Φ sardunyam Gönderi tarihi: 10 Mayıs , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 10 Mayıs , 2007 hayatı yokluk da çok güzel anlatır..çocuğuna yemek getıremeyen baba hayatı çok güzel anlatır.. sokakta büyümüş tacıze uğramış kız çocuğu hayatı çok güzel anlatır... beş kuruşa satılan kadın hayatı çok güzel anlatır... ufacık bir menfaate dostu tarafından satılan hayatı çok iyi anlatır.. 5 yaşında çalışan ve okuyan çocuk hayatı çok güzel anlatır.. aldatılan sevgili hayatı çok güzel anlatır.. nede güzel anlatmış benim bidenem, özlemişim bu keyifli yazılarını canım... Alıntı
Φ AynRand Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2007 Hayatı bazen bir şiir,bazen bir kelime,bazen bir bakış en güzel anlatır.Hayatı anlatan hep o anınızdır,o andaki haliniz size hayatı çok farklı anlatabilir. Bir denize bakarken hayat çok farklı tanımdadır,bir yakınınız öldüğünde daha başka tanımlanır.. Alıntı
Φ KesKiNkAleM Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2007 Hayat, dostlarla ve onlarla paylaştığımız duygu ve düşüncelerlede anlam kazanır. Onlarsız bir hayat nasıl bir şey olur hiç düşündünüzmü? İnsanların ayrıcalıksız hepsinin en büyük korkusu yalnızlık ve anlaşılamama korkusudur. Dostlar bizi anlar ve onlarla yalnızlığımız giderilir, hayat onlarla anlam kazanır. Paylaşılan üzüntüler, geçirilen hoş ya da acılı vakitler, bu zor hayatı biraz olsun kolaylaştırıyor. Dostlarınıza sıkı sarılın, aşkınız varsa ona sıkı sarılın, aşkınızlada dost olun, hatta en iyi dostu olun, hayatı daha kolay taşıyacaksınız o zaman. Aşkla taşıdığınız her duyguya sıkı sarılın. Hayat bir mücadele, hem kendinizle hem hayatın içindekilerle mücadele edeceksiniz, edeceğiz. Bu mücadelede size mutluluk veren, yalnızlığınızı gideren, sizi anlayan, sizi sımsıcak saran, kalbinden kalbinizle konuşan sevgililerinizi, dostlarınızı, arkadaşlarınızı ihmal etmeyin. Aşkı bulmuşsanız onu ıskalamayın, ondan kaçmayın, ona ihanet etmeyin çok kırılgandır, hassastır, bir kere giderse bir daha gelmeyecektir. Hayatınızın geri kalanında aşkı aramakla ömür tüketebilirsiniz. Ve sırf bu yüzden çok yalnızlık çekersiniz. Hiç bir şeyi yerine koyamazsınız, hayatınızı aramakla geçirmeyin. Ona anlam katan ne varsa sıkı sarılın. Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2007 Hayat, dostlarla ve onlarla paylaştığımız duygu ve düşüncelerlede anlam kazanır. Onlarsız bir hayat nasıl bir şey olur hiç düşündünüzmü? İnsanların ayrıcalıksız hepsinin en büyük korkusu yalnızlık ve anlaşılamama korkusudur. Dostlar bizi anlar ve onlarla yalnızlığımız giderilir, hayat onlarla anlam kazanır. Paylaşılan üzüntüler, geçirilen hoş ya da acılı vakitler, bu zor hayatı biraz olsun kolaylaştırıyor. Dostlarınıza sıkı sarılın, aşkınız varsa ona sıkı sarılın, aşkınızlada dost olun, hatta en iyi dostu olun, hayatı daha kolay taşıyacaksınız o zaman. Aşkla taşıdığınız her duyguya sıkı sarılın. Hayat bir mücadele, hem kendinizle hem hayatın içindekilerle mücadele edeceksiniz, edeceğiz. Bu mücadelede size mutluluk veren, yalnızlığınızı gideren, sizi anlayan, sizi sımsıcak saran, kalbinden kalbinizle konuşan sevgililerinizi, dostlarınızı, arkadaşlarınızı ihmal etmeyin. Aşkı bulmuşsanız onu ıskalamayın, ondan kaçmayın, ona ihanet etmeyin çok kırılgandır, hassastır, bir kere giderse bir daha gelmeyecektir. Hayatınızın geri kalanında aşkı aramakla ömür tüketebilirsiniz. Ve sırf bu yüzden çok yalnızlık çekersiniz. Hiç bir şeyi yerine koyamazsınız, hayatınızı aramakla geçirmeyin. Ona anlam katan ne varsa sıkı sarılın. Bu güzel sözlerin üstüne ne dener ki başka +1 Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2007 Keskinkalem çok duygulandırdın beni... gelincikler tek tek göründü mü çayırlarda işi iş kasabanın su yüzlü çocuğun işi iş bir de poyraza döndü mü hava başlar masmavi damarlar fışkırmaya yanaklarından faytonların turuncu tekerlekleri yansır gaz tenekeleriyle çevrili bahçelerde asılı çamaşırlarından bir tutam çivit kokusu alıp gider gelincikler tek tek göründü mü çayırlarda. saat onikilerde postanede mektup yazan adamlara bakar bir semt delisi durmadan bakar ki o mektuplar nereye giderse gitsin öylesine uzundur ki kasaba gelinciklerden bükülmüş bir ibrişim gibi gidip gelen mektup zarflarıyla tarif edilebilir ancak içlerinde kar serpintisi içlerinde bozkır içlerinde herkesin bir güneyi olan ve marangozlar upuzun kayıklar yaparlar bunun için kesersiz, çivisiz, elsiz sadece ruhlarından o kayıkları içinde domates doğranan bir akşamüstünde yüzdürürler canlanır suya değince hemen bordalarındaki nakışlar bir derya gülü alıp başını gider. yeter ki görünsün gelincikler önce tek tek görünsün sonra topluca usta bir doğramacı gibi kırmızılar doğrar kasaba gelincikler indi mi çayırlardan su bardaklarına, berber dükkanlarına girdi mi duvarlara sicimle tutturulmuş şişelere girdi mi bir kere -aynaları boğacak neredeyse -taşlıkları basacak sel gibi o zaman... tam o zaman marangozlar mis gibi rakılar içerek