Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Medine Vesikası


katakuta

Önerilen İletiler

Aşağıda müslüman ilim adamlarının yere göğe sığdıramadıkları Medine vesikasını Hamidullah'ın metninden okuyacaksınız. Dikkatle okuyunuz önce sonra madde bazında konuya açıklık getirelim. Okurken özellikle bu sözleşmenin taraflarının kimler olabileceği konusunda dikkat edin lütfen.

 

 

 

“Bismillâhirrahmânirrahîm.

 

1. Bu kitap (yazi), Resulullah (AS) Muhammed tarafindan Kureysli ve Yesribli müminler ve müslümanlar ve bunlara tabi olanlar ve onlarla birlikte cihat edenler için (olmak üzere) düzenlenmistir.

 

2. Bunlar, diger insanlardan ayri ve tek bir ümmet (cemaat) olustururlar.

 

3.Kureys’den hicret edenler, kendi aralarinda adet oldugu üzere kan bedelini kendi aralarinda paylasarak ödeyecekler ve savas tutsaklarinin kurtulmalik bedelini müminler arasinda bilinen en iyi ve makul esaslar dogrultusunda ödeyeceklerdir.

 

4. Benû Avflar da, kendi aralarinda adet oldugu üzere eskiden oldugu gibi kan bedelini kendi aralarinda paylasarak ödeyecekler ve her taife savas tutsaklarinin kurtulmalik bedelini müminler arasinda bilinen en iyi ve makul esaslar dogrultusunda ödeyeceklerdir.

 

5. Ayni sekilde Benû Hârisler de kendi aralarinda adet oldugu üzere kan bedelini kendi aralarinda paylasarak ödeyecekler ve her taife savas tutsaklarinin kurtulmalik bedelini müminler arasinda bilinen en iyi ve makul esaslar dogrultusunda ödeyeceklerdir.

 

6. Yine Benû Sâideler de kendi aralarinda adet oldugu üzere kan bedelini kendi aralarinda paylasarak ödeyecekler ve her taife savas tutsaklarinin kurtulmalik bedelini müminler arasinda bilinen en iyi ve makul esaslar dogrultusunda ödeyeceklerdir.

 

7. Benû Cusemler de, kendi aralarinda adet oldugu üzere kan bedelini kendi aralarinda paylasarak ödeyecekler ve her taife savas tutsaklarinin kurtulmalik bedelini müminler arasinda bilinen en iyi ve makul esaslar dogrultusunda ödeyeceklerdir.

 

8. Benû’n-Neccârlar da kendi aralarinda adet oldugu üzere kan bedelini kendi aralarinda paylasarak ödeyecekler ve her taife savas tutsaklarinin kurtulmalik bedelini müminler arasinda bilinen en iyi ve makul esaslar dogrultusunda ödeyeceklerdir.

 

9. Ayni sekilde Benû Amr ibn Avflar da kendi aralarinda adet oldugu üzere kan bedelini kendi aralarinda paylasarak ödeyecekler ve her taife savas tutsaklarinin kurtulmalik bedelini müminler arasinda bilinen en iyi ve makul esaslar dogrultusunda ödeyeceklerdir.

 

10. Benû’n-Nebîtler de kendi aralarinda adet oldugu üzere kan bedelini kendi aralarinda paylasarak ödeyecekler ve her taife savas tutsaklarinin kurtulmalik bedelini müminler arasinda bilinen en iyi ve makul esaslar dogrultusunda ödeyeceklerdir.

 

11. Benû’l-Evsler de kendi aralarinda adet oldugu üzere kan bedelini kendi aralarinda paylasarak ödeyecekler ve her taife savas tutsaklarinin kurtulmalik bedelini müminler arasinda bilinen en iyi ve makul esaslar dogrultusunda ödeyeceklerdir.

 

12. a. Müminler aralarindan hiçbir kimseyi içine düstügü agir mali sorumlulugun altinda tek basina birakmayacaklar, gerek kan bedeli gerekse kurtulmalik gibi borçlarini müminler arasinda bilinen en iyi ve makul esaslar dogrultusunda ödeyeceklerdir.

 

12. b. Hiçbir mümin baska bir müminin mevlâsi aleyhine bir is yapamayacaktir. (Ya da farkli bir okunusa göre) Hiçbir mümin baska bir müminin mevlâsi ile o kisinin aleyhine bir anlasma yapamayacaktir.

 

13. Allah’tan hakkiyla korkan müminler, kendi aralarinda karsilikli saldiriya ve haksiz bir fiil islemeye yönelik olarak bir suç ya da bir hakka tecavüz veya inananlar arasinda kargasa çikarma niyeti tasiyan kimseye karsi olacaktir. Ve Bu kimse onlardan birinin çocugu bile olsa, hepsinin elleri onun aleyhine kalkacaktir.

 

14. Hiçbir mümin bir kafir yüzünden bir baska mümini öldüremez ve bir mümin aleyhine bir kâfiri destekleyemez.

 

15. Allah’in zimmeti (koruma ve güvencesi) tek oldugu için, müminlerin arasindan en mütevazi olanin bile bir baskasina yapacagi himayenin herkes nezdinde bir degeri vardir. Zira müminler, diger insanlardan ayri olarak, birbirlerinin mevlâsi (kardesi) durumundadir.

 

16. Yahudilerden bize tabi olanlar, zulme ugramaksizin ve aleyhlerine olan kisilerle yardimlasmaksizin, bizim yardim ve gözetimimize hak kazanacaklardir.

 

17. Baris da müminler arasinda bir tekdir. Hiçbir mümin, Allah ugruna girisilen bir savasta, öteki müminlerin haberi olmaksizin ve onlari dislayacak biçimde bir baris anlasmasi yapamaz. Bu baris, ancak müminler arasinda esitlik ve adalet ilkeleri üzerine yapilacaktir.

 

18. Bizim saflarimizda savasacak olan bütün askerî birlikler nöbetlese görev yapacaklardir.

 

19. Müminler, birbirlerinin Allah yolunda akan kanlarinin intikamini alacaklardir.

 

20a. Allah’tan hakkiyla korkan müminler en iyi ve en dogru yol üzerinde bulunmaktadirlar.

 

20b. Hiçbir müsrik (putperest) Kureysli birinin mal ve canini himayesi altina alamaz ve bu hususta hiçbir müminin Kureyslilere saldirmasina engel olamaz.

 

21. Ayrica, herhangi bir kimsenin bir müminin ölümüne neden oldugu kesin delillerle kanitlanir ve maktulün velisi (hakkini savunan) razi olmazsa kisas hükümleri uygulanir. Bu durumda bütün müminler ona karsi olurlar. Ancak bunlara, sadece bu kuralin uygulanmasi için hareket etmeleri helal (dogru) olur.

 

22. Bu yazinin (sahifenin) içerigini kabul eden, Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanan bir müminin bir katile yardim ve yataklik etmesi helal (dogru) degildir. Kim ona yardim ve yataklik ederse Kiyamet Günü Allah’in lanet ve gazabina ugrayacaktir ve o gün kendisinden bir tazminat ya da taviz kabul edilmeyecektir.

 

23. Üzerinde ihtilafa düstügünüz herhangi bir sey Allah’a ve Muhammed’e götürülecektir.

 

24. Savas devam ettigi sürece, Yahudiler de müminler gibi kendi savas giderlerini karsilamak zorundadirlar.

 

25.a. Benû Avf Yahudileri Müminlerle (Ibn Hisâm’a göre me’a edatiyla) / Mü’minler’den (Ebû Ubeyd’e göre min edatiyla) bir camia (ümmet) olustururlar. Yahudilerin dinleri kendilerine, Müslümanlarin dinleri de kendilerinedir! Mevlâlari için de kendileri için de ayni durum söz konusudur.

 

25.b. Kim bir baskasina haksizlik eder ya da bir suç islerse sadece kendisine ve kendi aile bireylerine zarar vermis olacaktir.

 

26. Benû’n-Neccâr Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardir.

 

27. Benû’l-Hâris Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardir.

 

28. Benû Sâ’ide Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardir.

 

29. Benû Cusem Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardir.

 

30. Benû’l-Evs Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardi

 

31. Benû Sa’lebe Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardir. Ancak kim bir baskasina haksizlik eder ya da bir suç islerse sadece kendisine ve kendi aile bireylerine zarar vermis olacaktir.

 

32. Cefne ailesi Sa’lebe’nin bir koludur. Dolayisiyla Sa’lebeler için geçerli olan seyler onlar için de söz konusudur.

 

33. Benû’s-Suteybe de Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardir. Kurallara tam olarak uyulacak ve aykiri bir davranista bulunulmayacaktir.

 

34. Salebe’nin mevlâlari da bizzat Sa’lebeler gibi kabul edileceklerdir.

 

35. Yahudiler arasinda bulunan kimseler de (Bitâne) bizzat Yahudiler gibi kabul edileceklerdir.

 

36.a. Bunlardan (Yahudilerden) hiçbir kimse Muhammed’in izni olmaksizin, Müslümanlarla birlikte askerî bir sefere çikamayacaktir.

 

36.b. Bir yaralamanin intikamini almak yasaklanmayacaktir. Ancak kim birini öldürürse sonuçta kendisini ve ailesini sorumluluk altina sokacaktir. Aksi takdirde bu haksizlik olur (yani bu kurala uymayan kimse haksizlikla suçlanacaktir).

