Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

PKK'NIN GERÇEK YÜZÜ-İTİRAFLAR-


TGT ci KEMAL

Önerilen İletiler

PKK’NIN İÇ YÜZÜNE İLİŞKİN İTİRAFLAR-1…

PKK Parti Değil, Mafyoz Bir Çetedir!”

 

Terör eylemlerini tırmandırma kararı alması ile terörist faaliyetlerinden vazgeçmediğini kanıtlayan PKK/Kongra-Gel’in, son günlerde Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine sızma çabalarını artırdığı basın yayın organlarına yansıyan haberlerden anlaşılmaktadır. Kamuoyunu yanıltmaya yönelik çabalarından asla vazgeçmeyen terör örgütü, adını da şekilden sekile sokarak, uluslararası platformlarda aklanmaya çalışmakta, aynı zamanda da Kürt halkını kandırmak için akla gelmeyen manevralar yapmayı sürdürmektedir.

Adını ne olarak değiştirirse değiştirsin, sonuçta yönetimiyle, kadrosuyla, düşünce yapısıyla ve terörist kimliğiyle örgüt, aynı örgüttür. Adını değiştirmekle yani bir nevi makyaj yapmakla, yapısını ve terör anlayışını değiştirmesi mümkün değildir. Basta Kürt halkını ve uluslararası kamuoyunu yanıltmaya yönelik bu oyunlara, eskiden olduğu gibi simdi de hiç kimse kanmayacaktır.

 

PKK’nn halkları, bireyleri, toplumları ve ülkeleri aldatma huyunu en iyi bilen ve uzun yıllar PKK’nın ikinci adamı pozisyonunda olan Şemdin Sakık, yazdğı “APO” isimli kitapta, örgütün gerçek yüzünü ortaya koyarak, pişmanlıklarını bakınız nasıl ifade ediyor.

 

“Biz (PKK) adına yola çıktığımız halkın başına bela olduk. Uygarlık adına barbarlığı yaşattık. Kendimizi bir dizi kuruntuya kaptırdık. İçinde bulunduğumuz gafletle bas basa kalarak, bugünlere geldik. Hayatimizin en verimli geçmesi gereken onca yılını, kendimize ve toplumumuza zarar vererek geçirdik. Sonuç tam bir trajedi oldu.

Bu kitap; insana, sevgiye, barışa, kardeşliğe özlü bir çağrıdır.

Bu çalışmayı yaparken, şahsımızda bir ömre sığdırılmış acıları, düşünceleri, duyguları ve deneyimleri özellikle genç kuşaklara aktarmayı, bu vesile ile bir nebze olsun topluma karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeyi esas aldık” diyerek, gençleri teröre karşı uyarıyor.

“Parti sandığın PKK parti değil, mafyoz bir çetedir. Bu çete Apo kişiliğinin hizmet örgütüdür. Birden fazla istihbarat örgütü tarafından kullanılan bu örgütün Kürt halkına hiçbir yararı olmamıştır ve yoktur. Her geçen gün kurucularını, üyelerini, hizmet vermiş militanlarını ‘haindir’ diyerek tasfiye eden bu karanlık örgütten hiç kimseye, hiçbir yarar gelmez…

Kurt sorununu silahlı mücadele yöntemiyle çözmeye kalkışmak, Kürt halkına, Türk halkına ve bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bu halkların insan ve maddi değerlerini heba etmektir. Kardeşi kardeşe düşürmek, halkları birbirlerine düşman etmektir. Silahlı mücadeleye kalkışmak birilerinin oyununa gelmektir. Bu güzel coğrafyayı terörize etmektir.

Baksana! Dönüp arkanda bıraktığın enkaza baksana! Yakılmış, yıkılmış, boşaltılmış binlerce köy ve mezra, yerini yurdunu terk etmiş, yaban ellere savrulmuş milyonlar, viraneye dönmüş haneler, sönmüş ocaklar… Milyonlarca işsiz, aç ve perişan insanlar…Bir somun ekmeği almak için çamur içinde debelenen çocuklar…On binlerce olu, bir o kadar da sakat…Cezaevlerinde çürüyen yüz binler…Bütün bunlar, adına mücadele verdiğin halkının başına getirdiklerinin resmidir. Yanlış siyasetin ve silahlı mücadelenin sonuçlarıdır.”

 

Kitabın ayrı bir bölümünde de, kendi kendinle hesaplaşma içine giren Sakık, “Yeni Şemdin” ile örgüt içindeki “fanatik-aşağılık Şemdin” arasındaki vicdani muhasebeye yer vererek, şunları söylüyor;

 

“Yeter artık! Kendini kandırmaya bir son ver. Zararın neresinden dönersen kârdır. Halkını seviyorsan doğru olanı yap. Kendini düşünüp, halkına acı vermeye devam etme. Aşağılık Şemdin’i dinleme. Fanatik Şemdin’in ajitasyonlarına aldırma. İçinde hâlâ bir parça vicdan barınıyorsa, kalbinin sesini dinle. İnsanlığına yaslan. Unutma ki, bu evrende insandan daha değerli hiçbir şey yoktur. Kendine don. Kalan yaşamını insana, kardeşliğe, güzele, iyiye, doğruya yönelt…”