kayıklarında konuştukça binlerce kayık konuştukça binlerce köpük, binlerce kıyı olurlar ve nedense bir vapur bizi alıp götürecekmiş gibi bakarız bir- birimize unuturuz sonra alıp başını gitmeyi de yeter ki iki dudak arasına konsun gelincikler ipince bir ıslığa yerleştirilsin türküler süzsün tüveyçlerinden kahveler eski renklerine boyanır yeniden biralar ciğ ışıkta bile parlak yıkanır tertemiz oluncaya kadar yaşamak. gerçekte bir sevinç, bir mutluluk yok değildir yüreklerimizde sevgiler umutlar yok değildir öyleyse neden çabuk küseriz birbirimize çabuk öfkeleniriz durup durup böyle hüzünlenmemiz neden anlamıyoruz da ondan mı yoksa bir bütün olduğunu mutluluğun umudun bir bütün olduğunu seziyor muyuz yalnızca baktıkça gelincik tarlalarına uzaktan öyle bir arada güzel yaşamanın lezzetini kanımızı tutuşturdukça gün günden buğusunu saldıkça bir tütün dumanı gibi yaktıkça genzimizi. Alıntı
Misafir katre_a Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2007 Hayatın hiç acıması yok bazı yaralara karşı, kapanmasına asla izin vermiyor onların... Sen ne kadar çabalarsan çabala, sana izin verdiği kadar güçlü olabiliyorsun yaşamın ve onun izin verdiği kadarı diniyor acılarının... Ayrıldık... Çok acıydı... Bir daha asla unutmayacağım ve iyileşmeyecek bir yaranın sahibi olduğumu bilmiyordum o zamanlar... Sadece ağlıyordum sana ve bana... Ve yarım kalan, yaşayabilecekken vazgeçilen günlere... Baktığım, gördüğüm, dokunduğum her şey canımı yakıyordu... Bir türlü sonu gelmeyen gözyaşlarımla birlikte bu acıdan öleceğim günü bekliyordum... Üstelik de bu günün gelmesini deli gibi istiyordum... Ayrıldık Acıydı Sonra geçti Her şey gibi. Ya da bana öyle geldi... Bir gün bir yerlerde, hem de hiç beklemediğin bir anda - ve özellikle de en güçsüz olduğun anda - hayat bir yerlerden sakladığı acını çıkarıp vurur yüzüne... Her şeyin geçip gittiğini sanırken, daha az önemsediğini ya da artık tamamen bittiğimi düşünürken sen, aniden bir duvara çarparsın... Ve her şey tuzla buz olur... Aslında hiç unutmadığını ve gerçekte hiç de o kadar güçlü olmadığını yüzüne vurduğunda hayat, sen çoktan acılarınla yeniden başbaşasındır... İşte o yara yeniden açılmıştır, yeniden kanıyordur. Üstelik o kan istemesen de hayatına bulaşmaya başlamıştır yeniden... Unutmak diye bir şey yok... İnsan hiçbir şeyi unutmuyor... Büyük bir maharetle geçmişe gömdüğünü sandığı şeyleri hayat bir anda çıkarıp önüne koyuyor... Yüzleşmek imkansız acımla, ayrılıkla ve seninle... Yüzleşmek imkansız sana olan sevgimle... Ne olur karşıma çıkma... Ne olur çıkma karşıma bir daha... Artık hayatımdan çıksan diyorum Bu ikili delilik sona erse İkimiz için de en hayırlısını diliyorum Hiç olmamış gibi davranabilmeyi Bu yok ediciliği anlayabilmeyi Bir bilsen ne kadar yürekten istiyorum Lütfen Görmeyeyim seni Bir yerlerde karşıma çıkma Konuşmayalım, bakışmayalım Ne olursun alıntıdır....... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2007 hoşgeldin katre, nerelerdeydin. Çok güzel bir yazı, paylaşımın için teşekkürler... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2007 Kendimi kaybetmiş olduğum anlarda bulmuştum seni... Seni bulduğumda yeniden bulmuştum kendimi... Şimdi kendimle başbaşayım, şimdi kendime daha sıkı sarılıyor ve seni düşünüyorum... Artık sen beni bulduğun gibi bırakmamış olsanda çok uzaklardasın... O uzaklardan izlemektesin beni bilirim... Bildiğin gibi bende bilirim... Sözcüklerle anlatılamayanları gözlerden okuyabilirim... Ortak bir mücadelemiz var hepimizin... HAYAT... Kimimizin ekstra zorlukları var, bazılarımız hayata başlarken önce zor olanı yaşıyor... Yalnızlığı öğreniyor ilkin... Sonra kalabalıklaşsada hayatı, o yalnızlık içinden asla gitmiyor... Bu mücadelede sen bir tercih yaptın bana beni buldurdun ve yine kendi yalnızlığına çekildin... Beni ben yapan özelliklerde biride nedir bilirmisin? Tolerans... Evet, her fikre sonsuz saygı duymayı öğrendim... İnsanları oldukları gibi kabullenmeyi öğrendim... Çünkü değiştiremediğimi öğrendim... İnsanlar kendi tercihlerini yaşamakta, inanmak istediklerine inanmakta, aklına yatana sığınmakta, yatmayandan uzak durmakta... Sen, bana beni bulduran güzel dostum... Seni ilk tanıdığım anda kalbimden geçenler neydi sana hiç söylemedim... Şimdi söylememi istermisin? Seni tanıdığımda yani dünya zamanıyla, çok daha önceden tanıdığımı biliyordum... Sen çok özlediğim, diğer yanımdın... Sen benden bir şeydin... Seni dünya zamanıyla ilk tanıdığımda, ben seni zaten tanıyordum... Kokusu, sesi, kalbinin sıcaklığı tanıdıktı... Bunu sende biliyordun... Çünkü sende bende kendini görmüştün... Ve bilirsin insan en çok kendisinden kaçmaktadır... İnsan en çok kendisinden korkmaktadır, çünkü en çok kendisiyle yüzleşemez... Bazı zamanlarda havada sen kokmaktasın, sevdiğin şeylerle karşılaştığımda sen orada olmaktasın... Öfkelendiğin şeyleri sezdiğimde de ben oradayım... Hayat; kendi tercihlerimizi yaptığımız zaman dilimi... Bana çok eskiden tanıdığım dostumu bulduğum ana şükrediyorum... Ama o dostun, kendisinden kaçtığı anlara kahrediyorum... Ve o biliyor ben ondan ne istiyorum... Hayat; olurya birgün kader sana seni buldurursa ve sen bulduğunda kendine çok geç kalmış olmazsan... İşte o zaman, çok eski dostun senin yanında olacak yine... Yanında yanıbaşında... Alıntı