 

37.a. (Bir savas durumunda) Yahudilerin masraflari kendilerine, Müslümanlarin masraflari da kendilerine aittir. Kuskusuz bu sahifede (belgede) hedef gösterilen kimselerle savasanlar kendi aralarinda yardimlasacaklardir. Kurallara tam olarak uyulacak ve aykiri bir davranista bulunulmayacaktir.

 

37.b. Hiç kimse müttefikinin aleyhine bir suç islemeye kalkisamaz. Kuskusuz zulmedilene yardim edilecektir.

 

 

38. Yahudiler, Müslümanlarla birlikte savastiklari sürece savunma harcamalarina katilacaklardir.

 

39. Bu sahifenin (belgenin) gösterdigi kimse lehine Yesrib vadisi dahili (cevf) haram (kutsal, haklarin gözetilmesi gereken) bir yer olacaktir.

 

40. Himaye altindaki kimse (câr) kendisini himaye eden kimse ile ayni konumdadir. Ne kendisine zulmedilecek ne de kendisinin bir zulüm yapmasina izin verilecektir.

 

41. Ancak, himaye verme hakkina sahip kimsenin izni disinda, himaye edilen kisi bir baskasina himaye hakki veremez.

 

42. Bu sahifede (yazida) gösterilen kimseler arasinda ortaya çikmasindan korkulan her türlü öldürme ya da tartisma olaylarinin Allah’a ve Allah’in Resûlü Muhammed’e götürülmesi gerekir. Allah bu sahifeye (belgeye) en siki ve en titiz bir biçimde riayet edenlerin güvencesi olacaktir.

 

43. Ne Kureysliler ne de onlara yardim edecek olanlar himaye altina alinmayacaklardir.

 

44. Onlar (Müslümanlarla Yahudiler) arasinda, Yesrib’e saldiran kimselere karsi yardimlasma olacaktir.

 

45.a. Eger (Yahudiler) (Müslümanlar tarafindan) bir baris anlasmasi yapmaya ya da böyle bir anlasmaya katilmaya davet edilecek olurlarsa, bunu yapacak ya da katilacaklardir. Eger (Müslümanlari) ayni seye çagirirlarsa, Müslümanlarla ayni yükümlülükleri paylasacaklardir. Ancak, din ugruna savas yapilmasi hali müstesnadir.

 

45.b. (Savunma ve diger harcamalar konusunda) herkes kendisine ait bölgeden sorumludur.

 

46. Bu sahifede (belgede) belirtilen kimseler için öne sürülen kosullar hem mevlâlari hem de kendileri olmak üzere bütün Evs Yahudilerine bu sahifenin (belgenin) ilgili maddelerinde gösterilen kimselerce siki sikiya uygulanir. Kurallara tam olarak uyulmasi ve aykiri bir davranista bulunulmamasi gerekir. Ve haksiz yere bir kazanç saglayanlar ancak kendi kendilerine zarar vermis olurlar. Allah bu sahifeye (belgeye) en siki ve en titiz bir biçimde riayet edenlerle beraberdir.

 

47. Bu belge, haksiz bir fiil ya da suç isleyen kisi ile onun cezasi arasina engel olarak giremez. (Cihad amaciyla evinden) çikan kisi emniyettedir ve yine ayni sekilde sehirde (Yesrib’de) kalan kisi de emniyettedir. Ancak haksiz bir fiil ya da suç islenmesi durumu müstesnadir. Allah ve Muhammed (AS), bu sahifede gösterilen maddelere tam bir sadakat ve titizlikle uyan kimselerin yardimcisidir

 

1. Bu kitap (yazi), Resulullah (AS) Muhammed tarafindan Kureysli ve Yesribli müminler ve müslümanlar ve bunlara tabi

olanlar ve onlarla birlikte cihat edenler için (olmak üzere) düzenlenmistir.

 

 

İlk maddede antlaşmanın muhattapları açıklanmış.

 

a-Muhammed (hem de Resulullah olarak geçiyor)

b-Kureyşli ve Yesribli müminler

c-Müslümanlar

d-Ve bunlara tâbi olanlar

e-Bunlarla birlikte cihad edenler

 

 

İlginç olanı "bu kitap (yazı) olarak ifade ediliyor bu sözleşme.

Bu ilk maddeden de anlaşıldığı gibi bu sözleşmede ne müşrik ne Yahudi ne Hristiyan ne münafık ne kafirden bahsedilmiyor. Kaldıki "Resulullah" ifadesinin olması bile bu sözleşmenin bizzat Muhammed tarafından kendi çevresindeki Müslümanlara yönelik yapıldığının bir diğer kanıtı çünkü yahudi-hristiyan-müşrik-putperest vb. lerin Muhammed'i Resul olarak görmesi ve bunu kabul etmesi mümkün değildir. Bu durum Hudeybiye antlaşması sırasında da kendini göstermiş ve Muhammed'in "Allah'ın Resulü" olarak imza atması kabul edilmemiş onun yerine "Allah'ım senin adınla" ifadesi ile imza atması kabul edilmişti.

 

Burada dikkatimizi çeken bir diğer konu Kureyşi ve Yesribli müminler ile Müslümanların ayrı ayrı zikredilmiş olması.

Bunların ikisi de aynı anlama gelen sözcükler. Burada Muhammed ile birlikte hicret etmeyip Mekke'de kalan müslümanlar ile Medineli (Ensar) müslümanlar ve Muhammed ile hicret eden müslümanlar ayrı ayrı zikredilmiştir.

Zaten sözleşmenin ilerleyen maddelerinde göreceğimiz gibi bu sözleşme Muhacir-Ensar arasındaki ilişkileri düzenlemeye çalışan bir sözleşmedir.

 

Kaynuka, Kureyza ve Nadiroğullarına yönelik saldırılarda hep bu antlaşmanın ihlal edildiği söylenir ama ne hikmetse hiçbir islam ulemasının aklına bu antlaşmada bu kabilelerin isimlerinin geçmediği hatta hiçbir yahudi kabilesinin isminin geçmediği gelmez. Eğer sözü edilen bir antlaşma ise o zaman mutlaka ama mutlaka bu antlaşmaya taraf olanların isimlerinin ve imzalarının o antlaşmada olması gerekir (Bunun en tipik örneği Hudeybiye antlaşmasıdır)

Kaldı ki islam uleması bunu bir antlaşma değil bir Medine şehir-devlet anaysası olarak tanıtmaya çalışmakta ve bu halleri ilede daha antlaşma ile anayasa arasındaki farkı bile göremez hale gelmekteler. Dikkat edersen en kıytırık Arap kabilelerinin bile isimleri geçerken Nadir, Kaynuka ve Kureyza gibi (ki her birinin ayrıca kalelerle korunmş yerleim alanları mevcut) yahudi kabilelerinin isimleri geçmemektedir.

 

*********************************************

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kaynuka, Kureyza ve Nadiroğullarına yönelik saldırılarda hep bu antlaşmanın ihlal edildiği söylenir ama ne hikmetse hiçbir islam ulemasının aklına bu antlaşmada bu kabilelerin isimlerinin geçmediği hatta hiçbir yahudi kabilesinin isminin geçmediği gelmez. Eğer sözü edilen bir antlaşma ise o zaman mutlaka ama mutlaka bu antlaşmaya taraf olanların isimlerinin ve imzalarının o antlaşmada olması gerekir (Bunun en tipik örneği Hudeybiye antlaşmasıdır)

Kaldı ki islam uleması bunu bir antlaşma değil bir Medine şehir-devlet anaysası olarak tanıtmaya çalışmakta ve bu halleri ilede daha antlaşma ile anayasa arasındaki farkı bile göremez hale gelmekteler. Dikkat edersen en kıytırık Arap kabilelerinin bile isimleri geçerken Nadir, Kaynuka ve Kureyza gibi (ki her birinin ayrıca kalelerle korunmş yerleim alanları mevcut) yahudi kabilelerinin isimleri geçmemektedir.

 

********************************************* [/b]

 

 

Bunlar uzaydaki yahudilermiydi

 

Medine Vesikası, Müslüman ve Yahudileri kabile kabile (tek tek) zikreder. Müşriklere de ayrı bir maddede değinir. (Md. 20/B). Muhacirler, Ensar, Benu Avf, Benu Harisler, Benu Saide, Benu Cuşem, Benu’n-Neccar, Benu Amr İbn Avuflar, Benu Nebît ve Benu’l-Evs... (Md.1-11). Yine Yahudiler’den Benu Avf, Benu’n-Neccar, Benu’l-Haris, Benu Saide, Benu Cuşem, Benu’l-Evs, Benu Sa’lebe, Cefne, Benu Şuteybe (Md.25-33) kabilelerini ve onların mevlalarını ayrı ayrı zikreder.

 

Kabilelerin bir bir zikredilmesi, toplumda varolan dinî ve etnik toplulukların kimliklerini tanımak ve belgelemek içindir. Muhtemelen, kabile liderleri bunu özellikle talep etmişlerdir.

 

tüm kıytırık yahudi kabileleride antlaşmada yer alıyor.

