Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
evet herşeyin bir yaratıcısı var mantığı Allah'ta bitiyor, o yaratılmadı hep vardı zamandan ve mekandan beri..

Sizler maddeye ezeliyet yüklerken nasıl aklınız alıyorsa, buradada aynı..

İkisi aynı şey değil sayın kralx,

 

Neden?

 

1. Maddenin ezeli olduğunu düşündürmeye iten deneysel veri: bugüne kadar, maddenin üretilememiş ve yokedilemmiş olmasıdır. Allah için böyle bir veri sözkonusu değildir.

 

2. Maddenin ezeli olduğunu söyleyenler, "herşeyin bir yaratıcısı var" mantığını kullanmadıkları için, maddeye bir yaratıcı atfetmek zorunda değildirler. Ancak "herşeyin bir yaratıcısı" var diyenlerin elindeki tek "kıstas/method" bu mantık (herşeyin bir yaratıcısı olması gerektiği mantığı) olduğu için, herşeye aynı mantığı uygulamak zorundadırlar. Ortaya koyduğun kuralı keyfi olarak biryerde sonlandıramazsın.

 

Bu iki ileti üzerinden gitmek istiyorum...

 

Kur'an-da şu iki niteleme hep ilgimi çekmiştir:

İnsanın Topraktan yaratıldığı ve yine Toprağa gideceği de söylenir, ki bu bir maddi tanımlamadır.

Yine insanın Tanrı'dan geldiği ve yine Tanrı'ya döneceği de söylenir, ki bu bir manevi tanımlamadır.

 

Bundan başka her zaman söylediğim gibi Melek/Ruh gibi tanımlamalarda doğa olaylarını/doğal olayları niteler şekildedir:

Azrail: Ölümü temsil eder.

Mikail: Doğa olaylarını temsil eder.

İsrafil: Gürültüyü (afetler öncesindeki hezeyan, ses ya da afat olmalı) temsil eder.

Cebrail: Akıl'ı temsil eder.

Münker-Nekir: İyi ile Kötünün savaşındaki hesaplaşmayı temsil eder.

Şeytan: Kötülüğü temsil eder.

Ruh: İnsanı temsil eder (ki Tanrının insandaki "Ene'l Hakk" vasfıdır aslında).

 

Kısacası iki iletide de ortaya çıkan şey:

Aynı şeyin farklı tanımlarla nitelendiğidir, bana göre.

 

Ben açıkçası bir Tanrı'nın varlığına inanıyorum.

Ancak bana göre bu Tanrı ve ona dair bu yukarıdaki nitelemeler "Varlık/Madde"den ayrı değildir.

Hiç bir Kutsal Kitap'taki hiç bir nitelemede bana bunu hissettirmemektedir.

Madde'den ayı bir Tanrı kavramı, doğal olarak Tanrı'yı sınırlandırmak ve dahi bir tarafta Madde'yi, diğer tarafta da Tanrı'yı kabul etmek demek olacaktır. Böyle bir kabul hem "Mükemmel Tanrı" ideası/düşüncesine -mantığına aykırıdır ve hemde zaten İslamdaki "Şirk"in aslı budur:

"Tanrı'dan başka bir varlık daha kabul etmek"tir.

 

Var olan Tanrı "Madde"den ayrı değildir.

Aşkın bir yönü vardır, ki o aşkınlığı da en akıllı varlık olan insanın elinden gelemeyecek olan İrade'dir.

Ve bana göre İrade "Doğa Yasaları"nı temsil etmektedir.

Şöyle ki:

Tanrı'nın iradesinin her şeye hakim olduğu kabul edilir.

Doğa'ya baktığımızda, doğa'nın her deviniminin mutlaka bir fizik kanununa göre olduğunu görmekteyiz, bu kaçınılmaz.

Öyleyse "Tanrı İradesi" dediğimiz şey aynı zamanda "Doğa Yasaları"mıdır da?

Düşündürücü...

 

Tanrı'dan gelip Tanrı'ya dönmek,

Topraktan gelip Toprağa dönmek...

 

"Dönüşüm/Değişim" dediğimiz şey "Varlığın" kendisinden başka bir yerde olmuyor.

 

Hz. Ali demiş ki "Görmediğim Tanrı'ya İBadet Etmem."

 

Belki biraz zorluyorum, farkındayım

Ancak düşünmeye çalışıyorum ve düşündürmeye çalışıyorum.

 

Lakin iletimi, her şeye rağmen Panteizm ve Panenteizm mantığı ile karıştırmayınız.

Arada çok küçük nüans farklılıkları var çünkü.

Bu akımlar "Aşkın" bir "Bilinç"i kabul etmezler,

Lakin benim düşünceme göre Aşkın ve Yetkin bir Bilinç var...

Çünkü evren tesadüflere yer bırakmayacak kadar mükemmel.

En azından Evrenin kendisinin bir zekası var mutlaka :)

 

Umarım tartışma yararlı olur.

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Umarım tartışma yararlı olur.

 

madde ötesini, hiçbir delil olmadan tanımlamaya çalıştıkça, sürekli felsefe veya hayalperest düşüncelere fikirlere dalınca, bu tartışmanın tek yararı masal dinlemek olacaktır.