Şemdin Sakık gibi, PKK’nın ve silahlı mücadelenin günün koşullarının gerisinde kaldığını değerlendiren birçok örgüt mensubu, Kongra-Gel yönetiminin şiddet politikasında ısrar etmesinin mantığa aykırı olduğunu anlayarak, iç hesaplaşmalar yapıyor ve yaşadıkları isyanı çeşitli internet sitelerinde dile getiriyorlar. Elbette bunlar sadece iletişim imkanı bulanların yakarışları, bu imkanı bulamayan buzdağının altındaki kitlenin büyüklüğünü ise kestirmek güç. Erime ve çöküş surecine giren örgüt yönetimi, yok oluşunun göstergelerini telafi etmek ve aykırı görüşü savunan örgüt mensuplarına ders vermek amacıyla cinayetlerini sürdürürken, örgüt tarafından gerçekleştirilen antidemokratik uygulamalar ise, yine örgüt mensupları tarafından aydınlatılıyor.

Demokrasi, farklı kültürlere sahip olsa dahi, asgari müştereklerde birleşmeyi gerektirir. Demokratik hakların elde edilmesinde herkes, teröre taraf olmadan, geçmişte yaşanan acı tecrübeleri unutmadan, barış ve huzur ortamının sürmesi için mücadele etmelidir. Benzer acıların bir daha yaşanmaması için herkes, vatandaşlık bilinci içerisinde, sorumluluklarını yerine getirmeli ve sorunların demokratik yollardan çözülmesi için gayret göstermelidir.

 

Emre Atatuğ

Araştırma Uzmanı

[email protected]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

PKK’NIN İÇ YÜZÜNE İLİŞKİN İTİRAFLAR-2…

PKK’da, sudan bahanelerle, su kadar temiz kadınlar katledildi !”

 

 

Bir zamanlar Abdullah Öcalan’ın sağ kolu olan PKK’nın eski elebaşlarından Semdin Sakık, hapis cezasını çektiği Diyarbakır Cezaevi’nde kaleme aldığı “APO” adli kitabında, örgütte(PKK) yıllarca yaşanan katliam ve işkencelerin ardı arkasının gelmediğine ve örgüt içerisindeki cinayet şebekelerinin örgütü kanla beslenen bir vampir haline getirdiğine dikkat çekiyor.

Semdin Sakık kitabında, “Binlerce insanın kandırılarak örgüte zorla bağlatıldığını” vurgulayarak, cinayetlerle ilgili çarpıcı itiraflarda bulunuyor; Dinlemeye devam edelim;

 

“Ünlü Kürt aydını ve yazarı Mahmut Baksı’nın kız kardeşi Lamia Baksı’nın, İsveç hükümetinin ajanı olduğu, örgüt içine bu amaçla gönderildiği bahane edilerek, tutuklanması için talimat verildi. Lamia Baksi, Kuzey Irak’ın Hakürke bölgesinde, örgütsel faaliyetlerde bulunduğu sırada, Cemil Bayık tarafından tutuklandı. Elleri ve ayakları bağlandı ve Apo kişiliğinin bilgisi ve isteği doğrultusunda işkenceye alındı. Bir sure direnen Lamia, bu direnişin hiçbir fayda getirmeyeceğini gördüğünden ve bir an evvel bu rezaletten kurtulmak istediğinden dolayı, olmayan ‘sucunu’ itiraf etti. Külliyen yalanlardan oluşan ifadeleri yazılarak örgüt yönetimine gönderildi. Bir sure sonra, bu kadının iflah olmayacağı, kadınlığını kullanarak adamları düşürdüğü, yoz ilişkiler geliştirerek örgütü çökertmek istediği, İsveç Hükümeti’nin sicilli ajanı olarak Olof Palme cinayetini araştırmak için geldiği belirtilerek, gerekenin yapılması istendi. ‘Gereken’ denilen, kızın öldürülmesiydi. Nitekim emir eri Cemil Bayik, bu emrin gereklerini yerine getirdi.

O donemde, bu kadınla birlikte hareket ettiğim gerekçesiyle ve onunla duygusal ilişkiye girdiğim suçlamasıyla, silahsızlandırılmış, tutuklanmış ve özeleştiri denilen psikolojik işkence sürecine alınmıştım.

 

Kızı, önünde ateş yakıp raporumu yazdığım kayanın bir metre aşağısından geçirip götürdüler. Beni de bu yoldan götürebilirler mi kaygısı içinde başımı kaldırıp bakmıştım. En önde Cemil Bayik yürüyordu. Onu takiben yürüyen Ahmet Kesip’in hemen arkasında Lamia Baksı yürütülüyordu. Her bir kolunda bir kişi olmasına rağmen yürümekte zorlanıyordu. Düşe kalka yürüyordu. Günlerdir işkencede olmasından ve soğukta kalmasından dolayı güçten düşmüş görünüyordu. Ama ölüme gittiğini bildiği halde yol almaya çabalıyordu. Mart ayının yumuşayan karını yara yara ilerlemeye çalışıyordu. Ölümü, mevcut yaşama tercih ettiği her halinden anlaşılıyordu. Onları da kazma kürek taşıyan iki kişi takip ediyordu. Zagros’un karşı kayalığında, takriben yarım saat sonra, bir silah sesi yankılandı. Bir süre sonra, gidenlerden bir kişi eksik olarak dönmüşlerdi. Bu kişi Lamia idi. Gözlerimin ucundan düşmeyen ve beynimden silinmeyen bu vahşetten bir gün sorumlu tutulacağım aklımın ucundan geçmemişti.

