Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

E. Tabib Tuğgeneral Nihat İlhan, Girne Amerikan Üniversitesi'nde konuştu.

 

Daha önceden programında bulunmamasına rağmen Girne Amerikan Üniversitesi Tarih Bölüm Başkanı Demiral Doğasal'ın ricası üzerine GAÜ'ye gelen komutan bu teklifi bir üniversiteden yapıldığı için kabul ettiğini ve kendisinin eğitimcilere ve öğrencilere verdiği değerden bahsetti.

 

Üç çocuğunu ve eşini Rum katliamında kaybeden komutan; en küçük oğlu Hakan'ın on buçuk aylık olduğunu ve ona doyamadığını söyledi. Konuşmasını:

 

"Cenazeleri Türkiye Cumhuriyeti'nin gönderdiği uçakla Türkiye'ye götürmek için İngilizlerin tahsis ettiği bir kamyona koyup bende yine İngilizlerin tahsis ettiği zırhlı araca bindim.Eşimi ve çocuklarımı ellerimden alan Rumlar yolda da devamlı olarak konvoyu durdurdu. En sonunda Rum polisinin üçüncü kez bizi durdurması üzerine İngiliz şoförden kapının kilidini açmasını istedim.

 

Yürekli şoför İngilizce olarak Rumlara 'yanımdaki komutan çıldırdı kendisinin belinde silah var ve araçta bir makineli birde piyade tüfeği var, eğer kapıları açarsam sizi parçalarız' demesi üzerine Rumlar kuyruklarını kıstırarak kaçtılar.

 

Bu kadar korkak insanların savunmasız bir kadın ve çocuklara yaptıkları zulüme seyirci kalan Yunanlılar bir de bana iftira atıyorlar, altı ay önce Yunan Gazetesinde yayınlanan bir habere göre sözde ben kafayı yemiş ve ailemi kendim katletmişim... Bunu söyleyen Yunanlı Gazeteci ile randevum var. Kendisinden benden ve ailemin aziz hatırasından özür dilemesini isteyeceğim. Aksi halde hakkımı hukuksal yollardan arayacağım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar yolu var" diye sürdüren komutanın 82 yaşında olmasına rağmen enerjisi ve hafızası ile öğrencileri büyüledi.

 

Nihat İLHAN KKTC'deKomutanın sempatik tavırları öğrencilerden alkış aldı. Konuşmasını: "Hepinizi teker teker öpmek isterim ama bunu yapamam. Süremiz kısıtlı ben hocanızı öpeyim, o derste sizi beşer-onar öper" diye espri ile bitiren Paşa'ya öğrenciler yoğun sevgi gösterisinde bulundu. Elini öpmek isteyen öğrencilere elini öptürmeyen ve gelin ben sizi öpeyim diyen Emekli Tabip Tuğgeneral Nihat İlhan Geldiği gibi sessizce okuldan ayrıldı.

 

Rektör’ün Tavrı Anlaşılmadı

 

Girne Amerikan Üniversitesi Rektörü Hıfzı Doğan'ın Nihat İlhan'ı karşılamaya gelmediği gibi konuşması sırasında da konferans salonunda bulunmaması dikkatlerden kaçmadı. Bunun üzerine konferans salonuna yeniden çağrılan Rektör Hıfzı Doğan;” O benim yanıma gelsin” şeklinde cevap verdi. 82 yaşında ve okula misafir olarak gelen birisini karşılamayan Rektörün bu davranışına bir anlam verilemedi.

 

Çocukları ve eşinin katledilişinden bu yana geçen 44 yıl içerisinde ilk defa Ada’ya gelen Nihat İlhan’ın 20 Martta Türkiye’ye dönmesi bekleniyor.

Gönderi tarihi:

o fotoğraf hala aklımdan çıkmıyor hatırımda :( ...ve yunanlıların yaptığıda bence onlara yakışır bir tavır...kıbrısta dönen entrikalar rektörün tarafınıda belli etmiş bence..

 

yazık ki herşey çok çabuk unutuluyor...

Gönderi tarihi:

Kıbrıs’taki gerçeklerin Rum halkından saklandığını ve hálá yaşayan katillerin yargılanması gerektiğini söyleyen araştırmacı Rum yazar Antonis Angastiniyotis’e Rum basını yayın ambargosu koydu.

 

Rumlar, 1974’te 3 Türk köyünde çoğunluğu çocuk ve kadın 126 kişiyi topluca katlettiler. Katillerin bir bölümü sağ, sadece Rum yönetimi yetmez, tüm Rum halkı Türklerden özür dilemeli. Kurban yakınlarına tazminat ödemeli ve katiller de yargılanmalı.

 

1974’te Rumların 3 Türk köyünde yaptığı katliamı belgesel haline getiren Kıbrıslı Rum yazar Antonis Angastiniyotis, ülkesinde aforoz edildi. Gerçeklerin Rum halkından saklandığını ve hala yaşayan katillerin yargılanması gerektiğini söyleyen yazara, Rum basını yayın ambargosu koydu. 1974’te Türk Barış Harekatı sırasında Muratağa, Sandallar ve Atlılar köylerinde çoğu kadın ve çocuk 126 Türk’ün topluca katledilmesini, ‘Kıbrıslı Türkler’e Barbarlıklar ve Madalyonun Öteki Yüzü’ adıyla belgesel yapan Antonis Angastiniyotis, Hürriyet’in sorularını yanıtladı ve bir Rum olarak ‘Rum katliamı belgeseli’ hazırlamasının nedenlerini anlattı.

