Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

  • Cevaplar 230
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Becayiş

 

Su uyuyor dalgın şehrin ışıkları

kapatmıyor gözlerini

bir o yana bir bu yana

ritminden bozuk sallanan başım

iki kollarımın arasında

maziden usanmış ikbale açım

ukdesi içimde selam almaz

mıh gibi oturur durur kalkmaz

 

yar uyuyor dalgın şehrin ışıkları

karşı duruyor sevdama

kırılmış aynalar gibi bin parça

sokaklara dağılıyorum

göz damarlarıma batıyor ışık

her parça ayrı bir yaraya aşık

sualsizim aklım karışık

ille de seni düşünüyorum

 

soruyor dalgın şehrin ışıkları

aynı gök kubbenin altında ayrık hayatları

birleştirmeye kimin gücü yetecek

kalbin dayandığı kadar yarın vardır

sonrasında hep tekrar

hesaplı hesapsız ardınca atılan adımlar

aldırma içine kilitli bütün kapılar

dışardan gelirsin girersin anahtarın var

Gönderi tarihi:

Sevgisiz insan, bir gün şans eseri bir çiçek

bahçesinde bulmuş kendini, bahçedeki

çiçekleri hiç düşünmeden ilerlemiş bir süre.

Bir düzlüğün ortasında mola vermiş bir ara.

Etrafına bakmış bir süre, hiç bir çiçek

bir şey ifade etmemiş ona. Sonradan yıkılan

bir ağaç görmüş ve onun yanında bir papatya.

Papatya kendinden emin, o köşede yıkılan

ağacın yanında çıkan rüzgara göğüs geriyormuş.

Papatya o kadar güzelmiş ki...Sevgisiz insan

sevgiyi tanımış. Buna şaşırmış. Alışamamış,

ne yapması gerektiğini bilememiş. Pek tabii

bildiğini sanmış... Papatyayı sevmiş, okşamış,

rüzgar ona zarar vermesin diye araya girmiş

oturmuş... Papatya bir süre tekrar dikleşmiş.

Papatyanın zarar görmesinden öylesine

korkuyormuş ki, böylesi bir güzelliğin sonsuza

dek sürmesini, o kadar çok istiyormuş ki...

Papatyanın, ellerine dokunduğu her an, onu

hissettiği her an kendini dünyanın en mutlu

insanı hissediyormuş... Sevgiyi öğrenen adam,

gerek papatyayı korumak için gerekse ona olan

doyumsuzluğundan dolayı papatyayı koparmayı

ve yanına almayı istemiş. Onu bu bahçeden

koparmak ona çok doğru gelmiş çünkü, onu

yanında hep koruyabilecek, sevebilecekmiş.

Papatyayı hiç düşünmeden çekmiş,

koparmaya çalışmış, papatya buna direnmiş,

direnmiş. Seven adam anlayamamış

bu direnci, daha da güçle yüklenmiş papatyaya.

Aklı o zaman neredeymiş, kim bilir...

Papatya gün geçtikçe solmuş, solmuş...

Adamın gölgesi onu öyle bir kapıyormuş ki,

soluk almasını engelliyormuş. İşin garibi

adam bunu görsede anlayamıyormuş,

papatya soldukça üzerine daha çok titriyor,

iyice kapıyormuş güneşini. Sevmeyi yanlış

öğrenen adam, en sonunda dayanamamış

ve papatyayı tüm gücüyle kendine çekmiş.

Tüm dünyaya ne mutlu.. Ve o salak adama

ne mutlu ki, papatya herşeye rağmen

direnebilmiş gücü kalmasa da. Ama bu

direniş o kadar büyük bir güç gerektirmiş ki,

o herşeyden çok sevdiği papatya boynu bükük

kalmış... Seven adam işte o noktada her şeyi

görmüş ve anlamış, yaptığının acısı ona

öyle bir koymuş ki, sendeleyip yere düşmüş.

Hayatında tanımadığı acıyı çekmiş adam.

Hayatta kendini ilk defa haksız, ilk defa

bencil, ilk defa küçük hissetmiş. Ağlamak

para etmezmiş, üzülmekte. Güneş de

hemen fayda etmezmiş papatyaya.

