Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 BU ADAMI ALIRMISIN... (*) Dünya üzerindeki bir çok kadın için, evlilik artık arzu edilmiyor veya heveslerine nail olmada gerekli bile olmuyor. Aile hayatında ve evlilikte en son değişikliklerin zengin, dünyevi Batı’ya, İngiltere adaları ve Amerikada tuhaf olan bir inanç vardır. Ve evliliğin değerini tekrar vurgulayarak inişi tersine çevirebiliriz. Bununla beraber, bugünün sorunu , evliliğe saygısızlık değildir. Gerçekten, iki kişi arasında bir ilişki olarak evlilik, şimdiye kadarkinden daha büyük bir kişisel mecburiyet duygusu ile gelir. Buna rağmen bir kurum olarak evlilik artık eskiden olduğu gibi sosyal hayatı organize etmiyor. Ve tekrar öyle hiç olmayacaktır. Dünya, ekonominin küreselleşmesi kadar büyük, meydan okuyan ve eninde sonunda , durdurulamayan evlilik ve aile hayatında, bir devrim görüyor. İki trend, evlilik ve aile hayatında bu devrime öncülük etti: toplumların kişisel seçimleri zorla kabul ettirmek için yeteneğin azalması ve kadınların kendi kendilerini desteklemek için yetiştirme yeteneği. Birbirine zıt olarak, evliliği daha çok seçimsel ve daha çok bozulabilir yapan şeylerin birçoğu içinden çıkılamaz surette , modern evlilik hakkında -onun önemi sevgi ,karşılıklı saygı ve kişisel seçim üzerine- en çok bağrımıza bastığımız şeylere bağlıdır. Heryerde , geleneksel evliliğe göre opsiyonlar, aile biçimleri ve bir zamanlar gizli olarak kazanılan yasal hakların zorladığı şahısiçi ilişkiler olarak katlanıyor. Even China, geçenlerde onun uzun süre yürürlükteki evli olmayanların bir arada yaşamalarına karşı olan kanunları kaldırdı. Batı Avrupa ve İskandinavya’da boşanma oranları dibe vurduğunda veya arttıktan sonra yatay olarak devam ederken, diğer bölgelerde ani hareketle yerden alındı. Çin’de boşananların sayısı, 2000 ve 2005 yılları arasında neredeyse %70’e süzülerek yükseldi. Boşanma ve nikahsız analığın düşük kaldığı yerde, hayatboyu evlilikten geri çekilme basit olarak diğer biçimleri alır. Evlilik oranları Japonya’da, Güney Kore’de ve Hong Kong’da o kadar çok düştü ki yetkililer kendi memleketlerinin zürriyet hasıl etme kabilinden geleceklerinden korkuyor. Singapor’un eski-Brüksel hükümeti, şimdi evlilik oranlarını ve tersine düşen trendleri yükseltme girişiminde bekarların gecelerini desteklemektedir. Geçen yıl, bir Japon dergisi rica etti: “Genç insanlar, seksten nefret etmeyin.” Evlilik ve çocuk-yetiştirme arasındaki bağı yıpratma , tüm dünyada da bir trenddir. Amerika ve Britanyada olduğu gibi, Avusturya’da her 10 doğumdan dördü evli olmayan kadınlara aittir. Latin Amerika ve Karayib’in birkaç bölgesinde İslanda adasının nikahsız doğum oranının %60’ına eşittir. Japonya bile, 1993 ve 2003 yılları arasında nikahsız annelikte %30 luk bir artışı gördü. Kısıtlayıcı yasal kodlar, akıntı ile giden değişikliği durdurmadı. 2005’e kadar, Şili, batı yarımküresinde boşanmayı yasaklamış olan tek ülkeydi. Fakat boşanmayı yasaklama, geçmiştekinden çok farklı sonuçlara sahiptir. Çünkü insanlar artık en başta evliliğe girmeğe mecbur edilmiyor. 1990 ve 2003 yılları arasında Şili’deki evliliklerin sayısı, bir yılda 100 000 den 60 000’e düştü, ve 2003 ve 2004 arasında Şili’de doğan çocukların hemen hemen yarısı evlilik dışı doğdu. Faktörlerin bir çoğu, insanların yaşama organizasyonları üzerinde evliliğin geleneksel tek eşliliğin yıldızını söndürmeye katkıda bulunur. Bazıları gerçekten can sıkıcıdır. Bizim çalkalanan küresel ekonomi, kişisel hayata istikrar kazandırmaktan mahrumdu. Yükselen iş güvensizliği, az eğitimli insanların düşen ücretleri, ve kronik ekonomik kaybın stresleri hepsi evlenme dürtüsünü kemirir. Ani zenginlikler veya sağlıktaki düzensiz büyük değişimler, aynı kararda olma ilişkisine göre de kimyevi bir tesire maruz bırakır. Fakat, evlilik ve aile hayatı değişiminde eşit derecede önemli olması, hoş karşılanan iki yenilktir. Evlilikte karşılıklı sevgi beklentisinin büyümesi ve erkeğin kadınlara isteğini zorla kabul ettirme yeteneğinin azalması. Yüzyıllardır, evlilik, kesin olarak kararlı sosyal bir kurumdu. Çünkü sevgi ve ima etme durumu ile az şey yapılmak zorundaydı. Bunun yerine, o pratik bir olaydı. Üst ve orta sınıf aileleri siyaset ve iş kazancı için evlilikler düzenledi. Daha düşük sınıflarda evlilik, ailenin çalışma gücünü genişletme yöntemiydi. Sadece 200 yıl önce, batıdaki Avrupalılar ve Kuzey Amerikalılar genç insanların eşlerini seçmelerine izin verilmesinin iyi olacağına ve sevgi temeli üzerinde öyle olmasına inanmaya başlar. Bununla beraber, bir kere evlilik, sevgi temeline dayalıydı, insanlar, aşık olmadığınız birisiyle kalmak veya evlenmek yerine bekar kalmanın iyi olup olmadığını merak etmeğe başladı. Aşk romanları satışlarıyla yakın işbirliği, baştan aşağı Avrupa ve Kuzey Amerika’da boşanma oranlarını yükseltti. Bugün, sevgi eşleşmesi tüm dünyaya yayılıyor. İnek ve keçi sayıları anlaşmasını müzakere eden anne babaların hala Afrika ve Asya’nın kırsal kesimlerinde bir aile dünürlüğü çimentosu için gerekliyken birçok genç insan “doğru aşkı” bulmak için gazetelere kişisel ilanlar vermeğe başlıyor. Evliliklerin düzenlenmesi, Hindistan’da norm kalıyor, fakat genç insanlar, anne babalarının kararları üzerinde veto gücü kazanıyor.Finansal bakımdan bağımsız olan yetişkinler sık sık kendi eşlerini seçiyor. Geçen yıl, Saudi Arabistan bile bir erkeğin kızını evliliğe zorlayamayacağını açıkladı. İdeal sevgide kazanmak gibi, bekar kalmaktan veya sevginin çiçek vermekte başarısız olduğu zaman boşanmayı araştırmaktan insanları engellemek zor oluyor. Diğer seçeneklere sahip olmadıkları sürece. Kadınların seçme haklarından yoksun olması, evliliği kararlı kılan ikinci faktördür. 