 

BUNLARI BİLMİYORDUK

 

Neden böyle bir belgesel yapmaya karar verdiniz?

 

30 yıl boyunca kapılar kapalıydı. KKTC ile bizim aramızdaki kapılar 2003’te açıldı. Ama ben daha öncesinde Alfa televizyonunda kameramanlık yapıyordum ve çeşitli siyasi görüşmeler nedeniyle KKTC’ye geçiyordum. Ne zaman KKTC’ye gelsem. Geçiş noktasının Türk tarafında, Rumların gerçekleştirdiği katliamların fotoğraflarını görüyordum. Merak ettim çünkü biz bu iddiaları bilmiyorduk. Daha sonra internetten araştırma yaptım ve Muratağa Katliamı ile ilgili bilgilere ulaştım. Bizim eğitim sistemimizde böyle anlatılmaz. Kıbrıs sorunu, ‘1974’te Türk ordusu geldi ve Rumları öldürdü’ şeklindedir. Ben öyle öğrendim, 4 çocuğum da okulda bunları öğrenir. Ancak kahvehanelerde yaşlılar farklı konuşurdu, o da sınırlı şekilde.

 

KAMERAMAN KORKUP KAÇTI

 

Bir yıldır yaptığım araştırmalar sonucunda madalyonun öteki yüzünün de olduğunu öğrendim. Bunun üzerine belgesel hazırlamaya karar verdim. Kanın ve acının milliyeti ve bayrağı yoktur. Ben gerçekleri arayan biriyim. Halkımın da bilmesini istedim. Çocuklarım ve gelecek nesiller gerçeği bilmeli. Birisi çıkıp bunları söylemeliydi, ben oldum. Bir gün, gelecek nesiller benden övgüyle bahsedecek. Bir kameraman arkadaşımla Muratağa Sandallar ve Atlılar köyüne geldim. Ancak kameraman Türklerin katledilmesinin belgeselini yapacağımızı öğrenince korktu kaçtı. Bunun üzerine Türk yetkililerden bilgilere ulaşmak için yardım istedim ve her türlü kolaylığı sağladılar.

 

Bizimkiler yayınlamadı

 

Belgesel filmimi Rum televizyonlarına yayınlamaları teklifinde bulundum. Yayınlamadılar, sansür koydular. Böyle bir belgeseli yayınlamalarını da beklemiyordum çünkü onlar da korktu. Ama kendi insanıma duyurmalıydım. Kıbrıs Türk televizyonu BRT’ye götürdüm ve kısa bir bölümünü yayınladılar.

 

74 katliamının belgeselini yaptı

 

14 Ağustos 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı sürerken Muratağa, Sandallar ve Atlılar köylerine saldıran Rumlar, kadın-çocuk ayrımı yapmadan 126 Türkü kurşuna dizerek toplu mezara gömdü. Bu olay Kıbrıs tarihine Muratağa Katliamı olarak geçti. Rum yazar Antonis Angastiniyotis, belgeseli nasıl çektiğini şöyle anlattı:

 

‘Katliamların hálá sağ olan tanıklarının röportajları var. Eski fotoğraflar var. Muratağa’ya belgesel için gittiğimde Rum olduğumu öğrenince köyde yaşayanlar önce benden korktu. Sonra birer birer gelip konuştular. Yaşadıklarını, gördüklerini anlattılar. Arif adlı katliamdan kurtulmuş bir Türk ile katliamı yapan Rumların köylerine gittik. Onlar hálá orada yaşıyorlardı. Geçmişi unutmak kolaydır ama bu katliam geçmiş değil. Yaşatanlar ve yaşayanlar hala sağ. Katiller hiç yargılanmadı.’

 

Teyzem bile ağladı

 

Belgesel hazırladığını bilenler nasıl tepki gösterdi?

 

BRT’de yayınlanacağı gün, eşimin köyündeydik. Türk televizyonları Rum tarafında izlenemiyor. Eşimin yaşlı teyzesinden anteni ayarlamasını istedim. ‘Türk köpeklerin televizyonunu mu izleyeceğiz. Olmaz’ dedi. Sonra ikna ettim. Öldürülmüş çocuklar ve katliam belgeselinden kısa bölümü izleyince ağlamaya başladı. İşte benim zafer anım buydu. Önceki gün Rum devlet televizyonu RIK’ten arayıp ‘getir kasedini bir bakalım’ dediler. Götüreceğim bakalım ne olacak bilmiyorum.

 

Tek hedef gerçekler

 

Rum yönetiminin tepkisinden endişe etmiyor musunuz?

 

Ailem ve yakın çevrem, ‘Türklerin propagandasına alet olacaksın’ dediler. Ama ben gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyorum. Yönetim üzerime daha çok gelirse gerekirse KKTC’ye gelir yaşarım. Annem babam zaten Magosa göçmeni. 74 öncesinde Magosa’da yaşıyormuş. Türklerden de çok arkadaşım oldu. Tepkilerden korkmuyordum. Belgeseli hazırlamaya başlarken zaten göze almıştım.

