Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Halkın Borçlandığı Genel Bataklık


reel adalet

Önerilen İletiler

Kredi Kartları Borçlarına Çözüm Olabilir mi?

3lark3

Vatandaşların büyük bir bölümü Kredi ve Kart mağduru durumda olduğunu bilmeyen yok. Bu sebebden dolayı Ülkemizdeki hırsızlık ve dolandırıcılık aldı başını gidiyor. Memurlar, işçiler, esnaflar maaşlarını ve kazançlarını faizlere yatırmakta. Hacizlerin kapılarında kuyruklar uzadıkça uzadı. Halk bunalımda, herşey zincirleme birbirini kovalıyor, Maaşını alan bankaya yada hacize, kalan para belkide sadece bir seferlik dolmuş parası, hani bakkal, manav, kasap, yok, arka sokaktan eve geldiğinde karşısında elektrik, su ve telefon faturaları olmadı ev sahibi telefonda fırça bin pare, çocuklar okuldan getirdikleri "baba bizde en az okulun açtığı kurslara yazılalım bari hesaba 50 YTL formu" ve anneyi de söyleyemeden baba cinnet geçirmemek için mutfaktan dayanacak gıda da bulamayınca, Eceli de gelmeyince... Buradan öteye yazamadım çünkü ben de bittim ta fezadan.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Taha Kıvanç

[email protected]

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

Gözleri doysun

Uluslararası Para Fonu bütçesinin önemli bir bölümünü finanse ettiğimizi biliyor muydunuz? IMF'den söz ediyorum. Son ABD gezimde öğrendim, o gün bugündür ağzım açık dolaşıyorum: IMF bütçesinin yüzde 60'ını Türkiye'nin ödediği faizler karşılıyormuş…

 

Haberi doğrulattığım IMF'de çalışan bir Türk'e şu soruyu sordum: Gökten üç elma yerine Türkiye'nin borcu olan sekiz milyar dolar düşse, IMF, maaşlarınızı ödeyebilir mi? Şimdilerde Türkiye'den beslense bile, IMF'nin bu amaçla kullanabileceği fonları varmış…

 

Acaba “IMF'nin fonları” bizim gibi ülkelere yüksek faiz kazanmak üzere giriyor mu? Yani, IMF'yi yalnız borç faizi ödeyerek ayakta tutmuyor, ayrıca yüksek kazanç getiren borsamızla da besliyor muyuz?

 

Aslında ben sorduğum bu tür sorulara uzak biriyim. Ayda yılda bir, dostlar veya okuduklarım dikkatimi üzerine çekmese ekonomi ilgi alanıma pek girmez… Bu sefer de aslında öyle oldu; önce IMF'yi Türkiye'nin beslediği yanımda konuşuldu, ardından gözümü dört açmama sebep olan bir makale ile New York Times'ın pazar ekinde karşılaştım.

 

Tina Rosenberg yazısına çarpıcı bir giriş yapmış: “Son on yıldır Çin halkı bana para gönderip duruyor; Latin Amerika ülkelerinden, Afrika'dan, hemen her fakir ülkeden para yağıyor… ABD'de tek şanslı kişi ben değilim; fakir ülkelerin zenginlere bağışladığı imkânlardan her gelişmiş ülke insanı yararlanıyor.” Rosenberg fukara ulusların Amerikan şirketlerini ayakta tuttuğunu, kasasına katkıda bulunduğunu da söylüyor…

 

Çarpıcı değil mi? Bizler uzun yıllar zengin Kuzey ülkelerinden fukara Güney'e koşan sermayenin fakirlere hayat kaynağı teşkil ettiğini, pek çok ülkenin bu yolla kalkındığını okuyarak büyüdük. Tina Hanım, “Geçmişte öyle olsa bile sermayenin küreselleşmesiyle birlikte tablo tersine döndü” görüşünde. “Hem de roket hızıyla” diyor ve ekliyor: “BM kayıtlarına göre, 2006 yılında, fakir ülkelerden zenginlere para transferinin boyutu 784 milyar doları buldu; 2002 yılında bu rakam 229 milyar dolardı. 1997'de ise dengedeydi. Sahra Afrikası'ndaki fukara ülkeler bile artık gelişmiş ülkelere para transfer ediyor.”