Gönderi tarihi:
Tanrı'dan gelip Tanrı'ya dönmek,

Topraktan gelip Toprağa dönmek...

 

Sevgili boşig,

 

Bir ara yazılarımda kullandığım bir ifade vardı, hatırlarsan.

 

"Ateizm ile panteizm/vahdet-i Vücut arasında fark yoktur" diyordum.

Yukarı'da alıntıladığın iki söz bu düşüncelerin özetidir.

 

Ateizm: Toprak'tan geldik toprağa döneceğiz.

Panteizm/Vahdet-i Vücut: Tanrı'dan geldik Tanrı'ya döneceğiz.

 

simlendirme farklı. Biri Doğa diyor. Diğeri Tanrı. Ki bence bunun bir önemi yok.

Doğa=Tanrı

 

Bu düşüncelerin ortak yönleri "kader" olgusunu kabul etmezler. Ahiret olgusunu kabul etmezler.

 

Bu düşüncelerin arasında tek bir fark var, yazının sonunda bahsetmişsin: "Bilinç"

 

Bilincin tanımı ve nasıl olduğu konusunda bir mutabakata varılırsa, Ateizm ile Vahdet-i Vücut/Panteizm vs. arasında bir fark kalmaz.

 

Senin aşağıya yazdıklarımı anlayacağını düşünüyorum:

 

Vahdet-i Vücut vea Panteist düşünce yani dini düşünce bilinci "bütüncül" sayar. Semitik dinler bilinci "bütüncül "v e "dışarda" sayarlar.

Yani bir insanın olaylara dışarıdan bakması gibi.

İnsan kendi dışındaki bütün olaylara karşı gözlemcidir. Bakışı bütüncüldür.

Yani o vardır ve onun dışındakiler vardır. Yani ikilik vardır. Teklik yoktur.

 

Peki kendisinin dışarıya bir bütün olarak bakmasını sağlayan bilinç nasıl oluşuyor?

İnsanın beyni bütün vücuda dışardan bakabilir mi? Bakabilir.

Peki beyin hücreleri birbirlerine dışardan bakabilirler mi? Bakamazlar. Çünkü zaten beyin çokluğun biraraya gelmesiyle oluşmuştur.

Elin kesilse, beynin kan kaybetmemen gerektiğini bilir.

Ama kan bilinçsizdir. Kalp bilinçsizdir. Kalp pompalamaya devam eder. Kan da akmaya.

yani herkes kendi işini yapar. Bu işlemlerin toplamı bilinçli haldedir.

 

Bilgisayar çok iyi bir örnektir.

Monitör tek başına hiçbirşeydir.

Klavye de öyle. İşlemci de öyle.

Printer de öyle.

Mouse da öyle.

Ama monitörü çıkarsan işlemci çalışmasını sürdürür.

klavye olmasa yine işlemci çalışmasını sürdürür.

Mouse olmasa yine sürdürür.

Mükemmeliğini kaybeder bilgisayar, ama çalışmasını sürdürür.

Ama işlemciyi parçalara, devrelere ayırırsan, ne kadar süper program olsa da o bilgisayar çalışmaz.

Elektrik olmasa hiçbirşey çalışmaz.

Yani bilgisyarar, beyniyle ve uzuvlarıyla bir bütündür.

Elektrik diğerlerinin ne yaptığını bilmez, işlemcideki devreler ne yaptıklarını bilmezler.

Ama ortaya çıkan şey bilinçli gibi çalısır.

 

Doğa=Tanrı da aynen böyle diye düşünüyorum ben.

Tek merkezli ve herşeyi gözlemleyebilen, dışarıdan bakabilen bir "bilinç" yok.

Toplam bilinç var. Herşeyin biraraya gelmesi Doğa'nın/Tanrı'nın bilincini oluşturuyor.

 

Bilincin mahiyeti anlaşıldığı ve üzerinde mutabakata varıldığı takdirde, Ateizm ile Panteizm/Vahdet'i Vücut arasında fark kalmaz.

Saygılar.

  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Sayın BrainSlapper,

Yazınızın daha yeni farkına vardım, özür dilerim...

 

Hakikaten çok şaşırdım okurken...

Çünkü çok güzel anlatmışsınız.

 

Alıntılayarak cevaplamak isterim...

Sevgili boşig,

 

Bir ara yazılarımda kullandığım bir ifade vardı, hatırlarsan.

 

"Ateizm ile panteizm/vahdet-i Vücut arasında fark yoktur" diyordum.

Yukarı'da alıntıladığın iki söz bu düşüncelerin özetidir.

Panteizm ile Vahdet-i Vücut arasında ufak ama önemli bir farklılık var sayın BrainSlapper.

 

Panteizm yine aslına bakarsanız "Vahdet-i Vücut" kaynaklı bir görüştür.

Spinoza'dan başlatırsak eğer, Spinoza İspanya'da Muhiyiddin Arabi'den etkilenmiş bir Yahudi'dir ve düşündüğüm kadarıyla kendi Kabbala inancını da bu düşünce ile yoğurmuştur ve "Panteizm" ortaya çıkmıştır. Vahdet-i Vücut daha önceden beridir vardır diye düşünüyorum.