Φ BlackCADY Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2007 Hayat, dostlarla ve onlarla paylaştığımız duygu ve düşüncelerlede anlam kazanır. Onlarsız bir hayat nasıl bir şey olur hiç düşündünüzmü? İnsanların ayrıcalıksız hepsinin en büyük korkusu yalnızlık ve anlaşılamama korkusudur. Dostlar bizi anlar ve onlarla yalnızlığımız giderilir, hayat onlarla anlam kazanır. Paylaşılan üzüntüler, geçirilen hoş ya da acılı vakitler, bu zor hayatı biraz olsun kolaylaştırıyor. Dostlarınıza sıkı sarılın, aşkınız varsa ona sıkı sarılın, aşkınızlada dost olun, hatta en iyi dostu olun, hayatı daha kolay taşıyacaksınız o zaman. Aşkla taşıdığınız her duyguya sıkı sarılın. Hayat bir mücadele, hem kendinizle hem hayatın içindekilerle mücadele edeceksiniz, edeceğiz. Bu mücadelede size mutluluk veren, yalnızlığınızı gideren, sizi anlayan, sizi sımsıcak saran, kalbinden kalbinizle konuşan sevgililerinizi, dostlarınızı, arkadaşlarınızı ihmal etmeyin. Aşkı bulmuşsanız onu ıskalamayın, ondan kaçmayın, ona ihanet etmeyin çok kırılgandır, hassastır, bir kere giderse bir daha gelmeyecektir. Hayatınızın geri kalanında aşkı aramakla ömür tüketebilirsiniz. Ve sırf bu yüzden çok yalnızlık çekersiniz. Hiç bir şeyi yerine koyamazsınız, hayatınızı aramakla geçirmeyin. Ona anlam katan ne varsa sıkı sarılın. hayatınıza anlam katan ne varsa ona sıkı sarılın. çok güzel ve çok içten bir anlatım olmuş. bayıldım. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2007 KÖTÜ ŞİİR ENFLASYONUNA BİR ŞİİR TEPKİSİ Oscar Wilde, “Bir kinik her şeyin fiyatını bilen, hiçbir şeyin değerini bilmeyen insandır.” der. Kinik yerine Fransızca da olsa “sinik” sözcüğünü kullanmayı seviyorum. “Sinik” Türkçemize daha çok yakışıyor; bizden biri gibi duruyor; üstelik daha anlamlı. Sindiği yer, kendi bedeni. Kendi bedeni üzerindeki egemenlik, öylelerine yetip artıyor. Dış dünyaya kapalı ve doğallıktan iyice uzak böylesi “sinik” bir şiir, ne yazık ki, II. Yeni ve onun kötü sürdürücüleri tarafından Türk şiirine ve okuruna dayatılmıştır. Bu yüzden “İstanbul’un Hop, Şiirin Pop Hali (Şiir Ülkesi, 31. Sayı)” başlıklı yazımda -insana saygı noktasında içim yanarak- şu cümlelere yer vermiştim: “Dağlarca, Attila İlhan, Ceyhun Atuf, Sunullah Arısoy gibiler çarçabuk unutturulurken Ece Ayhan’dan el alan Enis Batur kulübünün seçkin üyeleri, bunalan bir toplumun karadeliklerinden gelen kozmik ve kaotik iniltileri şiirleştirdiler. Çünkü onlar, havayuvarımızın yıldızlararası uçan daireleriydiler. Her tarafı “Şiir Uzayı Laboratuvarı”nın kobayları sardı. Ve şiirin migrosları da yeni çağın koşullarını ve hava durumunu dikkate alarak pazarlayıp pazarlayıp ‘Tarık Günersel, Mümtaz Tuzcu, Mehmet Yaşın, Lale Müldür, Seyhan Erözçelik, Ergin Yıldızoğlu, Serdar Koçak, Bedirhan Toprak, Levent Yılmaz, Nazmi Ağıl, Hakan Savlı, Mehmet Can Doğan, Selim Temo, Elif …’ sattılar.” Bülent Özcan ,benim bu saptamam ve yakınmamla örtüşen bir şiiriyle karşımda: EOSEN’le. Ortak paydada buluşan her sanatçı gibi çok ama çok keyifliyim. Benim bildiğim Bülent Özcan’ın şiir dünyasını, imgeyle zenginleşmiş, ama imgeye boğulmamış bir içerik ve imbikten damıtılmış doğal bir anlatım biçimlendirir. İki ayrı şiirinden alınan şu dizeler, beni doğrulamıyor mu? “Sahiplenerek yürüdüğün o ömür var ya / Havada uçuşan gelincik tozlarıdır.” (Gelincik Tozları), “Bir imge oluyorsun bu şiirde / Dokunduğum an kanıyorsun” (Ezgisi Mavi). Bülent Özcan gibi duyarlı yürekler kanarken, hangi ömrü ve hangi şiiri sahipleneceğini bilmeyenler, ne yazık ki şiirin ve Türkçe’nin hem yüreğini hem beynini kanatıyorlar. Eosen işte bu ‘tanı’nın şiiri: EOSEN Entelekyam benim kelaynak kuşum Epigramımı yazan bozguncu tarih Hiyeroglifimi hizaya soksun Epikurosçuların şehveti kırbaçlayan o sanal havuzunda Kösnül yarasaların yüreği dursun Külün altını örten balinalara inat Göğün atlasını yorgan yapan yunuslar konuşsun Endamında boy aynası gezdiren sürahi Kelebek kanadında kırılsın Buğulanan buhranını ayır budağından Ki şiirin yüz iki hörgüçlü görülmemiş buğur senin Böyle bilinsin Bereket şiirin aynasını hohlayan hodbinlerden değilsin Bu kavuran Hitit göğü altında Hattuşa’nın balkıyan esrikliğisin Bitir artık bu şiiri dağı yardan uçuran Söze siyanür katan suyun ömrü vurulsun Bu son olsun Olsun "Eosen" bir tepkinin şiiri; İkinci Yeni’nin kötü birer sürdürümcüsü olan şairlere ve onların şiirlerine karşı bir tepkiyi somutlamakta. Genel anlamda, kötü şiir enflasyonuna karşı yazılmış bir şiir de diyebiliriz “Eosen” için. Bülent Özcan’ın şiir serüveninde daha önce hiç rastlamadığımız bir şiirdir ayrıca. “Eosen”, felsefi derinliği olan bir şiir. Mitolojiye, tarihe, antik