 

Kimseden korkmam

 

ANGASTİNİYOTİS, kitap haline getirdiği eserinin önsözünde, katliamı gündeme getirme gerekçesini şöyle anlatıyor:

 

‘Bana tekrar tekrar eski yaraları niye deştiğim ve geçmişi niye unutulmaya terk etmediğim soruluyor. Yanıt son derece basittir. 40 senedir bu adada yaşadığım halde ancak geçen yıl gerçeklerin diğer yarısını keşfetmeye başlamış birisi olarak her bulduğum gerçek ruhumda derin yaralar açıyor. (...) Konuşursan sana hain derler, yaşamın tehdit edilir, dostlarının çoğu sana sırtını döner. Tamamen yalnız kalabilirsin. Yalnızlık artık beni korkutmuyor. Bir süreden beri geceleri Muratağa’dan bir yığın çocuk yatağıma çıkar ve birlikte küçük masallar okuruz. Onlar hikayelerini dünyaya anlattığım için memnun bana gülümserler, ben ise küçük vücutlarındaki kurşun yaralarını sayamadan ayrıldıkları için hıçkırıklara boğulurum.’

 

(Hürriyet)

Gönderi tarihi:

Bülent Ecevit'İn 1974 Çıkarması başladığı sabah, söylediği sözü hatırlıyormusunuz:

 

"Biz adaya savaş için değil barış için gidiyoruz. Yalnızca Türklere değil, Rumlarada özgürlük götürmek için gidiyoruz"

 

Yunanistan ikinci dünya savaşından sonra, Avrupanın en büyük iç savaşını gördü. Başlarda Cumhuriyetçiler ve Kralcılar ana sınıflandırmasıyla başlıyan çatışmalar, Faşist Eokacı örgütler ve subaylarla, sosyalist-komunist örgütler ve subaylar arasında bir çatışmaya döndü. O kadar kanlı ve vahşi bir iç savaştıki mesela paramiliterler, getirdikleri komunist yada sosyalistlerin kafaları başına para alıyorlardı.

 

1950 de sona eren bu içsavaşın Yunanistandaki etkisi 1960 lara kadar dinmedi. Ve burada bir noktanın altını çizeyim. İç savaş bitince, katliam ve cinayet suçundan yargılanması gündeme gelen bir çok Faşist subaylar ve militanlar. Kıbrısa geçtiler ( Eokayı kuracak kadrolar)

 

Nihayet Yunanistanda yeniden yükselen sol muhalefete karşı CIA'nın desteğiyle 1967 yılında Albaylar Cuntası düzenlendi. Yani darbe ile, demokrasiye son verilip 7 yıl sürecek olan Askeri diktatörlük dönemi başlamış oldu Yunanistanda.

 

Cunta, Kıbrıs Konusu'nu kendisine sürekli malzeme yaptı. Ve Adaya faşist-ırkçı yunan milislerden oluşan kadrolarını yerleştirmeye başladı. Ve bu tarihten sonra, Adada Türklere yönelik saldırılar başladı. Daha önce meydanlar karşılıklı mitingler şeklinde olan gerginlikler artık EOKA cı faşist örgütlerin Türklere karşı cinayete varan eylemlerine kadar geldi.

 

1973 ten sonra ise, Artık Yunanistanda meşruluğunu iyice yitiren Askeri Cunta Kıbrıs tavrını sertleştirirek Kendilerinin Kıbrısı tekrar Yunan şehri yapmak gibi "Kutsal" bir görevi yerine getiren adamlar olarak sunmaya çalıştı.

 

Daha bir kaç yıl öncesine kadar. Aynı köylerde, yada iki katlı bir evin altlı üstlü komşu olarak oturan kıbrıslı türkler ve rumlar, arasında böylece EOKAnın düşmanlık tohumları ciddi biçimde ekilmeye başladı. Yunanistan getirilen bu kadrolar akla hayale gelmiyecek yalanlar ve propagandalarla Rum gençler arasından taraftar toplamaya başladılar. Tabi bunları yaparken Yunanistanda iktidarda bulunan Cunta hükümetinden sonsuz hoşgörü görüyor. Kıbrısta bulunan İngilizler tarafından yaptıkları herşey maruz görülüyor ve sırtları sıvazlanıyordu.

 

Uzun yılları boyu Enosis ( kıbrısın yunanistana ilhak edilmesi) mücadelesi veren Makarios. Bunun artıl mümkün olmadığını anlamış ve Türklerle anlaşma yapılması gerektiğini savunuyordu. Bu sever cuntacılar Makariosu Kıbrıs Cumhurbaşkanı koltuğundan indirdiler ve hatta, makamının arka penceresinden atlayarak canını kurtardı.

 

Ve katliamlarına başladılar. Belgeselde anlatılan katliamlar, Türk Mukavemet Teşkilatlarının engelleyebildikleri bölgeler dışında özellikle karma olarak yaşanan bölgelerde, büyük bir vahşilikle devam etti.