 

Diğer "Aynılıklar" bir yana farklılıklar sadece şuradan kaynaklanır:

 

"Panteizm" Varlık ile Tanrı'yı anlattığınız biçimde "Aynı" görür...

Buna bir şey demiyorum ve aşağıda belirteceğim.

 

Lakin fark şurada;

 

"Vahdet-i Vücut"ta Varlık ile Tanrı'yı bir görür, aynen anlattığınız gibi...

Lakin şöyle de bir şey vardır,

"Vahdet-i Vücut" o "Tüm Bilinç"e "İnsan Bilinci"nin "Erişebileceği"ni düşünür.

Çünkü;

"Kainat/Alem Büyük Bir İnsan, İnsan Küçük Bir Kainat/Alem"dir...

Geçmişten bugüne gelen ve geleceğe uzanan Varlık Sürecini "Tanrı'ya Tekamül Etme" olarak görünür.

 

Panteizm'de bu görüş eksiktir.

Panteizm'e göre Tanrı ile Madde birlikte vardır...

Bu böyle sürüp gider.

 

Vahdet-i Vücut'ta Tanrı ile Madde birlikte vardır ve fakat İnsan Zihni o Tüm Bilinç'e ulaşabilecek haldedir ve bu amaçtadır.

 

Kısaca "Vahdet-i Vücut", "Panteizm"in tüm kabullerine ek olarak "İnsanın Tanrı'ya Ulaşma Çabası"nı ve "Ulaşabileceğini"de içerir.

 

Ateizm: Toprak'tan geldik toprağa döneceğiz.

Panteizm/Vahdet-i Vücut: Tanrı'dan geldik Tanrı'ya döneceğiz.

 

simlendirme farklı. Biri Doğa diyor. Diğeri Tanrı. Ki bence bunun bir önemi yok.

Doğa=Tanrı

Dediğim gibi, bir ayrıntı var arada...

İnsanın "Tanrı"ya bir de şu şekilde bir "Dönüşü" var Vahdet-i Vücut"a göre:

Bu düşüncelerin arasında tek bir fark var, yazının sonunda bahsetmişsin: "Bilinç"

 

Bilincin tanımı ve nasıl olduğu konusunda bir mutabakata varılırsa, Ateizm ile Vahdet-i Vücut/Panteizm vs. arasında bir fark kalmaz.

 

Senin aşağıya yazdıklarımı anlayacağını düşünüyorum:

 

Vahdet-i Vücut vea Panteist düşünce yani dini düşünce bilinci "bütüncül" sayar. Semitik dinler bilinci "bütüncül "v e "dışarda" sayarlar.

Yani bir insanın olaylara dışarıdan bakması gibi.

İnsan kendi dışındaki bütün olaylara karşı gözlemcidir. Bakışı bütüncüldür.

Yani o vardır ve onun dışındakiler vardır. Yani ikilik vardır. Teklik yoktur.

 

Peki kendisinin dışarıya bir bütün olarak bakmasını sağlayan bilinç nasıl oluşuyor?

İnsanın beyni bütün vücuda dışardan bakabilir mi? Bakabilir.

Peki beyin hücreleri birbirlerine dışardan bakabilirler mi? Bakamazlar. Çünkü zaten beyin çokluğun biraraya gelmesiyle oluşmuştur.

Elin kesilse, beynin kan kaybetmemen gerektiğini bilir.

Ama kan bilinçsizdir. Kalp bilinçsizdir. Kalp pompalamaya devam eder. Kan da akmaya.

yani herkes kendi işini yapar. Bu işlemlerin toplamı bilinçli haldedir.

 

Bilgisayar çok iyi bir örnektir.

Monitör tek başına hiçbirşeydir.

Klavye de öyle. İşlemci de öyle.

Printer de öyle.

Mouse da öyle.

Ama monitörü çıkarsan işlemci çalışmasını sürdürür.

klavye olmasa yine işlemci çalışmasını sürdürür.

Mouse olmasa yine sürdürür.

Mükemmeliğini kaybeder bilgisayar, ama çalışmasını sürdürür.

Ama işlemciyi parçalara, devrelere ayırırsan, ne kadar süper program olsa da o bilgisayar çalışmaz.

Elektrik olmasa hiçbirşey çalışmaz.

Yani bilgisyarar, beyniyle ve uzuvlarıyla bir bütündür.

Elektrik diğerlerinin ne yaptığını bilmez, işlemcideki devreler ne yaptıklarını bilmezler.

Ama ortaya çıkan şey bilinçli gibi çalısır.

 

Doğa=Tanrı da aynen böyle diye düşünüyorum ben.

Tek merkezli ve herşeyi gözlemleyebilen, dışarıdan bakabilen bir "bilinç" yok.

Toplam bilinç var. Herşeyin biraraya gelmesi Doğa'nın/Tanrı'nın bilincini oluşturuyor.

 

Bilincin mahiyeti anlaşıldığı ve üzerinde mutabakata varıldığı takdirde, Ateizm ile Panteizm/Vahdet'i Vücut arasında fark kalmaz.