çağlara göndermeler yapıyor. Şairin, her sözcük üzerinde uzun uzun düşündüğü ve iyice yoğunlaştığı görülüyor. Bülent Özcan, “Eosen”den önce kaleme aldığı “Filler Kitap Okumaz Şiir Yazar” başlıklı şiiriyle de aynı konunun kapısını çalmıştı. Okumadan şairliğe soyunanlara, W. Whitman’ın “Çimen Yaprakları”nı ezmeye kalkanlara dört dörtlük acı bir kinayeyle seslenmişti:“Harflerin gövdesinden kan mı sızar / Ürkütülmüş sözcükler nereye kaçar / Nasıl taşır zaman bunca yalanı / Şiir mi bu yazılan; neden, fakat; // Filler kitap okumaz şiir yazar!..” “Eosen”, üçüncü yerbilimsel çağın, yani memelilerin oluştuğu dönemin adıdır; bu yüzden “insana giden ilk ışıklı dal” olarak da nitelendirilebilir. İlk oluşanlar da o toynaklılardır, yani şu tekmeyi iyi savurmayı bilenler. Bülent Özcan, “Eosen”le şiirin çağlar öncesi doğallığına mı kürek çekiyor, yoksa günümüz şairlerine yönelik “Eee! O Sen” yok musun sen sitemini, kısaltıp bir alarm sözcüğü olarak mı sunuyor, ne dersiniz? Montaigne, bu durumu ne güzel ifade ediyor: “Büyük şiir muhakemenizi tatmin etmez, allak bullak eder.” “Entelekya” sözcüğüyle, kanım o ki, hem laf ebesi aydıncıklara, hani şu moda adıyla entellere, hem o yürek ehli “kemal-i evvel”lere gönderme yapıyor. O kemal-i evveller, bütün içinde yer almayı erdem bilenler, eldeki olanağı gerçekliğe çevirenlerdir; hani şu “Ete kemiğe büründüm / Yunus diye göründüm” diyenler. “Kelaynak” sözcüğü ise Türkçeye daha yakın olduğu için -zaten türünün son örnekleri de Türkiye’de yaşıyor- şiirde iki yüzlü bıçak gibi duruyor; bir yüzü kel ve fodullara bakıyor, öbür yüzü soyunun son örneği olan sanat erbaplarına. Hem “entelekya” hem “kelaynak” tam bir karşıtlıca (zıt iham) örneği; hem övgü hem sövgü. Bülent Özcan, laf ebesi grubundaki o şair dostları, dünün “Epikurosçular”ından el alıp bugünün şairleriyle aynı havuzda, çıplaklığın dayanılmaz cazibesinde fingirdeşirken görüyor. Çünkü Epikurosçular, sınır tanımaz hazlara, sevinçlere yönelik bir yaşamı erek edinen fantezi tutkunlarıdır. Oysa Bület Özcan’ın aradığı şair, mutluluğu, acıdan kurtulmuş bir ruh dinginliğinde arayıp bulandır. Aradığı şiir ise hani şu epigramlardaki, taşa kazınmış, kalıcı, özlü ve çarpıcı şiirdir. “Bu kavuran Hitit göğü altında / Hattuşa’nın balkıyan esrikliğisin” dizeleri, bir bakıma onun arayıp sorduğu, dünözlem* tadında ve epigram kıvamında iki dize değil mi?... Bir şiirin anlamını deşmeye, onu çözümlemeye kalmak, ne denli doğru bilmem. Doğru bulmayanların başında Ahmet Haşim gelir. O, öteden beri simgeci bir şair olarak bilinir; ama kanımca o tam bir izlenimcidir. Çünkü sözcüklerle resim yapar. O halde bize, okura düşen o resme alıcı gözle bakmayı bilmektir. Bir şiirin rengini sıfatlar, figürlerini adlar ve mecazlar, ışık ve gölge devinimini ise eylemler belirler. Sıfatlar: Bozguncu, sanal, hodbin (bencil), kösnül, şehvet, esrik, hörgüçlü, buhran, kül altı. Tüm olumsuzluklar birikip bir araya gelmiş. Adlar: Gök, dağ, su, havuz, ayna, atlas, yorgan, bereket, kelebek, yunus, balina bir yanda; kelaynak, yarasa (bacakları havada dişi), buğur (buğra), kırbaç, yar (uçurum), siyanür öte yanda. Karşıtlıkların, çelişkilerin vurgusunu yapan, yansıtmacı sanata kapı aralayan bir şiir dünyası. Ayrıca o bir oranlama (tenasüp) ustası; çünkü birbiriyle ilişkili sözcükleri buluşturmaya özen gösteriyor. Bir yanda memeliler (balina, yunus, yarasa) bir araya gelmiş, bir yanda “su” ve çağrıştırımları ( yunus, balina, havuz, sürahi)… Eylemler: Ayırmak, buğulanmak, yardan uçurmak, vurulmak, kavurmak, kırılmak, kırbaçlamak, yüreği durmak, hizaya sokmak, örtmek. Kırgın, acı çeken ve bir o kadar da öfkeli bir yüreğin atışı duyuluyor. Adlar,sıfatlar ve eylemler birlikte değerlendirildiğinde özlemleri boğulmuş bir şairin dile yansıyan dünyası seriliyor gözlerimizin önüne baştan aşağıya. Şairin son sözleri: “Bu son olsun / Olsun” ise tam bir bıkkınlık ifadesi, hatta ilenç. Çıkış yolu, “buhranı budağından ayırmak” somutlamasında. Açmazın daha fazla sürmemesi, çözümün sıkıntılı olmaması dileğiyle uyarısını yaparak bitiriyor şiirini. Hani şu halk deyimindeki “odunu budağından, kadını dudağından”da önerilen doğal çözümle . Çözümü, bir de şiir dilinin akıcılığında görüyor. Bu yüzden ulamalara, sesin ahengine –asonans ve aliterasyona-, gelenekten gelen soylu anlatıma yaslanıyor. Böyle bir anlatımın damıttığı “Endamını boy aynasında gezdiren sürahi / Kelebek kanadında kırılsın” dizelerinde, o bildik kadeh, sürahi belli güzel imgesine göz kırpıyor. Özetle şiirimizin yaşadığı açmaz karşısında, her şairin, yapacağı ilk şeyin, özeleştirinin kapısını çalmak olduğunu söylüyor. Bülent Özcan’la aynı eşikte buluşmaktan mutluyum. Ben şuna inanır, şunu söylerim: “Okumanın, evrensel birikimi önemsemenin ve coğrafyanın, şiirin çözgüsü olduğuna, dilinse atkıyı oluşturduğuna inanıyorum. Atkının sıklığını ayarlamak ve rengini vermek ozanın yeteneği.”Bülent Özcan’da gördüğüm böylesi bir yeteneğe katkı, olsa