 

Medine’yi oluşturan iki etnik ve dinî grup, yani Araplar ile Yahudiler iki ayrı ve homojen topluluk durumunda değildiler. İlginçtir, Araplar ve Yahudiler arasında çatışma olduğu gibi Arap kabileleri kendi aralarında ve Yahudi kabileleri de kendi aralarında savaşıp duruyorlardı. İbn Hişam’ın verdiği bilgilere göre, Yahudi Kaynuka oğullarının çoğunluğu, Arap olan Hazreçliler'in müttefiki, Nadiroğulları ve Kurayza oğullarının çoğunluğu da Arap kabilesi Evsliler’in müttefiki idiler.16 Bu kargaşa ve çatışma şehrin mimarisini etkilemişti. Bazı kaynaklar 59 hisardan sözederken, Semhudi sadece Yahudi olan 20 ayrı kabile ismi sayar.

 

Medine’ye gelişten sonra önce Medineli Ensar ile Mekke’den gelen Muhacir ailelerin başkanlarının katıldığı büyük bir meclis toplandı ve kardeşleşmenin hukukî temelini oluşturan hükümler görüşüldü. İşte Medine Vesikası’nın ilk 23 maddesi, bu toplantıda tesbit edilmiş olup yeni Müslüman blokun sosyal ve hukukî ilişkilerini yazılı hükümlere bağlamaktadır.

 

Bu iş tamamlandıktan sonra, Hz.Muhammed (s.a.), Müslüman blokun liderleriyle olduğu kadar, Müslüman olmayan Medineli diğer sosyal blok temsilcileriyle de durumu istişare etti. Hepsi Enes’in evinde toplanarak yeni bir “Şehir-Devlet” yapısını ortaya çıkaran temel ilkeler üzerinde anlaştılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bunlar uzaydaki yahudilermiydi

 

Medine Vesikası, Müslüman ve Yahudileri kabile kabile (tek tek) zikreder. Müşriklere de ayrı bir maddede değinir. (Md. 20/B). Muhacirler, Ensar, Benu Avf, Benu Harisler, Benu Saide, Benu Cuşem, Benu’n-Neccar, Benu Amr İbn Avuflar, Benu Nebît ve Benu’l-Evs... (Md.1-11). Yine Yahudiler’den Benu Avf, Benu’n-Neccar, Benu’l-Haris, Benu Saide, Benu Cuşem, Benu’l-Evs, Benu Sa’lebe, Cefne, Benu Şuteybe (Md.25-33) kabilelerini ve onların mevlalarını ayrı ayrı zikreder.

 

Sallaması kolay.Toplu kıyım edilen Nadir, Kaynuka ve Kureyza gibi (ki her birinin ayrıca kalelerle korunmş yerleşim alanları mevcut) yahudi kabilelerinin isimlerinin nerde ismini geçtiğini göster?

 

Diğer yahudi kabilelerin isimlerini geçmesi,onların bu anlaşmaya imza attıkları anlamına gelmez.Dolayısıyla müslümanların haricinde hiç bir kimseyi bağlamaz bu vesika.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

 

 

yukarda adı geçen yahudi kabileleri kim sence, nerenin yahudileri.

 

kaynuka, nadir ve kurayza olarak adı geçen iş bu kabilelerdir vesikadakiler, adları bu aşiretlerin tek, tek alınmıştır.

 

bunlar aşiret yani sözleşmede adı geçen aşiretler, yani kaynuka ya da nadir olarak degil de bu şekilde yazılmış.

 

 

biliyorsun medineli yahudiler baya Araplaşmış der tarihçiler.bunu iş olsun diye yazdım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Herşeyden önce bir sözleşme, antlaşma var ise mutlaka ama mutlaka sözleşmenin /antlaşmanın tarafları o sözleşme /antlaşma da açık açık belirtilir. Aksi taktirde o sözleşme veya antlaşma olmaz. Kimin kim ile sözleştiğini, söz kestiğini, mutabakata vardığını, antlaştığını bileceksiniz.Bu bütün antlaşmaların ve sözleşmelerin kuralıdır.

 

Burada Ali Bulaç bu öslzeşmenin müslüman blokun sosyal ve hukiki ilişkilerini bir kurala bağladığı gerçeğini sadece ilk 23 maddeye atfetmektedir ama bu yanlıştır çünkü Medine sözleşmesinin tamamında Müslüman blokun dışında bir muhattap yoktur. Bunu aslında sadece ilk maddeden bile anlayabiliriz ama bu ilk maddeyi yeterli görmeyenler için bu sözleşmenin diğer maddelerinden örnekler de verebilirizve dahası sözleşmenin lafzından ve ruhundan da örnekler verebiliriz.

 

Örneği aşağıdaki 4-11 madde grubu ile 25-33 madde gruplarında sözü edilen kabileler aynı kabilelerdir.

 

4- Benû Avflar da......

5. Ayni sekilde Benû Hârisler de....

6. Yine Benû Sâideler de...

7. Benû Cusemler de...

8. Benû’n-Neccârlar da....

9. Ayni sekilde Benû Amr ibn Avflar da.....

10. Benû’n-Nebîtler de....

11. Benû’l-Evsler de...

 

---------------------

 

25.a. Benû Avf Yahudileri Müminlerle ümmet olustururlar.

26. Benû’n-Neccâr Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardir.

27. Benû’l-Hâris Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardir.

28. Benû Sâ’ide Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardir.

29. Benû Cusem Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardir.

30. Benû’l-Evs Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardi

31. Benû Sa’lebe Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardir. Ancak kim bir baskasina haksizlik eder ya da bir suç islerse sadece kendisine ve kendi aile bireylerine zarar vermis olacaktir.

34. Salebe’nin mevlâlari da bizzat Sa’lebeler gibi kabul edileceklerdir

33. Benû’s-Suteybe de Yahudileri de Benû Avf Yahudileriyle ayni haklara sahip olacaklardir. Kurallara tam olarak uyulacak ve aykiri bir davranista bulunulmayacaktir.

 

 

 

Yukarıda görüleceği gibi burada bahsedilen kabileler,Evs ve Hazrec kabileleridir ve ayrıca Salabe ve Şuteyb kabilelerinden bahsedilmekte ama bu kabilerinde yahudi kabileleri olmadığı müşrik Arap kabileleri olduğu açıktır çünkü Muhammed'in ilerleyen yıllarda yahudilere yönelik savaşlarının hiçbirisinde bu iki kabilenin ismi geçmemektedir. Spesifik olarak da bu kabilelerle ilgili bir bilgi bu antlaşma maddelerinde yer alması dışında yoktur. Bu iki kabile adeta birere muammadır ve zaten bu maddelerde bahsedilen ana kablelerde Evs ve Hazrecdir.

 

Şimdi yine Hamidullah'ın İslam Peygamberinde verdiği şu paragrafı daha iyi anlayabiliriz.

 

Medine sehrinin tamamini kapsayacak bir devlet teskilatinin kurulmasi, yöre halkinin tüm unsurlariyla istisare edilmesini gerektiriyordu. Daha önceki bir bölümde, Medine’de yürürlüge konulan anayasanin metnini incelemis ve Yahudilerin hükümetle ilgili işlerin icrasinda sahip olduklari durumu ortaya koymustuk. Ancak burada küçük bir nokta gözümüze çarpiyor: Yukarida adı geçen anayasa metninde “Benû ‘Avf… Benû’n-Neccâr… Benû’l-Hâris… Benû Sâ’ide… Benû Cusem… Benû’l-Evs…Benû Sa’lebe… Benû’s-Suteybe Yahudilerinden” bahsedilmektedir. Oysa bütün bu saydiklarimiz Arap kabileleridir. Acaba buna bakarak, ister Arap ister Yahudi olsun her kabilenin, kendi aralarindan bir baska kabile ile ittifak anlasmasi yapmasi gerektigi sonucunu mu çikarmak gerekir? Çünkü burada Arap ve Yahudilerin karisimi olan ve her ikisi de ayni derecede önemli bu topluluk içinde sükunet ve barisi korumak söz konusudur. Yoksa bu durum, sehrin asil nüfusunun Arap soyundan geldigi ve burada yerlesmis olan Yahudi ailelerin Arap kabileleriyle mevlalik iliskilerini kabul etmek zorunda kaldiklari anlamina mi geliyor? (Bir baska deyisle, Yahudilerin kendilerine ait kabileleri yoktu ve bu sehre, asil nüfustan ayri bir topluluk olusturacak sekilde kitleler halinde gelmemislerdi. Yine muhtemeldir ki, basina buyruk Araplar bu göçmen Yahudilerin ayri bir blok halinde yasamalarina olanak tanimamislar ve Yahudi kimliklerini kaybedip ülke insaniyla kaynasabilmeleri için, degisik Arap kabileleri arasinda bölüklere ayrilmalarini istemislerdir.) (İslam Peygamberi no: 939)

 

Görüleceği gibi Hamidullah bu iki kabileyi de dahil ederek bu kabilelerin Arap kabileleri olduğunun ve Yahudiler ile Arapların bu kabilelerde birlikte yaşadıklarını ifade etmektedir.

 

Sözün kısası Ali Bulaç'ın ilk 23 madde ile sınırladığı müslüman blok aslında ilk 23 madde ile ilgili değil antlaşmanın tamamı için geçerli olan bir bloktur ve bu haliyle antlaşma da Muhammed'e tâbi olan müslümanların (Muhacir-Ensar) ve (Evs-Hazrec) olarak birbirleri arasındaki ilişkileri düzenleme amacı ile yapılmıştır.

 

Peki kimdir bu Evs ve Hazrec kabileler ve Muhammed ile ilişkileri ne zaman başlamıştır ?