Yazınız ve örnekleriniz çok çok güzeldi ve ekleyecek pek bir şey yok.

Tek eklemek istediğim şey asıl söylemek istediğim.

 

"İnsan Küçük Bir Alem, Alem Büyük Bir İnsan"

 

Anlattığınız gibi Alem ile İnsan Zihni bir kabul ediliyor.

Ancak Alem'in zihni elbette ki İnsan zihninden daha baskın ve üstün...

Lakin "Aşkın/Ayrı" değil.

Çünkü "İnsan" zaten o Alemin bir parçası.

 

İşte Vahdet-i Vücut, insan zihninin o "Alemin Kendisi" olabileceğini savunur.

Bu size, Ateizme ve Panteizm'e göre çok Fantastik kaçacak bir görüştür, ki apaçıktır...

 

İnsan Zihninin "Alemin Kendisi" olabilmesi de bir süreçtir.

Ve sonunda gelinen nokta "Ene'l Hakk"tır...

Yani Hakikatin kendisi olma...

O "Tüm Bilinç"e erişme ve o "Tüm Bilinç"in kendisi olabilme...

 

Diğer tüm kabuller aynıdır.

 

Belki uzlaşma sağlanması gerekiyorsa şöyle diyebiliriz:

Vahdet-i Vücut Fantastik bir Ateizmdir.. :stuart:

 

Bilmiyorum ne kadar tutturabildim,

Gerçekten Ateizmi benimsemiş arkadaşlar kızmasınlar bu nitelememden dolayı... :blushing:

Gönderi tarihi:

Sayın Brain..

Öncelikle şunu belirteyim..

Ateizm, Pnateizm ve Vahdet-i Vücut bir birinden oldukça farklıdır..

İlerleyen zamanlarda bu konuyu daha ayrıntılı inceleriz.

Ama şu bilinç meselesine değinmek istiyorum..

Yapılan her işlemde bilinç olması şarttır ki bilinçli bir yapı ortaya çıksın..

Siz kalkın herşeye tesadüf diyin ortaya çıkan sonucada bilinç diyin ,bu düşünce hiç tutarlı değil..

Örneğin kalbin işlevi önceden tasarlanmıştır (zaman-zamansızlık konusu ayrı) eğer kalbin işlevi önceden tasarlanmış olmasa canlılık hiç bir aşmada mümkün olmayacaktı..

Yarım yamalak canlı olmaz..

Kalbe bağlı atardamar tekamülle sonradan oluşmuş olsa, o oluşuma kadar kalp o canlıya nasıl kan pompalıyordu çünkü damar yoktu..

Kalbin tüm fonksiyonel bölümleri için aynı yorumu yapabiliriz..

Yani birini önceye alsanız diğeri şart, dişğerini önceye alsanız bir diğeri şart..

Aslında indirgenemez komplekslik konusunda uzun uzun tartışmamız lazım..

 

 

Saygılar..

Gönderi tarihi:
Ateizm, Pnateizm ve Vahdet-i Vücut bir birinden oldukça farklıdır..

:)

Siz beni ne kadar kaale almasanızda, ben yine de cevap vermek istiyorum.

Cevap vermeye tenezzül etmezseniz yine saygı duyarım.

 

Bu üç akım elbette birbirinden farklıdır lakin ortak ya da benzer kabulleri yok değildir.

Mesela Vahdet-i Vücut'ta Varlığa/Mevcudiyete bir "Gerçeklik" olarak bakar, Panteizm'de, Ateizm'de...

Gelip geçici bir "Rüya" olarak algılamaz ve tasavvur etmezler.

Her neyse, Ateizmin ve Pantezimin açıklamalarını Ateist ve Panteist arkadaşlar yapsınlar...

 

Ama şu bilinç meselesine değinmek istiyorum..

Yapılan her işlemde bilinç olması şarttır ki bilinçli bir yapı ortaya çıksın..

İşte yasalarıyla, yapılarıyla, kuralları ile ve işleyişi ile Tüm Varlık başlı başına bir "Bilinçlilik" sergiler.

Bunu "Beyin Düşünür mü?" adlı açtığım konuda ve "Madde Düşünebilir mi" adlı konuda anlatmaya çalışmıştım ve Sayın BrainSlapper'de yukarıda çok güzel örnekleyerek vermişler.

 

Siz kalkın herşeye tesadüf diyin ortaya çıkan sonucada bilinç diyin ,bu düşünce hiç tutarlı değil..

Elbette ki Varlığın temeline "Tesadüf/Rastlantı"yı koyarsanız bu bir tutarsızlık olur.

Hiç bir şekilde varlığın bir tesadüf eseri olduğuna inanmıyorum.

Ayrıca "Bilim"in de "Tesadüf"ü kabul ettiğini de hiç sanmıyorum.

 

Çünkü bir "Sonuç"un başına "Tesadüf"ü koyarsanız eğer, artık "Neden" sorusunu soramazsınız. Oysa bilimi bilim yapan "Neden?" sorusudur.

 

"-Şu neden olmuştur?"

"-Tesadüf..."

"-...!?"

 

Bir de şöyle bakalım:

 

"-Şu neden olmuştur?"