Sevmiş adam, bir çiçeğe nasıl davranması

gerektiğini görmüş gözündeki perdeler

kalkınca... Ağlayarak çiçeğin yanında durmuş,

rüzgara karşı kendini siper etmiş yine ama

çiçeği ne koparmaya çalışmış bir daha, ne de

üzerinde gölge etmeye... Papatya, tekrar mutlu

bir şekilde bütün asilliğiyle ve gücüyle dimdik

ayakta durana kadar bekleyecekmiş öylece,

yakınında olacakmış çünkü, çiçeğin ona ihtiyacı

olacağı bir zaman olursa o da o anda çiçeğinin,

papatyasının yanında olacakmış. Seven adam,

papatya onu bir daha hiç sevmese bile, onu

sonsuza dek sevecekmiş, çiçek isterse uzakta,

çiçek isterse yakında... Çünkü seven adam için

değerli olan tek şey varmış, o da çayırda

tek başına ayakta durmaya çalışan eşi benzeri

olmayan güzellikteki o tek papatya.

Gönderi tarihi:
Sevgisiz insan, bir gün şans eseri bir çiçek

bahçesinde bulmuş kendini, bahçedeki

çiçekleri hiç düşünmeden ilerlemiş bir süre.

Bir düzlüğün ortasında mola vermiş bir ara.

Etrafına bakmış bir süre, hiç bir çiçek

bir şey ifade etmemiş ona. Sonradan yıkılan

bir ağaç görmüş ve onun yanında bir papatya.

Papatya kendinden emin, o köşede yıkılan

ağacın yanında çıkan rüzgara göğüs geriyormuş.

Papatya o kadar güzelmiş ki...Sevgisiz insan

sevgiyi tanımış. Buna şaşırmış. Alışamamış,

ne yapması gerektiğini bilememiş. Pek tabii

bildiğini sanmış... Papatyayı sevmiş, okşamış,

rüzgar ona zarar vermesin diye araya girmiş

oturmuş... Papatya bir süre tekrar dikleşmiş.

Papatyanın zarar görmesinden öylesine

korkuyormuş ki, böylesi bir güzelliğin sonsuza

dek sürmesini, o kadar çok istiyormuş ki...

Papatyanın, ellerine dokunduğu her an, onu

hissettiği her an kendini dünyanın en mutlu

insanı hissediyormuş... Sevgiyi öğrenen adam,

gerek papatyayı korumak için gerekse ona olan

doyumsuzluğundan dolayı papatyayı koparmayı

ve yanına almayı istemiş. Onu bu bahçeden

koparmak ona çok doğru gelmiş çünkü, onu

yanında hep koruyabilecek, sevebilecekmiş.

Papatyayı hiç düşünmeden çekmiş,

koparmaya çalışmış, papatya buna direnmiş,

direnmiş. Seven adam anlayamamış

bu direnci, daha da güçle yüklenmiş papatyaya.

Aklı o zaman neredeymiş, kim bilir...

Papatya gün geçtikçe solmuş, solmuş...

Adamın gölgesi onu öyle bir kapıyormuş ki,

soluk almasını engelliyormuş. İşin garibi

adam bunu görsede anlayamıyormuş,

papatya soldukça üzerine daha çok titriyor,

iyice kapıyormuş güneşini. Sevmeyi yanlış

öğrenen adam, en sonunda dayanamamış

ve papatyayı tüm gücüyle kendine çekmiş.

Tüm dünyaya ne mutlu.. Ve o salak adama

ne mutlu ki, papatya herşeye rağmen

direnebilmiş gücü kalmasa da. Ama bu

direniş o kadar büyük bir güç gerektirmiş ki,

o herşeyden çok sevdiği papatya boynu bükük

kalmış... Seven adam işte o noktada her şeyi

görmüş ve anlamış, yaptığının acısı ona

öyle bir koymuş ki, sendeleyip yere düşmüş.

Hayatında tanımadığı acıyı çekmiş adam.

Hayatta kendini ilk defa haksız, ilk defa

bencil, ilk defa küçük hissetmiş. Ağlamak

para etmezmiş, üzülmekte. Güneş de

hemen fayda etmezmiş papatyaya.