1960lar ve 1970lere kadar, Avrupa ve Amerika’da “head and master” kanunları, ev işlerinin çoğunda kocalara son sözü verdi. 1980lerin sonlarında bir koca, kadına tecavüz etme ile itham edilemezdi. Çünkü onun karısı, kocasını seks yapmaktan reddetme hakkı yoktu. Geçen 30 yılda çarpıcı olarak bunların hepsi değişti. Ve sadece Batı’da değil. Arjantin’den Zimbabve’ye kadar, hükümetler, kocaların üstünlüğünü hakim kılan geleneksel kanunları kaldırıyor. Taliban altındaki Afganistan hariç dünyanın her bölgesinde kadınlar ücretli çalışma gücü akımını gördü. Her yerde bilgiye erişim artışı vardır. 1970’ te çoğu kadınların kara cahil olduğu Hindistanda, şimdi tüm kızların üçte ikisinden daha fazlası okula devam ediyor. Olay, Kuzey Afrika ve batı Asya’da aynıdır. Evlenmiş olma, ekonomik geleceklerine yatırım yapan kadınlar için artık tek yol - ve şüphesiz en güvenli yöntem - değildir. Evlilik, insanların şimdi çocuk büyütebilecekleri tek yer de değildir. Evlilik, kötü kader değildir. Gerçekten, biz, sağlıklı ilişkilere tahammül eden söz vermiş çiftleri bağlama hakkında çok şeyler öğrendik. Fakat, bugünkü şartlar altında , evrensel hayat boyu evliliği tekrar kurma yolu yoktur. Dünya etrafında, evlilik, tek anne babalık, nikahsız çiftler ve boşanmış aileler ile daha çok bir arada ebediyen var olmak zorunda olacaktır. _______________________ * Stephanie Coontz’in makalesi İngilizce aslından çevrilmiştir... __DİPNOT__ Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 ruh eşini bulamamışsan-ki bu belki milyonda bir ihtimal -evlilik bir insanın yapabileceği en riskli anlaşma..taraflar bu akte kimi zaman aşkla,kimi zaman sosyal normlara sığabilmek adına ama hiç şüphesiz iyi niyetle imza koyarlar…ama herşey planlandığı gibi gitmediğinde neden bunun da doğal bir süreç olduğu kabullenilmez..."evli ve ölü balık gözlü" çiftler, acı bir tebessümle birbirlerine paralel yaşarlar...ağa takılıpta kurtulamayan bir balığın çaresizliğinde çırpınır dururlar... nedir bu mutsuzluğun ve esaretin sebebi?...hiç şüphe yok ki yine o sosyal kalıplar…seni sana bırakmazlar hiçbir zaman…nereye gitsen bulurlar…ne dersin Dipnot?... bu alıntın, evlilik kurumuna olan inancın gittikçe zayıfladığını gösteriyor…peki buna karşılık hangi inancımız güçlenmeli?...hayata tutunabilmek için… Alıntı
Φ bir_sabah_güneşi Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 yapılan araştırmalarda evli olan çiftlerin birçoğunun mutsuz olduğudur... etrafıma bakıyorumda çevremde son 2 yılda boşanan o kadar çok insan olduki.. :S Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 yapılan araştırmalarda evli olan çiftlerin birçoğunun mutsuz olduğudur... etrafıma bakıyorumda çevremde son 2 yılda boşanan o kadar çok insan olduki.. :S bence evli çiftler yada bekarlar mutsuz diye genellemeyelim...artık insanlar mutsuz,insanlar doyumsuz,insanlar bencil,insanlar stresli...vs demek daha doğru.. Alıntı
Φ bir_sabah_güneşi Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 aslında haklısın tek denilecek insanlar doyumsuz ... herşeyin en fazlasını istiyoruz mutluluğun bile Alıntı
Φ ferdelance10 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Birbirlerini ne kadar sevselerde aşk için ölünsede evlilik kelimesi yüzyıllardır cahilce yaklaşılan iyi yürüdüğünde mutlu bir tablo ortaya çıkaran, işlerin raydan çıkınca tüm cabaların tüm sevginin sonunu hazırlayan kesinlikle çok ciddi bir müessesedir. Günümüz insanlarında ise gerek rahatlık gerek maddi kaynaklar evliliği git gide çökeltmektedir. Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Benim bu yazıda gördüğüm,Avrupa'nın gelecekte gördüğü gerçeğin kaygıya dönüşmüş hali..Avrupa ülkelerinin genelinde genç nüfus iyice azaldı ve yaşlı nüfusta buna ters oranda arttı.Bu iş gücünün azalması,dolayısıyla ekonomi göstergelerinin kötü yönde etkilenmesi demek.Bir kaç on yıl içinde durum iyice kötüleşecek.Bunu görmek artı zeka gerektirmiyor ve bunu görenler kaygılarını bir şekilde dile getirmeye başladı.İşte bu yazının özünde yatan gerçekte bence bu.. Gerçi istatistiki bilgileri bilmiyorum ama sanırım yakın gelecekte batılı ülkelerde ölüm oranı doğum oranını geçecek (Hala geçmediyse) ve nüfuslarında belirgin bir düşüş yaşanacak.Buna yada son kabul edersek bu sona sebep veren etmenlerin başında,nikahsız yaşamaya gösterdikleri sözüm ona medeni bakış açıları.Evlenmenin gereksizliğine inanan bir nesil yetiştirirseniz,karşılığında varacağınız nokta bu olur.. Bir de ülkemizdeki duruma bakalım: Hernekadar son yıllarda boşanma oranımız arttıysa da,ülkemizde hala evlilik saygın ve kutsal bir kurum olarak görülmektedir.Tabi bunun yanında beraber yaşama adı altında nikahsız birliktelikler ve imama nikahı adı altında poligamilerde görülmekte ve işin kötüsü bunlarda artık normal görülmeye başlanmaktadır.Toplumsal ve dini değerleri bir yana ayırdığımızda,resmi nikahın olmamasının sakıncaları nelerdir: *Babanın sosyal güvencesinden,eş ve varsa çocuklarının faydalanamaması.. *Poligamiye cesaretlendirmesi.. ---Ki bu beraberinde hepatit ve hiv başta olmak üzere çeşitli bulaşıcı hastalıkların yayılmasını da tetikler. *Eşlerden birinin öldüğünde,diğer eş ve çocuklarının miras konusunda hiçbir hak talep etme haklarının olmaması.. *Beraberlikten olan çocukların vatandaşlık haklarının olmaması..