Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ermeni meselesi


Unarm

Önerilen İletiler

bir kaç gün önce romancı olduğunu unutan orhan pamuk 1 milyon ermeniyi ve 30 bin kürdü öldürdük demiş anlaşılan gerçek piyasasının avrupa olduğunu anladı insanoğlu gerçekten de çiy süt emmiş para uğruna vatanını satabiliyor söylediklerinin koskoca bir yalan olduğunu bile bile birşey yapamamak beni deli ediyor :angry2:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haklısın kardeşim biz bu dava da haklı olduğumuz halde haksız gösteriliyoruz. Orhan Pamuk gibi yazarlarların anlamak mümkün değil vatan hani olmaktan başka birşey yapmıyorlar.Sen çıkıpta bunu nasıl söylersin hele birde bunu türk vatandaşı söylüyorsa vay halimize.....................

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

zaten bizleri yaralayan da bu yalanları bir türkün söylemesidir.yoksa biz yıllardır aynı lafları emperyalistlerin söylamesine alışmıştık.haklı olduğumuz davada haksız gösterilmemize mi yanalım yoksa bunları söyleyenlerle aynı milletten olduğumuza mı orhan pamuk beyefendi biraz araştırıp gerçekleri söyleseydi belki avrupadaki popularitesini yitirebilirdi amahiç olmazsa koskoca bir türk milletini arkasına alırdı belki çok okumazdı ama hala türk milletinin gururu olurdu.aslında amacım ermeni meselesine değinmekti ama görüyorum ki asıl mesele içimizde yapılacak olan elimizden geldiğince bu mesele hakkındaki haklılğımısı türk ve dünya kamuoyuna duyurmaktır

ermenilerin iddaları hakkındaki sorularınıza elimden geldiğince cevap verebilirim hem böylece daha çok kitlenin bilgi edinmesini sağlayabiliriz

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şu anda Türkiye öyle bir duruma düşmüştür ki mezalime uğrayan Türk halkı zalimlikle suçlanmaktadır.Kendilerini sütten çıkmış ak kaşık sanan muhataplarımıza şunu sormamız lazım, acaba ermeni çeteleri tarafından kaç bin Türk öldürülmüştür.Türk milletine nasıl eziyetler yapılmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

davamız onurlu bir türkiye içindir hiç kimse bizleri yapmadıklarımızla suçlayamaz hangi yiğidin kitapında iyi gününde yoğurdun kaymağını yediği haneye kötü gününde arkasından vurmak var ermeniler türkler anadoluya gelene kadar insanca bir yaşam mı sürebiliyorlardı sankitürkler geldi ermeniler huzura erdi milleti sadıka oldular bu mu sadakat her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır gün gelir güvendikleri dağlara da kar yağar o zaman tıpış tıpış gelirler biz yine milleti sadıka olmak istiyoruz diye

türkiyede yaşayan insanca yaşayan ermenilere bir sorum var tüm bu olanlara rağmen bir türkün size ermeni olduğunuz için herhangi bir garezi var mı hala susacak mısınız yoksa yine bürütüslükl mü yapacaksınız sizden ricam bildiğiniz gerçekleri duyurabileceğiniz kadar büyük bir kitleye duyurmanızdır.madem sizler de kendinizi türk hissediyorsunuz türk kimliği taşıyorsunuz değerlendirin hek çok türkün sahip olamadığı imkanları

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bu herifin her seyi daha fazla kitap satmak gündeme oturmak için yaptigi malum.o adam neyi ispatlamaya çalisiyor da bu laflar1 söyleyebiliyor.biz de bunun gibi daha bir çok hainin kitaplarini okuyoruz. isin ilginç yani bazi serefsizler de ç1k1p bu herife destek veriyorlar.bu idiayi neye dayanip söyleyebiliyorlar.bunlar1n tüklükle falan alakasi yok.kendi menfaatleri için vatan hainligi bile yapabiliyorlar.........

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dün akşam cnnturkte bir ülkücü de sizin sözlerinizi farklı kelimelerle ifade etti diğer konuklar buna şiddetle karşı çıkıp ortadoğu gazetesi yasarını suçladılar.hiç biri ortaya atılan yalan hakkında konuşmadı buradan yine söylüyorum.orhan pamuk neye güvenerek ermenileri öldürdük diyor hangi amaçla .amacının ne oldu açıkça ortada.aydınlarımıza sesleniyorum hala susup yalanları mı dinleyecğiz.yetmedi mi yıllardır aynı yalanları avrupadan duymamız

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Olaya muntesibi oldugumuz milletin, dusuncelerin bakis acilarindan hareketle bunlarin bizde olusturdugu onyargiyla degil, klasiklesmis soylemlerle degil ama daha mantikli, daha gercekci ve en onemlisi daha sakin bakmamiz gerektigine inaniyorum. Sakin olmadigimiz taktirde verecegimiz cevaplar, konusmalarimiz birer saldiri olmaktan baska bir sey ifade etmeyecektir...

 

Konuyla ilgili gazetelerde cikan bazi haberleri ozetleyerek vermeye calisacagim.

 

*Gecenlerde Yapi Kredi Kultur Merkezi'nde Helsinki Yurttaslar Dernegi'nin duznledigi "Ermeni sorunu" uzerine bir toplanti yapildi. Ferhat Kentel bu toplantida olanlari kosesine "Nefret" basligi ile tasidi. Toplantiya tarihci Mete Tuncay ve Avukat Fethiye Cetin konusmaci olarak katilmislar. Ozetle Mete Tuncay'in goruslerini su sekilde veriyor Ferhat Kentel: "Türkiye Cumhuriyetiânin Osmanlı mirasını tümüyle reddederken, Ermeni kırımı konusunda Osmanlıâya sahip çıkmasında, büyük ölçüde, kurulan yeni devletin kadrolarının Ermenilerâden kalan mal ve mülke sahip çıkmaları ve kazanımlarını kaybetmeme dürtüleri rol oynamıştır. Ayrıca, âsoykırım oldu-olmadıâ tartışmaları, bir takım parlamentoların bu yönde kararlar almaları çok anlamlı değildir ve gerek Ermenistanâda, gerekse Türkiyeâdeki resmi tarihçilerin âtek boyutluâ bakış açılarıyla, ne Ermenistan ne de Türkiye bu konuyu tartışmaya hazır değildir."

 

Boylesine sakin ve mantikli bir yargidan sonra devletin onemli kademelerinde calistigini soyleyen kendini bilmez bir dinleyicinin(!) nefret salyalariyla birlikte yumruklari konusmaya baslamis. "Mantigin bittigi yerde siddet baslar!" sozunu dogrularcasina...