olsa neyi okuyacağını iyi bilen okurun görevidir. Seçici okura her zamandan daha çok gereksinim duyulan günleri yaşıyoruz. Dilimiz ve şiirimiz elden gidiyor. Onlar elden giderse bizi biz yapan değerlerimiz, kimliğimiz işportaya düşecek; sözün özü biz elden gideceğiz. Okur iyi bilmeli ki, şişirilmiş bu şiir dünyasının balonu, bir gün mutlaka patlayacak. Bunun için de okurun, şiire ve okumaya küsmeden, iyi şiiri, Bülent Özcan’ları okumakta ısrar etmesi gerekiyor. Çivisi çıkmış bu şiir dünyasına çivileme bir tepkidir “Eosen”. Şafak tanrısı “Eos”, bu kez elini çabuk tutmuşa benziyor; çünkü “Eosen”de, söken şafağın ilk aydınlığını görüyorum. Bülent Özcan, olup biteni fark eden, şafağın rengini vurmaya çalışan içimizden bir şiir emekçisi. “Sabah Olursa” diyen Tevfik Fikret’e inancımı koruyarak, “O şafak, okurun ve şairin alınterinin ışıltısında, elbet ‘sabah’ına kavuşacak.” diyorum. * “Dünözlem”i nostalji yerine kullanıyorum, umarım nostaljiyi karşılıyor. Türkçe tutkunlarının kullandığını görmek en büyük dileğim. Tahsin Şimşek Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2007 Hayatın hiç acıması yok bazı yaralara karşı, kapanmasına asla izin vermiyor onların... Sen ne kadar çabalarsan çabala, sana izin verdiği kadar güçlü olabiliyorsun yaşamın ve onun izin verdiği kadarı diniyor acılarının... Ayrıldık... Çok acıydı... Bir daha asla unutmayacağım ve iyileşmeyecek bir yaranın sahibi olduğumu bilmiyordum o zamanlar... Sadece ağlıyordum sana ve bana... Ve yarım kalan, yaşayabilecekken vazgeçilen günlere... Baktığım, gördüğüm, dokunduğum her şey canımı yakıyordu... Bir türlü sonu gelmeyen gözyaşlarımla birlikte bu acıdan öleceğim günü bekliyordum... Üstelik de bu günün gelmesini deli gibi istiyordum... Ayrıldık Acıydı Sonra geçti Her şey gibi. Ya da bana öyle geldi... Bir gün bir yerlerde, hem de hiç beklemediğin bir anda - ve özellikle de en güçsüz olduğun anda - hayat bir yerlerden sakladığı acını çıkarıp vurur yüzüne... Her şeyin geçip gittiğini sanırken, daha az önemsediğini ya da artık tamamen bittiğimi düşünürken sen, aniden bir duvara çarparsın... Ve her şey tuzla buz olur... Aslında hiç unutmadığını ve gerçekte hiç de o kadar güçlü olmadığını yüzüne vurduğunda hayat, sen çoktan acılarınla yeniden başbaşasındır... İşte o yara yeniden açılmıştır, yeniden kanıyordur. Üstelik o kan istemesen de hayatına bulaşmaya başlamıştır yeniden... Unutmak diye bir şey yok... İnsan hiçbir şeyi unutmuyor... Büyük bir maharetle geçmişe gömdüğünü sandığı şeyleri hayat bir anda çıkarıp önüne koyuyor... Yüzleşmek imkansız acımla, ayrılıkla ve seninle... Yüzleşmek imkansız sana olan sevgimle... Ne olur karşıma çıkma... Ne olur çıkma karşıma bir daha... Artık hayatımdan çıksan diyorum Bu ikili delilik sona erse İkimiz için de en hayırlısını diliyorum Hiç olmamış gibi davranabilmeyi Bu yok ediciliği anlayabilmeyi Bir bilsen ne kadar yürekten istiyorum Lütfen Görmeyeyim seni Bir yerlerde karşıma çıkma Konuşmayalım, bakışmayalım Ne olursun alıntıdır....... Kendimi kaybetmiş olduğum anlarda bulmuştum seni... Seni bulduğumda yeniden bulmuştum kendimi... Şimdi kendimle başbaşayım, şimdi kendime daha sıkı sarılıyor ve seni düşünüyorum... Artık sen beni bulduğun gibi bırakmamış olsanda çok uzaklardasın... O uzaklardan izlemektesin beni bilirim... Bildiğin gibi bende bilirim... Sözcüklerle anlatılamayanları gözlerden okuyabilirim... Ortak bir mücadelemiz var hepimizin... HAYAT... Kimimizin ekstra zorlukları var, bazılarımız hayata başlarken önce zor olanı yaşıyor... Yalnızlığı öğreniyor ilkin... Sonra kalabalıklaşsada hayatı, o yalnızlık içinden asla gitmiyor... Bu mücadelede sen bir tercih yaptın bana beni buldurdun ve yine kendi yalnızlığına çekildin... Beni ben yapan özelliklerde biride nedir bilirmisin? Tolerans... Evet, her fikre sonsuz saygı duymayı öğrendim... İnsanları oldukları gibi kabullenmeyi öğrendim... Çünkü değiştiremediğimi öğrendim... İnsanlar kendi tercihlerini yaşamakta, inanmak istediklerine inanmakta, aklına yatana sığınmakta, yatmayandan uzak durmakta... Sen, bana beni bulduran güzel dostum... Seni ilk tanıdığım anda kalbimden geçenler neydi sana hiç söylemedim... Şimdi söylememi istermisin? Seni tanıdığımda yani dünya zamanıyla, çok daha önceden tanıdığımı biliyordum... Sen çok özlediğim, diğer yanımdın... Sen benden bir şeydin... Seni dünya zamanıyla ilk tanıdığımda, ben seni zaten tanıyordum... Kokusu, sesi, kalbinin sıcaklığı tanıdıktı... Bunu sende biliyordun... Çünkü sende bende kendini görmüştün... Ve bilirsin insan en çok kendisinden kaçmaktadır... İnsan en çok kendisinden korkmaktadır, çünkü en çok kendisiyle yüzleşemez... Bazı zamanlarda havada sen kokmaktasın, sevdiğin şeylerle karşılaştığımda sen orada olmaktasın... Öfkelendiğin şeyleri sezdiğimde de ben oradayım... Hayat; kendi tercihlerimizi yaptığımız zaman dilimi... Bana çok eskiden tanıdığım dostumu bulduğum ana şükrediyorum... Ama o dostun, kendisinden kaçtığı anlara