(Kimlik alamıyorlar..) *Erkeğin;Amaaan,sıkarsa bırakırım mantığına karşı herhangi bir hukuki yaptırımın olmaması.. ... Evlilik kurumu yaşatılmalı ve gençlerimiz evliliğe teşvik edilmelidir.Evlilik aşk evliliği olmalı ama aşkın gözü kör etmesinin önünü kesmek adına evlilikten önce eşlerin birbirini tanımalarına fırsat verecek bir süreç geçirilmelidir.Uyuşabileceklerini gören çiftlerin evlilikleri daha sağlıklı olacağından,bu evlilikten meydana gelen çocuk/çocuklarda sağlıklı bir şekilde yetiştirilecek,sonucunda bir boşanma yaşansa bile bu iki taraf ve çocuk içinde en asgari zararla olacaktır.Anlaşabilen çiftlerin,boşanmalarının da anlaşmayla sonuçlanacağına inanıyorum.. Görücü usulü denilen,eşlerin evlendikten sonra birbirlerini tanımaya fırsat bulduğu evlilikler,bence şans oyunlarında oynayıp,ikramiye beklentisine girmek gibi bişey.Birbirlerine siyah ve beyaz kadar ters olan iki insanın mutlu olmasını,topluma faydalı bireyler kazandırmalarını nasıl bekleyebiliriz.Siyah ve beyazın beraberliğinden gri doğar ve gri kimseyi mutlu etmez.. Evliliği bir sandala benzetelim ve eşlerede birer kürek verelim.Sandalın düz gitmesi için her iki küreğin uyumla çekilmesi gerekir.Eğer bir taraftaki işini doğru yapmazsa,yani sorumluluğunu yerine getirmezse,sandal kıyıya/karaya oturur.. Peki boşanmalar neden arttı? Öncelikle kişilerin tahammül sınırları,birbirimize olan tahammülümüz azaldı.Kadınlar yaşamın heralnında boy göstererek artık maddi manevi eşlerine bağımlı olmadıklarını göstermeye başladı.Bunun sonucu olarak,çok basit sayabileceğimiz sebeplerde bile ''boşanmak istiyorum'' sözü kullanılır hale geldi.Erkeklerde belki sorumluluklarından sıyrılma,belki de başka fırsatları değerlendirme amacıyla bu teklifi kabul eder duruma geldi.. Bakın,Avrupa ülkelerinin geldiği noktaya gelmememiz için gençlerimize evliliği iyi anlatmalıyız.Yaşadığımız olumsuzlukları,boşandıysak boşanmamıza neden olan sebepleri onlara açıkça anlatmalıyız.Onlara,bu olayları onların yaşamaması için yapmaları gerekenleri,belirtilerin nasıl anlaşılabileceğini öğretmeliyiz.Sağlıklı bir toplum,sağlıklı beraberliklerle olur.Evliliği destekleyelim.. Unutmayın,yaşadığımız olumsuzluklarda hatalar bizim,onlara bu hatalara düşmemelerinde yol gösterici olalım.. Aslında değineceğim birkaç konu daha var ama,şimdilik burada sonlandırayım.. Saygı ve sevgilerimle.. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 ruh eşini bulamamışsan-ki bu belki milyonda bir ihtimal -evlilik bir insanın yapabileceği en riskli anlaşma..taraflar bu akte kimi zaman aşkla,kimi zaman sosyal normlara sığabilmek adına ama hiç şüphesiz iyi niyetle imza koyarlar…ama herşey planlandığı gibi gitmediğinde neden bunun da doğal bir süreç olduğu kabullenilmez..."evli ve ölü balık gözlü" çiftler, acı bir tebessümle birbirlerine paralel yaşarlar...ağa takılıpta kurtulamayan bir balığın çaresizliğinde çırpınır dururlar... nedir bu mutsuzluğun ve esaretin sebebi?...hiç şüphe yok ki yine o sosyal kalıplar…seni sana bırakmazlar hiçbir zaman…nereye gitsen bulurlar…ne dersin Dipnot?... bu alıntın, evlilik kurumuna olan inancın gittikçe zayıfladığını gösteriyor…peki buna karşılık hangi inancımız güçlenmeli?...hayata tutunabilmek için… Maalesef sevgili diloş... Evlilik kurumuna inancın gittikçe zayıfladığı bir dönemden geçiyoruz ve buna şiddetle hazır olmamız gerektiğini de çok iyi biliyorum.. Çünkü bende bu süreci yaşayan biri olarak bahsettiğin sosyal kalıplardan çok uzak yaşadım süreci ama şu handa mesleğime, kendime ve hayatımın akışına daha fazla zaman hayırıyor, daha çok başarılar elde ediyor ve çok büyük mutluluklar yaratabiliyorum... Tabiki evlilik kurumuna olan saygım inanın çok fazla. Fakat insanlar kendilerini daha fazla zorlamamaları gerektiğine de yürekten inanıyorum... Bu düşüncemin temelini oluşturan şu gerçeği de göz ardı edemeyiz ki ekonomik özgürlüklerini kazanamayan ve sadece ve sadece evlendiği evin dışına çıkamayan, eş korkusundan bulunduğu çevreden başka bir çevre bilmeyen ve hiçbir sosyal aktivitesi olmayan insanların sayısı o kadar çok ki ve bunlar birbirlerine katlanmak zorunda olabilmeleri inan bana çok acı geliyor. Bu kuruma adım atarken hayalcı yaklaşmak, vermeye hazır olmadan çok fazla şey beklemek, fedakarlıkları, beklentileri, ortaklıkları, riskleri, terentleri ve öncelikleri çok iyi belirlemek gerekiyor bana göre... Yoksa çevre istiyor ve birileri öneriyor diye ya da kişisel isterik bir yaklaşımla bu girdaba girmek gerçekten işin gerçekçi ve sonlandırmayı hızlandırıcı bumarak etkisinden başka bir amaca hizmet etmekten öteye gidemez.... Sevgi ve saygılarımla... Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 aslında haklısın tek denilecek insanlar doyumsuz ... herşeyin en fazlasını istiyoruz mutluluğun bile Ruhuma bir kefen bezi yeter de; Yetmez aç nefsime sırma ve ipek. Çare yok yüzünden düştüğüm derde, Yesem de toprakla karışık kepek. Güneşle bir tutsam girmez hizaya, Dar bulur sığmam der dipsiz fezaya. Kuyruk sallar, sonra hırlar ezaya, Benim nefsim, benim nefsim ne köpek (n.f.k) Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Ne güzel bir şiir ile tüm problemlerimizi çozmüşüz.... Koskoca Türk milletine hayırlı ve uğurlu olsun.... Başımız göklere değdi... Onurlandık yani.. Kahretsin.. Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Maalesef sevgili diloş... Evlilik kurumuna inancın gittikçe zayıfladığı bir dönemden geçiyoruz ve buna şiddetle hazır olmamız gerektiğini de çok iyi biliyorum.. Çünkü bende bu süreci yaşayan biri olarak bahsettiğin sosyal kalıplardan çok uzak yaşadım süreci ama şu handa mesleğime, kendime ve hayatımın akışına daha fazla zaman hayırıyor, daha çok başarılar elde ediyor ve çok büyük mutluluklar yaratabiliyorum... Tabiki evlilik kurumuna olan saygım inanın çok fazla. Fakat insanlar kendilerini daha fazla zorlamamaları gerektiğine de yürekten inanıyorum... Bu düşüncemin temelini oluşturan şu gerçeği de göz ardı edemeyiz ki ekonomik özgürlüklerini kazanamayan ve sadece ve sadece evlendiği evin dışına çıkamayan, eş korkusundan bulunduğu çevreden başka bir çevre bilmeyen ve hiçbir sosyal aktivitesi olmayan insanların sayısı o kadar çok ki ve bunlar birbirlerine katlanmak zorunda olabilmeleri inan bana çok acı geliyor. Bu kuruma adım atarken hayalcı yaklaşmak, vermeye hazır olmadan çok fazla şey beklemek, fedakarlıkları, beklentileri, ortaklıkları, riskleri, terentleri ve öncelikleri çok iyi belirlemek gerekiyor bana göre... Yoksa çevre istiyor ve birileri öneriyor diye ya da kişisel isterik bir yaklaşımla bu girdaba girmek gerçekten işin gerçekçi ve sonlandırmayı hızlandırıcı bumarak etkisinden başka bir amaca hizmet etmekten öteye gidemez.... Sevgi ve saygılarımla... Dipnot ... O süreci bahsettiğimiz sosyal kalıplardan çok uzak geçirmenin olsa olsa bir koşulu vardır;o da bu ülkede yaşamamak!!!ha,vatanımızda bu süreci o sosyal baskılardan hafif şekilde etkilenerek yaşamanın da bir koşulu vardır;erkek olmak!!! bu ülkede ve de kadınsan işin çok ama çok zor olurdu...erkek olduğuna hiç değilse bu sebepten şükretmen gerekir katlanmak kelimesini de çok yerinde kullanmışsın...zira günümüzde çoğu evlilik "katlanma"..ve "sabır"..kavramları sayesinde yaşıyor...başka kavramlarda var mutlaka...hem de çok güzel kavramlar...amma iş bu akit evli çiftlere sadece bu ikisini reva görüyor... bu girdaptan bu şekilde hasarsız çıkmış olmandan dolayı seni tebrik ediyorum... ...Evlilik kurumu yaşatılmalı ve gençlerimiz evliliğe teşvik edilmelidir.Evlilik aşk evliliği olmalı ama aşkın gözü kör etmesinin önünü kesmek adına evlilikten önce eşlerin birbirini tanımalarına fırsat verecek bir süreç geçirilmelidir.Uyuşabileceklerini gören çiftlerin evlilikleri daha sağlıklı olacağından,bu evlilikten meydana gelen çocuk/çocuklarda sağlıklı bir şekilde yetiştirilecek,sonucunda bir boşanma yaşansa bile bu iki taraf ve çocuk içinde en asgari zararla olacaktır.Anlaşabilen çiftlerin,boşanmalarının da anlaşmayla sonuçlanacağına inanıyorum.. Görücü usulü denilen,eşlerin evlendikten sonra birbirlerini tanımaya fırsat bulduğu evlilikler,bence şans oyunlarında oynayıp,ikramiye beklentisine girmek gibi bişey.Birbirlerine siyah ve beyaz kadar ters olan iki insanın mutlu olmasını,topluma faydalı bireyler kazandırmalarını nasıl bekleyebiliriz.Siyah ve beyazın beraberliğinden gri doğar ve gri kimseyi mutlu etmez.. Evliliği bir sandala benzetelim ve eşlerede birer kürek verelim.Sandalın düz gitmesi için her iki küreğin uyumla çekilmesi gerekir.Eğer bir taraftaki işini doğru yapmazsa,yani sorumluluğunu yerine getirmezse,sandal kıyıya/karaya oturur.. Peki boşanmalar neden arttı? Öncelikle kişilerin tahammül sınırları,birbirimize olan tahammülümüz azaldı.Kadınlar yaşamın heralnında boy göstererek artık maddi manevi eşlerine bağımlı olmadıklarını göstermeye başladı.Bunun sonucu olarak,çok basit sayabileceğimiz sebeplerde bile ''boşanmak istiyorum'' sözü kullanılır hale geldi.Erkeklerde belki sorumluluklarından sıyrılma,belki de başka fırsatları değerlendirme amacıyla bu teklifi kabul eder duruma geldi.. Bakın,Avrupa ülkelerinin geldiği noktaya gelmememiz için gençlerimize evliliği iyi anlatmalıyız.Yaşadığımız olumsuzlukları,boşandıysak boşanmamıza neden olan sebepleri onlara açıkça anlatmalıyız.Onlara,bu olayları onların yaşamaması için yapmaları gerekenleri,belirtilerin nasıl anlaşılabileceğini öğretmeliyiz.Sağlıklı bir toplum,sağlıklı beraberliklerle olur.Evliliği destekleyelim.. Unutmayın,yaşadığımız olumsuzluklarda hatalar bizim,onlara bu hatalara düşmemelerinde yol gösterici olalım.. Aslında değineceğim birkaç konu daha var ama,şimdilik burada sonlandırayım.. Saygı ve sevgilerimle.. Taurusmutis... Sevgili arkadaşım...senin ne kadar sevecen bir yürek taşıdığını bildiğimden "evlilik" kavramına olan yaklaşımını da o gözle görüyorum...evliliği destekleyelim evet ama lütfen dikte etmiyelim...belli bi yaşa gelmiş genç kızlarımıza karşısına o insan çıkmadığı halde "hadi ama zaman geçiyor" demiyelim...onların üstünde baskı kurmayalım...sonra sırf çift görünmek adına üç tane gri insan kazanmayalım... Şu an en genç nüfusa sahip ülkelerden biriyiz...ve evet.. evli insanlar süratle ürüyorlar...kalabalık ve genciz...peki...sonuç?...mutlumuyuz???