değişiklikleri de nihayetinde bir kanun mahiyetinde olduğundan Anayasa Mahkemesi'nin denetimine tabidir. Cumhurbaşkanlığı seçimi için Meclis'in yapmış olduğu seçim, bir parlamento kararıdır; 148. maddede sayılan Mahkeme'nin denetleyebileceği Meclis işlemlerinden biri değildir. Bu bakımdan, cumhurbaşkanı seçimine dair Meclis kararını Anayasa Mahkemesi'nin denetleyebilmesi mümkün değildir; parlamento kararları denetim dışıdır. Ancak, Mahkeme, Anayasa'daki bu sınırlamayı bir yorumla aşmaktadır. Şöyle ki; Mahkeme'ye göre, bir işlemin TBMM tarafından yapılan nitelendirilmesi önemli değildir, Mahkeme içeriğine bakarak yapılan işlemi kendisi yeniden nitelendirebilir. Yani, TBMM'nin bir işlem için, kanun veya içtüzük ya da parlamento kararı şeklinde bir nitelendirme yapması önemli değildir; Mahkeme yapılan işlemi yeniden nitelendirip, mesela, parlamento kararı denilen işlemi bir içtüzük işlemi olarak kabul edebilir. Böylece, Anayasa Mahkemesi, Anayasa tarafından kendisine çizilen sınırı aşmaktadır. Burada da, Anayasa Mahkemesi, TBMM İçtüzüğü'ndeki düzenlemeye göre, cumhurbaşkanı seçimi için Anayasa'nın 102. maddesine yapılan atıfla, toplantı yeter sayısının 367 olduğunu varsaymış, Meclis Başkanlığı'nın bu toplantı yeter sayısını aramadan yapmış olduğu işlemi bir "eylemli içtüzük değişikliği" olarak kabul edip iptal etmiştir. Böylece, Mahkeme de bir yorumla cumhurbaşkanlığı seçimlerine dahil olmuştur. Bundan sonra ne olacak? Öncelikle Anayasa Mahkemesi'nin kararının getirmiş olduğu kuralı tespit edelim: 1- Cumhurbaşkanı seçmek üzere TBMM toplandığında birinci ve ikinci turlarda 367 milletvekilinin hazır bulunması gerekmektedir. 2- Cumhurbaşkanlığı seçiminin üçüncü ve dördüncü turlarında 276 milletvekilinin hazır bulunması yeterlidir. Anayasa Mahkemesi, "eylemli içtüzük değişikliği"ni iptal ederek, birinci tur oylamanın geçersizliğini ortaya koyarken, "yürürlüğün durdurulması" kararı da vermiştir. Böylece, Mahkeme, birinci tur oylamayı iptal etmekle kalmamış, sürecin yürürlüğünü de durdurmuştur. Ancak, kararın bu ikinci kısmı hukuken ve mantıken uygulanma kabiliyetine sahip değildir. Diyelim ki toplantı yeter sayısı 367'dir ve birinci turda bu sayı temin edilememiştir; yapılacak yeni tur oylamada 367 milletvekilinin bulunamayacağını kim bilebilir? O halde, yürürlüğün durdurulması TBMM iradesine peşinen bir ipotek koymak olacaktır. Yürürlüğün durdurulması kararını ancak şu şekilde yorumlamak mümkündür: Birinci tur oylama iptal edilmiştir, gerekçeli karar yayımlanana kadar TBMM ikinci tur ve diğer tur oylamalar yapamaz. Ancak, yapılacak yeni bir oylamayı birinci tur olarak kabul edip seçim sürecine devam etmek mümkündür; bunu engellemek zaten Anayasa Mahkemesi'nin yetkisinde de değildir. O halde, TBMM seçim sürecine devam edebilir; yeni bir oylama takvimi belirlenerek birinci turdan başlamak suretiyle seçimi sürdürmek mümkündür. Anayasa Mahkemesi'nin bu kararıyla Türkiye ciddi bir belirsizlik içine girmiştir. Bu kararın, özellikle Genelkurmay Başkanlığı sitesinde yayımlanan "muhtıra"dan sonra, siyasi nitelikte olup olmadığı daima tartışılacaktır. Ortaya çıkan hukuki sorunlara sadece başlıklar halinde temas edelim. 367 toplantı yeter sayısını sağlamak sadece bu Meclis için değil, bundan sonra oluşacak Meclis'ler için de geçerlidir; bu durumda, uzun bir süre cumhurbaşkanı seçilememesi mümkündür. Mevcut Meclis kompozisyonuna benzer her durumda, 184 kişilik milletvekili grubunun toplantıya girmemesi halinde cumhurbaşkanı seçmek mümkün olmayacaktır. Böylece Türkiye, önümüzdeki günlerde cumhurbaşkanı seçemediği için seçimlerini yenilemek zorunda kalabilir ve tekrar tekrar seçimler yaşayabilir. Mahkeme kararı kendi içerisinde çelişkili Anayasa Mahkemesi, yanlış yorumunu