 

Sonunda Onlarca kez insanlar ellerin fenerler, paraşütçülere yol göstermek için sabahlara kadar beklediği ancak sonunda evlerine hüzünle döndüğü Kıbrısta bu sefer bir şafakta binlerce Türk paraşütçüsü yağdı Beşparmak dağlarına.

 

EOKACı ların ve Rum milli muhafızlarının Türk ordusu tarafından bozguna uğratılmasından sonra. Önce Kıbrıstaki cunta iktidardan düştü. Daha sonra 7 yık iktidarda kalan Yunanistandaki Askeri Diktatörlük çöktü ve iktidardan düştü.

 

Yani Ecevit'in dediği gibi. Oldu Türk Ordusu sadece Tüklere değil. Hem Kıbrıslı Rumlara, hemde Yunanistanlılara özgürlüğü getirmiş oldu.

Gönderi tarihi:

bundan 50 ya da 100 yıl sonra Rum'lar; "Türkler Kıbrıs'ta katliyam yaptılar ve bunu kabul etmeliler" diyebilirler... Ortada ne kadar belge varsa da, katliyam sözcüğü ile Türkleri bağdaştırma çabasında olanlar kendi kanlı ellerini üstümüze sürme gayretindeler...

Gönderi tarihi:

Rumlar'in Türkler bize katliam yapti demeleri icin,50-100 yilin gecmesi gerekmiyor onlar daha simdiden bunu söylüyorlar hemde siradan insanlari degil yönetimde olan bakanlarinin agzi ile.Bizim Rum agizli yöneticilerimiz ve KKTC yi yöneten Rum sempatizani ve Türkiye karsiti Ferdi Sabit Soyer ve CTP Genel sekreteri Ömer Kalyoncu ve Türkiye karsiti MA.Talat ise bütün gücleri ile Türkiyeyi dislayici bir tutumun icersindeler.Hürriyet yazari Cüneyt Ülsever,Korgeneral Kivrikoglunun Soyer'in elini sikmamasi ve Türklügünüzü kanitlayin demesine o kadar icerlemiski bunu hemen kösesine tasimis.Kivrikoglu'nu takdir etmekten baska birsey gelmez elimden,Soyer gibi adamlara el degil metelik bile verilemez.Ayni kafada bizdede bazi yöneticilerin olmasi ve AB askina Türkiyeyi neredeyse satma noktasina gelmelerini bir Türk vatandasi olarak kiniyorum.

Dün Ermeniler Türkleri katletti bu saptirildi ve Türkler Ermenileri katletti diye dünyaya yutturuldu ve en büyük saptirmayida bizim icimizdeki uzantilar yapti ve halada yapiyorlar.Yine dün Rumlar Kibrista dünyanin gözü önünde binlerce Türkü katlettiler,bütün dünya TV.larinda bulunan toplu mezarlar gösterildi bugün ise Türkler Rumlari katletti diye yalan söyleniyor.Tarih carptiriliyor.Tarii carptiranlarla dostluk kurmaya calisanlar,örümceklenmis ideolojileri icin AB ne girmeyi basari olarak gösterenler gercek yüzlerini saklayamiyorlar.Dün Kibrista Türkleri katleden cetelerin basinda olan bugünkü Güney Kibris Cumhurbaskanina kuvvet macunu gönderenlerin utanmasi gerekir.Kibrista yönetimde olan siyasi partinin Türkiye karsiti olmasi sasilacak bir sey degildir aslinda,bünyesinde PKK lilari barindiran bir partinin Türkiye dostu olmasi beklenemez.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

ŞU AB DEDİKLERİ

 

AB’nin Türkiye’yi imtiyazlı ortaklık sürecine çekmesinin başlangıcı 6 Mart 1995 tarihli Gümrük Birliği anlaşmasıdır. Taraflar arasındaki sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerinin serbest dolaşımını sağlayan gümrük birliği sürecinde Türkiye, mevzuatını AB’nin gümrük ve ticaret politikalarının da dahil olduğu kapsamlı bir alanda uyumlaştırma yükümlülüğü üstlenmiştir.diğer bir ifadeyle AB ile imzaladığımız Gümrük Birliği; gümrük vergilerinin miktar kısıtlamalarının kaldırılmasını ve üçüncü ülkelere ilişkin gümrük tarifesinin uyumlaştırılmasını ifade eden geleneksel anlamdaki gümrük birliği ilişkisinden çok daha ileri bir bütünleşme çerçevesi belirlemiş ve bu tip bir ilişkinin ötesinde yükümlülükler getirmiştir.

Bu dönemdeki Türkiye-AB ilişkilerinde ‘Türkiye ile AB’ye alınma oyunu oynanırken, ülke AB’nin etkin denetimi altına sokulmaktadır.’ Örneğin Tunus ve Fas açık, belirli bir statü içinde ve karşılıklı ticari imtiyazlara dayalı olarak çalışmaktadırlar. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde ise tamamen farklı bir yöntem ve uygulama söz konusudur. Yöntem olarak Türkiye AB’nin aday ülkesi konumundadır. Göz önünde sanki üye yapılacakmış gibi biçimsel öğeler işletilmektedir. İşin özünde ise Türkiye AB ilişkilerinde fiilen üyelik konumundan uzaklaştırılmaktadır. AB kurumlarına tek yanlı bağımlı hale getirilmekteyiz. İşte bu süreç 1995 Gümrük Anlaşmasıyla fiilen yürürlüğe konmuştur. Gümrük Birliği şimdiye kadar AB adaylık sürecindeki herhangi bir ülke ile imzalanmamıştır; çünkü hiçbir ülke AB’ye imtiyaz verebilecek bir durumla karşılaşmamıştır. Bu Türkiye’nin AB üyeliğinin diğerlerinden çok daha farklı olacağının bir göstergesidir.