çoğu genç işsizlikten buhranlar yaşıyorken..insanlar dünyaya çokta fazla düşünmeden getirdikleri çocuklarıyla kıt kanaat bir yaşamı kan ter içinde sürdürmeye çalışıyorken bu mümkün mü?... evliliği destekleyelim ama sebebimiz çoğalmak olmasın...çoğalacaksak eğer...bırakın iki mutlu insan yapsın bunu...ve mutlu,sağlıklı bir birey yetiştirsinler...çok ama gri bir topluluktansa...az ama mutlu insanlar tercih sebebimdir... Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Dipnot ...O süreci bahsettiğimiz sosyal kalıplardan çok uzak geçirmenin olsa olsa bir koşulu vardır;o da bu ülkede yaşamamak!!!ha,vatanımızda bu süreci o sosyal baskılardan hafif şekilde etkilenerek yaşamanın da bir koşulu vardır;erkek olmak!!! bu ülkede ve de kadınsan işin çok ama çok zor olurdu...erkek olduğuna hiç değilse bu sebepten şükretmen gerekir katlanmak kelimesini de çok yerinde kullanmışsın...zira günümüzde çoğu evlilik "katlanma"..ve "sabır"..kavramları sayesinde yaşıyor...başka kavramlarda var mutlaka...hem de çok güzel kavramlar...amma iş bu akit evli çiftlere sadece bu ikisini reva görüyor... bu girdaptan bu şekilde hasarsız çıkmış olmandan dolayı seni tebrik ediyorum... Taurusmutis... Sevgili arkadaşım...senin ne kadar sevecen bir yürek taşıdığını bildiğimden "evlilik" kavramına olan yaklaşımını da o gözle görüyorum...evliliği destekleyelim evet ama lütfen dikte etmiyelim...belli bi yaşa gelmiş genç kızlarımıza karşısına o insan çıkmadığı halde "hadi ama zaman geçiyor" demiyelim...onların üstünde baskı kurmayalım...sonra sırf çift görünmek adına üç tane gri insan kazanmayalım... Şu an en genç nüfusa sahip ülkelerden biriyiz...ve evet.. evli insanlar süratle ürüyorlar...kalabalık ve genciz...peki...sonuç?...mutlumuyuz???çoğu genç işsizlikten buhranlar yaşıyorken..insanlar dünyaya çokta fazla düşünmeden getirdikleri çocuklarıyla kıt kanaat bir yaşamı kan ter içinde sürdürmeye çalışıyorken bu mümkün mü?... evliliği destekleyelim ama sebebimiz çoğalmak olmasın...çoğalacaksak eğer...bırakın iki mutlu insan yapsın bunu...ve mutlu,sağlıklı bir birey yetiştirsinler...çok ama gri bir topluluktansa...az ama mutlu insanlar tercih sebebimdir... Sevgili Diloş; Gençler evlenmese de beraber yaşama adı altında nikahsız beraberlikler ve gayr-i meşru çocuklar olacaktır.YAni sadece benim iletimde belirtmeye çalıştığım hukuki sorumluluklardan kaçılmış olunacak.Yoksa o beraberliklerde son bulabilir,o beraberliklerden de çocuklar olabilir,o ilşkilerde grinin tonlarını taşıyabilir.Dikkat edersen ''sen şununla evlen'' diretmesini onaylamadığımı hatta birbirine aşık çiftlerin bile birbirlerini tanımaları için evlilik öncesi bir evre geçirmeleri gerektiğini belirttim.. Yine dediğim gibi sevgili Diloş;Bizler kötü tecrübeler yaşamış olabiliriz.Yapmamız gereken bunları yaşamamıza neden olan unsurları tespit edip,kaçınmaları için gençlerimize tavsiyelerde bulunmaktır.. Sevgilerimle.. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Ne güzel bir şiir ile tüm problemlerimizi çozmüşüz....Koskoca Türk milletine hayırlı ve uğurlu olsun.... Başımız göklere değdi... Onurlandık yani.. Kahretsin.. Bazen bir kelime bile yaterlidir.. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Bazen bir kelime bile yaterlidir.. Çok haklısın... Bir söz vardır... Bir plandan yoksunsan, başkasının planının bir parçası olursun... Bize kör inanç değil artık üstadım yukarıdaki toplumsal ve sosyolojik olaylar karşısında ne gibi bir düşünceye sahip olabiliriz, bu tür gelişmeler karşısında alacağımız önlem ne olabilir, bunun felsefik sorgusuna ne anlam yükleyebiliriz... Hadi bunları da yapma yeteneğim yok diyelim... O zaman en azında bilmemiz gerekmezmi... Hepsi o... Ve sakın bana kur'an ayetleri de okumaya da kalkma... Çünkü yüzyıllardı aynı şeyleri duymaktan ve okumaktan bıktık artık (Çünkü gıkına kadar biliyoruz onu inan).. Bana net çözümler, anlaşılabilir gerçekçilikte tespitler, metod ve analitik yöntemler lağzım... Bana çağımın yaşadığı sorunlar ve bunların çıkış yolları lağzım... Daha dün bir avrupa ülkesi olan Paris'teydim.. Ve oradan bizim ne küçük şeylerle uğraştığımız ve anlamzı şeylere kark olduğumuz daha net gözüküyor.. Tabiki onların da sorunları var ama herşeyi kendileri inanılmaz bir kararlılık ve sorumlulukla bunları çözebiliyorlar.. Bu kadar.. Sevgi ve saygılar... Alıntı