"-Tanrı..."

-...!?"

 

Gördünüz mü?

Aralarında hiç bir fark yok...

 

Şu açıdan bakalım birde:

 

"-Şu neden olmuştur?"

"-Bir saniye... Dur... Beni tıkayıp bırakacak hiç bir cevaba yönelmeden önce şunun nedenini bir araştırayım..."

"-bla bla bla..."

"-vs... vs... vs..."

"-Ahanda bu..."

"-Peki bu neden olmuştur?"

"-Dur ben bunu yine Tanrı ve Tesadüf'e bağlayıp tıkamadan araştırayım..."

...

 

Böyle gider bu...

 

Kısaca Bilim'de Tesadüflere yer yoktur...

Ayrıca Bilim Tanrı ile de ilgilenmez...

 

Örneğin kalbin işlevi önceden tasarlanmıştır (zaman-zamansızlık konusu ayrı) eğer kalbin işlevi önceden tasarlanmış olmasa canlılık hiç bir aşmada mümkün olmayacaktı..

Tanrı Hendeshane Yüksek Öğrenim Okulu...

 

Ya nerede bunun planı projesi?

Taslak metni nerede?

Karalama çalışmaları da yok!

 

Ya öyle bir Tasarlama falan yok...

Herşey bir Oluş ve Nedenler çerçevesinde olup bitmektedir.

Tanrı'da bunun özündedir...

Bu kadar basit...

 

Yarım yamalak canlı olmaz..

Bakın Sayın Xlark Tades...

Gerçekten iddia ediyorum ki ben bu "Beyin" ile ilgili hemen tüm haberleri sıklıkla araştırır ve incelerim, emin olun...

Ve size bir link vereceğim, ki bu haber daha bir ay olmadı çıkalı...

Görün yarım yamalak canlı oluyor muymuş...

Ve yorum yapmıyorum buna...

 

Kalbe bağlı atardamar tekamülle sonradan oluşmuş olsa, o oluşuma kadar kalp o canlıya nasıl kan pompalıyordu çünkü damar yoktu..

Kalbin tüm fonksiyonel bölümleri için aynı yorumu yapabiliriz..

Yani birini önceye alsanız diğeri şart, dişğerini önceye alsanız bir diğeri şart..

Aslında indirgenemez komplekslik konusunda uzun uzun tartışmamız lazım..

Ben burada bir fikir sunmak istiyorum.

Evrim konusunda o kadar çok derin bilgili olmadığımı her zaman söylerim ancak Evrimi hiç bilmiyor ya da bir fikir sahibi değilde değilim.

Eğer evrim var ise bu da mutlaka varlığın bilincine bağımlı olarak olmuş olmalı...

Gönderi tarihi:
:)

Bu üç akım elbette birbirinden farklıdır lakin ortak ya da benzer kabulleri yok değildir.

Mesela Vahdet-i Vücut'ta Varlığa/Mevcudiyete bir "Gerçeklik" olarak bakar, Panteizm'de, Ateizm'de...

Gelip geçici bir "Rüya" olarak algılamaz ve tasavvur etmezler.

...

 

Varlığa/Mevcudiyete "gerçeklik" olarak bakmaktan kastınız içinde yaşadığımız ortamı "gerçeğin" kendisi kabul etmek mi???

 

Ne kastettiğinizi biraz daha açarsanız, bu konuda bir-iki lafım olabilir...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
Varlığa/Mevcudiyete "gerçeklik" olarak bakmaktan kastınız içinde yaşadığımız ortamı "gerçeğin" kendisi kabul etmek mi???

 

Ne kastettiğinizi biraz daha açarsanız, bu konuda bir-iki lafım olabilir...

 

:zorro:

Hay hay...

 

Evet,

Bulunduğumuz ortamın kendisini "Gerçek" olarak kabul etmek...

Çünkü zaten öyle...

Hislerden öte her şeyiyle tanımlayabildiğimiz ve anlayabildiğimiz, kavrayabildiğimiz bir gerçeklik sunuyor çünkü bize "An"ımız...

 

Madde'nin başı ve sonu olmak zorunda mı?

Ya da nereden çıkıyor Maddenin sonunun olduğu varsayımı?

Ya başı ve sonu yoksa?

Ya madde herşeyiyle gerçeğin ta kendisiyse?

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Bilimin teorilerle açıklamaya çalıştığı ve düzende çok önemli yeri olan "kuvvetler" sizce nedir???

 

Madde konusuna bununla girelim isterseniz;manyetizmayı da ışık ışını olayını da ele alalım hatta ilerleyen dönemde;buna ilgili arkadaşlar da katkı yaparsa madde hakkındaki sorgulamalarınız konusunda bilimin geldiği noktayı daha iyi görmüş oluruz...

 

Yukardan da anlayacağınız gibi sizin "madde" nizin tam tanımı ne;neye göre değerlendireceğiz???

 

:zorro:

Gönderi tarihi:

sevgili ali01..

Bu tartışmaya küçük bir katkıda bulunmak istiyorum..

Dünyada hiç bir canlı "an" lı algılayamaz..