Gümrük Birliği ile Türkiye’nin iktisadi mekanizmaları AB’ye, IMF’e ve uluslar arası dev şirketlere bağımlı hala getirilmiş; kendi askeri, siyasi, kültürel gücünün oluşumuna engel olunmuştur.

Türkiye 17 Aralık 2004 tarihli müzakere süreci belgesi ile diğer adaylardan tamamen ayrılarak apayrı bir rayın üzerine oturtuldu. Bu belgede müzakereler yolu ile özel statüye götürme öğeleri adları tek tek sayılarak ortaya kondu. Örneğin bu belgedeki; ‘Komisyon, uygun gördüğü hallerde, kişisel serbest dolaşımı, yapısal politikalar yada tarım gibi alanlarda müzakere çerçevesi önüne koyacaktır.’ ‘Sonuçları önceden garanti edilemeyen müzakereler açık uçludur.’ gibi ifadeler, imtiyazlı ortaklık önerisinin somut biçimidir. Başka bir kanıt ise, 6 Ekim 2004 tarihli Tavsiye Belgesindeki ‘Müzakerelerin ve müteakip onay sürecinin sonucu ne olursa olsun AB ve Türkiye arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin her zaman AB yapılarına tam anlamıyla bağlanmasını temin etmelidir’ hükmüdür.

1 Mayıs 2004’te AB’ye 10 yeni ülke daha üye olmuştur. Bu üyeler arasında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de vardır. Türkiye, Ankara Anlaşması’nın yeni AB üyelerini de kapsayacak şekilde genişletilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı aldı. Kararda Kıbrıs kapsam dışı bırakıldı. Eylül 2004’te AB’nin tepkisi üzerine Kıbrıs eklendi ancak ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak adlandırılmadı. Aralık 2004’te ise AB Brüksel Zirvesinde Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini yeterli ölçüde karşıladığına ve katılım müzakerelerinin başlayabileceğine karar verdi. Ancak Ankara Anlaşması’nın yeni üyelerine teşmilini içeren bir ek protokol imzalanması şartı getirildi. Türkiye, Gümrük Birliği’nin aralarında Kıbrıs’ın da bulunduğu on yeni üyeye genişletilmesin öngören ek protokolu imzaladı. Ancak bu imzanın GKRY’yi ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşru temsilcisi olarak tanımak’ anlamına gelmediğini belirten bir deklarasyon yayınladı. Yani ‘tanıyoruz ama biraz’ gibi bir çözüm üretebildi AKP iktidarı. Nasıl olabilir ki biraz tanımak; bal gibi meşruluğunu kabul ettik. Yani varan bir Kıbrıs göz göre göre elimizden uçtu gitti. Artık bu ihaneti temizlemek imkansızdır. Çünkü uluslar arası hukukun kaynakları anlaşmalardır. Dolayısıyla AKP iktidarının karşı deklarasyonu iç siyasetinin bir parçasıdır ve uluslar arası mekanizmada bir tezahür bulamayacaktır maalesef.. başka deyişle siyasal iktidarın bütün faaliyetlerinde olduğu gibi ülkeyi emperyalizmin insiyatifine bıraktığının resmi belgesidir.

Türkiye Gümrük Birliği yolu ile yalnız Atina’nın değil Rumlarında ‘kedi fare oyunu’ oynayacakları düzene girmiştir. Yok Rumları biraz tanıyoruz yok limanlara sokmayacağız ifadeleri kara mizah olarak tarihe geçecek beyanlardır. Siz uluslar arası anlaşmalardan doğan haklarınızı kullanmayacaksınız, ben artık garantör ülke değilim dercesine Kıbrıs’a arkanızı döneceksiniz, işi Annan’a havale edeceksiniz, Annan da Brüksel’e havale ettim diyecek.

Rumlar 1 Mayıs 2004’te AB’ye üye olurlarken, sonra bütün kozların AB’ye ve 25 ülkeye ayrı ayrı verildiği bir müzakere sürecine evet denilmiştir. Rumlar dahil bütün ülkelri tanımış olarak karşımıza oturttuk. Ondan sonrada ‘Rumları tanıyorum ama biraz’… vs. Bu işin birazı falan olmadığı şu gerçeklerden anlaşılabilir:

 

-Kıbrıs artık elden gitti

-6 Mart 1995’te başlayan, Erol Manisalı’nın deyimiyle ‘sessiz darbe’ 17 Aralık 2004’te ne boyutlara ulaştı.