 

Örgüt yönetimi tarafından Mahmut Baksi’ye, ‘O değerli militanımız Lamia’yı da, bu Şemdin ve çetesi vurdu. Onlarca adamımızı böyle götürdüler. Yıllardır bu çeteyle savaşıyoruz. Bunlar her gün birkaç Lamia öldürürler. Sizin gibi aydınlar bu gerçeği anlamalılar…’ denilerek, yalanlar dizilmeye devam ediliyordu.

 

Sudan bahanelerle, su kadar temiz kadınlar katledildi. Kanlarına girilen kadınların bütün aileleri, örgütün hizmetine koşturuldu. Ve daha sonra da, bu kadınlar ‘şehit’ ilan edilip yağmur sularına karışan kemikler sömürüldü. Cinayetler işletilip, sorumluluğun başkasının üzerine atılması gibi, ucuz mafyoz taktik, örgüte temel tarz seçildi. Gerçekleştirilen her köy baskınından sonra bu eylemleri koyan gruplar ve grup sorumluları ödüllendirildi.”

Şemdin Sakık’ın açıklamalarından da anlaşıldığı üzere, PKK’nın, infaz ettiği örgüt üyelerinin haddi hesabı yok. Günümüzde de örgütün infazlar listesine yeni şahısların eklendiğini hepimiz görüyoruz. Cani örgüt yönetimi, yok oluşunun göstergelerini telafi etmek ve aykırı görüşü savunan örgüt mensuplarına ders vermek amacıyla cinayetlerini sürdürüyor. Örgüt tarafından gerçekleştirilen antidemokratik uygulamalar ise, yine örgüt mensupları tarafından aydınlatılıyor.

Terör yüzünden bir dönem kaybettiğimiz ve günümüzde tekrar kavuştuğumuz huzur ortamını korumak, Kürt, Türk hepimizin arzusudur …Kansız ve gözü yaşsız bir hayat yaşamak hepimizin dileği olsa gerek. Terörsüz bir yasam, huzurlu yaşama giden bir yoldur…Öyleyse yaşananlardan ders çıkararak, hep birlikte barış, huzur ve refah için mücadele edelim.

 

Emre Atatuğ

Araştırma Uzmanı

[email protected]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

PKK’NIN İÇ YÜZÜNE İLİŞKİN İTİRAFLAR-1…

PKK Parti Değil, Mafyoz Bir Çetedir!”

 

.

 

.

 

Demokrasi, farklı kültürlere sahip olsa dahi, asgari müştereklerde birleşmeyi gerektirir. Demokratik hakların elde edilmesinde herkes, teröre taraf olmadan, geçmişte yaşanan acı tecrübeleri unutmadan, barış ve huzur ortamının sürmesi için mücadele etmelidir. Benzer acıların bir daha yaşanmaması için herkes, vatandaşlık bilinci içerisinde, sorumluluklarını yerine getirmeli ve sorunların demokratik yollardan çözülmesi için gayret göstermelidir.

 

Emre Atatuğ

Araştırma Uzmanı

[email protected]

 

PKK'yi öncelikle Kurt halkinin basina bela yapanin kendi varligini siddete dayandiran ve siddetten baska hicbir sey ile beslenemeyen ve dolayisi ile "karsi tarafin" siddetine muhtac olan Turk devleti oldugunu dusunuyorum.

 

PKK 20-30 yillik bir gecmise sahip olan yeni bir fenomen. Bundan öncesi ve sonrasi var. Kurtlerin silahli/silahsiz direnisleri Turk devletinin kurulusundan beri surekli var oldu. Kurtleri Turklestirerek ortadan kaldirmayi amaclayan Turkcu projeye Kurtler daima tepki gösterdiler, bu projenin hedeflerini korumaya calistilar (örnegin Kurt dili gibi) ve sessizliklerinde bile teslim olmadilar. Dolayisi ile "Kurt direnisi" hep oldu.

 

Yani sorun PKK degil, PKK'yi asan bir sey sözkonusu. O yuzden herseyi PKK ile sinirlandirmak gercekleri carpitmaktan baska bir sey degil. Ayrica bu bir kurnazlik, cunku PKK'nin sicili cok kötu ve kendisine saygisi olan hic kimse nezdinde herhangi bir sayginligi yok. Bu da Turk devletinin isini kolaylastiriyor tabii ki. O yuzdendir ki Turkcu dusunceler sisteminin disina cikan veya o dusunceler sistemine sikistirilmaya calisilan her Kurd"Pkk'li misin?" veya "PKK hakkinda ne dusunuyorsun?" gibi sorular ile karsi karsiya kalir. PKK Kurtlerin yumusak karnidir. Yoksa PKK sahsinda Kurt dusmanligi yapanlar, PKK olmasaydi da kullanacak baska bir sey bulurlardi.