 

********** ********* ************ ********* ********

 

Nefretin boyutlarini gostermek acisindan son derece dusundurucu ornekler bunlar... Ve Ferhat Kentel'in yazisinin sonunda yer alan yorumunu da aktarmadan gecemeyecegim:

 

"Ama öyle günler yaşıyoruz ki, galiba bir şeyler değişiyor... Şimdiye kadar konuşamamış insanlar konuşmaya başladığı için, yani ânormalâ olan olmaya başladığı için, şimdiye kadar konuşturmayanlar büyük bir kriz yaşamaya başladılar... Tahammül edemiyorlar başkalarının konuşmalarına, başkalarının acılarını duymaya... Duymamak için, âsen önce onların yaptığına bakâ diyorlar, Ermenilerin, Amerikalıların, Rusların, Yunanlıların, Hıristiyanların, misyonerlerin, Kürtlerin, Yahudilerin, kendileri dışında herkesin... Daha çok bağırıyorlar; nefret dozlarını, söylemlerinin, kelimelerinin şiddetini arttırıyorlar... Ve ne yazık ki, şiddetleri sadece kelimelerinde kalmıyor... Ve iyi ki, giderek ellerinde şiddetlerinden başka bir şeyleri kalmıyorâ¦"

 

*Orhan Pamuk'la ilgili ismini hatirlayamadigim bir yazar da, nefretini arastirmaci(!) kimliginin arkasina saklamaya calisarak (dogrusu bunu hic basaramamis), Pamuk'un aristokrat kokenine uzun uzun degindikten sonra, Orhan Pamuk'un sistemi ve devleti en son elestirmesi gereken kisi oldugu gibi hic de bilimsel olmayan ilginc bir sonuca varmis. Oyle ya, aristokrat birisi halkin yaninda yer almamali!.. O kadar ileri gitmis ki, Pamuk'un edebiyatimizin incilerinden olan "Benim Adim Kirmizi" romaninin her sene bir yazara para odulu veren bir dernek tarafindan odullendirilmesini bile kuskuyla karsilamis!.. Soylenenleri bilimsel delillerle curutmek dururken kisilige saldiri...

 

*Son olarak Mehmet Altan'in "Murat Aslanâı Orhan Pamuk mu öldürdü?" baslikli yazisindan carpici bir olayi aktarmak istiyorum. Gazetem.net sitesinde yer alan yazidan birkac alinti:

 

"Jandarma İstihbarat Ve Terörle Mücadele Teşkilatâı JİTEMâin yedi kişilik ilk kadrosunda yer alan eski PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan 1994 yılında,24 yaşındaki Murat Aslanâı kaçırıp işkence ederek öldürdüklerini daha sonra da Dicle kıyısında yaktıklarını önce Özgür Gündem Gazetesiânde yazmış,sonra da bu anıları kitaplaştırmıştı.

 

Bu itiraflar öldürülen Murat Aslanân babasının bitmez tükenmez çabaları,cesedi görüp gömen bir çobanın ve köylülerin şahitliği, mezarın açılıp yapılan DNA testi sonuçları doğrulanmıştı.. Abdülkadir Aygan itiraflarında JİTEMâin 29 kişiyi daha öldürdüğünü anlatmaktaydı.

 

Demokratik bir ülkede tüm toplumu ayağa kaldıracak böyle bir gelişme karsısındaki,özellikle medyadaki sessizliği doğrusu garipsemiştim â¦."

 

Katillerin nicin bulunmadigini, sorunun uzerine nicin gidilmedigini ve sonuc olarak bu sessizligin ne anlama geldigini sorguluyor yazisinda Mehmet Altan.

 

Fehmi Koru da Taha Kivanc adiyla yazdigi kosesinde konuya deginmis ve tuyler urperten bazi gercekleri su yuzune cikarmisti tekrar. Iste size Susurluk Raporu'nda da yer alan itirafci Abdulkadir Aygan'in nefes kesen itiraflarindan bir bolumu:

 

"Diyarbakırâa gittim. Bu arada JİTEM çatısı altında illegal bir oluşuma gidildi. Diyarbakır ve çevresinde PKK ile ilişkili olduğundan şüphelendiğimiz hemen herkesi infaz etme yetkimiz vardı. Bu insanları yakalayıp suçu varsa tespit edip, adalete teslim etmek yerine faili meçhul bir şekilde öldürmeyi bir yöntem olarak benimsemiştik. Bizden istenen buydu, bu tarzda talimat alıyorduk.â

 

Demokratik bir hukuk devleti ve onun gazetecilik gereği,böyle bir âsuçüstüâ durumunda ne yapar? âYaşam güvencesiâ açısından ortalığı ayağa kaldırır,bizde çıt çıkmadı. Diyarbakır Barosu ve İnsan Hakları Derneğiânin olayla ilgili 31 kişi hakkında yaptığı suç duyurusuna da baktıklarım arasında bir tek Zaman Gazetesiânde rastladım. diyor Altan.

 

Ve yine yazinin sonunda yer alan degerlendirmeyi yorumsuz olarak aktariyorum:

 

"JİTEM itirafçısının cinayet itirafları karşısında tavana bakmayı yeğleyenler Orhan Pamukâu yaylım ateşine tuttular.

 

âKürtler öldürüldüâ deyince söven sayan , işkence ile öldürülüp yakılan Kürt vatandaşımız 24 yaşındaki Murat Aslanâın Dicle kıyısında bulunan cesedine ses çıkarmayan bir garip sessizlikâ¦

 

Böyle cinayetlerin işlendiği bir ülkede sessizlik bir noktadan sonra âsuç ortaklığınaâ dönüşür.Katilleri bırakıp âcinayet varâ diyeni yakalamak isteyenler âvatanperverâ olduklarına gerçekten inanıyorlar mı?

 

âKatil sevgisiâ ve âgerçek düşmanlığıâ ile yücelmiş bir vatam görmüşler mi hiç?

 

Unutmasınlar ki,sessizlikle karşılanan cinayetler sadece o cinayetin kurbanını değil âvatanıâ da öldürür sonundaâ¦"

 

Konuyu sagduyulu basina yansidigi sekliyle verip ozetlemeye calistim. Selam ile..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlar,

 

Bazılarınıza bildik,bazılarınıza da komplo teorisi gibi gelecek bir şeyden bahsedeceğim.

 

Ülkemizin başbakanı bile CIA denen Amerikan teşkilatının izni olmadan iktidara bile gelemezken,Orhan Pamuk gibi zavallı,******,terbiyesiz bir kişinin bu tür açıklamalar yapması şaşkınlıkla karşılanmamalıdır.

 

Hele medyayı elinde tuta yine CIA güdümlü basının bu konuya SEMRA HANIM kadr bile yer ayırmaması, "olmaz böyle şey" denilmemesi gereken bir durumdur.

 

TÜRK GENÇLİĞİ OLARAK YAPMAMIZ GEREKEN YATIP TV SEYRETMEK DEĞİL,VATANIMIZIN TAM BAĞIMSIZLIĞINI KAZANMASI İÇİN HER TÜRLÜ ÇABAYI GÖSTERMEKTİR.

 

 

SAYGILAR

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

konu hakkındaki ayrıntılı yazınıza teşekkür ederim ferferic.keşke benim de zamanım olsa da düşüncelerimi teferruatıyla anlatabilsem.ben onun bunun söyledikleriyle yol almak istemiyorum,eğer birşey gerçekse onu gizlemek imkansızdır.şimdi ortaya atılmış çok büyük bir itham var.suçlu türkler,mağdur ermeniler,suç,soykırım.bin düşün bir söyle diye bir atasözümüz var.söz ağızdan bir kere çıkıyor,eğer çıkan söz başkalarını ilgilendiriyorsa sözü söyleyen kişi söylediklerini sağlam bir temele dayandırmalıdır.ama orhan pamuk söylediklerini kanıtlayamaz,çünkü ortada bir soykırım yok.

evet 1.dünya savaşı esnasında ölenler olmuşyur ama adı üzerinde bu bir savaş soykırım kelimesi bambaşka bir anlam ifade ediyor.eğer ortada bir soykırım varsa bu türklere yöneliktir.ermenileri yok etmek isteyen bir millet niye yalnızca doğudakileri göçe tabi tutsun.