kahrediyorum... Ve o biliyor ben ondan ne istiyorum... Hayat; olurya birgün kader sana seni buldurursa ve sen bulduğunda kendine çok geç kalmış olmazsan... İşte o zaman, çok eski dostun senin yanında olacak yine... Yanında yanıbaşında... artık ağlamak istemiyorum..bu yazıları okumayacağım diyorum bi baktığım zaman dalıyorum.. çünkü kendimi unuttuğum,aynaya baktığımda sadece ama sadece başkasını gördüğüm günlerim,sabah olmasın diye uyumadığım gecelerim aklıma geliyor.. yarab bu nasıl derttir diyorum..derdin dermanı derdi verende de değil diyorum...iki elim başımda,gözlerim yerde kalakalıyorum..ismimi çağırıyorlar,birini farketmem için bana vurması gerekiyor.. an oluyor kapıya gözlerım dalıyor dersin ortasında,acaba dıyorum içeri giren O olur mu?sadece sonsuz umutsuz bir bekleyiş... durup duruken ağlamak geliyor içimden,herkesin güldüğü bir kalabalıkta..biri onun gömleğinden gıymış görüyorum saatlerce dalıyorum,artık o günümün de katili oluyor sadece beyaz bir gömlek.. dıyorum sen deli misin,durmuşsun neler düşünüyorsun,olmadığın kadar yazar,olmadığın kadar şair oluveriyorsun..sanki bütün kelimeler ona olan aşkını daha güzel anlatabilmek için en güzel hallerıyle sıralanıyor dilinde,kalbinde,aklında..hiç yapmadığın şeyide yapıyorsun hayatında belki de ilk kez şiir yazıyorsun.. okuyanlar ne güzel dıyor diline sağlık diyor,oysaki o kelımeler gözyaşıyla damıtılmış,acılarla yoğrulmuşdu..oysaki o kelimeleri söyleten sevgi ne acılara,ne kayıplara ne gecelere malolmuşdu.. yaşıyor muyum,ben ne yapıyorum dıye kendını sorgulayacak oluyorsun ayağa kalkıyorsun ama ilk adımda yarin ismi yine seni yere yıkıyor.. bu kadar sevilir mi dıyorlar,belkı de seninle oynadı diyorlar..bu kadar sevilir mi,unutursun boşver ..bilseler bu kadar kolay olduğunu insanlar.. bu kadar dizeleri kelimeleri sıralatan hisler boşver demekle silinseydi keşke.. sevenin halinden sevenler anlar,sevginin en arabesk hali belki ama en doğal anlatımı işte. yine aynı boyuta geçtim işte,his boyutu..ve sarıyor heryanını..karanlık mı aydınlık mı bılemıyorum,mutlumuyum onu da bilemıyorum..sadece boşluk..çünkü ayıldığında yanında O yok,toplum kuralları var,ayıldığında O yok yanında insanların istediği var seninm hissttiğin değil.. yok işte,olmayacak... okumayacağım şiir,bu yazılarınızı da..yazamıyorum,yazmıyorum,yazmak istemıyorum..çünkü yazmaya başladığım anda yine pamuk prenses gibi tabuta girip O nu bekleyeceğim,ve sonunda çıkmak da yok.. çünkü benim masalım da kötü kalpli cadı çoktan kazandı,ve prens çokdan hapsoldu kötü kalpli cadının şatosuna.. tabuta girmemeliyim ve beklememelıyım bunu anlıyor insan zamanla,kalbınden bişe koparırcasına anlıyor..kendını doğruyorsun bunu anladığında,ve içini binbir parçaya bölüyorsun..bunu kabul etmek geleceğini beklemekten daha zor..gelmıyeceğini bildiğin halde beklıyorsun umutla.. ama artık anlıyorsun gelmeyecek ve şatodan çıkmayacak.. ve benden tabutumdan çıkıyorum..çıkmalıyım..ideallerım için,sevdiklerim için.. Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Yağmur Duası Ben geldim geleli açmadı gökler Ya ben bulutları anlamıyorum Ya bulutlar benden birşey bekler Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum Ben geldim geleli açmadı gökler Bir yağmur bilirim bir de kaldırım Biri damla damla alnıma düşer Diğerinde durup göğe bakarım Ne şehir ne deniz kokan gemiler Bir yağmur bilirim bir de kaldırım Nedense aldanmış bir gece annem Bir kadın gömleği giydirmiş bana İşte vuramadı gökler bana gem Dinmedi içimde kopan fırtına Nedense aldanmış ilk gece annem Biri çıkmış gibi boş bir mezardan Ortalıkta ölüm sessizliği var Bana ne geldiyse geldi yukardan Bana ne yaptıysa yaptı bulutlar Biri çıkmış gibi boş bir mezardan İyi ki bilmiyor kalabalıklar Yağmura bakmayı cam arkasından İnsandan insana şükür ki fark var Birine cennetse birine zindan İyi ki bilmiyor kalabalıklar Yağmur duasına çıksaydık dostlar Bulutlar yarılır gökler açardı Şimdi ne ihtimal ne de imkan var Göğe hükmetmekten kolay ne vardı Yağmur duasına çıksaydık dostlar Ben geldim geleli açmadı gökler Ya ben bulutları anlamıyorum Ya bulutlar benden birşey bekler Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum Ben geldim geleli açmadı gökler Sezai Karakoç Alıntı