Sevmiş adam, bir çiçeğe nasıl davranması

gerektiğini görmüş gözündeki perdeler

kalkınca... Ağlayarak çiçeğin yanında durmuş,

rüzgara karşı kendini siper etmiş yine ama

çiçeği ne koparmaya çalışmış bir daha, ne de

üzerinde gölge etmeye... Papatya, tekrar mutlu

bir şekilde bütün asilliğiyle ve gücüyle dimdik

ayakta durana kadar bekleyecekmiş öylece,

yakınında olacakmış çünkü, çiçeğin ona ihtiyacı

olacağı bir zaman olursa o da o anda çiçeğinin,

papatyasının yanında olacakmış. Seven adam,

papatya onu bir daha hiç sevmese bile, onu

sonsuza dek sevecekmiş, çiçek isterse uzakta,

çiçek isterse yakında... Çünkü seven adam için

değerli olan tek şey varmış, o da çayırda

tek başına ayakta durmaya çalışan eşi benzeri

olmayan güzellikteki o tek papatya.

 

zeynep nedense çok fena dokundu bana.... :crying: hikaye çok güzel ya....... :hug:

Gönderi tarihi:
zeynep nedense çok fena dokundu bana.... :crying: hikaye çok güzel ya....... :hug:

 

canım kleo beğendiğine sevindim :hug: ilk okuduğum zaman bende etlilenmiştim....sevgiyi yanlış bi şekilde kullanmak nelere yol açıyo

:sweatingbullets:

Gönderi tarihi:
canım kleo beğendiğine sevindim :hug: ilk okuduğum zaman bende etlilenmiştim....sevgiyi yanlış bi şekilde kullanmak nelere yol açıyo

:sweatingbullets:

 

kimsenin yanlış anlamaması ve anlaşılmaması dileğiyle zeynepcim :):clover:

Gönderi tarihi:

sen ancak öğlende gelirsin.tünayyyyydınnn :P

 

 

Ne görüyorsunuz?

 

Harp sırasında kocam New Mexiko'daki Mojave çölüne gönderilmişti. O, çölde tatbikata katılırken yanında olabilmek için ben de çölün yolunu tuttum. Kendimi cehennemin kucağına atmıştım.

 

Ortalık yanıyordu. Küçük bir kulübede oturuyordum ve yanında olmak için tehlikeye atılarak geldiğim kocamı unutmuş, can derdine düşmüştüm.

 

Etrafımdaki Meksikalılar ve yerliler, tek kelime İngilizce bilmediğinden, kimseyle konuşamıyordum. Sıcak rüzgar, bir taraftan bedenimi kavuruyor, diğer taraftan yediğim yemeği de, ağzımı burnumu da kumla dolduruyordu.

Canıma yetmişti.

 

Kağıda kaleme sarılıp babama bir mektup yazdım.

"Gelin, beni buradan alın" dedim. "Burada yaşamaktansa hapishanede yaşamayı tercih ederim."

 

Babamı beklerken cevabı geldi. Sadece iki satır yazmıştı:

"İki adam hapishane penceresinden dışarıya baktı. Biri çamuru gördü, diğeri yıldızları."

 

Bu iki satırı okuyunca utancımdan kıpkırmızı kesildim. Ben hep çamuru görmüştüm. Halbuki yıldızlar da vardı.

 

Derhal yerlilerle dost oldum. Kilimlerine, çanak ve çömleklerine olan hayranlığımı belirttim. Turistlere para ile vermeye yanaşmadıkları kıymetli eşyalarından bana hediyeler verdiler.

 

Kaktüsleri, yukka ve erguvan ağaçlarını inceledim. Kır köpeklerini tanıdım. Çöl gurubunu seyrettim. Çöl, yüzlerce yıl önce deniz dibi olduğundan kumun içinde deniz hayvanlarının kabuklarını aradım.

 

Ne değişmişti de, dün nefret ettiğim çöle bugün bağlanmıştım?

 

Çöl mü değişmişti? Hayır. O yine kavuruyordu. Yerliler mi değişmisti? Hayır. Onlar, yine İngilizce bilmiyorlardı...

 

Sadece ben değişmiştim.