BU ZORUNLU GÖÇE SOYKIRIM DİYECEKSEK ERMENİLERİN BİZE YAPTIKLARINA,RUSLARIN 2.DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA DOĞUDAKİ TÜRKLERE YAPTIKLARINA,YİNE 2.DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA NAZİLERİN YAPTIKLARINA NE DİYECEĞİZ.

bugün tüm dünya soykırım yaptığımızı söylerken bizlerin de bunu onaylaması mı gerekiyor?biraz araştıralım,öyle konuşalım.madem bir soykırım var peki nerede kanıt.suçlanan şahıs değil 70milyonu aşan bir insan topluluğudur.bu kadar kolay mı herşey

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın UNARM;

Gerçekten doğru birşey söylemişsiniz.Koyun millet sıfatını bırakıp savaşa geçmeliyiz.Bu yüzden önce iç meseleler halledilmelidir ki,birlik ve beraberlik sağlansın.Birlik beraberlik ANADOLU birlik beraberliği olmalıdır burada etnik köken ayrımı olmamalıdır.Din,dil,ırk ne olursa olsun,bu topraklar üstünde yaşayan her insan,ANADOLU milliyetçisi olmalıdır.Sadece Türk milliyetçiliği ile bir yere varılmaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ibretlık liste .bunların hesabıni kimsoracak.biz bu vatandaşlarımızı şerefsizlerce katledilsin diye mi yetiştirdik.ermeniler katlişamyapıyor suçlanan biz...onlar vuruyor,kırıyor,ırza,namusa göz dikiyor suç yine bizim. bu nasıl bir iştir,bu nasıl bir anlayıştır..................ERMENİ *********,******** SALIYOR;TÜRK MİLLETİ SUSTUKÇA KUDUZ ******* DALIYOR..............

:angry2:

ŞEHİT DİPLOMATLAR

Tarih Şehir / Görev Adı-Soyadı

27.01.1973 Santa Barbara / Başkonsolos Mehmet BAYDAR

Konsolos Bahadır DEMİR

22.10.1975 Viyana / Wien / Büyükelçi Daniş TUNALIGİL

24.10.1975 Paris / Büyükelçi İsmail EREZ

Şoför / Driver Talip YENER

16.02.1976 Beyrut / Başkatip Oktar CİRİT

 

09.06.1977 Vatican City / Büyükelçi Taha CARIM

02.06.1978 Madrid / Büyükelçi / Elçi Necla KUNERALP

Em.Büyükelçi / Retired Ambassador Beşir BALCIOĞLU

12.10.1979 Lahey / Büyükelçi Oğlu / Ambassador's Son Ahmet BENLER

22.12.1979 Paris / Turizm Müşaviri / Tourism Counsellor Yılmaz ÇOLPAN

31.07.1980 Atina / Athens İdari Ataşe Galip ÖZMEN

Athens / İdari Ataşe Kızı Neslihan ÖZMEN

17.12.1980 Sydney / Başkonsolos Şarık ARIYAK

Güvenlik Ataşesi Engin SEVER

 

04.03.1981

Paris / Çalışma Ataşesi Reşat MORALI

Din Görevlisi Tecelli ARI

09.06.1981 Cenevre/ Sözleşmeli Sek. M. Savaş YERGÜZ

24.09.1981 Paris/ Güvenlik Ataşesi Cemal ÖZEN

28.01.1982 Los Angeles / Başkonsolos Kemal ARIKAN

08.04.1982 Ottava / Ottawa / Ticaret Müşaviri / Counsellor for Commercial Affairs Kani GÜNGÖR

04.05.1982 Boston / Fahri Başkonsolos / Honorary Consul General Orhan GÜNDÜZ

07.06.1982 Lizbon / Lisbon / İdari Ataşe/ Administrative Officer Erkut AKBAY

27.08.1982 Ottawa / Askeri Ataşe Albay / Military Attache Colonel Atilla ALTIKAT

09.09.1982 Burgaz / İdari Ataşe / Administrative Attache Bora SÜELKAN

08.01.1983 Lisbon / İdari Ataşe Eşi / Nadide AKBAY,Administrative Officer's Wife eşi merhum Erkut AKBAY'ın yaşamını yitirdiği 07.06.1982 tarihli saldırıda yaralanmış ve 08.01.1983 tarihinde yaşamını yitirmiştir. Nadide AKBAY

09.03.1983 Belgrad / Büyükelçi / Ambassador Galip BALKAR

14.07.1983 BrükseI / Brussels / İdari Ataşe / Administrative Attache Dursun AKSOY

27.07.1983 Lisbon / Müsteşar Elçi / Wife of the Counsellor Cahide MIHÇIOĞLU

28.04.1984 Tahran / Sözleş.Sek. Elçi / Wife of Secre. Işık YÖNDER

20.06.1984 Viyana / Çalışma Ataşesi Erdoğan ÖZEN

19.11.1984 Viyana / Uluslararası Memur Evner ERGUN

07.10.1991 Atina / Basın Ataşesi Çetin GÖRGÜ

11.12.1993 Bağdat / İdari Ataşe Çağlar YÜCEL

04.07.1994 Atina / Müsteşar

:angry2:

Tarih: Düzenleyen: Admin
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bir kaç gün önce romancı olduğunu unutan orhan pamuk 1 milyon ermeniyi ve 30 bin kürdü öldürdük demiş anlaşılan gerçek piyasasının avrupa olduğunu anladı insanoğlu gerçekten de çiy süt emmiş para uğruna vatanını satabiliyor söylediklerinin koskoca bir yalan olduğunu bile bile birşey yapamamak beni deli ediyor :angry2:

2366[/snapback]

Bence sen eline bi tarih ansiklopedisi alıp tarihi biraz araştırmalısın.Sen kalkıp bir tartışma konusu açıyorsun ama tarihten haberin yok yada bazı şeyleri kabullenmek istemiyorsun.Yanlış anlama bütün bunları Orhan Pamuk'u savunmak için yazmıyorum.Aslında Orhan Pamuk umrumdada değil.Söyledikleri ve yazdıkları ilgimide çekmiyor.Sorun olmuş bitmiş bir şeyi bir türlü kabullenemememiz.Türkiye Ermeni soykırımını sonuna kadar yaptı.Ama bunda sonuna kadar haklıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