Gördüğümüz herhangi bir cism bize yaydığı ışınımla ulaşır son ışınımın bizim gözümüze oradanda beynimize iletilme süreci zamanlıdır ışınımın olduğu an geride kalmıştır..

Duyma ve dokunma da aynıdır..

Bu bilgiler çerçevesinde hiç kimse maddenin aslıyla ve eş zamanıyla muhatap değildir..

Birde boşluk meslesi var..

Her iki atom arasında muazzam boşluk vardır, atomu oluşturan maddeler arasında muazzam boşluk vardır onları oluşturan parçacıklardada boşluk vardır, çeperi oluşturan maddede aynı..

Boşlukta varlığı arıyoruz bence bu tanım hayal, vehm düşünce yada yansıma gibi geliyor..

 

 

Saygılar..

Gönderi tarihi:
sevgili ali01..

Bu tartışmaya küçük bir katkıda bulunmak istiyorum..

Dünyada hiç bir canlı "an" lı algılayamaz..

Gördüğümüz herhangi bir cism bize yaydığı ışınımla ulaşır son ışınımın bizim gözümüze oradanda beynimize iletilme süreci zamanlıdır ışınımın olduğu an geride kalmıştır..

Duyma ve dokunma da aynıdır..

Bu bilgiler çerçevesinde hiç kimse maddenin aslıyla ve eş zamanıyla muhatap değildir..

Birde boşluk meslesi var..

Her iki atom arasında muazzam boşluk vardır, atomu oluşturan maddeler arasında muazzam boşluk vardır onları oluşturan parçacıklardada boşluk vardır, çeperi oluşturan maddede aynı..

Boşlukta varlığı arıyoruz bence bu tanım hayal, vehm düşünce yada yansıma gibi geliyor..

Saygılar..

 

Size şunları sorayım;niyetimi daha iyi anlayın:

Madde belirli bir hız kazandığında ne haline gelir???

 

Madde dediğimiz ve sanırım arkadaşların kastettiği somut ve görülenlerin altyapısında "kuvvetler" de dahil bir "bilinmezlik"(Çünkü bu konuda önemli düzeyde birikim teori kısmıyla var diye biliyorum) hakim değil mi???

Yani arkadaşlar aslında"düzen" ve "var olan" dediklerinde otomatikman içinde bilinmezlik ve soyutluk barındıran;maddeyi aşan bir kullanımda bulunmuş olmaz mı???

 

Yani madde önplanlı düşünce aslında kendi temelinde çökmüş vaziyette değil mi???

 

Bu konularda yanılıyor muyum???

 

Saygılar...

 

:zorro:

 

:zorro:

Gönderi tarihi:

Bilim Tanrı ile ilgilenir, ama bilimsel olarak hiçbir belirti, hiçbir gözlem, hiçbir dayanak olmadığı için, bilim Tanrıyla mecburen ilgilenemiyor, en ufak bir belirtisi bile olsa, bilim Tanrı konusunda bir kuram oluşturacak ama maalesef yok !

Gönderi tarihi:
Bilim Tanrı ile ilgilenir, ama bilimsel olarak hiçbir belirti, hiçbir gözlem, hiçbir dayanak olmadığı için, bilim Tanrıyla mecburen ilgilenemiyor, en ufak bir belirtisi bile olsa, bilim Tanrı konusunda bir kuram oluşturacak ama maalesef yok !

 

Bilim elde edebileceği kadarıyla gözlediği, denediği dünyayı ele alır benim gördüğüm kadarıyla;"Tanrı" kavramı bu gözlemlerin de ışığında yapılan hayatın genelini kapsayan değerlendirmelerle,yorumlarla oluşacak kavramdır ve ancak bilimi değerlendirecek "bilim felsefesi" dolaylı olarak kendine konu edinebilir...

 

Bu da ancak bilimsel bulguların nasıl değerlendirileceği konusuna girer diye düşünüyorum...

 

Burada yine bilim-Tanrı çatışması oluşturmaya çalışmayın lütfen...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
Bilim Tanrı ile ilgilenir, ama bilimsel olarak hiçbir belirti, hiçbir gözlem, hiçbir dayanak olmadığı için, bilim Tanrıyla mecburen ilgilenemiyor, en ufak bir belirtisi bile olsa, bilim Tanrı konusunda bir kuram oluşturacak ama maalesef yok !

 

 

Bilim "AKIL'LA" ilgilenirmi? yoksa "AKIL'MI" bilimle ilgilenir? "AKIL" yaratılmışmıdır yoksa tesadüfenmi meydana gelmiştir?.

"AKIL" görünürmü,tesbit edilebildimi yani "AKIL" soyutmu,somutmu? "AKLIN" soyut,somut,görünür,görünmezliği üzerine bir kuram varmıdır ve "BİLİM" bu konuda uğraşırmı. :stuart:

Gönderi tarihi:
Burada yine bilim-Tanrı çatışması oluşturmaya çalışmayın lütfen...

 

Ali0 1

 

Bilimsel olarak, hehangi bir Tanrı belirtisi olmadığı için çatışmadı şimdiye kadar. Bir belirti olsaydı o zaman düşünürdük

 

 

Bilim "AKIL'LA" ilgilenirmi? yoksa "AKIL'MI" bilimle ilgilenir? "AKIL" yaratılmışmıdır yoksa tesadüfenmi meydana gelmiştir?.