 

784 milyar dolar… Dünyanın dört bir tarafındaki fakir-fukaranın hakkı, hepi topu 29 ülkeden ibaret Zenginler Kulübü mensuplarının cebine gidiyor; hem de her yıl kartopu gibi artan biçimde… Yalnız Türkiye IMF'yi ayakta tutmuyor, dünyanın bütün ülkeleri burunlarından kıl aldırmayanları besliyorlar… Akıl alır gibi değil, ama doğru.

 

“Bu nasıl oluyor?” sorusunun tek maddelik bir cevabı yok; dünyayı küreselleştirenler Güney'den Kuzey'e para akışını birçok yoldan gerçekleştiriyorlar. Yüksek faizle borçlandırma bu yollardan yalnızca biri; açıkça yapıldığı için belki de en mâsum yolma yöntemi o.

 

Bizler “Döviz rezervimiz tarihin en yüksek miktarına çıktı” diye övünüyoruz ya, Tina Rosenberg “O yolla soyuluyorsunuz işte” görüşünde. Gelişmiş ülkeler sadece üç aylık ithalatlarını karşılayacak kadar bir miktarı rezervde tutarmış; gelişmekte olan ülkeler, yabancı sermayeden korkularından, rezervlerini sekiz-dokuz aylık ihtiyacı karşılayacak biçimde tutmaya başlamışlar. “Bu da milli gelirlerinin yüzde 30'unu teşkil ediyor” diyor Tina Hanım.

 

Rezerv para -sözgelimi Çin tarafından- Amerikan bonosu olarak tutuluyormuş… Yani fakirler Amerika'ya borç vermiş oluyor... ABD, bu sayede, faiz oranlarını düşük tutup, bütçe açıklarını finanse edebiliyor… Harvard'tan İstanbullu Dani Rodrik, fakir ülkelerin üç yerine sekiz aylık ithalat miktarını rezerv tutmakla 110 milyar dolarlık bir kaynağı ABD'ye hediye ettiğini hesaplamış…

 

“Haram olsun” diyeceğim, ama o temennimi sona saklıyorum.

 

“Bir başka yöntem de patent ve fikrî mülkiyet hakkı” diyor Rosenberg; Dünya Ticaret Örgütü'ne üyeliğin ilk şartı o hakkın tanınması… Patentler genellikle Kuzey ülke şirketlerinin elinde olduğu için, alın size 40 milyarlık bir 'kaynak göçü' daha… Karşılığında ise tam bir hayal kırıklığı söz konusu gelişmemiş dünya için; o paralarla yapılan araştırmalar fakir ülke insanı hastalıkları üzerine olmuyor çünkü…

 

Hani bir zamanlar, “Gelsin, isterlerse Çankaya Köşkü'ne kursunlar fabrikalarını” diye dâvet edilen otomotiv şirketi var ya, o tip şirketler bunu her yerde yapıyorlarmış… Asya'da yeni bir fabrika kurulmasına karar verilince, şirket heyetleri beş-altı ülkeyi ziyaret edip bedava arsa, vergi indirimi, düşük tarifeli elektrik-su gibi teşvikleri pazarlık ediyorlarmış… “Alın size on milyarlarca dolarlık yeni bir kaynak göçü daha” diyor Tina Rosenberg…

 

10 oradan, 40 beri taraftan, 110 faizden derken, geçen yıl 784 milyar dolara ulaşmış tırtıklama; 2007'de 1 trilyon dolar sınırı da aşılacaktır…

 

Ne diyeyim?

 

.....................................................................

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bu işin akp dahil öncesinin sorgulanmadıgı bir ülke düze çıkamaz.

 

öyle topu sadece akp'ye atmakla kimse sıyıramaz.

adamlar en azından makro ekonomik dengeleri oturtmaya çalışıyorlar.

yeterli mi?

kesinlikle degil.

 

gelir dagılımdaki adaleti saglamayan bir ekonomi krizcilerin iştahını kabartır.

''büyük borçlar'' ödenmeyincede iş yapamıyorsunuz.

bu sarmalı kırmak lazım.

buda en başta bir ülkenin birliginden geçer.

küresel düzeyde bir 'soyguna' gene küresel bir karşı duruş sergilemek lazım.

önce ülke birligi tabiki.

 

selametle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

küresel düzeyde bir 'soyguna' gene küresel bir karşı duruş sergilemek lazım.

önce ülke birligi tabiki.

 

selametle.

 

küresel bir 'soygun' düzenine küresel ama farklı bir paradigmayla karşı durmak lazımdır.

küresellerin dilini kullanmak, tereciye tere satmak gibi bişi.

 

saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.