 

Bu iki kabile Medine'nin birbirine düşman ve kan davalı iki büyük kabilesidir. Zaten Medine sözleşmesindeki "kan bedelleri" ile ilgili maddeler de bu iki kabilenin uzun yıllar boyunca birbirine karşı sürdürdüğü kan davasının bir sonucudur.

İslam'a girmeleri ile birlikte bu kabileler Ensar ismini alacaklardır.

Aslında Muhammed'in gerçekleştirdiği başarılardan birisi de bu iki düşman kabileyi "Ensarlaştırmış" olmasıdır.

 

Bu durum Ali İmran 103. ayette anlatılır:

 

Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirdi. O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan sizi kurtardı.

 

Bu iki kabilenin Muhammed ile ilişkileri Akabe beyatları adı verilen Mekke'deki görüşmeler ile başlamış ve bu şekilde 3 bey'at yapılmıştır.

 

Zaten Muhammed'in Medine'ye hicret etmesi de bu kabilelerin kendisine kucak açması ve koruma sağlaması neticesinde onlardan aldığı bu güvenle olmuştur. Muhammed daha Mekke döneminde iken bu kabileler Kuran okumayı öğğretmek için öğretmenler göndermiştir.

 

Bu kabilelerle yapılan 3 bey'at da Hamidullah'ın es-Vesaik'us Siyasiyye kitabında yer alır. Şimdilik konuyu dağıtmamak amacı ile bu bey'atların detayına girmiyorum.

 

Evet, bu yukarıda bahsettiğimiz maddeler bağlamında anlaşılan odur ki, bu sözleşme bu kabilelerin Yahudi olmayan ve Muhammed'e tâbi olan mümin unsurları ile yapılmış (zaten ilk maddede bu apaçık bellidir) ve ayrıca yine aynı kabilelerin isimlerinden bahsedilerek o kabilelerde yaşayan müslümanlara tâbi olan yahudilere hitap edilmiştir. Bu tâbiyet ilişkisi zaten bu sözleşmenin diğer maddelerinde de apaçık bir şekilde ortaya konmaktadır. Örneğin:

 

36.a. Bunlardan (Yahudilerden) hiçbir kimse Muhammed’in izni olmaksizin, Müslümanlarla birlikte askerî bir sefere çıkamayacaktir.

 

Ayrıca Medineli müşrikleri bağlayan şu maddeye bakalım:

 

20b. Hiçbir müsrik (putperest) Kureysli birinin mal ve canını himayesi altına alamaz ve bu hususta hiçbir müminin Kureyşlilere saldırmasına engel olamaz.

 

Görüleceği gibi bu maddeler ile tek taraflı dayatmalar açıkça bellidir ve bu dayatmacı maddelerin yahudiler ve müşriklerin de bulunduğu bir toplantıda alınmadığı da ortadadır. Ali Bulaç'ın şu yorumuna bakalım :

 

"....Çünkü Mekke’den ve gece yarısı gizlice çıkıp Medine’ye göç etmiş, üstelik bütün taraftarları genel şehir nüfusunun yüzde 15’ni geçmeyen bir insanın, tamamen kendi istek ve arzularına ya da gelecekteki çıkar hesaplarına hizmet edecek bir sözleşme metnini, kendisinden sayıca ve silahça daha güçlü kimselere kabul ettirmesi düşünülemez. Bu hiç de akla yatkın görünmüyor.

 

Evet bu sözleşme hicretin ilk yılında 622'de yapılmıştır ve böylesine güçsüz olduğu bir zamanda Muhammed'in ne Medine'deki yahudilere ne de müşriklere böyle dayatmacı maddeleri kabul ettiremeyeceği aşikardır.

 

Sözün kısası, aslında ortada Muhammed'e tâbi olan yahudi ve müşrik de bulunmamaktadır ve Muhammed kendine bey'at etmiş mümin sahabeleri ile bu sözleşmeyi yapmıştır. Bu sözleşmeden bırakın Kureyza, Kaynuka, Nadir, Mustalık gibi yahudi kabilelerinin haberininin olmasını Medine'de yaşayan yahudilerin ve Abdullah b. Ubey başkanlığındaki müşriklerin bile haberinin olması şüphelidir. Eğer Medine'de yaşayan yahudiler bu antlaşmaya dahil iseler o zaman Hamidullah'ın aşağıda ifade ettiği gibi dahildiler:

 

"...ilerde de görecegimiz gibi, anayasanın içerdigi hükümler Yahudilerin siyasal alanda oldugu kadar ekonomik alanda da bagimsızlıklarının önemli bir bölümünü ellerinden almaktadir. Yine metin incelendiginde görülecegi gibi, bu anayasa hiçbir zaman açik bir biçimde Yahudi kabilelerini bagimsiz birimler olarak nitelendirmemekte; tam aksine, anayasa metninde Islam’i kabul eden on kadar Arap kabilesi sayılarak, filan ya da falanca Arap kabilesi ile ittifak yapmış olan Yahudilerin filan ya da falanca haklara sahip olacakları belirtilmektedir.Görünüşe bakılırsa Yahudiler, federal yapıdaki bu Şehir-Devlet’e eşit kosullarda degil de, efendi durumundaki Müslüman-Arapların mevlâlari olarak katılmışa benzemektedirler. (İslam Peygamberi no:347)

 

Muhammed'in o dönem nüfus sayımı (aslında bu müslüman sayımıdır) yaptırdığına dair ilginç bir bilgi de yine Ali Bulaç'ın konu ile ilgili yazısında vardır.

 

Huzeyfe’den gelen bir nakle göre: “Allah’ın Elçisi bize: "Din olarak İslam’ı seçen ve Müslüman olan kimselerin isimlerini (tek tek) yazıp getiriniz” dedi. Biz de ona 1500 kişinin ismini yazıp getirdik.”

 

 

Nüfus sayımı sonucunda Medine’de 10 bin kişinin yaşadığı, bunlardan 1.500’ünün Müslüman, 4.000’nin Yahudi ve 4.500’ünün Müşrik Arap olduğu anlaşılmıştı.(Bu paragraf Ali Bulaç'ın kaynak göstermeden kendisinin ilave ettiği bölüm)

 

 

Bu yukarıdaki rakamlar bile müslümanların baskın bir güç olamayacak kadar az sayıda olduğunun göstergesidir.

 

 

O halde nasıl olurda böyleine dayatmacı maddeler müşrik ve yahudilere kabul ettirilebilirdi ki ?

 

 

Tabii burada yahudiler derken Medinenin dış bölglerinden yaşan (Kaynuka, Kureyza, Nadir, Mustalık vb.) kabilelerin kastedilmediğini bir kere daha hatırlatmak isterim.

 

 

Burada göünen o ki, Medine'nin iki büyük kabilesi olan Evs ve Hazrec kabileleri içinde müslümanlar, müşrikler ve yahudler yaşamaktaydı ve Muhammed daha sonra Ensar ismi ile geçecek olan bu iki kabilenin içindeki müslümanları diğerlerinden ayrı tutacak ve kendisine bğlayacak bir antlaşma yapıyordu ve bu antlşmanın muhattaplarıda bu iki büyük kabilenin içindeki müslümanlardı.

 

 

Bunun bir diğer delili de yine Ali Bulaç'ın yazısında geçen şu hadistir.

 

 

".....belli başlı Hadis kitaplarında Enes b.Malik’in evinde (ve karşılıklı görüşmeler sonucunda) böyle bir sözleşme/antlaşma imzalandığına dair elimizde güvenilir bir rivayet vardır. Şöyle ki:

 

“Asım’dan. Enes b.Malik’e Hz.Peygamber’in ‘İslam’da yeminli antlaşma (hılf) yoktur’ buyurduğunu duyurmuş olayım, dedim.

 

Enes bana:

 

 

-Peygamber benim Medine’deki evimde Kureyş ile Ensar arasında sözleşme imzaladı’ cevabını verdi.

 

(Buhari, Kefale, 2; Müslim, Fedailu’s-Sahabe, 204; Ebu Davud, Feraiz, 17)

 

 

Burada Kureyş olarak ismi geçen Kureyş'den Muhammed ile birlikte hicret eden 'Muhacirler'dir.

 

 

Yahudilerin bu antlaşmada muhattap alınmadığını ve yahudilerle ilgili maddelerin tek taraflı ve onların bilgisi olmadan hazırlandığını gösteren diğer bir delilimiz de bu sözleşmenin 42 ve 47. maddeleridir. Şöyle ki:

 

 

42. Bu sahifede (yazida) gösterilen kimseler arasinda ortaya çikmasindan korkulan her türlü öldürme ya da tartisma olaylarinin Allah’a ve Allah’in Resûlü Muhammed’e götürülmesi gerekir. Allah bu sahifeye (belgeye) en siki ve en titiz bir biçimde riayet edenlerin güvencesi olacaktir.

 

 

47. Bu belge, haksiz bir fiil ya da suç isleyen kisi ile onun cezasi arasina engel olarak giremez. (Cihad amaciyla evinden) çikan kisi emniyettedir ve yine ayni sekilde sehirde (Yesrib’de) kalan kisi de emniyettedir. Ancak haksiz bir fiil ya da suç islenmesi durumu müstesnadir. Allah ve Muhammed (AS),bu sahifede gösterilen maddelere tam bir sadakat ve titizlikle uyan kimselerin yardimcisidir

 

Görüleceği gibi bu maddlerde Muhammed Resul olarak tanımlanmaktadır.