 

Yukaridaki yazilarda "Kurt sorunu" diye bir tanimlama mevcut. Ve ben soruyorum: nedir bu "Kurt sorunu"? PKK'nin hic olmadigini farzedelim. Nedir bu "Kurt sorunu"?.

 

Asil konu da o degil mi? Önemli olan o "sorun" degil mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

PKK/KONGRA-GEL’IN IC YUZUNE ILISKIN ITIRAFLAR-3-…

PKK Tarihi, Yoldaşlık Adı Altında Sergilenen

Canavarlıklar Tarihidir!..”

 

Bir dönem PKK’nın iki numaralı adamı Şemdin Sakık, Kürt ailelere, “çocuklarına sahip çıkmaları” çağrısında bulunarak, dağdaki gençlere de “Bu işin sonu yok. Sizlerin kanlarıyla beslenen PKK çetesinden kurtulmaya bakın” mesajını gönderiyor.

 

Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık’a kulak vermeye devam ediyoruz;

 

PKK tarihi, yoldaşlık adı altında sergilenen canavarlıklar tarihidir. Apo, örgütten, örgüt içi demokrasiden, programdan, tüzükten dem vurdu. Ama hiçbirine bağlı kalmadı. örgüt dedi ama, yirmi dört ayar çete oluşturup işletti. Eşi benzeri görülmemiş bir dikta oluşturdu. Hiçbir kurala kaideye gelmedi. Başına buyrukluğu tek ilkesi oldu. Keyfi davranmakta sınır tanımadı. Program dediği yalanlar dizgesi raflarda çürümekten başka işe yaramadı.

 

Zalim ‘Nemrut’ bile bu kadar ‘ben…ben…ben…’ dememiştir. ‘Vatanımızdır’ dedigi topraklara binlerce gencecik insanı gönderip öldürttü ama, kendisi bir türlü o topraklara adım atmadı. Apo kişiliğinin devamı olan bugünkü PKK yöneticileri; kem gözlü, yalan sözlü, maske yüzlü, sahte davranışlı…

Apo kişiliği, beş duyusunu yitirmiş, kişilik enkazına dönüşmüş, hiçbir vasfı gelişmemiş, başarısızlıktan başarısızlığa düşen yalakaları kullandı ve kullanmaya da devam ediyor. Yetenekli yardımcılarını kullanıp tasfiye ederken, örgütün üst düzey yönetimini bu tur kişiliksizliklerle doldurdu.

Ne basari, ne basarisizlik… Ne kazanma, ne kayıp… Ne yaşam, ne olum... Ne fazla durmak, ne fazla ilerlemek… Yaşam ile ölüm arasında gidip gelen bir pandül. Bu denklem onun yaşam felsefesi olmuştu. Sadece Apo kişiliğini yaşatmak… İste PKK gerceği…

 

Cezaevinde olmasına rağmen hala örgüt başı olarak atanıyor. Bu durum elebaşı olma ihtirasının güçlülüğünü ortaya koyduğ gibi, örgüt elemanlarının örgütü yönetemeyecek kadar zavallı ve çaresiz olduklarının da itirafıdır. Bu, bölgemiz insanlarını aç ve perişan bırakan, savaştan savaşa sürükleyen diktatörlerin koltuk ihtiraslarını da gösterir. örgütü idare edecek liderler bulunamadığı için, 12 kişilik bir grubun idare etmesi zorunluluğu ortaya çıkıyorsa, bu durum Apo kişiliğinin, var olanları da tasfiye ettiğinin ispatıdır. Bütün yeteneklerin bir numaralı katili olduğunun ifadesidir. İçlerinden bir çoban çıkaramayacak kadar çaresizleşmiş bir topluluk yarattığının göstergesidir. Ayakları baş, başları da toprak yaptığının resmidir.

Hiçbir yeteneği olmayan, yıllarca acı çektirdiği örgüt elemanlarından kurtuluş beklemesi, Kürtlerin ondan kurtuluş beklemeleri gibi beyhude bir bekleyiştir. Zira, hiçbirimizin başkasını kurtarma yetenek ve bilinci yoktur.

 

Daha çok okuyarak, araştırma yaparak, bilimsel incelemelere yönelerek, düşünerek ve hayal kurarak kendimizi geliştirme yerine; kendimize ve arkadaşlarımıza saldırarak, acıyla daha fazla katlanarak gelişebileceğimize inandırıldık. Bu nedenle durup dururken kendimize hakaret etmekten çekinmedik. Birbirimize saldırmayı marifet edindik. Böylelikle gurur ve onur denilen öz saygımızı yitirdik. Psikolojimiz bozuldu ve dengesiz davranışlara yöneldik. Özeleştiri verme adına onurunu çiğneyen, eleştiri yapma adına arkadaşına küfreden ve saldıran, milliyetçilik adına başka topluma mensup insanlarla kavga eden, particilik adına diğer oluşum ve örgütleri düşman gören, proleterleşme adına maddi ve manevi değerlere sahip olmayı reddedip zenginliğe düşmanlaşan, fedakarlık adına ölümü kutsallaştıran, evlilik ve aile gibi yaşamın temel kavramlarını reddeden birer budalaya dönüştük.