asıl bir tarih ansiklopedisi sana lazım hangi gerekçeye dayanarak böyle bir şey iddaa ediyorsun?hangi tarih ansiklopedisinde böyle bir soykırımın olduğu yazıyor lütfen söyler misin?tarihi bilgilerimin sizden çok olduğu kesin.3 yıldır bu konu üzerine araştırma yapıyorum hem de deslere girmeyip devamsızlıklık yaparak.sizin gibi oturduğum yerden tarihi değiştirmeye kalkmıyorum.emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda ortaya attıkları yalanlara türklerin de inanacağından endişe ediyordum.korktuğum başıma geldi.hadi orhan pamukun çıkarı var da böyle bir iftirada bulunuyor .peki sizin çıkarınız ne .durup dururken hiç bir türk kendi milletini kötülemez.ya bir çıkar sözkonusu ya da (siz cahilsiniz demek istemiyorum) siz araştırma yapmasını bimiyorsunuz.size tavsiyem okuduğunuz tarih ansiklopedileri sayısını artırın.eğer hala ikna olmuyorsanız iddanızı neye dayandırdığınızı yazın.elimden geldiğince size böyle bir soykırım olmadığını kanıtlayacağım.benim amacım kuru laf kalabalığı yapmak değil.kanıtsa kanıt.koskaca bir milleti böyle bir suçla itham etmeyiniz.ben kaç tane soykırım biliyorum bunu söyleyen emperyalistlerin yaptığı ama kendim iyice tatmin olmadan bunları hiç bir yerde açıklamıyorum.zamanı geldiğinde bunlarıda açıklayacağım.araştırmalarınızda soykırım kelimesinin anlamına da bakın.bir konu da hem fikir olalım.saygılarımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir nevi haklısın.Tükiye Cumhuriyeti'nin ermeni soykırımını yaptığını beniim ispatlıyamıyacağım gibi sizde yapılmadığını ispatlayamazsınız.Benim bu konudaki düşüncemi acık bir şekilde size aktarayım.Türkiye ermeni soykırımını yapmıştır.iAma bu olaya hiç bir zaman kötü bir olaymış gibi bakmadım.Türkiye Cumhuriyeti'nin yapması gereken şey budur ve yapmıştır.Ermeni sorunu gibi bir sorun tekrar gündeme gelirse aynı şeyi tekrar yapmalıdır.Türkiye Cumhuriyeti Türklerindir.kabullenen adam gibi yaşar kabullenemeyen ...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

fosil903 nasıl böyle birşey söyliye bilirsin türkiye cumhuriyeti ermeni soykırımı yapmıştır gerekirse yine yapsın diye nekadar saçma ce cahilce konuşuyorsunuz sizya ben kaç yıldır formlarda ermeni soykırımının gerçek olmadığını belgelerle kanıtlamaya çalışıyorum siz kalkıyosunuz ermenilere soykırım uygulandı diyorsunuz nasıl türksünüz siz siz avrupalılar kada cani misinz soykırım yapıyorsunuz siz türksünüz kardeşim dikkat şekerim

 

http://www.devletarsivleri.gov.tr/yayinlar_osm.htm

 

bu adrese gir ve iyi inceler burayı ondan sonra konuşalım bu konuyu

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haklısınız forman bizim önce oturupun ne karda Türk olduğumuzu tartışmamız gerkiyor.Söylermisiniz bana bu ülke için ne feda edebilirsiniz?Size nasıl bir türk olduğumuda söyleyeyim Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarları için dünya üzerinde bir tek canlı bırakmayacak kadar türküm.Ben her zaman yaptığımın arkasındayım.Yaptıklarım başkalrı için yanlış olabilir ama bu benim ülkemin çıkarınaysa bu benim doğrumdur.Yapmam gerekendir.Ermenilerin canı cehenneme.Ben burda ermenileri savunmuyorum.Nerden bilebiliriz ki belkide Hitler'inde yahudi soykırımını yapaparken bir bildiği vardı.Yanlış anlaşılmasın fasist falan değilim.Ama bu ülkenin refahı ve geleceği için herşeyin yapılmasından yanayım.Emin olun ki bu ülke o kadar kolay kazanılmadı.Bu arada bi öneride benden size birazda yabancı kaynakları araştırın belki aradaki çelişkileri fark edebilirsiniz.

 

SAYGILARIMLA...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın fosil 903 sizi anlıyorum yaptıysak niye gizliyorum yapılması gerekliymiş yapılmış diyorsunuz.evet yapılsa ben de osmanlı devleti haklıymış derdim ama söylediğiniz bir soykırımdır.osmanlı devleti 600 yılı aşan süre içinde hiç bi millete soykırım yapmamış aksine buna maruz kalanlara yardım eli uzatmıştır .anlaşılan sizinle soykırım kelimesi üzerinde anlaşamadık.eğer insan hayatı için belirli yerdeki belirli kişiler başka bir yere zorunlu olarak göç ettiriliyor ve bunun adı soykırım oluyorsa evet soykırım yaptık(o zaman kuruluş yıllarında zorunlu olarak balkanlara gönderilen türkmenlere de soykırım yaptık).bir kaç kendini bilmez bu kervanın yolunu kesip saldırıda bulunuyor ve ölen birkaç bin kişi emperyalistler tarafından 1.5 milyon olarak gösteriliyorsa evet yine soykırım yaptık.

eğer osmanlı imp. zorunlu göç yasasını çıkarmasaydı ölen ermeni dayısı şimdikinden daha fezla olurdu elbette Türk sayısı da.

 

sizden ricam konu hakkındaki önyargılardan uzaklaşarak konuya yasklaşmanız.aslında formen de aynı şeyleri söylemek istiyor ama kelimelerini biraz ağır kullanmış.sizinde türkün gururunu her zaman koruyacağınızı biliyorum.ama siz bu konu hakkında fazla birşey bilmiyorsunuz.söylediğiniz büyük bir itham.evet ölen ermeniler olmuştur tıpkı türkler gibi ama bu hiç bir zaman soykırım adı ile anılamaz anan karşısında beni bulur

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Van Gölü etrafında ve Van Valiliğince bilinen belirli yerlerdeki Ermeniler, isyanlarını sürdürmek için daima toplu ve hazır bir haldedirler. Toplu halde bulunan Ermenilerin buralardan çıkarılarak isyan yuvalarının dağıtılması düşüncesindeyim. III. Ordu Komutanlığı'nın verdiği bilgiye göre Ruslar 5 L. 1333 (20 Nisan 1915) tarihinde kendi sınırları içindeki Müslümanları sefil ve perişan bir halde sınırlarımızdan içeriye sokmuşlardır. Hem buna karşılık olmak ve hem yukarıda bahsettiğim amacı sağlamak için ya bu Ermenileri aileleriyle birlikte Rus sınırı içine göndermek veyahut bu Ermeni ve ailelerini Anadolu içinde çeşitli yerlere dağıtmak gereklidir. Bu iki şekilden uygun olanın seçilmesiyle tatbikini rica ederim. Bir mahzuru yoksa isyancıların ailelerini ve isyan bölgesi halkını sınırlarımız dışına göndermeyi ve onların yerine dışarıdan gelen Müslüman halkın yerleştirilmesini tercih ederim''

Rusya, İngiltere ve Fransa'nın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Ermenilerin öldürüldükleri iddialarıyla yaptıkları baskılar sonucu tehcirin sorumluluğunu daha fazla tek başına taşıyamayacağını anlayan Talat Paşa'nın Sadaret'e verdiği tezkire üzerine bir gün sonra 13 B. 1333 (27 Mayıs 1915) tarihinde "Vakt-i seferde icraat-ı hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyyece ittihaz olunacak tedabir hakkında kanun-ı muvakkat"[3] çıkarıldı ve yürürlüğe kondu.

Böylece komutanlara, asayişi bozan silâhlı saldırgan ve direnişçileri, tecavüz ve direnişleri sırasında imha etme; casusluk ve vatana ihanet eden köy ve kasaba halkını tek tek veya toplu halde başka yerlere sevk ve iskân etme yetkileri verilmekle tehcir işi orduya devredilmiş oldu.