Φ yolcu_ Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 arkadaşlar öyle demeyin.. evlilik bence sevgilinle birlikte yaşaman için bulunulmaz fırsat.. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Çok haklısın...Bir söz vardır... Bir plandan yoksunsan, başkasının planının bir parçası olursun... Bize kör inanç değil artık üstadım yukarıdaki toplumsal ve sosyolojik olaylar karşısında ne gibi bir düşünceye sahip olabiliriz, bu tür gelişmeler karşısında alacağımız önlem ne olabilir, bunun felsefik sorgusuna ne anlam yükleyebiliriz... Hadi bunları da yapma yeteneğim yok diyelim... O zaman en azında bilmemiz gerekmezmi... Hepsi o... Ve sakın bana kur'an ayetleri de okumaya da kalkma... Çünkü yüzyıllardı aynı şeyleri duymaktan ve okumaktan bıktık artık (Çünkü gıkına kadar biliyoruz onu inan).. Bana net çözümler, anlaşılabilir gerçekçilikte tespitler, metod ve analitik yöntemler lağzım... Bana çağmın yaşadığı sorunlar ve bunların çıkış yolları lağzım.. Daha dün bir avrupa ülkesi olan Paris'teydim.. Ve oradan bizim ne küçük şeylerle uğraştığımız ve anlamzı şeylere kark olduğumuz daha net gözüküyor.. Bu kadar.. Sevgi ve saygılar... Evet çok haklısın sevgili Dipnot.. Bir arkadaşımız doğru bir söz etmiş, bir şiirle destekliyim dedim.. Bir sonraki iletimde forumdaki açtığım konu başlıklarını ve bu başlıkları açmaktaki amacımı yazacağım.. Üretken olmayı seviyorum.. Hazır tartışmaları kopy-paste ile foruma taşımayı sevmiyorum.. Yenilikçi olmayı istiyorum.. Mucitler başlığında, yeni bir şeyler kazanmayı ve kazandırmayı hedefliyorum.. Fransaya gitseydim anılarımı yazardım, çokta faydalı olurdu foruma..: İnancımın kör inaç değil, aksine biyolojisiyle, fiziğiyle, kimyasıyla, anatomisiyle kesin ve kat'i bir bilgi ile kesin bir iman olduğunu belirtmek istiyorum.. Bir pc den bir milyon kat daha karmaşık ve daha tasarımsal şu kainatın tesadüflerle oluşamayacağını sesimin çıktığı kadar, takatimin yettiği kadar haykırıyorum ve haykırmaya devam edeceğim.. Modernitenin inançsızlık olduğunu savnunlara karşı, asıl modernite önce kendini tanımaktır demek için yazıyorum.. Alacakaranlığın dünyası bana pek bir loş geliyor, içim sıkılıyor, bunalıyorum.. Dekoratif sözler yerine tefekkür etmeyi yeğliyorum.. Ne biliyim Dipnot yazacak çok şey var ama, yorulmuyum diyorum.. Saygılar.. Alıntı
Φ muki Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Turkiye'de evlilik=cinselligi rahatca yasayabilmek icin atilmis bir adim, demektir. Yani iki insan asik oluyor, nisanlaniyor -zira nisanlilik suresi birbirini tanima suresi degil ancak usul yordam geregi yerine getirilen bir olay- ve kisa bir muddet sonra evleniliyor. Arkadan hemen bir cocuk geliyor. E, tabii cinsellik bir evliligi yurutmek icin yeterli bir neden de olmadigindan ayikla pirincin tasini. Alıntı
Φ figgaro Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 yazılarınızı okudum..yahu..evlensen bir türlü..evlenmesen bir türlü..ortası yok mu bunun.. Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 ruh eşini bulamamışsan-ki bu belki milyonda bir ihtimal -evlilik bir insanın yapabileceği en riskli anlaşma..taraflar bu akte kimi zaman aşkla,kimi zaman sosyal normlara sığabilmek adına ama hiç şüphesiz iyi niyetle imza koyarlar…ama herşey planlandığı gibi gitmediğinde neden bunun da doğal bir süreç olduğu kabullenilmez..."evli ve ölü balık gözlü" çiftler, acı bir tebessümle birbirlerine paralel yaşarlar...ağa takılıpta kurtulamayan bir balığın çaresizliğinde çırpınır dururlar... nedir bu mutsuzluğun ve esaretin sebebi?...hiç şüphe yok ki yine o sosyal kalıplar…seni sana bırakmazlar hiçbir zaman…nereye gitsen bulurlar…ne dersin Dipnot?... bu alıntın, evlilik kurumuna olan inancın gittikçe zayıfladığını gösteriyor…peki buna karşılık hangi inancımız güçlenmeli?...hayata tutunabilmek için… sevgili diloş ben o milyonda bir ihtimali yakalamış birisiyim... evliliklerde herşey planlandığı gibi gitmediğinde ne yazıkki katlanan taraf yine kadınlarımız.. ama bunun suçlusu kim dersen arkadaşım yine o kadınlar diyeceğim... kendilerini sadece evliliğe endeksli bir hayat için hazırlarlarsa yada hazırlatılırlarsa(aile faktörü) işler sarpa sardığında sudan çıkmış balıktan farkları kalmaz... ayrıca evlilik kişiyi sahiplenme yeri değildir... özgürlükleri kaldırırsanız, sevdiğiniz kişinin benliğini kendi istediğiniz şekilde değiştirmeye kalkarsanız... eşiniz artık evdeki bir dekordan öteye gitmezse vs.... senin söyleminle evli ve ölü balık gözlü çiftler etrafımızda yaşayıp dururlar... Alıntı
Φ VAKANA Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 eveeeeeettt.......... yaklaşık 9 milyon yıl önce duruşunu dört ayak üstünden iki ayak üstüne geçiren insanoğlunun dişisi bundan en büyük zararı görmüştü;ve bundandırki çekilip gerilen karınlarından dolayı artık erken doğurmaktadır yavrucağını.Artık önceki gibi doğan yavrusuyla kısa bir süre sonra ava çıkamamakta,günlerce veaylarca aç kalmaktaydı.Ne yapmalı ne etmeliydide hem karnını doyursun hemde yavrucağına baksındı.O karşıdan sırtında geyikle dönen erkekle yaşamaya başlasa dahamı iyi olurdu acaba.Derhal erkekle bir işbirliğine gitmelidi,ama bunun bir bedeli vardı tabiki;ne kadar ekmek o kadar köfte... ve kadın bu bu süreçten sonra yavaş yavaş dünyanın istenildiği her an cinsel ilişkiye girebilen tek dişi yaratığı olma yolunda hızla ilerledi...Erkek ne şanslıydı artık....taki ikibinli yıllara kadar.. Artık kadın hem karnını doyurabiliyor hemde çocuğuna bakabiliyorsa oda seçmeliydi artık...ve evlilik denilen kurum tek kişinin hakimiyetinde ilerlerken,iktidarabir ortak çıkmıştı... ne olacaktı pekii..??? herkes kendi krallığını kurmak için yollarını ayıracaktı... 9 milyon yıllık serüvenin sonuydu aynı zamanda bu... Alıntı