 

Kendimizle kavgalı olduğumuz için gerginlikten kurtulup mutlu olamadık. Nükteye, tebessüme, kahkahaya hasret kaldık. Hırçınlık yüzümüzde dönüp kaldı. Arkadaşlarımızla kavga etmediğimiz anlarda suçluluk duygusuna kapıldık. Zira, yaşayan hiçbir arkadaşımızın, yurtseverleştiğine, partileştiğine, devrimcileştiğine inanmıyorduk. Öldükten sonra değer kazandıklarına inandığımız için, onlara öldükten sonra saygı duymaya başladık. Kanlı bıçaklı olduğumuz arkadaşlarımız, öldükleri andan itibaren göz bebeğimiz oluyorlardı. Bir saat öncesinden küfürlere boğduğumuz arkadaşımızın cesedini, şiirler, ateşli anı yazıları ve sloganlar eşliğinde kaldırırdık. Bu, sahtekarlığın ta kendisiydi. Kişisel özgürlüklerimiz gasp edildi, kişiliklerimiz küçük düşürüldü ve birer kul haline getirildik.

 

Apo kişiliği, örgüt yöneticisi gibi değil, şeyhin dergahını, ağanın köyünü, mafya babasının yer altı çetesini yönetmesine benzer bir yönetim tarzı sergiledi. Yöneticilik anlayışıyla eşkiyalığı çağa uyarladı. Apo kişiliğinin içinde bulunduğu durum, tıpkı şeyhin durumuna benziyor. O şeyhi, biz de kölelerini oynadık. Akıllı olanlar her zaman sahte dergâhları çok erkenden terk edenlerdir.

Bağımsızlığı için kavga ettiğini söylediği Kürt toplumunu, arkadaşlarım dediği piyonlarını ve diline doladığı insanlık değerlerini kişisel çıkarlarını korumak için, birer silah olarak kullandı. ‘Özgürleştiriyorum’, ‘demokratikleştiriyorum’ diyerek yanına aldığı kadınları cinsel güdülerini tatmin etmenin aracı yaptı. Silahlandırıp dağlara sürdüğü gençleri, Şam’daki saltanatI için ölüme gönderdi. Halkı isyana, kurtarmak için değil, hırsını ve kaprislerini tatmin etmek için kaldırdı. Insanları, ona tabii olanlar ve ona karşı olanlar olarak iki düşman kampa böldü. Ona karşı olanları ya da olabilecek olanları baş düşman ilan etti. Ona tabi olanları ise, önce koyunlaştırdı, sonra güttü. Zamanı geldiğinde eşekleştirip sırtına bindi. Katırlaştırıp yükünü onlara taşıttırdı. İşleri bitince, onları mezara gömmesini bildi. İnsan harcamakta, en benim diyen mafya babasının pabucunu dama attı.”

 

PKK’nın iki numaralı adamı Şemdin Sakık’a kulak verelim ve şiddete karşı çıkarak, gerçek anlamda demokrasi ipine sımsıkı sarılalım, ben kürdüm diyerek Apo ve PKK dan medet umanları aramazı sokmayalım..

 

Emre Atatuğ

Araştırma Uzmanı

[email protected]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

PKK'yi öncelikle Kurt halkinin basina bela yapanin kendi varligini siddete dayandiran ve siddetten baska hicbir sey ile beslenemeyen ve dolayisi ile "karsi tarafin" siddetine muhtac olan Turk devleti oldugunu dusunuyorum.

 

PKK 20-30 yillik bir gecmise sahip olan yeni bir fenomen. Bundan öncesi ve sonrasi var. Kurtlerin silahli/silahsiz direnisleri Turk devletinin kurulusundan beri surekli var oldu. Kurtleri Turklestirerek ortadan kaldirmayi amaclayan Turkcu projeye Kurtler daima tepki gösterdiler, bu projenin hedeflerini korumaya calistilar (örnegin Kurt dili gibi) ve sessizliklerinde bile teslim olmadilar. Dolayisi ile "Kurt direnisi" hep oldu.

 

Yani sorun PKK degil, PKK'yi asan bir sey sözkonusu. O yuzden herseyi PKK ile sinirlandirmak gercekleri carpitmaktan baska bir sey degil. Ayrica bu bir kurnazlik, cunku PKK'nin sicili cok kötu ve kendisine saygisi olan hic kimse nezdinde herhangi bir sayginligi yok. Bu da Turk devletinin isini kolaylastiriyor tabii ki. O yuzdendir ki Turkcu dusunceler sisteminin disina cikan veya o dusunceler sistemine sikistirilmaya calisilan her Kurd"Pkk'li misin?" veya "PKK hakkinda ne dusunuyorsun?" gibi sorular ile karsi karsiya kalir. PKK Kurtlerin yumusak karnidir. Yoksa PKK sahsinda Kurt dusmanligi yapanlar, PKK olmasaydi da kullanacak baska bir sey bulurlardi.

 

Yukaridaki yazilarda "Kurt sorunu" diye bir tanimlama mevcut. Ve ben soruyorum: nedir bu "Kurt sorunu"? PKK'nin hic olmadigini farzedelim. Nedir bu "Kurt sorunu"?.