ALINTI:'T.C Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'

Artık sevkiyatların nasıl yapıldığını tartışalım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türkçe’ye mükemmel bir ifade bütünlüğüyle soykırım olarak aktarılan genocide kelimesi, insanlık için çok yeni bir kelimedir.

 

Yahudi asıllı Polonyalı bir avukat olan Raphael (Rafal) Lemkin tarafından 1944 yılında üretilmiş, 1948 yılında da Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Konvansiyonu kararıyla da uluslararası hukukun önemli bir parçası olmuştur.

 

Lemkin, genocide kelimesini eski Yunanca’da aile anlamına gelen genos kelimesiyle Latince’de öldürme anlamına gelen cide kelimelerini birleştirerek bulmuştu.

 

Birleşmiş Milletler kararıyla uluslararası hukukun en önemli unsurlarından biri olan genocide (soykırım) şu beş madde çerçevesinde tarif ediliyor: 1. Bir grubun üyelerini öldürmek, 2. Bir grubun üyelerine bedensel-ruhsal ağır zarar vermek, 3. Bir grubun yaşamının fiziki çöküşünü sağlayacak ortamı hazırlamak, 4. Bir grubun çocuk sahibi olmasını engellemek, 5. Bir grubun çocuklarının zorla bir başka gruba verilmesini sağlamak.

 

Yukarıdaki tarif, akademisyenler açısından sadece bir tanımlamadır. Bu nedenle, genocide kelimesi çevresindeki tartışmalar bugün de sürmektedir.

 

Özellikle Ermeniler’in, kelimenin üretilmesinden ve uluslararası hukuka girmesinden yaklaşık 30 yıl önce yaşandığını savundukları olaylar için genocide kelimesini kullanmaları, ilerleyen yıllarda, aynı kelimenin Kamboçya’dan Rwanda’ya, pek çok yerde yaşanılan kanlı katliamlar için de kullanılmaya başlanması bilim adamlarını ayırt edici tanımlama arayışına sürükledi.

 

Tarihsel araştırmalarda, ilk kez 14’üncü yüzyıl İngilizcesi’nde yaygın kullanımı görülen holocaust kelimesi, Yahudi soykırımı için bu nedenle öne çıktı.

 

Kelimenin kökeni, yangında çok sayıda canlının yanarak ölmesini veya yakılarak kurban edilmeyi işaret ediyor.

 

Yahudiler, haklı olarak, yaşadıkları korkunç temizlik programını diğer genocide iddialarından ayırabilmek için fırınlarda yakıldıklarını hatırlatan holocaust kelimesine sığınmayı tercih ettiler.

 

Soykırım’ın çağdaş tarifi...

 

Kuşkusuz, genocide kelimesinin etrafında şekillenen tartışmalar, kelimenin çıkış noktasından çok farklı ufuklara yelken açmasına neden oldu. Bugün üzerinde varılan anlatımıyla, genocide, bir etnik, dini veya siyasi grubun, önce, yoğun bir propaganda kampanyası çerçevesinde hedef gösterilmesi, ardından tüm yaşamsal faaliyetlerinin kısıtlanarak dışlanması ve nihayetinde bir sanayi toplumunda sanayi alt yapısı kullanılarak geride tek bir üyesinin bile kalmayacağı bir mekanizma ile ortadan kaldırılması olarak tanımlanmaktadır.

 

...Ve bu tarifin, Ermeniler’in 1915 yılındaki Osmanlı-Rus Savaşı sırasında sınır bölgelerinde yaşandığını savundukları olaylar ile hiçbir ilişkisi yoktur.

 

Democide tanımlaması...

 

İşte tarifin bu noktasında Amerikalı siyaset bilimci R.J.Rummel karşımıza çıkmaktadır. 1900-1987 yılları arasında dünyada meydana gelen savaşlarda, toplam 38 milyon askerin ölmesine karşın 170 milyon sivilin yaşamını yitirmesinden yola çıkan R.J. Rummel, siyasi otoritenin kararlarından kaynaklanan tüm kitlesel ölümleri tarif etmek için democide kelimesini ortaya atmış, kelime, akademik çevrelerde büyük destek kazanmıştır.

 

Bu tanımlamaya göre, Amerika Birleşik Devletleri ve Pakistan’ın, 2001 yılındaki savaş sırasında milyonlarca sivilin yaşamını tehdit eden Afganistan’daki açlık bölgesine gitmek isteyen yardım konvoylarını durdurmaları bir democide eylemidir. R.J.Rummel, bu tanımlamasının bir alt başlığında da, Şili, Arjantin gibi kanlı askeri diktatörlükler yaşamış ülkelerde siyasi muhaliflerin ortadan kaldırılmasını politicide olarak tanımlamaktadır...

 

Gördüğünüz gibi konu son derece derin... Dünyanın düşünen beyinleri, bu konuda her yıl yüzlerce kitap yazıyor...

 

Bu tartışmalara, hiçbir bilimsel birikimi olmadan balıklama atlayanları hayretle izliyorum...

 

*********

bence önce soykırımın ne demek olduğu üzerinde duralım bu aydınlanmadan sevkiyata girmek ne kadar doğru olabilir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

The Mount Ararat, where the bible says Noah’s ark came to rest after the flood, is the national icon of Armenians as the Mount Fujiyama (3,776 m) for Japanese. It’s a pair of volcanic peaks. The higher peak rises to 5,165 m (16,946 ft) and the lower to 3896 m (12782 ft). In 3000 years of Armenian history, Ararat has always been the symbol of resistance and steadiness. But today this national icon isn’t in Armenia.It's

in eastern Turkey, near the borders with Armenia and Iran. Everyday in Yerevan, Armenia’s capital, locals can gaze at Mount Ararat but can’t go there. Since 1920 Turks have controlled this national icon of Armenians on the other side of a border officially closed to Armenians.

This website investigates the events which happened from the middle of 19th century until the year 1923 in the Ottoman Turkish empire against Armenian nation. Up to the present day, these issues have not been confronted and thus have not gained suitable universal reaction. Even they have been little discussed among the general population of Iran. Our efforts have been based on stating the events of those periods briefly and expressively. Because if we want to enter into details of this massacre which actually was a genocide of a race and a nation, probably hundreds of books wouldn't be sufficient for the reflection of those events. although the words are unable to state and express the depth of this disaster and intensity of the crimes.

Armenians ever had been subsisting in very deplorable conditions in Ottoman empire; since the middle of the 19th century, this deplorable condition came to a head. When the Sultan Abdul Hamid II became the sultan (king) of the Ottoman empire, dark clouds made shadows on the lives of Armenians. Every day till the night passed in fear and fright. He pushed to the death 300,000 Armenians in the years 1894-1896 alone.

In 1908, Armenian groups and parties, under the hope of escaping from Sultan Abdul Hamid's oppressions, ran to help the Turkish revolutionists, who were called Young Turks; The Armenians, however, were unaware of the destiny the Young Turks were preparing for themselves. And at last, When the first shots of World War 1 were fired, the government of Young Turks found the suitable opportunity to solve the Armenian problem forever, what Sultan Abdul Hamid never succeeded doing.

In 1915 they performed such a terrible genocide, that up till that time, the world had never seen the like.

The massacres of 1915, contrary to the massacres of Sultan Abdul Hamid, were very programmed and systematic and carried out in extremely large numbers in the most savage form possible. It was performed under the goal of exterminating whole the Armenian race, that in the course of it , over 1,500,000 innocent people were murdered.