Φ LeylaM Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 artık ağlamak istemiyorum..bu yazıları okumayacağım diyorum bi baktığım zaman dalıyorum.. çünkü kendimi unuttuğum,aynaya baktığımda sadece ama sadece başkasını gördüğüm günlerim,sabah olmasın diye uyumadığım gecelerim aklıma geliyor.. yarab bu nasıl derttir diyorum..derdin dermanı derdi verende de değil diyorum...iki elim başımda,gözlerim yerde kalakalıyorum..ismimi çağırıyorlar,birini farketmem için bana vurması gerekiyor.. an oluyor kapıya gözlerım dalıyor dersin ortasında,acaba dıyorum içeri giren O olur mu?sadece sonsuz umutsuz bir bekleyiş... durup duruken ağlamak geliyor içimden,herkesin güldüğü bir kalabalıkta..biri onun gömleğinden gıymış görüyorum saatlerce dalıyorum,artık o günümün de katili oluyor sadece beyaz bir gömlek.. dıyorum sen deli misin,durmuşsun neler düşünüyorsun,olmadığın kadar yazar,olmadığın kadar şair oluveriyorsun..sanki bütün kelimeler ona olan aşkını daha güzel anlatabilmek için en güzel hallerıyle sıralanıyor dilinde,kalbinde,aklında..hiç yapmadığın şeyide yapıyorsun hayatında belki de ilk kez şiir yazıyorsun.. okuyanlar ne güzel dıyor diline sağlık diyor,oysaki o kelımeler gözyaşıyla damıtılmış,acılarla yoğrulmuşdu..oysaki o kelimeleri söyleten sevgi ne acılara,ne kayıplara ne gecelere malolmuşdu.. yaşıyor muyum,ben ne yapıyorum dıye kendını sorgulayacak oluyorsun ayağa kalkıyorsun ama ilk adımda yarin ismi yine seni yere yıkıyor.. bu kadar sevilir mi dıyorlar,belkı de seninle oynadı diyorlar..bu kadar sevilir mi,unutursun boşver ..bilseler bu kadar kolay olduğunu insanlar.. bu kadar dizeleri kelimeleri sıralatan hisler boşver demekle silinseydi keşke.. sevenin halinden sevenler anlar,sevginin en arabesk hali belki ama en doğal anlatımı işte. yine aynı boyuta geçtim işte,his boyutu..ve sarıyor heryanını..karanlık mı aydınlık mı bılemıyorum,mutlumuyum onu da bilemıyorum..sadece boşluk..çünkü ayıldığında yanında O yok,toplum kuralları var,ayıldığında O yok yanında insanların istediği var seninm hissttiğin değil.. yok işte,olmayacak... okumayacağım şiir,bu yazılarınızı da..yazamıyorum,yazmıyorum,yazmak istemıyorum..çünkü yazmaya başladığım anda yine pamuk prenses gibi tabuta girip O nu bekleyeceğim,ve sonunda çıkmak da yok.. çünkü benim masalım da kötü kalpli cadı çoktan kazandı,ve prens çokdan hapsoldu kötü kalpli cadının şatosuna.. tabuta girmemeliyim ve beklememelıyım bunu anlıyor insan zamanla,kalbınden bişe koparırcasına anlıyor..kendını doğruyorsun bunu anladığında,ve içini binbir parçaya bölüyorsun..bunu kabul etmek geleceğini beklemekten daha zor..gelmıyeceğini bildiğin halde beklıyorsun umutla.. ama artık anlıyorsun gelmeyecek ve şatodan çıkmayacak.. ve benden tabutumdan çıkıyorum..çıkmalıyım..ideallerım için,sevdiklerim için.. :crying: şimdiki hayatım,bütün sindirmeye,alışmaya,sürdürmeye çalıştıklarım bunu yaşamamak üzerine tekrar..iki türlüsü de çok şey götürüyor..ben cesur değilmişim anlıyorum.. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Hayatı ne anlatır? Hayatı bazen herşey anlatıyor bazen hiç bir şey anlatamıyor... Sedelina'm çok üzüldüm yazını okuduğumda keşke insanın bu gibi görünmez yaraları iyi etmeye merhemi olsa... ama ne yazık ki yok... yapabildiğimiz en iyi şey belkide dinlemek... sen yaşadıklarını en iyi kendin biliyorsun, toplumsa sadece yargılıyor... oysa seni yargılayanlarda aynı şeyleri yaşıyor ve yapıyorlar... ama başkalarının gözündeki çöpü görmek daha kolay, kendi gözündeki çöpü görmen için aynaya bakman şart... "yerimizden kımıldayamayacak hale gelmiş olsak bile hayat bize sürekli yeni kaynaklar sağlar. hayatın hesap defterinde donmuş varlıklar diye bir şey yok" Henry Miller "hayatın gizeminin yalnızca tek bir yanıtı vardır. yaşayabildiğiniz kadar yaşamalısınız" Spike Milligan "hayatta görebildiğim tek bir tehlike var, aşırı önlem almak..." Alfred Adler Hayat iki türlü insanlar içinde yaşanıyor bir kısmı duyguları ile yaşayanlar ve yaşadıkları sürece yaşayan her şeyin farkında olanlar... diğeri egoları ile yaşayanlar ve kendilerinden başka hiç bir canlıyı farketmeyenler... Birinci grup yaşadığı sürece her yaşadığı ve gördüğü iyi ve kötü şeyleri sindirerek yaşıyor o yüzden mutluluktan çok acı duyuyor... bu grubun acı duyması için sadece kendisinin kötü deneyimler yaşaması gerekmiyor acı çeken bütün varlıkların acısı onada yetiyor... Dostluğun, aşkın, sevginin, nefretin, pişmanlığın, farkında olmanın en can alıcı noktalarından geçiyor... yaşadığı herşeyi çok önemsiyor... önemsediği içinde yaşadığı herşey onu "acıların içinden geçirip olgunlaştırıyor" Çocukken korkularım vardı Sedelina'm ben o korkuları üstüne giderek yendim... şimdi kendimi dinliyorum artık pek korkum kalmamış... daha çok ağlardım eskiden artık daha az ağlıyorum... katılaşıyor gibi dışım, içimse yine aynı... o kırılıyor, inciniyor dağa küsüyor, dağın haberi olmuyor... ürkek tavşanlar gibi... ama ne yapayım bu benim... eğer yaşadığın şeyden kaçarsan o seni hiç bırakmıyor bunu anladım... üstüne gideceksin... en arabesk şarkıları dinleyecek, en dramatik filmleri izleyecek, en dokunaklı şiirleri okuyacaksın... bir zaman sonra bakacaksın ki artık hafif geliyor... ikinci grup varya onu anlatmaya değmez... egosu için yaşayanlar... hiç birşey yaşayamazlar... acı bile... ki acı yaşamamış bir insan "kamil insan" olabilirmi? Sezen'inde dediği gibi "acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir"... yaşıyorsam farkında olarak yaşamalıyım, farkında olmadan yaşayacaksam "hayat" yaşanmamıştır benim için... Veeee Leylam, sen beni hep şaşırtıyorsun biliyormusun? beni çok az insan şaşırtır, inan bana... çok az... sen o kadar derinde bir madensin ki, kendi değerinin farkında değil gibisin... başka birşey demeyeceğim sana çok özelsin benim için bunu bil yeter... ve cesur olmadığını söyleyip kandırma kendini... eminmisin? Alıntı