 

Asil konu da o degil mi? Önemli olan o "sorun" degil mi?

değil....

benim ekmek parası için yollara düşmüş gariban kürtle ne alıp veremediğim olur....

benim işim senin gibi beyninde bölücülük ***** olan varlıklarla....

ve sen ve senin gibiler oldukça ne bize rahat var ne size....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

PKK/KONGRA-GEL’IN IC YUZUNE ILISKIN ITIRAFLAR-4-

 

“Kadınlar, Hem Cinsel Obje, Hem Ayak İşlerinin Hizmetçisi, Hem Ajan,

Hem De İntihar Komandosu Olarak Kullanıldı…”

 

Bir dönem PKK’nın iki numaralı adamı olan Şemdin Sakık, Diyarbakır Cezaevi’nde kaleme aldığı “APO” adlı kitabında, PKK ile ilgili gizlenen gerçekleri birer birer ortaya koyarken, Apo kişiliğinin kadına yaklaşırken iki amaç güttüğünü, bunların doyum bilmez cinsel güdülerini tatmin etmek ve Kürt kadınının saflığından, duruluğundan ve geriliğinden yararlanarak kavgada kullanmak olduğunu belirtiyor.

 

Çarpıcı açıklamalarda bulunan Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık’a kulak vermeye devam ediyoruz;

 

“Apo kişiliği; Türkiye’de, Ortadoğu’da ve Avrupa’da örgüte katılan kızların fotoğraflarını ve kameraya alınmış görüntülerini toplayıp inceler, zevkine uygun olanları seçer ve listesini yapardı. En güzel kızlar, bu yolun yolcularıydı. Her iki-üç ayda bir Şam’a 30-40 kişilik kadın grubu oluşturulurdu. Bu anlamda, beyaz kadın ticareti yapan şebekeler gibi örgütlenilmişti. Herhalde kızların fotoğraflarına ve kamera görüntülerine bakarak, kültürlü ve eğitime yatkın oldukları anlaşılamaz. Yanına çağırdığı kızların beynine değil, dişiliğine bakıyordu. Zira, cinsel obje olarak kullanmak istiyordu. Bu nedenle istediği kızların ortak yönleri estetik olarak pürüzsüz olmalarıydı. Kimi ergenlik çağında, kimi henüz çocuk yaşta….

 

Apo kişiliği, kadınları hem cinsel obje, hem ayak işlerinin hizmetçisi hem ajan, hem intihar komandosu, hem de erkeklere karşı etkin bir silah olarak kullandı. ‘Bütün kızlar benim olsun’ diyerek, bütün kadınlara sahip olmayı stratejileştirdi. ‘Sizi eğiteceğim’ diyerek evlerine aldığı kızların çoğunluğu cinsel tacizlere ve köleleştirme yaklaşımlarına boyun eğmediler. Dayatma ve uygulamalarına karşı çıktılar. ‘Bu kızlara fahişeler, ajanlar, önderliğe özel savaş açmışlar…’ denilerek, suçlamalarda bulunuldu. Küfür sağanağı altında bir-iki tetikçiye teslim edilip, sorgulama merkezi olan Lübnan’ın Barelias kentine gönderildi. Haklarında yaptığı yalan yanlış değerlendirmeler doğrultusunda işkenceli sorgulara aldırttı. Haftalarca işkence çektirtti. Düzmece ifadeler imzalattı. Haklarındaki ölüm cezalarını onayladıktan sonra, ya döverek, ya boğarak, ya da kurşuna dizerek öldürttü.

 

Tavuk çiftliği olarak gözüken, ancak toprağı cesetlerle dolup taşan bu Nazi kampında, sırf onunla yatmayı reddettiği ve yoz yaşamını eleştirdiği için kaç genç kızın yattığını, o kızların sayısını, isimlerini, kimin hangi tarihte öldürüldüğünü hiç kimse bilemez. Çünkü bu sayı öyle akılda tutulacak bir sayı değildir. Şam’da kaldığı yirmi yılın her ayında bu uygulamalar yaşanmıştır. Irzına geçtiği kızların sayısını bilmedigi gibi tecavüzünü reddeden kaç kızı ölüme gönderdiği de bilinmez.

 

Bu kayıp kızların aileleri, elele vererek ve uluslararası kuruluşların desteğini alarak çocuklarını bulmak üzere Barelias’taki çiftlikte ve Bekaa Vadisi’ndeki kampın civarında kazı çalışması yaparlarsa, tek kurşun deliği olan kafa tasları ve kırık kemikleri bir araya getirerek piramit yapacaklarından kimsenin kuşkusu olmasın.

‘Bütün bunlar örgüt içi bir çetenin işidir’ diyerek, bu insanlık suçunu gizlemenin imkanı kalmamıştır. Apo kişiliğinin tacizlerini kabul etmeyenler örgüt içi infazlarla tasfiye edilirlerken, ruhsal ve bedensel istismarına boyun eğmek zorunda kalanlar ise, Şam’dan ayrıldıktan sonra, ya yaşadıkları ruhsal bunalım sonucunda intihar ederek hayatlarına son verdiler, ya da gözü kara biçimde kendilerini silahların namlusuna hedef yaparak hayata veda ettiler. Bu ölümleri bile kendince yorumlayıp, ranta dönüştürmeye çalıştı. Kimisinin ölümüne ‘kahramanlık örneği’, kimininkine ‘erkeklerin istismarı’, bazılarına ise ‘önderliğe bağımlılık’ dedi.