After end of the WW1, when the Axis powers (Germany and the Ottomans) were defeated, Ataturk followed in the footsteps of his predecessors and at last a land in the name of Western Armenia disappeared from geographical maps; a land which one day had about 2,5 million Armenian residents but today it's empty of Armenian inhabitants.

The Armenian Genocide of 1915, is known as the first genocide in the 20th century. The efforts and ambitions of Armenians have been channeled into making the events of that genocide known to the other nations, in order to restore their trampled rights , and to prevent future massacres of other nations.

The recognition and official condemnation of this genocide is the duty of every nation and government.

 

Written by A. Alaverdian

Edited by Rebekka Voynitch

 

Bu da olaya yabancı bir kaynak.www.ourarat.com sitesinden bir alıntı.Orjinalliğini bozmamak için ingilizce olarak gönderiyorum.Umarım çevirebilirsiniz.Ama tabiki buda sadece bir varsayım.Öyle değil mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yusuf SARINAY

Doç.Dr.; Devlet Arşivleri Genel Müdürü

 

Bazı ülkelerde tarihçilere bırakılması gereken geçmiş olaylar siyasî alana taşınmakta ve maalesef bilimin objektif sınırları içinde değerlendirilmesi gereken tarihî olaylar, siyasî çıkarların ve ideolojik tutumların katı önyargılarına kurban edilmektedir. Örneğin bazı ülkelerde böyle bir yaklaşımla ele alınan Ermeni sorununun, tarihin asıl kaynaklarına inilerek değerlendirilmesi gerekir. Bu konuda karar vermeden önce başta Türk arşivleri olmak üzere diğer ülke arşivlerinde mutlaka araştırma yapılarak objektif bir yaklaşım sergilenmelidir. Aksi hâlde objektif kaynaklara dayanmayan kanaatler ile subjektif yaklaşımlar uluslar arasında küllenmiş düşmanlıkları yeniden canlandırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Tarihin yanlış yorumlanmasına ve siyasal amaçla kullanılmasına karşı objektif belgeleri sunmak biz arşivcilerin en önemli görevleri olmalıdır.

 

Halbuki Ermeni soy kırım iddiaları bugüne kadar doğruluğu ispatlanmamış olan hatırat türü subjektif bazı yayınlara dayanmaktadır.

 

Bunların başında, Aram Andonian isimli bir Ermeni tarafından 1920 yılında yazılan Naim Beyin Anıları; Ermeni Tehcir ve Katliamına İlişkin Resmî Türk Belgeleri adlı kitap gelmektedir. Bu kitapta yer alan ve Talat Paşaya atfedilen telgrafların, bir soy kırım suçlusu yaratmak amacıyla üretilmiş sahte belgeler olduğu, Osmanlı Arşivinde yapılan incelemeler sonucu ispatlanmıştır (1). Bir başka kitap Amerikan Büyükelçisi olarak 1913-1916 yılları arasında 26 ay İstanbulda görev yapmış olan Henry Morgenthaunun Hatıratıdır. Heath W. Lowry, H. Morgenthaunun bu kitabı yazma amacının savaş karşıtı Amerikan kamuoyunu etkilemeye yönelik olduğunu belirtmekte ve bu kitapta yer alan Ermeni soy kırım iddiasını bilimsel metotlarla çürütmektedir (2). Kitabın hazırlanmasında önemli rol oynayan Morgenthaunun tercümanı Schmavonian ve katibi Agop S. Andonianın Avrupada bulunan Ermeni örgütleri ile iş birliği içinde Osmanlı Devleti aleyhine casusluk yapan kişiler olduklarına dair Osmanlı Arşivlerinde önemli belgeler bulunmaktadır(3)Diğer bir kitap ise Arnold Toynbee tarafından yazılan 1915-1916 Osmanlı İmparatorluğunda Ermenilere Yapılan Muamele olarak bilinen ve 1916 yılında yayınlanan Mavi Kitaptır. İngiliz Hükûmeti tarafından hazırlattırılan bu kitap savaş propagandası amacıyla kaleme alınmıştır.

 

Ermeni iddialarına dayanak olan ve sık sık dile getirilen diğer bir kaynak ise, I. Dünya Savaşı sonrası kurulan Osmanlı Divan-ı Harb Mahkemeleridir. Bu mahkemeler İstanbulu ve Osmanlı topraklarını işgal etmiş olan İtilaf devletlerinin ortak düşmanı olan İttihat ve Terakki mensuplarını mahkum etme çabası sonucunda kurulmuşlardır. Bu mahkemelerde ispatlanmamış tek taraflı suçlamalar yer almaktadır.

 

Yukarıda bahsedilen subjektif eserlerin dışında, Ermenilerin asılsız soy kırım iddialarını delillendirebilecekleri kayda değer bir belge bulunmamaktadır. Nitekim işgal döneminde İngilizler İstanbulda ve Maltada tutuklu bulunan kişiler hakkında suç kanıtlarının bulunabilmesi için Osmanlı arşivlerinde konu ile ilgili araştırma yapmışlardır. Araştırma sonucunda tutuklular hakkındaki suçlamaları ispat edebilecek nitelikte hiçbir delili mahkemeye sunamamışlardır.

 

İngiliz hükûmeti kendi arşivlerinde ve ABDnin (Washingtondaki) arşivlerindeki raporlar üzerinde de araştırmalar yapmış, ancak yine hiçbir sonuca ulaşamamıştır.

 

Bu nedenle arşivlere inilme zorunluluğu vardır ve arşivlere dayalı bilimsel çalışmalar önyargı ve yanlı bilgilendirilmeden kaynaklanan taraflı siyasî yaklaşımları ortadan kaldıracaktır.

 

Başta Ermeni sorunu olmak üzere Türk arşivlerinde araştırma yapmadan yazılacak bir bölge ve dünya tarihinin eksik kalacağının bilinciyle, modern arşivciliğin ana ilkesi olan açıklık prensibini temel dayanak kabul eden Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, araştırmacılara sunulan hizmetlerde çağın gereklerine uygun yeni düzenlemeler yapmıştır. Bu çerçevede;

 

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü başta Ermeni sorunu olmak üzere birçok konuda tasnif çalışmalarını hızlandırarak, tamamlamış ve araştırma hizmetine sunmuştur.

 

Türkiyeye yasal yollardan girmiş yabancılar ve bunların vekilleri araştırma yapacakları arşivlere veya arşivlerin bağlı bulunduğu idareye bizzat veya posta ile müracaat edebileceklerdir. Müracaat eden kişilere aynı gün araştırma izni verilmektedir. Müracaatlar, yurt dışından T.C. büyükelçilik ve başkonsoloslukları aracılığıyla da yapılabilecektir.

 

Tasnif edilmiş ve son işlem tarihi üzerinden otuz (30) yıl geçmiş arşiv malzemesi hiçbir kısıtlama olmadan araştırma ve incelemeye açılmaktadır.

 

Araştırmacılara bir iş günü içerisinde verilen belge, defter veya dosya sayısı artırılmıştır.

 

Araştırmacılar, araştırma ve incelemeleri esnasında arşiv yönetiminin uygun göreceği mahallerde portatif yazı makinesi veya bilgisayar kullanabilecektir.