Φ LeylaM Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Doğrusu henüz ortaya çıkmamış potansiyel bir cesaret yoksa içimde bir yerlerde,şu yazının üstüne hakikaten cesur olmadığımı tekrar anladım..üstüne gittiğim duygularım,korkularım varsa da hiç acımın üstüne gitmeyi başaramadım,hep kaçtım,neşelere,sevinçlere..bu yüzden hep kaybettim,kaybediyorum..ha kaçabiliyor muyum,dediğin gibi belki bu yüzden hiç peşimi bırakmayışları,kendimi işte burda kandırıyorum..umarım bir gün o cesaret ben de de varolur..varolsa iyi olur Hayatı en usta düşünürlere taş çıkartırcasına güzel anlattın..seçtiğin sözler de çok ama çok anlamlı..ablacım,ben de sana hayranım,değerini,kıymetini bilirim inşallah..ve o acıyla da olsa duygularıyla yaşayanlardanızdır umarım .. Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 hayatın en güzel hali de aşktır,biri Allah aşkı biri yar aşkı Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Doğrusu henüz ortaya çıkmamış potansiyel bir cesaret yoksa içimde bir yerlerde,şu yazının üstüne hakikaten cesur olmadığımı tekrar anladım..üstüne gittiğim duygularım,korkularım varsa da hiç acımın üstüne gitmeyi başaramadım,hep kaçtım,neşelere,sevinçlere..bu yüzden hep kaybettim,kaybediyorum..ha kaçabiliyor muyum,dediğin gibi belki bu yüzden hiç peşimi bırakmayışları,kendimi işte burda kandırıyorum..umarım bir gün o cesaret ben de de varolur..varolsa iyi olur Hayatı en usta düşünürlere taş çıkartırcasına güzel anlattın..seçtiğin sözler de çok ama çok anlamlı..ablacım,ben de sana hayranım,değerini,kıymetini bilirim inşallah..ve o acıyla da olsa duygularıyla yaşayanlardanızdır umarım .. Ama herşeyin bir bitişi birde başlangıcı var... bunu iyi değerlendir cesaretinmi yok, yoksa bunu istemiyormusun? Cesaret senin bunları dile getirmendir, kendinde gördüğün ve değişmesini istediğin şeyleri dile getirmendir... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 6 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 6 Haziran , 2007 Ay tutulması Akıl oyunları bunlar giden yalnızca tenin kokun ardında kaldı sahile inmedi hiç bir çocuk ve deniz görmedi yüzyıllardır güvercinler kurumuş dudaklara merhem çöllerde harami sizin aşk dediğiniz eylem biz kargatulumba gelenlerden çok yağmurlarla gidenleri severiz yalancı da olsa hakikat güneşin ardında kalandı geceye ay tutulur biz tutulmayız Alıntı
Φ KesKiNkAleM Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 Ne siyah ne beyaz Ayrı düş kalbinin engeli olur olmaz sorulardan sevda sorgulanmaya gelmez kabullenme meselesidir olmaz onulmaz yaraları sarmaktan çok aç kanat yırt safını belirle ey aşk yargıladığın düşlerimin ardı beyaz o sebeple yazarım hırsım yok hıncım var hayata sonsuzluğa kucak açtım maksudum masumum derinlerimdesin ulaşılmazsın ne siyah ne de beyaz su gibi berrak duru ruhuna sinmiş korku deniz kadar güzel sınırsız bütün renklerini hayatın karıştırıp aşka boyadım çıktın geldin tuvalden ey ustaların ustası Tanrım şiiri yazıyorum da Aşkı durduramıyorum Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 şiiri yazıyorum da Aşkı durduramıyorum +10 Alıntı
Φ KesKiNkAleM Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 Zeynep Akıllandık Kapatın kim açtı bu şehrin gece gece kapılarını hangi sevda bezirganı yine satışa sundu ölü aşklarımızı Yüreklerimizden umudu tırnaklarımızla kanatıp parçalarcasına söküp bir kenara attıklarımızı hangi ölüm kokulu fani ve nasıl bir ruh haliyle getirip getirip diker karşımıza almıyoruz kardeşim işte almıyoruz sahte sevdalara beş para vermiyoruz Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 şiirlerin çok güzel eline yüreğine sağlık Alıntı
Φ LaRsiE_ Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 yazarları.yazmasaydın.tepkim.büyük.olucaktı.tşk.yeniden Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 işte hayatı bıde bundan yakalım Hepsinin gelmesini bekleme; Bir kişi gelmeyecek. Sen alışmayasın diye, Korkmayasın diye, Düşünesin diye... Kendine yetmen için.. Herkesin kendinden kaçacağı yerlerde Sen kaçmayasın diye. Gelenler gitmeyecekmiş gibi.. Doğumlarda ölümlerde Duyasın diye. Bildiğini bildirmek için Bilmeme'yi ögrenmelisin Tam kalasın diye. Hepsinin gelmesini bekleme, Sen var olasın diye. Bir kişi gelmeyecek, Sen, bir olasın diye. Alıntı
Φ FAUST Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2007 Hayatı hep yanlış anlattılar,hep sunulan hayatları yaşamak zorunda kaldık.İnsanlar kural koydu uyguladık,insanlar yadırgadı çekindik,insanlar bişe der dedik sınırlandık.Hep başkalarının dediği oldu.. Kendimiz olmaya korkar olduk,an geldi kendimizi unuttuk..Bir anda içimizden bişey yapmak geldi bı kem göz engel oldu.İçimizdeki hep orada kaldı.Hayat içimizde sakladığımız kelimelerle geçti. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.