Apo kişiliğinin kadınlara yaptıklarıyla, son dönemlerde ortaya çıkan bazı seri katillerin, kadınları kaçırıp kullandıktan sonra, doğrayarak çiftliklere gömmeleri arasında hiçbir fark yoktur. Onlar 20-30 kadının hayatına son verdikten sonra deşifre olup yakalandılar, Apo kişiliği ise, 3-4 bin kadını öldürttükten sonra da, kadın kurtarıcısı olduğunu iddia edip durdu. Yaptıklarının hesabını vermek şurada kalsın, bu mesleğini icra etmeyi sürdürüyor.

 

Hayatının bir çok alanında olduğu gibi kadın konusunda da sapıklık örneği sergiledi. özgür kadınlar ya ajan oldular ya da öldüler. Arzulamadığı kızlar için, ‘Yanıma gelmeyi hak etmeniz için, öncelikle bazı çalışmalarda kendinizi kanıtlamanız gerekiyor. Yani daha çok çalışmalı ve daha çok başarılı olmalısınız. Daha iyi savaşmalısınız ki buraya gelebilesiniz’ diyerek, onların önüne de sonu ölüm olan görevler koydu. Bu nedenle zevklerine uygun olmayan hiçbir kız, ‘yoğunlaşma evleri’ne gitmeyi hak edemedi. Yanına gelmeyi hak etmeye çalışırken öldüler.

 

Bu bağlamda ‘Neden birden fazla kadınla yattı ve kaçamakları oldu’ diyerek eleştiri yapmıyoruz. Kadına yaklaşım konusunda geliştirdiğimiz eleştiriler şu biçimdedir: Neden henüz cinsel olgunluğa ulaşmamış kızları taciz etti? Neden kızlara, ‘Gelin sizi yoğunlaştırılmış eğitime alayım deyip, evine aldıktan sonra, onlara istemedikleri ilişkileri dayattı? Neden, sayılamayacak kadar çok kadınla yattığı halde kadın-erkek ilişkisini her insana yasaklamaya çalıştı? Neden gönül bağıyla gelişen ilişkileri tarafların ölüm nedeni yaptı? Neden yıllarca ırzına geçtigi kadınlar için, Kürt kızları çirkindir, kirlidir vb sözlerle aşağıladı?...”

 

Şemdin Sakık’ın anlattıklarını hikaye olarak okumamak, üzerinde oturup düşünmek gerektiği kanısındayım.

Beyinleri yıkanmış genç kürt kızlarını dağlara çekerek ocaklar ve hayatlar söndüren bu katilin hayatını çok iyi bilmek gerekir…

 

Emre Atatuğ

Araştırma uzmanı

emreatatuğ@gmail.com

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

PKK’LI KADINLARDAN ACI ITIRAFLAR

“Kadinlar Bas Belasi Olarak Goruldu!...”

 

PKK’nın şiddet eylemlerinin günün koşullarının gerisinde kaldığını değerlendiren birçok örgüt mensubu, Kongra-Gel yönetiminin şiddet politikasında ısrar etmesinin mantığa aykırı olduğunu anlayarak, iç hesaplaşmalar yapıyor ve yaşadıkları isyanı çeşitli Internet sitelerinde ve yayınladıkları kitaplarda dile getiriyorlar. Elbette bunlar sadece iletişim imkânı bulanların yakarışları. Bu imkanı bulamayan buzdağının altındaki kitlenin büyüklüğünü ise kestirmek güç. Erime ve çöküş sürecine giren örgüt yönetimi, yok oluşunun göstergelerini telafi etmek ve aykırı görüsü savunan örgüt mensuplarına ders vermek amacıyla cinayetlerini sürdürürken, örgüt tarafından gerçekleştirilen antidemokratik uygulamalar, yine örgüt mensupları tarafından bir bir aydınlatılıyor.

 

Eski bir örgüt mensubu olan Necdet Buldan tarafından kaleme alınan ve değişik tarihlerde PKK/Kongra-Gel terör örgütüne katılmış, daha sonra ise örgütten ayrılmayı başararak Avrupa’ya yerleşen 10 kadınla yapılan röportajlardan oluşan “PKK’da Kadın Olmak” isimli kitapta, örgüt içinde insanların kolayca nasıl harcandıkları ve örgütün sevgi kavramını suç sayan anlayışı yüzünden kadın militanların nasıl kullanıldığı örneklerle yer alıyor. Ayrıca, çarpık ilişkilerin ne şekilde ortaya çıktığı, PKK’nın kadınları, erkeklere ulaşmak için bir sıçrama tahtası yaptığı vb. hususlara da açıklık getirilerek, örgütün karanlık yüzü bir kez daha gözler önüne seriliyor. Canlı arşiv niteliği taşıyan ve PKK’ya yakın çevreler tarafından ambargo uygulanan kitapta, örgüt içindeki kadınların katlanmak zorunda kaldığı uygulamalara ilişkin çarpıcı açıklamalara yer veriliyor.