 

Yine dünya bilim çevrelerine ve bilim adamlarına kolaylık sağlamak, bilginin paylaşılmasını ve öğrenmenin önündeki engelleri azaltmak maksadıyla internette bir web sayfası açılmış ve bilgisayar ortamında belge kataloglarımız yayınlanmıştır. Bu konudaki talep, istek vb. http://www.devletarsivleri.gov.tr. adresinden temin edilebilir.

 

Osmanlı dönemi arşiv belgelerinin mikrofilme alınması ve elektronik ortama aktarılması çalışmaları 2001 yılında başlatılmış olup, araştırma hizmetlerinin elektronik ortamda verilmesi hedeflenmiştir.

 

Bu düzenlemelerle, Türk arşivlerini çağın gereklerine uymasını sağlayarak kolay ulaşılabilir bir arşiv haline getirmek amaçlanmıştır.

 

Türk arşivlerinin temel ilke olarak kabul ettiği açıklık prensibi doğrultusunda Ermenistan, Rusya ve Ermeni Patrikhanesi ve bağlı kiliselerdeki arşivlerinde bulunan konuyla ilgili belgelerin de açılması ve meydana gelen olayların tarihçiler tarafından objektif bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.

 

Osmanlı Arşivlerinde genel olarak Ermeni sorunu ve tehcir uygulaması ile ilgili Sadaret Evrakı, Zaptiye Nezareti, Yıldız Sarayı Evrakı, Meclis-i Vûkela Mazbataları, Şurayı Devlet, Dahiliye Nezareti ve bağlı kuruluşları (Emniyet-i Umumiye ve Şifre Kalemi vb.) ile Hariciye Nezaretine ait fonlarda yüzbinlerce belge bulunmaktadır.

 

Nitekim Osmanlı arşiv belgeleri objektif bir şekilde değerlendirildiğinde, Osmanlı Devletinin son elli yılına damgasını vuran Ermeni sorununda dönemin büyük devletlerin desteği ile Ermeni Komitacılarının 1890lı yıllarda başlattıkları terör olaylarının Birinci Dünya Savaşı içinde silâhlı isyana kadar vardığı görülecektir.

 

Osmanlı hükûmeti sevk ve iskân uygulamasını o günün şartlarında bir kanuna dayandırmış, keyfî bir uygulamaya gitmemiştir. Öncelikle İçişleri Bakanlığı 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komite merkezlerini kapatarak, komite ele başlarının tutuklanması için emir vermiş, İstanbulda 2345 Ermeni komitacı tutuklanmıştır. Ancak olayların giderek tırmanması ve Van olayları üzerine, 27 Mayıs 1915 tarihinde, Vakt-i Seferde İcraat-ı hükûmete karşı gelenler için cihet-i askeriyyece ittihaz olunacak tedbir hakkında kanun kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur.(4) Osmanlı hükûmeti bu yasayı çıkararak halkın güvenliği ve cephe gerisinin emniyeti bakımından gerekli görülen yerlerdeki halkı, savaş alanından uzaklaştırma ve güvenlikli bölgelere sevk etme kararı almıştır.

 

Bu kanunla askerî yetkililere; asayişi bozan silâhlı saldırgan ve direnişçileri, casusluk ve vatana ihanet eden köy ve kasaba halkını tek tek veya toplu hâlde başka yerlere sevk ve iskân etme yetkisi veriliyordu. Dört maddelik olan bu kanun tamamen devleti ve kamu düzenini korumaya yönelik, şiddete karşı yetki kanunudur. En önemli özelliği ise, kanun metninde herhangi bir etnik veya dinî grubun belirtilmemiş olmasıdır. Ayrıca kanunda tehcir kelimesi geçmemekte sadece diğer mahallere sevk ve iskân ibaresi kullanılmaktadır.

 

Diğer taraftan çıkarılan sevk ve iskân kanununun uygulanması, idarecilerin yorum ve kabiliyetlerine bırakılmamış, uygulamada idarecilerin neyi nasıl yapacaklarına dair kararlar alınmıştır.(5)Bu amaçla çıkarılan kanun ve talimatnamelerle sevk ve iskânın nasıl yapılacağı ayrıntılarıyla hükme bağlanmıştır. Buna göre; göçe tâbi tutulan ahali, kendilerine tahsis edilen bölgelere rahat bir şekilde, can ve mal emniyetleri sağlanarak nakledilecektir. Yeni evlerine yerleşene kadar iaşeleri göçmenler ödeneğinden karşılanacaktır. Eski malî ve iktisadî durumları göz önünde tutularak kendilerine emlâk ve arazi verilecek, muhtaç olanlara hükûmetçe mesken inşa edilecek, çiftçi ve zenaat erbabına tohumluk ve alet temin edilecektir. Geride bıraktıkları taşınabilir mal ve kıymetler kendilerine uygun şekilde ulaştırılacaktır. Ermenilerin boşalttıkları şehir ve köylerdeki gayrimenkulleri tespit ve kıymetleri takdir edildikten sonra bu köylere yerleştirilecek muhacirlere tevzi edilecektir. Muhacirlerin zeytinlik, dutluk, bağ, dükkân, fabrika, depo gibi gelir getiren yerleri müzayede ile satılacak veya kiraya verilecek ve bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir.

 

Ayrıca Osmanlı hükûmeti göçün düzenli ve güvenli bir şekilde uygulanması ve sevk edilen Ermenilerin can ve mallarının korunması amacıyla mümkün olan önlemleri almak için büyük çaba harcamıştır. Ermenilerin sevki esnasında meydana gelen suistimalleri incelemek üzere, Temyiz Mahkemesi ile Şuray-ı Devlet üyelerinden ve ceza mahkemeleri başkanlarından 15 Eylül 1915 tarihinde soruşturma komisyonları oluşturup Anadoluya gönderilmiştir.(6) Hükûmet özellikle can ve mal emniyetinin üzerinde önemle durmuş ve gerekli tedbirlerin alınması için devamlı talimatlar vermiştir.(7) Bu konularda suç işleyenler veya ihmali görülenler sıkıyönetim mahkemelerine sevk edilmişlerdir. Suçlu bulunarak mahkemeye verilen 1397 kişi çeşitli cezalara çarptırılmıştır.

 

Tehcir sırasında İstanbuldan Dahiliye Nazırı Talat Paşa tarafından taşra yöneticilerine gönderilen talimatlar ve hükûmet tarafından alınan kararlar oldukça dikkat çekicidir. Bu talimatlarda,

 

1- Sevk edilen Ermenilerin canlarının korunması ve iaşelerinin sağlanması, suistimali görülen görevlilerin görevlerinden alınmaları ve Divanı Harbe teslim edilmeleri,

 

2- Katolik, Protestan ve hasta Ermenilerin sevk edilmemesi,

 

3- Devlete ihanet etmeyen ve Komitelerle ilişkisi olmayan Ermenilerin sevk edilmemesi,

 

4- Kimsesiz ve muhtaç Ermenilerin iaşesinin temin edilmesi,

 

5- Sevk edilen Ermenilerin mallarının muhafaza edilmesi ve geri dönüşlerinde mallarının kendilerine nasıl iade edileceğine dair nizamname (1915).