 

Pencereden kafamı uzatmış ve yıldızları görmüştüm.

 

Thelma Thompson

Gönderi tarihi:

hikaye çok güzel radya; :wub:

bazen bakış açısını, gözlükleri veya mekanı değiştirmek yaşama olan bağlılığımızı arttırıyor.......ama mutluluk hep bizim elimizde :)

Gönderi tarihi:

Küçük derelerdir büyük nehirleri oluşturan

Küçük mutluluklar, küçük, küçücük derelerdir

Büyük nehri ararken üzerinden atladığın

Arkana dönüp de bakmadığın

 

Küçük mutluluklar;

Çıtır çıtır Kızılay simitidir, çayın yanında

Aniden radyoda karşına çıkan şarkı

Kar yağınca tatil olan okul

 

Başarılı bir rejimin birinci günü

Sokakta sevebildiğin kedi

Yürüyen güvercinin kafası

Tenekedeki fesleğen

 

Kurumuş çamaşırlar, bir kış ikindisi

Geri gelen elektrik

Hamdi'nin hikayeleri

Annenin yemeği

Tamir ettiğin alet

Yeşil t-shirtün, yatarken giydiğin

Bir dostun başarısı, neler çektiğini bildiğin

 

Elini sımsıkı tutan minik el

Dudağında ıslık yürüdüğün yol

Birden çıktığın yolculuk

 

Sana açılan kapılar

Sana kapıyı açanlar

Hoş gelenler

Hoş buldukların

 

Yalnız kalabilmek - dilediğinde

Kavuşabilmek - özlediğinde

*

*

*

*

Gerisini ve milyonlarca satırı boş bırakıyorum kendi küçük

mutluluklarını yazman bundan da küçücük bir mutluluk duyman dileğiyle)

 

:wub::hug: kleo

Gönderi tarihi:
Küçük derelerdir büyük nehirleri oluşturan

Küçük mutluluklar, küçük, küçücük derelerdir

Büyük nehri ararken üzerinden atladığın

Arkana dönüp de bakmadığın

 

Küçük mutluluklar;

Çıtır çıtır Kızılay simitidir, çayın yanında

Aniden radyoda karşına çıkan şarkı

Kar yağınca tatil olan okul

 

Başarılı bir rejimin birinci günü

Sokakta sevebildiğin kedi

Yürüyen güvercinin kafası

Tenekedeki fesleğen

 

Kurumuş çamaşırlar, bir kış ikindisi

Geri gelen elektrik

Hamdi'nin hikayeleri

Annenin yemeği

Tamir ettiğin alet

Yeşil t-shirtün, yatarken giydiğin

Bir dostun başarısı, neler çektiğini bildiğin

 

Elini sımsıkı tutan minik el

Dudağında ıslık yürüdüğün yol

Birden çıktığın yolculuk

 

Sana açılan kapılar

Sana kapıyı açanlar

Hoş gelenler

Hoş buldukların

 

Yalnız kalabilmek - dilediğinde

Kavuşabilmek - özlediğinde

*

*

*

*

Gerisini ve milyonlarca satırı boş bırakıyorum kendi küçük

mutluluklarını yazman bundan da küçücük bir mutluluk duyman dileğiyle)

 

:wub::hug: kleo

 

:wub:

zeynep çok teşekkür edim.. :hug:

Gönderi tarihi:

Kararlıydı kadın ve hüzünlü birazda

Alıp yanına yaşamsal duygularını

Hayatın bulandırdığı çamura basa basa

Gidecekti…

 

Yorgundu kadın

Yüzünde acı bir tebessüm

İstemediği bir yoldan istemediği bir şekilde

Ve istenmediği bir yere kendini kabullendirmeye çalıştığı için

Birazda kırgındı dünlerine

Onu terk ettiler diye

Attı ilk adımını o hayallerini barındırdığı adanın mermer taşlı eşiğinden

Dönüp arkasına bakmadı

Çünkü

Her şeyini orada bıraktı

Kendini yatağında bıraktı ruhunu buğulu pencere camında

Son bir derin nefes aldı

Attı kendini sokaklara…

 