 

“Apo beni aldı Şam’a kendi evine götürdü. Orada tüm inancım kayboldu. Bir bayana tecavüze yeltendi. Aslen Bingöllü, Avusturya’dan katılmış 16-17 yaşlarında güzel bir bayandı. Bir ara başka bir odadan dehşet içinde bağırarak kaçtı, benim arkama saklandı. ‘Aman Allahım, ben nereye gelmişim’ diyordu. Yanımda bulunan bayanlar onu ikna etmeye çalışıyor, Başkan’ın kendisini çağırdığını söylüyorlardı. Tekrar götürdüler, tekrar ayni tepkiyi gösterdi, oraya buraya, tuvaletlere kaçıp bağırıyor, ağlıyordu. Arkama geçti, ‘beni kurtar bu canavarın elinden’ diye yalvarıyordu. O an daha önce Bekaa’da tutuklanan kızların anlattıklarını, yapılan dedikoduları hatırladım ve bunların yalan olmadığını anladım. Sonra kızı ikna etmiş olmalılar ki onun odasında olduğunu öğrendim….(Aysel)

 

Örgüt içinde birçok kişi ‘sen ajansın’ denilerek delirtildi ve infaz edildi. Kadınlar ahlaki konularda her zaman aşağılandı. Apo kişiliğinin kadın arkadaşları dudaklarından öptüğü, beraber havuzlara girdiği, bunların isminin ‘özgürlük havuzları’ olduğu çok söylenirdi…(Helin)

Onun elinden geçenler ‘özel ve özgür kadınlar’ olarak görülüyordu. Yani özgürlüğün yolu PKK liderinin evinden gediyordu. Onun evinde siyasi eğitim yerine cinsel eğitim veriliyordu. Eğer özgür olmak ve parti içinde bir yere gelmek istiyorsan, onun isteklerine direnmemen ve kendini onun sihirli ellerine bırakman gerekiyordu. Kürt kadınlarını cinsel obje olarak gördü. Kadınlarla siyasi arkadaşlık yapacak kapasitede değildi.…(Gülbahar)

 

Öcalan çirkin kadını gerçekten sevmiyordu. Biçime ve fiziğe müthiş önem veren bir insandı. Lise mezunu, üniversite mezunu, fiziği güzel olanlara canim-cicim derdi. Yoğunlaşma evlerinde neden hep güzel bayanların kaldığını sanıyorsunuz? Biz dağda acımızdan ölürken o, saraylarda yaşıyordu. Örgüt içinde kadınlar arasında hep ayrımcılık yapıldı. Sevgi ve aşk olayına adı karışan kadınlar idam edildi… (Pelin)

Apo’nun evi için ayda bir kere dört bayan seçilirdi. Bunlar genellikle üniversitelilerden olurdu. Fiziki olarak cazibeli olanlar, metropollerde, Avrupa’da büyüyenler seçilirdi. ‘Önderlik bunları geliştirecek’ deniyordu. Onların ne kadar geliştiklerini bilemiyorum. Onun yanında kalan birçok bayan bunalıma girerek intihar ediyordu. Bazı bayanlar onun evinde kalmak istemiyordu. Boyun eğenlere de en iyi görevler verilirdi… (İpek)

 

PKK’da elit bir tabaka oluştu. ‘Merkezi bayanlar’ dediğimiz ‘Öcalan’ın kadınları’, ‘Öcalan’ın tanrıçaları’ olarak bilinen bir kesim var. Bu kesim savaşa katılmamış, genellikle karargahlarda kalmış ve Öcalan’ın Şam’daki ‘yoğunlaşma evlerinden’ geçmiş bayanlardan oluşmaktadır. Bu bayanlar örgüt içinde imtiyazlı konuma getirildi. 7 yıl savaştıktan sonra akademiye gitmiş, dönüşte yanımıza gelen bir bayan vardı. Akli dengesi bozulmuştu. Öcalan kendisine sarkıntılık yapmıştı. Yönetici tüm bayanların Şam’daki ‘yoğunlaşma evlerinde’ kaldığını öğrendim. Değişik şeyler anlatılıyordu. Çok basit ve ahlaksızca şeyler. Kadın bir baş belası olarak görüldü…(Hevi)”

 

Nejdet Buldan’ın kitabında yer alan PKK’lı kadınların anlattıkları, aslında var olanla bilinenlerin ne denli taban tabana zıt olduğunun başka bir kanıtı. Bir başka deyişle, ayrıldıkları örgütün propagandasında kullanılan ve kimsenin karşı çıkmaya cesaret edemediği görüşler ile yaşananların yakıcı gerçekliği arasındaki fark. Henüz örgütten ayrılmamış olanlar, öldürülenler, yakalananlar da kendi kendilerini mutlaka bu çerçevede anlatmışlardır ve anlatıyorlardır da. Ne var ki, söyledikleri gibi PKK sürecini yaşayanlar, çoğu konuları kendilerine bile itiraf edemeyecek kadar bunalımdalar ve terapi görüyorlar, ayrıca Kürt halkı da henüz bunları duymaya hazır değil.

 

Emre Atatuğ

Araştırma Uzmanı

[email protected]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.