 

sarıgöl

 

 

Bilim akılla ilgilenir, kendisidir çünkü

 

"AKIL" görünürmü,tesbit edilebildimi yani "AKIL" soyutmu,somutmu? "AKLIN" soyut,somut,görünür,görünmezliği üzerine bir kuram varmıdır ve "BİLİM" bu konuda uğraşırmı.

 

Akıl soyut bir kavramdır, çünkü elle tutulmaz gözle görülmez, sebebide maddenin sonucu olmasıdır. Mıknatısın çekme itme kuvvetini deneylemeden anlayamayacağımız gibi aklıda deneylemeden anlayamayız.

 

(bir alaka kuramadım ama yinede cevaplayayım dedim)

 

saygılar

Gönderi tarihi:
Bilimsel olarak, hehangi bir Tanrı belirtisi olmadığı için

 

Bir gerçekliğin varlığı illa onun gözlemlenmesiyle bilinmez..

Evet duyularımız temelde beştir; görmek, duymak, dokunmak, koklamak, tatmak fakat bütün bunların oluşturduğu genel bir algı bütünü vardır bu algı bütünü ise altıncı algıyı yani aklı, düşünmeyi yargıyı ve sonuç olarak bu sistemelerin akıllı bir varlık tarafından planlanması dizayn edilmesinin mutlaklık sonucunu getirir..

Yani bir gerçekliğin bilinmesinde etkenlerin-tesirlerin bilinmesi yeterlidir..

Bütün evren (top yekün canlı cansız ne varsa) Allah'ın varlığının delilidir..

 

Saygılar..

Gönderi tarihi:
Bir gerçekliğin varlığı illa onun gözlemlenmesiyle bilinmez..

Evet duyularımız temelde beştir; görmek, duymak, dokunmak, koklamak, tatmak fakat bütün bunların oluşturduğu genel bir algı bütünü vardır bu algı bütünü ise altıncı algıyı yani aklı, düşünmeyi yargıyı ve sonuç olarak bu sistemelerin akıllı bir varlık tarafından planlanması dizayn edilmesinin mutlaklık sonucunu getirir..

Yani bir gerçekliğin bilinmesinde etkenlerin-tesirlerin bilinmesi yeterlidir..

Bütün evren (top yekün canlı cansız ne varsa) Allah'ın varlığının delilidir..

Saygılar..

 

Hayır allahın değil,zeusun delilidir.Zeustan başka ilahlar sahtedir,uydurmadır.

Gönderi tarihi:
Gozlemlenemeyen birseye de ancak hayal gucunuzle inanabilirsiniz. Ama bu onun gercek oldugu anlamina gelmez

 

Eğer belirtiler gerçekse o belirti bir gerçeklikten gelmektedir.

Gayet anlaşılır bir mantık bu..

 

Saygılar..

Gönderi tarihi:
Ali0 1

 

Bilimsel olarak, hehangi bir Tanrı belirtisi olmadığı için çatışmadı şimdiye kadar. Bir belirti olsaydı o zaman düşünürdük

 

 

saygılar

 

Bakın, anlamadınız siz beni;sizin tavrınız bilimin tanrı yok görüşünde olduğunu ima ediyor;ben de diyorum ki böyle bir amaç yüklemeyin bilime...

 

Bir kere Tanrısal belirti ne yaa;bilimin konusunda, deneysel çalışmalarında dikkate aldığı bir şey mi yoksa bulguların değerlendirilmesi kısmında mı devreye girer;bence ikincisi;inanan genellemesinde Tanrı kavramını kullanır, inanmayan da herhangi başka bir şey...

 

Bir kez daha söylüyorum:Sırf insanları etkilemek için bazı isimleri kullanmakla ona sahip olunmaz;siz de olayları tarafsız değerlendiremiyorsunuz ve işe kendi hayat görüşünüzü bir şekilde katıyorsunuz...

 

Kendi fikirlerinize bilimsellik yüklemek istiyorsanız;önce şu gökte bulunacak Tanrı kavramını çıkarın aklınızdan;putları yıkın...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
Evet duyularımız temelde beştir; görmek, duymak, dokunmak, koklamak, tatmak fakat bütün bunların oluşturduğu genel bir algı bütünü vardır bu algı bütünü ise altıncı algıyı yani aklı, düşünmeyi yargıyı ve sonuç olarak bu sistemelerin akıllı bir varlık tarafından planlanması dizayn edilmesinin mutlaklık sonucunu getirir..

 

xlark tades

 

Genel algı bütünü herkeste farklıdır, demekki gerçeği göstermez. Ama duyusal algılar herkeste aynıdır, çünkü gerçeği gösterir.

 

Ayrıca altıncı Algımız İslam dinini ve ilahını doğrulamaz, hatta yanlışlar bizimki gibi. Sizinkide doğrular, bir başkasınınkide başka sonuca çıkar.

 

Demekki gerçeği gösteren duyu organlarımızdır. Gerisi işin hikayesi.