 

6- Ermenilerin sevkleri sırasında iaşelerinin temini ve güvenlikleri için muhacirin tahsisatından para tahsisi yapılması,

 

7- Kullanılmakta olan emlâkın Ermeniler geldikçe boşaltılarak sahiplerine iadesi,

 

8- Ermenilerin geri dönüşlerinde kolaylık gösterilmesi ve ihtiyaçlarının sağlanması,

 

9- Gayrimüslim çocukların akrabalarına veya cemaatlerine teslim edilmesi,

 

10- Ermenilerin geri dönüşlerinde uygulanacak esaslarla ilgili nizamname ve talimatlar konularında binlerce belge bulunmaktadır.

 

Belgelerden de anlaşılacağı gibi yapılan sevk ve iskân plânlı ve siyasî amaçlı değil, askerî ve güvenlik nedeniyledir. Zaten Mayıs 1915 yılında başlatılan tehcir, 25 Kasım 1915 tarihinde geçici olarak, 24 Ekim 1916 tarihinde de tamamen durdurulmuştur. Osmanlı Devletinin aldığı kararlara baktığımızda bu tedbiri geçici olarak aldığını görmekteyiz. Katliam yapmak amacında olan bir yönetimin iaşe, can güvenliği, malların muhafazası ve iadesi, ihmali görülen ve suç işleyen görevlilerin görevlerinden alınmaları, cezalandırılmaları vb. konularda bu kadar hassas davranması mümkün müdür?

 

Ayrıca, Ermeni olaylarının arttığı ve tehcirin yapıldığı dönemlerde dahi Ermenilerden Osmanlı merkezi yönetiminde üst düzey görevlerde bulunan pek çok kişi bulunmaktadır.(8)

 

Katliâm uygulama niyeti ve kararlılığında olan bir devletin merkez yönetiminde bu kadar görevliyi çalıştırması mümkün müdür?

 

Böyle bir anlayış ve hareket tarzı içinde bulunan bir devletin 1.500.000 Ermeniyi soy kırıma tâbi tuttuğu gibi bir iddia, bilimsel dayanaktan ve tarihî gerçeklerden uzaktır. Zira Osmanlı Devletinin resmî nüfus sayımlarında 1.500.000 Ermeninin yaşamadığı bilinmektedir. Nitekim 1893 yılında yapılan nüfus sayımında Osmanlı devletinde 1.001.413 (9), 1914 nüfus istatistiklerinde ise 1.161.169 Ermeni yaşamaktadır.(10) 1897 yılında Fransız hükûmeti tarafından yayınlanan sarı kitapta Osmanlı devletinde yaşayan Ermenilerin miktarı 1.475.000 olarak gösterilmektedir.(11)

 

Ayrıca Osmanlı Hükûmeti Ermeni iddialarının araştırılması için Birinci Dünya Savaşında taraf olmayan İspanya, Hollanda, Danimarka ve İsveçe gönderdiği notalarla bu ülkelerden ikişer hukukçu gönderilmesini istemiştir. Bu notalarda tarafsız hukukçuların oluşturacağı komisyonun Ermeni iddialarını tahkik etmesi istenmiştir.(12)

 

Sadrazam Salih Paşa da 17 Mart 1920 tarihinde Fransa, İtalya ve İngiltere Yüksek Komiserliklerine verdiği notada, bu olaylar hakkında karma bir komisyon oluşturularak, soruşturma açılması teklifini tekrarlamıştır.(13)

 

Ne yazık ki bu girişimler İngilizlerin müdahalesi üzerine sonuçsuz kalmış, ilgili ülkeler temsilci göndermeyi reddetmiş, dolayısıyla konunun soruşturulması engellenmiştir.14 Osmanlı devletinin bu girişimi, gerçekleştirmiş olduğu sevk ve iskan işlemlerinde, uluslar arası hukuk çerçevesinde yanlış bir şeyin bulunmadığını ortaya koyan, kendisine olan özgüvenin önemli bir göstergesidir. Eğer bu komisyon kurulsa idi, günümüzde Türk ulusuna yönetilen asılsız ithamlar gerçek muhatabını bulacak, ayrıca Türkiye Cumhuriyetine yönelik bu gerçek dışı iddialar da o zaman tarihin derinliklerine gömülebilecekti.

 

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan Ermeniler Tarafından Yapılan Katliâm Belgeleri (1914-1921) adlı iki ciltlik kitap Ermeni komitelerinin 518.105 Türkü öldürdüklerini belgelerle ortaya koymaktadır.(15) (BakınızEkler bölümüne)

 

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürkün özdeyişiyle Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Tarih yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, maalesef, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet almaktadır.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

1. Şinasi Orel, Süreyya Yüce; Ermenilerce Talat Paşaya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ank. 1983.

 

2. Heath W. Lowry, Büyükelçi Morgenthaunun Öyküsünün Perde Arkası, Çev.: Belkıs Torfilli, İstanbul, 1991.

 

3. BOA. DH. EUM. 2. Şb. 27/36

 

4. Takvim-i Vekayi No: 2189 19 Mayıs 1311 (1 Haziran 1915)

 

5. BOA, Meclis-i Vükela Kararları, 30 Mayıs 1915, Sıra No: 163, 1981.

 

6. BOA. Meclis-i Vûkela Mazbatası, 199/35

 

7. Bazı talimatlar için bkz., Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920). Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1994. s. 323-324, 335, 434, 443.

 

8. BOA. Devlet Salnamesi, 1912, s.96-391; (1917-1918), s. 100-471.

 

9. Ermeni Komiteleri (1891-1895), Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 2001, s.61-62.

 

10. Dahiliye Nezareti Sicil-i Nüfus İdare-i Umumiyesi, Memalik-i Osmaniyenin 1914 Senesi Nüfus İstatistikleri, Dersaadet, 1336, s.4.

 

11. BOA. HR.SYS. 2876/3

 

12. Osmanlı Hükûmetinin notaları için bkz., Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), s. 528-531.

 

13. BOA. HR. SYS. 2639/10

 

14. Bu ülkeden gelen cevabi notalar için bkz., Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), s. 592-597

 

15. Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri (1914-1921)c.I-II, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü yayınla

----------------------------

eğer sorun yabancıların kaynaklarıyla çözüme kavuşacaksa ben de bulurum yabancı kaynak .sorun türk ve ermeni tarafını ilgilendirdiğine göre öncelikle bu kayanaklar taranmalıdır.peki böyle bir şey yapılıyor mu??**hayır.madem soykırım var ermeniler neden korkuyorlarda bu konuyu insan gibi tartışmıyorlar neden türk arşivleri dünyaya açıkken ermeniler açmıyorlar.çekindikleri mesele ne??????ben bunu anlamıyorum.idda eden anlar uzlaşmaz tavır takınan yine onlar.yiğidin malı meydanda.isteyen istediğini arşivlerimizden araştırabiliyor.ama hala bilimsel bir kanıt sunulamıyor.türkiye herşeye hazır.soykırım yapan bir millet tüm tarihi belgeleri ortaya dökmeztarihçiler tartışsın bilimsel olarak bu kanıtlansın demez.yalan söyleyenler ancak ve ancak kaçanlardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İşte tartıştığtmız şey bu.Neden kabullenmediğimiz.Naziler Yahudi soykırımını yaptı ve bunu saklamıyorlar.Bu apaçık ortada ve kanıtlanmış bir olay.Sorun meydan okuyamamamız.Evet biz bunu yaptık aynı aptalığı başka bir millet yaparsa gene yaparız diyebilmek.Gerekirse biz bu ülke için bu dünyayı yakarız diyebilmek.sorun ''NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE''diyebilmek.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.