 

Açıkcası bu tip bir tanımlamayı ne yahudilerin ne de müşriklerin kabul emesi diye bir şey sözkonusu değilidir. Müşriklerle ilgili olarak zaten Hudeybiye antlaşması ve bu antlaşmada "Allah'ın Resulü Muhammed" imzasını reddetmeleri bile müşriklerin bu konuda ne kadar titiz olduğunu bize göstermiştir. Mekkeli müşriklerin bu titizliğinin Medineli müşriklerce de benimsenmesi oldukça sıradan bir durum olurdu.

 

Yahudilerin zaten bunu kabul etmeleri ihtimal dahilinde bile değildir. Hiçbir koşulda yahudiler bunu kabul etmezlerdi, hatta Kaynuka, Kureyza, Nadiroğullar seferlerinde de görüleceği gibi topraklarından sürülmeleri ve boyunlarının vurulması dönemlerinde bile bunu kabul etmemişlerdi. Yani savaş yenilgisi alıp teslim bayrağını çekmiş olmaları bile onların Muhammed'in peygamberliğini kabul etmelerine neden olmazken nasıl oluurda Muhammed'in en güçsüz olduğu ve dahası herhangi bir savaşın da olmadı bu hicretin ilk yıllarında bunu kabul edebilirlerdi ki ? Hele hele bu yahudiler iddia edildiği gibi Kaynuka, Kureyza, Nadir, Mustalık vb. kabileler ise ve Muhammed'e sürgün ve ölüm pahasına direnmiş oldukları gerçeği biliniyor iken...Bırakın bu MEdine'nin dış bölgelerinde müstahkem kalelerde kendilerini koruyan yahudi kabilelerini Medine'de yaşayan yahudiler bile Muhammed'e "resul" olarak tasdik veremez...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Üzerinde durmak istedğim bir diğer konu da sözümona Medine'nin sınırları belirlenmiş bir şehir-devlet olduğu yönünde islam uleması tarafından sık sık yapılan vurgulardır. Buna kanıt olarak da bu sözleşmenin 39. maddesi gösterilmektedir. Bu sözleşmeyi Türkiye'nin gündemine taşıyan Ali Bulaç'ın şu yorumunu okuyalım:

 

"Vesika’nın diğer hükümlerini de kısaca şöyle özetlemek mümkün: 39. Madde ile “ülke ve korunmuş sınır” kavramı getirilmiş olup, bu o günün şartlarında yeni bir şeydi. Kan ve akrabalık bağına dayalı kabile yapısı aşılıyor, insanlar bloklar halinde (veya hukuk toplulukları şeklinde) daha üst bir siyasi birlik etrafında toplanıyor ve Medine’de yaşayan aşiret ve kabileler arasındaki her türlü çatışma ve hukuk ihlali yasaklanıyor. Vesika’da geçen “haram” terimi korunmuş sınır demektir ve bir siyasi birliğin toprak bütünlüğüne atıf anlamına gelir...."

 

Şimdi bakalım şu 39. maddeye:

 

39. Bu sahifenin (belgenin) gösterdigi kimse lehine Yesrib vadisi dahili (cevf) haram (kutsal, haklarin gözetilmesi gereken) bir yer olacaktir.

 

 

Buradaki "haram" kelimesinin parantez içi açıklamaları çevirmen kaynaklı olarak değişmektedir. Hamidullah'ın İslam peygamberi'nde bu "kutsal, hakların gözetilmesi gereken" olarak çevrilmişken (veya eklenmişken) yine Hamidullah'ın es-Vesaikûs Siyasiyye isimli kitabında "dokunulmaz alan" olarak çevrilmiş veya eklenmiştir. Anlaşılan o ki, bu maddede geçen" haram" sözcüğünün apaçık olan anlamı çarpıtılmaya çalışılmaktadır. Neden ? Çünkü baştan beridir Muhammed'in Medine'de hicretin ilk yılında bir devlet kurduğunu ve bu devletin de bir anaysası olduğunu iddia eden islam uleması adeta "devlet var, anaysa var öyleyse bir de bu devletin sınırları olmalı" türünden bir zorlama ve subjektif yorum içine girme ihtiyacı hissetmiş ve burada geçen "haram" kelimesini Ali Bulaç'ın ifadeiyle "sınır" olarak anlamıştır.

 

Halbuki Kuran'da geçen "haram aylar" ne ise buradaki "haram bölge" de odur.

 

Yani burada apaçık "savaş yapılması yasaklanmış" bir bölge kastedilmektedir.

 

Hem bu sözleşmenin bu maddeden bir önceki maddesi olan 38. maddenin devamı olması ve aralarında bir tür siyak-sibak ilişkisi olması nedeniyle bu böyledir;

 

38. Yahudiler, Müslümanlarla birlikte savaştıkları sürece savunma harcamalarina katılacaklardır.

 

hem de bu sözleşmeden daha sonra Bedir ve Uhud savaşlarının sözkonusu bölgenin dışında yapılmış olması (özellikle Uhud'da bu bölgenin dışına çıkılmışıtır) nedeniyle böyledir,

 

hem de "haram" kelimesinin bir sıfat olarak Kuran'daki "haram aylar" ile örtüşmesi nedeniyle böyledir.

 

Daha da ötesi bu konuda dayanak olarak getirilen hadisler de buna işaret etmemektedir.

 

Şöyle ki:

 

"Rafi b. Hadic'ten:...."Medine Resulullah'ın korumaya aldığı haram (dokunulmaz) bir yerdir. Bu bizdeki bir tabakalanmış hayvan derisi üstüne yazılıdır.

 

Bir başka hadiste şunu der:

 

Ebu Cuhayfe'den nakledildiğine göre, Ali'nin huzuruna girdi. Kılıcının getirilmesini istedi. Kılıcın işinden Arapça yazılı bşr hayvan derisi çıkardı, şöyle dedi: "Allah'ın kitabı dışında Resulullah'ın bıraktığı herşeyi gördüm, ama bu hariç". Şunlar vardı: Esirgeyen ve bağışlayan Allah adına Resulullah Muhammed dedi ki: Her peygamberin haremi (dokunulmaz bölgesi) vardır. Benim haremim Medine'dir." (es-Vesaik'us no: 1/a)

 

Yani bu haram bölge bile Muhammed'in kendi kendisine belirlediği bir bölgedir (peygamer bölgesi olarak) ve bu da kendi kendisine yaptığı bu sözleşme ile uyum göstermektedir.

 

Bu ahvalde Ali Bulaç ve diğer islamcı araştırmacıların bu bölgenin Medine şehir devleti "sınırı" olduğu yönündeki zorlama yorumları gerçek dışıdır. Ortada Muhammed'in kendi kendisine belirlediği bir bölge vardır ve bunu da henüz hicretin ilk yılında kurulmuş islam devletinin sınırı diye göstermek akıl dışıdır. Zaten sadece 1000-1500 kişilik müslüman topluluğun daha hicretin ilk yılında Medine'de bir "İslam devleti" kurduğunu söylemek akıl ve mantık sahibi bir insanın söyleyeceği bir şey değildir. Ama islam uleması bu tip gerçek dışı, zorlama, subjektif yorumları çok sever ve bunun sebebi de kendi keyfii yorumlarına hiç bir eleştiri getirilmiyor oluşu yani bu insanların adeta meydanı boş buluyor oluşudur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

MEDİNE VESİKASI.

 

İlk sorulan soru (Bu kitap “yazı” Resulullah a.s.v. Muhammed tarafından Kureyşli ve yesribli müminler ve Müslümanlar ve bunlara tabii olanlar ve onlarla birlikte cihat edenler için “olmak üzere” düzenlenmiştir.) sonrada ilk maddede muhatapları açıklanmış demeklede ilk (çarpıtma yorum yapılmış) sebebide 2. madde sanki yokmuş gibi davranılmış. Şimdi 2. maddeyi verdikmi olay soru soranın “çarpıtması gibi” olmadığı anlaşılır.

Madde 2) Işte bunlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmet (câmi'a) teşlil ederler. Şimdi olay anlaşılmıştır zannedersem bunlar demekle “yesrib” teki öbür muhataplarından “yahudi,hırıstiyan,müşrik” ayrıdırlar böyle olmakla yani anlaşmaya taraf olmakla kendileri için düzenlenen anlaşma olması hasebiyle muhatap olmazlarmı zaten medine vesikasını hazırlayan Peygamber a.s.v. olması sebebiyle müslümanların bir taraf (muhatap) olmasından doğal ne var. Birde “MUHAMMED” in a.s.v. (Resulullah) olarak geçmesi tabii ve normaldir sebebide bak vesika 1. madde muhatap müslüman anlaşılmıştır umarım.

Şimdi (çarpıtmanın) ikinci versiyonu bu sözleşmede ne müşrik, ne yahudi, ne hırıstiyan geçmiyor deniyor onlarıda yazalımda olay anlaşılsın.

 

MEDİNE VESİKASI.

4-)Benû 'Avf'lar kendi aralarında âdet olduğu vechile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye iştirak edeceklerdir ve (müslümanların teşkil ettiği) her zümre (taife), harp esirlerinin fidyei necâtını mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir.

5-)Benû Hârisler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile evvelki, şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasında iyi ve mâ

kul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir.

6-)Benû Sâide'ler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir.

7-)Benû Cuşem'ler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiler altında kan diyetlerini ödemeye ve her zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâ

kul bilinen esaslara ve aâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir.