Φ adrenalin Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 eveeeeeettt.......... yaklaşık 9 milyon yıl önce duruşunu dört ayak üstünden iki ayak üstüne geçiren insanoğlunun dişisi bundan en büyük zararı görmüştü;ve bundandırki çekilip gerilen karınlarından dolayı artık erken doğurmaktadır yavrucağını.Artık önceki gibi doğan yavrusuyla kısa bir süre sonra ava çıkamamakta,günlerce veaylarca aç kalmaktaydı.Ne yapmalı ne etmeliydide hem karnını doyursun hemde yavrucağına baksındı.O karşıdan sırtında geyikle dönen erkekle yaşamaya başlasa dahamı iyi olurdu acaba.Derhal erkekle bir işbirliğine gitmelidi,ama bunun bir bedeli vardı tabiki;ne kadar ekmek o kadar köfte... ve kadın bu bu süreçten sonra yavaş yavaş dünyanın istenildiği her an cinsel ilişkiye girebilen tek dişi yaratığı olma yolunda hızla ilerledi...Erkek ne şanslıydı artık....taki ikibinli yıllara kadar.. Artık kadın hem karnını doyurabiliyor hemde çocuğuna bakabiliyorsa oda seçmeliydi artık...ve evlilik denilen kurum tek kişinin hakimiyetinde ilerlerken,iktidarabir ortak çıkmıştı... ne olacaktı pekii..??? herkes kendi krallığını kurmak için yollarını ayıracaktı... 9 milyon yıllık serüvenin sonuydu aynı zamanda bu... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Dipnot ...bu girdaptan bu şekilde hasarsız çıkmış olmandan dolayı seni tebrik ediyorum... Çok teşekkür ediyorum sevgili diloş... Dost sevgiler... Evliliğe bakış ile ilgili Cumhuriyet başlangıcına ve şimdiki Tayyip düşüncesine bir bakalım.. Andreas B. Schwarz dünyaca tanınmış Roma ve Medeni Hukuk Profesörüdür. Hitler 'den kaçarak Türkiye'ye sığınmış, uzun yıllar İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmıştır. Schwarz "Aile Hukuku" adlı kitabında (İstanbul Üniversitesi Yayınları, sayfa 33) şöyle yazıyor: "Türkiye Cumhuriyeti'nde evlilik hukuku sahasındaki tekâmülün ne muazzam bir inkılap olduğunu (kitabımızdaki) açıklamalarımız gösteriyor. Belki de tarihte bu kadar kudretli ve köklü bir tekâmül daha yoktur. Dini evlilik hukukundan laik evlilik hukukuna geçildi. Mecburi medeni evlenme kabul edildi. Çok evliliğin (poligaminin) yerine tek evlilik (monogami) ikame olundu. Karı - kocanın eşitliği tahakkuk ettirildi." Eğer sevgili arkadaşlar Avrupa'da kilise, Türkiye'de cami hukuku geçerli olsaydı, her iki yanda da evlilik kurumu dinsel yasalara bağlı kalacaktı... Ve Türkiye'de harem geçerli olacaktı... Şimdi Muhalefete bozulan Başbakan Erdoğan 'ın evlilik ve kadına ilişkin öfkeli açıklamaları gazetelerde yayımlandı: " - Haremimize varıncaya kadar girdiler.." " - Haremimizin, eşlerimizin giyim kuşamına varıncaya kadar konuştular.." " - Sen kendi haremine sahip çık.." " - Bizi de bırak da kendi haremimizde demokrasi, düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü gereği içerisinde bunu yapalım..." Arkadaşlar Ne demokraside harem olur... Ne haremde demokrasi olur... Harem sözcüğü insan haklarının olmadığı yerde geçerli kültürün ürünüdür... Harem 'kadın' anlamında da 'yer' anlamında da eşitliğin ve özgürlüğün çok dışında ve uzağında kalır... 1926 tarihli Medeni Kanun'un aile kitabından çok önceki şeriatçı aile kukukunun kültürüyle konuşuyor Recep Tayyip ... Kadının eşitsizliği, hürriyetsizliği, insan haklarından yoksunluğu türbanlaşıp beynini sarmış... Sanıyorum balığın nerelerden kokmaya başladığını ve kadını ölü balık gözüyle görmenin nemenem bir sorun doğuracağını hepimiz görebilmekteyiz ve umarım gereken dersi şimdiden çıkarırız... Sevgi ve saygılarımla.... _______________________________________________________ Sevgili İ. Selçuk'a sonsuz sevgi ve saygılarımızla... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 EVLİLİĞE DAİR Evlilik... İnsan hayatında ki en önemli anlardan biri... Hatta bence en önemlisi... Kendi irademizle verdiğimiz bi karar, hayatımızın sonuna kadar etki ettiği bi karar, adeta bi dönüm noktası.. Seçtiğiniz kişi, seçim anınızdan itibaren hayatınızın geri kalanını oluşturacak.. Olacak çocuğunuzun annesi/babası olacak..O insanla aynı evi, aynı yatağı paylaşcaksınız.. Bi insanla aynı evi, aynı yatağı paylaşmak evlendik diyebilmek için yeterli değil tabi ki.. Önemli olan sevinci paylaşmak, acıyı paylaşmak, sevgiyi paylaşmak, derdi, çaresizliği paylaşmak.. Bunları paylaşabiliyosan doğru insanlasın demektir.. Hayat sana neyi sunsada mutlusun demektir.. Evlilik denildiğinde herkezin bi hayali gelir aklına.. Kimi gözden uzakta bahçeli bi ev ister ailesi ile,kimi yatlar katlar ister zengin eşiyle, kimi bi apartman dairesinde ''azıcık aşım belasız başım'' sözünün baş kahramanı olmak ister gönlünde.. Uzakta bahçeli bi evi olsun istiyene bi bakarsın şehrin merkezinde,yatlar katlar isteyene bi bakarsın istediği katların birinde kira derdinde, azıcık aşım belasız başım diyene bi bakarsın haddi hesabı yoktur aşınında derdininde.. Elbette hayaller olmalı, hayeller kurulmalı, elden gelen herşey yapılmalı.. Ama hayat bu herşeye hazır olmalı.. Mühim olan bunların hangisini sunarsa sunsun sana kader, seni mutlu edebilecek, senin mutlu edebileceğin biri olsun yanındaki ayakta durabilesin sevdiğinle... Alıntı... güzel bir yazıydı paylaşmak istedim... ruh eşinizi bulmanız dileğiyle... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Sevgili Diloş; Gençler evlenmese de beraber yaşama adı altında nikahsız beraberlikler ve gayr-i meşru çocuklar olacaktır.YAni sadece benim iletimde belirtmeye çalıştığım hukuki sorumluluklardan kaçılmış olunacak.Yoksa o beraberliklerde son bulabilir,o beraberliklerden de çocuklar olabilir,o ilşkilerde grinin tonlarını taşıyabilir.Dikkat edersen ''sen şununla evlen'' diretmesini onaylamadığımı hatta birbirine aşık çiftlerin bile birbirlerini tanımaları için evlilik öncesi bir evre geçirmeleri gerektiğini belirttim.. Yine dediğim gibi sevgili Diloş;Bizler kötü tecrübeler yaşamış olabiliriz.Yapmamız gereken bunları yaşamamıza neden olan unsurları tespit edip,kaçınmaları için gençlerimize tavsiyelerde bulunmaktır.. Sevgilerimle.. Taurusmutis... -adının anlamını öğrenmek isterim sence de bir mahsur yok ise...- Evlilik dışı çocuk dünyaya getirmek çok çok istisnai durumlar dışında hele ki ülkemizde,tam bir delilik olur!!! Ben evlilik içinde bile gereksiz üremeye karşıyken buna nasıl sıcak bakabilirim?..duyan..hisseden..ve tamamen korunmasız ufacık bir canlı getiriyorsunuz dünyaya...herşeyiyle size muhtaç...bu sorumluluğu her anlamda taşıyabilecek donanımda, yürekli kişiler yapmalı bu işi...donanım derken;bilgi...sevgi...para...mutluluk...işte bunların hepsi olmalı...ne yazık ki...birşeyler ya hiç olmuyor...ya da çokça eksik...bu durumda eksik insanlar yetiştiriyoruz demektir...eksik ve mutsuz insanlar yetiştirmektense hiç yapmayalım daha iyi... Aşık çiftler birbirlerini tanısınlar demişsin...aşk biten bi kavram...eni konu son bulacak...evliliğin aşkı öldürdüğü düşüncesine değilde hızlandırdığı düşüncesine katılıyorum...aşkın bitişi evililik içinde gerçekleşmişse insanlar suçu doğal olarak evliliğe yüklerler...oysa evlenmeden yaşanmış ve bitmiş milyonlarca aşk vardır...zira aşk uçucudur...işte asıl problem aşk bittiğinde elinizde kalandır...yaşadığınız kasırga bavullarını toplayıp başka bir limana yelken açtığında, sahilde elinizi tutan bir sıcaklık varsa-ki bu sevgidir-korkmanıza gerek yoktur...giden aşka beraberce ve gülümseyerek el sallayabilirsiniz...misafirlerin en güzeliydi O!...ama misafirdi işte!!!... Gelmek istediğim şey şu Taurus...aşkın rüzgarına kapılmadan hatta mümkünse durulmasını bekleyerek evlilik kararının alınması...sonunda elinizde kalanın ne olduğunu görebilmek için...ya hiçbirşey kalmamışsa???... Tavsiye veya öğüt demiyelimde-zamanında çokça dinlediğim ve içgüdüsel olarak bir tepki geliştirdiğim için bu iki kelimeyi sevmiyorum-bi kenarda tutulup günü geldiğinde değerlendirilirse işe yarayacağını düşündüğüm bir tespiti paylaşmak istedim sadece... Alıntı
Misafir gelincik Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Aile toplumun temelidir.Bunu çökmesi demek ,toplum içindeki deformasyonun daha da hızlanması sonucunu doğurur.Almanya da mesleğini idame ettiren bir arkadaşım burada ve özellikle diğer avrupa ülkelerinde sadece ve sadece Türk aile yapısını incelemek için üniversitelerde özel kürsüler açıldığından bahsetmişlerdi.Çünkü bu sistemi çözdüklerinde toplum içindeki çözülmede o kadar rahat ve hızlı olacaktır. Ben evlilik konusunda klasik düşünenlerdenim ve doğru insanla yapıldığında bunun çok ta iyi olacağı düşüncesindeyim.Bunun için herşeyden önce evliliğin geçinme kapısı olarak görülmemesi gerekiyor.Ne yazık ki ülkemizdeki kızlara genellikle empoze edilen "aman zengin koca bul da rahat edersin "mantığıdır.Oysa ki geçirilecek olan bir ömürdür acısıyla tatlısıyla.Evliliklerde kavgaların olması doğaldır ve sağlıklı olanı da budur.Çok uç problemler olmadığı sürece de çözülemeyecek hiç bir sorun yoktur.Uç problemler de de tabiiki en mantıklı çözüm boşanmadır.Ülkemizdeki kızlar ın büyük bir çoğunluğu ekonomik özgürlüğünü kazanmadan , gerekli eğitim ve öğretimi almadan ve özellikle de bir çok ailelerin yaptığı gibi "erkektir yapar olsun idare et"mantığı ile yetiştirildiğinden evliliklerinde genelde katlanma ve idare etme pozisyonunu alıyorlar.Belli bir süreden sonra da o evlilik, herkesin kendi hayatını yaşadığı hiç bir paylaşımın olmadığı içi boş kurumlara dönüşüyor.Böyle bir evliliğin sonucu olarak dünyaya gelen çocuklarında gelecekte evlilikten bekleyeceği şeyler de kendi ailesininkinden pek farklı olmayacaktır. Evlilikler de yapılan başka bir hata da bana göre karşınızdakini değiştirme isteğidir.Benim anlamadığım kadın veya erkek karşındaki insanla iyi kötü tanışır eğer değiştirmek istedikleri özellikler var ise ,ki zaten bu özellikler beğenilmediği yada işine gelinmediği için istenir o zaman neden evlenmeyi düşünürler .Bu düşüncelerle yapılan evliliklerinde doğal olarak sorunsuz geçmesi de beklenemez . Son olarak şunu söylemek istiyorum.Evlilik dik ve zorlu bir yokuştur.Bu süreç içinde yokuşu tırmanırken kimi zaman yol daralır,kimi zaman yol genişler ,kimi zaman karşınıza dikenli çalılar çıkar,kimi zaman biriniz yorulur ve devam edemeyeceğinizi düşünürsünüz .Ama en önemlisi nedir biliyormusunuz yanınızda size yorulduğunuzda omuz verecek ve destek olacak birinin varlığını hissedebilmektir.Bunun dışındaki her şey boştur. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.