 

17 Aralık belgesi, normal koşullarda bir müzakere süreci ve yöntemi belirlememekte üyelik görüşmeleri kandırmacası ile özel statüyü ‘geri dönülmeyecek son istasyon’ durumuna getirmektedir. Zaten 1995’ten itibaren Türkiye AB’ye tek yanlı bağlanma süreci içine sokuldu. 17 Aralık Belgesi bu çizginin derinleşerek sürmesine ve bağlanmanın her alanda yaygınlaşmasına yol açacaktır.

Güneydoğu Anadolu, Kıbrıs, Ege, Fener, sözde Ermeni soykırımı ile de ‘bağlanmanın tarihsel bedelleri’ Türkiye’ye ödettirilmek istenmektedir.

Özel statü ile sadece ticari ve iktisadi bir bağlılık değil, sonu yumuşatılmış Serv’e kadar gidecek açık bir müzakere süreci konmuştur.

29 Kasım 2006’daki Türkiye toplantısının daha ilk faslında GKRY’nin keyfi engellemeleri yüzünden gece geç saatlere kalması, müzakere sürecinin geleceği hakkında bilgi vermektedir. Nitekim bunun ardından tarama süreci ve diğer teknik hazırlıklar tamamlanmadan birçok faslın, alan ve limanların açılmasını gerekçe göstererek Rum kesiminin adını açıkça koymadığı vetosu nedeniyle müzakerelere açılması mümkün olmadı.

AB Komisyonu 29 Kasım 2006’da üye devletlere sunduğu önerilerde Gümrük Birliği ile ilgili 8 fasılda müzakerelerin dondurulmasını ve limanlar acılana dek kalan fasılların kapatılmamasını istedi, AB zirvesinde onaylandı.

29 Kasım tarihli AB raporunda ‘Türkiye’nin limanlarını Rum gemilerine açması talep edilmiş ve Kıbrıs(Rum Kesimi) dahil, tüm AB üyelerinin tanınması müzakere sürecinin zorunlu parçasıdır denilmiştir.

İŞTE AB YOLCULUMUZDA SON NOKTA..

Süleyman Çelikbaş (2007)

Gönderi tarihi:

Katliamın gerçekleştirildiği evi gören biri olarak etkilenmeninde ötesinde trajik insan ayıbı hissettiğimi söylemek istiyorum. Banyodaki kan izlerini Muhafaza etmek için özel bir nbandaj ile korumuşlar, silah mermileri hala duvarlarda duruyor. Anlatılamaz bir şekilde insanlık ayıbı ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu müzeyi ziyaret etmenin asıl nedeni, Bu gün Yunan ve Rum basının katliamı Doktorun üzerine yıkma çabalarına tepki vermek adına olmalı. İkincisi her kim olursa olsun, insanlığın bu denli kokuşmuş örneğine dünyanın başka bir yerinde rastlaması mümkün değildir. Ama ziyaretten sonra hemen kendinize gelemiyorsunuz. Tüm özel eşyalar ve katliam izleri akıldan çıkacak gibi değil cünkü. Saygılarımla

TLM

Gönderi tarihi:
Katliamın gerçekleştirildiği evi gören biri olarak etkilenmeninde ötesinde trajik insan ayıbı hissettiğimi söylemek istiyorum. Banyodaki kan izlerini Muhafaza etmek için özel bir nbandaj ile korumuşlar, silah mermileri hala duvarlarda duruyor. Anlatılamaz bir şekilde insanlık ayıbı ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu müzeyi ziyaret etmenin asıl nedeni, Bu gün Yunan ve Rum basının katliamı Doktorun üzerine yıkma çabalarına tepki vermek adına olmalı. İkincisi her kim olursa olsun, insanlığın bu denli kokuşmuş örneğine dünyanın başka bir yerinde rastlaması mümkün değildir. Ama ziyaretten sonra hemen kendinize gelemiyorsunuz. Tüm özel eşyalar ve katliam izleri akıldan çıkacak gibi değil cünkü. Saygılarımla

TLM

 

Isin en trajik yönü ise bu katliamlara hedef olan Türk milleti o milletin icinden cikan birileri tarafindan katliamlarla suclaniyor ve bu birileri ödüllendiriliyor.Türkiye'nin gurur meselesi olarak gösteriliyor, halbuki Türk milletinin haysiyeti her gecen gün biraz daha yok ediliyor.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Isin en trajik yönü ise bu katliamlara hedef olan Türk milleti o milletin icinden cikan birileri tarafindan katliamlarla suclaniyor ve bu birileri ödüllendiriliyor.Türkiye'nin gurur meselesi olarak gösteriliyor, halbuki Türk milletinin haysiyeti her gecen gün biraz daha yok ediliyor.