8-)Benû'n-Neccâr'lar kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir.

9-)Benû 'Amr Ibn 'Avf'lar, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştiraık edeceklerdir.

10-)Benû'n-Nebît'ler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir.

11-)Benû'l-Evs'ler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâ

kul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir.

Şimdi yukarıda adı geçenler Medine değilde başka bir yerdemi yaşıyorlar.

Bir diğer dikkati çeken konu soru soran “ÇARPITMA” yapmak istemiş ama bilememiş sebebide Kureyşli, ve yesribli müslümanların ayrı ayrı zikredilmiş olması imiş şimdi anlaşmanın orasında var olan sözleri yazdıkmı bunuda anlamayan oldumu burada ya bilmemek var veya “ÇARPITMA” var.

(Kureyşli ve Yesribli mü’minler ve müslümanlar) daha ne denilsin veya burada ayrı, ayrı zikredilme varmı yok anlaşılmıştır umarım anlaşılmaz ise sorulursa izah edilir. Şimdilik bu kadar devamı gelecek sebebide iyi bir madende ondan.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi ben bir anlaşma senedi hazırlıyorum. Sarıgöl beye ait ne kadar mal varlığı varsa bana devretmiştir diye yazıyorum.Senet hazırlanırken sarıgöl hazır olmadığı gibi imzasıda yok. Sonrada kapısına dayanıp mallarını istiyorum.İtiraz edincede zor kullanarak mallarına el koyuyorum.

 

 

Niçin böyle yaptın diye beni ayıplayanlara elimdeki senedi gösterip, işte bakın sarıgölün adı geçiyor diye sözde kanıt sunuyorum.

 

Medine vesikası denilen şeyde muhammedin kendi kendine gelin güvey olmasından başka bir şey değildir.Bu vesika müslümanlardan başkasını bağlamaz

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi ben bir anlaşma senedi hazırlıyorum. Sarıgöl beye ait ne kadar mal varlığı varsa bana devretmiştir diye yazıyorum.Senet hazırlanırken sarıgöl hazır olmadığı gibi imzasıda yok. Sonrada kapısına dayanıp mallarını istiyorum.İtiraz edincede zor kullanarak mallarına el koyuyorum.

Niçin böyle yaptın diye beni ayıplayanlara elimdeki senedi gösterip, işte bakın sarıgölün adı geçiyor diye sözde kanıt sunuyorum.

 

Medine vesikası denilen şeyde muhammedin kendi kendine gelin güvey olmasından başka bir şey değildir.Bu vesika müslümanlardan başkasını bağlamaz

 

 

Din olarak İslam’ı seçen ve Müslüman olan kimselerin isimlerini (tek tek) yazıp getiriniz” dedi. Biz de ona 1500 kişinin ismini yazıp getirdik.”23

 

Nüfus sayımı sonucunda Medine’de 10 bin kişinin yaşadığı, bunlardan 1.500’ünün Müslüman, 4.000’nin Yahudi ve 4.500’ünün Müşrik Arap olduğu anlaşılmıştı.

 

 

Bu iş tamamlandıktan sonra, Hz.Muhammed (s.a.), Müslüman blokun liderleriyle olduğu kadar, Müslüman olmayan Medineli diğer sosyal blok temsilcileriyle de durumu istişare etti. Hepsi Enes’in evinde toplanarak yeni bir “Şehir-Devlet” yapısını ortaya çıkaran temel ilkeler üzerinde anlaştılar. Bu yeni “devletin anayasası” yazılı bir biçimde tesbit edilip vazedildi ki bu metin şu anda elimizde bulunan Vesika’dır.

 

İkinci kurucu ilke hakimiyet’in değil, katılım’ın hareket noktası seçilmesidir. Çünkü totaliter ve üniter bir siyasal yapıda farklılıklar kabul edilemez. Medine Vesikası, Müslüman ve Yahudileri kabile kabile (tek tek) zikreder. Müşriklere de ayrı bir maddede değinir. (Md. 20/B). Muhacirler, Ensar, Benu Avf, Benu Harisler, Benu Saide, Benu Cuşem, Benu’n-Neccar, Benu Amr İbn Avuflar, Benu Nebît ve Benu’l-Evs... (Md.1-11). Yine Yahudiler’den Benu Avf, Benu’n-Neccar, Benu’l-Haris, Benu Saide, Benu Cuşem, Benu’l-Evs, Benu Sa’lebe, Cefne, Benu Şuteybe (Md.25-33) kabilelerini ve onların mevlalarını ayrı ayrı zikreder.

 

Medine Vesikası’nı Batı bilim çevrelerine tanıtan Alman oryantalist Wellhausen olmuştur. Muhtemelen Wellhausen’ın Skizzen und Vorarbeiten adlı kitabının 1899’da yayımlanmasından sonra, yine Alman Grimme, italyan Caetani, Buhl, Wensick, Korehl, Ranke, Müller ve Guillaume adlı yazar ve araştırıcıların dikkati çekilmiş, Vesika ile ilgili yayınlarda hissedilir bir artış olmuştur.1 Ancak Vesika’nın İslam dünyasında aktüel hale gelmesini Prof. Muhammed Hamidullah’a borçluyuz.2 Arapların “kütüphane köstebeği” adını verdikleri Hamidullah’ın Türkiye, Ortadoğu, Asya ve Avrupa kütüphanelerini kapsayan çok yönlü araştırmaları3 Vesika ve bu Vesika’nın imzalandığı tarihsel ve sosyal çevre ile ilgili geniş bilgilere sahip olmamızı sağlamıştır. Vesika ile başka bilimadamlarının da ilgilendiğini tesbit ediyoruz.

 

Daha başka bilgi istenirse verilir. Olayları kişiselleştirmeyelim lütfen değilmi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Din olarak İslam’ı seçen ve Müslüman olan kimselerin isimlerini (tek tek) yazıp getiriniz” dedi. Biz de ona 1500 kişinin ismini yazıp getirdik.”23

 

Nüfus sayımı sonucunda Medine’de 10 bin kişinin yaşadığı, bunlardan 1.500’ünün Müslüman, 4.000’nin Yahudi ve 4.500’ünün Müşrik Arap olduğu anlaşılmıştı.

 

 

Bu iş tamamlandıktan sonra, Hz.Muhammed (s.a.), Müslüman blokun liderleriyle olduğu kadar, Müslüman olmayan Medineli diğer sosyal blok temsilcileriyle de durumu istişare etti. Hepsi Enes’in evinde toplanarak yeni bir “Şehir-Devlet” yapısını ortaya çıkaran temel ilkeler üzerinde anlaştılar. Bu yeni “devletin anayasası” yazılı bir biçimde tesbit edilip vazedildi ki bu metin şu anda elimizde bulunan Vesika’dır.

 

 

Sayın sarıgöl,bu kısmın kaynağı hani,yoksa sizmi uydurdunuz ?

 

Bakalım hamidullah ne demiş

 

Medine sehrinin tamamini kapsayacak bir devlet teskilatinin kurulmasi, yöre halkinin tüm unsurlariyla istisare edilmesini gerektiriyordu. Daha önceki bir bölümde, Medine’de yürürlüge konulan anayasanin metnini incelemis ve Yahudilerin hükümetle ilgili işlerin icrasinda sahip olduklari durumu ortaya koymustuk. Ancak burada küçük bir nokta gözümüze çarpiyor: Yukarida adı geçen anayasa metninde “Benû ‘Avf… Benû’n-Neccâr… Benû’l-Hâris… Benû Sâ’ide… Benû Cusem… Benû’l-Evs…Benû Sa’lebe… Benû’s-Suteybe Yahudilerinden” bahsedilmektedir. Oysa bütün bu saydiklarimiz Arap kabileleridir. Acaba buna bakarak, ister Arap ister Yahudi olsun her kabilenin, kendi aralarindan bir baska kabile ile ittifak anlasmasi yapmasi gerektigi sonucunu mu çikarmak gerekir? Çünkü burada Arap ve Yahudilerin karisimi olan ve her ikisi de ayni derecede önemli bu topluluk içinde sükunet ve barisi korumak söz konusudur. Yoksa bu durum, sehrin asil nüfusunun Arap soyundan geldigi ve burada yerlesmis olan Yahudi ailelerin Arap kabileleriyle mevlalik iliskilerini kabul etmek zorunda kaldiklari anlamina mi geliyor? (Bir baska deyisle, Yahudilerin kendilerine ait kabileleri yoktu ve bu sehre, asil nüfustan ayri bir topluluk olusturacak sekilde kitleler halinde gelmemislerdi. Yine muhtemeldir ki, basina buyruk Araplar bu göçmen Yahudilerin ayri bir blok halinde yasamalarina olanak tanimamislar ve Yahudi kimliklerini kaybedip ülke insaniyla kaynasabilmeleri için, degisik Arap kabileleri arasinda bölüklere ayrilmalarini istemislerdir.) (İslam Peygamberi no: 939)

 

Hamidullah istişare ettiler demiyor,tahminde bulunuyor gerektiriyordu diyor. Çarpıtmayın lütfen

 

Evet, bu yukarıda bahsettiğimiz maddeler bağlamında anlaşılan odur ki, bu sözleşme bu kabilelerin Yahudi olmayan ve Muhammed'e tâbi olan mümin unsurları ile yapılmış (zaten ilk maddede bu apaçık bellidir) ve ayrıca yine aynı kabilelerin isimlerinden bahsedilerek o kabilelerde yaşayan müslümanlara tâbi olan yahudilere hitap edilmiştir. Bu tâbiyet ilişkisi zaten bu sözleşmenin diğer maddelerinde de apaçık bir şekilde ortaya konmaktadır. Örneğin:

 

36.a. Bunlardan (Yahudilerden) hiçbir kimse Muhammed’in izni olmaksizin, Müslümanlarla birlikte askerî bir sefere çıkamayacaktir.