 

Bakın, anlamadınız siz beni;sizin tavrınız bilimin tanrı yok görüşünde olduğunu ima ediyor;ben de diyorum ki böyle bir amaç yüklemeyin bilime...

 

Ali01

 

böyle bir amaç yüklemedim bilime, bilim sadece gerçek bulgudan yola çıkar başka bir gerçeği ortaya çıkarır, Tanrı için gerçek bir bulgu olmadığı için henüz İlahi bir belirti söz konusu değil.

 

Bir kez daha söylüyorum:Sırf insanları etkilemek için bazı isimleri kullanmakla ona sahip olunmaz;siz de olayları tarafsız değerlendiremiyorsunuz ve işe kendi hayat görüşünüzü bir şekilde katıyorsunuz...

 

Tarafsız değerlendirmediğim bir olay, örnek söylermisin,

Gönderi tarihi:
Demekki gerçeği gösteren duyu organlarımızdır

Ben farklı birşey mi söyledim..

duyu organlarımızla bize gelen veriler bir bütün oluşturur..

Değerlendirme aşamasında bu bütün üzerindne bir değerlendirmeye gideriz..

Örneğin taşın sert olduğunu duyu organlarımızla algılarız.

Bir bina görsek bakın görsek diyorum bunun bir ustası olduğunu biliriz..

Sana bir soru, duyu organlarınla algıladığın şeylerin bilinçle yapıldığını farkedebiliyor musun..

Bütün mesele bu soruda..

Diğer tartışmalarda madde akıllıdır bu bilinç maddeden kaynaklanmaktadır diyorsun ama bu konuda hiç bir bilimsel veri yok..

Hiç bir bilimsel araştırmada ve makalede madde düşünür yada madde akılıdır diye bir veri yoktur..

 

 

Saygılar..

Gönderi tarihi:
Bir bina görsek bakın görsek diyorum bunun bir ustası olduğunu biliriz..

 

Bilinç duyu organlarımızdan oluşur

 

Bir binanın ustası olduğunu, daha önceki duyusal tecrübelerimiden biliriz. Ustaları binaları yaparken gözlemlediğimiz için !

 

Sana bir soru, duyu organlarınla algıladığın şeylerin bilinçle yapıldığını farkedebiliyor musun..

 

Hayrı farkettiğim şey, bilincimin duyu organlarım olmadan olamayacığıdır.

 

Örneğin, örneğin gece evimde bütün pencereleri kapatmama rağmen bir hırsızlık olayı olsa ve pencerenin birinin kırılarak açıldını görsem, hırsızın buradan girdiği bilinci oluşur bende, neden ? çünkü daha önce duyularımla buna benzer bir çok olay algıladığım için !

 

Diğer tartışmalarda madde akıllıdır bu bilinç maddeden kaynaklanmaktadır diyorsun ama bu konuda hiç bir bilimsel veri yok..

 

Var ya işte, sen madde değil misin ? aklın beyninden gelmiyor mu ? beyin ne akıl üretmiyor mu ? bir nohut tanesini suya attığın zaman filizlenip büyümüyor mu ? bunlar hep bilimsel olaylar, suyu kestiğin an, nohut çürür. Maddenin akıl ürettiğini yada yeteneklerini herzaman görebiliyoruz.

 

 

Hiç bir bilimsel araştırmada ve makalede madde düşünür yada madde akılıdır diye bir veri yoktur..

 

İnsan düşünür diye bir makale var mıdır ?

 

eğer varsa, madde düşünürle aynıdır

 

çünkü maddenin tanımına insanda giriyor

Gönderi tarihi:
Demekki gerçeği gösteren duyu organlarımızdır. Gerisi işin hikayesi.

Ali01

 

böyle bir amaç yüklemedim bilime, bilim sadece gerçek bulgudan yola çıkar başka bir gerçeği ortaya çıkarır, Tanrı için gerçek bir bulgu olmadığı için henüz İlahi bir belirti söz konusu değil.

Tarafsız değerlendirmediğim bir olay, örnek söylermisin,

 

Gerçeği gösteren duyu organlarımızsa mantık da kendisinden üst olduğu söylenen tanrı kavramını algılayamayacaksa burada o konuda görüş bildirmek tarafsızlığı bozar...

 

Bildikleriniz hakkında konuşup;bilmedikleriniz için susmanız gerekir; yine bilimin teorik yanı da bir tarafsıza göre değil;halbuki siz bilimsel konulardan çok dini konularda "kendi tarafınızı"savunuyor ve bilmediğiniz bir olguyu yok ilan ediyorsunuz;buraya gelip uygulamaya geçirilmiş, nesnel gerçeklik taşıyan "teknik" hakkında konuşsanız bu yadırganamaz,ama siz açkça kendi hayat görüşünüz doğrultusunda "yargı" bildiriyorsunuz;ve eğer sizin yargınız kendi bilim anlayışınızla dahi doğrulanamıyor veya yanlışlanamıyorsa siz de tüm insanlar gibi "TARAFSIZ" değilsiniz...

 

Eğer salt duyucuysanız;Tanrı hakkında konuşmanız felsefenize aykırıdır...

 

:zorro:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.