 

saygilarla

Sayın Politika,

Bu hedeflediğiniz kitle Türkiye'deki Gruplarmı yoksa Kıbrıs'ın içindeki Türklerdenmidir? Aslında Bütün dünya Kıbrıs'taki Kanlı Sahil Baskınını herkes biliyor. Bilmesine rağmen sessiz kalışlarıda tercihlerini gösteriyor. Biliniyor ki, Türkler Tarihte savaşcı milletti hatta onlara göre Barbar bir milletti. Şimdi bunlar Türklere yapılınca Avrupa'nın hoşuna gidiyor. Yıllardır kuyruk acıları için bunlar bir sevinme vesilesiydi. Ama Avrupa Türklerin Böylesine masumane kitlelere saldırmadığını unutuyor. Avrupa'nın şımarık çocuğunu böyle yapay yüreklendirip kışkırttılar. Ancak Hala Yunanlıların Bu katliamları, Babalarına yıkma iftiraları bu yaptıkları katliamdan daha acımasız diye düşünüyorum. Saygılarımla

TLM

Gönderi tarihi:
Sayın Politika,

Bu hedeflediğiniz kitle Türkiye'deki Gruplarmı yoksa Kıbrıs'ın içindeki Türklerdenmidir? Aslında Bütün dünya Kıbrıs'taki Kanlı Sahil Baskınını herkes biliyor. Bilmesine rağmen sessiz kalışlarıda tercihlerini gösteriyor. Biliniyor ki, Türkler Tarihte savaşcı milletti hatta onlara göre Barbar bir milletti. Şimdi bunlar Türklere yapılınca Avrupa'nın hoşuna gidiyor. Yıllardır kuyruk acıları için bunlar bir sevinme vesilesiydi. Ama Avrupa Türklerin Böylesine masumane kitlelere saldırmadığını unutuyor. Avrupa'nın şımarık çocuğunu böyle yapay yüreklendirip kışkırttılar. Ancak Hala Yunanlıların Bu katliamları, Babalarına yıkma iftiraları bu yaptıkları katliamdan daha acımasız diye düşünüyorum. Saygılarımla

TLM

Sevgili last mohikan,Türklere karsi gerekTürkiye icersinde gerek Kibristaki Türkler tarafindan yapilan iftiralari anlatmaya calistim.Aslinda herkes herseyi cok iyi bilmekte fakat Türkiyeye karsi yürütülen planli ve maksatli politikalarin ve Türkiydeki son 50 yillik siyasi yönetimlerin duyarsiz ve yetersizligi nedeniyle Türkiye kiskaca alinmaya calisilmaktadir.Türkler hakkinda anlattiklariniza katiliyorum ve birlik ve beraberlik icinde olmamiza Türkiyenin en fazla ihtiyac duydugu bir dönemdeyiz diyorum.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Sevgili last mohikan,Türklere karsi gerekTürkiye icersinde gerek Kibristaki Türkler tarafindan yapilan iftiralari anlatmaya calistim.Aslinda herkes herseyi cok iyi bilmekte fakat Türkiyeye karsi yürütülen planli ve maksatli politikalarin ve Türkiydeki son 50 yillik siyasi yönetimlerin duyarsiz ve yetersizligi nedeniyle Türkiye kiskaca alinmaya calisilmaktadir.Türkler hakkinda anlattiklariniza katiliyorum ve birlik ve beraberlik icinde olmamiza Türkiyenin en fazla ihtiyac duydugu bir dönemdeyiz diyorum.

 

saygilarla

Dünya üzerindeki siyasetin boyutu Emperyalizminde seyrini değiştirdi. Artık Fiili Emperyalizm sona erdi, sanal Emperyalizm doğdu. Siyasette söylemler o denli lastikli ki mutlaka her ifadenin A,B,C planları var. Bu gözle bakınca son 50 yılın Türkiye politikaları Entegrasyon açısından yeterli değildi. Bu konuda size katılıyorum. Şimdi, şu an en az 10 yıl sonrası için planlar yapamıyor ve uygulayamıyorsak kısır bir siyaset izliyoruz mantığı çıkıyordur. Tabiki Kıbrıs'ta bu eylemsiz siyasetten nasibini aldı. Özellikle Rumların planlı eyleme geçtiği 1960 lı yıllarda Kıbrıs siyasetimiz tam bir kaos tu. 1965 yılında kararlı adımlarla hazırlanan Kıbrıs çıkarması yapılabilseydi, 1974 yılına kadar olan kıyımlar yaşanmayacaktı. Ünlü Johnson Mektubundan korkan Türk Siyasetcileri maalesef Kıbrıs'ta kaybettiklerini hatta uzun vadede de seyirci kalacaklarını geç anladılar. 1974 Harekatı, sadece prestij anlamında Türk'leri kurtardı. Genel kalıcı bir zaferden söz edilemedi. Hala Kıbrıs dünyada genel anlamda tanınmayan bir ülke durumundadır. 1960 yılında başlayan planlı Türk nufusunu yok etme (Enosis) tüm kanıtları ile ortada dururken, Rum tezleri Türk Tezlerinden nedense daha fazla kabul görüyor. Ben bu farklılığı Dünya üzerindeki Diaspora'ların gücüne bağlıyorum. Saygılarımla.