 

Ayrıca Medineli müşrikleri bağlayan şu maddeye bakalım:

 

20b. Hiçbir müsrik (putperest) Kureysli birinin mal ve canını himayesi altına alamaz ve bu hususta hiçbir müminin Kureyşlilere saldırmasına engel olamaz.

 

Görüleceği gibi bu maddeler ile tek taraflı dayatmalar açıkça bellidir ve bu dayatmacı maddelerin yahudiler ve müşriklerin de bulunduğu bir toplantıda alınmadığı da ortadadır.

 

 

Çünkü Mekke’den ve gece yarısı gizlice çıkıp Medine’ye göç etmiş, üstelik bütün taraftarları genel şehir nüfusunun yüzde 15’ni geçmeyen bir insanın, tamamen kendi istek ve arzularına ya da gelecekteki çıkar hesaplarına hizmet edecek bir sözleşme metnini, kendisinden sayıca ve silahça daha güçlü kimselere kabul ettirmesi düşünülemez. Bu hiç de akla yatkın görünmüyor.

 

Evet bu sözleşme hicretin ilk yılında 622'de yapılmıştır ve böylesine güçsüz olduğu bir zamanda Muhammed'in ne Medine'deki yahudilere ne de müşriklere böyle dayatmacı maddeleri kabul ettiremeyeceği aşikardır.

 

Sözün kısası, aslında ortada Muhammed'e tâbi olan yahudi ve müşrik de bulunmamaktadır ve Muhammed kendine bey'at etmiş mümin sahabeleri ile bu sözleşmeyi yapmıştır. Bu sözleşmeden bırakın Kureyza, Kaynuka, Nadir, Mustalık gibi yahudi kabilelerinin haberininin olmasını Medine'de yaşayan yahudilerin ve Abdullah b. Ubey başkanlığındaki müşriklerin bile haberinin olması şüphelidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben zaten sen anlayasın diye yazmadım ki.

 

 

ya sen daha yahudi kabilelerinin aşiret, aşiret kayda alındıgından bi habersin

 

anlamadıgın bir şeyi mi anlatıyorsun.

 

yazdıklarının adresini verde direk ordan bakalım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

(sarigöl) Bu iş tamamlandıktan sonra, Hz.Muhammed (s.a.), Müslüman blokun liderleriyle olduğu kadar, Müslüman olmayan Medineli diğer sosyal blok temsilcileriyle de durumu istişare etti. Hepsi Enes’in evinde toplanarak yeni bir “Şehir-Devlet” yapısını ortaya çıkaran temel ilkeler üzerinde anlaştılar.

 

Sayın sarıgöl;hala bu bilginin kaynağını bekliyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

katakuta.

 

Bilgisayar'a yeni baktım yazınızı yeni gördüm dolayısı ile cevabımı şimdi yazacağım olurmu. İslam Peygamberi (Muhammed Hamidullah) adlı iki ciltlik kitap eğer elinizde ise iyi okuyun faydalıdır. Şu an olduğum yerdeki kütüphanemde o kitaplar yok yoksa size o kitaplardan yazardım daha bir iyi olurdu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Medine sehrinin tamamini kapsayacak bir devlet teskilatinin kurulmasi, yöre halkinin tüm unsurlariyla istisare edilmesini gerektiriyordu. Daha önceki bir bölümde, Medine’de yürürlüge konulan anayasanin metnini incelemis ve Yahudilerin hükümetle ilgili işlerin icrasinda sahip olduklari durumu ortaya koymustuk.

katakuta.

 

katakuta "GEREKTİRİYORDU" demek ne demek ve Muhammed Hamidullah'ın "gerektiriyordu" yazısından sonra yazılanları görmemişsin galiba ne diyor Muhammed Hamidullah "DAHA ÖNCEKİ BİR BÖLÜMDE, MEDİNE'DE YÜRÜRLÜĞE KONULAN ANAYASANIN METNİNİ İNCELEMİŞ VE (YAHUDİLERİN) HÜKÜMETLE İLGİLİ İŞLERİN İCRASINDA SAHİP OLDUKLARI DURUMU ORTAYA KOYMUŞTUK". Şimdi senin "gerektiriyordu" takıntın burada havada kalıyor sebebide "gereken yapılmış'ki" sonrasında Muhammed Hamidullah ne diyor "HÜKÜMET" bile kurulmuş Yahudilerin işlerinden bahsediyor. devam edecek.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

katakuta.

 

Bilgisayar'a yeni baktım yazınızı yeni gördüm dolayısı ile cevabımı şimdi yazacağım olurmu. İslam Peygamberi (Muhammed Hamidullah) adlı iki ciltlik kitap eğer elinizde ise iyi okuyun faydalıdır. Şu an olduğum yerdeki kütüphanemde o kitaplar yok yoksa size o kitaplardan yazardım daha bir iyi olurdu.

 

Sayın sarıgöl,kaç iletinizde beni çapıtmakla suçlayan bir insanın böyle yapmasının ne kadar etik olduğunu okuyuculara bırakıyorum.

 

Ben sizden kaynak istiyorum, siz

 

şimdi yazacağım

 

kitap elinizde ise okuyun faydalı olur

 

şu an olduğun yerde ki kütüphanemde o kitaplar yok

 

Diyorsunuz.Bumu kaynak ?

 

katakuta "GEREKTİRİYORDU" demek ne demek ve Muhammed Hamidullah'ın "gerektiriyordu" yazısından sonra yazılanları görmemişsin galiba ne diyor Muhammed Hamidullah "DAHA ÖNCEKİ BİR BÖLÜMDE, MEDİNE'DE YÜRÜRLÜĞE KONULAN ANAYASANIN METNİNİ İNCELEMİŞ VE (YAHUDİLERİN) HÜKÜMETLE İLGİLİ İŞLERİN İCRASINDA SAHİP OLDUKLARI DURUMU ORTAYA KOYMUŞTUK". Şimdi senin "gerektiriyordu" takıntın burada havada kalıyor sebebide "gereken yapılmış'ki" sonrasında Muhammed Hamidullah ne diyor "HÜKÜMET" bile kurulmuş Yahudilerin işlerinden bahsediyor

 

 

Yukarıda medine vesikasını Hamidullahın eserinden madde madde alııntıladım.O maddelerin hiç birinde gayri müslimlerden bir kabilenin o vesika hazırlanırken orda olduğuna istişare yaptığına,imza attıklarına dair dair bir bilgi yok.

 

 

Hamidullah bazı yahudi kabilelerin isimlerinin vesika da geçmesinden yola çıkarak, istişare etmeleri gerekirdi diyor. Bu onun yorumu.Yorum kesin bir bilgi değildir.Hamidullah böyle bir yorumda bulundu diye bunu kesin bir bilgi gibi dayatamazsınız.Hele üstelik yorumuda çarpıtıp sanki gerçekten istişare yapmışlar gibi göstermezsiniz.Sonra kaynak isteyince böyle absürd cevaplar vermek zorunda kalırsınız.

 

Eğer hakikatın ortaya çıkmasını istiyorsanız,muhatabın yorumlarınada cevap vermek zorundasınız.Aksi takdirde biz ne söylersek doğrudur mantığını dayatmış olursunuz ki, bunun ne kadar gayri ahlaki olduğunu anlatmaya gerek yoktur.

 

Buyurun benim yorumlarıma cevap verin

 

 

Kaynuka, Kureyza ve Nadiroğullarına yönelik saldırılarda hep bu antlaşmanın ihlal edildiği söylenir ama ne hikmetse hiçbir islam ulemasının aklına bu antlaşmada bu kabilelerin isimlerinin geçmediği gelmez. Eğer sözü edilen bir antlaşma ise o zaman mutlaka ama mutlaka bu antlaşmaya taraf olanların isimlerinin ve imzalarının o antlaşmada olması gerekir (Bunun en tipik örneği Hudeybiye antlaşmasıdır)

 

 

Kaldı ki islam uleması bunu bir antlaşma değil bir Medine şehir-devlet anaysası olarak tanıtmaya çalışmakta ve bu halleri ilede daha antlaşma ile anayasa arasındaki farkı bile göremez hale gelmekteler. Dikkat edilirse en kıytırık Arap kabilelerinin bile isimleri geçerken Nadir, Kaynuka ve Kureyza gibi (ki her birinin ayrıca kalelerle korunmuş yerleim alanları mevcut) yahudi kabilelerinin isimleri neden geçmemektedir ?

 

 

Açıkcası bu tip bir tanımlamayı ne yahudilerin ne de müşriklerin kabul emesi diye bir şey sözkonusu değilidir. Müşriklerle ilgili olarak zaten Hudeybiye antlaşması ve bu antlaşmada "Allah'ın Resulü Muhammed" imzasını reddetmeleri bile müşriklerin bu konuda ne kadar titiz olduğunu bize göstermiştir. Mekkeli müşriklerin bu titizliğinin Medineli müşriklerce de benimsenmesi oldukça sıradan bir durum olurdu.