tutarlı kılabilmek için, toplantı yeter sayısını birinci ve ikinci turda 367 kişi olarak ararken, üçüncü ve dördüncü turlarda 276 sayısını yeterli bulmaktadır. Bu açık bir çelişkidir, bir imkansızı istemektir; üçüncü ve dördüncü turları baştan imkansız hale getirmektir. Anayasa üçüncü ve dördüncü turlarda seçimi kolaylaştırmayı istediği halde, Mahkeme baştan üçüncü ve dördüncü turları yapılamaz hale getirmektedir. Mevcut cumhurbaşkanı Sayın Sezer'in görev süresi 16 Mayıs 2007 günü sona ermektedir. Anayasa'nın 106. maddesine göre, cumhurbaşkanlığı makamının herhangi bir sebeple boşalması halinde yerine TBMM başkanının vekalet edeceği ifade edilmektedir. Cumhurbaşkanının görev süresinin dolması da bir "görevin sona ermesi sebebi"dir. Bu durumda 106. maddeye göre 16 Mayıs'tan itibaren Cumhurbaşkanlığı'na TBMM başkanının vekalet etmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 102. maddesinin son fıkrasında ise, "(s)eçilen yeni cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan cumhurbaşkanının görevi devam eder." denilmektedir. Ancak bu hükmün uygulanabilmesi için, 102. maddede belirlenen süreç içinde cumhurbaşkanının seçilmiş olması gerekir; bu seçilen cumhurbaşkanının göreve başlamasında vaki olacak birkaç günlük gecikme halinde süresi dolan cumhurbaşkanı göreve devam edecektir. Yeni cumhurbaşkanı seçilemediği için, kanaatimizce, 102. maddenin son fıkrasının uygulanması mümkün değildir. Bu konuda da Türkiye'nin yeni tartışmalar yaşayacağını, Sayın Sezer'in görevine devam etmesi yönünde bir eğilimin dayatılacağını tahmin etmekteyiz. Ancak, böyle bir durumda, bu sefer, cumhurbaşkanı tarafından yapılan işlemlerin geçerliliği tartışılabilir hale gelecektir. Hasılı, Anayasa Mahkemesi, hukuk ve siyaset tarihimizde uzun süre tartışılacak, üzerinde "muhtıra" gölgesi konuşulacak bir karar vermiştir. Uzun zamandır dile getirdiğimiz, ülkemizde tesis edilmeye çalışılan "yargıçlar iktidarı" süreci bu kararla taçlanmıştır. Türkiye'nin temel meselesi, uzun zamandır, bu "yargıçlar iktidarı" meselesidir. Anayasal sistem için en büyük tehdit, yargı iktidarının yürütme ve yasamaya dair yetkileri üstlenmesidir. Bu konu önümüzdeki günlerin ana tartışma konusu olacaktır; olmalıdır. Yapılması gereken, temel meseleleri ertelemeden, zaman ve imkan varken çözmeye çalışmaktır. Cumhurbaşkanlığıyla ilgili olarak da, yargının anayasal sistem içindeki yeriyle ilgili olarak da tartışılması gereken pek çok konu, atılması gereken birçok adım vardı. Ülkenin bütün temel meselelerini cumhurbaşkanlığı meselesine bağlamak, cumhurbaşkanlığı meselesini de şahıslara kilitlemek yanlış olmuştur; bu yanlışın sorumluluğu sadece muhalefete değil, iktidara da aittir. Türkiye sorunlarını açık ve serbest bir şekilde konuşmalıdır; başka çıkar yolumuz yoktur. DOÇ. DR. MUSTAFA ŞENTOP/MARMARA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 23 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 23 Mayıs , 2007 bak sonunda bu doğru işte. biz de onu diyoruz.laiklik değil sadece, demokrasi, sosyal hukuk devleti gibi kavramları da. zaten açık ve net olan tanımları yine tartışmaya açıp kafa karıştırmak yani. bravo. Farklı kişilerden bahsediyoruz galiba;çünkü benim anlatmak istediklerim kavramlara kendi önlerinde diz çöktürüp insanlara baskı uyguluyorlar... Alıntı
Misafir rua Gönderi tarihi: 23 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 23 Mayıs , 2007 Farklı kişilerden bahsediyoruz galiba;çünkü benim anlatmak istediklerim kavramlara kendi önlerinde diz çöktürüp insanlara baskı uyguluyorlar... benim anlatmak istediklerimde kavramlara kendi önlerinde diz çöktürüp insanlara baskı uyguluyorlar. biz galiba aynı kişilerden bahsediyoruz. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.