TLM

Gönderi tarihi:
Dünya üzerindeki siyasetin boyutu Emperyalizminde seyrini değiştirdi. Artık Fiili Emperyalizm sona erdi, sanal Emperyalizm doğdu. Siyasette söylemler o denli lastikli ki mutlaka her ifadenin A,B,C planları var. Bu gözle bakınca son 50 yılın Türkiye politikaları Entegrasyon açısından yeterli değildi. Bu konuda size katılıyorum. Şimdi, şu an en az 10 yıl sonrası için planlar yapamıyor ve uygulayamıyorsak kısır bir siyaset izliyoruz mantığı çıkıyordur. Tabiki Kıbrıs'ta bu eylemsiz siyasetten nasibini aldı. Özellikle Rumların planlı eyleme geçtiği 1960 lı yıllarda Kıbrıs siyasetimiz tam bir kaos tu. 1965 yılında kararlı adımlarla hazırlanan Kıbrıs çıkarması yapılabilseydi, 1974 yılına kadar olan kıyımlar yaşanmayacaktı. Ünlü Johnson Mektubundan korkan Türk Siyasetcileri maalesef Kıbrıs'ta kaybettiklerini hatta uzun vadede de seyirci kalacaklarını geç anladılar. 1974 Harekatı, sadece prestij anlamında Türk'leri kurtardı. Genel kalıcı bir zaferden söz edilemedi. Hala Kıbrıs dünyada genel anlamda tanınmayan bir ülke durumundadır. 1960 yılında başlayan planlı Türk nufusunu yok etme (Enosis) tüm kanıtları ile ortada dururken, Rum tezleri Türk Tezlerinden nedense daha fazla kabul görüyor. Ben bu farklılığı Dünya üzerindeki Diaspora'ların gücüne bağlıyorum. Saygılarımla.

TLM

....Dolayisiyle Türkiyeyi son 50 yildiryönetenlerin siyasetteki basiretsizligi,Türkiye icin siyaset yapmadiklari gercegi.Bunlarin icindesadece Rahmetli Sayin Ecevit,kismende olsa Türkiyenin prestijini gercek anlamda koruyanlardanbirsidir diyebilirim.siyasetinin tam ve dogru olarak anlasilamamasi ve yari yolda birakilmasi onun Türkiye ile ilgili daha yararli isler yapmasini engelledi.Kibris bizim icin kaybedilmistir zatenöyle bir duruma getirdilerki Kibris Türk'ü bile artik Türkiyenin varligindan rahatsiz,Türkiyeyi Avrupa birligi vatandasligi yolunda engel görmektedirler,yani milli degil Rum yanlisi bir düsüncs tarzi.Dileyelimki yarinlar Türkiye icin güzel olsun.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Mehmet Ali Talat, Türkiye'de, Tayyip Erdoğan ne ise Kıbrıs içinde kendisi odur... Kıbrıs'ın çıkarlarını düşünmeyen kendi çıkarlarını Kıbrıs'ın önünde tutan, geldiği günden bu yana yanlış politika izleyen bir lider... Akp ile uyumlu görünmelerinin sebebide bu... Aşağı yukarı paralel düşünceler içindeler...

 

Kıbrıs'ın coğrafik konumu ve Türkiye ile ortak çıkarları Akdeniz için çok önemli... Ama ne yazık ki Türkiye'de iktidar olanlar bunu gözardı ediyor, Kıbrıs'ın lideride aynısını yapıyor... Sanki Kıbrıs, Türkiye için bir külfet arzediyor ya da Türkiye, Kıbrıs'ın bağımsızlığına engel gibi gösteriliyor... Böylece halklar arasında bir uzaklaşma süreci başlıyor... Oysa her iki ülkenin hem halkları kardeş hem çıkarları ortak... Malesef Türkiye'yi ve Kıbrıs'ı yönetenler içeriden değil dışarıdan aldıkları talimatlarla hareket ettiklerinden her iki millet ve toprak uzaklaşıyor...

 

selamlar

Gönderi tarihi:

:clover:

bundan 50 ya da 100 yıl sonra Rum'lar; "Türkler Kıbrıs'ta katliyam yaptılar ve bunu kabul etmeliler" diyebilirler... Ortada ne kadar belge varsa da, katliyam sözcüğü ile Türkleri bağdaştırma çabasında olanlar kendi kanlı ellerini üstümüze sürme gayretindeler...

:clover:

 

:clover:

Mehmet Ali Talat, Türkiye'de, Tayyip Erdoğan ne ise Kıbrıs içinde kendisi odur... Kıbrıs'ın çıkarlarını düşünmeyen kendi çıkarlarını Kıbrıs'ın önünde tutan, geldiği günden bu yana yanlış politika izleyen bir lider... Akp ile uyumlu görünmelerinin sebebide bu... Aşağı yukarı paralel düşünceler içindeler...

 

Kıbrıs'ın coğrafik konumu ve Türkiye ile ortak çıkarları Akdeniz için çok önemli... Ama ne yazık ki Türkiye'de iktidar olanlar bunu gözardı ediyor, Kıbrıs'ın lideride aynısını yapıyor... Sanki Kıbrıs, Türkiye için bir külfet arzediyor ya da Türkiye, Kıbrıs'ın bağımsızlığına engel gibi gösteriliyor... Böylece halklar arasında bir uzaklaşma süreci başlıyor... Oysa her iki ülkenin hem halkları kardeş hem çıkarları ortak... Malesef Türkiye'yi ve Kıbrıs'ı yönetenler içeriden değil dışarıdan aldıkları talimatlarla hareket ettiklerinden her iki millet ve toprak uzaklaşıyor...

 

selamlar

:clover::clover:

:clover:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.