 

Görüleceği gibi bu maddlerde Muhammed Resul olarak tanımlanmaktadır

 

Yahudilerin zaten bunu kabul etmeleri ihtimal dahilinde bile değildir. Hiçbir koşulda yahudiler bunu kabul etmezlerdi, hatta Kaynuka, Kureyza, Nadiroğullar seferlerinde de görüleceği gibi topraklarından sürülmeleri ve boyunlarının vurulması dönemlerinde bile bunu kabul etmemişlerdi. Yani savaş yenilgisi alıp teslim bayrağını çekmiş olmaları bile onların Muhammed'in peygamberliğini kabul etmelerine neden olmazken nasıl oluurda Muhammed'in en güçsüz olduğu ve dahası herhangi bir savaşın da olmadı bu hicretin ilk yıllarında bunu kabul edebilirlerdi ki ?

 

 

 

Hele hele bu yahudiler iddia edildiği gibi Kaynuka, Kureyza, Nadir, Mustalık vb. kabileler ise ve Muhammed'e sürgün ve ölüm pahasına direnmiş oldukları gerçeği biliniyor iken...Bırakın bu MEdine'nin dış bölgelerinde müstahkem kalelerde kendilerini koruyan yahudi kabilelerini Medine'de yaşayan yahudiler bile Muhammed'e "resul" olarak tasdik vermiş olabilirlerimi?...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katakuta.

 

Yazacağım cevabi yazıyı dikkatle okumanı nacizane tavsiye ediyorum sebebi’de yazdıklarımı ya anlamıyorsun , yada anlıyorsunda işine gelmiyor, yada anlamadığını anlamıyorsun. Şimdi “HUDEYBİYE” anlaşması iki şehir devleti (site) arasında olan anlaşmadır dolayısı ile “MEDİNE VESİKASI” ile benzer hiç bir tarafı olmaz sebebi’de “ Medine vesikası” yeni bir yapılanmanın yani “Oluşumun , ANAYASA’SIDIR” “Hudeybiye’de” oluşmuş olan “Medine” devleti ile o an müşriklerin elinde olan “Mekke” şehir devleti ile olan barış anlaşmasıdıır anlamışsındır umarım.

 

Anlaşma ile Anayasa arasındaki farkı sen anladında kimseler anlamadı Medine vesikası ile Hudeybiye anlaşması zaten isimleri olayı açıklıyorda şimdi buraya yazmayacağım iki belgede olan yazılar (kayıt altına alınmış sözler) farkı farkedenlerce zaten anlaşılır.

 

Şimdi gelelim Yahudi kabileleri “Nadir,Kaynuka,Kureyza” olayına bu sorduğun soruya zaten kendin cevap vermişsin yani kendi kendini “TEKZİP” etmişsin nasılmı şimdi soru olarak yazdığın yazıyı buraya asacağım.( Yahudilerin zaten bunu kabul etmeleri ihtimal dahilinde bile değildir. Hiçbir koşulda yahudiler bunu kabul etmezlerdi, hatta Kaynuka, Kureyza, Nadiroğullar seferlerinde de görüleceği gibi topraklarından sürülmeleri ve boyunlarının vurulması dönemlerinde bile bunu kabul etmemişlerdi. Yani savaş yenilgisi alıp teslim bayrağını çekmiş olmaları bile onların Muhammed'in peygamberliğini kabul etmelerine neden olmazken nasıl oluurda Muhammed'in en güçsüz olduğu ve dahası herhangi bir savaşın da olmadı bu hicretin ilk yıllarında bunu kabul edebilirlerdi ki ?) Gördünmü bak ne yazıyorsun kendileri en güçlü müslümanların en güçsüz oldukları bir dönemde “ vesikayı” kabul ederlermi idi diyorsun daha fazla uzatmayacağım konu anlaşılmıştır umarım anlamadığın bir yer olursa çekinmeden yazıp sorabilirsin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katakuta.

 

Yazacağım cevabi yazıyı dikkatle okumanı nacizane tavsiye ediyorum sebebi’de yazdıklarımı ya anlamıyorsun , yada anlıyorsunda işine gelmiyor, yada anlamadığını anlamıyorsun. Şimdi “HUDEYBİYE” anlaşması iki şehir devleti (site) arasında olan anlaşmadır dolayısı ile “MEDİNE VESİKASI” ile benzer hiç bir tarafı olmaz sebebi’de “ Medine vesikası” yeni bir yapılanmanın yani “Oluşumun , ANAYASA’SIDIR” “Hudeybiye’de” oluşmuş olan “Medine” devleti ile o an müşriklerin elinde olan “Mekke” şehir devleti ile olan barış anlaşmasıdıır anlamışsındır umarım.

 

Anlaşma ile Anayasa arasındaki farkı sen anladında kimseler anlamadı Medine vesikası ile Hudeybiye anlaşması zaten isimleri olayı açıklıyorda şimdi buraya yazmayacağım iki belgede olan yazılar (kayıt altına alınmış sözler) farkı farkedenlerce zaten anlaşılır.

 

Şimdi gelelim Yahudi kabileleri “Nadir,Kaynuka,Kureyza” olayına bu sorduğun soruya zaten kendin cevap vermişsin yani kendi kendini “TEKZİP” etmişsin nasılmı şimdi soru olarak yazdığın yazıyı buraya asacağım.( Yahudilerin zaten bunu kabul etmeleri ihtimal dahilinde bile değildir. Hiçbir koşulda yahudiler bunu kabul etmezlerdi, hatta Kaynuka, Kureyza, Nadiroğullar seferlerinde de görüleceği gibi topraklarından sürülmeleri ve boyunlarının vurulması dönemlerinde bile bunu kabul etmemişlerdi. Yani savaş yenilgisi alıp teslim bayrağını çekmiş olmaları bile onların Muhammed'in peygamberliğini kabul etmelerine neden olmazken nasıl oluurda Muhammed'in en güçsüz olduğu ve dahası herhangi bir savaşın da olmadı bu hicretin ilk yıllarında bunu kabul edebilirlerdi ki ?) Gördünmü bak ne yazıyorsun kendileri en güçlü müslümanların en güçsüz oldukları bir dönemde “ vesikayı” kabul ederlermi idi diyorsun daha fazla uzatmayacağım konu anlaşılmıştır umarım anlamadığın bir yer olursa çekinmeden yazıp sorabilirsin.

 

Evet,konu anlaşılmıştır.Yani medinedeki ne yahudiler, nede müşrikler bu vesikaya imza atmış değilllerdir.Dolayasııyla baştada dediğim gibi bu vesika sadece muhammedi ''PEYGAMBER'' olarak kabul eden müslümanlar bağlar.

 

Bu durumda da,yahudilere yapılan katilamları haklı kılmak için öne sürülen,''ANLAŞMAYA İHANET ETTİLER'' gerekçeside çöpe gitmiş oluyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konuya vakıf olmamakla beraber sevgili aslan34 ve sarıgöl'ün kaynak göstererek verdiği bilgilerle bayağı bir aydınlanmış oldum. Ama hala bazı şeylere körü körüne saldırmak olsun diye yazı yazmaya devam etmek nedendir anlamak mümkün değil tabi.

Önce yahudilerden bahsedilmemiş deniyor. Sonra madde madde bahsedildiği gösteriliyor. sonra şunlar şunlar ayrı ayrı belirtilmiş neden deniyor cevabı çok güzel açıklayıcı bir şekilde veriliyor. Ama saldıracağız ya gözü kapalı yok kardeşim öyle de olsa böyle de olsa bunlar sizin uydurmanız oluyor.

Sayın aslan34 ve sarıgöl vermiş olduğunuz bilgiler için teşekkürler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konuya vakıf olmamakla beraber sevgili aslan34 ve sarıgöl'ün kaynak göstererek verdiği bilgilerle bayağı bir aydınlanmış oldum. Ama hala bazı şeylere körü körüne saldırmak olsun diye yazı yazmaya devam etmek nedendir anlamak mümkün değil tabi.

Önce yahudilerden bahsedilmemiş deniyor. Sonra madde madde bahsedildiği gösteriliyor. sonra şunlar şunlar ayrı ayrı belirtilmiş neden deniyor cevabı çok güzel açıklayıcı bir şekilde veriliyor. Ama saldıracağız ya gözü kapalı yok kardeşim öyle de olsa böyle de olsa bunlar sizin uydurmanız oluyor.

Sayın aslan34 ve sarıgöl vermiş olduğunuz bilgiler için teşekkürler.

 

Öyle ise konuya vakıf ol,sonra bir daha yorumunu alalım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet,konu anlaşılmıştır.Yani medinedeki ne yahudiler, nede müşrikler bu vesikaya imza atmış değilllerdir.Dolayasııyla baştada dediğim gibi bu vesika sadece muhammedi ''PEYGAMBER'' olarak kabul eden müslümanlar bağlar.

 

Bu durumda da,yahudilere yapılan katilamları haklı kılmak için öne sürülen,''ANLAŞMAYA İHANET ETTİLER'' gerekçeside çöpe gitmiş oluyor.

 

 

katakuta.

 

***************************

Vesika tarihi bir gerçek olarak müşteşrik ( gayrı Müslim) ve islam alimlerince ispat edilmiş maddeleride meydanda buradan hareketle "Yahudive müşrik" lerde zikrediliyor üstelik "Vesika" da taraflar gerisi teferruattır katakuta tamammı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.