İnerken merdivenlerden

Duvarları kokladı

Tırabzanlara son kez dokundu elleriyle değil yüreğiyle

Çıktı dışarı

Ve son kez çekti hayatı kokan o havayı ciğerlerine

Yaktı bu kez

Gülümseme değil hüzün doldurdu gözlerine

Yürürken anılarına basa basa caddelerde

Ağladı

Kimseler duymadı…

 

Çevresinde, bu içten güzelline karışmış

Hüzün ve buruk bir ifadeye bürünmüş kadına bakan insanlar

Laf atanlar süzenler konuşanlar

Kadın durgundu

Kulakları sağır

Hava soğuktu elleri bakır

Yüreği nasır

Aldırmadan kimseye ilerliyordu yolunda

Bu şehrin ondan götürdüklerine isyan edercesine

İçinde büyük bir yalanı göğüslercesine…

 

Karadı hava soğuk arttı

Tren çok kalabalıktı

O an ne düşündü acaba

Artık gidiyordu

Karışmıştı bile yorgun kalabalığa

Yüreği odasında anıları buğulu penceresinde

Kalbi terk edip gittiği şehirde…

 

Kararlıydı kadın ve hüzünlü birazda

O yabancı kalabalığa karıştığını fark etti bir an

Tren hareket etti

Gözleri doldu bir an

Karalıydı kadın ve hüzünlü birazda

Hayatın bulandırdığı çamura basa basa

Kapadı ağzını o şehrin kokusundan nefret edercesine

Ardına bakmadan bir daha

Terk etti tüm geçmişini…

 

Kararlıydı artık kadın ve hüzünlü birazda

Alıp yanına yaşamsal duyguları

Hayatın bulandırdığı çamura basa basa

Ardında bıraktıklarını düşünmeden bile bir dakika

Sonsuz bir bilinmeyene doğru

Gitti kadın

Hiç inanmak istemeden ardında bıraktığı kimsesizliğine…

Gönderi tarihi:

Bugün bu forumda özlediğim herkese benden bir şiir :)

 

Bu da Kleocuğuma; neredesin yawwwww, özledim seni :hug::wub:

 

 

Seni Saklayacağım

 

Seni saklayacağım inan

Yazdıklarımda, çizdiklerimde,

Şarkılarımda, sözlerimde.

 

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek

Ve kimseler görmiyecek seni,

Yaşayacaksın gözlerimde.

 

Sen göreceksin, duyacaksın

Parıldayan bir sevi sıcaklığı,

Uyuyacak, uyanacaksın.

 

Bakacaksın, benzemiyor

Gelen günler geçenlere,

Dalacaksın.

 

Bir seviyi anlamak

Bir yaşam harcamaktır,

Harcayacaksın.

 

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,

Yaşayacağım gözlerimde;

Gözlerimde saklayacağım.

 

Bir gün, tam anlatmaya...

Bakacaksın,

Gözlerimi kapayacağım...

Anlayacaksın.

 

 

Özdemir Asaf

Gönderi tarihi:

sen yoksun belki ama bu sana :)

 

Ozledim sesini ne olur konus

Bir gul actir zamanlarin otesinden

Karanliklar icindeyim, kapkarayim bugun gel

Gok mavisinden, deniz mavisinden

Bana bir sarki soyle

Icimde bir sey kimildiyor

Gozlerim kan canagi, yorgunum, uykusuzum

Bir baksana ne haldeyim deli divane

Yaraliyim, caresizim umutsuzum

Bana bir sarki soyle

Yagmur ol yag usme, gunes ol isit

Dokul karanligima isiklar gibi

Al beni, en uzaklara gotur

Sesin aksin icimde bir pinar gibi

Bana bir sarki soyle

Butun renkleri kat birbirine

Buram buram bir turuncu getir gecen yazdan

Bir tuy gibi, bir bahar dali gibi

Hafiften, inceden, guzelden, en beyazdan

Bana bir sarki soyle

Bazan kar nasil hazin yagar bilirsin

Kursuni bir gokyuzunden aglamakli

Iste oyleyim, kapkarayim bu gun gel

En huzunlu sesinle, en dokunakli

Bana bir sarki soyle

  • 4 hafta sonra...
  • 2 ay sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.